SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Gençlik serumu PRP Anti-aging'in güçlü silahlarıyla birleşti

Anti-aging ve PRP ilişkisi;
Cildin ışıklarla, lazerle veya kimyasal peelinglerle uyarılması aslında sınırlandırılmış hasarla ciltte onarımı ve gençleşmeyi tetiklemek anlamına gelir. Kısacası ciltte çok hafif hasar yaratır gibi yaparak cildi uyarıp; yara iyileşme mekanizmasını devreye sokmak; cildi gençleştirmek için bir tetiktir. Çünkü hücreler uyarı sonrası harekete geçer; yara iyileşmesini taklit edercesine üretim başlar, kollajen ve elastik lif üretilir, dolaşım artar, dokunun uyarılan bölgesi temizlenir, arınır; dolayısıyla rengi açılır, damarları iyileşir, cildin sağlığı eskisinden daha iyi olacak şekilde geri kazanılır.
Cilt uyarılmazsa yaşlanır; sloganım adeta, ancak burada vurgulamak istediğim şu, mekanik veya kimyasal, iğneli veya iğnesiz, cilde uygun olan doğru yöntemleri kullanarak cildi uyarmakla yılları geriye çevirmiş, anti-aging yapmış olabilmekteyiz.

PRP tek başına ne kadar etkilidir? Sonuçları nelerdir ve etkisi ne kadar sürer?
Hücresel tedavi yöntemi ile kastedilen, hücrelerin çalışmasını teşvik etmek ve ihtiyacı olan malzemeleri vermektir. Bu yöntem hücrelerin çalışmasını tetikleyen büyüme faktörlerine ortam sağladığı için, anti-aging tedavide değişmeyecek bir yere sahiptir. PRP tedavisinin tek başına yeterliliği, kişinin yaşına, yaşanmışlığına, cildin görünen ve analiz edilen sonucuna göre değişecektir. Cilt güneşten yıpranmış ve sarkmış olsa da, sadece cansız ve soluk görünüyorsa da yapılması faydalıdır.

Tedavinin herhangi bir yan etkisi var mıdır?Bu tedavi otolog yani kişinin kendi hücresinin tekrar kendisine verilmesiyle ilişkili olduğu için zararı yoktur, uygulanabilir; ancak beklentiler açısından uygulayan hekimin hastasını, gerekirse doğru tedavilerle desteklemesi uygundur.

Yazının devamı...

Yaşlanmayı önlemede hangi yöntemler güvenilirdir? Güvenilir olduğunu nereden bileceğiz?

Konumuz estetik tıp olduğuna göre sağlıklı ve daha güzel olmak veya mevcut durumunu korumak isteyen danışanlarımıza önerim iyi yönlendirilmeleri doğru uygulamalar yaptırmalarının önemli olduğunu bilmeleridir. Çünkü özellikle yüz uygulamaları bence neştersiz uygulamalar bile olsa çok önemlidir. Bir insanın bakışı, gülüşü, bazen bol çizgili kırışık hali bile daha çekici olabilir. Örneğin Clint Eastwood kırışıklıkları ile ne kadar karizmatiktir düşünürsek eğer…Nicole Kidman Avustralya’lı sarışın, çok güzel, ama; dudakları inceyken ne kadar da masumdu ya da botoksu biraz daha doğal olsa, dediğimiz güzellerden; bu medyatik örneklere kadar gitmeye de gerek yok bazen komşumuz bile işlem sonrası bize aykırı gelebilir; işte o zaman yapılan uygulama biraz daha düşünülebilir demektir.

Bu konuda gündemden düşmeyen bilimsel makalelerde de en fazla uygulanan yöntem olan botox enjeksiyonu, doğru alanlara gerektiği dozlarda uygulandığında yüz güldürücü sonuçlar elde edilen, yıllardır güvenli olduğu ile ilişkili olarak kendini kanıtlamış bir yöntemdir.

