SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Güçlü iletişimin 8 kuralı

Özel ilişkilerimizde, iş hayatımızda, ailevi ve arkadaşlık bağlarımızda iletişimin ne kadar önemli bir yer edindiğini izah etmeye gerek yok diye düşünüyorum. Ama gelin iletişim becerimizi en yüksek seviyeye çıkarabilmek ve kendimizi şekillendirebilmek için 8 kuralı belirleyelim:

1. Net olmak, kendini ifade etmek: Çok basit bir soru: “Karşınızdaki kişi neyi, nasıl anlamalı sizin anlattığınızdan?” Genelde yanlış ve belirsiz konuşuruz ve fakat karşımızdaki kişinin çaba gösterip bizi anlamasını bekleriz, anlamadığında da kırılırız. Ama düz, net ve açık ifade etseydik daha iyi olmaz mıydı? En azından birini anlamamakla suçlamak için bile doğru ve açık anlatmış olmak gerekmez mi? İletişim söz, eylem ve vücut diliyle bir bütündür evet ama en doğrudan anlaşılanı “sözdür”, bunu net ortaya koymayıp anlaşılmayı beklemek hayatımızı zorlaştırır.

2. Doğru hedef ve beklenti: Genel iletişimimizde sorun yaşamayız ama hedef ve beklentilerin dahil olduğu iletişimlerimizde karmaşa çıkar. Bunun için hedef ve beklentilerimizin devreye girdiği durumda hedef ve beklentiyi iyi belirlemek ve görmek gerekir. Aslında hedef her zaman içten gelen anlatım ve aktarımı dışa salmak ve karşı tarafa yönlendirmek olmalıdır. “Ben bunu anlatınca rahatlayacağım” diye düşünmeliyiz.

3. Karşı taraf odaklı olmamak: Bu aslında günümüzde en çok karşılaştığımız sorunun dönüşümüdür. Genelde kırmaktan ve kaybetmekten korkmak, tepkiden çekinmek ya da karşıdaki insanın ne diyeceğine ve ne yapacağına göre iletişimi şekillendirmek gibi yanlış dürtülere kapılıyoruz. İletişim kurarken odağımız “neyi aktarmak ve anlatmak istediğimiz” olmalı. Ne anlatmak istiyorsak bunu en iyi biçimde ama mutlaka aktarmalıyız.

4. Sonucu verecek dili belirlemek: Eğer karşımızdaki insanla ilgili ya da genel olarak bir konuda bir sonuca ulaşmak istiyorsak önce bunu amacı iyi bilmeliyiz. Sonrasında bu amaca ulaşabilmek için gerekli iletişim şeklini iyi görebilmeli ve kullanabilmeliyiz. Buna doğru manipülasyon bile diyebiliriz. Örneğin ilişkilerde bir taraf aslında sevgi ve ilgi görmek ister ama çoğunlukla ego devreye girdiğinde kendisi ilgisiz davranır. Öncelikle hangi hedefe ulaşmak istiyorsak onu bilmeli, görmeli ve uyumlanmalı; ardından ona göre de iletişim şekli belirlemeliyiz, öfkeden ve sitemden uzak ama amaca yakın.

5. Empati kurmak: Basit ve bilinen kuraldır. Karşımızdaki kişiyi iyi anlamak önemlidir. Onun yerine kendimizi koyabilmek bize iki kazanç verir: 1- Onu anlayabilmek 2-Sonraki adımı belirleyebilmek. “Ne düşünür, ne söyler, ne yapar?” sorusunun cevabına göre hamle belirlemek iyi bir iletişim yönlendirme yöntemidir.

6. Gard almadan dinlemek: Bir iletişimde beynimiz arka planda bir sürü şey yapar: dinler, süzer, analiz eder, cevap belirler vs. Bir de karmaşık durumlarda o kadar çok detaya takılır ki karşımızdaki kişinin ne anlattığını tam olarak anlayamayız. Mevcut bir iletişimde beklentiler, hedefler ve duygular karmaşık olmuşsa bazı detaylara çok takıldığımız için iletişimde gardımızı alırız. Genelde de taktığımız noktada olumsuz anlamaya güdüleniriz ya da kendimizi kandırmaya meyilleniriz. Bunun yerine gard almadan sadece konuşmak ve karşı tarafın ne söylediğini, ne anlatmak istediğini düz, koşulsuz ve altyazısız anlamak gerek.

