SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Zayıflamak İçin Geç mi Kaldınız?

Evet, belki de artık zayıflamak için, hayalinizi kurduğunuz ideal kilonuza ulaşmak için çok geç olduğunu düşünüyorsunuz. Öyle mi? O zaman ne yaptınız? Vazgeçtiniz değil mi? Bir dahaki bahara mı attınız programı?

Eğer zayıflamak için doğru zamanı bekliyorsanız daha çok bekleyeceksiniz. Zayıflamak, döneme, güne ait bir şey değildir. Yaşam tarzında bir değişiklik yapmaktır. Sonuç odaklı değil süreç odaklı bir çalışmadır. Sadece vereceğiniz kiloya odaklanırsanız zayıflamak için yaptığınız her şeyi hedefe ulaştıktan sonra bırakırsınız. Böylelikle yine eskiye dönersiniz. Değişim için kararlı olmak gerekir. Pazartesiye, ay sonuna, yılbaşına atılan zayıflama programlarınız varsa hiç boşuna beklemeyin. Şimdi, harekete geçmek için neye ihtiyacınız var onu bulun. Sizi ne motive eder? Sizi bugün başlamaktan alıkoyan şey ne? Bunları bulun.

Düşünsenize şimdi harekete geçseniz, yavaş yavaş alışkanlıklarınızı değiştirseniz ve ayda sadece 2 kilo verseniz (ne o beğenmediniz mi, az mı geldi?) yılda 24 kilo vermiş olursunuz. (Geçen sene başlasaydınız şimdi 24 kilo daha ince olacaktınız, şimdi kendinizi nasıl hissederdiniz?) Yavaş yavaş ve alışkanlıklarınızı değiştirerek yapacağınız incelme, hem sağlıklı hem de kalıcı olur.

Kendiniz için güzel bir şeyler yapmanın zamanlaması olur mu? Kendinize değer vermeyi, sağlık vermeyi, güzellik vermeyi niye erteleyesiniz ki?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Değerini Bilmek Sana İyi Gelecek

"Kendine ne değer biçersin?" diye bir soruyla karşılaştığınızda nasıl cevap verirsiniz? Böyle soru mu olur demeyin, kendi gözünüzde ne kadar değerli olup olmadığınızı bir düşünün. Şimdi, ikinci soru geliyor: "Kendine değer verdiğinin, kendini değerli bulduğunun kanıtı ne?"

Toplum olarak, kendi değerini bilmekle bencil olmanın farklı olduğunu ve insanın bir kaynak değil bir değer olduğunu öğrenmeliyiz, öğrenmekle de kalmayıp hücrelerimize kadar hissetmeliyiz.

İki insan olmazsa aile olmaz, insan olmazsa kurumlar, işletmeler olmaz, insanlar olmazsa devlet hükümet olmaz. Kendi değerini bilmeden aile kuran bir kişi, aile reisinin kumandasına girer; değerini bilmeden oy veren kişi, hükümetin kendisine hizmet için geldiğini unutur, kendisini yönetmesi için teslim olur. Hakkını savunup hesap soracağına kendisinden nasıl yaşanılması isteniyorsa öyle yaşar. Değerini bilmeyen insan, işyerinde en fazla gizli gizli konuşur, şikâyet eder, kalkıp da hakkını savunamaz. Değerini bilmeyen insan, eşinin, dostunun ona verdiği değere göre anlık olarak kendini iyi ya da kötü hisseder.

İçinizden zaman zaman "bana kendimi değersiz hissettiriyor, beni önemsemiyor" gibi sözler söylüyorsanız dönüp içinize bakınız; siz kendinize ne kadar ve nasıl değer veriyorsunuz? Ben 43 yaşındayım, benim dönemime X kuşağı deniyor ve yaşıtlarımın çoğunda aynı sorun var. Ve tabii ki bir önceki kuşak anne-babalarımızda da aynı sorun vardı ve bunlar bize aktarıldı. Ümit ediyorum ki biz bu değersizlik durumunu kendi çocuklarımıza aşılamayıp, bu zinciri kırıyoruz.

Hem kişisel yaşam kalitemizi hem de toplumsal yaşam kalitemizi artırmak için kendimizin değerli olduğunu bilmeli ve bunu yaşamımıza davranışlarımızla geçirmeliyiz. Ayrıca kendi değerini bilen, kendisini seven, kendisine saygı duyan insan, başkalarına da değer verir ve saygı duyar. Her insan eşsiz ve benzersizdir, her insan Allah için de aynı değerdedir, her insan özeldir. Ama insanı gerçek anlamda özel ve değerli kılan, kişinin kendisinin bunun farkında olması ve öyle de yaşamasıdır.

