SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hobi İle Yaşam Dengenizi Yakalayın

Günümüzde en çok rastlanan örnek, bireyin iş ve para alanlarında çok vakit harcayıp, bu alanlarda yüksek tatmin sağlama çabasıyla sağlık ve hobi alanlarını ihmal etmesidir. Oysa zayıf kalan bu alanlar, ileriki dönemlerde kişinin zihinsel ve bedensel sağlığını tehdit ederek, iş başarısını da düşürecektir. Kişide stres ve öfke kontrolü zorlaşacak, beyin tek yönlü kullanıldığı için tıkanıklıklar ve dengesizlikler oluşacaktır. Bozulan yaşam dengesi, kişinin yaşam kalitesini düşürecektir. Daha fazla stres, mutsuzluk, duygusal dalgalanmalar, yaratıcılıkta ve çözüm üretmekte kişiyi zorlayacaktır.

Ülkemizde yakın bir geçmişe kadar hobi, emekli ya da boş vakti çok olanların meşguliyeti olarak görülmekteydi. Günümüzde bu görüş, yeteri kadar olmasa da değişmeye başladı. Sanatsal değer taşıyan hobilerin sağ beyni etkin kullanarak duygusal zekayı geliştiren, kişiyi stresten arıtan, pozitif duygular oluşturan, odaklanma ve konsantrasyon artıran pek çok önemli etkisi olduğu bilim insanları tarafından kanıtlandı. Hobi, çoğu zaman bir meditasyondur, kendi başına kalmaktır, yaratmaktır, kişinin ruhunu okşaması ve çok daha fazlasıdır.

Çocuğunda hobi alışkanlığı edinmiş kişilerin okul, iş ve sosyal yaşamlarındaki başarılarının, sorunlarla baş ediş becerilerinin çok daha yüksek olduğu da deneylerle ortaya kondu. Örneğin aynı IQ seviyesine sahip çocuklar arasında yapılan deneylerde, aynı zamanda bir müzik aleti de çalabilenlerin, matematikte daha başarılı oldukları gözlemlendi.

Sınavlara hazırlanan çocuklarımızın her şeyden elini eteğini çekerek, bütün vakitlerini ders çalışmaya harcamaları ne kadar doğru? Anne babaların bunu bir kez daha düşünmesini isterim. Bugün beyinlerinin sol lobunu yoğun bir şekilde kullanıp, sağ lobu yeteri kadar kullanmayan gençlerin ileriki dönemlerde daha fazla zorlanacakları açık. (Şu an pek çok yetişkinin zorlandığı gibi…) Beynin kullanım kapasitesini ancak çift yönlü aktif kullanımla artırmanın mümkün olduğu bilinirken, tek yönlü yoğun bir çalışma yapmak sadece öğrencinin yükünü artıracaktır.

Ne yaparsak yapalım hepimizin amacı kendimiz ve çocuklarımız için kaliteli bir yaşam kurmak. Bu da yaşamımızın ana alanlarında dengeyi kurmakla mümkün. İş, para, sağlık, eş, aile, kişisel gelişim ve hobi bir şekilde hayatımızda bizi tatmin edecek seviyede olmalı. En başta da bedenimizdeki ve zihnimizdeki dengeyi yakalamalıyız.

Bir hobisi olan birey, zihninin aktif olarak kullanmadığı diğer bölgelerini kullanarak rahatlar. Rahatlamanın sebebi, beynin sağ lobunun daha fazla kullanılarak kaybedilen dengenin tekrar sağlanmasıdır. Böylelikle stres de ortadan kalkar.

Yetişkinler, zamanla yaşamlarının diğer alanlarını yaşamayı ihmal edebiliyor ya da özel hayatlarında da farkında olmadan iş kimliklerini taşıyorlar. Bu da kişinin yaşam dengesini bozuyor, tıkanmalar, mutsuzluk, hastalık gibi yan etkileri oluyor. Hobisi olan bir kişi, kendine çok özel bir alan yaratır, kendi olur, ruhunu besler. Günlük olarak bulunduğu düzlemden çıkar ve başka bir boyuta geçer. Keyiflenir, rahatlar ve özgürleşir. Böylelikle geri döndüğünde iş hayatındaki yaratıcılığı, pozitifliği tetiklemiş olur.

