SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hoşgörü Egzersiziyle Şifalanın

En sık dile getirilen şikâyetlerden biridir: "Beni yargılıyorlar, beni anlamıyorlar." Bunu duyduğumda hemen sorduğum soru "peki, sen insanları yargılıyor musun" oluyor. İlk başta gelen cevap, çoğu zaman "hayır" olsa da biraz daha derin sorular sorduğumda cevap aslında "evet" oluyor.

Hiç kimse eleştirilmekten, yargılanmaktan hoşlanmaz. Hepimizin bildiği eski bir söz vardır: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma." Çünkü çağırırsın, istemediğini hayatına davet edersin. Yargıladığın şeyi mutlaka hayatında bir şekilde deneyimlersin. Neyse o, kafanın içinde, zihninde geçen ne varsa seni veya başkasını işaret etmesi önemli değil... Düşünce ve duygu senin bedeninde, senin auranın içindedir ve sen onu yaşamak durumdasın. Hepimiz en çok neyi düşünüyorsak ona dönüşüyoruz.

Bazen iç konuşmalarımızı dile getirmediğimiz için yargıladığımızın farkında olmayabiliyoruz veya söylenmediğimiz için yargılama sayılmazmış gibi geliyor. Ama öyle değil, ister içinden söyle ister dışından fark etmez, yargılıyorsun. Ve seni de yargılayacaklar. İşte, o hoşnut olmadığın durumu hayatına çağırmaya başlamışsın. Zihninin içinde olan düşünce seninle ilgili olmasa da senin zihninin içinde olduğu sürece onu yaşayacaksın. Affedemeyen insanlarda da aynı durum söz konusudur, karşı tarafa ürettiği, hissettiği duygu kendi bedeninde ona zarar vermektedir.

Yargılamanın dönüşmüş, iyileşmiş hali hoşgörüdür. Hoşgörü de farkındalıkla başlar. İç sesinin nasıl da yargıladığını, ne kadar çok yargıladığını fark edersen hemen yüzünü hoşgörüye çevirebilir, yeni ve güzel bir alışkanlık kazanabilirsin.

Otobüse bindiğinde, parkta oturduğunda, alışverişe gittiğinde kendini gözlemle. Etrafındaki tanıdığın tanımadığın insanlarla ilgili aklından neler geçiyor? Kendini yakala. Önünden kilolu biri geçtiğinde içinden ne diyorsun, nasıl bir yorum yapıyorsun? "Amma da yemiş, nasıl bu kıyafeti giyiyor, çok çirkin..." gibi bir şeyler geçiyor mu aklından? Ya da bir tezgâhtar gördüğünde onu "suratsız, saygısız, cahil..." diye yargılıyor musun? Ya da senin yapmayacağın bir davranışı yapan kişiyi küçümsüyor musun?

Bu konuda yazacak çok örnek var, yazmakla bitmez. Herkes kendini gözlemleyip aklından geçenleri yakalarsa kendi için en güzel örneği bulur. Kendinizi yakaladıktan sonra hemen yargınızı hoşgörüyle değiştirin. Yargıladığınız insan için güzel bir dilekte bulunun, onun güzel bir yanı fark etmeye çalışın ve herkesi kendi deneyimiyle baş başa bırakın. Eğer onun yanlışına odaklanırsanız, siz de o yanlışın bir parçası olursunuz. Ve zamanla çok yargılayıcı olmak size hem olumsuzlukları çeker hem de sağlıksız bir ruh haline sokar.Hoşgörü ile şifalanın :)

Bu hafta hoşgörü haftanız olsun. Bu çalışmayı hatırlamak ve düzenli olarak yapmak için kendinize hoşgörü çapası bulmayı unutmayın.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Depresyona Sürüklenme

Travmatik bir durum yaşayan kişi, olay sonrasında depresyona girebiliyor. Ani kayıplar, trafik kazaları, beklenmedik bir takım acı olaylar... Bunun dışında kendi kendini depresyona sürükleyenler de olabiliyor. Tabii ki kişi bu durumu farkında olmadan yaratıyor. Nasıl mı? İşte bir kaç örnek:

- Çok rutin ve kısıtlı bir hayat yaşayarak, hep aynı şeyleri yaparak kişi yaşam alanını daraltırken bir yandan da zihnini daraltıyor, tembelleştiriyor.