İstediğiniz zaman evet, istediğiniz zaman hayır diyemiyorsanız, başkalarının fikirlerine ve onların verdiklerine bağımlıysanız, motivasyon düğmeniz başkalarının elindeyse, kendinize yakıştıramadığınız davranışlar içindeyseniz ve işe yarar bir yaşam amacınız, bir hayaliniz yoksa yeteri kadar kendinize değer vermiyorsunuz demektir.

Sizler eğer bu yazıyı okuyorsanız ve kendinize daha fazla değer vermeye ihtiyacınız varsa bunu değiştirebilme gücüne sahipsinizdir. Ama toplumumuzda öyle kesimler var ki ne bu tip yazılardan haberdarlar, ne de değer kelimesinden. Haberdar olsalar bile anlamayacak durumdalar ya da okuyarak, düşünerek değişmeleri mümkün değil. İşte ben, sen, o, biz, öyle bir değişeceğiz ki, değerli olduğumuzun farkına öyle bir varacağız ki o farkındalığı yaratamayacakların bile değerlerini ortaya çıkaracağız.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Siz de Bir Mikrop Çeker misiniz?

Televizyonda, bilboardlarda ve marketlerde yapılan şekerli gıdaların, pardon gıda kelimesini burada kullanmak çok yanlış olur, şekerli yeme maddelerinin albenisi o kadar fazla ki çocuklar da tatlıyı seven büyükler de kendilerini tutamıyor. Dünyada obez çocuk ve yetişkin sayısı ile hastalık çeşidi hızla artmakta. Bu duruma çok şaşırmamak lazım. Bu ürünler kimine aşırı kilo aldırıyor, kimine de çeşit çeşit hastalıkların gelmesine neden oluyor. Oysa bu ürünlerin reklamlarında gayet sağlıklı, güzel, formda, gülen yüzlü insanların profilleri kullanılıyor. Sanki güzellik, gençlik, enerji, mutluluk, fitlik verecekmiş gibi. Siz kaç şekerleme reklamında kilolu birinin oynadığını ya da poz verdiğini gördünüz? Ben görmedim... :)

Özellikle çocukları, bu kadar albenisi olan (hem tat hem de görsellik olarak), her yerde görünen bu ürünlerden uzak tutmak gerçekten kolay değil. Bir anne olarak bunun çok içindeyim. Ben bu şekerli ürünlere yeni bir ad taktım: "Mikropçeker". Sizlerle de bunu paylaşmak istedim. Ve bunun için de bir hikâye yazdım... :)

Mikroplar, ellerinde valizlerle havada uçuşup; kendilerine yerleşip konaklayabilecekleri bir yer aramaktadırlar. İlk fırsatta, en yakınlarındaki insan denen canlıların bir şekilde içlerine girip şanslarını denemek isterler. İnsan vücuduna girdikten sonra karınlarını doyurmak için yemek arayışı başlar. En sevdikleri yemek, şekerdir. Eğer girdikleri vücutta yeteri kadar şeker bulurlarsa "Oleyy! Buraya yerleşelim, çocuklarımızı yapıp çoğalalım, hatta diğer mikrop akrabalara da haber verelim, onlar da gelsin, burada çok güzel yemekler var!" derler. Ve hızla çoğalmaya, o insanın bedenini mekân tutmaya, ele geçirmeye başlarlar. Amaçları, dağdan gelip bağdakini kovmaktır. Eğer girdikleri insan vücudunda yeteri kadar şeker yoksa kısa bir süre içinde açlıktan halsiz düşerler "hey buradan bize şeker çıkmaz" deyip valizlerini toplar, giderler. Ayrıca çok şeker olmayan bir vücutta çok daha fazla güvenlik görevlisi vardır. Bu güvenlik görevlileri de mikropların bir an önce vücudu terk etmeleri için uyarı yaparlar; olmadı basarlar tekmeyi, kapı dışarı atarlar mikropları.

