SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bir erkeği WhatsApp yazışmalarından nasıl tanırsın?

Herkese merhabalar,

Erkek dilinin şifrelerini yazılarımda sizlerle paylaşırken bazı yaşanmış örnekleri sunuyorum çünkü hiçbir şey, gerçek hayattan yaşanmış olaylar kadar etkili değildir. Aslına bakarsanız bir erkekle sosyal medyadan yazışırken onun cümlelerine bakıp o adamın kalitesini ve kalibresini anlayabilirsiniz, örneğin size sorduğu birtakım sorular bile kafa yapısını size gösterir. Yeter ki siz duygularınızı bir kenara bırakıp mantığınızı kullanın. Sosyal medyadan tanışmalar çok moda ve bu yazışmalar hiçbir tanışmaya dönüşmeden başlayıp bitebiliyor, bu durumda size ne yazdığına çok dikkat etmeniz gerekir, işte size bazı enteresan örnekler:

1) Neden bu işi yapıyorsun?
İşinizle ilgili garip sorular sorduğunda ona yanıt vermekle uğraşmayın çünkü karşınızda saygısız bir adam var, normalde kimse başkasının işiyle ilgili yorum yapamaz buna en basit anlatımıyla terbiyesizlik diyoruz fakat bunun sebebi genelde bir tarafın hep sessiz kalmasıdır. Ses çıkarmadıkça saygısız taraf daha da saçma sorular sormaya başlar; yani bu tip durumlarda tepki göstermeniz gerekiyor.

2) Kaç para kazanıyorsun?
Bundan daha saçma bir soru olamaz, bırakın flört ettiğiniz bir insanı, arkadaşlarınızın bile böyle sorular sormasına bence izin vermeyin çünkü özel bilgidir ve kimseyi ilgilendirmez; yani bir insan nasıl olur da size kazandığınız parayı sorabilir, sizce mantıklı mı? Ben de soruyorum diyorsanız karşı tarafın da size sorması normaldir ancak aksi halde aniden size kazancınızı sorması nereden bakarsak bakalım saçma.

3) İsminden memnun musun?
Pek sık rastlanmayan bir isme sahip bir danışanım başına böyle bir olay geldiğini anlatmıştı yani sosyal medyadan yazışmakta olduğu adam sürekli konuyu kadının ismine getiriyor ve garip yorumlar yapıyor, son derece anlamsız. İşin enteresan tarafı kadın da bu esprilere gülüyor ve dolayısıyla adam bu durumdan daha fazla cesaret bularak saçma esprilerine devam ediyor. Aslında şunu söylemeliyiz, bir erkek sizin tavırlarınıza bakarak ilerler yani sizin tepkilerinize dikkat eder ve ona göre adım atar.

4) Sence sana neden şans vermeliyim?
Bu bir narsistin sorusu, kibirli ve şımarık bir adam sizi sorguya çekiyor ve size şans vermek için onu ikna etmenizi bekliyor çünkü onunla ilişki yaşamak dünyanın en büyük şansı, bu nimeti kaçırmayın! Tamam bir erkek şımarmış olabilir bunu anlıyorum da bu tip erkekleri çekici bulan ve ukala tavırlarından zevk alan bir kadının, sonrasında bu adamdan rahatsız olmasını anlamıyorum çünkü adam en başından beri zaten kibirliydi ve hiç değişmedi. Size çekici gelmiyorsa bu tip adamlardan uzak durun derim.

5) Kilo vermeyi düşünüyor musun?
Şöyle yanıt vermelisiniz: Hoşuna gitmediyse iletişimi kesebiliriz hatta belki bu iyi bir fikir olabilir çünkü fiziksel özelliklerimle ilgili yorum yapılmasından rahatsız oluyorum ve beni olduğum gibi sevecek birisi dışında kimseye hayatımda yer yok!Ne kadar net bir açıklama değil mi?Net olmanız size her zaman kazandırır çünkü açık kapı bırakırsanız genellikle ilişkilerinizde kaybedersiniz, bunu pek tavsiye etmiyorum. Öyle ki, bugün sizin kilonuzla ilgili yorumlar yapan bir adam yarın kim bilir hangi konularda yorumlar yapar? Bunu kestirebilmek çok zor, dolayısıyla en başından önünü kesmenizi tavsiye ediyorum.

Sizinle ilgili veya ilgi alanlarınızla ilgili yorumlar yapan bir insanın her an için yeni bombalar patlatmasına hazır olun, sizi rahatsız edecek her türlü lafı edebilir ve tek amacı dolaylı yoldan size kendinizi kötü hissettirerek manipülasyon yapmaktır. Eğer bu örneklerin tam aksine size beğenisini dile getiriyorsa ona bir şans verebilirsiniz çünkü sizi beğenmeyen bir adam neden sabah akşam size mesaj atsın, öyle değil mi?

Görüşmek üzere,
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Yeni yılda hayatını değiştirmek ister misin?

Yeni yıla girmemize sadece 7 gün kaldı, tam bir hafta sonra zorlu geçen 2020 senesi sona eriyor. Size ilginç bir teklifim var: yılın son 7 gününü nasıl geçirirseniz yeni yılı da aynı şekilde geçirebilirsiniz, şaka değil. Nasıl mı? Size yöntemi anlatıyorum.

Bu yılın herkes için son derece yorucu ve stres dolu olduğu bir gerçek; tarih boyunca gerçekleşmiş salgınları tarih kitaplarından okuyorduk ancak birebir olarak yaşamanın ne kadar farklı bir deneyim olduğunu gördük. Düşünün ki veba salgını çeşitli yüzyıllarda tekrarlayarak dünya genelinde 450 milyona yakın insanın hayatını kaybetmesine yol açmış, son derece yıkıcı bir salgındı. Bundan 200 yıl öncesinde vebaya yakalanmak ölüm anlamına geliyordu ama zamanla ilaçları bulundu ve etkisiz hale getirildi, yani her şey zamanın süzgecinde eriyip gidiyor. Öte yandan, dünya genelinde yaşanan şok dalgası 2020 senesine damgasını vurdu ve insan hayatında en büyük zenginliğin sağlık olduğunu bizlere bir kez daha göstermiş oldu.

“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…” Kanuni Sultan Süleyman.

Tüketim çağında kendimizi sosyal medyaya ve teknolojiye kaptırdık oysa bunları yaparken kendi ruhumuzdan ve aslında sevdiğimiz insanlardan uzaklaştık. Instagramda bize like atmasını beklediğimiz arkadaşlarımızı arayıp sormak aklımıza bile gelmedi, like atmayanlara mesafe koyduk; “Acaba beni sevmiyor mu?” diye düşünmeye başladık, özetle çocukça tavırlara soktu bizi bu sosyal medya!

Aynı zamanda sosyal medya her insanın içinde yatan gizli narsist çocuğu da ortaya çıkardı ve bizlere gösterdi, bir çeşit yüzleşme yaşadık ve bunu kabullenmek istemedik, başkalarının övgüsüne ve ilgisine ne kadar muhtaç varlıklar olduğumuzu görmezden geldik. Oysa her şey apaçık ortadaydı.

Bazı insanların bütün bu yaşananlardan hiçbir ders alamadıklarını geçtiğimiz Ağustos ayında iki günlüğüne gittiğim Bozcaada’da fark ettim, salgın sonrası yasaklar kalkınca herkes yazlık mekanlara akın etmişti ve kumsallar pet şişeler ve çöplerle doluydu. Demek ki insanoğlu doğaya ihanet etmeye her zaman devam edecek ve duyarlı olmayı asla öğrenemeyecek. Son yüzyılda gerçekleşen çok büyük teknolojik gelişmelere rağmen binlerce yıldır insanın içinde yer alan şiddet, zorbalık ve duyarsızlık güdülerinde hiçbir değişiklik olmuyor, sizce de enteresan değil mi?

Belki bunları okumak bile insanı yoruyor ancak kuru kuru yeni yıl dileklerinden oluşan bir yazı yazmak yerine gerçekleri (her zaman olduğu gibi) ortaya koymak istedim, çünkü bugün kaçtığımız gerçekler yarın yine karşımıza çıkacak.

Bütün bu duyarsızlıkların temelinde birçok insanın hayatından memnun olmaması yatıyor, mutlu olmayan bireyler duyarsızlaşıyor ve amaçlarından uzaklaşıyorlar. Şöyle bir psikoloji içerisine giriyorlar: “Benim hayatım berbat halde, bana ne doğayı kirleten insanlardan?!” ya da “Dünyayı ben mi kurtaracağım, kumsalları kirleten insanlar beni hiç ilgilendirmiyor!”

Bir insan hayatını nasıl değiştirebilir bu noktaya değinelim, çünkü zannedildiği kadar imkansız bir durumdan söz etmiyoruz. Bu çalışmayı danışanlarımda uyguladım ve her zaman güzel sonuçlar aldık,

Ana başlığımız: “Hayatını harekete geçir!”

Hayatımızın büyük ölçüde kendi yaptığımız seçimlerle şekillendiğini görmek istemeyiz, suçu genelde bizim dışımızdaki koşullara ya da insanlara atarız oysa içinde bulunduğumuz şartlar ve çevremizdeki insanlar da dahil olmak üzere birçok şey bizim seçimlerimizden ibarettir, dolayısıyla öncelikle değişim isteği bizim içimizden gelmelidir, dışarıdan değil.

Değişebilen ve hayatını olumlu yönde dönüştürebilen her insan bu değişimi kendi ruhunda başlatmıştır. Aniden bir sabah yataktan daha motive ve hırslı halde kalkması bile onun hayatında büyük bir dönüşüm başlatabilir. Gün boyunca tek bir ufak değişim bile onun hayata daha sıkı sarılmasını sağlayacaktır.