7. Altyazıyı ve anlam yüklemeyi kaldırmak: Özel ilişkilerde çoğunlukla yaptığımız şeydir: “Şöyle demek istedi, bu dediğinden şunu anlıyorum.”. Evet iletişimlerde söze dökülenler dışında saklı anlamlar ve maksatlar vardır ama bahsettiğimiz şey bundan fazlasını yapıp aşırıya kaçan anlamlar yüklemektir. Bazen bir iletişimde ne anlatılıyor ve söyleniyorsa onu olduğu gibi alıp kabul etmek gerekir. “İşim var, yorgunum, canım sıkkın” ve benzeri birçok sözden birçok anlam çıkarılmaktadır, “Uzaklaştı, trip atıyor, beni anlamadı, ilgisiz…” gibi. Bir iletişimde iletişim bize olumsuz bir anlam yaratıyorsa bunu gerçekten iletişimin verip vermediğinden ya da kendi kendimize kurup kurmadığımızdan emin olmalı, içimize kuşku düştüyse de bunu yine bizzat iletişimin kendisiyle çözmeliyiz. Çok basit, altyazı yazma sor, dublajsız söylesin sana:)

8. Eşit görmek/Saygı: Unutmayalım hepimiz bir iletişimde eşitiz. Kimse kimseden üstün ya da aşağıda değil. Bir iletişimde kendimizi üstün ya da aşağıda görmemeliyiz. Biz onunla, o bizimle eşit. Herkes kendi cümleleri ve ifadeleriyle kendini anlatacak güçtedir ve hiçbir güzel söz diğerinden üstün olmaz. Karşımızdaki insanları küçük görmeden, hakir davranmadan, zorlamadan ve ezmeden, aklını küçümsemeden iletişim kurmalıyız. Kişilerin kendini daha zeki sanıp karşı tarafı küçümsemesi zamanın en çok karşılaşılan hatası.

Herkesi aynı akılda, eşit ve saygıda kabul edeceğimiz güçlü iletişimler dilerim.

Betül Yergök

İnstagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Bilinçli farkındalıkta 7 kural

Farkındalık kişisel aydınlanmanın ve ruhu olgunlaştırmanın bir basamağıdır. “Bilinçli Farkındalık” kişinin anda olanları fark edebilmesi ve bunları yargılamadan kabul edebilmesidir. Bilinçli farkındalık kişiyi suçlamalardan, pişmanlıklardan, yargılamalardan, kaygılardan vs. uzaklaştırır ve huzura yaklaştırır. Bilinçli farkındalık, mutlu ve huzurlu yaşamanın yoludur.

Bu yazımızda “Bilinçli Farkındalık” seviyemizi yükseltmek için 7 kurala dikkat çekelim isterim:

1- “Şu an” içinde kalmak: Basit bir soru: “Hayatında olan biten her şeyin farkında olan bir kişi geçmişe bakar mı?” Farkındalığı yüksek insan geçmişte olanlarla ilgili her şeyin farkındadır ve farkında olduğu geçmişe dönmenin, tekrar üzüntü duymanın yahut bir daha sorgulamanın anlamı olmadığını bilir. Bu nedenle yaşadığımız hikayenin geçmişinden derslerimizi almış ve zamanın içinde bırakmış olmalıyız. Yine “henüz yaşamadığınız zamanın merakıyla halen yaşamakta olduğunuz zamanı tüketmek ister misiniz?” sorusunun cevabı da önemlidir. Yani hep geleceğe bakmak da yanlış zamanda yaşamaktır. O halde bilinçli farkındalığa erişmek istiyor isek “şu an” bizim için önemli olmalı. Gerçek yaşamın zamanı şimdidir.

2- Olumsuzluğa teslim olmamak: Çoğu insan olumsuz düşüncelerin gelmesinden kurtulamadığı için başarılı olamadığını düşünür ancak bu yanlıştır. Her birimize farklı ölçülerde olmakla birlikte olumsuz düşünceler gelir. Farkındalık seviyesi, bu düşünceler geldiğinden sonra kimin bu düşünceyle ne kadar yaşadığına göre değişir. Yani gelen olumsuz düşünceye inanıp teslim olursanız onunla yaşarsınız ama ona inanmayıp aksi düşünceyle ona karşı savaşırsanız o düşünce gücünü yitirir ve yakanızı bırakır. Nihayetinde sadece olumsuz düşüncelerin tamamen gelmesini sağlayamazsınız, sadece düşüncelerinizi yönetmeyi öğrenirsiniz.

3- Holistik bakışa sahip olmak: Holistik bakış kuş bakışı demektir. Yani kendinize, olanlara ve dünyaya zaman zaman dışarıdan, yukarıdan ve tepeden bakabilmeniz gerekir. Bir filmi küçük cep telefonunuzdan izlemekle dev bir televizyondan izlemek arasında fark vardır. Bir kere sizinle ilgili olan şeylerde içerden baktığınızda taraf olursunuz ama dışarıdan bakışta üçüncü bir göz gibi görürsünüz. Hayatı anlamak, insanları anlamak, kendi içinizde olan biteni anlamak, şu an olan şeyin detaylarını anlamak biraz dışarıdan ve biraz yukarıdan bakmakla mümkündür.

4- Yargılamadan kabul etmek: Holistik bakmaya başlarsanız zaten yargılamayı bırakıp biraz daha kabul ile yaşarsınız. Yaptıklarınız ve dürtüleriniz için kendinizi ve başkalarını yargılamamalısınız. Siz dahil herkesin zaaflarına yenik düşebileceğini, farkında olamayabileceğini, hata yapabileceğini, sadece o an istediği için bir seçim yapabileceğini kabul etmelisiniz. Herkesin hayatta onlarca seçimi var, yalan söylemek ve aldatıcı olmak bile mümkün. Kendinizi ve başkalarını yargılamadığınız ve yargılarla yaşamadığınız zaman tek önemli şey “kendiniz ve yaşamınız” olacaktır.

