SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bilmek ve Yapmak Felsefesi

Son birkaç yılda gelişim, değişim, insanlık, farkındalık... adına pek çok yazı, kaynak, bilgi akışı yoğun bir biçimde paylaşılıyor ve bu çok güzel bir şey. Ancak bilmek ne işe yarıyor ya da ne kadar işe yarıyor diye bir düşünmek lazım :) Bildikçe farkına varılıyor, başkalarıyla da paylaşılıyor, entelektüel yapı artıyor ve sonra? "Ben biliyorum"culuk mu başlıyor, bilmeyenler mi yargılanıyor ya da bilmenin ama yapmamanın sancısı, içsel çelişki mi başlıyor? Tabii bu arada bilinenler de ne kadar doğru, bu da tartışılır :) Bilimsel bilgi değil ama kişisel bilgilerin doğru olup olmadığını, işe yarayıp yaramadığını kişi kendi üzerinde deneyimleyerek karar verebilir. En güzel yol bu. :)

Çok sevdiğim bir Yeni Gine sözü vardır: "Bilgi, kasa nüfus etmediği sürece bir söylentiden ibarettir." Evet, uygulamayla sindirilmiş, kişinin yaşamına geçmiş bilgi tüm hücrelere kodlanmıştır ve işte o zaman işlem tamamdır :) Tabiki bunun için iradeli olup çaba harcamak gerek yoksa öğüt eren bir kitaplık gibi oluruz.

Ahlak felsefesindeki yaklaşımlardan birisi de "Entelektüalistler ve Volontaristler" diye ikiye bölünür. Entelektüalistler; kişisel davranışların tümüyle bilişsel ve entelektüel bir durum ve tavra işaret ettiğini savunur. Sokrates "insan bile bile kötülük yapmaz" anlayışıyla ahlakta entelektüalizme işaret eder. Volantaristler yani "iradeciler" ise ahlaki davranışlarımızda asıl belirleyici olanın irademiz ya da istencimiz olduğunu söyler. Volantarist yaklaşıma yakın duran Descartes'a göre bilmek iyi bir davranışın garantisi değildir ve böyle bir bilgi direkt olarak iyi davranışa yol açmaz. İnsan iradesiyle karar vermeli ve yapmalıdır, der.

Konu ister ahlak olsun, ister erdem, ister kişisel gelişimiz hiç fark etmez çünkü hepsi biziz, hepsi birbirini tamamlar. Bilmenin, öğrenmeniz sonu yok, yaşam boyu öğrenme devam edecek. Tüm insanlar istese de istemese de öğreniyor. Zihnin kendi otomatik sistemi bu şekilde kurulmuş.

Başkalarının hayatlarını seyrederken bile insan zihni öğrenme halindedir, buna sosyal öğrenme diyoruz. Hatta dizilerden öğreniyoruz :) Subliminal mesajlardan öğreniyoruz farkında olmadan buna da örtük öğrenme diyoruz. Yani zihin her an bir öğrenme etkinliği içinde. Bir de bilerek araştırarak, isteyerek, sorgulayarak bilinçli öğrendiklerimiz var...

Bilinçli öğrenmeyi seçmek tabii ki en doğrusu. En önemlisi de bilmekten kullanmaya geçmek, yapmadıktan sonra neyin iyi ya da doğru olduğunun pek bir anlamı olmuyor. Entelektüel zenginlik yetmiyor. Hatta belli bir zaman sonra bilip de yapamamak gerçekten kişiye ağır bir yük olmaya başlıyor. Descartes gibi Volontarist bir yaklaşımda olup öğrendiklerimizi davranışa, eyleme geçirme taraftarıyım. Evet bu da irade, emek, çaba istiyor ama sadece bilmek de hayatı değiştirmiyor '' yapmak ve olmak'' gerek :)

Okumaya, araştırmaya, bilinçli öğrenmeye devam AMA artık uygulama zamanı. Değişim için, özgürleşmek için, huzur için UYGULAMA şart :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Bir de Sen Kendine Ket Vurma !

