SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kıskançlık Enerjisi Neye Davetiye Çıkarıyor Biliyor musunuz?

Bugüne kadar yanlış kayıtlarla zihin kirlenmiş olabilir. Düşünsene kirli, darmadağınık bir odan var. İçerinin daha güzel olmasını istiyorsun. İçeriye çiçekler, güzel eşyalar, güzel aksesuvarlar getiriyorsun ama aynı pislikler, aynı kötü kokular duruyor; sen üstüne üstüne koymaya çalışıyorsun. Ne olur? Hem yer yetmiyor hem de içerideki kirlilik ve dağınıklık yüzünden ortalık bir türlü istediğin güzelliğe gelemiyor. Onun için zihne güzellikleri sokarken bir yandan da içeriyi temizlemekte fayda var. İşte bu temizliklerden birisi de "kıskançlık". Acaba kıskanmak bizde nasıl bir kirlilik yaratıyor bakalım J

KISKANMAK: İnsan birini kıskandığı zaman öncelikle yokluk enerjisini harekete geçirir. Kıtlık ve yokluk bilincindedir ve bu enerjiyi çoğaltır. Sonuç olarak kendi hayatına olumsuzlukları çeker. Ve sen olumsuzluklarla mutlu olamazsın. Başkasının ilişkisini kıskanırsan "bende yok" enerjisinde olursun, başkasının parasını ya da mevkisini kıskanırsan yine "bende yok" enerjisinde olursun. Peki, bu ürettiğin enerji alanıyla nasıl mutlu olabilirsin? Olamazsın… Kalp kıskanmaz, zihin kıskanır. Kıskandığın her neyse o senin zihninde bir sorun demektir ve hissettiğin yokluğun acısıdır. Kıskanmak başkasının hakkına saldırıdır. Kıskanmayı bırak güzel insan, kıskandığın her şeyi kutsa, sev ve iyi dileklerini yolla onlara; arın arın, arın…

Evet güzel insan J"Mutluluk Arzusu" kitabımın zihin temizliği bölümünden küçük bir alıntıyla sana geldim bugün. İçsel, gerçek mutluluğu her an tadabilmek için zihnimizi yeniden programlamaya ihtiyacımız var. Mutluluk insanın kendisiyle olan ilişkisindedir, kendi kişisel meselesidir. Ve bunun için de biraz emek harcamak, kendinle baş başa kalmak gerek. "Mutluluk Arzusu" kitabımda sen ve ben birlikte benden sana doğru bir yolculuk yapıyoruz JKendinle buluşmak istersen bekliyorum güzel insan J

Sevgi ve sağlıkla ilerle...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zihin Orucuyla Arınmak

Geçtiğimiz sene yazdığım konulardan olan "Zihin Orucu" konusuna bir kez daha değinmek istedim. Belki hep birlikte güzel bir enerji alanı oluşturmamıza sen de yardımcı olursun JGirdiğimiz Ramazan ayında oruç tutan var, tutmayan ya da tutamayan var. Herkese saygı duyarak başlayalım öncelikle… Ve ayrıca zihin orucumuza katılmak isteyenler varsa onlar okumaya devam etsinler J

Çalışmamız çok basit, 21 gün boyunca kızmak, sinirlenmek, üzülmek, öfkelenmek, dedikodu yapmak, yargılamak... YOK. Peki ne var; sevgi dolu gözlerle bakmak, sakin olmak, hoşgörülü olmak, sabırlı olmak... VAR. Kısacası zihin detoksu yapmak, arınmak var. Her an kendimizi hatırlamak, ne düşünüp ne hissettiğimizi fark edebilmek için elimizin üstüne bir "N" harfi çizebiliriz. (Olumlu olmaya NİYETLİ olduğumuzu hatırlamak için.) Ya da size uygun başka bir sembol çizebilirsiniz. Veya kolunuza durmadan ses çıkaran bir bileklik asabilirsiniz. Çünkü 21 gün boyunca anda, farkında olmak çok önemli. Çalışmamız ancak bu şekilde verimli olacaktır. Peki ya kendimizi kaybedip, kontrol edemediysek ve olumsuz bir duygu-düşünce zincirine giriverdiysek ne olacak? Güzel soru Jİşte oyunun zevkli ve ikinci yapıcı tarafı da şimdi geliyor: Kuralı bozduğumuz her an temizlenmek için sesli veya sessiz kendimizden özür dileyeceğiz ve temizlik için 5 dakika nefesimize odaklanıp meditasyon yapacağız J