5- Dikkat etmek: Hayat hunharca detay ve hızla ilerliyor. Kendinizde yaratmak istediğiniz değişimleri bir kararla gerçekleştiremezsiniz. Her daim kendinize, içinizde olanlara, dışınızda olanlara ve değişmesini istediğiniz konulara bakıyor olmalısınız. Baktığınız zaman görebileceğinizi ve gördüğünüz zaman onarıp değiştirebileceğinizi unutmayın. Örneğin olumsuz düşünce ve duyguların geldiğini görebilmelisiniz ki ona teslim olmayıp değiştirebilesiniz. Buradaki dikkat “pür dikkat” olmak değildir, sadece kendinizi doğru dengede tutmak için en az ara kontroller yapmanız gerektiğini biliniz.

6- Hatırlamak: Kendinize hatırlatmanız gereken şeyler olmalı. Ne için yaşarsınız, kimsiniz ve neleri değiştirmek istiyorsunuz? Kendinize dikkat ederken gördüğünüz hatalarda doğru duygu ve düşünceyi kendinize hatırlatmalısınız. Bir yanlış his ya da düşünce belirdiğinde beyninize doğrusunu hatırlatırsanız yeniden doğru dengeye geçersiniz.

7- Yavaş hareket etmek: Duygusal beynimiz düşünen beyne göre hızlı hareket eder, bu yüzden limbik sistemimiz bizi hızlıca olumsuza ya da yanlışa sürükleyebilir. Olaylar ve içinizde olanlar karşısında hızlı hareket etmeden yavaşlamalı ve sağlıklı beynin yani düşünen beynin devreye girip size doğruyu söylemesine imkan tanımalısınız. Amigdala kaçağı (duygusal ani atak) halinde bile 2 dakika dursanız atağın geçtiği bilgisi bile bilimsel gerçeklik iken biraz yavaşlayarak düşünen beynimizle uyumlanmak doğru olmaz mı?

Betül Yergök

Yazının devamı...

Karma yasasının 10 kuralı

Çok meraklı ya da tam meraksız olsak bile karma yasasına dair fikrimiz vardır. Uzun uzun anlatmadan karma yasasının bilinen ve bilinmeyen şifrelerini verelim size bu hafta.

Bundan önce avukat kimliğimle bu yasayı farklı şekilde açıklayayım: Bir davada yargılanıyor olsanız (ki burada da hayat bir davadır) eylemlerinizin neden sonuçları kanunda geçer. Her şey bir sebep-sonuç ilişkisine bağlanır (hatta adı illiyet rabıtasıdır hukukta). Sonra mesela haksız tahrik, meşru müdafaa gibi temel durumlardan tutun da bir suçu neden işlediğinize ve psikolojinize kadar bakar kanunlar. İşte hayat da bir dava ve hem her şeyimiz bir neden-sonuç ilişkisine tabi hem de farkındalığımız ve sorumluluklarımızın dengesi bütün bu dengenin bir parçası. Bu yüzden yabana atmayınız ve şifreleri alıp hayatınıza yerleştirin.

1- Gönderdiğin gelir (ana yasa): Temel olarak “ne ekersen onu biçersin” dediğimiz şey. Hayata neyi verirsen hayatta sana aynını ve mislini verir. Bu yüzden hayata verdiğine iyi bak, onu alacaksın.

2- Sorumluluk farkındalığı: Çoğunlukla hiçbir şey senden bağımsız gerçekleşmez. Pastada bir şekilde payın vardır, bir düşünce, bir etki ya da bir seçimde diretmek gibi. Başkalarını suçlamadan önce kendi sorumluluğuna bakmalısın.

3- Kabul kuralı: Bir evrenin küçük bir parçasısın ve önemli bir bütünsün. Bu senin için de tüm insanlık için de öyle. Bu yüzden insanları yargılamaktan vazgeçmeli ve her olanın, her insanın olduğu haliyle bu dengenin parçası olduğunu kabul edebilecek yüce gönüllülüğe erişmelisin.

4- Fazla Müdahaleden kaçın: İnsanların hata yapmasını engellemek ya da kendi doğrunu diretmek yersizdir, herkes kendi hayrına bir sonucun nedeni olarak yaşıyor olabilir yaşadığı şeyi. Bu senin için de geçerli.

5- Alçakgönüllülük esası: “İyi düşünürsek iyi olur” diyerek alçakgönüllülüğü yitirmek en büyük hatadır. “Ben herkesten ve her şeyden iyiyim” inancı üstüncül söylemdir ve evren egonu zedeleyecek şeylerle sınar seni. Hayat tevazudan sapmayı hoş karşılamaz. Kendini fazlaya kaçan pohpohlamalar alçakgönüllülük esasını kırabilir. İyi ve mutlu olmak iyidir ama tevazu şarttır. Tevazuyu içinde hissetmezsen insanları görmez, almak için vermeyi unutursun.

