SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sağlıklı ve Sağlıksız Sevgi

Her an iletişim halindeyiz, özellikle de yakın akadaşlarımız, ailemiz ve partnerimizle. Ve pek çok insan, ilişkilerinin kalitesinden memnun değil. Şu an pek çok insan ilişkileriyle sınanmakta. Aslında ilişkiler, kişinin kendini tanıması, kendini aşması, kendini sevmesini öğremesi için muhteşem fırsatlardır. İşte, bu şekilde görebilenler yani krizi fırsata çevirebilenler, hayatlarında çok büyük farklar yaratabiliyor. Ama uyumsuz, yıpratıcı ilişkilerin sadece su üstünde kalan kısmına takılıp kendini veya karşı tarafı suçlayanlar yeni bir krize davetiye çıkarıyorlar.

Bugün, sağlıklı ve sağlıksız ilişkilerin farkı nedir, bundan bahsetmek istiyorum. Ünlü psikolog Brenda Schaeffer'ın bu konudaki bazı tespitlerini sizlerle paylaşmak istedim. Siz de bu bilgiler ışığında kendi durumunuz hakkında bir değerlendirme yapıp, hangi alanlarda gelişmeniz gerektiğini anlayıp daha sağlıklı ilişkiler için adımlar atabilirsiniz.

Sağlıksız sevgi (ilişki) içinde olanlar; kendilerini tükenmiş hissederler, onsuz yaşamayacaklarını sanarlar. Sado-mazoşist tavırlar sergilerler. Bireysel gelişimleri kısıtlıdır. Karşı tarafa psikolojik oyunlar oynarlar. Çözümleri kendilerinde değil dışarıda ararlar. Kendilerini bütün hissetmek için bir başkasına ihtiyaç duyarlar. Başkaları tarafından onaylanmak, değer verilmek isterler. Terk edilmekten korkarlar. Güç oyunları oynarlar. Karşılarındakini değiştirmek isterler...

Sağlıklı sevgi (ilişki) içinde olanlar; bireyselliğe izin verirler. Hem birleşmeyi hem de bağımsız bireyler olarak kalmayı başarırlar. Eşlerinin güzel yanlarını ortaya çıkarmasına yardımcı olurlar. Değişime ve yeniliklere açıktırlar. Hem kendilerinin hem eşlerinin sınırlarını bilirler. Sorumluluk almayı ve bağlanmayı kabullenirler. Kendilerini severler ve değer verirler. Duygularını olduğu gibi gösterirler. Eşitlik ve kişisel gücün her iki taraf için varlığını kabul ederler...

Şimdi siz kendinize ilişki içindeki durumunuza baktığınızda hangi tarafa daha yakın hissediyorusunuz? Eğer sağlıksız sevgi (ilişki) tarafına daha yakınsanız eş değiştirmekten ya da yeni bir eş bulmaktan önce bu konularla ilgili içsel dönüşüm çalışması yapmanız çok daha iyi olacaktır. Yoksa yine benzer bir ilişki içine girmeniz kaçınılmazdır.

Temelde yatan, kişinin kendisinin sevgi açılığını doyurması için başka birinin hayatına girmesini istemesidir. Kişi kendisini kabul edip sevebildiğinde böyle bir ihtiyaç da ortadan kalkar. Gerçek sevgi bir yaşam tarzıdır. Saf, basit, derinliklerimizden gelen, kalbimizden dışarı yansıyan muteşem bir enerjidir. Ve çok güçlüdür. İyileştirici, yapıcı, büyütücü, güçlendirici, birleştirici özellikleri vardır. Bunu tam anlamıyla karşılıklı yaşayabilmek için önce her insanın bu şekilde yüreğinde kendini bağışlayıp kendini sevmeye ihtiyacı vardır...

Yüreğinizde kendinizi sevdiğiniz, kendinizi kucakladığınız bir hafta diliyorum...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

İşinize Sevgi Katın

Her gün yapmak zorunda olduğunuz bir işiniz mi var, yoksa her gün işinize severek mi gidiyorsunuz? Ne için çalışıyorsunuz? Sadece para kazanmak için mi yoksa oyalanmak için mi? Yoksa sevdiğiniz için mi? Bütün cevaplar sizde...