Genelde yapılan hatayı size aktarıyorum: Sabırsızlık ve sonrasında yaşanan hayal kırıklığı, bu iki hata insanların değişimden kaçmasına neden olur. Bir sabah yataktan kalkıp hayatınızda kötü giden her şeyi 24 saat içinde değiştiremezsiniz, çünkü hayatınızdaki yanlışlar belki de yılların birikimi olabilir ve tek bir gün içerisinde bunları düzeltmek imkansızdır, demek ki sabırlı olmalı ve kendinize ciddi bir iş planı yapmalısınız, buna “Değişim Haritası” diyoruz.

Önümüzdeki 7 gün boyunca kendinize bir değişim haritası hazırlamanızı öneriyorum, mesela şu şekilde olabilir:

Birinci Gün: Uzun zamandır görüşmediğim ve aramaktan çekindiğim kim varsa arıyorum, hepsiyle konuşuyorum ve geçmişten gelen kırgınlıklar varsa bunları çözüyorum, en azından ben elimden geleni yapıyorum. Onlar bana olumsuz yaklaşsalar bile olay benden çıkıyor, eski dosyaları kapatıyorum.

İkinci Gün: Spor yapıyorum, uzun zamandır kardiyo ve ağırlık çalışmadım, gücüm olmasa bile en azından 20 adet şınav çekiyorum, on dakika bile olsa yürüyorum, spor yapmak kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacak.

Üçüncü Gün: Uzun zamandır stalkladığım (gizlice takip ettiğim) eski sevgilimi her yerde takipten çıkıyorum ve numarasını siliyorum, artık hayatımda yeni bir sayfa açmaya karar verdim, eski defterleri karıştırmaya gerek yok.

Dördüncü Gün: İşimden uzun zamandır memnun değilim ama yeni bir işe başvuracak cesareti kendimde bulamıyordum, CV mi güncelliyorum ve bazı iş ilanlarına başvuruyorum çünkü bu adımı atmak bana hiçbir şey kaybettirmeyecek.

Beşinci Gün: Bir süredir benimle görüşmek isteyen bana mesajlar atan birisi var, hala saplantılı şekilde eski sevgilimi düşündüğüm için ona bir şans vermemiştim, en azından bir görüşme yapabiliriz belki de ilgimi çeker, yerimde saymak istemiyorum ve özel hayatımla ilgili harekete geçiyorum.

Altıncı Gün: Uzun zamandır birisinin bana hediye etmesini istediğim bir çanta vardı ama hayatımda kimse yok ve bu hediyeyi kendime almak için ne kadar bekleyeceğimi bilmiyorum; kendimi şımartmak istiyorum ve bu çantayı kendime hediye ediyorum.

Yedinci Gün: Uzun zamandır sosyal medyada vakit geçirmekten kendime zaman ayıramıyorum, kitabımı alıp hafif bir müzik eşliğinde kendimi sayfalarda kaybetmeyi özledim, ruhumla baş başa kalmak istiyorum, kendimi teknolojiden ve sosyal medyadan uzaklaştırıyorum ve gece loş ışıkta müziği açıp sabaha kadar kitap okuyorum çünkü kendimle baş başa kalmamın zamanı geldi.

Yeni yıla girerken, kendi ruhunuzla barışın ve kendinize kızgın ya da öfkeli bir ruh halinde girmeyin. Hayatınızda yapacağınız en büyük değişiklikler bile ufak hamleler ile başlayacaktır, birdenbire büyük değişimler beklemeyin, sabırlı olun ve daha güzel günler için inancınızı asla kaybetmeyin…

Herkese şimdiden iyi seneler…

Yeni yılda görüşmek üzere

Seviliyorsunuz…

Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Pandemi sürecinde evde birlikte neler yapabilirsiniz?

Herkese merhabalar,

Pandemi süreci hepimizin hayatını etkiliyor, dünya birkaç ay içerisinde değişti ve adeta farklı bir dünya haline geldi, bizim tanıdığımız bildiğimiz dünya sanki bu değildi ve hızla yeni gelişmelerle karşılaşıyoruz.
Bazı çiftler pandemi sürecinden karlı çıkarken bazıları büyük zorluklar yaşıyor ve ayrılığa gidiyorlar, peki sağlam ilişki yaşayanların sırrı nedir? İşte bu yazının konusu ilişkinizi pandemi sürecinde nasıl daha güçlü hale getirebilirsiniz, bunları maddeler halinde sizlerle paylaşacağım ve aynı zamanda birlikte yapabileceğiniz bazı keyifli aktiviteleri de kısaca belirtmek istiyorum;

1) İletişim. İnsan ilişkilerinde her şey iletişmek üzerine kurulu; bunu başarılı şekilde gerçekleştirebilen insanlar hayatta çok büyük mesafe alıyorlar. Bunun yolu ise iletişimde açık olmak, içine atmadan kırıldığı konuları partnerine söylemek ama bunu yaparken fevri ve öfkeli sözlerden uzak durmak. Aynı zamanda iletişimde bir diğer önemli konu doğru zamanda tartışmak, yani evdesiniz gergin bir gün geçiriyorsunuz ve birikmiş konuları o anda ısrarla konuşmak istiyorsunuz; işte bu yanlış. Yapmanız gereken biraz anlayışlı ve sabırlı olmak, ikiniz de keyifli olduğunuzda ve öfkenin sizi ele geçirmediği anlarda konuşmak, problemlerinizi paylaşmaktır. Yani sadece sakin bir üslupla konuşmak yetmez aynı zamanda bunu doğru zamanda yapmalısınız.

2) Birlikte yapabileceğiniz keyifli aktiviteler bulun; mesela eski resimlerinizden bir albüm yapabilirsiniz, bunun çiftler üzerinde sakinleştirici bir etkisi olduğunu gördüm. Bana ilişkilerinde var olan sorunları çözmek için başvuran çiftlere sorduğum sorulardan bir tanesi budur: Fotoğraf albümünüz var mı? İlk başta bu soruyu duyunca şaşırırlar ve sonra şunu fark ederler; Biz mutlu anılarımız üzerine yoğunlaşmıyoruz; biz sadece problemlerimiz ve üzüntülerimiz üzerine odaklanıyoruz ve bu sebeple aslında birlikte ne kadar mutlu olduğumuzu unutuyoruz. Birlikte evde vakit geçirirken güzel bir albüm yapmak için fırsatınız olacak, işte bu fırsatı kaçırmayın ve resimlerinizi birlikte seçerek keyifli bir fotoğraf albümü yapın, ayrıca en çok beğenilen beş resim yarışması düzenleyin. Bakalım birlikte çektirdiğiniz resimler arasında en sevdikleriniz aynıları mı? Fotoğraf karelerinin insanlara hissettirdiği duygular farklıdır, örneğin siz iki sene önce dans ettiğiniz bir kareyi seçerken sevgiliniz geçtiğimiz yaz kumsalda çektiğiniz bir selfie yi ilk sıraya koyabilir. O kareyi ölümsüz hale getirirken size harika duygular beslediğini anlamış olursunuz. Hiç beklemediğiniz anlar partnerinizi etkilemiş olabilir. Aynı zamanda birlikte fotoğraf albümü yapmak çiftlerin mutlu anılara odaklanmalarını sağlar, eskiden olduğu gibi yeniden mutlu olabilirsiniz! İki senedir birlikteyiz ancak birlikte çektirdiğimiz hiçbir resmimiz yok diyorsanız, iyice düşünün; neden yok?

3) Bana sorarsanız ilişkileri en çok zedeleyen maddelerin başında alınganlık gelir, konu ne olursa olsun fazla alınganlık aranızdaki duyguyu bozar ve bir çeşit bezginlik yaratır; “Ne söylesem alınıyor!” ya da “Ben artık sözlerimi seçiyorum ve aklıma gelen güzel şeyleri bile söylemek istemiyorum, ne tepki vereceği pek belli olmuyor!” gibi düşüncelere kapılan partneriniz sizinle iletişime geçerken korkmaya çekinmeye başladığında iletişimi gittikçe azaltır. Bu durumda ilk maddede yer verdiğimiz iletişim konusu sekteye uğrar ve gittikçe uzaklaşırsınız, yan yanayken bile aranıza mesafeler girecektir. İlişkilerde bu durum bir kabus gibidir, en acısı da budur yan yanayken uzaklaşıyor olmak, buna kesinlikle engel olmalısınız. Alınganlık konuları neyse bunları konuşun, alınıp küsmek yerine şunları söyleyin: “Bak bu konuları açtığın zaman belki sen farkında değilsin ama ben güceniyorum, belki de eski travmalarım tetikleniyor ve ister istemez senden uzaklaşıyorum, işte bunu yaşamak istemiyorum eğer mümkünse bu konulara değinmeyelim ve hiç açmasak daha iyi olacak.” Bakın ne kadar temiz ve sakin bir üslupla yine derdinizi anlatmış oldunuz, üstelik bunu yaparken alınmanıza ya da küsmenize gerek kalmadı, iletişim yoluyla her şeyi kolaylıkla çözebilirsiniz. Ben bu duruma “Kelimelerin Gücü” diyorum. Kendinizi duygulara değil, kelimelerin gücüne bırakın; daha güzel sonuçlar alacaksınız.

