SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Siz hangi kadınları seviyorsunuz ?

KADINLARI SEVİYORUM

Öyle kadınlar var ki; başları dimdik, yürekleri şefkat dolu, içindeki yaratıcı gücün farkında. İşte ben o kadınları seviyorum.

Bazı kadınlar var ki; beyim bilir değil beynim bilir, kalbim bilir diyebilen ve seçimlerini kendi yapıp her türlü sorumluluğu da alabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.

Öyle kadınlar var ki; erkeği rakip değil yol arkadaşı olarak görebilen, farklılıklarıyla sevebilen. İşte ben o kadınları seviyorum.

Bazı kadınlar var ki; bütün erkekleri aynı kefeye koymadan, onurlandırılması gerekeni onurlandıran, bağışlanması gerekeni de bağışlayabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.

Öyle kadınlar var ki; başına, ayağına, diline, koluna neyi, kimi taktığının farkında olan. İşte ben o kadınları seviyorum.

Bazı kadınlar var ki; erkeğin aklına, kalbine bakan, kabukların arkasındaki naif ruhuna âşık olan. İşte ben o kadınları seviyorum.

Öyle kadınlar var ki; elinde aklında binbir hüner, durmadan sevgiyle üreten, sadece kendi varlığıyla hayata karışıp akabilen. İşte ben o kadınları seviyorum.

Bazı kadınlar var ki, tüm bu meziyetlerini uluorta cesurca kullanabilen. İşte ben onları daha çok seviyorum.

Eğer bir erkek böyle bir kadına rastlamamışsa henüz içindeki kadını iyileştirmemiştir. Ya da böyle bir kadın ona korkutucu geliyor olabilir. Oysa korktuğu kendi dişi yanıdır. Eğer bu dünyaya iki cins geldiyse insan, demek ki beraber yürüyeceğiz bu yolu, ahenk ve denge içinde. Böyle güzel kadınları görmek için, onları çoğaltmak için erkekler bilinçaltlarındaki kadını iyileştirmeli. Kadınları onurlandırmalı… Ve böyle kadınlar varlıklarını daha çok göstererek diğer kadınlara da içlerindeki potansiyeli kullanabileceklerini, değerli ve güçlü olduklarını hatırlatabilmeli.

Son söz de Hacı Bektaş Veli’den olsun J

‘’ Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde.

Hak’kın yarattığı her şey yerli yerinde.

Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok.

Noksanlıkta, eksiklik, senin görüşlerinde.’’

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

instagram @arzu.biyiklioglu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sen Nasıl Erkekleri Seviyorsun?

ERKEKLERİ SEVİYORUM

Bazı erkekler var ki; bir kadın gördüğünde onun da birinin annesi, kız kardeşi ya da kızı olduğunun farkında olan. İşte ben o erkekleri seviyorum…

Öyle erkekler var ki; bir kadın gördüğünde o yorulmasın, incinmesin diye hemen kendisini yardıma koşan. İşte ben o erkekleri seviyorum…

Bazı erkekler var ki; bir kadınla birlikte büyüyebileceğinin, olgunlaşıp el ele, omuz omuza yürüyebileceğinin farkında olan. İşte ben o erkekleri seviyorum...

Öyle erkekler var ki; bir kadının gözlerine baktığında ruhuyla temas kurabilen, onun gözlerinde sevgiyi, aşkı hatırlayabilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Bazı erkekler var ki; kadının yaratan, üreten, şefkat içeren dişi enerjisini kendi içinde de hissedebilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Öyle erkekler var ki; tek bir kadını yüreğinde taşıyabilen, onu hayatının kraliçesi yapabilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Bazı erkekler var ki; hatasını anladığında özür dileyebilen, değer gördüğünde teşekkür edebilen. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Öyle erkekler var ki; kadının halini, hatırını soran, duygularını düşüncelerini önemseyen, onu nadide bir çiçek gibi koklayan. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Bazı erkekler var ki; kadınıyla kendini bir gören, öteki kanadımsın, gel beraber uçalım aşka diyen. İşte ben o erkekleri seviyorum.

Öyle erkekler var ki, tüm bu meziyetleri onur duyarak aleni yapan ve böyle erkeklerin çoğalmasına vesile olan. İşte ben onları daha çok seviyorum ve onlara teşekkür ediyorum…

Şimdiye kadar bir kadın henüz böyle bir erkekle karşılaşmadıysa o erkek yok anlamına gelmez. Henüz karşısına çıkmamıştır. Ya da fark etmemiştir. O zaman, önce kendi içimizdeki erkeği iyileştirelim… Kadın bilinçaltındaki, zihnindeki, kalbindeki erkeği iyileştirdikçe böyle erkekler çoğalacaktır… Ve erkeklerin içindeki güzelliği, saygıyı, sevgiyi, şefkati yansıtabilmelerine izin verelim. Ve her yansıttıklarında onları onurlandırmayı hatırlayalım.