- Başkalarını ve olayları suçlayarak, kendini kurban olarak görüyor.

- Kendini çaresiz ve yetersiz buluyor.

- Özgüveni giderek azalıyor.

- Hayatın ve insanların sürekli ona haksızlık yaptığına inanarak öfkelenip, agresifleşiyor.

- Korkularından korku doğuruyor.

- Kendi kendine olumsuz diyaloglara giriyor. "Deliricem, çıldırıcam, depresyondayım, bunalımdayım, battım, bittim..." gibi.

Aslında bu gibi durumları yaşayan kişi, bakış açısını değiştirerek, kendine ve hayata farklı anlamlar yükleyip güçlenebilir. Harekete geçip, kendini toplayabilir. Bir zamanlar yukarıdaki örneklerde yazdığım gibi düşünen ama şimdi bambaşka gözlerle hayata bakan, gücüne güç katmış insanlar var. Kendileriyle barıştılar, kendi hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu fark edip, direksiyonun başına geçtiler. Özgüvenlerini artırıp, farkındalıklarını yükselttiler. Bunu nasıl mı yaptılar? Kendilerine vakit ayırarak, güzel bir hayat yaşamak için kendilerine yatırım yaparak, emek harcayarak.

Halinden şikâyet eden, "artık böyle olmak istemiyorum, değişmek, pozitif olmak, kendime güvenmek istiyorum ama hemen olmuyor, çok zor" diyen ve sabırla güçlenmek için çalışmaya hevesli olmayan, bedavadan bir sihirli değneğin gelip onlara dokunmasını bekleyen insanlara hep şunu söylüyorum: "Değnek de sensin, sihir de... Bundan sonraki hayatını şu halinden daha iyi yaşamak istiyorsan kendine yatırım yapacaksın, emek harcayacaksın. Sen buna değersin."

Nereden mi başlamalı? Okuyarak, pozitif insanlarla arkadaşlık ederek, seminerlere, grup çalışmalarına, seanslara katılarak. Gücünüz, imkanlarınız neye yetiyorsa onlarla doldurun vaktinizi. Ama mutlaka ve sürekli kişisel gelişim ve sağlıkla ilgili kitapları, makaleleri okuyun. Yalnız kaldığınızda olumsuz düşüncelere, korku senaryolarına dalmak yerine, arkadaşlarınıza şikâyette bulunmak, dert yanmak yerine okuyun. Kitaplar sizin dostunuz, can yoldaşınız, geleceğiniz, vizyonunuz olur.

En başta kendinizi ve duygu durumunuzu ifade ettiğiniz ağır kelimeler varsa onları da değiştirmeyi unutmayın... :)

"Deliricem, bittim, patladım..." gibi ifadelerin yerine "kendimi iyi hissetmiyorum, biraz sıkıldım ama birazdan iyi olurum" gibi daha iyi ifadeler kullanın. :) Eskiler "bir insana kırk kere deli dersen deli olur'' diye boşuna dememişler... :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Bilinçaltınızdaki Erkekler

Sürekli benzer özellikteki erkekleri hayatınıza çekiyorsanız ve bu durumdan memnun değilseniz artık daha fazla tekrara girmemek için bilinçaltınızdaki erkeklere göz atmanın vakti çoktan gelmiş demektir.

Gerçekten kaliteli ve daha güzel bir ilişki yaşamak istiyorsanız yapmanız gereken:

Erkekleri suçlamak, kaderi suçlamak ya da yalnızlığı seçmek yerine bilinçaltınızdaki erkek kayıtlarınız ile yüzleşmek ve bu kodlamalarınızı değiştirmenizdir.

Ülkemizde bu konundan muzdarip kadın sayısı oldukça fazla. Aile ve toplum kültürümüzün geçmişte erkek ve kız çocuklarına yaptıkları ayrımların bunda etkisi çoktur. Halen bu ayrımlar küçümsenmeyecek orandadır maalesef.