Ayrıca bu şekerlemelerin içi ayrı bir dert, dışı ayrı bir dert. Allah bilir, janjanlı, albenili paketlerin pek çoğu geri dönüşümü olamayan malzemelerdir. Ve bu paketler üretilirken küresel ısınma sorununun büyümesine de katkı sağlamaktadır. Hem kendimizi hem çocuklarımızı bu ürünlerden uzak tutarsak iki fayda sağlamış oluruz: Bir, kendi sağlığımız; iki, dünya sağlığı... :)

Doğal ve canlı olmayan gıdalar "ölü-çöp" gıdadır. Canlı ve doğal gıdalar mideye, ölü-çöp gıdalar çöpe... :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin....

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Bebek Adımlarla Zayıfla

İnsan, kendine bir hedef koyduğunda ya da bir hayalini gerçekleştirmek üzere harekete geçmek istediğinde şu anki durumuyla hedefi arasında çok büyük bir uçurum varsa, ya bir türlü harekete geçemez, çünkü yol çok uzundur, ya da harekete geçtikten çok kısa bir süre sonra yol gözünde büyür, yeteri kadar çabuk ulaşamayacağını anlar ve geri dönmek ister...

Örneğin 30 kilo vermek isteyen bir insan, yolu uzun olduğundan başlamak için hep gelecek pazartesiyi bekleyebilir. Ya da ay başını, Mart ayını vb. Diyelim ki; zayıflama yolunda ilerlemeye başladı, aradan iki ay geçti ve kişi ancak 4 kilo verebildi. Kendisiyle şöyle bir iç diyaloğa girebilir: "Ooo bu kadar emek harcadım, zaman harcadım daha verilecek koskoca 26 kilom var!" Bu kişi, muhtemelen o gün veya birkaç gün içinde bir kriz yaşayıp programını bozacak, "diyet bozuldu ve zayıflama programı komple iptal'' diyecek ve verdiği 4 kiloyu 7-8 kilo olarak geri alacaktır. Çünkü bu şekilde başlamak ve ilerlemek, kişinin motivasyonunu kırar. Yol gözünde büyür, akıl hep gidilecek yolun, verilecek kilonun üzerindedir.

Oysa motivasyon yaratmakta ve yolda kalmakta kullandığım "bebek adımlar" metodu kullanılsa durum çok daha farklı olabilir. Nasıl mı?

Öncelikle hedef, 30 kilo vermek değil 5 kilo vermek. Ve beş kilo verdiğinizde başarmış olacaksınız. Kalan 25 kiloya değil, verdiğiniz 5 kiloya odaklanacaksınız. Sonra kendinize bir bebek adım daha attıracaksınız; ama bu sefer, biraz daha tecrübeli bir bebek olduğunuz için hedefiniz yani yeni adım aralığınız 7 kilo olacak. İsterseniz tekrar 5 de yapabilirsiniz. Ve ödüle ulaştığınız her adımda, kendinize bir ödül takviyesi yapacaksınız. Yemek, ödül paketini içermez. :) Farklı bir ödül, size özel, hoşunuza gidecek bir hediye alabilirsiniz... :)

Evet, daha sonraki bebek adımlarınızı siz planlayabilirsiniz. İsterseniz bunu beden beden küçülme olarak da yapabilirsiniz...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

İlişkinizde Nelere İzin Veriyorsunuz?

Hani sanki hep birileri bize istemediğimiz şeyleri yapıyordur ya;

Bana söz verip tutmuyor,

Bana karışıyor,

Bana saygısız davranıyor,

Beni umursamıyor,

Benimle dalga geçiyor...

Uzayıp giden bir liste...

Danışanlarımdan biriyle aramda geçen diyaloğu anlatmak istiyorum.

- Arzu Hanım benim çok samimi bir iş arkadaşım var. Bu kişi, bazen beni kaale almayan, saygısız hareketler yapıyor. (Nasıl bir samimiyet?)

- Mesela hangi hareketi saygısız?

- Mesela hafta sonu yemeğe gitsek, diye konuşuyoruz; sonra bir bakıyorum, o başkasıyla gidiyor ve beni de çağırmıyor. Ya da ofiste çalışırken, fazla dosyaları kendi önündeki sandalyeye değil de benim önümdekine yığıyor. Ya da kâğıtları bitince yenisini almak yerine benimkilerden kullanmaya başlıyor. Dün akşam, "belki sana uğrarım" dedi, uğramadığı gibi beni arayıp haber de vermedi.

- Bu arkadaşınızı ne zamandır tanıyorsunuz?