Hobi sahibi olmak, yaşama renk katar, tat katar, yaratıcılık ve özgürlük katar. İçinizdeki çocuğu besler, size mutluluk verir. Görüş alanınızı genişletir, hayata bir başka pencereden bakmanızı sağlar. Zihni dengeler. Bazı hobiler dinginlik, gevşeme sağlarken; bazıları da endorfin, dopamin, serotonin gibi heyecan, mutluluk verici hormonları aktive eder.

Sonuç olarak; hobisi olan kişiler, daha rahat, daha pozitif, daha yaratıcıdırlar ve hayattan daha fazla keyif alırlar. Her bireyin bir hobi sahibi olmasını tavsiye ederim. Ancak şu veya bu hobiyi yap ya da şu hobiler daha iyidir demek, doğru olmaz. Buna kişi kendisi karar verecektir. Takım ruhuna uygun kişiler veya takım ruhunu geliştirmek isteyenler grup halinde yapılan hobileri tercih etmelidir. Bireysel olmaktan, yalnız kalmaktan keyif alan veya buna ihtiyacı olanlar bireysel yapılan hobileri tercih etmelidir. Hobi seçimi, kişilik yapılarıyla ilgilidir. Ayrıca bir hobi edindiğinizde yıllarca aynı hobiyi götürme gibi bir zorunluluğunuz yok. Bazı insanlar, kişilik yapıları dolayısıyla zaman zaman farklı hobiler edinebilir. Kendinize yıllarca aynı hobiyi sevmek zorundaymışınız gibi kural koymayın. Bu, kişiden kişiye değişir. Kimi insan ömür boyu aynı hobiye vakit ayırır ve bu ona iyi gelir; kimi insan da -benim gibi- farklı hobilerle uğraşmaktan zevk alır, motive olur.

Eğer hobi sahibi olmak isteyip de bugüne kadar nasıl bir hobinin size iyi geleceğini bulamadıysanız tek başınıza yapılacak bir çalışma mı hoşunuza gider, yoksa başkalarıyla birlikte yapılacak bir çalışma mı, öncelikle bunun cevabını bulun. Sonra da hareketli, heyacanlı bir hobi mi yoksa daha dingin, sakin bir hobi mi size daha uygun, bunu cevaplayın. Bu iki sorunun net cevabını verdiğinizde size uygun hobileri bulmak çok daha kolay olacaktır.

Dengeli bir yaşama ulaşmak ve fark yaratacak kararlar almak için bilgi ve uygulamaları paylaştığım ikinci kitabım “Değişim Seansları”ndan faydalanabilirsiniz.

Keyifli okumalar…

NOT: 8 Mart Cumartesi günü saat 14.00 da CNR Kitap tanıtımında, imza ve söyleşi için sizleri bekliyor olacağım...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Mükemmel Halinizi Yaratın

''Mükemmel BEN''ni yaratın ve ona bağlanın; Burada söz konusu olan mükemmellik, henüz gerçekleştirmediğiniz ama gerçekleştirme potasiyelinizin olduğu, sizin kendi içinizde mümkün olabilecek en iyi halinizdir. Herkes şu an olduğu halinden çok daha fazlası olabilir. Yeterki bunu hayal edebilsin.

Mükemmel halim nasıl olurdu? diye düşünün. Hatta düşünmeklede kalmayın kağıdı-kalemi alın ve yazmaya başlayın. Bu egzersizi ilk yaptığınızda zorlanabilirsiniz, belki de bugüne kadar hiç düşünmediğiniz hallerinizi hayal etmek sizi zorlayacaktır. Mükemmel ben egzersizin ilk kez yaptığınızda zihninizde kendinizle ilgili olan sınırlarınızı farkedeceksiniz. Eğer her bir bölüm için vereceğiniz ayrıntılı bir cevap yoksa ya da verdiğiniz cevaplar sizi heyecanlandırmıyorsa zihninizde kendi kişsel gelişiminizle ve değişimizle ilgili çok sınırlar var demektir. Sizin şu ankinden daha iyi bir duruma gidebilmeniz için zihininizin gideceği yeri görmesi gerekir. Ama bu bir sorun değil, hayal gücünüzü olumlu yönde kullandıkça, mükemmel halinizi görmekte ustalaşacak ve onu düşünmekten zevk alacaksınız.