Evet güzel insan, var mısın yok musun? Biz kalabalık bir grup olarak bugün başladık çalışmamıza, sen de bize katılırsan hem sana iyi gelecek hem de çoğunluğun aynı anda yarattığı ve katlanarak çoğaldığı olumlu bir enerjinin ülkemiz üstünde daha hızlı yayılmasına yardımcı olacaksın.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kurban mısın, Yoksa Kahraman mı?

Hayat şikâyet ederek değil sorumluluk alarak değişir. Şikâyet kurbanı, sorumluluk kahramanı besler. Sen kimi beslemek istiyorsun?

Bugün sizinle çok önemli bir farkındalık çalışması paylaşmak istiyorum. Çalışmamızın adı "GÖZLEMCİ". Bir gün boyunca kendimizin gözlemcisi olacağız. İlk gün kendimizi gözlemliyoruz; aklımızdan geçenlerin ve ağzımızdan çıkanların ne anlama geldiğini dikkatlice gözlemliyoruz. Eğer bir durumdan, bir kişiden, herhangi bir şeyden şikâyet ettiğimizi fark edersek elimizin üstüne bir çarpı işareti koyuyoruz. Ve bu çalışmayı tüm gün, gece yatana kadar yapıyoruz. Örneğin; "trafik berbat… canım sıkılıyor, beni kızdırıyor, bu kötü, insanlar şöyle, böyle, iş kötü, eşimin şusu, çocuğun busu, onun yüzünden ya da zaten ben böyleyim"... Bunlar gibi her türlü şikâyet içeren cümleyi bir çarpıya dönüştürerek elimize çiziyoruz :) Bakalım akşama kadar içimizdeki kurbanı ne kadar beslemişiz :)

Akşam yatmadan önce şikâyetlerimizle vedalaşmak için elimizi güzelce yıkayalım ve onlara "bye bye" diyelim. Ertesi gün yine GÖZLEMCİ'yiz. Ama bu sefer güzel düşüncelerimizin farkına varacağız. Güzel yorumları, iltifatları, olumlu, çözüm odaklı düşüncelerimizi, şükür ve minnetlerimizi fark ettikçe elimizin üstüne bir kalp çizeceğiz. Bakalım akşam olduğunda elinizde kaç kalp olacak ve içimizdeki KAHRAMANI ne kadar beslemişiz, göreceğiz :)

Her zaman hatırlayalım ki şikâyet şikâyeti çeker. Şikayet ederek ne mutluluk ne de başarılı olunabilinir. İnsan, kendi kendini kemirir durur sadece. Mutsuz olur, kurban olur, bir gün gelir hasta olur. Bu gözlemci oyununda fark edeceksiniz ki çoğu şikâyetiniz sırf alışkanlıktan dolayı kendini tekrar eden şikâyetler. Bazılarını hoş görüp kabul etmek, bazılarını da sorumluluğu ele alıp çözüm için harekete geçmek ortadan kaldıracaktır. Bakarsınız bu gözlemci oyunumuz çok tutar, tüm ülkeye yayılır ve toplum olarak geçmişten gelen şikâyet kodlarımızı kırarız ve yeni nesle de bu şikâyet etme alışkanlığını miras olarak devretmeyiz :) Hem kendimizi hem yeni nesli kurtarırız… Kalpleriniz bol olsun :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Stresi Yönetebilmek

Gündemimizden düşmeyen, en çok kullanılan kelimeler “stres, depresyon, mutsuzluk, hastalık” dolayısıyla en çok kullanılan maddeler de ilaçlar ve uyuşturucular (alkol, sigara, televizyon, internet ve diğer maddeler). Peki, insan stresi yönetebilir mi? Ya da stresi azaltabilir mi? Bunların cevabını vermek için “stres” tam olarak nedir, önce ona bakalım. Ne de olsa bir şeyle baş edebilmek için önce onu doğru tanımalı insan.