6- Söylem değil çaba: “Verdiğimizi alırız” derken her söylediğimizin bize geri döneceği anlamına gelmiyor. Hayatımızda bazı şeylerin değişmesini istiyorsak önce bunun için biz değişmeliyiz. Hayat çabayı sever, çaba sözden daha önemli değerdedir. Sadece talepte bulunup çaba göstermeyen insanları görmezden gelmeye başlar evren, unutma. Buna mihmandarlık yasası örnektir.

7- Reddedişten çıkıp gerçekliğe geçme: Kendinde her hatayı ve yanlışı kabul edebilmelisin ve kendinde ya da hayatında bazı şeyleri ısrarla reddetmemelisin. Reddettiğimiz şeyler hayatımızda kalmak için direnç gösterirler. Her zaman gerçekliği seçmelisin. Kendine dürüst olmalı ve dostlarının acı da olsa doğruyu söylemesini kural saymalısın.

8- Tekerrürlerin sorusu: Neden?: Hayatında bir şeyler tekerrür ediyorsa, aynı insan ya da benzer olaylar, bu durumda “neden” sorusunun cevabını aramalısın. Bunun mutlaka sende değişmesi gereken bir şeyle ilgili olduğu açıktır. Evren sana görmediğin mesajı tekrar tekrar getiriyor demektir. Görmediğin ve okumadığın sürece tekerrürün sürecek unutma. Aynı olan ne, bu hikayede sen aynı olan ne yaptın diye bakarsan senin aynı olduğun yerde bulacaksın nedeni.

9- Şimdiki zaman: Sürekli geçmişe ya da sürekli geleceğe bakmak ‘şimdi’yi unutturur. Zaten zaman olarak şimdi diye bir şey yoktur, beynin süzgecinden geçen zamanın az sonrasını yaşıyoruz teorik olarak. Ancak netice olarak sürekli geçmişin muhasebesini yapmak, geçmişle kıyaslamak, geçmiş örneklerini getirmek yanlıştır. Yine her beklentiyi geleceğe ekmek ve şimdiyi yaşamayı unutmak vazgeçilmesi gereken önceliktedir.

10- Anlam ve İlham: Hayatta nelerin daha önemli olduğunu bilmek, farkında olmak önemli. Hayatın anlamı nedir ve neler önemlidir senin için? Bu sorunun cevabı her konu için ilham olmalıdır. Günü, saati ve zamanı yaşarken olanlardaki önemler ve anlamları görmek, kendi önem ve anlamlarına göre olanları değerlendirebilmek büyük bir tekamülün nihayetidir ve insanı büyütür. Kim ve ne olduğunu, ne olmasını istediğini unutmamanın yoludur.

Betül Yergök

Instagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Olumlamalar değişmeye yetmez

Yeni çağın bize getirdiği “kişisel gelişim” konusunun iyi ve kötü yanlarını daha önce yazmıştım. Ancak o zamandan bu zamana bu değişim ve dönüşüm süreçlerinin insanları sürüklediği yer de tabi başkalaştı.

Değişim ve dönüşüm çabası gösteren herkes kendinde mükemmel sonuçlar aramaya ve değiştirdiğini düşündüğü halde aynı yerden hata yaptığında kendini suçlamaya, hatta yıkıma uğramaya başladı. Neden?

Çünkü değişim ve dönüşüm için çok çaba harcıyor ve bu çabanın sonucunda mükemmel bir varlığa geçtiğine inanıyor insanlar. Bu inanç sonrasında ise yanlış düşünce ya da hata sonucunda kendisiyle ilgili hayal kırıklığı yaşıyor. Al işte yeni bir değişim, dönüşüm ve şifa konusu! Bitmiyor da bitmiyor!

Haydi size doğrudan anlatayım:

1. Değişim ve dönüşüm bize mükemmel olmayı vermez, bize farkındalık verir. Farkındalık, her zaman hayat akışı kadar hızlı ilerlemez ve gözünüz kulağınız kendinizde olmadığı sürece değiştirdiğinizi ve dönüştürdüğünüzü sandığınız huylarınız bir yerde tekrar açığa çıkar. Çünkü bu beynin Limbik sisteminin sonucudur. Beyne giden her olayın çoğunda bunun olması olağandır, insanız ve bunun nedeni duygudur. Duygusal beynin eski düşünce ve davranışı tekrarlaması olağandır. Bunu ancak tetikte beklerseniz fark eder ve fark ettiğiniz anda yolun başında ya da ortasında düzeltebilirsiniz.

2. Yaşantınızda, duygu ve düşüncelerinizde yarattığınız değişimlerin yüzde yüz başarı vereceğine inanmanız hatadır. Burada bakacağınız şey, eski halinizle şimdiki haliniz kıyasında yüzde kaç karlı olduğunuzdur. Yani “%20 düzelttiysem bile bu kardır” demelisiniz. Böyle bakmanız ve hesaplamanız gerekir. Gerçekte en büyük hata herkesin “ben oldum ve tamamım” demesidir. Kusursuzluk değil, kar arayacaksınız!

