SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sevgiden korkmak !

Her ülkenin manevi değerleri kendine has ve özel.

Aneneler, gelenekler insanları bazen güçlü duygulardan koparabiliyor.

Hindistan’da sokakta birbirine sevgi gösterisinde bulunan ve kur yapan çiftler polis tarafından gözaltına alınıyormuş!

Çünkü Hindistan geleneklerine ve göreneklerine göre insanların birbirlerine alenen sevgi gösterisinde bulunması yasak, ayıp ve günahmış!

Bir süre önce Türkiye’de aynı durumu yaşamıştık hatırlarsanız. Parklarda el ele, kol kola, biraz samimi görülen çiftler ciddi bir şekilde uyarılıyordu.

Sevgiden, mutluluktan, huzurdan ne kadar da korkuyor insanlar?

Oysa dünya yeni bir çağa girdi.

Kâinat ile dünya arasında kurulan enerji bağı fazlasıyla kuvvetlendi.

Dünya, kâinatın tüm pozitif düzenleyici enerjilerini aldığı yaşam bağlarını kuvvetlendirdi. Bu yeniçağda karışık enerji frekansları sistemimizden hızla ayıklanacak ve yerine pozitif, huzurlu, dingin ve sevgi enerjileri kodlanıp yüklenecek.

Bu ayıklanma ve arınma çağında, düşük frekansı yani korkuyu, endişeyi, huzursuzluğu seçmiş olan kişiler, yüksek frekansa yani sevgiye, huzura, mutluluğa ve dinginliğe yükselmeyi seçenlerden hızla ayıklanacaklar.

Yani tüm frekanslardaki enerjilerin birbirleriyle bütün olarak uyumlu olduğu, birleşik enerji alanından düşük frekanslıların bağı artık kesilecek.

Bu şu demek, bundan sonra yaşadığımız dünyada, korkunun yerini sevgi, barış, huzur ve mutluluk alacak.

Sevmekten korkanlar, barışa, huzur ve mutluluğa hayır diyenler, hızla artan yüksek frekanslı sevgi enerjisinin karşısında yok olup, eriyecekler.

Çünkü onlar kalplerini gelen yüksek frekansa, yani sevgi enerjisine kapatarak bu tercihi yaptılar.

Bu onların özgür iradeleri ile aldıkları bir seçimdi. Verilen tüm bağlantı şanslarını kendileri reddettiler.

Yeniçağ, sevgide olanların yükselme dönemi. Frekanslar sürekli yükselmekte ve bağlantı kuvvetlenmekte.

Kâinatla dünya arasında kurulan bu güçlü enerji bağında, sevgi, pozitif ve huzurlu enerji frekanslarına uyumlanmayı seçelim.

Sevgiden, huzurdan, mutluluk ve barıştan korkmaktan tüm toplumların ve ülkelerin bir an önce vazgeçmesi dileğimle, hafta sonunuz sevgiyle ve gülümseyerek geçsin.

Sevgi ve saygılarıma,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com
http://www.facebook.com/ANilgunAktas
nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Onu bir türlü evliliğe ikna edemiyor musunuz ?

Tanıştığımızda oldukça mutsuzdu. Otuzlu yaşlarının sonunda ve kariyer sahibi bir kadındı.

Evlenmek ve bir çocuk sahibi olmak istiyor ancak karşısında çıkan erkekler konu evliliğe gelince hemen ortadan yok oluyorlardı !

Artık kendi deyimiyle bıçak kemiğe öyle bir dayanmıştı ki, bu konuyu kökten çözmekti niyeti.

Son beş yıldır beraber olduğu sevgilisi de konu evlilikten açılınca kendisini terk edince soluğu benim yanımda almıştı.

Ne oluyordu da bu erkekler konu evlilik olunca birden ortadan kayboluyorlardı ? Güzel bir kadındı, varlıklı ve kariyer sahibiydi.

Peki neydi eksik olan ?

Kendisine uzun uzun bilinçaltında çalışan bazı programlardan söz ettim.