4) Fevrilik yok. Alınganlık olmadığı gibi fevrilik de olmayacak, ani tepkiler, düşünmeden söylenen sözler pandemi sürecinde boşanmaların artmasına neden oldu. Aynı evdeyiz birbirimize tahammül edemiyoruz sürekli kavga ediyoruz diyen çiftler fevri sözlerle yaralandılar ki bazı sözlerin telafisi bulunmuyor; bunları söyledikten sonra geri adım atamazsınız, dolayısıyla özellikle gergin anlarda susmak ve duygularınızı frenlemek son derece önemlidir. Duygu durumunu kontrol edebilen bir insan kendini yönetebilen bir insandır ve unutmayalım ki bu hayatta kontrolü en zor olan kendi öz iradeniz ve egonuzdur. Bunlara dur diyebilenler, olgunlaşmış bireylerdir. Tekrar ediyorum, konu ne olursa olsun fevrilik yok. Normal süreçlerde fevrilik yeterince yaralayıcı bir hata iken pandemi gibi zorlu süreçlerde ilişkinize vereceği zararlar misliyle fazladır; dolayısıyla ani tepkilerden uzak durun.

5) Birlikte podcast dinleyin. Biliyorsunuz podcast bugün her yaştan insanlar tarafından tercih edilen bilgi edinme yöntemlerinin başında geliyor, Youtube videoları ne kadar tercih ediliyorsa çeşitli platformlarda bizlere sunulan sesli hikayeler veya sesli kitaplar aynı derecede rağbet görüyor. Eskiden radyo tiyatrosu vardı, oyunları sesli olarak canlandıran profesyonel seslendirme sanatçıları radyonun açık olduğu evlere bir renk, bir heyecan getirirlerdi. Aslında aynı güzellikler devam ediyor sadece format değiştiriyor, eskiden var olan radyo tiyatrosu yerine şimdi podcast ler var, bir süre önce seans yaptığım bir çifte “Birlikte en çok keyif aldığınız hobiniz nedir?” diye sorduğumda “Kulaklığı paylaşarak birlikte podcast dinlemek” demişlerdi, bana kalırsa harika bir cevaptı, çünkü podcast üzerinden hikayeler seçerek birlikte dinlemek aynı zamanda çok etkili bir terapidir. Aynı zamanda bu yöntem sohbet edecek konu bulamıyoruz diyenlere önerimdir; çünkü dinlediğiniz hikayeler size yepyeni konuşma konuları verecektir.

6) Evde mutlaka meditasyon müzikleri dinleyin. İnsan beyni belli frekanstaki müzikleri ve sesleri daha iyi algılar ve dinlenme moduna geçer, işte bu frekanslarda ruhu iyileştiren ve bilinçaltı olumsuzluklarını ortadan kaldıran müzikler dinlerseniz (Youtube üzerinde bunları yazarak ilgili müzikleri bulabilirsiniz) beyniniz ve ruhunuz rahatlama moduna geçerek gevşer, huzursuz ve gergin ruh halinden kurtulmuş olursunuz. Ruhen rahatladığınız zaman evdeyken aranızdaki diyalog daha yumuşak ve keyifli bir hale gelecektir, en azından farkında olmadan gerginlik yaparak birbirinizi kırmayı ve olası yanlış anlaşılmaları engellemiş olacaksınız ki bu da büyük bir kazançtır.

7) Birlikte keyifli filmler izleyin, sinema dünya tarihinde insanlığa sunulmuş en büyük terapilerden biridir, üstelik insana ihtiyacına göre her türlü duyguyu verebilir; gülersiniz, ağlarsınız, hüzünlenir ve geçmişe gidersiniz. Birlikte seçtiğiniz filmleri izleyin ve akşamlarınızı yorganın altında birlikte ısınarak geçirin, daha önce bunu neden denemedik? diyeceksiniz! Birlikte podcast dinlerken mutlaka ışıkları kapatın, aynı şekilde birlikte film izlerken de ışıkları kapatın ve kendinizi ortamın atmosferine bırakın, rahatlarsınız. Birlikte uyuyakalmak kadar güzel bir terapi olabilir mi? 

8) En önemli maddeyi en sona bıraktım, şu zorlu pandemi sürecinde eski konuları açmayın, çünkü bu büyük bir hata olacaktır. Geçmişte yaşayan insanlar vardır, sürekli eski konuları masaya getirip ilişkiyi sabote etmekten hoşlanırlar. En mutlu anlarda bile yıllar öncesinden keyifsiz ve gereksiz anıları hatırlatıp ortamdaki tüm neşeyi alt üst etmek onların hoşuna gider, oysa bu ne kadar da anlamsız bir davranıştır! Ne olursa olsun pozitif kalmaya çalışın ve bunun yolu motivasyonunuzu yüksek tutmaktan geçer. Bu yazıda önceki maddelerden anlayacağınız üzere partnerinizle sadece mutlu anılara ve birlikteliğin gücüne odaklanmanızı sağlamayı hedefledim, bu durumda mazide kalmış anlamsız konuları MUTLAKA KONUŞMANIZ GEREKİYORSA bunun zamanı pandemi süreci değildir. İnsanların bu kadar gergin ve sağlıkları için bu kadar endişeli oldukları bir süreçte ilişkinizde yaşanan eskimiş anıları gündeme getirmek size hiçbir fayda sağlamaz. Sadece geleceğe odaklanın ve mesela önümüzdeki yaz birlikte yapmayı planladığınız tatili konuşun. Bir ay sonra fırsatımız olursa şunları yapalım gibi cümleler kurun ve motivasyon sağlayıcı bir yaklaşım sergileyin. Kendinizi sürekli yukarıda tutun çünkü hayatınızda sizi seven biri var ve şanslısınız. Son olarak; “Onun bana olan sevgisinden emin değilim!” diyorsanız, vakit kaybetmeyin…

Umarım 2021 senesi hepimiz için sağlıklı ve keyifli bir sene olsun…

Görüşmek üzere,
Sevgiler
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Saplantılara kapılmadan sevmek ve aşk acısını yenmek

Herkese merhabalar,

Umuyorum ki yeni yıla girerken hayata dair yaşama sevincinizi, umudunuzu ve hedeflerinizi koruyorsunuz; biliyorum bu sene hepimizi yordu ve tüm dünyada adeta bilim kurgu filmlerini andıran sahneler yaşadık.
Bundan 3 sene önce, sokaklarda maskeli insanlar dolaşacak, el sıkışma diye bir şey kalmayacak ve yaşam koşulları değişecek diye söyleselerdi muhtemelen inanmazdık ancak dünyanın ne kadar kısa bir zaman içinde nasıl değişebildiğini deneyimlemiş olduk.
Enteresan bir deneyim olduğunu itiraf etmeliyiz.

Öte yandan malumunuz insan ilişkileri dipsiz bir kuyu ve ben bu derin okyanusta sizlerden mail adresime ulaşan karma soruları yanıtlamak istiyorum. Bu sempatik köşeden sizlere ulaşan yazılarımı tek bir konuya odaklamak yerine, bu yazıyı okuyan farklı kesimlerden insanların çeşitli sorularına birer pencere açabilmek beni mutlu edecektir.

O zaman sırayla gidelim:

1) “Adil Bey, uzun süredir yalnızım ve bu pandemi sürecinde sosyalleşmek neredeyse imkansız, dolayısıyla kendimi iyice yalnız hissediyorum. Sosyal medyadan yazıştığım birisi var ama bana cinsellik konularını hiç açmıyor, farklı bir şehirde yaşıyor, yüz yüze görüşme şansımız pek olmuyor, sizce görüşmeleri kesmeli miyim?”Bu soruya yanıt verirken şunun altını çizmek istiyorum, iletişim insan için büyük bir ihtiyaçtır ve ben her ne kadar sosyal medya üzerinden yaşanan ilişkilere pek sağlıklı bakmıyor olsam da karşı taraf size saygılı davrandığı sürece bir şeyler konuşmanın ve iletişim kurmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hele de kendinizi yalnız hissediyorsanız ve karşınızdaki insanla güzel bir sohbet varsa bu iletişimi kesmenin hiçbir anlamı yoktur. Yapmanız gereken size uyan saatlerde mümkünse yazışma yerine konuşmadır, bir de bunu kameralı görüşme şeklinde yapabilirseniz harika olur. Yazışmalar, ne vurgu, ne ses tonu ne de görsellik içerir, oysa konuşmalar ses tonu ve vurgu içerir yani daha sağlıklı bir iletişimdir. Kameralı görürseniz o insanın mimikleri, size bakışı ve samimiyetini görürsünüz, ilişki yaşadığınız bir insanla kameralı görüşmeniz çok daha sağlıklı olacaktır. Sosyal medya ilişkilerinde aniden ortadan kaybolan insanlar var, işte onlara dikkat edin çünkü aynı anda sizden başka kaç kişiyle iletişimde olduklarını belli değildir aynı zamanda size anlattıkları hayat dışında başka bir hayat yaşadıklarını keşfedebilirsiniz, bu da sizin için bir yıkım olabilir. Uzun süredir yalnız yaşayan insanlar aniden bir ilişkiye başladıkları zaman karşı tarafı en ideal partner olarak görüp hayaller kurabilirler, iyice tanımadan büyük hayaller kurmayın.

