SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Eyvah Değişiyorum !

Bir yandan değişmek isterken bir yandan da değişim korkusu sarıveriyor insanı.

Değişince;

ya sevilmezsem,

ya diğerlerinden farklı olduğum için dışlanırsam,

ya havalara girdiğimi düşünürlerse

Bunlara benzer düşünceler uçuşuyorsa kafanızda bilin ki egonuzun "korku tüneli" çalışması başlamıştır. Değişim, içsel olarak farklı düşünmek ve farklı davranmak demektir. Dolayısıyla hayattan farklı sonuçlar farklı tepkiler almak. Örneğin kimseye "hayır" diyemeyip kendinden çok fazla veren bir insan, yeri geldiğinde "hayır" diyebileceğim diye bir değişim yolculuğuna çıkarsa bunu tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için:

Kendisi üzerinde özfarkındalık kazanmalıdır.

Kendisine olan saygı ve değerini artırmalıdır.

Ne istediğini bilmelidir.

Tabii ki bu kadar değişiklikten sonra eskisi gibi başkalarının sizi kullanmasına ya da yönlendirmesine izin vermezsiniz. İşte bu noktada sizin "hayır" demenize alışkın olmayan insanlar şaşıracak, şok olacak hatta belki de kızacaklar. Değişim yolculuğuna başladıysanız bu değişik tepkilere hazırlıklı olmalısınız. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşeneceğine, sizi sevip sevmeyeceğine kafayı takarsanız, bundan korkarsanız yoldan çıkarsınız. Sizin yaşam kalitenizi artıracak değişimleri gerçekleştiremezsiniz.

Böyle bir korku yaşıyorsanız en güzeli korkunuzla yüzleşmektir. Kendinize şunu sorun:

Ben kendim için iyi bir şey mi yapıyorum?

Eğer cevabınız evet ise ikinci soruyu sorun:

Benim yaptığım bu değişiklik, yeni düşünce, davranış değişikliği başkasına zarar veriyor mu? (Onların üzülmesi, kızması ya da çıkarlarını kaybetmesi, sizin yarattığınız bir sorun değildir; bu onların yarattığı bir sorundur, onların bakış açısıdır, lütfen bu farkı bilerek cevap verin.)

Başkalarına kasti bir zararınız yoksa, yani cevabınız hayır ise, üçüncü soruya geçin:

Ben bu davranış değişikliğini yaptığımda kendimi nasıl hissedeceğim, bu değişim benim yaşam kalitemi nasıl artıracak?

Gözlerinizi kapatın ve değişimin olmuş haliyle kendinizi hayal edin, hissedin. Eğer yüzünüz gülümsüyor ve içinizde bir kıpırtı hissediyorsanız hemen çalışmaya başlayın! :)

Kendi kendinize yapacağınız farkındalık ve değişim çalışmalarında "Fark Et, Uygula, Değiş" ve "Değişim Seansları" kitaplarımdaki kolay uygulamalardan yararlanabilirsiniz. Sonrasında da pek çok kişi gibi siz de "uygulamaları yaptım ve başardım" diye bana mail atabilir, sevincinizi, başarınızı benimle paylaşabilirsiniz. :) Bu, çok hoşuma gidiyor, daha çok yazmam için beni motive ediyor. En son gelen maillerimden birkaç örnek vermek isterim:

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçuww

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Zihin Egzersizi

Pek çok insan, yargılamanın ve dedikodu yapmanın hoş olmadığını bilir. Konuşmalara baktığımızda "insanları yargılamamak lazım", "dedikodu güzel bir şey değil" gibi cümleler havalarda uçuşur. Evet, çoğu insan bu iki konuda mangalda kül bırakmayacak kadar fikir sahibidir ve kendisinin de bunları yapmadığına inanır. İşte, bu kısım, bilme kısmıdır.