Kas gevşetici özelliği sayesinde kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaya başlamasından bu yana 24 yıl geçti. Ancak öncesinde bazı başka hastalıkların tedavisinde yeri olan bir ilaç olduğu için yan etkilerinin neler olduğu konusunda artık sorun da pek yok. Yeni botulinum toksin tiplerine ve markalara karşı biraz daha tutucu davranmakta fayda olabilir, çünkü onların geçmişi az, deneyimleri az, dolayısıyla uzun dönem yan etkileri olup olmadığı bilinmiyor.

Uygulanan bir yöntemin güvenilirliği ile ilgili en önemli kriter, bu ilacın ya da yöntemin etki mekanizması nedir, dolayısıyla insan bedenindeki yeri ve kabul edilirliği nasıldır ve özellikle vücuttan nasıl atılıyor olmalıdır. Bu konularda ilaca ve etkisine hakimseniz, sorun yok. Ayrıca bazı onay kurumları da güvenilirliğini desteklemektedir. Örneğin Food And Drug Administration (FDA), ABD’de kabul görmüş önemli bir merkez. Buradan onaylı olması da güvenilirliğini desteklemektedir.

Yazının devamı...

Gebelikte ve Sonrasında Cilt ve Vücut Bakımı

Hamilelerde en sık rastlanan sorunlar ciltte lekelenme, kılcal damarlarda belirginleşme, vücutta kilo alımı ile paralel olabilen çatlaklar, cilt sarkmaları, varisler veya dolaşım problemleri olmaktadır.
Hamilelik sırasında vücut, bebek ve anne için kendinde bir takım değişiklikler yapmak zorundadır. Bu sırada kan dolaşımı hızlanmakta, ilk 3 ayda bile kan hacminde 1-1.5 litre artış olmaktadır. Bu durum, hamilelerde baş dönmesi olarak ve bazen de çarpıntı şikayetleriyle kendini belli eder. Dolaşımın hızlanması, ciltte bazen flushing dediğimiz kızarma ataklarını tetikleyebilir, ancak geçicidir. 8-9. haftalara doğru artan hormonlarla doğrudan ilişkili olarak akne benzeri sivilcelerde artış olabilir, çoğunlukla bu da geçicidir.
Hamilelik süresince değişen hormonlara bağlı olarak genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde vücutta tuz tutulumuna bağlı ödem olabilmekte bu da selülitli görünüme neden olmaktadır. Selülitin tedavisi için ilk 3 aydan sonra bazı peeling etkili ürünler ile duşta lifle masaj yapılabilir. İçilen su oranını arttırmak ve yürüyüş yapmak da iyi gelecektir.
Bu dönemde ister istemez kilo alınmaktadır. Ancak hamilelik bir hastalık değildir, aksine vücut için yeniden yapılanmadır. Bu dönemde kontrollü olarak kilo almak ilk dikkat edilmesi gereken şeydir. Şayet hamilelik sırasında herhangi bir sorun varsa ve dinlenmek önerilmişse o zaman yürüyüş bile yapıalamadığı için daha fazla kilo almak mümkün olabilmektedir. Bu durumda ciltte aşırı gerilmeler yüzünden çatlaklar ve sarkmalar ortaya çıkabilmektedir.
Çatlakların oluşmasında en önemli rol genetik yapımızdadır. Çünkü fazla kilo almadığı halde çatlak sorunu olan kadınlarımız da vardır. Ancak alabileceğimiz önlemler arasında cilde uygulanan masajın önemi büyüktür. Çünkü bu sayede hücrelerin uyarılmasıyla kollajen liflerin sentezlenmesi tetiklenebilmektedir. Banyolar sırasında sürülen badem yağlarından faydalanılabilir, ilk 3 aydan sonra çatlak oluşumu önleyici kremlere başlanabilir.
Özet olarak hamilelik sırasında alınabilecek önlemler;

Yazının devamı...

Botox nedir? Güvenli midir? Görünüşü Olumsuz Etkiler mi?