Kadının çocuk yaşta tanıdığı ilk erkek, babadır. Babanın baba kimliği dışında sergilediği, eş olarak erkek rolü, anneye davranış şekli ve bunların aile kadınları tarafından yorumlanışı kız çocuğunun bilinçaltında erkeklerle ilgili genellemeler yapmasına neden olur. Yetişkin olduğunda tüm erkekleri bu gözle değerlendirebilir. Eğer model olumsuz ise olumsuz bir çekim alanı yaratabilir.

Başka bir genelleme de yaşanan ilk ilişkideki erkek ile ilgili olabilir. Kadın, tanıdığı ilk erkek ile olumsuz, acı verici bir şekilde birliktelik yaşamış ise yine zihninde erkeklerle ilgili olumsuz kodlamalar yapabilir. Ve hayatının geri kalan kısmında bu bakış açısıyla, hayatına aynı tip erkekleri çekebilir.

Eğer siz de sık sık istemediğiniz tipte erkeklerle ilişki yaşıyorsanız, sizin de zihninizdeki erkek ile ilgili kodlamaları bulmanız ve değiştirmeniz iyi olacaktır. Örneğin sürekli aldatılıyorsanız, sürekli suçlanıyor, aşağılanıyorsanız, sık sık tacize uğruyorsanız, hep ikinci kadın oluyorsanız, hep terk ediliyorsanız... mutlaka bilinçaltınızdaki erkek ile yüzleşmelisiniz. Yoksa ya aynı kısır döngü devam edecek ya da bir gün yalnızlığı seçeceksiniz. Sanırım, gerçek anlamda istediğiniz ikisi de değil.. :)

Bazı kadınlar da hayatlarına bir erkeğin girmemesinden yakınır. Böyle bir durumda da yine bilinçaltınızdaki kodlamaya bakmanız iyi olur. Belki de kendinizi korumak için erkeklerden uzak durma kararı almışsınızdır ve bunun farkında değilsiniz. Ya da kendinizi seçilmeye, evlenmeye layık olmadığınıza inandırmışsınızdır. Belki de bambaşka itici bir güç? Cevaplar her zaman içinizde, tüm kayıtlarınız da içinizde, doğru çalışmaları yaparak istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz.

Bugün alın kâğıt kalemi elinize "erkekler" diye başlık atın ve hafta boyunca aklınıza erkeklerle ilgili ne geliyorsa yazın. Onların sizde yarattığı duygu ve düşünceleri, yargıları, artıları, eksileri...kısaca her şeyi.. :) Şöyle düşünün; bir uzaylı gelmiş ve size soruyor "abla, erkek ne demek, ben hayatımda hiç erkek diye bir şey tanımadım. Bundan sonra dünyada yaşayacağım, sen bana erkekler nedir, nasıldır bir anlatsana" diyor. Ve siz başlıyorsunuz anlatmaya, o uzaylıya erkeklerin ne olduğunu, kim olduğunu öğretmeye... :) Uzaylı kardeşinize neler söylersiniz ?

Kolay gelsin... :)

Not: Yazdıklarım erkeklerin bilinçaltındaki kadınlar için de geçerlidir. :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Depresyona Girmeden Çık !

Hepimizin değişik değişik istekleri, dilekleri var. Kimimiz bunlar için çalışıp çabalıyor, kimimiz oturup sadece bekliyor. Tek benzerlik amaç. Yani kim ne isterse istesin sonuçta amaç hep mutlu olmak. Mutluluğa ulaşmak. Ama bir yalnışlık var, günden güne mutlu insan saysı artacağı yere azalıyor, depresyona giren insan sayısı hızla artıyor.

Dünya Sağlık Örgütü, 2020’de depresyondan ölenlerin sayısının fazlasıyla artacağı ile ilgili bir açıklama yaptı. Aslında hepimiz, insan ruh sağlığının giderek bozulduğunun farkındayız. Neredeyse her ailede depresyon ilacı kullanan en az bir kişi var. Bu ilaçları doktora danışmadan alanların sayısı da az değil. Durumu gerçekten ciddiyken hâlâ doktora gitmeyen, durumunu değiştirmek için çaba göstermeyen kişi sayısı da her geçen gün artmakta. Aslında depresyona girmeden önce beden ve duygularımız pek çok sinyal veriyor. Bu sinyalleri zamanında fark etmek, ciddiye almak kişinin daha kolay toparlanmasını hatta eskisinden daha iyi bir hayat yaşamasını sağlayabilir.