Bu programlar biz küçük bir çocukken, henüz mantık oluşmamışken bilinçaltımız tarafından alınmış kararlardan oluşuyor ve maalesef çözülene kadar da tüm hayatımızı yönetiyordu.

Muhtemelen kendisini de etkileyen böylesi bir program vardı hayatında. Ancak bu programı bulup dönüştürdüğümüzde evlenebileceği bir erkeği hayatına çekebilirdi veya şu an evlenmek istemeyen sevgilisinin kararı değişecek ve onunla evlenmeye karar verecekti.

Kendisine bütün bunları uzun uzun anlattım ve çalışmaya başladık.

Duygular güçlenmeye ve onu geriye çok geriye götürmeye başladı.

Bir kaç eski ilişki, anne, babanın mutsuz evliliği, hepsinde de negatif duyguları vardı, başarıyla duygularını boşalttık.

Ancak asıl olay bunlar değildi. Çabam bilinçaltının bu kodlamayı yaptığı olaya götürebilmekti onu....

Bilnçaltı 4. seansa kadar kendini kitledi ve bizi ana olaya götürmedi.

O gün tam da 4. seansımızdı, vücudundaki duygulardan kurtulduğu için epeyce rahatlamıştı. Ben ise bilinçaltının bizi bu kararın alındığı olaya götürmesini bekliyordum.

Seansa başladık, duyguları hissetmeye başladı, bilinçaltı gerilere gerilere çok gerilere gitti.

Üç yaşlarındaydı ve o gün anneannesinde kalmıştı. Anneannesi ve dedesinin harika bir evlilikleri vardı ve çok mutlulardı. Sabah uyanmışlar, anneannesi ve dededi ona kahvaltı yaptırmışlardı. Hep beraber keyifle kahvaltılarını yapmışlar, sonra anneannesi ile beraber, dedeyi dükkanına yolcu etmişlerdi.

Yarım saat ya geçmişti, ya da geçmemişti ki kapı çaldı. Bir komşu kadın bağırarak, dedenin dükkanda vefat ettiğini söylüyordu. O an anneannenin ağlayarak, bağırarak şu sözleri söylediğini duydu : "Ben kocasız kalmak, yalnız kalmak için mi evlendim !"

İşte henüz 3 yaşında olan danışanımın bilinçaltı o gün bir kayıt almıştı. "Evlenirsen sen de yalnız kalırsın, kocan ölür!"

Evet, bilinçaltı bazen böylesine ilginç kararlarla hayatımızı yönetebiliyor işte. Ta ki biz farkına varıp çözümleyene kadar.

A.Nilgün Aktaş
NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com
http://www.facebook.com/ANilgunAktas
nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Seçimler ve sonuçlar

Her gün farkında olmadan hayatın her alanında yüzlerce seçim yapıyoruz.

Bu seçimler bazen bizim için önemsiz gibi görünürken, bazen hayati bir karar olabiliyor.

Aslında seçtiğim nedir hiç düşündünüz mü ?

Seçtiğimiz enerji seçimidir !

Ne giyineceğimize, evden saat kaçta çıkacağımıza, öğlen yemeğinde ne yiyeceğimize, ne hissedeceğimize, neye inanacağımıza ve gün içinde karşılaştığımız durumları nasıl değerlendireceğimize sürekli karar veriyoruz.

Yani aslında enerjilerden bir enerji tercih ediyoruz değil mi ?

Uzun vadede bilincimizi ve yaşam gücümüzü oluşturan şey yaptığımız bu küçük seçimlerin toplamıdır aslında. Ve her seçim hayatımız için belirleyicdir.

Aldığınız her kararın yaşamınızdaki sonuçlarını dikkate alın.

Karşınıza çıkacak büyük, küçük, orta, her neyse olası tüm seçimlerin gerçek ve enerjik sonuçlarını değerlendirin.

Çünkü bilinçli seçimler yapmanın getireceği güç bir süre sonra sizleri şaşırtacak.