Eğer size uygun olmayan, sevmediğiniz bir işe gidiyorsanız en kısa zamanda işinizi değiştirmeniz iyi olacaktır. Ama ben işimi seviyorum, yine de işimde mutsuzum çünkü başarılı değilim, işler istediğim gibi gitmiyor, sorunlar var diyorsanız bu yazı sizin için.

İşinize sevgi katmaya ne dersiniz? İşinize başka bir gözle bakın. İşinizi sevdiğinizi hatırlayın ve şu anda bu işe sahip olduğunuz için teşekkür edin. Sonrada işinizi sevgiyle yapın, bırakın sorunları, eksikleri sadece sevgiyle bakın. Mesela hizmet sektöründeyseniz işinizin parçası olan insanlara sevgiyle bakın. Onlar olmasa bu işi de yapamazdınız. Her gününüz insanlarla birlikte geçiyor. Önyargılarınızı kaldırıp, o insanla yüz yüze de olsanız telefonun bir ucunda da olsanız sevgiyle "hoş geldin" deyin. Aklınızda sadece onu mutlu ederek göndermek olsun. Kim olursa olsun, ona insan olarak değer verin ve bunu da karşı tarafa hissettirin, gözlerinin içine bakarak gülümseyin. Sadece onda olun. Onun fiziksel görüntüsünde ya da davranışlarında sevecek bir şeyler arayın, mutlaka bulursunuz.

Eğer bilgisayar başında çalışıyorsanız işe bilgisayarınızı sevmekle başlayabilirsiniz. Hesap kitap yapıyorsanız rakamları sevin. İş için kullandığınız materyaller varsa onları sevin. Yaptığınız iş, birilerine mutlaka fayda sağlıyordur ve işinizi sevginizi katarak yaparsanız en iyi şekilde yaparsınız. Sevginizi katın.

Bir terzi, insanların kaprislerine kıyafet dikerse işi çok zor olur. Ama insanların ruhlarına hitap ederek, onlarda gülümsemeler yaratmak için kıyafet dikerse işi çok daha kolay ve güzel olur. Bir öğretmen, sınıfa sadece kitaptaki bilgileri aktarmak için girerse işi çok zor olur. Ama çocuklara ışık olduğunu düşünürse, bilgiyi sevgiyle paylaşırsa çok daha güzel olur. Bir satış temsilcisi, sadece kotalara, satış rakamlarına odaklanırsa işi zor olur. Oysa sattığı ürünü severse ve alacak kişilerin insanlığına, mutluluğuna odaklanırsa işi çok daha kolay olur. Yaptığınız yemek bile sevgi katınca malzeme az olsa da bir başka güzel olur. Ne yaparsanız yapın, işinize sevgi katın; hem de bir tutam değil bir tomar... :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

SORUNLARA HAYIR !

Başımıza istemediğimiz olaylar geldiğinde bizi üzen, sıkan, kızdıran içsel durumların içine giriveririz. Eğer bildiğimiz bir şey varsa "korktuğum başıma geldi" ya da "zaten ben bunun böyle olacağını biliyordum" gibi cümleler söyleriz. Korktuğumuz, zaten zihnimizde canlandırdığımız filmlerdir ve üzerimize çekeriz. Bildiğimiz de o konuyla ilgili inandığımız bir şeyin senaryosudur zaten. O da zihnimizde film gibi kim bilir kaç kere canlanmıştır. Ve zihindeki canlandırmalar defalarca tekrarlanarak inandıklarımıza ve gerçekliğimize dönüşür. Bu yüzden en çok neyi düşlediğimizin her zaman farkında olmalıyız. Zihni başı boş bırakırsak kendi içinde en çok tekrar edilen senaryoları tekrar etmeye devam edecektir. Bu yüzden farkında olarak zihni yönlendirmek çok daha iyidir. Bu yönlendirmelerle ilgili pek çok yazıyı kitaplarımda ve web sitemde yazmıştım. İhtiyaç duydukça tekrar tekrar okuyup çalışmaları uygulayabilirsiniz. Dış dünyadan o kadar çok gelen uyaran var ki kolaylıkla zihinlerimiz oradan oraya uçuşabiliyor. Olumsuz ve gereksiz düşüncelerin arkasına takılıp gidiveriyor. Yolda kalmak için sürekli antrenman şart! :)