FİZİKSEL GÖRÜNÜMÜM: Daha uyumlu, daha bana yakışan, daha bakımlı giyiniyor olsaydım nasıl olurdum? Kişisel bakımlarımı, saçlarımı, kilo durumumu daha ideal bir noktaya getirmiş olsam nasıl olurdum? ( bu sorulara cevap verirken hepsi sanki olmuş gibi, zihninizde kendinizi net bir şekilde görün. Eğer görmekte zorlanıyorsanız tek tek görüntülere odaklanın, önce saçlarınızın değiştiğini görün, sonra kıyafetlerinizin, sonra kilonuzun....)

SAĞLIKLI HALİM : Şu an sahip olmuş olduğunuz rahatsızlıklardan kurtulmuş olsanız, daha iyi bir zihinsel ve duygusal hal içinde olsanız nasıl olurdu? Yeni sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmiş olsaydınız bunlar neler olurdu ve siz nasıl olurdunuz? ( lütfen bu bölümü yaparken kendinize acımasız davranmayın. Eğer kırk yaşındaysanız yaşınız ilerledikçe sağlığınızın da kötüye gitmesinin doğal bir süreç olduğunu kabullenerek hayal gücünüzü ve gelecek sağlık hayatınızı sınırlamayın.. Çünkü bu doğru değil, etrafınıza dikkatlice bakın her aynı yaşta olan insan aynı sağlık sorununa mı sahip? herkes olduğu yaşı tam olarak yansıtıyor mu? Tabiiki hayır ! Sahip olduğunuz bir hastalık sizinle ölene kadar gelmek zorunda da değil. Daha sağlıklı olabileceğinizi hayal edebilirseniz, şu an sahip olduğunuz hastalıkların sadece ziyaretçiler olduklarını düşünüp bir gün gidebileceklerine inanırsanız mutlaka daha sağlıklı günleriniz olacaktır.

İŞ HAYATINIZ: Şu anda belki çalışıyorsunuz belki de henüz çalışmıyorsunuz. Peki gelecek günlerde iş hayatınız daha nasıl iyi olabilir? Daha neleri başarabilme potansiyeliniz var? Hangi işi yapıyor olabilirsiniz? İşinizde gelebileceğiniz en iyi nokta ne olabilir ve ya çalışıyor olsaydınız nasıl olurdunuz? Bütün bu zihinsel egzersizlerin amacı ne olduğunuzdan ya da ne olamadığınızdan odağınızı çekip daha iyi neler yapabileceğinize odaklanmanızı sağlamak içindir. Şu ana kadar çalışmamış olmanız ya da yıllarca aynı işi yapmış olmanız hayatınız boyunca öyle kalacağınız anlamına gelmez. Ancak bunun değişmesi için önce düşüncelerinizin değişmesi gerekir. Kendinizi çalışırken ya da daha iyi bir kariyer yaparken hayal edemiyorsanız bir şey değişmeyecektir. Bu zihinsel egzersizleri hergün yazarak ve ilaveler yaparak tekrarlamanız odağınızı ve algı alanınızı olumlu yöne çekecek, size yeni bir hayat penceresi açacaktır...

Bu çalışmanın devamını ''Fark et Uygula Değiş'' adlı kitabımda bulabilirsiniz. Bu egzersizi yazmak ve uygulamak size fark katacaktır. Başkalarına değil kendinize bağlanacak, kendinizin daha fazlası olmanıza yardımcı olacaktır.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kendinizi İyi Hissetmeye Kodlayın

Gün içinde insanlar birbirlerini gördüklerinde en çok ve ilk olarak "nasılsın" diye sorarlar. Hatır sormak deriz buna. Peki, genelde bu soruya nasıl cevap verirsiniz?

- İyiyim

- Teşekkür ederim…

- Fena değil

- Yorgun…

- Pek iyi değilim

- İyi diyelim, iyi olsun...

"Nasılsın" sorusunun geldiği an, çok özel bir durumunuz yoksa, genelde ağız alışkanlığı olarak siz hangi cevabı verirsiniz? Benim yıllardır gözlemlediğim cevap genelde "iyiyim" veya "eh işte, fena değil" cevabıdır. Eğer o an, kişinin hayatında fark yaratan çok güzel bir durum yok ise sadece iyi olmakla yetinilir. Şimdi, bir de o "iyiyim" kelimesi söylenirken nasıl söylendiğine, ses tonuna, duygusuna bakalım. Hangi kelimeleri seçtiğimiz kadar nasıl söylediğimiz de çok önemlidir. Dilimiz "iyiyim" derken içimiz iyi değilse sesin tonu, tınısı, enerjisi çok zayıf çıkar. Zaten karşınızdaki de o "iyiyim"in gerçekten iyi olmadığını anlar. O alışkanlık olan, öğrenilmiş hatır sorma ve cevap vermenin klasik tekrarıdır. Hatta bazen çok iyi olduğumuz, harika olduğumuz zamanlarda bile "süper, çok iyiyim, harikayım" gibi cevaplar vermeye bile çekiniriz. Ne de olsa bir öğrenilmişlik, bir alışkanlık var.