3. Değişim ve dönüşüm bazı sözlerin (olumlama adında) tekrarlanmasıyla- “oldu oldu oldu” demeyle- olacak şey değildir. Doğrusunu yapmadığınız için kar oranınız azdır ve beklentiniz fazla olduğundan hayal kırıklığınız çoktur. Gerçek bir değişim-dönüşüm, özümseyeceğiniz, yavaş yavaş alışacağınız, uzun solukta beyninizi ve ruhunuzu onunla uyumlayacağınız bir şeydir. Bunun için içsel inanç yaratmayan olumlama adındaki cümlelerle tam olduğunuzu düşünmek, kendini kandırmak yerine yerine “o insan olmak” için yaşamaya başlamalısınız. Örneğin stalklama huyunuzdan arınmanız gerekiyor. Bu durumda “iptal iptal iptal” demenin ne faydası var, telefonu elinize aldığınızda bu vazgeçmeyi kendinize söyleyecek, takip edecek, uyaracak ve huyunuzun aktive olduğu her anı yakalayıp çıkaracaksınız o alandan kendinizi. Bu öğrendiğiniz olumlama lafları gerçek olsaydı şeker hastaları “iptal iptal” der tatlı yer, kalp hastası “oldu oldu oldu” der ve damarlarının açıldığını görürdü ya da bir dua ile hepimiz cennetlik olurduk! Değişmek için fiili çaba gerekir sihirli sözler değil!

4. Kendinize aldığınız her şeyi ve kendinizden çıkardığınız her şeyi unutmuyor, biliyor ve farkına her zaman varıyor olacaksınız. Bilinçli farkındalık, fark ede ede, bilince yerleştire yerleştire, gözlemleyerek, hissederek ve özümseyerek yaşamaktır. Kendinize hep bakacaksınız yani.

5. Kendinize merhametli olmalısınız. Zihninizin hata yapmasına kabulünüz olmalı ve ama daha az hata yapması içinde beyninizin iplerini elinize almalısınız. Kalbinize şefkatli olmalısınız. Birini sevebilir, yanlışa düşebilir, kırılabilir ve üzülebilir, ona zaman vermeyi unutmayın. Ruhunuza dinleyici olmalısınız. Daralabilir, bunalabilir, sıkışabilir, hayattan uzaklaşabilir ya da sizden bir şeyi çok istiyor olabilir, onu dinlemelisiniz.

Bu anlattıklarımın anlaşıldığından eminim ama bu doğrultuda herkesin değişim ve dönüşümler yaşaması için şimdi ben de diyeyim:

Oldu, oldu, oldu :)

Betül Yergök

İnstagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Çok değişik bir yeni yıl

Hakkında epey kötü düşünsek de 2020 yılının bizdeki değişimlerini görmezden gelemeyiz tam da yeni bir yıla girerken. Çalkantılı bir çağdan sallanarak ve dönüşerek çıkan bir insanlığız neticede.

2021 yılı için konuşmadan önce 2020 için birkaç şeyi söylemeliyim. Başta pandemi olmak üzere “yok artık!” dediğimiz onlarca şey yaşarken herkeste farklı miktarlar olsa da değişimi görmemek imkansız. Mahrum kaldığımız hayatlarımızın içinde yaşadığımız zamanlarda doğanın kıymetini anladık, kendi kendimize kalmayı sevdik ya da hiç öyle olmadığımızı fark ettik. Evet kimi eski dünyasını sürdürdü, hiçe saydı ve umursamadı 2020 yılını belki ama dünya sallanıyorken onların bile midesinin dönmemesi imkansızdı, bunu kesin sayarım.

Paranın, ev yaşamının, sağlığın, sevginin, güvenliğin, özgürlüğün ve daha bir sürü şeyin anlamı ve tanımı değişti herkes için. Çoğu insan şık binalar yerine bahçeli evlerde oturmayı düşünmeye başladı, bir karantina deneyimi üzerine mesela. İlişkiler konusunda pek emin değilim pozitif bir değişim gözle görünmüyor, yani az mı yoksa yok mu söylemek zor ama onu da 2021 yılında göreceğiz diye düşünüyorum.

Beyinlerimizin “hayatta kal” kodunun en aktif olduğu bir yıldı diyebilirim. Sağlıklı kalmak ya da psikolojimizi yitirmeden hayat sürdürmeye çalışmakla geçti, en umarsızından en çok korkanına kadar. Kabul etmemek imkansız, dünya değişti ve bizler de değiştik. Bu yüzden yeni yıla girerken yaşadıklarımızdan değişen yanlarımızı tam ortaya koyup kıyaslayarak yeni bir yıl yaratmalıyız kendimize.

2021 yılına girmeden evvel 2020 yılını baz alıp yıkıp yaratmaya varsan şu soruların cevaplarını ver kendine:

1- Sağlık senin için önce neydi ve ne kadar öncelikti, yeni sen için nedir değeri?

2- 2020 yılına girerken düşündüklerini düşün, ilk 5 önemli başlığın neydi ve şimdiki sen için 5 önemli şey nedir?

3- 1 Ocak 2020’de yaşadığın ve yaşamak istediğin 2020 yılının parasal arzusu neydi ve şimdi nedir 2021 yılının ederi?