Seçimlerinizde daha dikkatli olduğunuz sürece, yaşam amacınızı gerçekleştirme konusunda inanılmaz bir hız kat ettiğinizi fark edeceksiniz.

O halde, her gün karşılaştığınız sayısız seçimin bilincine varmaya niyet edin.

Sağlıklı ve güçlü bir niyetle alınan kararlar, olumlu sonuçlar almanıza sebep olur.

Enerjik sonuçları aklınızdan çıkarmayın. Yansıtmak istediğiniz türden bir enerjiyi ortaya çıkaracak düşünce ve inançları seçin.

Kararlarınızı ve yaşam rezonansınızı siz dilediğiniz gibi yönetin.

An be an sağlıklı seçimler yapmanız ve karar verdiğiniz her seçimde sevgide titreşmeniz dileğimle.

A.Nilgün Aktaş
NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com
http://www.facebook.com/ANilgunAktas
nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Gerçekten ne istediğinizi biliyor musunuz ?

Gelen danışanlarıma sorarım,

“Şu anda hayatınızda ne olmasını istiyorsunuz?” diye.

Verilen cevaplar çoğunlukla değişir.

Her insanın hayattan beklentisi farklıdır çünkü.

Sonra tekrar sorarım. “Gerçekten ne istediğinizi biliyor musunuz?”

“Elbette biliyorumdur” cevap.

Ancak konuyu biraz irdelediğimizde aslında gerçekte ne istediklerini bilmediklerini tespit ederiz.

Sizler de kendinize ne istediğinizi soruyor musunuz.

Ben gerçekten ne istiyorum ?

Cevabınız “ben terfi etmek istiyorum” veya “bir sevgili istiyorum” mu?

Kendinize tekrar bir soru daha sorup, “ben gerçekten terfi etmek mi istiyorum?” veya “ben gerçekten bir sevgili mi istiyorum?” diye tekrar sorun şimdi.

İçsel sesiniz terfi etme isteğinizle ilgili şöyle bir cevap verebilir.

“Benim aslında gerçekten istediğim, içimde hissettiğim kızgınlık ve üzerimde hissettiğim baskıdan kurtulmak ve bana daha az baskı hissettirecek bir işe sahip olmak”

İçsel sesiniz sevgili edinme isteğinizle ilgili şöyle bir cevap verebilir.

“Benim aslında gerçekten istediğim, içimde kendime karşı hissettiğim sevgisizlik, değersizlik ve öfke duygularımı yok edebilmek ve kendimle her şekilde mutlu olabilmek”

O halde, terfi etmek veya bir sevgili edinmek bu duygulardan kurtulmanın bir yolu mudur?

Tabi ki hayır!

Eğer bu konudaki duygularınızın tamamlanma süreci sona ermemişse ve kendiniz o konuda “eksik” hissediyorsanız istediğiniz kadar terfi edin veya sevgili edinin, yine mutsuzluk kaderiniz olacaktır

İsteklerimizin ardındaki duygulara odaklanmak, bizi her zaman doğru adrese götürür.

Çünkü duygularımız gerçek ihtiyaçlarımızı saptamamıza yardımcı olan tek kaynaktır.

İhtiyaçlarımız en derindedir ve keşfedilmeyi beklerler.

Dolayısıyla bir sevgili bulmak veya terfi etmek bizim kendinizi iyi hissetmeniz için gereken tek yol değildir. Aslında düşündüğünüzden çok daha fazla seçeneğe sahipsiniz.

Önerim sadece duygularınız üzerinde çalışmanız. Duygularınızı yoğun olarak hissedip bu konudaki farkındalığınızı artırmanız.

Sizi en doğru yöne duygularınız götürecek çünkü.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş
NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu
Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com
http://www.facebook.com/ANilgunAktas
nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Kendimi çok çirkin hissediyorum! - bir regresyon vakası -

Onu ilk kez bir workshopta tanımıştım.

Güzelliği dikkatimi çekmişti, siyah gür saçları, bal rengi kocaman güzel gözleri vardı.