Kurumsal iş hayatımda on yıl Amerikalılar ile çalıştım. Adamlara ne zaman nasılsın diye sorsam "harika, süper, muteşem, çok iyiyim" gibi cevaplar alıyordum. Şirketteki ve etrafımdaki Türklerin hiçbirinden böyle, pozitif enerji dolu kelimeler çıkmıyordu. Buna o zamanlar ben de dahildim. :) Sonra bu Amerikalıların çocuklarını da tanıdığımda bu cevap verme şeklinin öğrenilmiş olduğunu anladım, hem de içinde o duygu yüklü enerjik haliyle beraber. Ve "harikayım, süperim, çok iyiyim" derken ve dedikten sonra gerçekten de kendilerini öyle hissettiklerini... Kendilerini hiçbir şey yokken bile iyi hissetmeye kodlamışlardı. İnsanın canı sık sık onlarla selamlaşmak istiyordu. Çünkü cevabı aldığınızda siz de kendinizi iyi hissediyordunuz. Bulaşıcı bir gülümseme ve iyi hissetme hali Ben de aynısını yapmaya karar vermiştim, kendime yeniden selamlaşmayı, "nasılsın" sorusuna yeniden cevap vermeyi öğretmeye... İşte, bu da bir çeşit NLP çalışmasıydı. Kendini iyi hissetmeye programlama çalışmalarından biri. Artık birisi bana "nasılsın" diye sorduğunda hemen gülümseyerek ve hayatta olduğumun, görebildiğimin, duyabildiğimin, tadabildiğimin ve sahip olduğum nice şeyi hatırlayarak çok iyi olduğumun, süper olduğumun farkınadalığını yaşıyorum.

Her zaman kendimize yeni kodlamalar yapma şansımız var. Unutmayın ki ara sıra yaptıklarımız değil düzenli olarak yaptıklarımız, hayatımızı şekillendirir. İyi sonuçlar almak istiyorsak, hiçbir şey yokken bile kendimizi iyi hissetmek istiyorsak bunu zihnimize öğretmeliyiz...

Evet, şimdi siz nasılsınız? :)

Daha doğrusu nasıl olmak istiyorsunuz?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yavaş Yiyerek Zayıflayın

Midemizin büyüklüğü bir avuç içi kadardır. (Tabi biz onu büyütmediysek!) İhtiyacınız olan bir avuç yemeği kaç dakikada tüketiyorsunuz? Üç beş dakika mı? Peki, hiç 21 dakikada bitirmeyi denediniz mi? Eğer denemediyseniz bugünün egzersizi olarak bunu deneyebilirsiniz.

Normal açlık derecesinde olduğunuz bir an, bir avuç sağlıklı gıdayı küçük bir tabağa koyun. Küçük bir çatal alın ve aynanın karşısına geçip oturun. Saatinizi ayarlayın ve yemeye başlayın. Her lokmaya önce bakın, sonra koklayın, sonra da bu lokmayı yiyebilecek ve tadına varabilecek olduğunuz için teşekkür edin. Lokmayı ağzınıza koyun ve yavaş yavaş çiğneyin, tadına varın. Bu işlemi her lokmada tekrarlayın ve 21 dakikada tabağınızdaki yemeği bitirin.