2) “Adil Bey, yeni bir ayrılık yaşadım, 2 senelik bir ilişkiydi, şu sıralar benimle ilgilenen başka bir çocuk var onunla yeni bir ilişkiye başlayıp başlamama konusunda tamamen kararsızım, siz bana ne önerirsiniz?”Ayrılık sonrası süreci yönetmek, özellikle de 2 senelik yoğun bir ilişkinin ardından, kimse için kolay değildir. İnsan bir süre duygusal beynini kullanarak tepkiler verir, gelgitler yaşar, dengesizleşen duyguları nedeniyle kafası karışır ve hangi ruh halinde olduğunu sağlıklı olarak tespit edemez. Bir an unutuyorum diye düşünürken, bir an sonra ayrıldığı adamı hatırlayıp özlemeye başlar. Bunların hepsi sıklıkla yaşanan ve son derece doğal buhranlar, peki hemen yeni bir ilişkiye başlamak sağlıklı olur mu? Bu konuda net olarak hayır diyorum, çünkü eğer yeni bir ilişkiye hemen başlarsanız yapacağınız ilk hata eski sevgilinizde yitirdiğiniz duyguları bu insanda bulmaya çalışacaksınız, işte bu tamamen imkansız bir beklenti olacak! Her insanın sizde yaratacağı duygu farklıdır, sevgi duygusu bile her insana göre farklılık gösterir, kimi insanı şefkatle, kimi insanı ise çılgınca seversiniz. Yeni bir insanı tanımak en az 3-6 ay zaman alır ve bu arada eğer o da beklediğiniz gibi birisi değilse o dönem yaşadığınız ayrılık acısı yerini daha derin bir depresyona bırakır. Çivi çiviyi söker derken daha büyük bir yalnızlık duygusu içine düşersiniz, işte bu sizi oldukça yıpratır. Bu tip durumları yaşayan insanlara tavsiyem; 2 senelik bir ilişkinin ardından en az 6 ay kafanızı dinleyin ve hayatınızı nadasa bırakın. Bol kitap okuyun, arkadaşlarınız ile sohbet edin, sizi keyiflendirecek filmler izleyin ve hayatınızı zenginleştirin; en önemlisi derinleşmeye çalışın, ruhen derinleşmekten bahsediyorum. Yalnızlığı yaşayın ve özümseyin, kendi ruhunuzdan ve acılarınızdan kaçmayın, tam aksine bunlarla yüzleşin ve kendinizi dinleyin. Bunlar sizi olgunlaştıracak ve yaklaşık 3-6 ay sürecek bu izolasyon sürecinden çok daha olgun bir insan olarak çıkacaksınız. Buna ihtiyacınız var, hemen yeni bir ilişkiye başlayarak kendi ruhunuzdan ve acılarınızdan kaçamazsınız. Üstelik, ayrılık acısı yaşarken bundan kurtulmak için hemen yeni bir ilişkiye başlarsanız bu durumda hayatınıza aldığınız yeni insana büyük bir yük veriyorsunuz, her insan bu tip yükleri taşıyamaz: Hem sizi  bu ayrılık acısından kurtarmak hem de eski sevgilinizde bulduğunuz duyguları size vermek onun açısından ağır bir yük olacaktır, genelde erkekler bu tip durumları fark ettikleri zaman kaçmayı tercih ederler, “Bu kızın aklı hala eski sevgilisinde” diye düşünen bir erkek “En iyisi ben seni yalnız bırakayım” diyerek kaçmayı tercih eder çünkü bazı kadınların eski sevgili konusunda ne kadar saplantılı oldukları erkekler arasında sıklıkla konuşulan bir konudur. Bu konuda en ufak bir sinyal alan erkek, istisnalar kaideyi bozmaz, aramaları azaltıp mesajlarınıza geç cevap vermeye başlar, yani aranızdaki iletişimi buzlukta soğumaya bırakır.

3) “Adil Bey, erkek arkadaşımla güzel giden bir ilişkimiz var, bana çok ilgili davranıyor ve değer verdiğini hissettiriyor ancak bir süre önce onun en yakın arkadaşıyla tanıştım ve sanırım ona aşık oldum. Aklım hep bu diğer çocukta, sizce bu ilişkiye devam etmemin bir anlamı var mı?”Malum tarzımı biliyorsunuz, net cevap vereceğim: Hayır, bu ilişkiye devam etmenizin hiçbir anlamı yok, aslında bunu siz de biliyorsunuz ancak sadece benden bir onay bekliyorsunuz. Ben de size bu onayı veriyorum; ilişkinizi noktalayın. Ayrıca bu deneyimin size verdiği mesajları almaya çalışın. Bu adamı aşkla ve tutkuyla seviyor olsaydınız, en yakın arkadaşı Brad Pitt olsa bile gözünüz kimseyi görmezdi çünkü kadınlar sevdikleri zaman deliler gibi sevebilen varlıklar ve sevdikleri adamı dünyanın en yakışıklı ve karizmatik adamı olarak görüyorlar. Demek ki siz bu adamı derinden sevmiyorsunuz ve bir başkası sizi etkileyebiliyor. Bu illa en yakın arkadaşı olmak zorunda değildi, sizdeki duygusal boşluğu bir başkası da doldurabilirdi, aranızda yeterince yoğun bir kimya olmadığı sürece kimse sizin için doğru insan değildir. Size tavsiyem şu hataya düşmeyin: Bu adam bu kadar düzgün ve ilgili olmasına rağmen ben neden onu sevemiyorum? Bazı kadınlar bu tip durumlarda kendilerini suçlayarak davranırlar oysa bunu sağlıklı bulmuyorum, dünyanın en düzgün insanı olsa bile eğer sizde o kimyayı oluşturamıyorsa sizin için doğru adam değildir. Nokta. Başkalarının sizi yönlendirmeleri, bak bu adamı kaçırma böyle düzgün bir adam bulamazsın demeleri bir yana, bu hayat sizin ve kendi hayatınızla ilgili kararları sadece siz verebilirsiniz. Eğer sizin ruhunuz o adama bağlı değilse ve bu ilişkide derin duygular üretemiyorsa o insanın hayatını daha fazla işgal etmenize gerek yok, kibarca söyleyip ilişkiyi bitirmenizde fayda var. Peki erkeklere hangi ayrılık cümleleri kurulabilir?

- Kendimi bir ilişkiye veremiyorum, sana haksızlık etmek istemiyorum
- Bir süre yalnız kalıp hayatımı düzene koymaya ihtiyacım var
- Bu süreçte beni yıpratan bazı travmalarım var, kendimi yorgun hissediyorum, senin hayatını kendi sorunlarımla meşgul etmek istemiyorum.

Son bir şey daha; bazı kadınlar bu cümleleri kurduktan bir süre sonra pişman olup adama dönüş yapıyorlar ve adam da yeniden başlamayı kabul ediyor. Oysa intikam duygusuyla davranan bu adamlar bir süre sonra kadını bırakıyor. Yani diyorum ki bunları söylemeden önce iyice düşünün ve bir daha ona dönme ihtimaliniz varsa bunun riskli olduğunu unutmayın. Ayrıca “Denedim ama sana karşı bir şey hissedemedim” gibi cümleler kurmayın, dikkat ederseniz yukarıda size sunduğum seçeneklerin hepsi sizin kendi dünyanızla ilgili sorunlara işaret ediyor. Ayrılık konuşmalarında en iyi yöntem budur. Erkeklerin favori ayrılık cümlelerini düşünün, demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bana daha detaylı sorularınızı ilişki soru cevap uygulamamız Adil’e Sor (telefonunuza indirebilirsiniz) üzerinden iletebilirsiniz. Tüm sorularınıza bakıyorum ve analiz ederek yanıt veriyorum.

Haftaya görüşmek üzere,
Sevgiler,

Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Hafta sonunu keyifli geçirmenin dayanılmaz hafifliği...

Herkese merhabalar,

Bugünlerde şunu anladık; hayattaki en büyük zenginlik sağlık ve bunun ötesi yok. Bu sürecin bize getirdiği sıkıntıların yanı sıra belki de tek olumlu tarafı bu farkındalık duygusu olabilir.Bu köşeden sizlere ulaştırdığım yazılarımla ilgili olarak mail adresimden bana gönderdiğiniz mesajları ve yorumları dikkatle okuyorum, bunlar benim için son derece önemli. Değinmemi istediğiniz bazı konular var ve hafta sonuna girmeden önce keyifli başlıklara yer vermeyi planladım;Öncelikle, yasaklar kapsamında hafta sonunu evde geçireceğimiz için benden aşk ve ilişkiler konulu film önerileri isteyen okurlarıma güzel bir liste sunuyorum:

1) Kadın Aklı Erkek Aklı – Bu filmi izlerken dünyanın neresinde olursa olsun erkeklerin bakış açılarının son derece sınırlı ve bize özgü olduğunu göreceksiniz. Hikaye Amerika’da geçse de bir erkeğin yaşadığı olaylar karşısında verdiği tepkiler, düşünce biçimi ve beden dili hep aynıdır, dolayısıyla erkek davranış biçimini anlamak isteyenlere önerim bu filme bir göz atmalarıdır. Filmden aklımda kalan sahnelerin başında erkek karakterin, erkekleri anlamak isteyen kadın karaktere söylediği şu cümle var: “Bir erkeği kendine bağlamak istiyorsan kural 1; onu asla eleştirme çünkü hiçbir erkek eleştiriden hoşlanmaz ve değişime kapalıdır, erkekler değişmezler.”