Bir şeyleri değiştiremeyince ya da beceremeyince hemen çıkarımda bulunup yorum yapmak ne kadar da kolay değil mi? "Denedim olmuyor" , "değiştiremiyorum, yapamıyorum " ve arkasından gelen "ben böyleyim, beceremiyorum" cümlesiyle olduğun yerde tekrara devam. Aslında ters giden hiçbir şey yok, her şey olması gerektiği gibidir; sadece zihnin işleyişini tanımamak, sanki bir şeyleri beceremiyormuşsunuz gibi algılanmıştır o kadar. Zihninin nasıl işlediğini bildiğinde her şey çok daha kolay olur, yani değişim :) Çünkü yanlış giden hiçbir şey yoktur, yapamamak ya da becerememek de yoktur.

Yeni bir şey öğrenmeye kalktığımızda (yeni bir düşünce, olumlama, davranış...) önceden o konuyla ilgili farklı bir bilgiye sahipsek eski bilgi kuvvetli olduğu için yeni bilgiyi öğrenmemize ket vurur. Yani bizi zihin zorlar. Mesela düz vites araba kullanırken otomatik vites araba kullanmaya başladığınızda daha kolay olmasına rağmen sol ayağınız hep debriyajı arar, kafanız karışır. Zihin sizi düz vites kullanmaya yöneltir ve yeni bilginin yerleşmemesi için zorlar. Buna psikolojide ileriye doğru ket vurma denir. Ofiste her zaman kullandığınız dosya çekmecesini soldan sağa taşıdığınızda yine ilk günlerde eliniz hep sol çekmeceye yönelir. Bu sahip olduğumuz bir zihin sürecidir ve çok normaldir :) O zaman yapılması gereken bu süreci kabul etmek ve yeni uygulamaya, yeni bilgiyi hatırlamaya devam etmektir :) Yani ısrar, işin sırrı. Ve bir zaman sonra -ki bu 21 gün olarak adlandırılır- yeni program kendini hatırlayacak duruma gelir. Eğer bunu bilmezseniz kendi kendinize bir ket daha vurmuş olursunuz. Sanki sizde bir sorun varmış gibi "yapamıyorum, beceremiyorum, değişemiyorum" diyerek. Hayır sizde hiçbir sorun yok :) her şey yolunda. Sadece dikkat edilmesi gereken, kodlanacak yeni bilginin, yeni davranışın senin ve bütünün hayrına olduğundan emin olman ve ona gör seçim yapman. Gerisi istikrarlı bir şekilde devam etmen :) Zihin zaten otomatik olarak ket vurma işlemini yapıyor, bir de sen kendine ket vurma yeter :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Robotlaşmış bir insan mısın, farkındalıklı bir insan mısın?

Hayatınızın dışını çıkıp kendiniz ve çevrenizde olup bitenleri gözlemler misiniz? Eğer gözlemliyorsanız neyi fark ediyorsunuz? Otomatikleşmiş kalıplar içinde İngilizcede "to do list" Türkçede "yapılması gerekenler listesi" peşinde koşan insanlığı fark ediyor musunuz? Ve siz bunun neresindesiniz?

Gün boyunca yaptıklarınızın bir listesini çıkarın ve kendinize sorun: "Bütün bunları niye yapıyorum?" Yapmak zorunda olduklarınız mı yoksa yapmak istedikleriniz mi bunlar? Eğer zorunluluksa bu zorunluluğu kim koydu, siz mi, sistem mi? Ve bu dünyada bulunma sebebiniz zorunlulukları yerine getirmeniz mi acaba? İstediklerinizi yapıyorsanız sorun yok. Tabii ki size zarar vermiyorsa ve size anlam, değer katıyorsa :)

Pek çok insan, bugün sistemin bir parçası olmuş durumda; otomatikleşmiş, robotlaşmış bir şekilde yaşıyor. Yazının başında dediğim gibi şöyle bir kenara çekilip objektif, yargısız bir gözlemci konumuna geçerseniz bunu çok kolay fark edebilirsiniz. En önemlisi kendinizi gözlemeyin. Ulaşmaya çalıştıklarınıza, isteklerinize bakın ve bunları neden istediğinizi sorun kendinize. Rutinde tekrarladıklarınıza, zorunluluklarınıza bakın ve yine sorun, neden bunları yapmak zorundasınız? Acaba zorunluluğu sisteme uyarak siz mi kabul ediyorsunuz?

