SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sevişme(me) ustalık ister!

Güneş doğmadan güne başlayıp, güneşi görmeden bütün günü geceye taşıyan tüm bedenlere haksızlık yapmadan söylemenin bir yolunu bulmak lazım. Yorgunluk, bıkkınlık ve yılgınlık hayatın kenarından sökülüp tam ortasına motif olmaya doğru ilerliyor olabilir.

Hatırlamaya çalışın en son ne zaman bir rüzgarın bedeninizi sarıp sarmaladığında hissettiğiniz huzuru? Ne zamandı en son duyduğunuz bir müziğin tüm hücrelerinizi işgal edip bütün duyularınıza hükmedişi? Göz bebeğinizdeki damarların doğrudan ruhunuza bağlı olduğunu anlamanızı sağlayan bir rengin güzelliğine en son baktığınız tarih yakınlarda mıydı?

Sevişmenin sadece yatakta değil hayatta olduğunu hatırlamıyor musunuz yoksa bildiklerinizi bile unutturan bir koşuşturmada mısınız?

Huzurun soluduğunuzun havasıyla ruhunuza ulaştığı muhteşem manzaralar için kilometrelerce uzaklara seyahat etmeniz tek seçeneğiniz değil. Bilet almadan ulaşacağınız bir yer daha var size bunu sağlayacak:

Düşünceleriniz!

İmkansızlığını önünüze koymadan mutlu olduğunuzu düşünün. Hayatın getireceklerinin önce korkusunu hissetmeden güzelliklerini düşünün. Sevginizin karşılıksızlığıyla kederlenmek yerine sevmenin içinizde sağladığı coşkuyu düşünün. Yaşamınızın beğenmediğiniz yanlarıyla mücadele ederken yaşamın güzel yanlarını düşünün.

Sevgiyi düşünün. Severek yaşayın.

diyene özel cevap olsun:

Sevgiyle yaşayın.

Rüzgarın kıvrımlarını avuçlarınızda hissetmedikçe, yağmur sesinin kulağınızdan kalbinize erişmesini sağlamadıkça, eşsiz bir manzaranın gördüğünüz tüm renkleri ruhunuza ulaşmadıkça, soluduğunuz hava ciğerlerinize yaşam sevincini doldurmadıkça hayatın size sunduğunu sevişecek kadar sevmiyor olabilirsiniz.

Tüm bunları biliyor ve hissediyorsanız;

sahip olduğunuz sevgi ile yaşamın tüm güzellikleridir seviştiğiniz, sadece bir beden değil.

Birol Boyacıoğlu
brlbo.com

Yazının devamı...

Peki, AŞK kimin çocuğu?

Birbirine kenetlenen gözler, ayakları yerden kesen sözler, sarhoş edici güzellikte günler, içinden çıkmadan gerçeklere geçiş yapan düşler, sevgiyle birleşen bedenler ve var edilen bir

AŞK çocuğu!

Çok daha keyifle ve güzellikle tarif edilebilecek bir varlığa hayat veren birbirini seven çiftlerin kucaklarına alacakları çocuğu sanırım tarif edebildik. Peki, ya

Aşk kimin çocuğu?

Bu duyguyu var eden ona hayat veren nedir? Sadece gözler, sözler, günler, geceler, tenler, hisler ilişkiye bu kadar yükselmesi için gereken enerjiyi sağlayabilir mi gerçekten?

Severek evlenen, aşık olarak evlenen, hayatlarını sevgi ile birleştiren tüm çiftler bu tanımlara itiraz etmeyecektir. Madem öyle neden bir kelebekten üç yıl daha uzun yaşadığı söyleniyor Aşk duygusunun.

O halde, içimizdeki Aşk kozasını hangi duygularımız hazırlıyor bunu öğrenirsek kelebekten daha uzun sürdürebiliriz Aşk duygusunu.

Öyle çok da karmaşık değil aslında, hepimiz biliyoruz ki Aşk'ı var eden içimizdeki Sevgi. Fakat tek başına bu kanatlanmayı sağlayamadığına göre bir kahraman daha var sevgiye eşlik edip bedenleri Aşk ile uçuracak.

Sevinç!

Bilimsel olarak tariflerin bize göstereceği en basit tanımıyla bildik adrenalinin sebep olduğu sonuç. Aşk hali olarak tarif edilen tüm davranışlarımızı biyolojik olarak sahiplenecek olan hepi topu üç hormon. Bu üç hormonun bedenimizde sağladığı ise basitçe: "Sevinç" ve bu sevinç sevgimizle birleştiğinde kalpte bir AŞK doğmuş oluyor, tüm çarpıntısıyla. Ancak bu sevinci sağlayan hormonların da kelebekten pek bir farkı yok ömür konusunda.

Fark ettiyseniz buradan mutsuz bir son çıkmıyor:

elinizdeki sevgiye, sevinç katabilirsiniz!