2) Çölde Çay – Bu filmi erkekleri anlamak için değil, romantizm için öneriyorum. Geçtiğimiz yıllarda göçüp giden efsane yönetmen Bernardo Bertolucci imzalı film aynı zamanda Paul Bowles tarafından yazılmış Esirgeyen Gökyüzü romanının sinemaya uyarlamasıdır. Nedense ülkemizde pek tanınmayan ve fanatik aşk bağımlılarının bile film listesinde en başlarda yer almayan bu filmi kesinlikle listemde ikinci sıraya koyuyorum çünkü umutsuz bir aşk ancak bu kadar etkileyici ve yoğun sahnelerde dile getirilebilirdi. Aşk, genelde insanlara mutluluk getirmez ve işte bu sebeple yani mutlu etmediği için mücadeleye ve yoğun tartışmalara açıktır. Bu durum adrenalini hep ayakta tutar ve insanların bir arada kalmak için deliler gibi çarpışmalarına neden olur. Aşk imkansızdır ve bu sebeple unutulmazdır. Bertolucci bu şaheser niteliğindeki filmde Ryuichi Sakamoto imzalı müziklerle seyirciyi gözyaşlarına boğuyor.

3) Notebook – Aşktan bahsederken bu filmin adını geçirmemek olabilir mi? Filmi izleyenler ne kadar mendil tükettiklerini hatırlayacaklar, çünkü her sahnesinde yoğun duygular barındıran bu filmin duygu yoğunluğu açısından bir benzeri daha bulunmuyor. Bana kalırsa başka özelliklerinin yanı sıra bu filmi diğerlerinden ayıran ve izleyen kadınları en çok etkileyen farkı, bir erkeğin hayatının sonuna kadar aşkına sahip çıkmasıdır çünkü genelde sinemada ve gerçek hayatta aşkı ayakta tutmaya çalışan kadın karakter oluyor…

4) Ruhlar Evi – İsabel Allende’nin çok satan romanından sinemaya uyarlanan bu filmin kadrosu adeta şampiyonlar ligi gibi; Oscarlı kadro filmde asla unutulmayacak bir performans sergileyerek hafta sonu öneri listeme girmiş bulunuyor fakat asıl önemli olan filmdeki hikaye anlatım tekniği çünkü farklı hayatların gün gelip nasıl birbirine dokunduğunu görmek ve aşkın gölgesinde hayattaki iniş çıkışlara şahit olmak izleyenleri etkiliyor. Hem sağlam bir aşk filmi hem de hayat üzerine derin felsefeler içeren bir film izlemek istiyorsanız sizlere öneriyorum.

5) 9,5 Hafta – Bana kalırsa bu filmin modası asla geçmeyecek. Yıllar sonra devamı çekildi ancak asla ilk filmin başarısına ulaşamadı. Başrollerde hem dönemin erkek ilahı Mickey Rourke hem de efsane kadın oyuncu Kim Basinger yer alıyor. İzlemeyenlere ve aşk filmlerini sevenlere bu filmi önermemin sebebine gelince; biliyorsunuz ben sırtlan erkeklerden bahsediyorum ve bu tabir zaman içerisinde ilişkiler denince ilk akla gelen tanımlardan biri haline geldi. Kadınlar alfa erkeklerden daha çok sırtlan erkekleri çekici buluyorlar çünkü sırtlan erkek hem daha çok ilgi gösteriyor hem de kadını mutlu etmek için her yolu deniyor. Sırtlan erkek bu ilgiyi cinselliği yaşayana kadar kesmiyor ve hatta bir süre daha ilgi göstermeye devam ediyor. Bu filmde ise Mickey Rourke tarafından canlandırılan karakter hem sırtlan hem de alfa erkek özellikleri taşıyor, yani izlerken siz karar vereceksiniz. Sizce bu adam bir sırtlan mı yoksa alfa mı? Eğer bana soruyorsanız ben sırtlan diyorum çünkü 9,5 hafta bir kadını resmen göklere çıkartıp ardından sıkılan ve asla ciddi bir ilişki düşünmeyen bir erkek tam olarak sırtlan tanımına uyuyor; ancak filmde bazı sahnelerde adam tam anlamıyla alfa imajı çiziyor ve izleyenlerin kafasını karıştırmayı başarıyor. Benim bu filmi birlikte izlediğim kadınlardan aldığım tepki genelde aynıydı: “Hayır, bu adam kesinlikle sırtlan değil, tam olarak alfa!” Bana kalırsa Mickey Rourke gibi bir efsaneye özellikle de gençliğindeki fiziksel özellikleri sebebiyle sırtlan demek istemediler… Şaka bir yana, sizlere bu filmle ilgili küçük bir tüyo daha vermek istiyorum; bu filmi çekildiği günden bu yana efsane haline getiren ve izleyen kadınları en çok etkileyen gizemin ne olduğunu çok düşündüm ve sonunda buldum; filmde başrolde Kim Basinger gibi efsane bir hatun kişi yer alıyor, döneminde ortalığı duman etmiş bir kadından bahsediyoruz. İşte bu kadın sırtlan erkek karakter tarafından terk ediliyor… İzleyen hangi kadın şunu düşünmemiştir: “Bu kadar güzel bir dünya starı bile terk ediliyorsa…” Bence bu yönüyle izleyen kadınlara sübliminal olarak sakinleştirici etkiler sunan bir film, ne dersiniz?

Film tavsiyelerim bu şekilde, gelelim mail adresimden bana ulaşan diğer sorulara:

1) “Hocam evlenmek için uygun yaş nedir?” 
Emin olun böyle bir yaş yok, sizin için doğru insan ne zaman karşınıza çıkarsa işte o zaman evlilik doğru bir karar olacaktır. Bu arada önemli bir bilgiyi sizlerle paylaşıyorum, ben evli çiftlerle de çalışıyorum ve boşanmadan döndürmeyi başardığım her evli çift beni mutlu etmiştir. Yüzlerce evli çiftle çalıştım ve şunu gördüm, evliliklerinde sorunlar yaşayan insanların çözmekte en çok zorlandıkları problemler evlilik öncesi döneme dayanıyor. Öyle ki, evlendiğimiz zaman bunları çözeriz diye düşündükleri konular evlilik süresince daha da büyüyor ve gün geliyor artık çözülemez bir hal alıyor, mesela erkeğin cimri olması ya da annesine çok düşkün olması vs… Bu konular eğer nişanlılık döneminde dikkatinizi çekiyorsa ve henüz evlenmediyseniz iyice düşünün çünkü evlenince bu özellikler değişmeyecek, erkekler değişmezler.

2) “Adil Beycim paranoyak ve aşırı kıskanç bir sevgiliyi nasıl iyileştirebilirim?”
Bu soruya bu köşede özellikle yer vermek istedim çünkü sıklıkla bu ve benzeri sorular karşıma çıkıyor. Bakınız bu tip sorunlar ciddiye alınması gereken psikolojik rahatsızlıklardır ve mutlaka bir uzman psikolog veya psikiyatrist tarafından teşhis ve tedavi edilmelidir. Kıskançlık konusu toplumda genel olarak hafife alınıyor ancak aşırı kıskançlık pek de hafife alınacak bir mesele değildir, sizi sahiplendiğini düşündüğünüz insan yarın size zarar veren bir seviyeye gelebilir. Bu konuda dikkatli olunuz, hayatınıza ciddi müdahaleler yapmaya başlayan bir insanın aklından neler geçtiğini asla bilemezsiniz.

3) “İletişim sorunlarının en büyük sebebi nedir?”
İletişimi engelleyen birçok sorun vardır ancak ben en baş sıraya varsayımda bulunma hastalığını koyuyorum. Evet bana kalırsa bu bir çeşit hastalık çünkü bir insan sevgilisine ulaşamadığı zaman hemen paniğe kapılıyor ve sonra zihninde “Bana bir saattir cevap vermediğine göre artık benimle eskisi kadar ilgilenmiyor” gibi düşünceler geçirip bir de bunlara inanıyorsa ve sonrasında sevgilisine hiçbir şey söylemeden zihninden geçen kötü ihtimallere inanarak ondan uzaklaşıyorsa burada ciddi bir sorun var demektir. Kadın erkek ilişkilerinde ve genel olarak evliliklerde iletişimi engelleyen en büyük sorun budur: Bir şey istediğiniz gibi olmadığında bu konuda kötü varsayımlarda bulunarak bunlara inanmak. Ben danışanlarıma “Peki sevgilinize sordunuz mu size neden bir saat geç cevap vermiş?” sorusunu yönelttiğimde “Hayır sormadım çünkü o esnada ne yaptığından eminim” dediklerine pek çok defalar şahit oldum ama sordukları zaman aldıkları cevaplar aslında düşündükleri ihtimallerin hiç de gerçekleri yansıtmadığını gösteriyordu.

Umarım harika bir hafta sonu geçirirsiniz,
Bana bu adresten ulaşabilirsiniz: yazaradilyildirim@gmail.com
Görüşmek üzere
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Senin için ideal bir eş olduğunu nasıl anlarsın?

Geçen hafta bu köşeden sizlerle paylaştığım yazıyı okuyan bir okurum mesaj atmış:Geçen hafta bu köşeden sizlerle paylaştığım yazıyı okuyan bir okurum mesaj atmış:

“Adil Bey, uzun süredir gayet olumlu giden bir ilişkim var. Olumlu derken, adam son derece efendi ve düzgün bir insan, bana karşı son 1 senelik süreçte hiçbir kaba davranışı olmadı bilakis her zaman beni mutlu etmeye çalışıyor ve emek veriyor. Üstelik aileme de kendini sevdirdi ve annem onu benden daha çok seviyor. Geçen yaz bana evlilik teklif etti ve ben de hiç düşünmeden kabul ettim. Buraya kadar her şey gayet güzel, şimdi siz diyeceksiniz ki, sorun nerede? Sorun şu ki, ben aslında ilişkimizin en başından beri ona aşık değilim, mesela benimle tanışmak isteyen oydu ve tanışmak için bazı ortak arkadaşlarımızı bile devreye sokmak zorunda kaldı, her yolu denedi tanıştık ve bana öyle bir ilgi gösterdi ki ona evet demek zorunda kaldım, bana kendimi bir prenses gibi hissettirdi ve beni mutlu etmeyi başardı fakat benim ondan önceki eski sevgilim beni çok üzen ve kötü davranan bir adam olmasına rağmen ben hala ona aşık olduğumu hissediyorum. Kıyasladığım zaman ikisinin arasında asla bir kıyas olamaz, birisi son derece efendi ve kibar bir adam diğeriyse son derece serseri ve karakter olarak berbat bir adam. Mantıklı olan şu anda birlikte olduğum adamla huzurlu bir evlilik yapmaktır ama ben hala eski sevgilimi düşünüyorum ve arada sosyal medyadan onu gizlice takip ediyorum, merak ediyorum, aklım genelde onda.