4- 1 Ocak 2020’deki sana baktığında istekleri için çabalamasına kaç puan verirsin ve 2021 yılına girerken kendini ne kadar mücadeleci hissediyorsun? (İkisine de 10 üzerinden puan ver)

5- 2020’ye girerkenki sen için “nasıl sevmelidir insan?” ve 2021’in tam önünde duruyorken aynı sorunun cevabı nedir, nasıl sevilmelisin ve nasıl sevmelidir insan?

6- Doğru hayal kurmayı, hayal kırıklıklarınla baş edebilmeyi, kendine değer vermeyi, cesareti, beklentilerden arındırılmış yaşama arzusuna erişmeyi, bireysel mutluluğu ne kadar başarabildin ve ne kadar yaklaştın ya da ne kadar kaybettin 2020 yılında ve hangilerini tamamlamak üzere söz verirsin kendine?

7- Ve bir yola çıkıyorsun, 2021! Çantanı hazırla, 2020 evinde neleri bırakmak istiyorsun kendinden ve hikayelerinden. Gittiğin yılda nelerle karşılaşmak, ne olmak ve neler olmasını istiyorsun? 2021’in seni kim?

Ben neredeyse her gün maskeli yaşamımıza ve daha önce hiç yaşamadığımız bu günlere şaşırıp şaşırdıkça düşüncelerimi değiştirdim. Bu yüzden salt istek ve niyetler kurmayın, unutursunuz. Anlatın kendinize önceden neydiniz ve yaşadığınız yıl size neler kattı, neler götürdü ve yeni bir yıla girerken bugüne kadar yaşattığınız sizden neleri bırakıp nereye koşmak istiyorsunuz?

İnsan hikayeleriyle yaşar ve değişir, beyin hikayeler üzerine yazar tüm matrislerini; bu yüzden tüm hikayene bak, oradan alıp değiştirerek götür yeni bir yıla kendini.

En güzel hikayelerinin başlangıcı olsun 2021 ve sen bu yıl her zamankinden daha özelsin.

Mutlu yıllar.

Betül Yergök

İnstagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Gerçek aşk karışmaktır!

Bir ilişkiden beklenen sayısız ortaklığı paylaşmak değil midir? Her iki tarafın sevdiği bir tatlıyı birlikte yemesi gibi yani. Ortak bir nihayette buluşmak ve nihayetinde birbirimize karışmaktır doğrusu.

Birlikteliğin adına taktığımız günümüz dünyasında adını ne koyarsanız koyun, nasıl yaşarsanız yaşayın en temel paylaşımı yaşamadıkça ölür bağlar. Bağlanmayalım derken gerçekten bağlanmazsın ve erkenden koparırsın her ne varsa. Yorgan kirlenir, yastıkta parfüm kalır ama gelip geçer sevdasızlıklar.

Gerçek bir sevgide hayatlar karışmalıdır. Dilediğin kadar özgürlük naraları at, kendi hayatını alıp onun hayatına katık etmedikçe tadı olmaz sevmelerin. Hiç gördün mü soğanı ayrı tabakta suyu ayrı kasede fasulyesi bir tencerede olan bir kuru fasulye ya da hiç gördün mü pirinci bardakta, biberi ayrı haşlanmış bir dolma? Karıştırmazsan, güzel bir tat arzu etmezsen o yemek yemek olur mu hiç?

Gerçek bir sevgi tadı farklı farklı da olsa bir yemektir işte. Birbirine karışan iki hayatın birleşiminden çıkan ve sevgisi eklenmiş bir birlikteliktir.

Hayatı hayatına karışmış kaç adam ya da kaç kadın oldu? Ne kadar karıştınız birbirinize? Kim kendini sana katmak istemedi? Onu zorla hayatına katmak için çabalayıp durdun da başarısız mı oldun? Hayat lokmasını kendine saklayan ve karışmak istemeyen karışmıyor işte. Zorla yemek olmaz zorla güzellik olmadığı gibi ve zorla hayatı karıştıramayacağın gibi.

Gerçek bir sevgi alıp hayatını sevilenin hayatına karıştırmaktır ve bunu bile isteye yapmaktır yani. Dertlerimiz karışsın, kahkaha seslerimiz, bu akşam ne yapacağımız konusunda tekliflerimiz karışsın, ihaleler karışsın, uyurken ayaklar karışsın, dolapta çoraplar ve atletler karışsın. Karışalım istiyoruz işte, her ne olursa olsun. Aksini dilimiz söylese de ya da katıksızlığa alışsak da gerçek arzu hayatının hayatımıza karışacağı gerçek bir muhatapla karşılaşmaktır.

Şimdilerde tek karışan şey akıllarımız! Neler olup bittiğini, neden gittiğini ya da neden böyle dediğini anlamaya çalışan aklımızdan başka bir şey karışmıyor. Uzak kalma çabası, sorumluluktan kaçma güdüsü, korku duvarları ile zihnimiz karışıyor. İlişkiler zorlandıkça niyetler ve kırmızı çizgiler karışıyor, katlanma ve zorlama mevsimi gelmişçesine. İnsan arttıkça, imkanlar çoğaldıkça ve bilgiler kirlettikçe sevmenin tadı kaçıyor, seven kaçıyor ve hayat kaçıyor.