Çok da öyle karmaşık bir formül yok, hormonlar zaten bünyede, yürekte sevgi varsa, içten biraz sevinç katın.

Eşinizi sevindirin, eşiniz yoksa sevdiğinizi, sevdiğiniz de sadece siz iseniz kendinizi sevindirin.



demeyin, aşk denen mutluluk da o anların toplamı.

Yazının devamı...

Aradığınız Sevgi mi? Sevgili mi?

Size sormadan önce Google'a sordum ve açık ara "Sevgili" arandığını öğrendim. Fakat yapılan tüm arama sonuçlarının konumuz ile alakası olmayacağı için bir kez de kendi kendimize soralım istedim, hazır dünün konusu olmuşken.

O halde tekrar edeyim:



Arkalardan diye bir ses duydum sanki. Hatta bu sesi içinde duyanların da yüzlerinde tatlı bir gülümseme belirmiş olabilir. Fakat güçlü bir sesi ortama farklı bir görüş katabilir gibi görünüyor.

Peki, büyük bir sevinçle Sevgili diyenlere soralım; niye Sevgili?



denildi. Var mı başka?

ve daha saymakla bitmez birçok özelliğe sahip bir varlık.

Buraya kadar tamam, ya Sevgi!

diyenler de çıkacaktır.

Sonuçta hepimiz biliyoruz ki beklediğimiz Sevgi.

Bize göre bir zaman geçtiğinde gelmemişse, aramaya başladığımız bir Sevgi. Zaman geçtikçe de bize bu değerli hazineyi kim getirirse getirsin, getirdiğine razı olduğumuz Sevgi. O zaman da aradığımızı bir Sevgiliye endeksleyebiliyoruz. Onu yere göğe sığdıramaz, eşsiz ve benzersiz bir hale büründürüyoruz. Kim gelirse gelsin ona bu önceden hazırladığımız şablon ile bakıyoruz. Gerçekten de yanılmadığımız zaman Sevgili ile Sevgi bize ulaştırılmış oluyor ama yanıldığımızda gelenin sadece bize değil bütün dünyaya Sevgili olduğunu geç de olsa öğreniyoruz.

Oysa tek değişmeyen Sevgi, değişen Sevgili oluyor genelde.

Sevgili; şekilden şekile girse de, beyaz ata da binse, kanatlanıp yıldızlar da toplasa gökten, sunduğu en değerli hazine Sevgi oluyor.

Gelen Sevgi, siz ile beslenip, siz ile varlığını güçlendiriyorsa, getiren Sevgili ile destan yazılabilir.

Birol Boyacıoğlu
brlbo.com

Yazının devamı...

Bir "Sevgililer Günü" de sizin olsun.

Yarını birlikte kutlayacağınız dünyanın en mükemmel eşi bile olsa, kutlayacak hiç kimseniz bile olmasa, belli zamanlarda kendinize özel bir günü Sevgililer Günü olarak armağan edin.

Kendinizle başbaşa kalacağınız, size özel, sadece bir başınıza kutlayacağınız bir gün.



demeyin. Hayatınızın her köşesi -belli bir süre sonra bakıma ihtiyaç duyan- makinalarla çevriliyken kendinizi; onlardan çok daha aşınmaz sanarak unutmuş ve ihmal etmiş olabilirsiniz.

Ne kadar çok seversek sevelim, hayatın her alanında bulunan koşullar içimizdeki her duyguya bir ölçüde etkide bulunuyor. Bunu hepimiz biliyoruz. O halde bir durun, soluklanın, bakın içinize.

Tüm koşturmalarınızdan sonra içinizdeki sevgiyi paylaşırken bile yorgun hissettiğiniz olmuyor mu?



- - Bir özel alan ayırın kendiniz için. Kişisel zevklerinizi kendiniz için armağan edin, lavanta ya da sizi rahatlatan bir koku eşliğinde okuyun, meditasyon yapın, dinlenin ama kendinizle birlikte olun bu özel alanda ve zamanda.

- - Aşkı düşünün. Sevgiyle dolmasını izleyin içinizin ve tamamını sımsıcak doldurana kadar düşünün. Sevginin var ettiği sevinçle coşmasına izin verin.

- - Kendinize randevu verin. Tıpkı sevdiğiniz ile birlikte planlayacağınız zaman ayarlamaları gibi kendinize de randevu ayarlayın. İstediğiniz bir filme gitmek, müze gezmek, açıkhavada yürümek, konserde olmak gibi programlayın.

- - İçinizden geçenlere kulak verin. Dinleyin! Kendinize kulak verin. İçinizdeki diyalogları dinlerseniz herhangi bir konuya yanıt vermeden önce düşünmeniz gereken fırsatı sağlayacaktır size.

- - Tek iş ile ilgilenin. Hayat bizi çok işi bir anda yapmaya mecbur bıraksa da, bu özel günde aynı anda çok değil sadece tek iş yapın. Çay içerken sadece çay içmek gibi. Aynı anda tek bir iş.