Bundan sonraki aşama daha önemlidir. Kendisinin başkalarını yargılayıp yargılamadığının, dedikodu yapıp yapmadığının farkında olma kısmı. Geçenlerde bir grup insanla sohbet ediyorduk hem de bu konularla ilgili... :) Benim tanımadığım ama grubun tanıdığı bir kişi yaklaştı, herkes selamlaşıp gelen kişiye sevgi gösterisi yaptı, gülüştü, sarıldı, öpüştü. Hatta övgüler yağdırdı. Kadın gruptan daha üç metre uzaklaşmamıştı ki az önce övgüler yağdıran kadın "al işte bu da çatlağın önde gideni" dedi ve konu kadının dedikodusuyla devam etti. Şimdi, burada görülen şey farkındalık aşamasına geçilmemiş olması. Anlaşılacağı üzere bir şeyi bilmek yetmiyor. Eğer kadın, kendisinin de yargıladığının ve dedikodu yaptığının farkında olursa (o an veya biraz sonra) kendini iş üstünde yakalamış olacak. Ve üçüncü aşama olan yapmak, uygulamak kısmına geçebilecektir. Yapmak kısmına geçebilmesi için de arkasından konuştuğu kişinin durumu her ne ise onu öyle kabul etmeyi, hoşgörüyle bakabilmeyi kendisine öğretebilmeli. Zihnini yargı programından hoşgörü programına geçirebilmeli.

Bu konuda ilerleme kaydedebilmek için bir arkadaşınızla yargılama oyunu oynayabilirsiniz. Arkadaşınızla bir ekip çalışması yapın, birbirinizi gözlemleyin ve yargılamaları, dedikodularınızı yakaladığınızda birbirinizi uyarın. Bir şifreniz olsun. :) Örneğin "bum" gibi... :) Birbirinizi iş üstünde yakaladığınızda "bum" diye uyarın ki anında farkındalık oluşsun. :) Bu arada etrafınızdaki diğer insanlar da sizin ne yaptığınızı anlamaz. Sadece merak ederler... :) İsterseniz onlara da anlatıp bu egzersizden onların da faydalanmasını sağlayabilirsiniz.

Sizlere güzel oyunlar diliyorum.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Özgüven Termometresi

- Özgüvenim yok...

- Gerçekten mi? Hiç mi yok?

Böyle başlayan pek çok diyaloğun sonu "aslında özgüvenim varmış" ya da "özgüveni yükseltmek bu kadar kolay mıymış" gibi cümlelerle bitiyor. Özgüven ve kendinizle ilgili bir farkındalık yakaladığınızda içinizden bir iple kuyudan su çeker gibi ihtiyacınız olan özgüveni çekmeye başlıyorsunuz. Bu da size kendinizi daha iyi hissettiriyor. Bazen tek bir bakış açısında olan değişiklik bile mucizeler yaratabiliyor.

Hayatınızın bir alanında veya birkaç alnında özgüveniniz düşük olabilir. Sadece o noktalara odaklanmaya başlarsanız da sanki hayatınızın her alanında özgüveniniz düşükmüş gibi bir illüzyon yaratabilirsiniz. "Özgüvenim yok, özgüvenim kalmadı" diye söylenip durursunuz. Sonrasında da kendinizi tanımladığınız gibi davranmaya başlarsınız. Bu da işinize yaramaz. :)

Bir özgüven termometrenizin olduğunu hayal edin. Kocaman, karşı duvarda asılı. Bir ara kablo ile size bağlanmış. :) Birden ona kadar dereceleri var. Özgüveninizin en düşük olduğu an 1; en yüksek olduğu an 10. Yükselip alçalan civası kırmızı, yeşil, mavi... fark etmez; sizin seçtiğiniz bir renk.

Şimdi, hatırlayın bakalım daha önce kendinizi iyi hissettiğiniz, özgüveninizin yüksek olduğu herhangi bir anı. Mutlaka vardır. Hangi konuda olduğu hiç önemli değil. Tekrar yaşayın o anı. Tamamen o anın içinizde yaratmış olduğu güzel duyguları hissedene kadar devam edin. Ve işte şimdi termometre 10'a vurdu. :) Bu duyguyu beyninize ve termometrenin 10 numarasına kaydedin. Sık sık termometrenize bakın, özgüvenli anınızı düşleyin ve hissedin. Termometrenizin civasının yavaş yavaş 10'a yükseldiğini hem görün hem hissedin.