Herkes elindeki telefonunu karıştırıyor, sosyal medyada dönen fotoğrafları, kumandayla kendini bağladığı dijital dizileri ve oyunları karıştırıyor ama hayatın gerçek anlamı üzerine doğruyla yanlışı karıştırdığına aymıyor bir türlü. Ne üzücü, hayatların karışmasının tadı bu kadar güzelken sadece kafalar karışık bir yalnızlığa mahkum olmak!

Betül Yergök

İnstagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Hayattaki amaçlarınız nedir?

Hayatımızı her koşulda devam ettirmemizi sağlayan “yaşama amacını” sorunların çözümlerinde de kullanmak ve bir amaç tespiti yapmak üzere konuşmak niyetindeyim.

Düşünce ve duygu dünyasına biraz farklı baktığım doğrudur. Psikolojik yöntemlerden psikanalizin kaynak nedeni bulma yöntemlerini ve fakat logoterapinin “amaç” döngüsünü ve geleceğe bakışını kombine etmeyi doğru buluyorum. Gerçekten gündelik yaşamımızda her neyin kaosunda ya da ufak karışıklığında kalırsak kalalım, “amacımızı” sorduğumuz anda ne yapmamız ya da ne düşünmemiz gerektiğini daha kolay bulabiliriz. Elbetteki oradan sonra amaca göre hareket etme konusunda da çaba gerekecektir, o ayrı.

Danışanlarıma her ne konuda karmaşa yaşıyorlarsa bugün ve yarın için o konuda “amacının ne olduğunu” sorarım. Basit bir soru gibi gelse de yaşadığımız şeylerin içindeyken tam olarak düşünmediğimiz bir soru ve aramadığımız bir cevaptır bu.

İşinden, evinden ya da şu anki hayatından memnuniyetsizliğin varsa yaşama amacın nedir, yani nasıl bir amaçla yaşamak seni mutlu eder?

En temel soru budur ve genelde memnun olmadığımız hayatlarımızdan çıkmak için yol aramadığımızı ve gerçeği görmediğimizi bize gösterir. Aile baskısı, toplum baskısı, ilişki çıkmazları, ahlaki yargılar ve önyargılarla dolu dünyamızda içimizdeki gerçeği ve yaşam amacımızı hiç göremeyiz. Oysaki amacı bulursak sonsuz mutluluğun sırrını çözebiliriz.

İlişkilerde karşılaştığımız en genel durumlardan bazılarını örneklendirelim. Bir ayrılık yaşayan çiftimizde taraflar birbirini sevmektedir ve bunu da birbirlerine söylemektedir. Ancak danışan diğer tarafın hem gelmesini ister hem de hareket etmemeyi seçer. Bir yandan karşısındaki insan ya da kendisi için bu ayrılığın hayırlı olduğunu düşünür ama bir yandan da onsuz olamamaktadır. Soru “Bu kişiyle ilgili bugünden itibaren amacın (olmasını istediğin) nedir?” İşte tüm bu kargaşayı ve yanlışı bu soru gösterir. Önce karmaşa sonra karmaşanın nedeni ve ardından amaç belirlenirse çözüm gözler önüne serilir. Bir kadın hoşlandığı erkeğe güvenmemektedir, iletişim çabalarına karşılık vermemekte ama ona olan duygusundan vazgeçmeyip kendi kendine acı çekmektedir, gelmesini beklemektedir. Evet erkeğin gelişini gerçek bir gelmek olarak saymamaktadır. Soru “Bu kişinin sana nasıl gelmesini istiyorsun, seçimin nedir ve amacın nedir?”

Sorunlarımızda amacımızı belirlemeye çalıştığımızda karışıklığımızı ve kök nedeni görürüz. Hatta can sıkıcı da gelse çözümü de hemen oradadır.

Öncelikle hayatınızda kendinize dair amaçlarınız olmalıdır. En başta yaşama amacınız her zaman güçlü olmalı elbetteki. Fakat bunun dışında hayati kararları almanızda yardımcı olması için diğer şahsi amaçlarınızı bilmelisiniz. Mutlu olmak, üzülmemek, savaşmamak, kolay yaşamak, zengin olmak, konforlu olmak, iyi olmak, zayıf olmak ya da güzel olmak. Bir tane ya da on tane ama amaçlarınız sizi o sonuca varmak üzere harekete geçirir. Harekete geçmeseniz bile amaçlarınızı bilmeniz, hayatınızı yaşarken size kendisini hatırlatır. En güçlü amaçlarınız size her zaman güç desteği olur. Zayıf olmaksa amacınız, yemek yerken bunu hatırlarsınız. Amaç zengin olmaksa, bir işe girerken bu amacınızı duyarsınız içinizden ve en önemlisi ilişkilerde yaptığınız eziyetlerinize son verirsiniz. Bir ayrılık ya da yorucu bir beklentinin içinde mutlu olmak ve üzülmemek temel amacınız ise sorunu bir an evvel çözmek ve o durumun içinden çıkmak istersiniz. Amaçlarınız dopamin reseptörleri tarafından sizi her daim dürter ve duyarsınız onun sesini.