Hızlı yemek vücutta kıtlık bilinci yaratır, daha fazla yemek ve yediğini yağ olarak depolamak ister. Oysa yavaş yavaş, sık sık sağlıklı, doğal gıdalar yemek bedeni rahatlatır. Her zaman işe yarar besinler geliyor bilinciyle yediklerini stoklama gereği duymaz. Tokluk sinyali beyne yaklaşık 20 dakikada ulaşır. Hızlı yerseniz doyma sinyali gelene kadar boşu boşuna, daha fazla yeme gereği duyar; midenizi gereksiz yere şişirirsiniz.
Yavaş yemek için hafif bir müzikten destek alabilirsiniz. Müziğin ritmi ve yumuşaklığı yavaş çiğnemenizi destekler. Ayna karşısında kendinizi, yeme şeklinizi incelemek de size vakit kazandıracaktır.Ayrıca çatalınızı ağzınıza götürüp lokmayı çiğnemeye başladığınız anda çatalınızı elinizden bırakın ve sadece çiğnemeye odaklanın. Böylelikle en az normal çiğnemenizin 3-4 katı daha çok çiğnediğinizi fark edeceksiniz. 21 gün boyunca her öğününüzü buşekilde yerseniz yeme alışkanlığınız değişmeye başlayacak ve ilk yaptığınız zamanki kadar zorlanmayacaksınız.

Bebekliğinizden bu yana o kadar çok şey öğrendiniz ki, bunu da öğrenebilirsiniz. Bu yavaş yeme egzersizinizi biraz sonraki öğününüzde yapmaya başlayabilirsiniz. Şu an tek yapmanız gereken, bu öğünde hangi sağlıklı yemeği seçeceğinize karar vermek...

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Mutlu Olmaya mı , Mutlu Etmeye mi Programlısınız?

Doğduğumuz günden beri zihnimizi farkında olmadan programlamaya başlıyoruz. Neredeyse her davranışımız, düşünce kalıplarımızın ürünü olarak alışkanlıklarımız haline gelir. Diş macununu sıkma şeklimizden tutun da mutlu olma şeklimize kadar. Ya da mutlu etme alışkanlığımız…

Bazı alışkanlıklarımız, yaşam kalitemizi artırırken bazı alışkanlıklarımız da yaşam kalitemizi düşürür. Farkındalık, bu yüzden çok önemlidir. Yaşam kalitemizi düşüren alışkanlıklarımızı fark edip onları istediğimiz takdirde değiştirebiliriz. Siz de bu yazıyla belki bir farkındalık yaşayacaksınız ve mutlu etme programından mutlu olma programına geçeceksiniz… :)

Bazı insanlar, kendi mutluluklarından ziyade başkalarını mutlu etmeye programlanmışlardır. Durmadan eşini, dostunu, annesini, çocuğunu mutlu etmek için çaba harcar. O kadar çok çaba harcar ki kendini unutur. Sonuç olarak, uzun vadede maalesef kimseyi mutlu edemez. Çünkü ne insanın içinde olmayan bir şeyi dışarıdan verebilirsiniz ne de sizde olmayan bir şeyi karşı tarafa verebilirsiniz. Eğer kişi kendini mutlu edemiyorsa, kendiyle mutlu değilse başkasını mutlu etmesi neredeyse imkânsızdır. Mutlaka başkaları için yaptıklarınızın faydası vardır. Ama kendi içinde mutlu olmayan bir insan nasıl olur da mutluluk verebilir? Bunu hiç düşündünüz mü? Kendinizi mutlu edemiyorsanız başkasını nasıl mutlu edebilirsiniz?

Sevdikleriniz için karşılık beklemeden bir şeyler yapıyorsanız ve sadece bunu yapmaktan mutluluk duyuyorsanız bu başka bir şeydir. Bu mutlu olma programının bir parçasıdır. Beklenti varsa fedakârlık olur. Ve sonunda da hep beklentinin karşılanmamasının getirdiği bir acı olur. Ayrıca sevdikleriniz için yaptığınız şey, onlar üzerinde narkoz etkisi gibi geçici ve anlık mutluluk yaratıp sonrasında sönüverir.

Kişi kendiyle mutluysa, kendiyle barışıksa zaten etrafına ışık saçar. Kendini seviyor ve değer veriyordur ve başkalarına da mutluluk saçar. Gülümseyen, mutlu bir insanla kim beraber olmak istemez ki… :)

Kendisine eş arayan kişilerden sıklıkla şunu duyarız: “Beni mutlu edecek birini istiyorum”. Bunun anlamı; “kendimle mutlu değilim”dir. Başkasının bizi mutlu edeceğini düşünmek, bizim başkalarını mutlu etmeyi düşünmemiz kadar boş bir programdır. Sadece geçici ve anlık mutluluklar olur bunlar. Sonra herkes yine kendi mutsuzluk ya da mutluluk programına döner. Evet, siz neye programlısınız? Mutlu olmaya mı mutlu etmeye mi?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

sevgili / eş ilişkileri için sağlıklı formüller

Herkes hayat yolculuğunda yanında bir can yoldaşı olsun istiyor. Bu, çok doğal bir istek… Bir kadın ve bir erkek, el ele, göz göze, güvenle tek bir yürek olarak yürümek istiyor. Ama gün geçtikçe kaliteli bir ilişki yaşayamamaktan yakınanların sayısı artmakta...