Egonuz devreye girerse çok saçma bir egzersiz. :( Kendinizi serbest bırakıp merakla denerseniz çok faydalı bir egzersiz. :) Seçim her zamanki gibi yine sizin...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kendini Tekrar Eden Yaşamlar ve Hayaller

Hayallere olan bakışınız nedir? Bir ya da birkaç hayaliniz var mı? Yoksa hayal kurmayı çocukluğunuzda mı bıraktınız?

Hayaller, bazı insanlar için sadece uzaklarda bir yerlerde olan, düşlendiğinde anlık bir tebessüm ile anlık bir mutluluk veren ve sonrasında "keşke olsaydı" cümlesiyle noktalanan gerçekleşmesi imkânsız bir düştür. Eğer siz de böyle düşünüyorsanız haklısınız, doğrusunuz, bu sizin için bir gerçek... :)

Bazı insanlar için de hayal, hayata tutunma şeklidir, yaşam amacıdır, enerji kaynağıdır. Bu tip insanlar, hayallerinin bir gün gerçekleşeceğine gönülden inanır ve hayalleri doğrultusunda harekete geçer. Günün koşullarına, günün gerçekliğine takılmadan hayallerinin peşinden gider. Bu tip insanlar, daha önce de başkalarının mucize veya şans dediği pek çok güzelliği de yaşamıştır.

Yetişkin olduktan sonra hayal kurmayı bırakan insanlar, şu an ellerinde olan gerçekliklerin dışına çıkmakta çok zorlanır. İşte, durum bu, her şey ortada, malzeme bu... daha fazlası ya da daha değişiği olmaz gözleriyle bakarlar. Bu bakış da kişiyi aynı yerde kalmaya çiviler. Bazı yetişkinler de sadece gerçekleşmesinin mümkün olmadığına inandığı hayallerle oyalanır.

Gerçekleştireceği bir hayali olmayan insanlar, zaman içinde aynı düşünce kalıplarında kaldıklarından hep aynı gerçekliği görür ve tekrara girer. Yaşam, onlar için birbirine benzeyen, rutin, sıkıcı bir gün doldurma olur. Sıkıcı bir hayat, insanı mutsuz yapar, hareket alanını kısıtlar, depresyona kadar götürür. Ve insanlar yaşayan ölülere dönüşür.

Sizin için sorun olan bir konunun daha iyi olabileceği ile ilgili bir hayaliniz yoksa ya o konuyla ilgili durumdan şikâyet ederek onu hayatınızda tutmaya devam edersiniz ya da durumu kabul ederek susarsınız. Her iki durumda da gerçekliğinizi yaşamaya devam edersiniz. Oysa o konunun iyileşebileceği ile ilgili bir hayaliniz varsa ve hayalinize uygun adımlar atarsanız işte, o zaman fark yaratabilirsiniz.

İşiyle ilgili sıkıntı yaşayan danışanlarıma "İşini ya da işyerini sevmiyorsun, bu durumdan yakınıyorsun, peki nasıl bir iş seni mutlu ederdi" diye sorduğumda bazıları bunun tam olarak ne olduğunu bilmediklerini söylüyor. Ben de "Peki, o zaman istediğin işi hayal et, bana hayallerini yaz" diyorum. Cevap, "Bunu hiç hayal etmemiştim" oluyor.

Hayal kurmaktan vazgeçtiğimizde işte böyle oluyor. Zamanla istemediklerimize odaklanmak, o anki koşulları evrensel gerçekliğimiz olarak kabul etmek, sorunlara takılmak zamanla insanın ne istediğini hayal etmesini bile elinden alıyor. Hayal edemez olunuyor.