- 3 yıldır.

- Peki bu arkadaşınız ne zamandır size böyle davranıyor?

- Çok zaman, yani neredeyse hep böyleydi...

- Peki size böyle davrandığında siz ne yapıyorsunuz?

- Hiç, üzülüyorum, kırılıyorum, ona kızıyorum.

- Sonra?

- Sonra yine aynı, sinirim geçiyor, yine ilişkiye devam...

- İlişkinizdeki tekrarı fark edebiliyor musunuz?

- Aaaa! Evet, o benim istemediğim bir şeyi yapıyor, ben kızıyorum, üzülüyorum ama sesimi çıkarmıyorum, sonra yine görüşüyoruz, sonra yine o yapacağını yapıyor, yine böyle gidiyor...

- Siz bu duruma izin vermiş olmuyor musunuz, bu durumu yaratmış ve döngüyü tamamlayarak sorun haline getirmiş olmuyor musunuz?

- Evet, şimdi fark ediyorum da aslında ben onun bana böyle davranabilmesine izin vermişim. Artık farklı bir tepki vermeliyim :) ve sunuç değişsin değil mi?

İşte, hep böyle bir yerlerde farkında olmadan ya da bir kereliğine diye, bu seferlik diye bir şeylerin bize yapılmasına izin veririz, sonra da üzülür, kırılır, bozulur, sinirlenir ya da kırılıveririz. Siz nelere izin veriyorsunuz?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sevişen Teknoloji ...Çok Yakında !

Sevdiklerimizle ne kadar buluşuyor, birlikte ne kadar vakit geçiriyorsunuz? Ne gerek var, biliyoruz ki onlar telefonun bir ucunda, hatta ucunda bile değil telefonun içinde, bilgisayarın içindeler. Sıkıştırıp sıkıştırıp herkesi, her işi küçücük bir kutunun içine koyabiliyoruz. Hayat artık çok kolay; kafa yormaya gerek yok. Akıllı telefonlar bizim yerimize her şeyi yapıyor. Yolları öğrenmemize gerek yok, telefon yolu biliyor. Numaraları ezberlemeye, işlem yapmak için kafa yormaya, yani öğrenmeye ve hatırlamaya gerek yok. Akıllı telefonlarımız var. Onlar bizim yerimize düşünüyorlar, çarpıyor, çırpıyor her bir şeyimizi yapıyorlar. 4 basamaklı şifre oluşturmamıza bile gerek yok, biz yorulmayalım diye parmak izimizle kilitler açılıveriyor. Çok akıllılar maşallah!

Artık aptallaşmaya başladık, düşünmeye gerek yok çünkü. Yürümemize bile gerek yok, yürüyen merdivenler, yollar bizim yerimize yürüyor. Sevdiklerimizle buluşmaya da gerek yok onlar zaten yanımızda. Eskiden "sen benim kalbimdesin" derdik şimdi "sen benim akıllı telefonunmdasın" diyoruz. Hatta belki de çok yakında sevişmeye bile gerek kalmayacak. Koyacaksınız eşinizle telefonlarınızı üst üste, bir bakacaksınız ki 9 saat sonra nur topu gibi bir akıllı bebek telefonunuz olmuş... :) Şaşırır mısınız? Ben hiç şaşırmam. :) hemen yeni bir telefon kılıfı alır kundaklar, fişe takıp besleriz :)

Eski bir söz vardır: "Ateşi ısınmak için de kullanabilirsin, yangın çıkarmak için de..." Ateşi tehlikeli ya da işe yarar yapan, ateşin ne amaçla kullanıldığıdır. Bu, her şey için geçerlidir. Para da ne amaçla kullanılıyorsa ona göre şekillenir. Şekli veren insandır. Teknoloji için de aynı şey geçerli, teknolojiyi şu anda aptallaşmak için, insanlıktan çıkmak için kullanır bir hale geldik.

Yeni bir alet aldığınızda içinden kullanma kılavuzu çıkar, artık iki tane çıkması gerekiyor. Biri aletin çalışma ve kurulum özelliklerini anlatan, diğeri de insan değerlerini yitirmeden ne amaçla nasıl kullanılacağını anlatan ayrı bir kullanma kılavuzu. Buna gerçekten ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, çünkü akıllı telefonlar pek çok insanın uzvu olmuş durumda.