Stres; canlı varlığın dengesini bozan ve baş etme yeteneğini zorlayan ya da aşan uyaranlara verdiği tepkidir. Bizi olumsuz yönde bu uyaran her neyse (iş, kişi, olay, durum...) bir nevi bizim stres yükleyicimizdir. Stres yükleyici, canlı varlıktan bir çeşit uyumsal tepki yapması için talepte bulunan uyarıcı olaydır. İnsan bedensel ve ruhsal sınırlarının zorlandığını ya da tehdit edildiğini hissettiği anda değişim ya da uyum için bir tür tepki verir. Bu tepki de fizyolojik, davranış, duygusal ve bilişsel anlamlarda bütünsel bir tepkidir. Temelde stres konusu ne olursa olsun iç sistemimiz bunu yaşamsal bir tehdit gibi algılar ve ilk kodlarımıza dönerek vücudumuzu “savaş ya da kaç” moduna ayarlar. Oysa belki de baş etmemiz gereken çoğu zaman küçük bir değişim ya da uyum sağlamaktır ve hayati bir tehlikesi de yoktur :)

Tabii ki işin en kötü tarafı beyninizin aldığı uyarı sonucunda hayatta kalma adına tüm diğer fonksiyonları bir lüks olarak görüp (hatırlama, bağışıklık sitemi vb.) bütün sistemi durdurup tüm enerjisini hayatta kalmak için kullanmaya hazırlamasıdır. İşte bu yüzden çok bilen biri, sınavda strese girerse hiçbir şey hatırlayamaz, işte bu yüzden stres sonrası hemen bir hastalık yaşanır. Çünkü alt beynimiz her stresi yaşam tehdidi olarak algılar.

Herkes her durumdan aynı derecede etkilenip strese girmeyebilir, bu kişinin baş etme mekanizmalarının gücü ve içsel dengesi, esneklik prensipleriyle ilgilidir. Günümüzde çoğu kişide “kronik stres” durumu oluşmuştur.

Psikolojik araştırmalar dünyanın anlaşılabilir ve baş edilebilir bir yer olduğunu düşünenlerin, hayata bir anlam, amaç yükleyenlerin stresle başa çıkmasının daha kolay olduğunu göstermiştir. Yaşama sevinçle bağlı, değişimleri fırsat olarak görebilen, esnek, hayatının kumandasının elinde olduğuna inanan, mücadeleyi güçlenmek olarak gören, kendileriyle barışık insanlardır bunlar.

Biraz da stres karşısında yapılan ve stresi daha da körükleyen yanlışlara bakalım; odağı stres yaratan duruma verip sürekli soruna odaklanmak, stresliyim diye sürekli olumsuz telkinde bulunarak kendini hipnoza sokmak. Sorun odaklı düşünmek, direnç göstermek... gibi davranış ve düşünce kalıpları içinde bulunmak.

Toparlayacak olursak iş, yine kendinle huzurlu, mutlu, dengede olabilmeye, hayata bir anlam yüklemeye, gücünü fark etmeye, kendini yönetebilmeye geliyor.

Ya da Nietzsche' nin dediği gibi “beni öldürmeyen şey güçlendirir” anlayışıyla ilerlemek :)

Ayrıca hayata ve kendinize daha bir umutla bakabilmek, içsel huzuru yakalamak için bir yol arkadaşı isterseniz “MUTLULUK ARZUSU” evinize misafir olmak, sizinle baş başa sohbet etmek için kitapçılarda sizi bekliyor :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Depresyonu Hayatınıza Davet Ediyoer Olabilir misiniz?

Travmatik bir durum yaşayan kişi, olay sonrasında depresyona girebiliyor. Ani kayıplar, trafik kazaları,ya da ani beklenmedik bir takım acı olaylar ( boşanmalar, işten kovulmalar, maddi çöküşler...) Ancak bunun dışında kendi kendini depresyona sürükleyenler de olabiliyor. Tabii ki kişi bu durumu farkında olmadan yaratıyor. Nasıl mı? İşte bir kaç örnek:

- Çok rutin ve kısıtlı bir hayat yaşayarak, hep aynı şeyleri yaparak kişi yaşam alanını daraltırken bir yandan da zihnini daraltıp, tembelleştirebiliyor.

