SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kalbine Dokun

İnsan ne kadar bilirse bilsin, ne kadar profesyonel olursa olsun karşı tarafa anlatmak istediklerinde onun kalbine dokunamadığı sürece iyi bir iletişim kuramayacaktır. Peki, nedir bu kalbe dokunmak?

Kalbe dokunmak, zihnin ötesine geçip, karşınızdaki kişinin kalbiyle iletişim kurabilmektir. Yargılardan uzak, sevgiyle saf bir yaklaşım içinde olmaktır. Fikrini kabul ettirmek çabasından uzak, duygularını harekete geçirerek anlamak ve aynı frekansa bağlanabilmektir. Haklı olmaktan, ispattan, kazanmaktan uzak sadece temasta olabilme çabasıdır. Egoyu yan koltuğa oturtup sadece karşındakinin varlığına odaklanabilmektir. Tabii bunun için de egonun farkındalığında olmamız gerekir. :)

Bazen hiç tanımadığınız ya da çok az tanıdığınız biri, bir anda en yakınlarınızdan fazla kalbinize dokunabilir. Hatırlayın, mutlaka dokunmuştur. İşte o an anlamadıklarınızı anlarsınız, görmediklerinizi görürsünüz, hatta hayatınızda önemli değişiklikler yaratacak adımlar bile atabilirsiniz.

Bütün ilişkilerde arkadaşlık, iş, eş ilişkisi fark etmez, en önemli adım kalbe dokunmaktır. Çünkü kalbe dokunabildiğimizde yaşam çok daha kolay olacaktır. Daha iyi anlarız, daha kolay anlaşılırız. Zaten bütün çatışmalar anlamamak ve anlaşılmamaktan çıkmıyor mu? :) Eğer anlaşılmadığınızı düşünüyorsanız kendinize dönüp dürüst ve cesurca şu soruyu sormanızı isterim: “Ben kendimi tam olarak anlıyor muyum?” Belki de önce kendi kalbinize dokunmaya ihtiyacınız olabilir. :)

Kalplere dokunduğunuz bir hafta diliyorum...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Ölüme Hazırlık Nasıl Olur ?

Günler gelip geçiyor, zaman içinde ev değiştiriyoruz, iş değiştiriyoruz, eş değiştiriyoruz... İsteyerek ya da istemeden pek çok değişiklik yaşıyoruz. Arkamızda birilerini bırakıyoruz. Arkamızdan iyi ya da kötü bizi ananlar oluyor. Ve bir gün kaçınılmaz gerçek ölümle birlikte boyut değiştireceğiz, birilerini, bir şeyleri, bu dünyayı arkamızda bırakacağız. Peki, hiç düşündünüz mü boyut değiştirip buradan giderken arkanızda ne bırakmak istersiniz? İnsanlar arkanızdan sizin için tek bir cümle söyleseler o gönülden söylenen cümlenin ne olmasını isterdiniz? Arkanızda bir iz bıraksanız o izin ne olmasını istersiniz?

- Merhametli yürek

- Sevgi kelebeği

- Yardım meleği

- Dürüstlük abidesi

- Erdemli yürek

- ...........................

Nedir o sizi siz yapan değer? Bu dünyaya ne katmış, ne vermiş olmak sizi siz yapar? Hiç düşündünüz mü buradan nasıl gideceğinizi?

Pek çok insan içten içe ölümden korkar. Ama sağlıklı düşünen hiçbir zihin şu an ölmek istemez, ölüm kapıda gibi huzursuzlukla tedbirler almaya çalışmaz. Ama bilir ki bir gün gidecek. Evet, bir gün gideceğiz, belki yarın belki on, belki otuz-kırk yıl sonra. Ne kadar zamanımız olduğunu bilemiyoruz. Tek bildiğimiz, şu an nefes alabiliyorsak buradayız, şimdideyiz. Ve arkamızda bırakmak istediğimiz o iz her neyse, o arkamızdan anılmak istediğimiz cümle her neyse onu gerçekleştirmek için hâlâ vaktimiz var.

“Çok zengindi, çok başarılıydı, çok güzeldi…” Siz gittikten sonra bunlardan kime ne? İnsan zengin olup bir okul, bir yardım kurumu açamadıysa, çok başarılı olup insana faydalı bir iş yapamadıysa, çok güzel olup bir güzellik yaratamadıysa kime ne katmıştır?

