SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Geçmişin Alışkanlıklarına Son

Günün birinde bir keşiş bilgeye gider ve "artık ben de bilgelik mertebesine ulaşmak istiyorum, ne yapmalıyım" diye sorar. Bilge, keşişe gülümseyerek bakar. Sonra "aşağıdaki nehrin kenarına git, oradaki çakıl taşları soğuktur, sadece biri sıcaktır. İşte, o sıcak taşı bulduğun gün bilge olacaksın" der. Adam, hemen nehir kenarına ulaşır. Başlar çakıl taşlarını eline alıp yoklamaya. Aklına bir fikir gelir, kontrol ettiğim taş soğuksa nehre atayım da bir daha aynı taşı almayayım, diye düşünür. Yıllarca eline çakıl taşlarını alıp alıp "bu da soğuk, bu da soğuk, bu değil, bu değil" diye nehre atar. Yıllar sonra bir an eline sıcak çakıl taşı gelir, tam da aradığı taşı bulduğu için yüzü gülümserken yanlışlıkla o taşı da nehre atıverir, sırf alışkanlıktan... :)

İşte, böyle... Günün birinde işimize yarayan bir yöntem buluruz ve zamanla pek çok alışkanlık ediniriz. Ve bir daha bu davranış hâlâ işime yarıyor mu, bana zararı var mı diye bakmayız. Sistem, artık bizi kontrol etmeye başlamıştır.

Peki, sizin şu an size hizmet etmeyen, hatta yararından çok zararı olan hangi alışkanlıklarınız var, biliyor musunuz? Hangi davranış kalıplarınız ya da hangi düşünce alışkanlıklarınız sizi yönetiyor ve gerçek anlamda size hizmet etmiyor acaba? Eminim ki aklınıza birkaç tanesi geldi bile... :)

Geçmişte bir gün, o anın şartlarına göre bir sistem geliştirmiş olabilirsiniz ve size o an için bu sistem çok kolaylık sağlıyordur veya tek çözüm o yöntemdi... Fakat artık şartlarınızı, durumunuz değişmiş olabilir, bir kontrol etmekte fayda var...

Beş yaşında çocuğunuzun eşyalarını toplamak ya da kirlilerini sepete atmak bugün 25 yaşındaki çocuğunuz için hâlâ yapılan bir alışkanlık olabilir mi? Veya eskiden yaşınız, maddi durumunuz, çevreniz, koşullarınız yüzünden edindiğiniz bir davranış bugün sizin için zaman kaybı olabilir mi? Bazı şeylere sırf alışkanlık diye vakit harcıyor ya da kendinize zarar veriyor olabilir misiniz? Belki de şu an ihtiyacınız olan bunun farkındalığıdır... :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Fark ederek Hayatınızda Fark Yaratın

Günün birinde bir çifti bir arkadaşlarının evine kalmaya gider. Akşam yatma vakti gelince, evin hanımı misafir yatak odasını hazırlar. Ev sahibi, misafir olarak kalacak kadın arkadaşına yatması için kendi pijamalarından birisini verir. Yalnız yaşayan bir kadın olduğu için adama ne vereceğini bilemez. Size giymeniz için nasıl bir şey vereyim, diye sorar. Adam, fark etmez, der. Kadın da çıkarıp adama bir gecelik verir. :) Ve adam için o an fark eder… :)

İşte hayatta böyledir, fark etmez diye yaşıyorsa insan, o zaman da hayatın size sunduklarına burun kıvırmak anlamsız olur. Net olmak, ne istediğini bilmek gerekir. Sadece bir işe girmek istiyorsanız bir iş gireyim de ne olursa olsun, fark etmez olur, paketten ne iş çıkarsa kabul etmek gerekir. Bu durumda hayatı, şartları suçlamak niye?

Ne yemek istersin? Fark etmez. O zaman kelle paça da çıksa, hamburger de çıksa paketten söylenmeden “ ama bu da olmaz ki” demeden yemen lazım. Az önce bahsettiğimiz adama gecelik yerine dansöz kıyafeti de çıkabilirdi. “Ama ben böyle demek istememiştim, onu kast etmemiştim” demek için çok geç olabilir. O zaman ne demek istediysek, neyi kast etmek istediysek onu söylemek, onu düşünmek gerek.