Robotlaşmış insanlar diyorum çünkü kendilerini kurulmuş bir sistemin bantlarına teslim etmişler. Hep bir şeylere ulaşmak ya da ellerindeki şeyleri korumak için tekrardalar. Ruhlar arkalarında kalmış, acı çekiyorlar, mutsuzlar. Farkında değiller. Bir an önce fabrika bantlarının dışına çıkmak lazım, uyanmak lazım, ruha dokunmak lazım... Siz bu yazıyı okuyorsanız muhtemelen ya bantın dışındasınız ya da banttan çıkmaya hazırlanıyorsunuz :)

Nasıl çıkar insan banttan? Önce durumunu fark etmesi, sonra da kendi olabilme cesaretini göstermesiyle. Zaten iki yol var önümüzde; ya bantta ilerleyen ruhsuz robotlar olarak sürüye katılacağız ya da özgür olacağız... Seçim bize kalmış güzel insan :)

NOT: Farkındalık yolculuğu hafta içi grubumuz 23 Aarlık çarşamba günü toplanıyor, ayrıntılı bilgi için web sayfamı ziyaret edebilirsiniz.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sosyal Medyada Nasıl Bir Enerji Yayıyorsun?

"Neye odaklanırsan onu çoğaltırsın", "Direnç gösterdiğin şey varlığını korur". Bu iki cümle tekrar tekrar üzerinde düşünüp, akabinde kendi üzerimizde farkındalık kazanmamız gereken çok önemli noktaya işaret etmektedir.

Ne olursa olsun olayları, kişileri kınamak, yargılamak, göze batırmak, parmağımızla işaret ettiğimiz şeyi BÜYÜTMEKTİR. Diyelim ki siz "X" takımını tutuyorsunuz ya da "X"in doğru olduğunu düşünüyorsunuz, "Y" de karşı takım ya da "Y" yanlış olan. Vaktinizin çoğunu o istemediğiniz, beğenmediğiniz "Y" için harcarsanız, hayatınıza daha fazla "Y" davet etmiş olursunuz.

- Y kötü...

- Y şöyle böyle yapıyor...

- Y'nin hatası bu...

Sürekli o istenmeyen, beğenilmeyen Y'den konuşmak, onu anmak, onun çoğalarak hayatınızda büyümesidir. Peki asıl istediğiniz bu mu? Tabii ki değil. O zaman o istediğiniz "X"i anın bol bol, hatta anmakla kalmayıp X'i yaşayın, yaşatın.

- X şudur, budur.

- X güzeldir, iyidir.

- X hayata anlam katar.

- X için bunu yapalım.

- X olalım...

Düşüncelerinizi sosyal medyada yansıtırken de farkında olmadan olumsuzlukları, istemediklerinizi hayatınıza davet edip, onlara enerji veriyor olursunuz. Ne istiyorsanız en çok onu anmalısınız, onu düşünmeli, onu yaşamalısınız ki o çoğalsın. Sorunları dile getirirken çözüm kısmını da belirtmek ve odağı çözüme vermek daha yapıcı olacaktır. Tekrar belirtmek isterim ki seçilen kelimeler de çok önemlidir. "Savaşa hayır" cümlesi savaşı besler. Neden mi? Çünkü zihin savaş adı geçtiği için onu düşünür. Oysa sihirli cümle "Barışa evet" ya da "sevgiye evet"tir. Sık sık "biz buraya tartışmaya, kavgaya gelmedik" derseniz bir bakarsınız ki kendinizi kavganın içinde buluvermişsiniz. Çünkü hem kendinizi hem de karşı tarafı farkında olmadan kavgaya telkin ettiniz :)

Resimler için de aynı durum geçerlidir. Örneğin hayvanlara yardım edilmesine bir çağrı yapmak istediğinizde donmak üzere olan bir hayvan resmi koyarsanız bu üzüntü, acıma duygusu yaratır, eyleme geçirici değildir. Ama soğukta o hayvanlara yardım eden, baraka yapan, yemek veren bir insan koyarsanız çözüm odaklı ve harekete geçirici bir etki yaratma olasılığınız çok daha yüksektir.

Bu hafta güzel "X"leriniz her neyse tüm odağınızı ona verdiğiniz ve onun da çoğalarak size döndüğü bir hafta dilerim...