Bir adam vardı, sıradan bir adam, ne kariyeri ne de çok parası olan. Ama kocaman bir yüreği vardı. Bütün mahallenin hayvanlarını besler, iyileştirir, korurdu. Çocuklara güzel hikâyeler anlatır, kaldırımtaşlarına resimler çizdirirdi. Bir gün o adam gitti, boyut değiştirdi. Mahallede çok büyük bir eksik oluştu. Arkasında bir sürü hayvan sevgisi ve çocuk sevgisi bıraktı. Şimdilerde onun yerini genç bir delikanlı aldı. :)

Şimdi, bugün düşünün bakalım; sizi nasıl ansınlar istersiniz, siz arkanızda nasıl bir iz bırakmak istersiniz. Tabii bu istek başkalarının gözüne girmek için değil bizi biz yapan varlığımıza biçtiğimiz değeri ortaya koymak içindir. Ve hazır hâlâ bunları gerçekleştirecek zamanımız varken o cümlenin içini şimdide doldurmak için.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Gözlerinizi Ne İçin Kullanıyorsunuz?

Cevap çok basit ve bilindik değil mi: “Dışarıyı, dünyayı görmek için.” Acaba doğru cevap bu mu, ya da bu, yeterli bir cevap mı? Daha derin bir cevap olabilir mi?

Evet, dış dünyayı görüyoruz ama içimizdeki dünyanın filtrelerinden. Bu yüzden herkes dünyayı farklı algılıyor. Eğer bunu tam olarak idrak edemezsek gördüklerimizden bambaşka çıkarımlarda bulunarak kendimiz için dayanılmaz bir dünya yaratmaya devam ederiz. Gözler dışarıda eleştirecek, yargılayacak, nefret edilecek bir şeyler bulmak için değil kendimizi bulmak içindir. İnsan her ne görüyorsa içindekini bulmuştur. Beğendiyse sevmeli, beğenmediyse içinde onu iyileştirmeli. İyileşme de kabul ve sevgiyle başlar.

Gözleriniz en çok neyi görüp de rahatsız oluyor?

- Kızgın, öfkeli insanlar

- Yalancılar, aldatanlar

- Acımasızlar, gaddarlar

- Paragözler, ukalalar

- Yargılayanlar, eleştirenler, kendini bilmezler

- Çıkarcılar, insan kullananlar...

Her neyse sizi rahatsız eden işte onlar, sizin zihninizde var oldukları için hayatınızda da varlar. İşte bu yüzden sürekli karşınıza çıkıyor, gözünüze batarak sizi rahatsız ediyorlar. Evet, kabul etmesi biraz zor ama öyle :) Onlardan kurtulmak istiyorsanız onları zihninizde yok etmelisiniz. Kafamızın içinde yer etmiş, kemikleşmiş düşünceler vardır ve onları dış dünyada da gözlerimizle görüp görüp istemediğimiz şeyi tasdikleriz. “Bak işte var” deriz, kendimizi onaylarız. Ne için? İstemediğimiz şeyleri hayatımızda çoğaltmak için :)

Gözlerimizi iyi kullanırsak içimizde neyi değiştirmemiz gerektiğini, neyi iyileştirmemiz gerektiğini bulabiliriz. İçimizdeki korkuları, olumsuz kayıtları, işe yaramaz olumsuz inançları bulabiliriz. Bu da bizi bize yaklaştırır. Tabii gözlerimizi güzellikleri görmek için de kullanabiliriz :) Güzeli güzel yapan çirkin dediğimizdir, uzunu uzun yapan kısa dediğimizdir, doğruyu doğru yapan yanlış dediğimizdir. Kısaca her şey zıddıyla vardır ve biz onu iyi kötü diye anlamlandırırız :) Hayatta her şey istediğimiz gibi tek olsaydı onun da bir anlamı olmazdı, değil mi?

Gözlerinizin kıymetini bildiğiniz, faydalı amaçlar için kullandığınız bir hafta diliyorum :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Farkında Olmadan Acaba Nasıl Bir Hayat Seçiyorsunuz ?