Eğer işinizi değiştirmek istiyorsanız sizin için daha iyi olan işi hayal edebiliyor olmalısınız, daha iyi bir ilişki yaşamak istiyorsanız o daha iyi olan ilişkinin nasıl olacağını hayal edebiliyor olmalısınız. Halledilmesi gereken bir sorununuz varsa onun çözülmüş halini hayal edebiliyor olmanız gerek. Ve tabii ki bunun bir hayalperestlik olmaması için gerçekleşebileceğine dair bir inancınızın olması ve hayalinize uyan eylemler içinde olmanız gerekir.

Bugün neyi halletmek (elde etmek) için hayal kurmak istersiniz? :)

Ve bu hayalin gerçekleşmesi için atacağınız ilk adım nedir ?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Canı Sıkılana Çare

Her an farkındalığa ihtiyacımız var. Günün akışında ne düşünüyorsun, ne konuşuyorsun bil, bil ki biraz sonra hayatında olacakları nasıl yarattığının farkında ol. Bile bile kimse hayatına sıkıntı çekmek istemez; ama sorun, bunu bilememekten kaynaklanır. Hani, insan her şeyi bildiğini sanır da aslında hiçbir şeyi bilmiyordur aslında. Farkındalık, aydınlanma, öğrenme hiçbir zaman tam olarak olmaz. Her an yeninden fark etmek, yeniden bilmek ve öğrenmek gerekir. Hayat, yaşam okulumuzdur. Farkında olarak, öğrenerek, gelişerek yaşadığımız bir okul. Hayata olan bakış açımız, bizim yaşam felsefemizdir. Ağzımızdan çıkanlar da içimizde var olanın yansıması...

Mevlana'nın çok anlamlı sözlerinden birisi şöyledir: "Kalp denizdir, dil kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur." Ne konuşuyoruz, ne dile getiriyoruz; farkında olmak gerekir. Bazen öyle küçük şeylere takılıyor ki insan, kendini parçalıyor, içinden öfke yansıyor. Neyin öfkesi bu?

Genç bir arkadaşın çok sevdiği terliği kopmuştu sahilde. Dakikalarca isyan etti en sevdiği, değerli terliği koptu diye. Etrafına söylendi "terliğim koptu, terliğim koptu" diye. Olayı seyrederken kendimi tutamayıp "biliyor musun şu an belki de dünyanın başka bir yerinde, başka bir insanın da parmağı koptu" dedim. Terliğin kopmasına bu kadar can sıkmak niye? Ben bu yöntemi kendim için de hep kullanırım. Kullandıkça da pek ihtiyacım kalmadı artık. Küçük bir şeyi kaybettiğin ya da olmadığı için kızmak, öfkelenmek hem yaşanan anın güzelliğini kaybettiriyor hem de evrene olumsuz frekans yayarak, benzer bir durumu hayata davet ettiriyor. Tabii ki bazı şeyleri kaybettiğimizde üzülebiliriz. Canımız sıkılabilir; ama neye, ne kadar sıkıldığımızı seçmek bizim elimizde. Bu da farkındalık ile oluyor.

Başkasının yaptığı hata ya da davranış şekli, gün boyunca dilinizde geziyor mu? Başkasının olumsuzluklarını saatlerce düşünerek, konuşarak, ondan şikâyet ederek kaç saatinizi harcıyorsunuz? O sırada içinde bulunduğunuz duygu durumu neyse evrene yine o frekansı yolluyorsunuz. Her zaman şunu hatırlayın: Bizden hangi duygu çıkıyorsa o frekansta çekim alanı yaratıyoruz. Neyi çekmek istiyorsanız frekansınızı ona göre ayarlayın. Ayrıca zaman o kadar kıymetli ki zamanınızı neyle geçirdiğinizin farkında olun. Dedikodu, şikâyet, yakınmalar, yargılamalar için kullanılan zaman ancak bu konulara yapılan yatırımlardır. Ve kişiye olumsuz duygu dolu anlar yaşatır. Bu hafta zamanı daha iyi frekanslar üretmek için kullanmaya ne dersiniz? Ben güzel olur derim... :) Güzel haftalar...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sosyal Kaygınız Yaşam Alanınızı Daraltır