BOTOX (BOTULİNUM TOKSİN) UYGULAMASI

Kırışıklıklar nasıl oluşur?

Mimik hareketleriyle yüzdeki çeşitli kaslar sürekli kasılır, kasılmanın olduğu bölgelerde kırışıklıklar görülür. Zamana bağlı olarak cildin azalan hücre üretimi, azalan savunma durumu, kollajen ve elastik liflerde azalma ve de sürekli yapılan mimikler yüzümüzün kırışıklığının temel nedenidir.

Botulinum toksin tip A nasıl etki gösterir ?

Botulinum toksin tip A, kas hareketlerini belirleyen sinir iletisini geçici bir süre durdurarak kasları gevşeten saflaştırılmış protein yapıda bir ilaçtır. Mimik kaslarına uygun olan dozlarda yapılan bu enjeksiyon uygulamasında, kasın kasılmasına neden olan asetilkolin isimli maddenin salınımı sonrası kasları uyarması engellenebilmekte, dolayısıyla uyarının iletilmesi engellenerek kasın “kasılma” olarak vermesi gereken cevap geçici olarak durdurulabilmektedir. Kas kasılamadığı için üzerindeki ilşkili olduğu cildi de daha pürüzsüz ve gergin gösterebilmektedir. Bu sayede yüz ifadesi daha dingin ve daha rahat bir görünüme kavuşabilmektedir.

Botulinum toksin tip A güvenli midir?

Klinik uygulamaları olan bir kas gevşetici ilaç olan botulinum toksin, clostridium botulinum bakterisinden elde edilen bir ilaç olup, çocuklarda büyük kas gruplarında tedavi ve destek amaçlı kullanılmaktadır. Bu nedenle mimik kaslarına çok daha düşük dozlarda uygulama yapılıyor olması, kırışıklık tedavisinde kullanılan bu yöntemi güvenilir kılmaktadır.

Uygulama nasıl yapılır?

Bu uygulama yaklaşık 10-15 dakika süren, ilgili bölgelere, gerekli dozlarda botulinum toksinin enjekte edilmesinden ibarettir.

Botulinum toksin tip A uygulaması ağrılı mıdır?

Enjeksiyon sırasında insülin iğnesinin ucu kullanılmaktadır. Bu nedenle acısı da oldukça az olmaktadır. Ayrıca işlem öncesinde cilde soğuk buz uygulaması yapılabilir veya anestetik krem kullanılabilir. Uygulama sonrası günlük aktiviteye devam edilebilir.

Botulinum toksin tip A uygulayıcı özellikleri

Yüz ifadesini kontrol eden kaslara ilişkin anatomik bilgisi olan bir hekim tarafından uygulanmalıdır. Her bireyin yüz kırışıklıklarının dinamiğine göre uygulama yapmak, birbirine benzeyen yüzlerin oluşmasını engelleyen en önemli unsurdur.

Botulinum toksin tip A kaç yıldır uygulanmaktadır?

Botulinum toksin tip A farklı endikasyonlarda yaklaşık 32 yıldır kullanılmaktadır. Çeşitli hastalıkların tedavisinde 80’den fazla ülkede kullanılan bir ilaçtır.

Botulinum toksin tip A uygulamasının günümüzde onaylı alanları

Botulinum toksin tip A kozmetik amaçlı kullanım alanları

Temel uygulamalar

İleri uygulamalar

BOTULİNUM TOKSİN TİP A uygulama sonrası etkileri ne zaman belli olmaya başlar?

1. Uygulamadan 3-7 gün sonra etkisi görülmeye başlar.
2. 10-14 gün içerisinde etkisi daha net olarak görülür.
3. 7-14 gün içinde doktorunuzla kontrol amaçlı tekrar görüşebilirsiniz.
4. Enjeksiyon yapıldıktan 30 gün sonra en etkin görünümü ortaya çıkmaktadır.
5. Bu etki 4 aya kadar sürmektedir.
6. Etki süresi kişiden kişiye farklılık gösterebilir.