- Başkalarını ve olayları suçlayarak, kendini kurban olarak görmek.

- Kendini çaresiz ve yetersiz bulmak.

- Olumsuz olayları, hataları özgüven kaybı olarak almak.

- Hayatın ve insanların sürekli ona haksızlık yaptığına inanarak öfkelenip, agresifleşmek.

- Korkularından korku doğurmak, felaket senaryoları üreterek rasyonel olmayan bir dünyada yaşamak.

- Kendi kendine olumsuz diyaloglara girmek. "Deliricem, çıldırıcam, depresyondayım, bunalımdayım, battım, bittim, anksiyetem var..." gibi kendi kendine ağır teşhisler koyup duygularla özdeşleşmek.

Aslında bu gibi durumları yaşayan kişi, bakış açısını değiştirerek, kendine ve hayata farklı anlamlar yükleyip güçlenebilir. Harekete geçip, kendini toplayabilir. Bir zamanlar yukarıdaki örneklerde yazdığım gibi düşünen ama şimdi bambaşka gözlerle hayata bakan, gücüne güç katmış insanlar var. Kendileriyle barıştılar, kendi hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu fark edip, direksiyonun başına geçtiler. Özgüvenlerini artırıp, farkındalıklarını yükselttiler. Bunu nasıl mı yaptılar? Kendilerine vakit ayırarak, güzel bir hayat yaşamak için kendilerine yatırım yaparak, emek harcayarak.

Halinden şikâyet eden, "artık böyle olmak istemiyorum, değişmek, pozitif olmak, kendime güvenmek istiyorum ama hemen olmuyor, çok zor" diyen ve sabırla güçlenmek için çalışmaya hevesli olmayan, bedavadan bir sihirli değneğin gelip onlara dokunmasını bekleyen insanlara hep şunu söylüyorum: "Değnek de sensin, sihir de... Bundan sonraki hayatını şu halinden daha iyi yaşamak istiyorsan kendine yatırım yapacaksın, emek harcayacaksın. Sen buna değersin."

Nereden mi başlamalı? Okuyarak, pozitif insanlarla arkadaşlık ederek, seminerlere, grup çalışmalarına, seanslara katılarak. Gücünüz, imkanlarınız neye yetiyorsa onlarla doldurun vaktinizi. Ama mutlaka ve sürekli kişisel gelişim ve sağlıkla ilgili kitapları, makaleleri okuyun. Yalnız kaldığınızda olumsuz düşüncelere, korku senaryolarına dalmak yerine, arkadaşlarınıza şikâyette bulunmak, dert yanmak yerine okuyun. Kitaplar sizin dostunuz, can yoldaşınız, geleceğiniz, vizyonunuz olur.

En başta kendinizi ve duygu durumunuzu ifade ettiğiniz ağır kelimeler varsa onları da değiştirmeyi unutmayın... :)

"Deliricem, bittim, patladım..." gibi ifadelerin yerine "kendimi iyi hissetmiyorum, biraz sıkıldım ama birazdan iyi olurum" gibi daha iyi ifadeler kullanın. :) Eskiler "bir insana kırk kere deli dersen deli olur'' diye boşuna dememişler... :)

Öyle ya da böyle bir emek harcarız, mutsuzluk da mutluluk da bir çaba ister. Zamanınızı ne için harcamak istiyorsunuz karar sizin. Eğer cevabınız ''mutluluk için'' ise son kitabım ''MUTLULUK ARZUSU'' sizleri kitapçılarda bekliyor. Bu kiapla evinize sohbete gelerek sizi kendi içinizde bir keşfe davet ediyorum, ve kullanabileceğiniz kolay teknikler sunuyorum... Bakın mutluluk size nasıl sesleniyor;