Nedir bu sinyaller?

- Gün içinde genellikle olumsuz ruh hali içinde olmak,

- Hareket, aktivite oranının düşmesi,

- Yeni bir şey denemeye direnç göstermek,

- Ufak şeylerden bile mutsuzluk çıkarmak,

- Her gün aynı şeyleri tekrarlamak, monotonluk,

- Sık sık bahaneler üretmek,

- Yataktan kalkmakta zorlanmak,

- Geç yatmak, geç kalkmak,

- Diğer insanlarla iletişimde sorunlar yaşamak,

- Gelecek korkusu, umutsuz konuşmaların artması,

- Sık sık anlamsız ağrılar,

- Sık sık hastalanmak,

- Enerji seviyesinin düşmesi,

- Diğer insanların yavaş yavaş etrafınızdan uzaklaşması…

Buna benzer daha pek çok sinyal sayabiliriz. Bu sinyalleri fark etmezseniz, zamanla bunların hepsi sizde bir alışkanlık olur ve uyuşmaya başlarsınız. Uyuşmaya başlayınca, her şey giderek tatsızlaşır. Olumsuz ruh hali girdap gibi sizi içine çeker.

Buna benzer tüm senaryoların oluşmasını engellemenin yolu, kişinin en başta kendini olumlu düşünmeye programlamasıdır. Kendine ve hayata karşı olumlu bir bakış açısıyla bakabilmeyi öğrenmesidir. Mesela yarım bardak suyu nasıl tanımlarsınız? Yarısı boş bardak mı, yoksa yarısı dolu bardak olarak mı? Burada vereceğiniz cevap, sizin beyninizin hangi programa daha yatkın olduğunu gösterir. Olumlu programda çalışan bir beyin bardağın dolu olduğunu görebildiği gibi, hayatta da pek çok olumlu şeyi fark edebilecek bir algıdadır. Eğer yarısı boş bir bardak gören olumsuz bir beyin programına sahipseniz de korkmayın, bunu fark edin ve değiştirin. Çünkü beyninize tekrarlar yoluyla, disiplinli bir çalışmayla olumlu düşünmeyi öğretebilirsiniz. Bu mümkün, bunu pek çok kişi yaptı, siz de yapabilirsiniz!

Bugün pek çok genç erken yaşlarda depresyona girmekte. İlaç tedavilerine başlamaktadır. İşin acı tarafı tavsiye üzerine bile ilaç kullanımlarının olmasııdır. Ya da en ufak dugusal sıkıntıyla uğraşmak yerine henen ilaçla işler yoluna sokulmaya çalışılmaktadır. Oysa duygu yönetimi öğrenmek, zihni kontrol edebilmeyi öğrenmek çok daha kalıcı ve doğal bir yoldur. Eğer iş işten geçtiyse artık farkındalığınız ve algı alanınız zayıfladıysa artık ne yapılacağını doktor bilecektir. Ama o sınıra gelmeden veya ilaç desteği almak zorunda olduğunuz durumda da yine de zihninizi kontrol edebilmeyi öğrenmelisiniz. Kısa vadeli rahatlamalara, kolay yollara başvurmak uzun dönemde daha da fazla sıkıntı getirecektir. En güzeli kendini yönetmeyi öğrenerek yaşam yolunda ilerlemektir...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Para İle Sağlıklı Bir İlişkiniz Var mı?

Toplumumuzda parayla ilgili pek çok söz vardır. Çoğunda negatif anlamlar yüklüdür. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz birkaç tanesini hatırlayalım:

- Para kazanmak zor iş.

- Para su gibi gidiyor.

- Para kim, biz kim?

- Zenginin parası, fakirin çenesini yorar.

- Para mutluluk getirmez.

Şimdi, parayla ilgili bu yazılanların hepsini doğru kabul edebiliriz. Kabul ediyorsak sonuçlarını da yaşıyoruzdur. Ya da farklı bir bakış açısı getirebiliriz. En başa dönersek, çoğu insan daha para kazanma yaşına gelmeden zaten parayla ilgili bu inançları, bu fikirleri kabul etmiş bir şekilde iş hayatına başlar. Para kazanmanın zor olduğu inancıyla işe başladığımızda, tabii ki zor bir iş yapmaya soyunmuşuzdur. Ve zor da olacaktır, bütün hayatımız boyunca zor bir iş yaptığımızı düşünmek de bizi yorar. Oysa sadce "iyi, güzel işler yapar, çalışırsam para kazanırım" düşüncesine odaklanırsak daha kolay ve daha zevkli olmaz mı?