Her zaman esnek olmakta fayda vardır. Ama ne istediğini bilip, bir çerçeveye sahip olmakta da fayda vardır. Hayatta kim bilir, farkında olmadan, “fark etmez” modunda olduğunuz ne kadar çok zaman var. Sonra da hayatın önünüze çıkardıklarıyla gelen mutsuzluklar, şikâyetler. Oysa insan kendini tanıdıkça, ne istediğini daha iyi bilir. İşte o zaman çok şey fark eder… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Dünyanı Güzelleştirmenin Bir Yolu Var

Hafta sonunu evde dinlenerek ve gazete okuyarak geçirmek isteyen bir adam, çocuğuna verdiği sinemaya gitme sözünü unutur. Oğlu, yanına gelip “hadi babacığım, sinemaya gidecektik bugün” dediğinde adam, işin içinden nasıl çıkacağını düşünmeye başlar. Gazetedeki dünya resmi gözüne çarpar ve aklına bir fikir gelir. Dünya resmini küçük küçük parçalara ayırarak, yapboz haline getirir. Ve oğluna eğer bu dünya haritasını birleştirirse onu sinemaya götüreceğini söyler. Adam rahatlar; çünkü dünya resmini bir coğrafya öğretmeni bile ancak akşama kadar yapabilir diye düşünür. Çocuk, 10 dakika sonra dünya resmiyle beraber dönünce, adam şaşkınlık içinde kalır. Nasıl yaptın bunu, diye sorar. Oğlu, “Çok kolay oldu, dünyanın arkasında bir insan resmi vardı, önce insanı düzelttim, sonra dünya zaten düzeldi” diye cevap verir… :)

Evet, hepimizin ders çıkaracağı basit ama bir o kadar değerli, anlamlı bir hikâye. Çoğumuz bunu biliyoruz, anlıyoruz ama nedense daha çok başkalarını düzeltmeye çalışıyoruz. Dünyamızın düzelmesi için hepimiz kendi içimize bakmalı ve kendimizle barışmalıyız. Kendimizi sevmeli ve kendimize saygı duymalıyız. İşte, o zaman dünya kendiliğinden daha da güzelleşecektir.

Yaklaşık dört yıldır buradan görüşlerimi, öğrendiklerimi, tecrübelerimi sizlerle paylaşıyorum. Amacım sizlere bir şey öğretmek değil, sizler zaten bunları biliyorsunuz. Zaten ihtiyacınız olan tüm bilgi içinizde var. Ben sadece hatırlatıyorum… :) Ve dünyamız için hep beraber daha güzel bir enerji yaratalım diye kişisel gelişime aracı olmaya çalışıyorum. Eminim ki sizler de fark ettikçe, geliştikçe etrafınızdakilere ışık oluyorsunuz. Işığımız bol olsun...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Çabuk Vazgeçenler İçin

Bir şeylere başlamak istersiniz tam başlayacakken ya da başlamışken bir anda vazgeçersiniz. Sonra da “ben bunu bir tülü yapamıyorum, devam edip sonuçlandıramıyorum” dersiniz. Aslında vazgeçmezsiniz; yine bir seçim yaparsınız. Her vazgeçiş, bir seçimdir. Başka bir şeyi seçeriz. Her zaman bir şeyleri seçeriz.

Spor yapma düşüncesiyle işten çıkarsınız, içinizden bir ses başlar konuşmaya: “Aslında yorgunum, evde yapılacak işlerim de var, yoksa bir arkadaşa mı uğrasam, televizyonda da dizi vardı, koltuğa geçip bir uzansam mı?”

Zihninizden gelen fısıltıların her biri, bir tekliftir. Ve birini seçersiniz. Spor yapmak yerine yatmayı, yemeyi ya da bir yere gitmeyi seçersiniz. Neyi seçtiğinizin farkında olursanız daha farklı bir sonuç alabilirsiniz. Genelde seçtikleriniz alışkanlıklarınızdır ve o alışkanlıklarınız size bir yarar sağlamıyor gibi gözükse de bir kazanç elde ediyorsunuzdur. Gizli kazanç… :) İşte, neyi seçtiğinizin ve bu seçimin size ne sağladığının farkında olursanız gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu da bilirsiniz. Ve bu ihtiyacı daha farklı bir yolla gidermenin yolunu bulabilirsiniz.

Yeni bir alışkanlık kazanmak istiyorsanız o alışkanlığın yani yeni davranış şeklinin size ileride sağlayacağı kazanca odaklanmak da iyi bir yöntemdir. İstediğiniz sonucu elde etmek için her gün yeniden seçim yaparsınız. Ve bir gün gelir o davranış artık alışkanlığınız olur. Düşünmeden, otomatik olarak seçim yapmaya başlarsınız.