Sosyal kaygı yaşamaya başlayan insanlar, bu sorunları hakkında çözüm arayışına girmezse zamanla yaşam alanlarını daraltmaya başlar. Bu, insanın kendi kendine özgürlüğünü kısıtlaması ve kendine özel bir hapishane yaratmasıdır. Koskoca evrenin içinde kendini sürekli daralan bir çemberin içine hapsetmeye başlar. Sosyal ortamdan kendisine gelecek rahatsızlıktan korktuğu için kendini koruma altına alırken mutluluğunu, özgürlüğünü bedel olarak ödediğinin farkında değildir.

Başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüne fazla takılan insanların, zamanla sosyal kaygının yolunu oluşturmaya başladıklarını fark etmeleri için bu yazıyı yazmak istedim. Bazen bir sebepten başlayan düşünce kalıpları, çok tekrar edildiğinde virüs gibi yayılıp hayatımızın pek çok alanını etkileyebilir. Türk toplumu olarak "elalem ne der, ayıp olmasın" gibi düşünce kalıplarıyla büyütüldüğümüz için "başkaları hakkımda ne düşünüyordur" düşüncesi çok yaygın maalesef.

Mutluluğu, huzuru yakalayabilmek için olaylara bakarken kendimizin kontrolünde olan ile kontrolümüz dışında kalan şeyleri çok iyi ayırt edebilmemiz gerekir. Başkalarının hakkımızdaki düşünceleri, kontrolümüz dışındadır. Başkalarının hakkımızda ne düşündüğüne takılıp kalırsak bunu saplantı haline getirirsek paranoid ve çaresiz bir hale geliriz. Zamanla ortamlara, insanlara yabancılaşmaya başlar; özgürlüğümüzü, korkularımıza satmış oluruz.

Başkalarının hakkınızda ne düşündüğünü çok önemsiyorsanız kendinizde fark etmeniz gereken bir şeyler vardır? Neden başkalarının düşüncelerini bu kadar önemsiyorsunuz? Özgüven sorununuz mu var? Kendinizden ve kendi yaptıklarınızdan siz mi memnun değilsiniz? Kendinizi ve başkalarını fazla mı yargılıyorsunuz?

Kendi düşüncelerimizin üzerinde bu soruların cevaplarıyla farkındalık kazanabilir, kendi düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Bu, bizim kontrolümüzde ama başkalarının ne düşündüğü bizim kontrolümüzde değil ve hiçbir zaman da olmayacak. Kontrol edebildiklerimizin farkındalığında bir hafta geçirmeniz dileğimle

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Şikayet ve Şükür Enerjisi

Gün boyu evrene enerji yollayan trafolar gibi çalışıyoruz. Hem de hiç durmaksızın. Uyanık olduğumuz andan tutun da uyduğumuz ana kadar. Hayatımıza çoğu zaman farkında olmadan neler neler çekiyoruz... Sonra da hayatı, olayları, başkalarını suçluyoruz ya da şanslı olduğumuzu düşünüyoruz. Aslında ne düşünürsek oradaki enerjiyi çoğaltıyor ve kendimize doğru bir çekim alanı yaratıyoruz.

Nereye enerji koyduğunuzun farkına varmak için hayatınızda nelerin giderek çoğaldığına bakmanız yeterli. En belirgin enerji üretim şeklimizde şükretmek ve şikâyet etmek. Ya şükrettiklerinizi çoğaltırsınız ya da şikâyet ettiklerinizi. Arkadaşınızla, eşinizle ya da kendi kendinize kaldığınızda konuştuklarınızın farkına varın. En çok nasıl bir sohbet içindesiniz? Kendinizle ilgili, hayatla ilgili yaptığınız yorumlar neler? Sürekli olumsuzluklar hakkında konuşup şikâyet mi ediyorsunuz yoksa küçük büyük demeden hayatınızdaki güzelliklere şükredercesine onları mı dile getiriyorsunuz?