Her an, yeniden yeniden seçimler yapar insan. Beğenmediğimiz alışkanlıklarımız bile tekrarladığımız an yeniden seçilmiştir bizim tarafımızdan. Ve o an seçtiğimiz davranış o kadarıyla da kalmaz, devamında bir yaşam tarzını da seçmişizdir aslında. Örneğin sabah erken kalkamadığımız zaman geç kalkmayı seçeriz. Ve eğer bir işimiz varsa ona geç kalmayı da seçeriz, tembel olmayı da seçeriz, işin bereketini kaçırmayı da seçeriz, kendimizi güçsüz hissetmeyi de seçeriz, başarısız olmayı da seçeriz... Ya da bir kitap okumak, güzel bir hobiyle kendi başımıza kalıp ruhumuzu beslemek yerine internette oyun oynamayı seçersek aynı zamanda; uyuşmayı, sanallaşmayı, değersizleşmeyi, vakit öldürmeyi, üretmemeyi, gelişmemeyi, robotlaşmayı da seçeriz. Her seçimimiz bizim için, içinde pek çok şeyi barındıran bir yaşam biçimine bir kez daha EVET dememizdir.

Eğer hayatımız daha kaliteli olsun istiyorsak, seçimlerimizle onu desteklemeliyiz. Hani bir şeyleri değiştirmek istediğinde insan "ya yine yapamadım, yine vaktinde kalkamadım, yine bilgisayara takıldım kaldım" diye hayıflanır durur ya, işte onun yerine şunu hatırlamakta fayda var: Tam da o an o istediğiniz ya da istemediğiniz şeyi yapma aşamasında farkında olmak :) İşte o an, karar anıdır. Onu seçerek ya da seçmeyerek nelere EVET diyorum sorusunu sorup cevaptan sonra seçim yapmak ciddi bir fark yaratır. Tabii bu soruların cevabında kısa süreli kazanca değil uzun vadede gelen yaşam tarzına bakmakta, kendinle samimi olmakta fayda var. Bugün kafamıza düşen bir damla canımızı yakmaz ama defalarca düşmesi can yakar. :)

Hayat ara sıra yaptıklarımızla değil, düzenli olarak yaptıklarımızla şekilleniyor :) Yaşadığımız ve beğenmediğimiz anların altında sürekli tekrar ettiğimiz seçimlerimiz yatar. Bu hafta seçimlerinizi gözlemleyin, bakalım neler fark edeceksiniz kendinizde :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Derinliği Olan Kadınlardan mısınız?

"Kadın derin adam yüzme bilmiyor. Eğer derin kadınsan sakın yüzme bilmeyen erkeğe can simidi vermeye kalkma. Onu sevgiyle dereye uğurla :)"

İlk cümleyi sosyal paylaşımlarda sık sık görüyordum ama altında sözü kimin yazdığıyla ilgili bir imzaya rastlamadım. Sanki bana söz eksik kalmış gibi geldi ve devamını bu şekilde ekledim. Tabii burada derin kadın yerine derin adam da olabilir :) İsteyenler sözü yer değiştirmiş versiyonuyla okuyabilirler... Burada kadın-erkek fark etmez.

Derinlik anlayışı kişiden kişiye değişebilir, önemli olan sizin kendinizi artık farklı bir bilinç seviyesinde hissediyor olmanızdır. Fiziksel bağımlılıklardan uzaklaşmış, daha ruhsal boyutlarda deneyimler kazanmaya başlamış olabilirsiniz. Yaşama, sevgiye, aşka, ilişkiye bakış açınız değişmiş olabilir. Yavaş yavaş derinleşiyorsunuz, genişliyor, büyüyorsunuzdur. Ve hayatınızda da bu derinlikte birinin size eşlik etmesi iyi olacaktır. Ancak temizlenmemiş bilinçaltı kayıtları veya egonun kendini ayakta tutma çabasıyla olmayacak kişileri oldurtmaya çalışabiliyor insan. İstiyor ki hadi yüzsün, yüzemiyor mu can yeleği vereyim , bir sürü fedakârlık yapayım. O da olmadı can yeleğinin kendisi olayım :) Ama olmuyor. Olmaz da. Herkes kendisi gelişecek, genişleyecek... Kendisi derinleşecek, kimse kimseyi derinleştiremiyor...

Belki kendi derinliğinizde birini bulmanız zaman alacaktır. Olsun, alsın... Belki sabretmeyi deneyimleyerek daha da derinleşeceksiniz. Ya da yalnız kalmak size bambaşka kapıları açacak... İnsan bir anlam, mana ararsa mutlaka bulur. Tabii insan bahane ararsa onu da bulur. Ama olmayanı oldurtmaya çalışmak enerji kaybıdır. Aynı derinlikte olduğunuzu hissetmiyorsanız sevgiyle uğurlayabilirsiniz geleni... Zaten denizde boğulmaktansa o da derede ya da nehirde eğlenmekten daha çok keyif alacaktır...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

Yaşam Koçu ve NLP Uzmanı

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Çalıştığınız Kurumun Enerjisi Sağlıklı mı ?