Bir de bazen hiç anlam veremediğimiz, neden başımıza geldiğini bir türlü anlayamadığımız durumlar vardır. Başımıza bir şey gelmiştir ve bu, bize o an için bir son, sonuç gibi gözükür. Anlamlandıramadıkça da ''neden, neden bu başıma geldi'' gibi cümlelerle kendimizi daha da dibe çekmeye başlarız. Zaten memnun olmadığımız bu duruma aşırı olumsuz tepkiler vererek kendimize yeni, olumsuz enerji alanları yaratırız. Alın size gelecekte yaşamak için yeni bir olumsuzluk davetiyesi daha. Peki, böyle durumlarda ne yapmalı? En güzeli aklın yetmediği yerde hayır dilemek. Bu durumun, bu sonucun arkasından bir hayır dilemek.

İstenmeyen durumun mutlaka bir sebebi vardır, ancak o an bunun sebebini anlayacak durumda değilizdir. İşte, aklın yetersiz kaldığı, sınırlı olduğu bu anlarda ''bu durum bana bir şey öğretecek, belki de beni bir yere götürecek. Ve ben bunu anlamaya hazır ve istekliyim. Olaylar hayrıma gelişiyor. Teşekkür ederim" diye düşünmeye başlamak en güzeli olur. Çünkü isyan etmek ve fazla düşünmek yeni olumsuz enerji alanlarını büyütürken bir yandan da görmemiz gerekeni görmemizi engeller. Belki de bu istenmeyen, "kötü" diye adlandırdığınız olay, sizi bir hayalinize sürüklüyordur. O hayalin gerçekleşmesi için bu yoldan geçmeniz gerekiyordur. Zihin gözünüzün açılması için iyi telkinler vermeniz size yardımcı olacaktır. Veya gerçekten sizin olumsuzluklarınızın yarattığı bir sonuçtur. Siz de bunu algılayamıyorsunuzdur. Yine de durum değişmez, aynı telkin işe yarayacaktır. Çünkü hayatta her şey bir denge içindedir, her olumsuzluğun içinden alınabilecek bir güzellik vardır. İşte, bu hayırlara kendini açmak, yolda kalmak, sevgiyle yaklaşmak bize zamanı geldiğinde bu farkındalığı da yaşatacaktır.

Sorun gibi gözüken sonuçlarınızın hayırlara dönüştüğü bir hafta diliyorum...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin, sevgiler...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Takıntılı Bir İlişki

İki kadın, kadın kadına sohbet etmektedir:

- Kız, senin bu kocan da amma takıntı, baksana değişime kapalı, hayatınıza hiç yeni bir şey sokamıyorsunuz, yıllardır aynı tas aynı hamam. Adam giydiği gömleklerin rengini bile değiştiremiyor... Bir yaşam koçuna gönder bari adamı ha ha ha!

- Ne göndereceğim ya, iyidir takıntılı adam, değişime kapalı adam boş versene sen.

- Neden kız? Anlamadım.

- Ne var anlamayacak ayol, değişime kapalı, takıntılı adam karısına da takılır. Ben hayatımı garantilemişim, adam beni de değiştiremez ha ha...

- Hiç düşünmemiştim, ne akıllı kızsın vallahi, cinsin sen cin!

Aradan yıllar geçer ve iki arkadaş tekrar buluşur.

- Kız, ne oldu yüzünden düşen bin parça, yoksa senin adam değişti mi? Ha ha ha...

- Yok be, nerde.... Şirketteki hatalara takıldı, şirketi batırdı.

- Vah vah vah, şimdi ne oldu peki?

- Ne olacak, napayım, takıntılı adamı boşadım gitti.

- E eee sen ne yapıyorsun şimdi?

- Başka bir adam buldum, onunla evlendim.