Ben hem mesleğim icabı hem de gözlem yapmayı sevdiğimden dolayı etrafımdaki insanların konuşmalarına çok dikkat ederim. Genelde şikâyet, şikâyet, şikâyet... Zaman yetmiyor, işler kötü, etraf kötü, şunu yapmak zor, bu sorun, o sorun... Tamam kötü olan şeyler vardır, zor olan şeyler vardır ama hiç mi iyi bir şey yok hayatınızda? Çok şükür diyebileceğiniz hiç mi bir şey yok? Danışanlarımdan çalışma konuları ne olursa olsun mutlaka şükür egzersizini yapmalarını isterim. Çünkü kişiye büyük farkındalık getiriyor.

Şükür egzersizi; önce şükredeceğiniz her şeyi bir liste halinde yazın. Sonra her gün bu listeyi okuyarak hatırlayın ve her gün o gün yaşadığınız duruma özel bir yenisini listeye ekleyin… :) Ekleyin ki şükrettikleriniz çoğalsın ve böylelikle şikâyet etmekten de uzaklaşırsınız. Ben yaptım, çok faydasını gördüm, danışanlarım yaptı, onlar da çok faydasını gördü. Eğer böyle bir alışkanlığınız yoksa bugün, başlamak için çok güzel bir gün… :)

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zayıflamaya İnancınız Var mı?

İnançlarımız hiç farkında olmadan hayatımızı yönetir. Bilinç seviyenizde mantıklı, doğru, ihtiyacınız olan kararları bilirsiniz. Ama ya harekete geçmek için adım atamazsınız ya da kısa süreli başlangıçlar sonunda hep başladığınız noktaya geri dönersiniz. Sanki birisi, bir şey sizi ensenizden tutuyordur. Ya da birisi önünüzde sizi engelliyordur. Tanıdık geldi mi?

İşte, sizi engelleyen, yapmak istediğiniz, değiştirmek istediğiniz şeyle ilgili olan olumsuz inancınızdır. Zayıflamazsanız hasta olacağınızı, çirkin olacağınızı, beğenilmeyeceğinizi düşünebilirsiniz. Zayıflarsanız güzel görüneceğinizi, istediğinizi giyeceğinizi, sağlıklı olacağınızı bilirsiniz ama harekete geçemezsiniz. Eğer böyle bir durum var ise zayıflama ile ilgili olan inancınızı kontrol etmeniz, sizin için çözüm olabilir. Örneğin içinizde gizli bir inanç "ben şişmanım ve hep böyle kalacağım" diye fısıldıyorsa bu, zayıflayamayacağınıza dair bir inançtır. Ve ne yaparsanız yapın bu inancınız kazanacaktır. Hiçbir taktik işe yaramayacaktır. Yarasa bile en kısa zamanda eski halinize dönersiniz.

Bir şeyi yapıp yapamayacağınızı bilmemek çok daha iyidir. En azından olumlu veya olumsuz bir inanç taşımadan yola çıkarsınız, meraklı olursunuz, denemeye açık olursunuz ve doğru şeyleri yapıyorsanız da başarırsınız. Ama yapamayacağınıza dair bir inancınız var ise herhangi bir zayıflama yöntemini denemeden önce bu inancınızı olumlusuyla değiştirmeden bir yere gidemezsiniz.

İnanç değiştirmeyle ilgili NLP'de pek çok teknik vardır. En basit ve kolay uygulanabilen çalışmayı ''Fark Et, Uygula, Değiş'' adlı kitabımda bulabilirsiniz. Hayatınızın diğer alanları için de aynı durum geçerlidir. Bugün hayatınızda olmasını istediğiniz ama olmayan ne varsa onu gerçekleştirmemenizi sağlayan ters bir inancınız vardır. Kendinize sorun: "Ben neye inanıyorum?" İnancınızı bulun ve değiştirin.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.