'' Mutlu olmak için neye ihtiyacın var sorusuna ''kendime'' diyecek kadarcesursan bu kitapla sana geldim. Şu an elindeyim, ilk sayfayı çevirdiğinde aklında olacağım, son sayfayı çevirdiğinde kalbinde olacağım. Beni BUL ! '' İmza ; MUTLULUK :)

Çocukken en çok sevdiğimiz oyunlardan biri saklambaçtır. En keyifli yeri de saklananı bulduğumuz sobeleme anıdır. Kendi mutluluğunuzu sobelemeniz dileğimle :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kendinle Kavgayı Bırak

İçten içe bir savaş yaşar herkes ama dışarıya ateş açar. Aslında içinin karmaşasıyla baş edemediği için ya da içindeki savaşı göremediği için dışarıda sanır problemi. İçe dönüp bakmak için uyanmak gerek, cesaretli olmak gerek. Uyanmak, tek başına yetmez; korkarsın içini görünce, yüzleşmek istemeyip kaçar, uykuya dalarsın tekrar ve aynı rüyaları görmeye devam edersin. Sana haksızlık ettiğini düşündüğünü “affetmiyorum” der kızmaya devam edersin aslında kızdığın kendindir, affedemediğin de. Sürekli o aklındadır ve kendinle kavga eder durursun. Mevlana bir soruyla çok güzel cevabını buldurur sana eğer hazırsan tabii ki: “Sen uzattığın eli tutmayana mı kırgınsın yoksa elini tutamayacak birine uzattığın için kendine mi kırgınsın?”

Her dakika başkalarını yargılarsın yanlış yapıyorlar diye, aslında yargılarken kendini dışlarsın, ötekileştirirsin. Sen başka, onlar başka, belki de içinde sen kendinle bambaşka. Konuşursun kafanın içinde saatlerce öyle, böyle, şöyle, kendinle kavga eder durursun da farkında değilsin. Bir içine girsen, bir kendine duru gözle baksan kim bilir ne çözümler bulacaksın. Beklentisiz, çıkarsız bir işbirliği yapsan kendinle, kim bilir neler neler değişecek, dengeler buluşacak hayatında. İçindeki düşman da sensin, dost da...

Bugün de Özdemir Asaf'ın düşündüren dizeleriyle vedalaşalım istedim :)

“Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı.
Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum.”

Kendinle barış, dünya seninle barışmaya hazır ...

Kendinizle barışmanız, içinzdeki MUTLULUĞA dokunmanız için '' MUTLULUK ARZUSU'' sizi kitapçılarda bekliyor :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Mutluluk İçin Zihin Programlaması

'' Bir kırlangıçla tek bir gün bile bahar olmaz. Ve nitekim, mutluluk ve büyük sevinçler öyle bir günde ya da benzer bir küçük zaman diliminde gelmez'' Aristoteles

'' Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez.'' sözünde olduğu gibi herkes mutlu olmak ister ama bunun için çoğu emek vermek istemez. Kendi dışında bir şey oluversin de mutlu olsun ister çoğu insan. Ama bu kalıcı olarak mümkün değil; insanın içinde yeşermeyen şey, dışındaki dünyada da can bulmaz. Bugün genel olarak mutsuzluk içinde olan bir insanın kafasında yılların mutsuzluk programı vardır. Zihin mutsuz olmaya programlanmıştır. Bu programın mutluluk programı ile yer değiştirmesi gerekir, bunun için de emek şart :) Öyle bir anda, '' Aaa, evet ya, ben bundan sonra ne olursa olsun mutlu olacağım! '' cümlesiyle dünyanın değişmediğinin sen de farkındasındır herhalde. Mutluluk bir yolculuktur ve bu yolculuk farkındalığın kollarında yapılır.

'' Mutluluk için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa iş, para, aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasındaki bir meseledir. '' Rusuf Wainwright

Evet güzel insan :) Mutlu olmak için neye ihtiyacın var sorusuna '' kendime'' diyecek kadar cesursan seni üçüncü kitabım '' Mutluluk Arzusu'' nu okumaya ve içindeki uygulamaları yapmaya davet ediyorum. Eminim ki bir gecede su gibi okuyacaksın. Ama hatırlaki ihtiyacın olan uygulamaları yaparsan kalıcı dönüşümü sen de yakalayacaksın. Ve işte o zaman içindeki inci tanen ışıldamaya başlayacak ve tüm kelebekler senin için kanat çırpacak Güzel insan...