DUYURU: 23 Aralık çarşamba günü 11.00..15.00 arasında '' Farkındalık Yolculuğu'' hafta içi çalışmasını yapacağız. Kişisel gelişim yolculuğunda temel ihtiyacımız olan konular ve teknikler yer almaktadır. '' Zihin nasıl kodlar, zihni nasıl yönetebiliriz, doğru olumlama ve telkinler nasıl yapılır, düşünceler bedeni nasıl hasta eder, beden kontrolüyle nasıl düşüncelerimizi yönetebiliriz, anda kalmak için egzersiz ve sevgi enerjisini yükseltmek için meditasyon '' gibi konulara yer vereceğiz. Rezervasyon için 0532 220 66 04 / 0543 655 50 51

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin.

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww w

Yazının devamı...

2016'ya Koç Kafasıyla Girmek Nasıl Olur ?

Yeni Yılda Yeni Âdet "KOÇ KAFASI"

Yeni yıla az kaldı, kimimiz yeni yıla nasıl gireceğini şimdiden düşünmeye, planlamaya başladı. Kimimiz de ne gerek var yeni yıla diyerek umursamaz bir hal içinde. Zaten yeni yıl dediğimiz nedir ki? Bir 365 gün daha bitiyor. 2015 yerine 2016 oluyor, rakamlar değişiyor. Dünya'nın Güneş etrafındaki turu tamamlanıyor... Aslında insanlığın koyduğu tarihe göre Dünya'nın doğum günü olarak da düşünebiliriz :) En güzel yanı şu ki tüm dünyada aynı anda çoğunlukla güzel duyguların frekansı titreşiyor. İnsanlar daha fazla gülümsüyor, eğleniyor, aileler, dostlar bir araya geliyor. Sanki sıkıntılara, olumsuzluklara, sorunlara kısa bir ara veriliyor. Dilekler, hayaller havada uçuşuyor... Her ne kadar bu herkes için geçerli olmasa da çoğunluk için böyle diyebiliriz...

Geçen sene yazdığım yeni yıl yazısında oturup, her zamanki gibi bir kâğıt kalem alıp, yaşadığınız bir yılın size neler kattığını, farkındalıklarınızı, kazanımlarımınızı yazmanızı önermiştim. Hem özel hayatınız için hem de iş hayatınız için. Klasik yeni yıl dileklerine geçmeden önce bir öncekinde neler kazanmış olduğumuzu fark etmek bize güç verecektir. Kazanımları hatırlamak, bir yandan da kayıplardan ders alarak tecrübe kazanmak, insanı olumlu yönde geliştirir. Bunu bu günlerde tekrar yapabilirsiniz.

Şimdi diyeceksiniz ki yazının başındaki şu KOÇ KAFASI nerede? Önce size şunu sormak istiyorum: Bu yıla kadar yeni yıla hangi kafalarda girdiniz? Önce geçen seneyi hatırlayarak başlayabilirsiniz... Eğlence kafası, sarhoş kafası, sorun kafası, iş kafası, stres kafası, aşk kafası, hasta kafası, hayal kafası... Ben de diyorum ki şimdi de 2016'ya KOÇ KAFASI ile girin... Birileri sizde bu farkı gördüklerinde "bu neyin kafası? ben de istiyorum" dediklerinde KOÇ KAFASI dersiniz. :)

Peki KOÇ KAFASI nasıl olur, biraz da ona bakalım:

- Geçmişten alacağı dersi almış, gelecek odaklı planları için şimdinin eylemi içindedir.

- Çözüm odaklıdır.

- Esnektir ve seçeneklere açıktır.

- Pozitif düşüncelere meyillidir.

- Etik değerleri vardır.

- Değişime açıktır, uygulayıcıdır.

- Kendine ve hayata güvenir.

- Dış dünyasında elde etmek isteği her şeyin kaynağının içinde olduğunu bilir.

- Kendi hayatının kaptan pilotudur.

- Yargıdan uzak, hoşgörülü bir bakış açısına sahiptir.

- Şimdinin tadını ve tecrübesini alır.

- Duygusal yük ve blokajlarından arınmaya özen gösterir.

- Her zaman yeniden ve yeniden kendisiyle yüzleşmeye açıktır.

- Başkalarının arasında değil, kendi içinde kendinin en iyisi olmaya gayret eder.