Bazı erkekler var ki; bu yazıyı okuyup onları fark ettiğim için mutlu olup teşekkür edecek :) İşte ben o erkekleri seviyorum :) ve onları kendilerini daha fazla göstermeleri için model olmaya davet ediyorum… Çünkü dünyamızın güzel geleceği için sizlerin çoğalmanıza ihtiyacımız var…

Son söz de Hacı Bektaş Veli’den olsun J

‘’ Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,

Hak’kın yarattığı her şey yerli yerinde.

Bizim nazarımızda, kadın erkek yok.

Noksanlıkla, eksiklik, senin görüşlerinde. ‘’

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

instagram @arzu.biyiklioglu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Bencil misin, Sempatik misin ?

İnsan doğası olarak bencil midir, sempatik midir?

18. yüzyıl İngiliz filozoflarından Thomas Hobbes, insanın doğası gereği herkesin herkese karşı bir savaşı olduğunu söylemiştir. Meşhur sözü "Homo homini lupus" yani "İnsan insanın kurdudur" deyimi hâlâ kullanılmakta ve çoğu yerde çok anlamlı olmaktadır. Özellikle de dünyada insanın insana yaptığı aldatmaları, katliamı başka hiçbir canlının ya da doğal afetin insana bu kadar büyük ölçüde yapmadığını fark ettiğimiz her an Hobbes’u doğrulamaktayız maalesef. İnsan insanın kurdu ise çözüm olarak Hobbes "Leviathan" eserinde bu savaşı engelleyecek tek şeyin savaşı yapanlardan daha güçlü, daha despot bir yapay savaşçı olarak monarşist ve otoriter bir devlet anlayışını savunur.

Thomas Hobbes, açık bir şekilde insanın bencil bir varlık olduğuna, yaşamak için gerekirse kendi türdeşini ortadan kaldırabilecek yapıda olduğuna inanır. Günümüz dünyasına baktığımızda bu sözü doğrulayan pek çok örnek görüyoruz. Ama sunduğu çözümün doğruluğu tartışılır…

Diğer cepheden bakacak olursak bu egoizm temelli tezi pek çok filozof da eleştirmiştir. Tabii bu sözü eleştirmek için filozof olmamıza gerek yok :) Örneğin Hume ve Adam Simith'e göre; insanın doğal durumu sadece egoizm ve herkesin herkesle savaşı değildir. İnsanda onurlu erdemlere karşı takdir, övgü, sevgi duyguları da vardır. Yani insan, insana karşı doğal bir sempati duygusu da taşıyabilmektedir. Sempati duygusu sevgi ve hoşgörüyü de içinde barındırır…Ve bu duyguları aktive ettiğimizde savaşı değil barışı, ayrımı değil birliği tetikleriz…

Evet, şu an yaşadığımız dünyaya baktığımızda binlerce yıldır var olan ve hâlâ yeşeren sempati, sevgi, hoşgörü ve birliği de görebilmekteyiz. Diyebilirsiniz ki "ama bu çok daha az" acaba az mı yoksa var olanı gösteremiyor muyuz? Yoksa biz mi göremiyoruz? Belki de daha doğru olan soru, "Biz nerede duruyoruz, bencillik yanımızda mı, sevgi-sempati yanımızda mı?"

Eğer sevgi, sempati yanımızı kullandığımızı söylüyorsak günde kaç kere başkalarına karşı sıcak, içten sevgi ve yakınlık duygusu besliyoruz sorusuna güzel bir cevap da verebilmeliyiz. Ailemizden birine, komşumuza, tezgâhtara, şoföre, garsona, iş arkadaşımıza ya da kötülük yapanlara… Diğerleri bile zorken kötülük yapana nasıl sempatik olacağız, nasıl sevgi göstereceğiz değil mi? Bulan yolunu buluyor :) Mesela ilkel Afrika kabilelerinden biri bunu yapabiliyor. Kabilenin üyelerinden biri yanlış, kötü bir şey yaptığında kabile, onu çember içine alıp daha önce yaptığı tüm iyilikleri, güzellikleri ona hatırlatarak tekrar kendi içindeki iyilikle bağlantı kurmasını sağlıyormuş. Çünkü inançları "insanlar iyidir fakat bazen kötü şeyler yapabilirler, bu da onların aslında yardım çığlığıdır". Anlaşılıyor ki bu ilkel kabile, iki filozofun 18. yüzyılda savunduğu şeyi bir potada eritmiş; çok daha yumuşak, sevgi dolu bir çözüm bulmuş :) Kabilenin ilkel olması hoşunuza gitmeyebilir, ama biz bu çağda modernizm maskesi altında ne durumdayız acaba :)

Kötü dediğimiz, korku dediğimiz sevginin yokluğu… Cehennem sevgiden, Tanrıdan uzak olmak, cennet sevgiye, Tanrıya yakın durmak…

Önce içimizdeki cennete kavuşabilmemiz dileğimle :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

instagram @arzu.biyiklioglu

Yazının devamı...