Evet sen sorunlu birisin dediğinizi duyar gibiyim ama size sorum şu: Sizce bu adamla evlenmek beni mutlu eder mi? Çünkü duygularım yeterli değil ve mantık evliliği beni mutlu edecek mi işte bunu tam olarak kestiremiyorum, emin olamıyorum, bu konuda bana sağlıklı yol gösterebilecek tek insan sizsiniz, lütfen yardımcı olun…”
Bu mesajı okuyunca erkeksi bir içgüdüyle ilk olarak şunu düşündüm: Okurumun şu anda ilişki yaşadığı o efendi adamın yerinde olmak istemezdim. Nokta. 

Bir kadını mutlu etmek için her şeyi yapıyorsun, mutlu ettiğini sanıyorsun ama o zihninde hala eski sevgilisini düşünüyorsa bu bir erkek için son derece acı verici bir olaydır, travmalara bile neden olabilir. Dolayısıyla ilk aklıma gelen buydu.
Öte yandan, kimse böyle bir durumdan dolayı okurumu yargılayamaz; çünkü bir yanda onu mutlu etmek için elinden geleni yapan bir adam var ve okurumun ona karşı duyguları olduğundan eminim. Sol köşede ise eski sevgilisi var ve muhtemelen onunla da uzun ve adrenalin dolu bir ilişkisi oldu dolayısıyla onunla yaşadıklarını unutamıyor. Onu çok iyi anlıyor olmamın en büyük sebebi ise şuydu: Kadınlar hiçbir zaman uslu ve efendi çocukları sevmezler. İşte bundan adım kadar eminim.
Biraz didişmek, biraz heyecan yaşamak ve oldurmaya çalışmak her kadına heyecan verecektir, dolayısıyla serseri ruhlu adamlar genelde onlara daha çekici geliyor.Buradan baktığımız zaman görüyoruz ki, okurum yaşadığı eski heyecanları özlemişti.
Bu yazımı okuyanlar arasında, benzer durumları yaşayan insanlar olabilir. İlişkimde mutluyum ama yeterince heyecan yaşamıyorum sizce ben mutlu olabilir miyim diye soranlar olabilir. Ya da şu durum: “Ailem çok istiyor ve bu adamın benim için en doğru insan olduğunu düşünüyorlar, sizce bu mantık evliliğinden mutluluk çıkar mı?”
Bu noktaları biraz değerlendirelim:

- Öncelikle yaptığım analizlerde şunu gördüm, iki insan birlikte eğlenemiyorlarsa KESİNLİKLE MUTLU BİR EVLİLİK yapamıyorlar. Nokta. Şu anlama geliyor: birlikte gülmek, birlikte çocuklaşmak, birlikte şımarmak, hatta birlikte salaklıklar saçmalıklar yapmak, hiç utanmadan sıkılmadan içindeki çocuğu birbirine gösterebilmek ve bu durumlardan birlikte keyif almak. İşte bunlar iki insanı birbirine çok fena bağlıyor ve dışarıdan kimse böyle bir bağı bozamıyor. Demek oluyor ki, başka insanların ne düşündüklerine bakmayın, eğer siz partnerinizle eğlenemiyorsanız ve onun yanında sıkılıyorsanız bu kesinlikle mutlu bir evliliğe gitmez. 

- Eğlenmek yeterli midir? Elbette hayır. Siz bir arkadaşınızla da çok eğlenip sürekli görüşmek isteyebilirsiniz ama bu onunla ilişki yaşamanızı gerektirmez. Onu arkadaş olarak gördüğünüz için ilişki yaşamayı aklınızdan bile geçirmezsiniz, bunun en büyük sebebi cinsel manada ona karşı hiçbir şey hissetmiyor olmanızdır. Bu nokta çok önemli, cinsellik evlilikleri ayakta tutan formüllerin başında gelmektedir ve yerine asla başka şeyler konamaz. Şunu diyenler olabilir, 70 yaşında çiftlerin arasında cinsellik mi kalır? Hemen yanıtlayalım: O yaştaki insanların ilk ihtiyaçları cinsellik değildir; sağlıklarının yerinde olması öncelikli konudur. Oysa 35 yaşında bir kadını düşünelim, eşiyle arasında hiçbir cinsellik yok veya var ama ten uyumu yok, yatakta asla tatmin olamıyor. Bu durumda, bu kadının hayatında cinsellik önemli midir değil midir? Bizim toplumumuzda cinsellik büyük bir tabu olduğu için bu kadın muhtemelen cinsel ihtiyaçlarından dolayı kendini suçlu hissedip böyle bir konu yokmuş gibi davranabilir oysa yapılması gereken eşiyle birlikte cinsel terapi almalarıdır. Aralarında cinsel sorunlar varsa tespit edilip çözülür, ayrıca bu yöntem sorunlar yokmuş gibi davranmaktan iyidir. Evli olmayan, evlilik öncesi ilişki sürecinde cinsellik yaşayan ve sevgilisiyle arasında hiçbir cinsel uyum olmayan insanlara ise şunu söylemek istiyorum, evlenince aniden aranızda mükemmel bir cinsel uyum olacak diye düşünmeyin çünkü öyle bir şey olmayacak, sihirli değnek yok! Evlenmeden cinsel terapi almaya çalışın ve partnerinizle aranızdaki cinsel uyumsuzluğu çözün.

- Birlikte eğleniyorsunuz, cinsel uyumunuz harika fakat hayata bakışınız çok farklı. İşte bu da ciddi bir problemdir. Mesela partneriniz diyor ki: “Bizim kültürümüzde kadın evlenince çalışmaz, evinde oturur, hatta bakkala bile gidemez, söz olur laf olur mahallede herkes benimle dalga geçer, adama bak karısını dışarı çıkartıyor derler! Biliyorum, şöyle diyorsunuz: Hala böyle insanlar var mı? Ben 9.000 vakada çalıştım, size diyorum ki 300 yıl öncesinde yaşayan insanlar gördüm, kadın dışarı çıkamaz, gezemez ve asla çalışamaz diyen insanlar sizin sandığınızdan çok daha fazla sayıdalar ve kendi dünyalarında gayet mutlu mesut yaşıyorlar. Partnerinizle aranızda böyle büyük zihniyet farkları olduğunu düşünüp, “evlenince bu adam daha anlayışlı olacaktır” veya “aramızda kültür farkı var ve ailelerimiz hiç benzemiyor ama biz çok aşığız” falan gibi şeyler düşünüyorsanız size geçmişler olsun! Kendinizi kandırmaya devam edin! Buradan mutlu bir evlilik çıkmaz…

- Sosya ekonomik koşullarınızın farklı olması ve kültürel uyuşmazlık ne kadar önemliyse aileler arasındaki uyum da bir o kadar önemlidir. Örneğin bazı vakalar şöyle oluyor: Aileler tanışma faslında bazı gerginlikler yaşamışlar ve bir daha asla sağlıklı bir iletişim olmamış, aralarında sessiz bir gerginlik hüküm sürüyor. Bu durumda patlamaya hazır bir dinamit gibi ilişkinize devam edersiniz. Sakın şöyle düşünmeyin: Ailelerimiz asla karışmazlar. Burası Türkiye! Ailelerin hiç karışmadıkları bir evliliğe ben hiç şahit olmadım, kadın erkek ilişkileri üzerine ilişki koçu olarak 10 senedir çalışıyorum ve ben böyle bir vaka görmedim. Dolayısıyla iyi veya kötü anlamda aileler her zaman bu evcilik oyununun içerisinde yer alırlar.

Yukarıda size 4 madde aktardım, bu maddelerin ışığında bazı yan etkiler de var, örneğin maddi konular. Partneriniz eğer çok cimri biriyse evlenince birdenbire cömert bir insana dönüşmesi imkansızdır, dolayısıyla her zaman cimri davranmaya devam eder ve ödemeleri size yaptırır. Bu tip huylar değişmez, cimri olması sizi rahatsız etmiyorsa o zaman idare edersiniz, problem yok.Bu noktalardan hangileri sizin için en önemlileri? Bunları tespit edin ve şu anda bir ilişkiniz varsa ve evliliğe doğru yol alıyorsanız, sizi rahatsız eden maddeleri idare etme şansınız var mı işte bunu iyice düşünün, adeta bir çeşit yatırım analizi yapar gibi detaylı düşünün. Aramızda bazı ciddi uyumsuzluklar var, hadi bir iki tanesini belki ama hepsini edemem! diyorsanız evlilik konusunu iptal edin demiyorum, size daha pratik ve akılcı bir çözüm öneriyorum:
- Evliliğe giden süreci uzatın!
Nikaha 3 ay kaldıysa, bunu erteleyin ve bir süre daha birbirinizi yakından gözlemleyin, çünkü boşanmaların bu kadar çok olduğu bir dönemde evlilik kararı aceleye gelmez. Okurumdan gelen mesaja dönecek olursak, şu andaki ilişkisini evliliğe götürme konusunda beklemesini tavsiye ettim. En az 6 ay daha ilişkinize devam edin ve sakın bu psikoloji ile evlenmeyin yoksa ölü doğan bir evlilik olacaktır dedim. Eski sevgilisi ise onu asla mutlu etmeyecektir, bu sadece bir saplantı.