Yeni bir adım atmak istediğinizde yenilik ve değişimden korkan ego devreye girip kulağa fısıldar durmadan: “Yapamazsın, yapamam, zor, yine olmayacak, beceremezsin…” Ve eskiyde, alışılmış rutinde kalmak ister. İnsan denen canlı, alışkanlıklardan ibarettir. Sabah yataktan kalkma şeklimize, diş macununu sıkma şeklimize, arkadaş seçme, yemek yeme sitilimize kadar her türlü davranışımız alışkanlıktır. Düşünce şekillerimiz de… :)

Eğer davranışlarımızın ya da düşünce kalıplarımızın sonucundan memnun değilsek yenisini kurgulamak için bu seçim sürecinden geçebilmeliyiz. Bu da farkındalık ve sonrasında da uygulamalarla mümkün.

Evet, bugün her an neleri seçtiğinizin farkında olma egzersizini yapabilirsiniz. Bakalım, kendinizle ilgili neler yakalayacaksınız? :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Olumlu Bir Çekim Alanı İçin Gülaydın

Yatakta hafifçe gerinerek, gözlerini açmadan gülümsemeye başladı. Akşam uykuya dalarken düşlediği güzellikler içinde sabaha kadar mışıl mışıl uyumuştu. Ve gözlerini açmadan yanaklarında pembe güller açmasının sebebi buydu. Gözlerini açtığında yeni, taze bir güne uyanabildiği için “şükürler olsun” diye mırıldandı. Kendisine bir beş dakika daha yatakta kalma izni verdi. Çünkü gün için kendini motive etmek, dua etmek istiyordu. Ve devam etti:

“Bugünü sevgiyle kucaklamaya hazırım. Tüm güzellikleri görmeye, duymaya, hissetmeye, fark etmeye açığım. Güzel ilişkilere, güzel işlere, sağlığa, bolluğa berekete açığım. Tüm insanları, tüm canlıları, doğayı seviyorum. Bana geleni sevgiyle kucaklıyorum. Bakalım, bugün neler öğrenecek, neler fark edeceğim? Bakalım, bugün kime ne katkı sağlayacak, yardım edeceğim? Günün güzelliklerini, bilgisini, mucizelerini merakla bekliyorum.” dedi ve yataktan kalkarak banyoya gitti. Sonra aynada kendine gülümsedi. Dişlerini fırçalarken, saçlarını tararken, duş alırken kendine hizmet ettiğinin, bakım yaptığının farkındaydı. Çünkü bu dünyada emanet aldığı bedenine çok iyi bakması gerektiğini biliyordu. Hafif ama sağlıklı bir kahvaltı için kendine vakit ayırdı; çünkü buna değerdi. Kendisinin herkes gibi değerli ve özel olduğunun farkındaydı. Çok kıyafeti yoktu ama kendine yakışanı biliyordu, her zaman temiz ve uyumlu giyinirdi zaten. İşe gitmek için kapıdan çıkarken adımını attığında olabilecek güzelliklerin merakı içindeydi. Durakta beklerken ve otobüse binerken mümkün olduğu kadar çok insana gülümsedi ve “GÜLAYDIN” dedi. Kimi önemsendiği için gülümseyerek cevap verdi, kimi şaşkınlıkla öyle bakakaldı...

Evet, bir önceki yazımda sabah sabah nasıl da günü “günkaranlık” ile karşılanabildiğini yazmıştım. Şimdi de günü nasıl “gülaydın” ile karşılayabileceğimize bir örnek yazmak istedim. Tabii ki günlerce “günkaranlık” diye uyanmışsanız bir gün de “gülaydın” dediniz diye tüm dünyanız değişmeyecek. Belki de değişecek; kim bilir? Ama güne GÜLAYDIN demeye devam ederseniz güllerin tohumlarını ekmeye başlarsınız. Bir gün gelir tohumlar filizlenir, güller açar… :) Diken de olacak elbet; kış, yazı; siyah, beyazı; çirkin, güzeli; diken, gülü anlamlı kılar...