Ama amaçlarınızı belirlemeli, inanmalı ve onu beyninize, kalbinize güçlü bir şekilde yazmalısınız. Bir ilişkide neyi beklediğinizi, neyi kabul etmeyeceğinizi, neden buradan gitmeniz ya da neden bu mevzuyu bitirmeniz gerektiğini bilirsiniz. Geçmişle ilgilenmezsiniz, şu an var olan siz ve beklentisini belirlediğiniz gelecek masadadır.

Kendinizle ve dünyevi konularla ilgili amaçlarınız nedir? Siz ne için yaşarsınız, nasıl yaşarsanız en iyisi olur, size ne yaşatılmalı ve ne olsun istersiniz? Her ne ise konu, çok basit bir soru: “Amaç ne?”

Betül Yergök

İnstagram: @betulyergok

Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

Kaçıngan erkeği kim yarattı?

Bu yazımda tamamen, baştan sona, yüksek sesle hemcinsim kadınlara sesleneceğim.

Erkekler şimdilerde cinsel güdülerle ya da sorumluluktan kaçma arzusuyla ilişkisiz ilişkiler yaşamaya meyilliler. Bu neden mi oldu? Bizim yüzümüzden! Sırf onları elde edelim diye alttan aldık, çoğunlukla sanki biz de öyle istiyormuşuz gibi davrandık. Ardından piyasada bunu kabul eden kadınlar varmış gibi geldi erkeklere. Gelenek oluşur gibi oldu, erkekler bu isteklerinin normal olduğunu hissetmeye başladılar. Çünkü onların bunu normal saymasına destek veren en az bir kadın oldu.

İletişimsiz ve paylaşımsız olan erkekleri idare ettiğimiz için “ben böyleyim, beni kabul eden böyle kabul etsin” demeye başladılar. Neden mi? Çünkü onları öyle kabul etmese de kabulü varmış gibi hissettiren ve böylelerine değer veren en az bir kadın oldu.

Bir kadına kendini özel hissettirmek istemek ya da kaybetmekten korkmak gibi duygular yok oldu erkeklerde. Çünkü kendilerini özel hissetmeye başladılar ve kaybetmekten korkulan hep onlar oldu. Biz sustuk, onları her şeyiyle kabul ettik, kaybetmekten korktuk ve güzel egolarını kaldırdık arşa! Ve bunu başlatan, “Yeter ki yanımda olsun” diyerek tuz biber eken en az bir kadın oldu.

Erkekler kötü demiyorum, onları kötülemiyorum burada. Ancak yanımızda illa bir partner, sevgili, eş olsun diye ilişki doğasını yakıp yıktık. Dünyanın değişiminde her şeyde olduğu gibi ilişki dengesinde de erozyon oldu. Kıymet kimde, kıymetli kim? Bence hem kadın hem erkek kıymetli ama gerçek dünyada neden kendi kıymetimizi yok ettik? Bunu biz yaptık, hem de sadece kendimiz için değil tüm kadınlar için kadın-erkek dengesinin bozulmasına neden olduk.

Çokça kadın gördüm iletişimsiz olmayı seviyor gibi davranan, ilişki istemediğini söyleyen, cinselliği daha önemli saydığını lafa söze döken. Ancak hiçbiri bir flörtte bu dediklerini uzun süre sürdüremedi ve hepsi bir yerden sonra açık verdi. Çünkü bu kadın doğası! Erkekler gibi düşünmek ve zamanın dejenerasyonuna kapılmak şart değil. Bu iyi de değil, doğamıza uygun da değil. Bu yüzden zorlamayın, doğanızdan farklı bir tavrı dilinizde resmetmeyin. Kabul edin, ne istediğinizi ve ne istemediğinizi kabul edin.

Biz sadece ruhumuzun merhametine muhtacız, kimsenin değil! (inanç dışında insanlar anlamında)

Kendimizi seversek başkasının sevmesine aç dolaşmayız bir kere ve sırf bu yüzden açıklarımızdan yaralar almayız. Dönüp kendinizi sevin önce!

Bir erkeğin vereceği değerle değerlenmiyoruz, bulgur değiliz ki bir avuç daha katınca kilomuz artsın, değerliyiz ve birinin bize hissettirmesine ya da değer katmasına ihtiyacımız yok, kabul edin artık!

Puzzle değiliz ki tamamlanalım! Tam yaratıldık, eksiğimiz yok ki bir erkeğin gelip gediğimizi tamamlaması gereksin.

Fedakarlık ruhumuzda var ve emektar varlıklarız tamam ama şiddete rağmen çocuklarımız için ya da herhangi bir sebeple sineye çekmek ve katlanmak zorunda değiliz, bozun bu denklemi!
 
Haydi elbirliği ile ilişki doğasının dengesini yeniden olması gereken hale getirelim. Paye vermeyin, hepimiz için ya da yalnız kendiniz için kendi değerinizi seçin.
 
Betül Yergök
İnstagram: @betulyergok
Youtube: @mentalizasyon

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.