Fiziği de oldukça dikkat çekiciydi.

Bir süre sonra bana telefonla ulaşarak yardım almak istediğini söyledi, memnuniyetle kabul ettim.

Ofisime geldiğinde oldukça hüzünlü ve mutsuzdu. Ön görüşme süresince kendine olan güvensizliğini de fark etmiştim.

Konuşmaya başladık ve kendisini çok çirkin bulduğunu söyledi. Bedenimle barışık değilim, kendimi hiç beğenmiyorum dedi.

Sorunu buydu, kendini bildi bileli kendini beğenmiyor ve çirkin buluyordu. Bu yüzden doğru dürüst bir erkek arkadaşı olamamış, olanlarla da mutlu olmamıştı.

Oldukça şaşırmama rağmen belli etmemeye çalıştım.

Çünkü karşımdaki kadın gerçekten güzeldi !

Kendisini çok çirkin hissediyordu bu da onda değersizlik ve güvensizlik duygusu yaratmıştı.

Hemen regresyon çalışmalarına başladık. İlk üç seansta bilinçaltı kök olaya genellikle gitmez. Üçüncü seansa kadar farklı ve bambaşka olaylara ve duygulara götürdü bilinçaltı onu.

O gün tam da üçüncü seanstı.

Kendisini hipnoz indüksiyonu ile derinleştirdim. Derin bir hipnozdaydı, nerde olduğunu sordum.

Sıcak sımsıcak bir yer, güvenli ama karanlık cevabını verdi.

Ana rahmindeydi danışanım, doğumuna yardım ettim, artık dünyaya gelmek ve dünyaya merhaba demek istiyordu.

Doğum gerçekleşti, ancak tek değildi dünyaya gelirken, bir de ikiz kardeşi vardı, o erkekti. Dokuz ay boyunca beraber yatmışlardı annelerinin karnında.

Önce kardeşi doğdu, sonra danışanım ışığı gördü ve kendini dünyaya bıraktı.

Çok heyecanlıydı bir o kadar da mutluydu.

Ne hissettiğini sordum, mutluyum dünya güzel dedi.

Sonra sustu, uzunca bir süre sustu...

Bir şeyler duyuyordu, birilerini dinliyordu sanki.

Ne oluyor şu anda, bir şey mi duyuyorsun, diye sordum.

“Evet dedi, iki hemşire kadın var başımda bana hakaret ediyorlar” diyerek ağlamaya başladı !

Sakinleştirmem çok zor oldu.

Ne diyorlar neden bu kadar üzüldün, sana neden hakaret etsinler, sen henüz dünyaya geldin, dedim.

Anlatmaya başladı.

“Ben doğar doğmaz bana bakarak bu kız çok zayıf ve çirkin, çelimsiz bir şey, bu çirkinlikle ve zayıflıkla yaşamaz bu ölür”! diyorlar dedi.

İşte danışanımın kendini çirkin ve bedbaht hissetmesine neden olan çekirdek inancı buydu.

Bu iki hemşire kadının söyledikleri, bilinçaltında “ben çok çirkinim” diye bir kayıt oluşturmuştu.

Kendisini çok çirkin hissetmesi ve beğenmemesi bu yüzdendi.

O iki hemşire kadına duyduğu öfkeyi boşalttık. Onlara o kadar öfkeliydi ki, çok uzun bir süre duygularını boşalttık. Uzun süre ağladı ve elindeki yastığa vurarak bu iki kadına olan öfkesini boşalttı.

Yavaş yavaş sakinleşti ve ağlaması bitti.

Doğumundan itibaren enerji bedenine saplanıp kalan çirkinlik duygusundan, kendine olan güvensizliğinden ve değersizlik duygusundan kurtulmanın hafifliğini yaşıyordu.

Gözlerini açtığında büyük bir rahatlama ve mutluluk yaşıyordu.

Enteresan değil mi?