- E ne güzel işte, niye mutsuzsun o zaman?

- Bu da aldatmaya takıntılıymış, habire ek sevgili yapıyor kendine.

- Vah vah... Kız, sen de az takıntılı değilsin vallahi!

- Ne alakası var canım, sen de!

- Baksana sen de takıntılı adamlara takıntılısın...

Gülerek öğrenmek, gülerek fark etmek güzel değil mi? Güzel bir hafta diliyorum sizlere...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Güzel Bir İlişki İçin Adım

Gündemden düşmeyen ve hiçbir zaman da düşmeyecek konumuz: İlişkiler. Kadın-erkek ilişkileri. Eşini arayanlar, eşiyle anlaşamayanlar, biten ilişkiler... Herkes mutlu bir ilişki ister ama kaç kişi anlaşabiliyor ya da kaç kişi ilişkisini uyumla, ahenkle dans eder gibi yaşayabiliyor?

Biten ilişkilerde en çok duyduğum şey: "Ben onun için şunları yaptım" , "ben onun için şundan vazgeçtim" ya da "ben onun yüzünden ...yaptım''. Bu arkadaş, aile ilişkisi için de geçerli. Eğer birisi yüzünden işinizden vazgeçiyorsanız, eğer birisi yüzünden tatile gitmiyorsanız, eğer birisi yüzünden istediğiniz gibi giyinmiyorsanız bu, bir gün sorun olur. Birisi için bir şey yapıyorsanız sadece onu mutlu etmek için yapın; ama gönülden yapın ve bunu yaparken siz de mutlu olun. Karşılık beklemeden ve kendiniz de istediğiniz için yapın. Yaptığınız ya da yapmadığınız şeyin sorumluluğunu alın. Bir gün hesap soracak ya da ağlanıp sızlanacaksanız, pişman olacaksanız hiç yapmayın.

Yaptıklarımızın, yaşadıklarımızın sorumluluğunu almazsak kurban psikolojisine girmeye başlarız. Hep suçlu başkasıdır. Suçlarken rahatlanır ama arkasında hep yine acı vardır.

Geçenlerde bir danışanım, eşinin ona iyi davranmadığını; ama zamanında o istediği için işini bile bıraktığını, bununla birlikte özgüvenini kaybettiğini söyledi. "İşini bırakmayı sen istemedin mi" diye sorduğumda "hayır ben sırf onun için bıraktım'' dedi. "Peki, niye onun için istemediğin bir şeyi yaptın" diye sordum. "Çünkü çok kıskanıyordu ve aramızda bu sorun oluyordu; ben de sorun çıkarmasın diye bıraktım" dedi. Peki şimdi ne oldu dedim. "Evet şimdi de bu durum farklı bir biçimde yine sorun oldu" dedi. Yani bir sorunu hallederken başka bir sorun yaratıyorsak buna sorun çözmek denmez. Bu, sorunun üstünü geçici olarak kapatıp başka bir soruna daha gebe kalmasını sağlamak olur. Ve nur topu gibi yeni bir sorunumuz daha olur. Hem de sorunun anasıyla birlikte gelir.

Eğer ilişkiniz için bir değişiklik yapacaksanız, bir şeylerden vazgeçecekseniz önce kendinizi ikna edin. Gerçekten bunu yapmak istiyor musunuz? Gönülden yapıyor musunuz emin olun. Yoksa sonra gelecek olan klasik cümle "ben senin için, ben senin yüzünden...'' size hiçbir şey sağlamayacaktır. İnsanın eşi için, sevdikleri için bir şeyler yapması güzeldir ama kendisi de gönülden, karşılık beklemeden, hesap sormadan yapabiliyorsa...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Fastfood Yaşamlar

Zaman ne kadar çabuk geçiyor, eskisinden de hızlı değil mi? Her şeyi çok çabuk tüketiyor, bir sonraki, bir sonraki diyerek hiçbir şeyi kaçırmadan yaşamaya çalışıyoruz. Çabuk tüketilen kıyafetler, yemekler, ardı arkası kesilmeyen programlar, iş, eş, arkadaş, ev, TV, aşk... Her şey fastfood yaşanır oldu. Tam bir tüketim toplumu, az sonra şu, az sonra bu... Reklamlar gibi. Bir şey izlerken araya giren reklamların "daha yenisi çıktı, daha iyisi çıktı, az sonra" diyen ve zamanı yaşanmadan, odaklanamadan alıp giden sesi gibi.