Hayatınızdaki "Sevgili" ister eşiniz olsun, ister düşünüz olsun 14 Şubat gibi bir günü sadece kendiniz için Sevgililer Günü olarak geçirin.

Kendiniz ile geçireceğiniz güzel bir gün, paylaşacağınız güzelliklere katkı sağlayacaktır. İçinizi daha huzurlu, dışınızı daha dinamik, aklınızı daha dingin, koşturmalarınızı daha ritmik yaşamanız için.

Birol Boyacıoğlu
brlbo.com

Yazının devamı...

En özel sevgiliyi bulmanın yolu

Tabi önce sormak lazım:

"Gerçekten en özel sevgili ile tanışmak ister misiniz?"

Aklınızdan geçeni bilen, ne istediğinizden haberdar, hayat boyu sizinle!..

Eğer aradığınız sevgilinin tarifi bu ise bulmanız çok kolay.

Fakat bir koşulu var.

Hiç surat asmayın, en güzel masallarda bile sevgiliye ulaşmak kaç koşullu hatırlatırım.

Tamam dediğinizi varsayıp koşulu açıklıyorum: Kendiniz ile aranızda bir problem varsa rafa kaldırın! -Kendinize kızgınsanız-, -kendinizle barışık değilseniz-, -kendinizi sevmiyorsanız- gibi tüm kendinizle ilgili olumsuz duygularınızı 'sadece bu yazı bitene kadar bile olsa' yok edin.

Kendinize olumsuz bakmadığınız bu kısacık anda düşünün:



Sanırım yol göründü çünkü yüzünüzde bir pırıltı belirdi gibi. Eğer gerçekten öyle ise hemen içinizdeki o özel sevgili ile tanışın:

SEN !

"Aklınızdan geçeni bilen, ne istediğinizden haberdar, hayat boyu sizinle olan" ve başkasının sevmesini beklerken, sevmeyi ihmal edebildiğiniz kendiniz:

"En özel sevgili"

Uzaklarda değil, zaten sizinle, içinizde.

Eğer O'nu sevmeyi başarırsanız ve O'na değer verirseniz hem gücüne güç, güzelliğine güzellik katar hem de hayatınızda bulunan sevginin çoğalmasına sebep olur. Sonuçta aranan; "beni benden çok sevecek" dediğiniz biri ise doğal olarak -sizin sevginizinden daha çok- bir sevgi katacaktır hayatınıza.

Birol Boyacıoğlu
brlbo.com

Yazının devamı...

Kim istemez her öğün sevgi ile beslenmeyi?

İstemeyen olabilir mi?

diyebilen çıkabilir mi? Düşünün!.. "Organik saflık", şefkat, güven, değer, güç, güzellik, iyilik ve bir sürü daha mutluluk hammaddesi barındıran bir menü ile beslenmeyi.

Ne kadar muhteşem değil mi?

Aksini söyleyen bu konudaki zenginlikten sıkılmış birisi olabilir ancak, “bir lokmayı aratırlar!”ın bulunduğu bu gezegende.

Peki, durum o kadar kötü mü ki; böyle, sanki hiç yokmuş, hatta yok olmuş gibi konu edilebiliyor.

Etrafımıza baktığımızda görünen ilişkilerde sevgi ışıl ışıl parlıyor mu?

-Her şey yolunda- diye düşünmeye çalışırsak, yolunda olmayanları görmemiz zorlaşabilir ve bu zorlaşma, içimizdeki kaynağın saflığına dokunabilir.

İçindeki en besleyici maddeler alınarak endüstrileştirilmiş market ürünlerini kullanıp sağlıklı olmayı hayal etmemiz gibi.

Ciğerlerimizin, böbreklerimizin tahlil sonuçları için kalp çarpıntısı yaşayabiliyorsak, sevgimizin tahlili için de aynı çabayı göstermeliyiz ya da göstermeyi deneyebiliriz.

İçinden herhangi bir kimyası eksiltilmemiş, ayrıştırılmamış, tamamı saf bir sevgi!

Tıpkı kaynağımızdan -sevdiğimizin ruhunu beslemek- için hiç çaba göstermeden, limitsiz ve kotasız üretebildiğimiz.

İnsanların bundan daha farklı bir sevgi ürettiğine inanmak haksızlık olur.

Doğar doğmaz anne kucağında sevgiyle tanışan türün doğasına aykırı.

Şimdi tekrar düşünelim!

Büyüdükçe ürettiğimiz sevgiyi kullanırken -filtreler takarak- eksiltmeye ya da -katkı malzemeleri ekleyerek- saflığına müdahale ediyor olabilir miyiz?

O halde saflığını korumamız gereken değerli bir besin ürettiğimizi hatırlayalım !

Sevgi !

Birol Boyacıoğlu
brlbo.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.