İnsanların içsel durumlarını etrafa yaydıkları görülmeyen ama hissedilen enerji alanları varsa kurumların da kendilerine has enerji alanları vardır. İçi üzüntü, nefret, çatışma, yargı, ego dolu bir insanın yaydığı enerji ve çekim alanı içi sevgi, hoşgörü, mutluluk ve neşe dolu bir insanın yaydığı enerji ve çekim alanından çok daha farklıdır. Kurumları var edenler insanlar olduğuna göre, kurumunuzun enerji ve çekim alanlarını fark etmek için personelinizin içsel durumuna bakabilirsiniz. Eğer idari kadronuzu ve onun altındaki takımı oluşturan kişilerin çoğunluğu birbirlerine, kuruma, yönetime veya kendilerine karşı:

- Şikâyet

- Yargılama

- Dedikodu

- Suçlama

- Sorun odaklı bakış açısı

- Saygı ve özdisiplin eksikliği içindeyse kurum içinde iç savaş başlamış demektir. Hatırlayın; kurumu kurum yapan binası veya demirbaşları değil, içinde bütünleştiği çalışanlarıdır.

Peki, siz kurumunuzun nasıl bir enerji alanı içinde olduğunun FARKINDA MISINIZ?

Kurum içinde çalışanların gözleri diğer personele, müdüre, patrona bakar ve

- Hep onlar suçludur.

- Onlar yanlıştır.

- Onlar beceriksizdir.

- Onlar anlayışsızdır.

- Onlar bencildir.

- Onların egosu yüksektir.

- Onlar saygısız, sevgisizdir...

Kimse kolay kolay kendine dönüp bende ne var, neyi daha iyi yapabilirim, nasıl daha ılımlı, hoşgörülü, yardımsever olabilirim, nasıl daha verimli çalışabilirim ya da acaba değiştirmem gereken bir şey var mı diye sormaz. İşte FARKINDA MISIN? Çalışmamız tam da bu noktada başlar. Bireylere iç gözlem yaptırarak özfarkındalık kazandırır; böylelikle karşı tarafa uzanan parmaklar kendilerine doğru döner.. Burada elde edilmek istenen kazanım kişilerin diğer personel ya da firma yönetimiyle olan sorunlarının çözüm kaynağının kendi içlerinde olduğunu fark ettirmek ve daha pozitif yaklaşımlar içine girerek, önyargı ve egolarının dışına çıkarak iletişime geçmenin işyerinde mutluluk ve huzuru artıracağına ışık tutmaktır. Bu farkındalık ve akabinde uygulamaların yapılmasıyla da işletme içinde gizli savaşların oluşturduğu enerji alanının daraltarak daha barış ve huzur içinde pozitif bir enerji yayacaktır. Böylelikle kurumun iş dünyasına yaymış olduğu enerji alanı da değişecektir.

Sizin kurumunuzun yaydığı enerjinin FARKINDA MISINIZ?

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kariyer Karakteri de Belirler mi ?

“Eskiden karakter vardı, uzun zamandır yerini kariyer aldı. Kariyer iyidir ama karakter değildir. Modern dünyamızda insanlar ahlaklarına göre değil performanslarına göre değerlendiriliyor. Bu, maalesef iş dünyasının dışında da bu şekilde. İnsanlar birileriyle tanıştığında ya da tanımadıkları birinden bahsedildiğinde hemen ne iş yapıyor diye soruluyor. Birinci soru bazen adı ne olabiliyor, bazen olmuyor bile :) Sanki insanın ne iş yaptığı, nasıl bir kariyerinin olduğu o insan hakkındaki olumlu veya olumsuz görüşü şekillendiriyor. Aslında önyargı oluşturmaktan başka bir şey değil bu.

Evet, kariyer planı yapmak iyidir, güzeldir ama karakter, kişilik planı yapmak çok daha önemlidir. İnsanın en azından kariyer gelişim planı kadar karakter planı üzerine de düşünmesi, kafa yorması kişisel mutluluğun kapılarını açacaktır. Kariyerinde zirve yapmış ama sağlıksız, mutsuz nice insan vardır. Ya da kariyere göre eş seçmiş ama mutsuz evlilikler yaşamış insanlar…