Yine de eski sevgilisi bir işe yaradı: Şu andaki partnerine güçlü duygular beslemediğini eski sevgilisi sayesinde öğrenmiş oldu…

Kendinize iyi bakın,
Sevgiler,
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Nedir bu eski sevgili konusu?

Kadın erkek ilişkileri ve bunun ötesinde insan ilişkileri okyanus kadar derin konu başlıkları içeriyor. Her gün bir yandan gözlem ve deneyimlerimi danışanlarıma aktarmaya bir yandan da öğrenmeye devam ediyorum. Ayrıca, her kim ben artık oldum derse yerinde saymaya mahkumdur, dolayısıyla yeni öğrenimlerin bir sonu yok. Kadın erkek ilişkileri ve bunun ötesinde insan ilişkileri okyanus kadar derin konu başlıkları içeriyor. Her gün bir yandan gözlem ve deneyimlerimi danışanlarıma aktarmaya bir yandan da öğrenmeye devam ediyorum. Ayrıca, her kim ben artık oldum derse yerinde saymaya mahkumdur, dolayısıyla yeni öğrenimlerin bir sonu yok. Öte yandan her zaman ilgimi çeken ve uzun yıllar yurtdışında kaldıktan sonra ülkemizde özellikle önemli bir başlık olduğunu fark ettiğim bir konu var ki, işte bu yazıda size bu konuda bahsedeceğim.

Konu son derece tanıdık: Eski Sevgili…

Eski sevgili başlığı altında binlerce alt başlık açabiliriz:
- Eski sevgilim geri döner mi?
- Eski sevgilim beni sevmiş midir?
- Beni hala seviyor olabilir mi?
- Onun dikkatini nasıl yeniden kendi üzerime çekebilirim?
- Eski sevgilim ile yeniden bir görüşme yapacağız fakat arkadaşça olacak, sizce bu görüşmede yeniden ilişkiye başlamak için ona nasıl davranmalıyım?
- Adil Bey sizce eski sevgilim bir başkasıyla mutlu olabilir mi?
- Şu anda bir başkasıyla olduğunu biliyorum çünkü sosyal medyadan onu gizlice takip ediyorum, sizce neden o kızı seçmiştir?
- Benimle ayrıldığı anda başka kızları takibe almış, sizce eski sevgilim bir adet sırtlan mıydı?

Ben bu listeyi sonsuzluk listesine doğru uzatabilirim ancak asıl amacımız bu değil.

Benim bu yazıdaki asıl amacım, yıllardır karşıma çıkan ve asla sonu gelmeyen eski sevgili konusunda yaptığım gözlemlerimi, sebepleri, sonuçları ve genel olarak analizlerimi sizlerle paylaşmak çünkü bu yazıyı okuyanlar ya da onların çevresindeki bazı insanlar hayatını eski sevgili başlığı altında geçiriyor olabilirler, onlara farklı bir pencere açabilirsem görevimi yerine getirmiş olacağım.

Bana kalırsa, hayatta en büyük kayıp ve asla geri getirilemeyecek olan zaman kaybıdır. Zaman son derece sınırlı olarak ellerimizden akıp gidiyor ve maalesef kimse bunun farkında değil. Öyle ki, maddi kayıplar insanları daha çok üzüyor ama zaman kaybettiklerini ve uzun yıllardır bir arpa yolu ilerleyemediklerini asla göremeyenler var. Oysa, hayat bize verilmiş büyük bir hediye ve şans, kendi hayatımızla ilgili doğru kararları vermek ve hayatımızı mutlu bir şekilde devam ettirmek tamamen bize bağlı bir konu. Yaşadığımız olaylardan elimizde kalan mutsuzlukları veya hayal kırıklıklarını başkalarına ihale etmek akıllıca değil.Geçmişte çalıştığım bir vakada, tam 16 senesini bir adama hibe etmiş bir kadın danışanımın şu sözlerini hatırlıyorum: “Beni tam 16 sene boyunca mutsuz etti, onu Allah’a havale ediyorum…”

Ona şunu sormuştum: “22 yaşında aşık olduğunuz bu adam, 16 sene boyunca hayatınızda bulunmuş, defalarca ayrıl barış bir ilişki olarak devam etmiş ve diyorsunuz ki size asla evlilik vaadinde bulunmamış. Peki neden onda bu kadar ısrar ettiniz?”
Enteresan bir cevap vermişti: “Hırs yapmıştım, onu başkalarına bırakamazdım…”

Eski sevgili konularında en çok karşıma çıkan başlık budur: Hırs yapan insanlar…

İlişkilerde hırs olur mu? Asla olamaz. İnsan hırs yaptıkça en çok kendine zarar verir ve ölçüsüz şekilde zaman, enerji ve motivasyon kaybı yaşamaya devam eder.

Güzel bir hikaye vardır: Boğa yılanı her şeyi sararak etkisiz hale getirebilen bir hayvan. Bir boğa yılanının geçtiği yerde dikenli teller varmış ve yılanı kesmiş. Yılan, bu duruma kızarak diğer herkese yaptığı gibi onu da sararak yok etmek istemiş, sardıkça daha çok dikenli tel ona batmaya başlamış ve sonunda neredeyse bir tonluk basınç uygulayabilen yılan dikenli telleri sardıkça delik deşik olmuş…
Boğa yılanı, mantıksızca davranıp duygularına kapılarak (!) aslında son derece etkili olan gücünü yanlış yerde kullanmış ve kendini yok etmiş. Mükemmel bir hikaye.

İşte hırs böyle bir şeydir, “Eski sevgilime sağlam bir ders vermek istiyorum” diyenlerin bu hikayeyi defalarca okumaları gerekiyor.
Öncelikle bir insana ders vermek bizim işimiz değildir, ayrıca o insanın ders alacak veya adam olacak kapasitesi yok ise, ona ders verme girişimleri boğa yılanı gibi kendini yok etmeye kadar gider.
Hayatta olgunlaşmış insanlar, bir takım acı deneyimlerden gerekli dersleri alarak yoluna devam edebilenlerdir, onların yolu aydınlıktır çünkü acı deneyimlerin iyi kullanıldıkları zaman çok önemli birer yol işareti olduğunu anlamışlardır.

Eski sevgili konularında bir diğer enteresan düşünce ise şudur:
“Adil Bey, dışarıdaki adamlarda milyon tane sorun var ve benim bu yaştan sonra yeni birini tanıyacak cesaretim veya zamanım yok. Dolayısıyla eski sevgilimi her ne kadar bir ruh hastası olsa bile onu geri döndürüp en kısa zamanda onunla evlenmek istiyorum!”

Şöyle sorarız:
“Eski sevgilinizin gerçekten de bir ruh hastası olduğunu düşünüyorsanız neden onda ısrar ediyorsunuz?”
“Size dürüst olacağım aslında onu artık sevmediğimi biliyorum ancak ailem evlilik konusunda bana öyle bir baskı uyguluyor ki nefes alamıyorum ve sadece bu baskıdan kurtulmak için bile dünyanın en büyük ruh hastası ile evlenebilirim…”

Yorumsuz…
Toplumumuzda öyle manzaralar ile karşılaşıyoruz ki, özellikle de bu aile baskısı konusunda, danışanlara hak veriyoruz. Boşanmaların temelinde büyük ölçüde bu şekilde aile baskısı ile yapılan evlilikler var, çünkü insanlar kendi başlarına karar verip kendileri açısından doğru zamanda evlenemiyorlar.

Bir diğer enteresan konu ise: “Eski sevgilim ile arkadaş gibi görüşmeye devam ediyoruz ve sürekli cinsellik yaşıyoruz ama ilişkiye dönmüyor, sizce nerede hata yapıyorum?”

Bir erkeğin, cinsellik yaşadığı ve sonrasında ayrıldığı kadına sadece ve sadece arkadaş gözüyle bakabildiğini hiç görmedim. Eğer bu yazıyı okuyanlar arasında, ben eski sevgilimle her türlü cinselliği yaşadım ve ayrıldıktan sonra onunla görüşmelerimizde cinsellik tek bir an olsun aklımdan geçmedi diyen erkekler var ise, lütfen aşağıdaki mail adresimden bana ulaşsınlar çünkü adeta Amerika’yı keşfetmiş gibi yeni bir insan türünü keşfeden bilim adamı kıvamında hissedeceğim. İmkansız. Böyle bir erkek türü yeryüzünde bulunmuyor. Biz erkekleri güdüleyen konu cinselliktir, kimisi bu güdülerine hakim olur ve sağlıklı bir yaşam sürebilir ama onlar bile eski sevgilileri ile görüşmelerinde eskiden o kadınla yaşadıkları cinselliği düşünürler. Belki dile getirmezler ancak düşünürler. İlkel dürtülerine hakim olamayanlar ise bu arzularını dile getirirler ve kadınla yeniden yatağa girebilmek için her şeyi yaparlar. Dolayısıyla buradaki amaç o kadınla yeniden ilişki yaşamak değildir, sadece yeniden yatağa girmektir. Hepsi bu.Hatta bazıları eski sevgililerini gördükleri zaman o kadar yoğun bir arzu yaşar ki neredeyse kadına yeniden aşık olduklarını düşünürler ancak birkaç defa yapılan seksten sonra bunun tamamen tensel bir arzu olduğunu fark edip bir süre sonra eski sevgilinin telefonlarına cevap vermemeye başlarlar.Neredeyse her erkek böyle deneyimler yaşamıştır, ancak kadınlar tamamen farklı bir duygu dünyasına sahip oldukları için erkeğin buradaki ilkel ve güncellenmemiş dürtülerini, ihtiyaçlarını algılayamazlar.