GÜLAYDIN! :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yataktan çıkıma şekliniz gününüzün şeklini belirler

Sabah alarmın sesiyle gözlerini açtı ve içinden “offf yine sabah oldu” diye umutsuzca söylendi. Banyoya gidip dişlerini fırçalarken ne kadar da çirkin dişlerinin olduğunu düşündü, sonra gözlerinin altındaki morlukları fark etti. Duş almak için soyunduğunda göbeğindeki yağlardan nefret ettiğini bir kez daha hatırladı. Duşta suyun altında bugün giyecek doğru düzgün bir kıyafetinin olmadığını düşünerek ofladı. Saçlarını kuruturken saçlarının düz değil de dalgalı olmasına söylendi. Kahvaltı etmek için vakit harcamamalıydı, bunun için de erken kalkmaya değmezdi zaten. Yolda bir poğaça alır, yerim, diye düşündü. Aceleyle giyinip her zamanki rutinine, işine, sadece gününü tamamlayıp maaş almak için gittiği işine, doğru yola çıktı. Yolda giderken işyerindeki gıcık patronu “yine bugün saçmalayıp sinirimi nasıl bozacak acaba” diyerek aklından geçirmeye başladı...

Şimdi, böyle güne günaydın diyerek mi başlanmış olunur; yoksa günkaranlık diyerek mi? Böyle başlanan bir günden akşam olduğunda nasıl olur da gün güzel geçmediği için gün, hayat, kader ya da başkaları suçlanabilir? Eğer yukarıdaki örneğe benzer bir şekilde güne başlıyorsanız zihninize olumsuzlukları görmesi için komut vermiş, olumsuz bir beklenti yaratmaya başlamış olursunuz. Gün içinde güzelliklerin, mucizelerin, sürprizlerin size gelmemesine hiç de şaşırmamalısınız. Güne bu şekilde uyanmanın açılımı şu şekildedir:

“Sabah kötü bir şey, güne başlamak anlamsız… Yine her zamanki gibi sorunların olacağı bir gün… Kendimi çirkin buluyorum. Ben çirkinim, beni kim beğensin ki? Beğenecek, şükredilecek bir yanım yok. Sahip olduğum hiçbir güzellik yok. Kendimi sevmiyorum, güzel sağlıklı bir kahvaltıya bile layık bulmuyorum. İşimi sevmiyorum, sadece beğenmediğim şu maaşı alabilmek için gidiyorum. Patronum kötü. Ondan asla iyi bir şey gelmez. Bugün de kesinlikle bana kötü şeyler yapacak. Yine kendimi kötü hissedeceğim. Bütün bunlara benzer kişi ve olayları hayatıma davet ediyorum, bunlara hazır ve açığım. Bu inandığım olumsuzlukları bir kez daha kanıtlayacağım bir gün yaşamaya adım atıyorum.”

Bu sabah siz nasıl kalktınız, güne nasıl başladınız, bilmiyorum. Ama bir şansınız olsaydı, filmi geriye sarıp, bu sabahın ilk anlarına gitseydiniz, güne nasıl başlamak isterdiniz? Yarın ne olacağından; hatta biraz sonra hayatta olup olmayacağımızdan emin olamayız. Ancak yarın sabah tekrar gözlerinizi bu yaşama açabilirseniz günü daha güzel karşılamak için bir şansınız olacak… :) İyi şanslar… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Mutluluk İçin Değerinizi Bulun

Çocukluğumun meşhur misafir odası... Kapısı kitli duran, ayda bir iki kez sadece misafir için açılan, yasaklı oda.

Çocuğuz işte, abim ve benim aklımız hep o odada; girmemiz yasak. Sadece misafirlere hizmet için bekleyen, güzel koltuklar, güzel perdeler, güzel halılar... Misafir kadar değerimiz yok sanki. Sadece biz değil annem babam için de aynı şey geçerli. Onların da kendileri için misafir odasının kapılarını açıp, şöyle bir keyif yapma izni yok. Odadan faydalanabilmek için, o da misafirden yer kalırsa, misafir geleceği günü beklemek gerekiyor. Ne kadar acı bir durum aslında. Çocuksun ve evinin en güzel eşyalarının tadını çıkaramıyorsun. Böyle bir hakkın yok. Sen, misafir kadar değerli değilsin. Sen, o güzelim odaya layık değilsin Bir çocuk olarak bundan pek farklı bir yorum yapamıyorsun. Böyle bir durumda kendi özdeğerini yitirmeyip de ne yapacaksın!