Üzerimize yapışıp kalan kısır döngüleri bazen hangi olayların oluşturduğunu düşünüp dururuz, ama bu bazen nafile bir çabadır. Zira bu vakadaki gibi, bilinçaltı doğum anında bile bir negatif kayıt oluşturabiliyor.

Ancak unutmamak gerekir ki, yaşadığınız her olumsuz duygunun mutlaka bir çözümü var.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/ANilgunAktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Panikatak kader mi ?

Panikatak nedeniyle son zamanlarda danışanların sayısı bir hayli arttı.

Önce nedir panikatak bakalım dilerseniz.

Başta "Panik Bozukluk" olmak üzere, birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülebilen; beklenmedik bir anda, herhangi bir yerde ortaya çıkan; yoğun kaygı, sıkıntı, bunaltı, korku karışımı bir nöbettir.

Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatır ki, kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini, öleceğini hisseder. Bu korku fırtınasını yaşayan insan, doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma, uzaklaşma davranışı gösterir, bir an önce yardım alınabilecek bir sağlık kuruluşuna müracaat edilir. Çoğu kez de hastane, doktor gördüğünde kişide rahatlama olur ve nöbet geçebilir.

Panik atağı yaşayanların bazıları, o esnada kalp krizi geçirdiklerini ve öleceklerini hissederler.

İlk defa hayatla ölüm arasındaki o ince çizgide, kendisini ölüme yakın hisseden kişi, büyük bir korku ve dehşet yaşar. Bazısı o an kim varsa, ona vasiyetini söyler. Telaş ve kaygıyla bir an önce acile-doktora yetişmek için etrafına yalvarır. Kimisi aklını kaçıracağını, felç geçireceğini, kontrolünü yitireceğini, düşüp bayılacağını hisseder.

Panik atak geçtikten sonra; kişi üzerinden kamyon geçmiş gibi hisseder. Müthiş bir yorgunluk, isteksizlik, sese, gürültüye, kalabalığa, ışığa karşı tahammülsüzlük ortaya çıkar. Yatmak, dinlenmek en iyi bir seçim olur. Yanında güvendiği birisi olsun ama soru sormasın, fazla konuşmasın istenir. Bunlar zaten bir "savaştan çıkmış" insanı daha da yorar.

Panikatağın Türleri :

1. Beklenmedik Ataklar: Nedensiz, birden ortaya çıkan nöbetler. Panik bozuklukta bu tür ataklar vardır.

2. Duruma bağlı olanlar: Korkulan bir kedi, köpek veya başka bir nesneyle yada bir durum karşısında ortaya çıkar.

3. Durumsal yatkınlık gösterilen panik ataklar: Genellikle destekleyici bir etken vardır, ama her zaman panik oluşmaz. Örneğin araba kullanırken panik atak oluşmaktadır. Bazen araba kullandıktan sonra atak geçirmektedir...

Panik Atağın 13 bedensel bilişsel belirtisi vardır. Bunlardan 4 tanesinin olması nöbet için yeterlidir çoğunlukla 7-10 arası belirti yaşanmaktadır. Nöbet hızlı başlangıçlıdır, 10 dakikada zirveye çıkar. Bazen yarım veya bir saat sürebilir.

1. Çarpıntı, kalp atımlarının duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2. Terleme, titreme ya da sarsılma
3. Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
4. Soluğun kesilmesi
5. Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
6. Bulantı ya da karın ağrısı
7. Baş dönmesi,sersemlik hissi,düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
8. Derealizasyon (gerçek dışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
9. Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
10. Ölüm korkusu
11. Paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
12. Üşüme,ürperme, ya da ateş basmaları

Panikatak Kader midir?

İyi haber şu ki panikatak kader değil.

Sistematik bir çalışma ile tüm ruhsal hastalıklar gibi, panikatak da azaltılarak, sona erdirilebilir.

Burada danışanın bilinçaltı kayıtları oldukça önemlidir. Bu kayıtlara ulaşılıp dönüştürüldüğünde, artık kişi hızla panikatağı yaratan düşüncelerden de kurtulur.