Kutup Yıldızını Bul

Kutupyıldızı, diğer adlarıyla "polaris", "demir kazık", "batmayan yıldız", "şimal yıldızı"... Dünyanın ekseniyle hemen hemen aynı doğrultuda olduğundan yeri değişmez ve hep kuzeyi gösterir. Bu sebepten çok önemlidir, çünkü kutupyıldızını bulduğumuzda tüm yönleri de buluruz. Aynı zamanda manevi anlamda da "yol gösteren insan, hayata çeki düzen veren insan, yol açan, çare olan, yaşam amacı" gibi önemli anlamları vardır.

Yaşam yolunda ilerlerken hepimizin bir kutupyıldızına ihtiyacı var. Çoğu insan kaybolmuşluk, belirsizlik ve karmaşa içinde yaşamını sürdürmeye çalışırken bir çıkış yolu arar. Bazen kurtarıcı bekler, bazen mucize bekler, bazen de hiç bir şey yapmadan kurban rolünde seyirci kalmayı tercih edebilir. Ama seyirci kaldığı durumda bile içten içe hep hayatı anlamlandırmaya çalışma çabası, bir kurtuluş arayışı vardır. Bazen kurtuluş, körü körüne birilerine ya da bir sisteme inanmak, bağlanmak olarak görülürken bazen de boşlukta savrulan bir yaprak gibi oradan oraya sürüklenmek çare arayışı olabilir.

Ne olursa olsun hepimizin bu yaşam yolculuğunda yönümüzü belirleyecek, yolumuzu aydınlatacak bir kutupyıldızına ihtiyacı var. Ama nerede bu kutupyıldız? Ya da bir tane kutupyıldızı mı var? Yoksa herkes için ayrı bir kutupyıldızı mı var? Nedir bu soruların cevabı?

Şu an dünyadaki pek çok sistem "siyaset, ekonomi, din, eğitim, yeni akımlar…" her biri insanlık için "ben kutupyıldızınım , beni takip et" diye bağırıyor. Acaba bunlardan biri herkes için gerçekten kutupyıldızı olabilir mi? Yoksa her insanın kendi kutupyıldızı var da bir yerlere saklanmış onu mu bekliyor? :)

Aydınlanma çağının en önemli filozoflarından Kant’ın önemli sözlerinden birini hatırlamakta fayda var belki de: "Aydınlanma, insanın kendi başına düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır." Bu sözünde Kant, insanın kendi aklıyla kendine kılavuzluk ederek olgunlaşabileceğini, aydınlanarak kendi yönünü bulabileceğini anlatır insanlığa. Tabii burada "akıl" derken yürekli bir düşünme, sorgulama, kendini bilme durumundan bahsettiği de göz ardı edilmemelidir.

Evet, hepimizin kutupyıldızı zaten içimizde mevcut. Onu dışarıda aramaya gerek yok, aklımızı kullanmaya, sorgulamaya, araştırmaya, kendi içimizdeki bilgeyle buluşmaya ihtiyacımız var. Ve bunun peşine düşen, bunun niyetine giren her insan da kutupyıldızının farkına varabilir.

Kendi kutupyıldızını bulmaya niyet etmiş bir insana profesyonel bir koç yardım edebilir mi? Evet, ama kişinin kutupyıldızı olarak değil, o kişiye güvenip içindeki kendi kutupyıldızını, kendi gücünü bulması için ayna tutarak, destek vererek, vesile olarak, farkındalık yaratarak yardımcı olur. Bir kez daha belirtmek isterim ki gerçek anlamda koçluk, akıl vermek, öğretmek, yönlendirmek DEĞİLDİR!

Kutupyıldızınıza dokunduğunuz bir gün OLSUN :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

instagram @arzu.biyiklioglu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Aşkın Çekim Alanı

Merhaba, güzel insan JSon zamanlarda en çok aşk üzerine soru ve olumlama isteği gelince, genel bir cevap yazmanın daha iyi olacağını düşündüm. Tabii ki aşkın üstadı değilim JKimse de olamaz. Mevlana “Aşk defterde, kitap sayfalarında yazılı değildir. AŞK kendinde kendini bulmaktır” diyerek çok daha derin manalardan bizlere seslenmiştir. Böylesine büyük, Tanrısal AŞKI yaşayabilmek için de önce insandan insana olan aşkı deneyimlemek gerektiğine inananlardanım. Benden sana, senden bana, bizden O’na…

“Benden sana, senden bana” iki kişinin birbirine ayna olabilmesi ve ego kimliğinin dışına çıkıp gönül tellerini titreştirip aşk pınarını harekete geçirebilmesidir. Şems’in “Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin” sözü de ikili ilişkilerin (ister sevgili, ister arkadaş…) kendimizi ve hayatı anlamamız için ne kadar büyük bir önem taşıdığına, insanların birbirine ayna olduğuna vurgu yapmaktadır.