Neyse ki bir gün babamın canına tak etti ve “yeter artık ya açın şu kapıları, geçelim, biz oturup keyif yapalım” dedi. Hiç unutmam o an’ı. Misafir odasının buzlu camdan olan kapısı sanki heybetli bir sarayın salonun kapıları gibi ağır ağır açılıyordu. İçeriden gözlerimi kamaştıran büyülü bir ışık yayılıyordu her yere. Salonun insan kafasından daha büyük olan kahverengi güllü perdeleri sanki gökkuşağı renklerinde parıldıyordu. Kahverengi çizgili, kadife, kolları tahtadan yapılmış koltuklar kraliyet ailesinin tahtları gibi gözüküyordu gözüme. Koltukların üstünde trombolinde zıplar gibi zıplayıp, kuş tüyü minderlere düştüğümü hayal ediyordum. Cam kül tablaları, kristal kâseler gibi bana bakıyordu. O dokunulmaz cam vazo, Osmanlı saltanatından kalma antika bir vazo gibi bana gülümsüyordu. Neşe içinde abimle salonun ortasında güreş tutmak da bizim zafer kutlama şeklimizdi. Yasaklı bölge, bizim için artık serbest bölge olmuştu. “Yaşasın! Misafir odası, artık bizim oda olmuştu.” Kendimi değerli hissediyordum. Sarayın kapıları bize açılmıştı.

Benim gibi kırklı yaşlarında veya daha üstünde olanlarda buna benzer, yaşanmış hikâyeler çoktur. Ebeveynlerimiz de kendi öğrendikleriyle hareket ediyor, kararlar alıyor. Burada onları suçlamak ya da hatalı olduklarını düşünmek yanlış olur. Ancak değersizlik hissi genelde çocuk yaşlarda oluşur. Özdeğerimizi tekrar artırmak için geçmişte edinilmiş değersizlik hissimizden, bir an önce, farkındalık kazanarak kurtulmakta fayda var.

Bir çocuk yanlış hareketler yaptığında -gerçi yanlış denilen konuda tartışılır; kime göre, neye göre yanlış- yetişkinler hemen çocuğu herkesin içinde eleştirir, onu uyarır. Ağzın açık yemeğini çiğneme, ayakta yemek yeme, yüksek sesle konuşma, lafa karışma... gibi. Oysa aynı ya da benzer bir hatayı yetişkin yaparsa ve çocuk pat diye aynı uyarıları söylerse çocuk ayıplanır, “terbiyesizlik yapma, çok ayıp, sus”. Çocuk, ukala, patavatsız, terbiyesiz olarak etiketlenir. Neden? Gerçekten neden? Ben çocuğuma herkesin içinde “öyle ağzında yemek varken konuşma” diyorsam eğer, ben de aynı davranışı yaparsam o da bana herkesin içinde aynı uyarıyı yapabilme hakkına sahiptir. Eğer ona bu hakkı vermezsem ona kendini ikinci kez değersiz hissettiririm. Büyük küçük fark etmez. O zaman ben de aynı şeye dikkat etmeliyim. Bu, hepimiz için geçerli, kendini değersiz hisseden çocuklar ileride özdeğeri düşük yetişkinler olacaklardır. Kişinin özdeğeri yüksekse kendiyle ilgili, kim olduğuyla ilgili olumlu inançları vardır. Kişi kendini onaylar. Kendini var olduğu için değerli bulur. Dünyadaki herkes değerlidir, her canlı değerlidir, doğa değerlidir. Kendinin değerini bilen her şeyin değerini de bilecektir. İnsan kendine ve diğerlerine değer verdiğinde tüm dünyada bolluk ve bereket kendini gösterecektir...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zaman Geçiyor, Geçmiş Olsun

Her gün yeni bir güne uyanırız. Hepimize yaşamamız için eşit şekilde, yeni bir 24 saat sunuluyor. Bunun ne kadar devam edeceğini seçemeyebiliriz. Ancak nasıl değerlendireceğimizi seçebiliriz. Güne merhaba diyerek umutla uyanabilmeyi ya da umutsuzlukla uyanabilmeyi seçebiliriz. Elimize teslim edilen bugünü nasıl yaşayacağımızı, nasıl değerlendireceğimizi seçebiliriz. Gün içindeki seçimlerimiz, hayattaki durumumuzu belirleyecektir.