Özellikle regresyon hipnoterapisi çalışması ile panik atağı oluşturan kayıtlara kolaylıkla ulaşıp, bu hastalığa yol açan negatif duyguları boşaltmak suretiyle, panik atak hızla yok edilebilmektedir.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/ANilgunAktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Bir regresyon seansı ve bilinçaltının aldığı ilginç karar !

Sizlere geçen gün yaptığım ilginç bir regresyon seansından bahsetmek istiyorum.

Danışanımın hayatında kısır döngüyü oluşturan kök olaya ulaştık.

Danışanımın bilinçaltı, hayatındaki kısır döngüyü, oldukça enteresan bir olaya bağlamıştı.

Ana olaya gidip, duyguları ifade ettirip çözdüğümüzde danışanım oldukça şaşkındı.

Danışanım kök olayı tespit edip, olayla ilgili negatif duygularını boşalttıktan sonra şunları söyledi :

"Size gelmeseydim ve bu regresyon seanslarını yapmasaydık, öldüğüm güne dek hayatımdaki kısır döngünün neden ve hangi olay yüzünden oluştuğunu bilemeyecektim!"

İşin enteresan yanı ne biliyor musunuz? Danışanımın çekirdek inancı, doğumdan hemen sonra oluşmuştu !

Danışanımın doğduğu ilk ana gitmesi, o anları yeniden yaşaması ve bu olaydan edindiği çekirdek inanç beni ve tabi ki onu fazlasıyla şaşırttı ve etkiledi.

Kendisinin de izniyle paylaşmak istiyorum.

Çıtı pıtı sarışın ve narin bir bayandı. Ofisime ilk geldiğinde sorununu anlatırken sık sık gözleri doluyordu.

Sorunu ilişkilerle ilgiliydi, erkekler tarafından hep "bekletiliyordu". Hayatındaki tüm erkekler onu "bekletiyordu". En son sevdiği erkekte bir şekilde onu "bekletmeye" başlayınca, soluğu bende almıştı.

Seanslara başladık, bilinçaltı genellikle 3. veya 4. seansa kadar ana olaya götürmez, kendini kitler. O gün tam 3. seanstı ve artık bizi inancın gerçekleştiği olaya götürmesini bekliyordum.

Seansa başladık, hipnoz indüksiyonundan sonra danışanım derinleşmeye başladı ve geriye, daha geriye doğru gitti...

"Nerdesin şu an...."

"Karanlık çok karanlık, sıcak.. ama güvenli bir yer."

Danışanım ana rahmindeydi, onu doğmaya teşvik etmem gerekiyordu.

"Çıkmak ister misin ordan, dünyaya merhaba demek ister misin?"

"Evet, isterim...."

Doğum gerçekleşti.

"Nasılsın, şimdi mutlu musun, bak şu an babanın kucağındasın, ne hissediyorsun?"

"Kötü, çok kötü hissediyorum..."

"Aaa neden, dünyaya geldin, babanla tanıştın, neden kötü hissediyorsun?"

Danışanım haykırarak ağlamaya başlar.

"Neden ağlıyorsun ne oldu?"

"Babam... babam çok kötü bir şey söyledi bana!"

"Ne dedi?"

"Ben erkek "bekliyordum" yine kız geldi!" dedi.

"Beni BEKLEMİYORDU BEKLEMİYORDU BEKLEMİYORDU !"

Evet işte kök olay buydu!

Danışanım doğumdan sonra bunları duymuş ve bilinçaltı "Seni hayatın boyunca hiç bir erkek BEKLEMEZ! diyerek bir karar almış ve bu karar doğrultusunda, bu inanç oluşturmuştu.

İşte bu yüzden danışanımın hayatındaki tüm erkekler onu bekletiyordu....

Danışanımı bu olay ave onda iz bırakan bağlantılı olaylara götürerek, tüm anıların duygularını boşalttık, tepkilerini vermesini sağladım.