Ne de olsa MUTLULUK seninle kendi aranda bir mesele :)

Sevgi ve sağlıkla ilerle...

NLP Uzmanı Ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Melek Ve Güzel İnsan

Sen benim avucumdaki meleksin; nefesimi üflediğimde kanatlanıp uçarken kalbime ışıltı bırakan... Sen benim omzumdaki meleksin; kulağıma güzellikleri, gücü, güveni fısıldayan... Sen benim sırtımdaki kanatlarımsın; en zor anımda çekip beni gökyüzüne, evrenin boşluğundan dünyaya umutla bakmamı sağlayan... Sonra oradan bir kartal gibi gök dalışı yaparak yeryüzüne geri inerken kollarımdan tutan ve bir tüy gibi hafifçe süzülmemi sağlayan. Ben de bir meleğim; tıpkı senin gibi düşerken boşlukta tutunmaya çalışan. Ve bir gün tutunmadan , direnmeden boşlukta yüzebilmeyi, bir tüy kadar hafif yükselebilmeyi öğrenmek isteyen...

Haydi aç kollarını, aç kanatlarını! Uyan, kaldır başını göklere, çek yaradanın kusursuz, mükemmel gücünü içine. Boşalt içindeki korkuları, kirlenmişlikleri, kötü anıları, üfle, üfle... Temizle kanatlarını, temizle zihnini, arındır yüreğini...Yeniden doğ, kendi kollarında kendine doğ bir bebek gibi. Gülen o tertemiz bebek yüzünü gör, o sana bakıyor, o sana gülüyor. Kucakla kendini, sar kanatlarınla ruhunu bir daha hiç bırakmayacakmış gibi. Sevgi her şeyin ilacıdır, önce kendine ver sevgini, önce sen iyi ol... Sonra her şey iyi olur...

"Aşk insanı kanatlandırır, ayağını yerden keser" derler, senin kanatların olmasa uçabilir miydin hiç? O senin kanatların, o senin gücün. Yere çakıldığın anlar varsa bil ki kanatlarını kullanmadığın içindir, çıktığın gibi inmesini de, tekrar uçmasını da öğrenebilirsin. Yeter ki melek yanının farkında ol, hiç kimsenin, hiçbir olayın, hiçbir aklın kanatlarını, zihnini, yüreğini kirletmesine izin verme. Olanları da temizle, temizle ki yükün olmasın. Kanatların, yüreğin hafif olsun. Tecrübelerin gücün olsun, kuvvetin olsun. Temiz bir sayfa, temiz bir yürekle açılır. Al eline bir fırça, tek tek boya bütün acıların, korkuların üstünü, bembeyaz olsun hayatın. Beyaz, bütün renklerin karışımıdır. Aşk da aslında rengârenktir. Sen yine de sevdiğin renkleri seç, yeni baştan resmini çiz aşkın resmini. Ruhun yardımcın olsun...

Kimimiz anne-baba olduğumuzda içimizdeki melek yanımız uyanır, kimimiz yardıma muhtaç bir canlı gördüğümüzde melek oluveririz, kimimiz âşık olduğunda melek yanı ortaya çıkıverir. Ve yaradanın suretini görür gönül gözün... Sen ne zamanlar melek olursun? İşte, o an var ya, o anı beynine kaydet, kalbine kodla, hep hatırla o melek yanını. Zorda kaldıkça aç yüreğini, aç kanatlarını, kucakla kendini. Hep hatırla içindeki meleği, büyüt o melek yanını GÜZEL İNSAN :)

Yukarıda yazdığım bölüm yeni çıkan üçüncü kitabım '' Mutluluk Arzusu'' ndan alıntıdır. Sevgiyle okumanız ve mutluluğunuzla buluşma dileğimle sizleri raflarda bekliyor :)

MUTLULUK

SEVGİ

AŞK

için

ARIN.........ARIN........ARIN......

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.