İnsan, yetişkin olana kadar ailesinin ve içinde bulunduğu sosyal çevrenin hayat görüşü, kültürü, yargıları ve değerleriyle yoğruluyor. Bir de üstüne yapıştırılan etiketler cabası :) Ve çok sert bir şekilde düşüşler yaşayıncaya ya da mutsuzluğunun dayanılmaz sınırına gelinceye kadar kendini sorgulamıyor. Oysa yetişkin olur olmaz, kişilik ve karakter gelişim planına odaklanmak herkesin birincil görevi olmalı. Bazen 20-28 yaş arası gençler geliyor seanslara, hem de büyük bir istek ve merakla, bu çok hoşuma gidiyor. Çünkü aileden ayrılıp daha yeni iş hayatına kanat çırparken farkında olmak istiyorlar, kendilerini tanımak istiyorlar ve büyük düşüşe kadar, mutsuz olana kadar vakit kaybetmeyecekler. Hazırlıklı başlıyorlar hayata :) Tabii ki onların da bu hayatta bir farkı olacak. :)

Ama bir yanımız da hâlâ kariyere göre insan seçiyor, insan yargılıyor. Ya da kariyerleriyle var olmaya çalışıyorlar. İnsan kariyerle değil karakteriyle var olur. İnsan etiketleriyle değil çıplak ruhuyla, insanlığıyla, erdemleriyle var olur...

Kariyeriniz olsun ya da olmasın ama ne olursa olsun sağlam bir karakteriniz olsun ...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

2016 Kulağıma Fısıldadı

Her zaman yeni yıla girerken isteklerimiz olur. Acaba yeni gelen yıl bizlerden bir şeyler ister mi, bir şeyler bekler mi, bunu hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm :) Sizlerle de paylaşmak istedim. Bunun için önce kendimi yeni yılın yerine koydum, zaman oldum :) tam 365 günlük bir zaman dilimi oldum ve konuşmaya başladım :) Nasıl mı? Şöyle:

“Bakın güzel insanlar, size bomboş sayfaları olan bir defter gibi geldim. Yazacağınız, çizip oynayacağınız tam 365 boş sayfa :) Bazı sayfaları önceden sipariş edip kullandınız. Korkularınız ya da sevgilerinizle yazıp çizdiniz bu sayfaları. Ama çoğu boş :) Şimdi bu boş sayfaları her gün uyandığında kalemi eline alıyorsun ve yazmaya başlıyorsun. Her düşüncen, her eylemin kalemdir benim için. Sen söylüyorsun, ben de senin için yazıyorum. Her düşüncen, her eylemin emirdir benim için. Sen ne istersen o oluyor. Olmayanlar için sabırsızlık edip dileğini bozmuş ya da seni korumak için o gün kaleminin ucunu kırmış olabilirim. Bunun için de şükret. Ama konuşup konuşup sonra bambaşka eylemler içine giriyorsan fikir değiştiren sensin, bana da hiç kızma. Söylediğinle başka bir düşüncen çelişiyorsa beni oynatıp oynatıp sonra da sipariş yanlış geldi deme. :)

Benim senden beklentim, beni yani zamanı iyi kullan. Ben güzel kullanılmayı severim, içimi doldur, her anımı doldur. Öyle bir doldur ki her andan birlikte keyif alalım. Güzel düşün, güzel oyna bu oyunu. Bol bol gülümse :) İşte o zaman sana daha çok yardımcı olabilirim. Sev doya doya sev, en iyi yeni baştan sevmeyi öğren. Bir sürü şeye zaman harcıyorsun, bu sefer de sevmeye, sevmeyi öğrenmeye zaman harca. Bak bu ikimize de iyi gelecek. Şikâyet etmeyi bırak ve harekete geç, ne istiyorsan, ne bekliyorsan o sen ol. Daha fazla hoşgörü bekliyorsan sen hoşgörü ol. Aşk bekliyorsan sen aşk ol. Saygı bekliyorsan sen saygı ol. Ne istiyorsan sen o ol :) Ben senin istediklerini gerçekleştirmek için boş sayfalar olarak bekliyorum. Ve sen, her an beni kullanıyorsun, iyi veya kötü :) Farkında ol beni nasıl kullandığının çünkü beni sen yazıyorsun. :) Sonra da beğenmiyorsun... Bil ki beğendiğin de sensin, beğenmediğin de :) Haydi bakalım güzel insan, bu sene beni güzel kullan! Senden beklentim BÜYÜK!”

İşte aynen böyle fısıldadı yeni yıl kulağıma :) Siz de duydunuz şimdi. Ona göre düşünme, ona göre hareket etme zamanı şimdi. Keyifle, sevgiyle kullanın zamanı :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.