Unutkanlıklar, sosyal fobiler, sevgisizlik ve depresyonun günden güne artmasında teknolojinin insan aklına ve dolayısıyla insan yaşamına hükmetmesinin payı büyük. Böyle giderse çok yakında düşünemeyen, hareket edemeyen varlıklar olacağız. Uyanma vakti gelmedi mi sizce? İnsanlığımıza sahip çıkma ve içimizdeki ruhu besleme vakti gelmedi mi? Teknoloji, her aletin içine aklı koyabilir ama asla ruhu koyamaz. Ama aklını yitiren bir ruh da bu dünyada yaşamını sürdüremez. Yaşamak ve yaşatmak istiyorsak, neyi nasıl kullanacağımızı bir an önce öğrenmeliyiz... Belki bugün kendinize yeni bir teknoloji kullanma kılavuzu yazmak ister ve bazı güzel kararlar alırsınız... :) Neden olmasın, biraz tembelleştik ama hâlâ bir aklımız var! :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zayıflamaya Niyetin Var mı ?

Mevsimi geldi; pek çok kişi yine dönemsel olarak "zayıflama derdi"ne düştü. Evet, "zayıflama derdi" diyorum; çünkü zayıflamak isteyenler bunu bir dert olarak görüyor. Önce zayıflamayı bir dert olmaktan çıkarmak gerekir. N e de olsa kimse derdi sevmez, dert denildiğinde de ister istemez içimizde olumsuz bir duygu gelir. İçimizde olumsuz duygu yaratan bir şey var ise onunla olumlu sonuçlar almak için adımlar atmak daha da zor gelir. Bu yüzden çoğu zayıflama programı tamamlanamadan bırakılır. Önce isteğimizi "zayıflama derdi" çerçevesinden "zayıflama programı" çerçevesine taşıyabiliriz. (Veya sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmak.) Bakın, şimdiden kendinizi daha iyi hissetmeye başladınız değil mi? :)

İkinci olarak, yolda kalmak adına, artık zayıflamayı bir hedef değil formda olmaya, sağlıklı ve ideal bedende olmaya niyet edebilirsiniz. Bir şeye niyet ettiğimizde içimizde bir kararlılık olur, yapmak istediğimizi kendimize, evrene, yaradana bildiririz. Şartlara göre değil, her şarta uygun olarak kararlılıkla kalbimizden geçene sahip çıkarız. Nasıl oruç tuttuğunuzda, gece son suyunuzu yudumlarken "orucumu tutmaya niyet ettim" dersiniz ve orucunuzu tutarsınız ya da bir ev almak için para biriktirmeye başlarsınız ve "biz ev almaya niyet ettik'' dersiniz ve ona göre de para biriktirmeye, yaşamaya başlarsınız işte zayıflamaya da niyet edebilirsiniz. Bir şeye niyet ettiğinizde yapmak istediğiniz şeye doğru yönünüzü çevirirsiniz, her an niyetinizin kararlılığı içinde seçimler yaparsınız. Niyet etmek, gönülden gelen bir şeydir. Gönlünün kapılarını istediğinin yönünde açmaktır. Niyet ettikten sonra da şükrederiz.

Eğer siz de defalarca kilo verip aldıysanız ve artık kalıcı bir şekilde zayıflamak ve istediğiniz bedende yolunuza devam etmek istiyorsanız niyet edin. Sağlıklı yaşamaya ve sağlık zayıflamaya niyet edin. "Bedenimle ilgilenmeyi, bedenimi sevmeyi ve bedenimi sağlıklı bir şekilde beslemeyi seçiyorum. Bedenimle olan güzel değişimleri kabul ediyorum. Bedenimle barışmaya ve onu sağlıklı beslemeye, hareket ettirmeye, buna yaşam tarzım olarak sahip çıkmaya tüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetim gerçekleşmeye başladığı için şükrediyorum, teşekkür ediyorum."

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Pet Şişelenmiş Temiz Havayla Sağlıklı Yaşam

Kim pet şişelere konmuş temiz havayı satın almak ve solumak ister? İstemeyiz tabii ki; ama geçenlerde seyrettiğim "Loraks" adında bir çizgi film, doğaya karşı sorumsuzluğumuz bu şekilde giderse durumun buraya kadar geleceğini çok güzel anlatıyordu. Çok etkilendim ve yazmak istedim.