Aslında bu konuyu da iki ayrı başlıkta ele almakta fayda var. Yalnız olduğunuz için mi bu konuda sıkıntı var; yoksa birlikteliğinizin kalitesi düşük olduğu için mi?

Önce birinci başlığa bakalım, “eşim yok” diyenler için...

Önce yokluk bilincinden çıkalım. Bir ilişkiye gerçekten hazır mısınız? Yoksa depresif halde bir ilişki arayışında mısınız? Ya da umutsuz bir halde, “kimseyle bir ilişki yaşayamıyorum, beceremiyorum” modunda mısınız?

Bir ilişki yaşamaya hazırsanız sorun yok, geleceğine inanıyorsanız tabii ki... Kendi kendinize “bir ilişki yaşamaya hazırım ve açığım” diye telkinlerde bulunabilirsiniz. Şimdiden evinizde eşiniz için yer açmaya başlayabilirsiniz. Hayatınızın her alanında yavaş yavaş eşinize yer vermeye başlayın. Bir eşiniz varmış gibi davranın. Örneğin bir diş fırçası için yer açabilirsiniz. Çift kişilik bir kahve takımı alabilirsiniz. Davranışlarınızı da ona göre düzenleyebilirsiniz. Evlenmek isterken günlük ilişkilerin insanı gibi davranıyorsanız evrene karışık mesajlar yollarsınız. Ya da yalnızlığa mahkûm olmuş gibi herkesten kaçarsanız bu sefer de yalnızlık kanalında olursunuz. Düşünce ve davranış olarak olumlu bir ruh halinde, birlikteliğe hazır ve açık olduğunuzun mesajlarını iletin.

Eğer depresif bir şekilde bir ilişki arayışındaysanız, yalnız ve yokluk içinde olduğunuzu kendinize telkin ediyorsunuzdur. Hemen çıkın bu frekanstan!

Evet, bir eş bulmak ve var olan ilişkinin kalitesini artırmak için pek çok tekniği, alıştırmayı “Değişim Seansları” adlı yeni çıkan kitabımda bulabilirsiniz. Tabii ki çok daha fazlasını… :)

“Değişim Seansları” kaliteli ve dengeli bir yaşam için sağlık, para, kariyer, sosyal ilişkiler, kendinizle olan ilişkiniz, sevgi ve mutluluk her ne ise ihtiyacınız farklı bir gözle, farkındalık gözlükleriyle bakmanız ve hayatınızın yönünü değiştirmeniz için sizi bekliyor...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Baş ağrnız size ne anlatmak istiyor?

Yaklaşık 7-8 aydır tanıdığım bir arkadaşım var. Kendisiyle ayda bir ya da iki kere telefonda veya yüzyüze görüşüyoruz. Dikkatimi çeken bir şey oldu. Neredeyse hemen her görüşmemizde mutlaka lafın arasına "bugün de başım çok ağrıyor, lodostan mıdır nedir?" ya da "bugün de başım çok ağrıyor" diye birbirine benzer cümleler kullanıyordu. Dil kalıpları benim algı alanımda olduğu için bunu hemen fark ettim. Önce gözlemledim ve neredeyse her konuşmamızda başağrısı kavramını kullandığından emin olunca bunu kendisine ilettim. "Farkında mısın, sürekli başın ağrıyor, seninle ne zaman konuşsak başağrından şikâyet ediyorsun" dedim. Ve aldığım cevap şaşırtıcıydı: "Aaa gerçekten mi? Hiç farkında değilim."

Bu arkadaşım, pek çok kişi gibi bir şekilde başağrısını diline dolamış. Hiç farkında olmadan sürekli başağrısından şikâyet ediyor ama bunu ne kadar sık söylediğinin ve gerçekten başının ne kadar sık ağrıdığının farkında değil. Farkında olmadığından durumu değiştirmek için hiçbir çaba harcamıyor. Hergün aynı cümleyi kendine telkin ederek başağrısının kronikleşmesini sağlıyor. Belki hiçbir sorunu yok; sadece basit bir ağrı ama sürekli telkin, ağrının devam etmesini sağlıyor.