- Mutluluğun gerçek kaynağının içinde olduğunu bilir.

- Kendisiyle barışıktır.

- Kendini motive eder, başkalarından onay beklemez.

- Yaşam boyu öğrenme felsefesi vardır.

- Şikâyet, öfke, suçlama, kibir gibi davranışlarla vedalaşmıştır.

- Affetmiştir.

- Kendine değer verir ve saygı duyar (Aynı ölçüde başkalarına da).

- Tüm canlıları bir ve eşit kabul eder.

- Hayatına giren iyi kötü herkesi, her olayı farkındalıkla karşılar ve bunları gelişme evresi olarak anlamlandırır.

- Başkalarıyla ya da olaylarla uğraşmaz; kendi içinde kendini iyileştirir, dönüştürür.

- Başkalarını yargılayıp akıl vermez, sadece onlara ayna tutar.

- Bilir ki yol da yolcu da kendisidir...

İşte böyle bir kafadaysanız çevrenizdekiler sizdeki farkı görecek ve size "bu neyin kafası" diye soracaklardır. Siz de KOÇ KAFASI dersiniz :)

İyi bir kafada olmak için, fazla içkiye, gereksiz antideprasan ya da sahte kahkahalara, bağımlılıklara ihtiyacınız yok. Tek ihtiyacınız kendinize inanmanız ve harekete geçmeniz. Herkes kendi yaşamının koçu olmalı...

Bir karar alıp, 2016 yılından bir şeyler beklemek yerine hem kendiniz için, hem toplumumuz hem de dünyamız için bu yılı "kendime yatırım" yılı ilan edebilirsiniz. Belki hemen bu yılbaşı değil ama gelecek yılbaşına kadar tam bir KOÇ KAFASINA sahip olabilirsiniz. Nasıl mı? Kendinizi kendinize adayarak... Kendinizi ameliyat masasına yatırarak... Öğrendiklerinizi uygulayarak ve en önemlisi kendinize inanarak.

Şimdi şöyle bir baktım da yazı biraz uzun olmuş, tamam şimdi bitiriyorum :) Daha fazlasını isteyenleri, kendine yatırım yapmaya karar alanları ve kendi yaşamının koçu olmayı isteyenleri 5 Aralık'ta "Farkındalık Yolculuğu" workshop'una bekliyorum. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için 0532 220 66 04 / 0543 655 50 51

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yeni Yılda Yeni Adet '' KOÇ KAFASI ''

Yeni Yılda Yeni Adet '' KOÇ KAFASI''

Yeni yıla az kaldı, kimimiz yeni yıla nasıl gireceğini şimdiden düşünmeye, planlamaya başladı. Kimimiz de ne gerek var yeni yıla diyerek umursamaz bir hal içinde. Zaten yeni yıl dediğimiz nedir ki? Bir üçyüzaltmışbeş gün daha bittiyor. 2015 yerine 2016 diye rakamlar değişiyor. Dünyanın güneş etrafındaki turu tamamlanıyor... Aslında insanlığın koyduğu tarihe göre bir nevi Dünyanın doğum günü gibi de düşünebiliriz :) En güzel yanı şu ki tüm dünyada aynı anda çoğunlukla güzel duyguların frekansı titreşiyor. İnsanlar daha fazla gülümsüyor, eğleniyor, aileler, dostlar bir araya geliyor. Sanki sıkıntılara olumsuzluklara, sorunlara kısa bir ara veriliyor. Dilekler, hayaller havada uçuşuyor... Her ne kadar bu herkes için geçerli olmasa da çoğunluk için böyle diyebiliriz...

Geçen sene yazdığım yeni yıl yazısında oturup, her zaman ki gibi bir kağıt kalem alıp :) yaşadığınız bir yılın size neler kattığını , farkındalıklarınızı, kazanımlarımınızı yazmanızı önermiştim. Hem özel hayatınız için hem de iş hayatınız için. Klasik yeni yıl dileklerine geçmeden önce bir öncekinde neler kazanmış olduğumuzu fark etmek bize güç verecektir. Kazanımları hatırlamak bir yandan da kayıplardan ders alarak tecrübe kazanmak insanı olumlu yönde geliştirir. Bunu bu günlerde tekrar yapabilirsiniz.