"Para, su gibi gidiyor'' derken paranın çok kolay gitmesine, bizden çabucak uzaklaşmasına odaklanırız. Ve bu odaklanma ile daha çok harcama yapma olasılığımızı artırırız. Onun yerine "para, bana düzenli olarak gelir", "verdikçe bana geri gelir" gibi bir düşünce oluşturmaya başlasak, nasıl olurdu acaba? Bence güzel olurdu... :)

"Para kim, biz kim" dediğimizde de parayı kendimize layık görmeyiz. Sanki paranın bir şahsiyeti var da, bizi beğenmez, bize tenezzül etmez gibi bir kurgular yaratıp, sonra da kendimizi inandırırız.

"Para, mutluluk getirmez" derken acaba neler düşünürüz? Evet, para, satın alabileceğiniz şeylerle size anlık bir mutluluk yaşatabilir. Ama kimseyi gerçek anlamda mutlu bir insan yapmaz. Ancak "para, mutluluk getirmez" derken sanki para olursa huzur, mutluluk kaçacakmış gibi düşünmeye başlayabilirsiniz. Yani cümle, içinizde "para, mutsuzluk getirir" cümlesine dönüşür. Oysa paranın mutluluk ve mutsuzlukla bir ilgisi yoktur. Mutluluk, bir yaşam felsefesidir. Kişinin içinde bulacağı, keşfedeceği bir olgunluktur.

Başa dönecek olursak eğer, bir çocuk "güzel düşünür ve güzel çalışırsam, faydalı işler yaparsam istediğim parayı da kolaylıkla kazanırım" kodlamasıyla büyüyüp, iş hayatına bu düşünceyle, bu önyargıyla başlasaydı sizce sonuç ne olurdu?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kafanızın İçindeki Dünya Ne Diyor?

Şu an içinde bulunduğunuz durum nedir? Tam anlamıyla hayatınızda bulunduğunuz NOKTA nedir? İyi mi kötü mü? Daha doğrusu mutlu muyum, mutsuz muyum?

Her insanın kafasının içinde bir dünya vardır. Kendi yarattığı bir dünya... Zaten hep bu yüzden "ben olsam şöyle yapardım, ben olsam böyle düşünürdüm" diye başlayan cümleler kurarız. Bu, benim kafamın içindeki dünya böyle ve ben de dışarıdaki dünyayı böyle algılıyorum demektir. Ve bu bakış açımın da doğru olduğuna inanıyorum demektir.

Kendi dünyanızı düşünün; o yuvarlak kıtaların, okyanusların, dağların, tepelerin, şehirlerin, buzulların, ekvatorun olduğu sadece size ait bir dünya... İstediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Şu anda bu dünyanın neresinde duruyorsunuz? Kutuplarda yalnız ve soğuk bir yerde mi? Çölde acıdan kavrulan bir yerde mi? Köpekbalıklarına yem olamamak için çırpındığınız bir okyanusta mı? Yoksa tropikal adalarda çiçekten kolyeler takıp dans ettiğiniz bir nokta da mı? Veya dört mevsimin yaşandığı keyifli bir kara parçasında mı? Kimler, neler var yanınızda? Vahşi hayvanlar, canavarlar, korkunç uzaylılar... Ya da çiçekler, melekler, yıldızlar, güzel ruhlar... Şu an dünyanızda bulunduğunuz noktayı neye benzeterek anlatabilirisniz?

Kafamızın içinde şekillendirdiğimiz dünyaya bağlı olarak da algılarımız vardır. Yani dünyayı yorumlayış şeklimiz. Hani bazı şarkılar vardır, biliriz, sonra başka bir şarkıcı çıkar onu kendi yorumuyla söyler, şarkıya başka bir hava gelir. Kimimiz yeni yorumu beğeniriz, kimimiz beğenmeyiz. İşte, hayatı da hepimiz kendi kafamıza göre yorumlarız. Aslında dağlar, tepeler, denizler hep aynıdır. Bu yorumlama durumunda haklıyı haksızı ya da doğruyu yanlışı tartışmamız yersiz ve sonuçsuz olmaz mı? Önemli olan, şu anki durumumuzdan memnun muyuz yoksa değil miyiz, ona göre karar vermektir. Başkasının dünyasına da saygı gösterip, onu kendi dünya görüşüyle hoşgörüyle karşılamak...