Çok rahatladı, olayı çözümlemek ve o anların tepkisini vermek, duygularını boşaltmak, bedenine ve ruhuna büyük bir rahatlık sağladı.

Bilinçaltı gerçekten çok enteresan değil mi?

Mantıklı zihnimizle yıllarca düşünsek aklımıza dahi gelmeyen bir olayı -bir nedenle- tüm hayatımızı zehir edecek şekilde programlayıp, hayatımızı mahvedebiliyor.

Ancak unutmamak gerekir ki, hayatımızdaki her kısır döngünün mutlaka bir çözümü var.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/ANilgunAktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Kitlesel ve Kişisel Hipnoza Dikkat ! (2)

Geçen yazımda kitle hipnozunun bizleri ne tip tehlikelere maruz bırakabileceğini çarpıcı bir örnekle anlatmıştım.

Bugünkü yazımda kişisel hipnozun tehlikesini yine çarpıcı bir örnekle anlatmak istiyorum.

Discovery Channel’daki programda bu sefer Dr. bir denek üzerinde çalışıyor.

Deneğimiz gönüllü bir genç.

Dr.’un deneğe ilk sorusu “Rüya görür müsünüz?” oluyor.

Delikanlı, her zaman çok renkli ve canlı rüyalar gördüğünü anlatıyor.

Kısa bir hipnoz çalışmasından sonra Dr. deneği uyutmayı başarıyor.

Deneğe bazı talimatlar veriyor.

Yerini tarif ettiği bir Cafe’ye acele gitmesini, çünkü oradaki –tipini detaylı bir şekilde tarif ettiği- adamın Başkan’a suikast düzenleyeceğini söylüyor.

Deneğin görevi, bu suikastçinin çantasından gizli dosyayı ve resimleri alıp, Dr.a getirmek.

Dr. deneğe bir ilaç vererek, suikastçinin içkisine karıştırırsa, anında uyuyacağını ve onun da görevini daha hızlı yerine getireceğini söylüyor.

Daha sonra uyandırıyor deneği.

Uyanan denek hiç konuşmadan hızla oradan ayrılıyor ve Dr.un adresini verdiği cafeye doğru ilerliyor.

(Bu arada denek gizli kameralarla takip ediliyor.)

Cafeye geliyor ve etrafına bakıyor, Dr.un bahsettiği kişiye benzer birini görüyor. (Cafedeki herkes oyuncu)

Hemen bu kişinin yanındaki masaya oturuyor ve onu izlemeye başlıyor.

Tam bu sırada suikastçinin telefonu çalıyor ve masadan kalkıyor. Denek hemen masaya yaklaşıp, suikastçinin içeceğine Dr.un verdiği ilacı karıştırıyor.

Yerine gelen suikastçi içeceğinden bir yudum alıyor ve hemen uyuklamaya başlıyor. Bunu gören denek hemen çantayı masadan alıyor ve içinden Dr.un bahsettiği dosyaları ve resimleri alarak, hızla Dr.un bulunduğu binaya doğru gidiyor.

Geldiğinde Dr.a dosyayı uzatıyor.

Dr. tekrar kısa bir hipnozdan sonra deneği uyandırıyor.

Uyanan deneğe ilk sorusu şu oluyor.

Neler oldu?

Çok canlı ve çarpıcı bir rüya gördüğünü ve halen etkisinde olduğunu söylüyor. Dr. anlatmasını istiyor bu rüyayı.

Tüm yaptıklarını bir rüya gibi tek tek heyecanla anlatmaya başlıyor.

Dr. gülüyor, bunların rüya olduğundan emin misin diye soruyor.

Evet diyor denek, “tabi ki rüyaydı, başka ne olabilir?”

Sonra gizli kamera çekimlerini deneğe izlettiriyor ve denek şok geçiriyor. Yaprak gibi titremeye başlıyor.

Olamaz bu benim rüyam ve siz bunu nasıl kameraya çektiniz diye soruyor.

Durumu anlatan Dr. deneği sakinleştirmeyi uzun süre başaramıyor.