Başarılı ve mutlu insanlar, önceliklerini bilirler ve ona göre seçimler yaparlar. Sizin için bugün en önemli olan şey ne, bugün neye ulaşmak istiyorsunuz. Günün sonunda hepimiz yorgun olacağız. Ama arada farklar olacak; sorunlara sorun katmakla mı yorulacaksınız yoksa çözüm üretmekle mi? Birinci durumda, bitkin bir yorgunluk; ikinci durumda ise tatlı bir yorgunluk olacak. Seçim yine bize kalmıştır.

Her gün kendinize şu soruyu sorun: “Bu 24 saati nasıl değerlendirmek istiyorum?” Geçen zaman dilimi bir daha gelmeyecek ve geçmiş olsun diyeceğiz. Her an seçim halinde olduğunuzun farkında olun, eylemsizlik de bir seçimdir. Harekete geçmek de bir seçimdir.

Bir amacınız varsa, gününüzü o amaca uygun seçimler yaparak yaşarsanız, amacınıza ulaşırsınız. Zaten amacınız için çalışmıyorsanız; o, amaç değil hayaldir. Ulaşılmayacak keşke’lerle dolu, uzaktan kedi gibi yalanarak baktığınız ama asla ulaşamayacağınıza inandığınız bir hayal… İnsanın hayalleri olması güzeldir; ama olacağına inandığı ve onun için harekete geçtiği hedef olan hayalleri olması güzeldir…

Daha iyi bir işiniz olsun isterken şu anki işinizden ya da işsizliğinizden şikâyet etmek, zamanınızı amacınız dışında kullanıyorsunuz demektir. Daha iyi bir ilişkiniz olsun ya da bir ilişkiniz olsun isterken zamanınızı yalnızlıkla kavga ederek ya da ondan şikâyet ederek geçiriyorsanız zamanınızı amacınızın tam tersi yönde kullanıyorsunuz demektir. Kilo vermek, zayıf olmak isterken oturuyorsanız ya da abur cuburu mideye indiriyorsanız zamanınızı kilo almak için kullanıyorsunuzdur.

Her gün size teslim edilen zamanı isteseniz de istemeseniz de harcayacaksınız. Bugüne kadar zaman biriktirebilen bir kişi daha olmadı. Siz de olmayacaksınız. Zamanınıza sahip çıkmanın tek yolu, her dakikayı sizin için önemli olan için harcamanızdır. Başkalarının istediği gibi yaşadığınız her an, sizden tahsil edilen bir fatura gibidir. Sonucunu istemediğiniz şeyler için seçimler yapmanız durumunda sadece “geçmiş olsun” demekle yetinirsiniz. Evet, artık geçen geçmiştir.

Mutlu olmak önceliğinizse mutlaka bugün sizi mutlu edecek bir şey yapın. Para kazanmaksa; para kazanmak için bir adım atın. Ailenizle birlikte vakit geçirmek sizin için önemliyse; ailenizle berber paylaşabileceğiniz bir şey yapın. Sağlıklı olmak istiyorsanız; sağlıklı seçimler yapın. Ne yaparsanız yapın, size iyi gelecek seçimler yaparak zamanı kullanın.

Hemen şimdi başlayın, şimdi başlamak o kadar zor değil. Şimdi bırakın okumayı ve size iyi gelecek bir şey yapın. İki dakikalık bile olsa bir şey yapın. Gülümseyin, kendinize güzel bir şey söyleyin... Ya da bahaneler üreterek geçirin zamanı. Geçmiş olsun… :)

Çok mu zor harekete geçmek? İsteklerinize ulaşmanın çok mu zor olduğunu düşünüyorsunuz? Değerli olan her şey, emek ister, çaba ister. Sizin istediğiniz şey, yeteri kadar değerli değil mi sizin için? Başlamak için toparlanmanız mı gerekiyor? Sizi en iyi toparlayacak şey harekete geçmeniz. Başka işleriniz mi var? Belki de tekrar önceliklerinizi gözden geçirmeniz gerekiyordur. Şu an yaptığınız işler size ne katıyor? Klasik rutinlerin esiri olmuş olamaz mısınız? Gerçekten meşgul olduğunuz şeyler değerli mi? Kendinizle bir yüzleşin, olmadı bir daha yüzleşin...

Her sabah kalktığınızda tam olarak ne yapacağınızı, bugünü nasıl yaşamanın size iyi geleceğini bilerek ve o şekilde davranmaya kararlı bir şekilde güne merhaba diyebilseydiniz ne olurdu? Yine ne çok soru sordum değil mi? Ne yapayım cevaplar sizde...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.