Kendi dünyamızı güzelleştirip, kendimizle mutlu olamadan kimsenin dünyasını değiştirmeye, yargılamaya çalışmadan yaşamak nasıl olurdu? Ne de olsa başkasında gördüğümüz ve memnun olmadıklarımız, görebildiğimize göre bizim dünyamızın bir parçasıdır. O zaman değişim yine bize bağlı demektir. "Sen değiş, dünyan değişsin..."

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Güzel Bir Haberim Var !

İki çocuk, oyun oynarken tüm yaratıcılıklarını kullanıp ayakkabı kutularından bir televizyon yapar. :) Ekranın arkasına geçer ve sırayla spikerlik yaparak "şimdi haberler" diye programı sunmaya başlar. Yüzleri gülmektedir; fakat sundukları haberler hiç de öyle değildir...

- Dans etmeyi seven Merve çok eğleniyordu, düşüp elini kırdı; bir daha dans edemeyecek.

- Voleybol oynamaya giden Didem bir daha eve dönmedi.

- Çocuklar oyun oynarken çok eğlenir, oyun çocukların büyümesine yardımcı olur. Ama dikkatli olun, oynarken kafanıza taş atanlar sizi öldürebilir.

- Parkta oynamaya giden Deniz'e biber gazı sıktılar, hastanede yatıyor.

Anne şaşkınlık içinde sorar: "Ne biçim haberler bunlar? Doğru düzgün bir haber yapın, güzel şeyler söyleyin." Çocuklar daha da şaşkın halde cevap verir: "Ama o zaman haberler olmaz ki, televizyonda hep kötü şeyleri böyle veriyorlar."

Evet, maalesef haberler eşittir kötü haberler olmuş durumda. Yüzde sekseni kötü olaylar, yüzde on beşi saçma, dikkat dağıtıcı haberler, kalan yüzde beşe güzel bir gelişme haberi giriyor. Bugün kim televizyonu, radyoyu ya da gazeteyi "hadi bakalım, bugünlerde güzel neler olmuş, nasıl güzel gelişmeler olmuş acaba" diye, olumlu bir beklenti ya da olumlu bir niyetle açıyor? Bunun cevabı için net istatistik bir araştırma yapmadım ama oranın çok düşük olduğu belli...

Ben bir gün, güzel heberler duymak, görmek için haberleri heyecanla beklediğimiz günlerin olduğu bir dünya hayal ediyorum. Tabii ki olumsuz olan olayları da bileceğiz, takip edeceğiz ama bu dünyada hiç mi güzel bir şeyler olmuyor?

- İlaçsız ya da ameliyatsız iyileşenler.

- İnsanlığa, doğaya faydalı icatlar.

- İnsanlığa değer katacak başarılar, güzel gelişmeler, sevgi haberleri, umut haberleri...

Oluyor tabii ki; oluyor da ses getirmiyor...

Olumsuz haberleri duyup, görerek daha olumsuz, korku dolu bir algı alanı ile daha fazla olumsuzluk yarattığımızın bir an önce farkına varsak hem kendimize hem çocuklarımıza güzel bir iyilik yapmış olacağız...

Haber vermek için illa televizyonda haberlere çıkmak gerekmiyor, herkes, her gün eşine dostuna bir şeylerin haberini yetiştiriyor. Siz hangi haberleri taşıyorsunuz etrafa, kendinizle ilgili, başkalarıyla ilgili, dünya ile ilgili?

Hadi, bu hafta güzel haberler haftası yapalım, sadece güzel haberleri duyalım, görelim ve birbirimize taşıyalım. Bu, polyanacılık mı olur? Bu, "aman nazara geliriz" mi olur? Nasıl isterseniz öyle olur. Bence biraz enerji yükseltmek, biraz umutlanmak ve biraz da geleceğe olumlu davetiye yollamak olur...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.