Eski sevgiliden arkadaş olmaz. Bu konuda çok ciddiyim…

Görüşmek üzere
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Dünya Yalnızlar Günü kutlu olsun!

Bir gün böyle bir yazıyı kaleme alacağımı hiç düşünmemiştim… 

Olan biteni size anlatmadan önce şu kritik soruyu yöneltmek istiyorum: 

Ruhen yapayalnız ve çaresiz hissettiğiniz kaç gece yaşadınız? Hani sabaha kavuşma konusunda nazlanan ve isteksiz davranan gecelerden bahsediyorum, insanın sinirlerini yoran ve kimsesiz hissettiren o unutulmaz anlardan… 

Size sorarken bir yandan kendim yanıtlıyorum; bundan yaklaşık 15 sene evvel yani 23 yaşlarındayken zorlu bir ayrılık yaşamıştım, bu ayrılığın ruhumda açtığı yaraları atlatabilmek için Bozcaada’ya tatile gittik, ben ve iki yakın arkadaşım. O tatilde biraz kendime geldiğimi ve ayrıldığım hatunu artık unutmaya başladığımı hissetmiş olsam da dönüş yolunda işin pek de öyle olmadığını fark ettim çünkü garip bir şey oldu. 

Gece saat 23.00 sularında saatte yaklaşık 70 km hızla Geyikli’den Çanakkale’ye doğru sürüyorduk, direksiyondaki arkadaşım ortaokuldan beri tanıdığım yakın bir dostumdu; ben onun yanında oturuyordum ve arka koltukta yine yakın bir arkadaşımız vardı. Arabada garip bir sessizlik vardı belki de gecenin karanlık bir yarısında ilerlediğimiz için, herkes bir şeyler düşünüyordu. Arabayı süren arkadaşım evliydi ve her ne kadar dışarıdan bize mutlu adam görüntüsü veriyor olsa da içinde bazı sıkıntılar gizlediğini hissediyordum. Arka koltukta oturan arkadaşımız ise nişanlıydı ve evlilik yolunda sağlam adımlarla ilerliyordu ama ne kadar mutluydu emin değildim. Birlikte yaptığımız 3 günlük Bozcaada tatili boyunca keyifsiz hali dikkatimizi çekmişti; dolayısıyla pek mutlu olmadığını anlamıştık fakat kimse kimseyi sorgulamıyordu, eski dostlar görmezden gelmeyi iyi bilirler… 

Bana gelince ben yeni ayrılmıştım ve ayrıldığım kadına aşıktım yani dışarıdan bakıldığında durumu en ağır olan hiç şüphesiz bendim. En azından bana göre durum bundan ibaretti. 

Geyikli’nin dar köy yollarında gecenin bir vakti ilerlerken benzin alabileceğimiz açık bir istasyon gördük ve girdik. Arkadaşlarım arabanın başında beklerken ben biraz hava almak için benzin istasyonunun arkasındaki mısır tarlasına doğru yürüdüm ve mısır fidelerinin yaz gecesi rüzgarındaki dansını izledim bir süre. O gece rüzgarı, içimde saklamakta olduğum ya da göz ardı etmeye çalıştığım yalnızlık hissini içime doldurdu, şaşırdım çünkü bunu beklemiyordum. 

Oysa ben artık yalnız değilim sanıyordum, neredeyse 2 yılımı birlikte geçirdiğim kadın hayatımdan çıkmıştı ve daha kötüsü bu kararı ben vermiştim. Bana kalırsa bir erkek terk edildiği zaman değil, kadının kıymetini bilemeyip terk ettiği zaman daha çok acı çeker, yıllar sonra bugün bundan hala eminim… 

Mısır tarlasındaki sessizlik beni etkilemişti, fidelerin rüzgarda çıkardığı seslerin dışında sanki 100 km mesafe boyunca hiçbir ruh yoktu ortalıkta. Birlikte geçirdiğimiz üç gün boyunca ilk defa yalnız başıma kalabilmiştim, yanımdakiler eski dostlarım oldukları için ve beni yalnız bırakmamak için ellerinden geleni yapmışlardı ama belli bir an yüzleşmek zorundaydım, işte o an gelmişti. 

Kendimi o gece, Geyikli'deki anlamsız benzin istasyonunda deliler gibi yalnız hissettim, en kötüsü de budur yani başkalarının yanında hissettiğiniz yalnızlıktır. Bu ağır duygu beni hiç beklemediğim bir anda yakalamış ve yere sermişti, hazırlıksız yakalandığım bir fırtına gibiydi. Yutkundum. Sevgilimle birlikte geçirdiğimiz baş başa geceleri hatırladım ve yine yutkundum. O yaşlarda ayrılık zordu, insan sevince dünyayı değiştirebileceğini bile düşünüyordu. Oysa gerçekler öyle değildi çünkü bazen bir şeylerin başlaması ya da bitmesi gerekir, hepsi buydu. 

Sanırım o dipsiz karanlıkta beş on dakika kadar vakit geçirdim ve sonra arabanın yanına döndüğümde arkadaşlarım sanki hiçbir şey olmamış gibi sohbet ediyorlardı, sanki ben onlardan uzaklaşıp yalnız kalmaya çalışmıyormuşum gibi. 

Biliyorlardı, bu adamın biraz yalnızlığa ve gece rüzgarına ihtiyacı var, bunu bilecek kadar uzun süredir beni tanıyorlardı. Gece uzundu, karanlıktı, sessizdi ve yalnızlık üstüme gelmeye başlamıştı, daha dönüş yolunda beni zorlayan bir kabus gibi. 

Bu satırlara okuyan herkes az çok bilir ki yalnızlık büyük bir sınavdır, hatta insanın kendi ruhuna karşı verdiği en büyük sınav. Bu sınavı veremeyen hiç kimse başka insanlarla birlikteyken de mutlu olamaz çünkü henüz kendini tanımayan bir insandır. Özellikle yurt dışında yaşadığım yıllarda bu sınavı defalarca geçmiştim ama bazen, hani bazı anlar vardır ya yutkunmakta zorlanırsın çünkü içinde biriken tüm hüzünleri, acıları ve pişmanlıkları yutkunmak zorunda kalırsın ve bunu yapacak gücü kendinde bulamazsın, içinde yer etmiş güzel anılara yenik düşersin. 

Onların yanına döndüm ve bana hiçbir şey sormadılar; “Nereye kayboldun vs.?” sıfır soru. Tam da olması gerektiği gibi. Neden bilmiyorum ama tekrar hareket etmek üzere arabaya bindiğimizde hepimizde garip bir konuşma isteği vardı, derin sohbetler başladı aramızda. Tatil boyunca adam gibi hiçbir şey konuşmamış sadece geyik yapmıştık fakat Geyikli'den dönerken artık ciddi konuşmalar başlamıştı sanki herkes bir başkasının ilk adımı atmasını beklermiş gibi. 

Önce evli olan arkadaşım başladı ve henüz ikinci yılında olmasına rağmen evlilikte kendini ne kadar yalnız hissettiğini, karısıyla iletişim sorunları yaşadığını anlattı. Onu dinlerken ikimiz de şaşırdık çünkü örnek gösterilen bir mutlu çift gibiydiler. OIysa gerçeklerin öyle olmadığını ve evin salonunda birlikte TV izlerlerken bile karısının yanında kendini yapayalnız hissettiğini söylüyordu. 

O anlatırken arka koltukta oturan ve evlenme yolunda olan arkadaş sözü aldı ve emin olamadığını çünkü kız arkadaşının ona çok uyumsuz davrandığını söyledi; “Eskisi gibi uyumlu değiliz, korkarım artık mutlu olamıyoruz…” 

Bu defa onun sözlerine şaşırdık çünkü normalde mutlu görünen bu adam aslında aşık olmadığı bir kadınla evlenmek üzere olduğunu itiraf ediyordu. Kız arkadaşı evlilik için ona çok baskı yapmıştı fakat onu evlilik yoluna sokan faktör bu değildi, asıl sebep kızın tanıştığı ve kendisini sevdirdiği kayınvalide yani arkadaşımızın annesi, oğluna artık evlenme vaktinin geldiğini ve bu kızı oyalamadan ciddi adımlar atması gerektiğini söylüyordu, annesi bunu söyledikten sonra evlenmekten başka bir çaresi kalmıyordu. 

“Ben kızla gezerken kendimi yalnız hissediyorum abi” diyordu, “Eskiden birçok şeyi konuşurduk ama artık düğün alışverişleri dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor, bu durum beni yormaya başladı.” 

Ben yalnızım sanıyordum ama bu konuda yalnız değildim. Dışarıdan farklı görüntü veren her hikayenin içerisinde kilometrelerce uzunlukta yalnızlık vardı. Dönüş yolunda kendi yalnızlığımı ve mısır fidelerinin rüzgardaki dansını unuttum çünkü acı çekme konusunda hiçbirimiz yalnız değildik. 

Bugün Dünya Yalnızlar Günü. Belki de yalnız olduğunuz için şanslısınız çünkü yanlış bir ilişkide olmaktansa yalnızlık iyidir. 

 

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.