Bu açıdan kişisel aşka baktığımızda aşk, hayatımızı değiştirecek bir şey değil, aşk bizim dönüşmemize yardımcı olacak bir vesiledir. Hayatımıza giren kişi, her zaman doğru kişidir. Aynaya iyi bakarsak, altyazıları, bize anlatmak istediği mesajları okuyabilirsek, aynadaki yansımaları fark edebilirsek (olumlu veya olumsuz) kendimizi ve hayatı bilmeye başlarız.

Şimdi, bana bu konuda en çok sorulanlara dönelim: “Aşk istiyorum, sevgili istiyorum, bir ilişki istiyorum. Ama yok… Gelsin artık. Ama nasıl? Olumlaması ne olsun?”

Her şeyden önce umutsuz ya da depresif bir şekilde aşk arayışı içindeyse insan ilk yapacağı şey öncelikle kendini sevmeye ve kabul etmeye yönelmektir. Aslında acil olan bir başkasından gelecek olan aşk, sevgi değil insanın kendini sevmesidir. Kendini seven ve değer veren bir insan aynasında da bunu görecektir. Ve özsevgisi, özdeğeri olan biri karşısındakine aynı sevgiyi ve değeri verecektir.

Eğer aşkı davet ederken “beni sevecek, beni mutlu edecek, bana değer verecek, ayağımı yerden kesecek biri” diye sipariş veriyorsanız burada bir yanlışlık var JÇünkü bu mesaj sözsüz olarak başka bir enerji formunda (her düşünce ve inançta olduğu gibi) altyazı geçer gibi dünyamıza yayılır. Görmüyoruz, dile getirmiyoruz ama bilinçaltlarımız birbiriyle kendi dillerinde irtibat halinde JHepimiz birbirimize görünmeyen bağlarla bağlıyız, analitik psikolojinin kurucularından olan Alman Psikiyatr Carl Gustov Jung’ın dediği gibi kolektif bilinçaltıyla.

Düşünsenize; karşınızda sizi aşka davet eden biri var. Ve altyazı olarak şu cümleler geçiyor: “Bana mutluluk ver (çünkü mutsuzum) bana değer ver (çünkü kendimi değersiz buluyorum) bana sevgi ver (çünkü kendimi sevmiyorum) yanımda ol (çünkü çok yalnızım)” bu altyazıyı çok açık ve net bir şekilde okusanız o kişiye aşkla koşar, onun kollarına mı atlarsınız; yoksa ondan hızla kaçarak uzaklaşır mısınız? Böyle bir altyazı gönderiyorsanız karşınıza gelecek ayna mutsuz, değersiz, yalnız olduğunuza dair inancınızı yansıtacak bir ayna olacaktır.

Daha olumlu bir altyazı düşünürsek mesela: “Kendimi seviyorum, olduğum gibi kabul ediyorum, kendimle barışık ve mutluyum. O kişi mutluluğuma mutluluk, sevgime sevgi, değerime değer katacak ve ben de onun mutluluğuna mutluluk, sevgisine sevgi, değerine değer katacağım. Birlikte dönüşüp yol olacağımız, birbirimize destek olacağımız kişiye hazır ve açığım.” Böyle bir altyazıda karşımıza gelecek olan, aşk yaşayacağımız kişi çok daha farklı olacaktır. Tabii ki bunları böyle dile getirmek altyazıyı değiştirmiyor; bunları hissetmek, onun içinde OLMAK gerekiyor. İşte içselleşen inanç haline dönüşen sözler evrene altyazı olarak yayılıyor. Ayrıca böyle bir aşk ilişkisi yakaladığımızda her şey halloluyor mu; tabii ki olmuyor Jama keyifli, güven dolu, samimi bir kendini bilme süreci daha başlıyor. Ruhla birbirlerine daha güzel bir ayna olarak ilerliyor JArınmaya, büyümeye, güzelleşmeye hep devam JBazen acı bazen tatlı, acı olmazsa tatlıyı nasıl bilir insan? Önemli olan acıya ne anlam verdiğimizdir, acının bize ne kattığıdır… Aşkın da anlamı, aşkın da acısı- tatlısı herkesin kendi deneyiminde yatar, aşk konusunda samimi ve cesur yürekli olunmasına inanlardanım, iyisiyle kötüsüyle J

Acı tatlı bol bol farkında olarak kişisel aşkı yaşayalım ki olgunlaşalım ve İlahi AŞK da nasip olsun bize güzel insan J

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

@arzu.biyiklioglu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.