Şimdi diyeceksinizki yazının başındaki şu KOÇ KAFASI nerede? Önce size şunu sormak istiyorum bu yıla kadar yeni yıla hangi kafalarda girdiniz? Önce geçen seneyi hatırlayarak başlayabilirsiniz... Eğlence kafası, sarhoş kafası, sorun kafası, iş kafası, stres kafası, aşk kafası, hasta kafası, hayal kafası............ Ben de diyorum ki şimdi de 2016 ya KOÇ KAFASIYLA girin... Birileri siz de bu farkı gördüklerinde '' bu neyin kafası? ben de istiyorum :) '' dediklerinde KOÇ KAFASI dersiniz :)

Peki KOÇ KAFASI nasıl olur biraz da ona bakalım;

-Geçmişten alacağı dersi almış gelecek odaklı planları için şimdinin eylemi içindedir.

-Çözüm odaklıdır

-esnektir ve seçeneklere açıktır

-pozitif düşüncelere meğillidir

-etik değerleri vardır

-değişime açıktır, uygulayıcıdır

-kendine ve hayata güvenir

-dış dünyasında elde etmek isteği her şeyin kaynağının içinde olduğunu bilir

-kendi hayatının kaptan pilotudur

-yargıdan uzak hoşgörülü bir bakış açısına sahiptir

-şimdinin tadını ve tecrübesini alır

-duygusal yük ve blokajlarından arınmaya özen gösterir

-her zaman yeniden ve yeniden kendisiyle yüzleşmeye açıktır

-başkalarının arasında değil, kendi içinde kendinin en iyisi olmaya gayret eder

-mutluluğun gerçek kaynağının içinde olduğunu bilir

-kendisiyle barışıktır

-kendini motive eder, başkalarından onay beklemez

-yaşam boyu öğrenme felsefesi vardır

-şikayet, öfke, suçlama, kibir gibi davranışlarla vedalaşmıştır

-affetmiştir

-kendine değer verir ve saygı duyar ( aynı ölçde başkalarına da)

-tüm canlıları bir ve eşit kabul eder

-hayatına giren iyi kötü herkesi, her olayı farkındalıkla karşılar ve bunları gelişme evresi olarak anlamlandırır

-başkalarıyla ya da olaylarla uğraşmaz kendi içinde kendini iyileştirir, dönüştürür

-başkalarını yargılayıp,akıl vermez, sadece onlara ayna tutar

-bilir ki yolda yolcu da kendisidir...

İşte böyle bir kafadaysanız çevrenizdekiler sizdeki farkı görecek ve size '' bu neyin kafası'' diye soracaklardır. Siz de KOÇ KAFASI dersiniz :)

İyi bir kafada olmak için,fazla içkiye, gereksiz antideprasan ya da geçici sahte kahkalara, bağımlılıklara ihtiyacınız yok . Tek ihtiyacınız kendinize inanmanız ve harekete geçmeniz. Herkes kendi yaşamının koçu olmalı...

Bir karar alıp, 2016 yılından bir şeyler beklemek yerine hem kendiniz için, hem toplumumuz hemde dünyamız için bu yılı '' kendime yatırım'' yılı ilan edebilirsiniz. Belki hemen bu yılbaşı değil ama gelecek yılbaşına kadar tam bir KOÇ Kafasına sahip olabilirsiniz. Nasıl mı? Kendinizi kendinize adayarak.. Kendinizi ameliyat masasına yatırarak...öğrendiklerinizi ugulayarak...ve en önemlisi kendinize inanarak.

Şimdi şöyle bir baktımda yazı biraz uzun olmuş :) tamam şimdi bitiriyorum :) daha fazlasını isteyenleri , kendine yatırm yapmaya karar alanları ve kendi yaşamının koçu olmayı isteyenleri 5 Aralık'da '' Farkındalık Yolculuğu'' Workshop'una bekliyorum. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için 0532 220 66 04 / 0543 655 50 51

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zihin Kirliliği Bedeni Hasta Ediyor

Sürekli sıkıntılarla mı boğuşuyorsun, sürekli savaş, mücadele halinde misin, daldan dala mı atlıyorsun, hâlâ ne istediğini bilmez bir kaos içinde misin? Arın, arın, arın... Zihnini, kalbini, bedenini arındır. İçinde dön, içine bak korkularla, olumsuz düşünce ve olumsuz inançlarla dolmuş kabına bak. Korkutucu gelebilir, zor gelebilir ama istersen bakabilirsin ... İnan bana, aslında korktuğun kadar değil çünkü zaten dışarıya bakıyorsun, orası da çok eğlenceli değil. Ama içindeki karanlığın bir yerlerinde yanan ışığı görünce onu büyüterek dışarıyı da aydınlatabileceksin.