Başağrılarının sebepleri; kendini fazla eleştirme, korkular, kendini sevmeme, kusursuz olma isteği ile kişinin kendi üzerinde aşırı baskı uygulaması, bastırılmış öfke, cinsel korkular, hayatın akışına direnme gibi içsel durumlar olabilir. Veya çok fazla elektromanyatik kirliliğe maruz kalmak da olabilir. Bunların farkında olmazsak eğer başağrıları olumsuz telkinlerle beraber ileride fiziki bir hastalığa da dönüşebilir.

Belki de günün birinde bir durumdan kaçmak için, canınız sıkıldığı için, bir şeye daha fazla kafa yormak istemediğiniz için "başım ağrıdı, yeter artık" deyip konuyu kesip atmak istediniz. Ve bunun işe yaradığını yani istemediğiniz konunun kapandığını, bu yöntemle kaçabildiğinizi fark ettiniz. Ve başağrısı sizin için iyi bir susturucu oldu. Bu da olabilir. En iyi ve en doğru cevap sizde saklı.

Öyle ya da böyle sürekli başım ağrıyor diyen birisi iseniz sadece ağrıyı artırmakla kalmayıp ileride daha fazla hasta olabilirsiniz. Başağrınızın sebebini bulursanız tam tersi yönde bir telkinde bulunarak kendinize daha işe yarar bir yatırım yapabilirsiniz. Örneğin; gerçekten çok fazla kendinize yükleniyor, kendinizi fazla eleştiriyor, yeteri kadar sevmiyorsanız kendinizi sevme, kendinizi onaylama egzersizleri yapmaya odaklanabilirsiniz. Tabii ki herşeyin başı bir sağlık bir de farkındalık… :)

Kendini sevme ve kendini onaylama egzersizlerini ayrıntılı olarak "Değişim Seansları" adlı kitabımda bulabilirsiniz.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin....

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Dengeli Bir Yaşam İçin Değişim Seansları

Bir gün kendinle başbaşa kaldığında, ortalıkta hiçbir şey yokken, sadece düşüncelerinin kuru kalabalığına karıştığında kötü bir rüyanın tam da ortasında nasıl da kendini kandırdığını anlayacaksın…

Aslında seni rahatsız, huzursuz edenin sadece zihninde taşıdığın düşüncelerin olduğunu fark edeceksin…

Huzura, mutluluğa erişmek için yerini, işini, eşini değiştirmenin çözüm olmadığını, sadece düşünce şeklini değiştirmen gerektiğini anlayacaksın…

Ve sonra bir yük gemisi gelecek limanına, sen bütün yargılarını, suçlamalarını, affedemediklerini ve kibrini teker teker boşaltacaksın yük gemisine…

Yavaşça uzaklaşan geminin ardından tebessüm ederek bakıp teşekkür edeceksin bütün yüklerine...

Sonra senin de artık yeniden, hafiflemiş bir şekilde yeni zihin gözünle tekrar hayata yelken açma vaktinin geldiğini anlayacaksın... Tatlı bir telaş alacak içini...

Huzurlu bir seyahati deneyimleyip yeni baştan yaşayacaksın hayatı...

Bazen zihin yükleri gelip yine içeri girmek isteyecek; ama artık sen uyanık olduğun için yük gemisini hatırlayacaksın.

Ve işine yaramayan düşünceleri oraya yollayacaksın… Çünkü artık uyanıksın...

GÜNAYDIN!

Şimdi farklı bir uyanışa geçmek, hayatınızın sıkıntılı alanlarında olumlu bir değişim yaratmak için farkındalık gözlüklerini takarak, küçük bir yaşam yolculuğuna çıkıyoruz… Ve bu yolculuğun başkahramanı SİZsiniz…

Başka bir gözle kendine yolculuk… Yükünüzün azalması, değerinizin artması dileğimle…

27 Ocak pazartesiden itibaren kitapçılarda bulacağınız '' Değişim Seansları'' adlı ikinci kitabım işte böyle başlıyor :) Evde kendi kendinize çalışarak kendi kendinize seans yapabileceğiniz bir el kitabı. Seve seve, değişe değişe okumanız dilemle sizlere sunuyorum :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.