Surlarla çevrilmiş bir şehir, herkes görünüşte çok mutlu. Her yer tertemiz ama doğal hiçbir şey kalmamış. Yapay karlarda kayak yapıyorlar, toprak yok, her yer beton, plastik ve elektronik ağaçlar... Düğmeye basıyorsun, ağaç sonbahar ağacı, düğmeye basıyorsun, ilkbahar ağacı; başka bir düğmeye basıyorsun disko ağacı, rengâqrenk ışıklar saçıyor. Çocuklar, gençler ve orta yaş yetişkinler canlı bir ağaç tanımıyorlar, var olduklarından bile haberleri yok. Bilenler de ağaçları yaprak döken, böcek çeken zararlı bir şey olarak biliyorlar.

Şehrin yönetimi, zengin bir işadamının elinde ve o ne isterse halka onu sunuyor, satıyor ve yönetiyor. Filmin başında bir grup fikir adamı, şehir yöneticisine gelip çok parlak bir fikirleri olduğunu, çok daha fazla para kazanabileceklerini söylüyor. Bir reklam filmi hazırlamışlar, reklam şöyle: İki adam güneşin altında oturuyor, canları çok sıkılmış, "yine berbat bir hafta sonu, çok sıkıcı" diyor. Bir başkası, gelip, elindeki pet şişeyi gösteriyor, "temiz hava şişesi, aç kapağını" diyor. Adam pet şişenin kapağını açar açmaz kapıdan onlarca kadın ve adam neşe içinde giriyor, dans ediyor, mutluluk saçıyor, her biri temiz hava pet şişelerini açıp açıp içinden gelen havayla çılgınlar gibi eğleniyor, mutluluğu, eğlenceyi yaşıyor. (Şu an seyrettiğimiz bazı reklamları hatırlatıyor mu size de?)

Bu fikir, yönetici tarafından çok tutuluyor, ağaçlar olmadığına göre zaten temiz hava yok oluyor, ayrıca insanlar pet şişeye konmuş her şeyi satın alıyorlar; üstelik bunun için yeni bir pet şişe fabrikasına daha ihtiyaç var. Hava daha da kirlenir, biz de paraya para katarız, daha da zengin oluruz diyerek, kötü adam kahkahalarını atıyorlar.

Fakat bir çocuk, âşık olduğu kız için bir ağaç bulmaya karar veriyor, çünkü kız arkadaşı canlı bir ağaç hayal ediyor, tek istediği bu. Çocuk, büyükannesi vasıtasıyla ağaçların neden yok olduğunu bilen tek bir kişiyi bulmak üzere şehrin surları arkasındaki bölgeye geçiyor. Ve öğreniyor ki "Tek Tek" adındaki bu kişi, çok eskiden ağaçların yok olmasına sebep olmuş. "Tek Tek" ailesi tarafından sevilmek ve başarılı olmak için ağaçların yapraklarından elde ettiği madde ile her işe yarar bir ürün bulmuş. Ancak ilk ağacı kestiğinde "Loraks" adında bir doğa koruyucusu gelip onu engellemeye ve uyarmaya çalışmış. Başta ağaçları kesmeden hammaddeyi almak için söz vermiş. Fakat sonra daha çok kazanmak için ağaçları kesmeye başlamış ve ağaçlar tükenmiş. "Loraks" bütün hayvanları da alıp gitmiş; "Tek Tek"e "sen umursamadın, bedelini de ödeyeceksin" demiş ve gitmiş.

Bir gün ağaçlar bitince "Tek Tek" de bitmiş. Ve bir kulübede yalnız, vicdan azabıyla yaşlanmaya başlamış. Fakat tek bir tohumu varmış ve onu da bu çocuğa vermiş. "Sen farklısın, sen umursuyorsun; al ve bu tohumu ne pahasına olursa olsun şehrin göbeğine dik. İnsanlar tekrar ağaçları görsün, tanısın, sevsin" demiş. Çocuk da bütün zorluklara rağmen tohumu dikmeyi başarmış. Ve çok güzel bir şarkıyla film biter "büyüsün büyüsün, bütün tohumlar büyüsün, ekmezsen biçemezsin, büyüsün büyüsün..."

Evet, temiz hava solumak için pet şişeler almak istemiyorsak, doğaya karşı çok daha fazla duyarlı olmalı, ağaçlarımıza sahip çıkmalıyız. Unutmayalım ki doğa, insan olmadan yaşamaya devam edebilir; ama insan, doğa olmadan yaşamaya devam edemez.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.