"Kabın" dediğim yer düşüncelerin, duyguların barındığı bedenin; ama sen kabın kadar değilsin, bir de ruhun var. Kabından çok daha fazlası. Ruhuna ulaşmak için olumsuz duygu ve düşüncelerden arınmalısın. Ruhun zaten tertemiz, orada seni bekliyor.

Her türlü yargın, korkun, öfken, henüz bırakamadığın ve sana acı veren geçmişin, hepsi içini, kabını kirletiyor. Bu kirlilik, üstünde ağırlık, mutsuzluk yaratıyor, bedenini hasta ediyor. Geçenlerde bir danışanım, safra kesesi ameliyatı olmuştu ve sorunu yediklerine bağlıyordu. Oysa boşandığı eşine biriktirdiği kinin, sindirememenin yansımasıydı. Zihninin sindiremediği, kin duygularının tahribatı bedeninin en zayıf bölgesinde can bulmuş, dile gelmişti.

Arınmak, güzel düşünmekle, güzel hissetmekle, güzel dileklerle, hayırlı dualarla, olumlamalarla, hoşgörü ve sevgiyle olur. Bir yandan da bedenine iyi bakmakla, bedenini sevmekle gerçekleşir.

Dünya güzel olsun, insanlar güzel olsun, hayat güzel olsun isteriz hep ama onların değişmesini beklemek en byük yanlış, en büyük zaman kaybı. Çözüm içimizden geliyor, kendimizi tanıyıp, kendimize yönelip içimizdeki ışığı yakmakla başlıyor her şey. Lao Tzu 'nun dediği gibi '' Eğer bütün insanlığı uyandırmak istiyorsanız, bütünüyle kendinizi uyandırın. Dünyadaki acıları bitirmek istiyorsanız, içinizdeki karanlığı ve negatif enerjiyi yok edin. Aslında, dünyaya verebileceğiniz en büyük hediye, kendi değişiminizidir.'' Kendimiz için, ülkemiz için, dünyamız için tek kurtuluş yolu içimizden geçiyor. Var mısın arınmaya güzel insan ?

İlki 5 Aralık'da yapılacak Farkındalık Yolculuğuna bizimle birlikde katılmak istersen seni bekliyor olacağız. Her ay bir gün buluşup içsel yolculuğumuzda arınma programları yapacağız. Daha ayrıntılı bilgi almak istiyorsan adresini ziyaret edebilirsin.

'' Kim mutlu edebilir ki seni, sen hazır değilsen? Kim yıkar, yıpratır seni, sen izin vermezsen? Kim sever seni, sen sevmezsen?'' Nietzche...

Mutluluk için, sevgi için... Aşk için.... birlikde arınalım...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arın, arın, arın... Sevgiyle arın...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Aynalar Size Ne söyüyor ?

Hepimizin bildiği Pamuk Prenses hikâyesinde cadı kraliçe aynanın karşısına geçer ve sorar: “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?” Gelen cevap, “evet” olur ve kraliçe kabul edemediği pamuk prensesi yok etmek için harekete geçer. Güzelliğini gerçekleştirmek için dışarıda çözüm arar. Hepimiz hikâyenin sonunu biliriz. Kraliçe güzelliğini eşsiz ve daimi kılamaz. Çünkü içinde güzelliği bulamamıştır.

Siz aynaya ne kadar sıklıkla bakarsınız? Baktığınızda ne görürsünüz? Aynaya ne söylersiniz? Bazı insanlar aynaya sadece çok mecbur olduklarında bakar. Örneğin sadece makyaj yapmak için, sadece saçının son halini görmek için. Ya da yüzünde, vücudunda, elbisesinde bir kusur var mı diye... Muhtemelen de gözlerine batacak bir şeyler bulur...