İnsan bir dur, bir tadını al, yaşadığının farkında ol demek istiyor. Bir dinginlik arıyor. Ama zihinler koşturuyor , her şey sirkülasyon içinde, gün geçip gidiyor. Kahve içerken kahve içtiğinin tadına varamıyor insan. Aynı anda sohbet, telefon, internet, çalan kapı zili. Kahve bitince nelere koşturacağı, akşam ne yapacağı uçuyor insanın zihninde. Bir diğerinden bir diğerine atlıyorsun. Fastfood olmuş yaşamlar... Aşklar da fastfood olmuş, uğraşmak, çabalamak, anlamak, emek vermek yok. Günübirlik, aylık ilişkiler...

Peki, ne yapmalı?

Bu yazıyı yavaş yavaş okumalı :)

Önce elindekinin kıymetini bilmeli.

Hayatının amacını bilmeli.

Ne istediğini bilmeli.

Sağdan soldan gelene kulağı tıkamalı.

İstediğini yapmalı yaparken de anda olmalı.

Hayatı sadeleştirmeli.

Ara sıra telefonu, interneti kapatmalı.

Güzel bir çift laf söylemeli.

Sevmeli, sevginin tadına varmalı.

Okumalı, yazmalı, çizmeli.

Seni yoranlara, kuru gürültüye bir DUR demeli.

Kendinin ve yaşamın farkında olmalı.

Kısaca alacarte (seçerek) yaşamalı...

Ve tadına vararak...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Dikkat Yeme Atağı Geliyor !

"Eyvah, dün akşam ne yaptım ben? İki pizza, iki dilim pasta, iki paket de çikolata yedim. Neden? Çünkü yeme atağı geldi yine..." Bu cümlelerin zihinde tanımlaması nasıldır acaba bir bakalım; "yeme atağı" diye bir şey var, sanki birisi, dışarıdan birisi, ufukta görünüyor ve üstünüze üstünüze geliyor. Sizde kontrol yok, o gelişi kabul ediyorsunuz. Geliyor ve yeme işlemini size yaptırıyor, sonra da gidiyor. Sizde kalan ne? Önce rahatlama, sonra bir iki kilo ve arkasından pişmanlık... :(

Ben bu yeme atağını kanatlı bir ejderhaya benzetiyorum, ufuktan görünüyor, "dikkat ejderha geliyor" çıkar şimdi kılıcını ve kes başını... İlla bir atak gelsin istiyorsan yürüyüş atağını, spor atağını çağır. :) Hoş gelsin, kabul et, at kendini dışarıya ya da spor salonuna. Hiç değilse atak bir işe yarasın. Bu atağın sonunda terler, toksinlerini atarsın, beyninde sağ ve sol lobu dengeler, mutluluk hormonuyla gülümsersin ve 300-500 gram da verirsin.

Her zaman "sorunlarınızı dile getiriş şeklinize bakın, size zihninizde neler olup bittiğini açıklar" diyorum. İşte bu da onlardan biri. Duygusal dalgalanmalar sonuncunda yeme atağınız oluyorsa ve siz bunu "yeme atağı geldi" diye dile getiriyorsanız, atağa güç verirsiniz, atağı beslersiniz ve atağın hep gelmesini kabul edersiniz. Sanki bunu değiştirmek sizin elinizde değilmiş gibi düşünürsünüz ve atağa teslim olursunuz. Çünkü her söyleminiz kuvvetli bir telkindir.

Eğer sizin de böyle ataklarınız varsa ilk adım olarak atağınızı somut bir şeye benzetin, sonra da onu nasıl ve ne ile öldüreceğinize karar verin. Ve kendinize atak öldükten sonra yapacak faydalı bir şey bulun.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.