Kişisel hipnoza çok canlı bir örnekti anlattığım.

Görüldüğü gibi hipnozla da beyin kolaylıkla yıkanıyor.

Bir kişi hipnotik uykuya geçtiğinde vücut ve beyin uyuyor. Fakat terapistle kişi arasında seçici bir algılama alışverişi başlıyor.

Böylece kişi yönlendiriliyor, düşünceleri ve duyguları değiştirilerek, istenilen şekilde kolayca yönlendiriliyor.

Dünya istihbarat örgütlerinin ajan davranışlarında çeşitli zihin kontrolleri yaptığı biliniyor.

Özellikle CIA ve MOSSAD’ın bu konuya büyük önem verdiği bilinmekte ve hatta bilimsel olarak yaklaşmaktadır.

Stalin’in Halk Mahkemelerinde davalıların itiraflarında bazı kimyasallar kullandığı bilinmekte. Hatta Macaristan Kardinali’nin de bulunduğu bir davada davalılar devlete karşı bir tutum aldıkları birden bire itiraf etmişler.

Gayri ahlaki olan bu duruma Dünya Af Örgütü 1992 yılında bir rapor hazırladı. Bu durum insanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi, yönlendirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlaki suçtur denildi. Bireyin kendi zihin kontrolünü sağlama yetisine zarar verilmesini, düşünce kontrolü ve beyin yıkama bahsinde yer alan bir ahlaki suç olarak ele aldı.

Zira bir insanın zihni yetilerini bozmayı ya da yok etmeyi hedefleyen herhangi bir sorgulama ve uygulama prosedürü, yaygın olarak kabul edilen fiziksel işkence sınıflandırmaları kadar insanlık dışıdır." Denildi.

Gizli örgütlerin kullandığı klasik yöntemler arasında en çok psikolojik faaliyet, propaganda, beyin yıkama yöntemleri kullanılıyor.

En sık kullanılan diğer yöntemler ise, kimyasal maddeler kullanılarak kişinin düşüncesini değiştirmek.

Son yıllarda üzerinde çalışılan yöntem ise elektronik implantlar yerleştirilerek kişinin beynini uzaktan kumanda etmek.

Zihin kontrolü deneylerinde ilk kullanılan madde LSD olmuş. LSD psikokimyasal bir madde. Alan kişide olağanüstü psikolojik değişimler oluyor. Kişi halüsinasyonlar görüyor, canlı, neşeli, güçlü, duygu, düşünme ve davranışlar içine giriyor. Bu madde beynin ön bölgesinde dopamin isimli zevk maddesini aşırı salgılıyor.

İşin kötü yanı bu maddeyi alan kişi, inandırıldığı konuda olağanüstü eylemler gerçekleştirebiliyor.

İkinci Dünya Savaşında hem Hitler, hem de Amerikan ordusu Amphetamin isimli uyarıcı kimyasalı kullanarak askerlerin savaş gücünü artırmayı hedeflemiş hatta Hitler’in milyonlarca psikoaktif madde kullanarak ordusunun hareket kabiliyetini çok hızlı hale getirdiği bilinmekte.

İçkisine LSD veya uyuşturucu karıştırılan kişilerin kolay intihar ettikleri ve kolayca insan öldürdükleri bilinen gerçekler.

Bu konuda ABD’de gönüllüler, siyahlar ve eşcinseller üzerinde ilginç deneyler yapılmış. Deney yapılan kişilerde akıl hastalıkları, bazılarında erken bunama, erken yaşlanma gözlemlenmiş.

Bu gayriahlâkî deneyler gün geçtikçe maalesef daha tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Bizlerse çılgınca ilerleyen bilim karşısında geride kalıyorz.

Bilimi doğru ve zamanında kullanamadığımız takdirde kullananların kobayı ve kuklası olarak kalmaya maalesef mahkûmuz.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı, Eğitmeni & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

Regresyon Hipnoterapisti

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/ANilgunAktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.