Bazı insanlar aynalardan düşmanlarıymış gibi kaçar. Asıl kaçış kendinden kaçıştır, aynada kendini görmeye taammül edemeyen kişi nasıl olur da başkalarından ilgi ve yardım bekler; bunu bir düşünmek lazım. Kişi kendini kabul etmez, beğenmezken nasıl olur da dışarıdan bir güzellik gelip içine girebilir. Aynalarla barışmak yani kendimizle barışmakla başlar her şey. Ayna sadece fiziksel görüntüyü yansıtmaz, içsel enerjiyi de yansıtır. Bir danışanım bana sadece üzgün, ağlamaklı olduğu zamanlarda aynaya baktığını söylemişti. Ona “o zamanlarda aynada ne görüyorsun, içinden ne konuşuyorsun” diye sordum. Cevap aynen şöyle idi: “Acınacak haldeyim, zavallıyım ve sonra kendimi daha da kötü hissetmeye başlıyorum.” Buna ben, acı çekerken kendini daha da fazla acı çekmeye motive etmek diyorum. Bir çeşit kurban psikolojisinin iç sesleri...

Aynaya bakıp kendinizi güzel bulmadığınız anlar, dış güzelliğinizle ilgi değildir; o an içinizde olup bitenle ilgilidir. Beğenmediğiniz aslında içinizin yansıması, içinde bulunduğunuz frekanstır. Auranızın rengidir. Çok mutlu, pozitif olduğunuz anda aynalar size gülümsüyor gibi gelir. Gülümseyen ayna değil sizin içinizdeki pozitif frekanstır.

Şimdi, sizlerle küçük, basit bir egzersiz paylaşmak istiyorum. Her sabah aynanın karşısına geçip kendinize gülümseyin. Hani o “gözlerinin içi gülüyor” dediğimiz enerji var ya, işte onu yakalamaya çalışın. Kendinize gülen gözlerle bakıp “GÜNAYDIN” diye seslenin. En azında on saniye kendi gözlerinizin içine bakın “seni (kendimi) seviyorum, seni (kendimi) tüm kalbimle kabul ediyorum” diye seslenin. Başlangıçta kolay olmayabilir ama devam ettikçe kolaylaşacak. Eğer size gülen gözlerin bakmasını istiyorsanız, eğer çevrenizde sizi sevgiyle kucaklayan insanların olmasını istiyorsanız önce bunu siz kendinize yapmalısınız. Kendinizi kucaklanmaya, sevilmeye, gülümsenmeye değer bulmalısınız.

Geçmişte öğretilen bazı bilgilere göre sanki bunu yapmak, bencillik, narsistlik gibi algılanabilir. Bencillik ve narsistlik çok daha farklıdır. İçlerinde ayrımcılık, kendini üstün görme ve diğerlerini aşağılama vardır. Kendini sevmek ve kabul etmek, bambaşka bir şeydir. Kendini seven, kabul eden, aynı duygu ve düşünceleri, aynı değeri başkaları için de yansıtır. Eğer bu egzersiz size çok saçma, komik geliyorsa yapmayın. Demek ki kendinizle barışmaya henüz hazır değilsiniz. Ama eğer bu yazıyı okuduysanız artık istemeseniz de aynanın yanından her geçişinizde bu çalışma aklınıza gelecek. Kaçamak bakışlarınızı yakalamaya, gözünüzün içine bakmaya başlayacaksınız... :)

Aynalardan kaçmak mmkün değil, her temasta olduğumuz insan da bizim aynamızdır. İyi , kötü ne görüyorsak bizi bize anlatır. Evdeki aynadan kaçabilseniz bile insan aynasından kaçamazsınız ve artık insan aynasını da okuyabilme zamanı geldi.

Sabah, öğlen, akşam... ne zaman aynaların yanından geçerseniz kendinize selam vermeyi, gülücük atmayı ihmal etmeyin. Siz kendinizi görün ki hayat da sizi görsün! :) İnsan aynalarınıza da gülümemeyi ihmal etmeyin. 5 Aralık'da Farkındalık Yolculuğumuz başlıyor. Her ay buluşup kendimize olan yolculukda paylaşımlarda, uygulamalarda bulunacağız. Birbirimize ayna olacağız. Sen de bize katılmak istersen adresinden ayrıntılı bilgi alabilirsin güzel insan.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.