Botulinum toksin tip A doğal görünüşü olumsuz etkiler mi?

Her uygulamada olduğu gibi bu uygulmada da işlem sonrası mimiklerin durumu ve kişiye katabileceği olumlu etkiler uygulayıcı hekim tarafından bir miktar öngörülebilir. Dolayısıyla kişiye özel ve onun görünüşünü değiştirmeyen doğal bir görünüm elde edilebilir. Aksi durumlarda Botulinum toksin tip A uygulaması tavsiye edilmemelidir. Örneğin kişinin kaz ayaklarının azaltılması için uygulandığında, kişinin gülüşünü ne kadar etkiler, gözlerinin altı (göz torbası olanlar için) işlem sonrası nasıl etkilenir? Bu soruları her uygulayıcının sorması gerektiğini düşünüyorum. İyi bir uygulama sonrası duygularınızı mimiklerinizi kullanarak ancak kırışıklık oluşmadan ifade edebilmek mümkün olabilmektedir.

Yazının devamı...

Cildiniz uyarılmazsa Yaşlanır!

*Kadınlar, ciltlerinin üst tabakalarını düzenli olarak mekanik veya medikal yollarla soyup; cildin alt tabakalarını hücre üretimi için uyararak canlandırabilir.

Cildi uyarmak ne demektir?

Cildi uyarmak demek, cildin üretken olan hücrelerini (fibroblastlar) çalışmaları için teşvik etmek, belli bir zamandan sonra azalan kapasitelerini arttırmak yeniden yapılandırmak demektir.

Çocuklar düşe kalka büyür demiş büyüklerimiz, o kadar doğrudur ki, bugün menapoz döneminde azalan kemik yoğunluğunun düzelmesine destek olmak amacıyla kalsiyum- D vitamini veya ilaçlar ile beraber mutlaka yürüyüş tavsiye ediliyor. Neden mi? Çünkü yürüyüş sırasında kemiklere mikro-travmalar olmakta bu sayede kemik üretimi tetiklenmektedir.

Cildimize de mikro-travmaların faydası vardır. Küçük parmak darbelerinin bile. Çünkü en azından bu bölgenin o anda mikro-dolaşımını canlandırmış, hücrelere giden oksijen miktarını arttırmış olmaktayız. Hücreler kendi oksijenini rahatça aldığında fazla enerji harcamadan daha güçlü bir şekilde üretime geçecektir. Bu nedenle hücrelere ihtiyaçları olan diğer parametrelerin de verilmesi gerekir. Bunlar besinler ve gıda takviyeleridir.

Cilt, çeşitli görevleri olan hücrelerden ve bu hücrelerin içinde yaşadığı destek dokudan, damarlardan, sinirlerden, pigmentlerden (renk maddeleri-melanin) zengin, büyük bir organdır. Hatta vücudumuzun ortalama yüzey alanı ile ilişkili olarak en büyük organıdır, dışarıyla temasta olduğu için de en savunmalı organıdır. Bir o kadar da ısı yalıtımı görevi olan, terlemeyle toksinlerden arınmayı sağlayan en önemli detoksçumuzdur.

Cildin en üst tabaka hücrelerinden oluşan yapı epidermis olarak bilinir. Buradaki hücreler epidermisin en alt sırasındaki bazal tabakadan üretilerek yukarıya yollanır. Dolayısıyla üst tabakalardan hücre döküldüğü zaman veya kimyasal peeling gibi işlemler sonrasında cildimiz alarma geçerek sağlıklı yeni hücre üretir. Bu durumdan kontrollü olarak yararlanarak hücre üretimini canlı tutabiliriz.

Her sene kış aylarında profesyonel olarak kimyasal peeling yaptırmak, cildin sağlığı için çok önemlidir. Kimyasal peeling yaptırmamız için ciltte leke olması şart değildir; cildin nem ve sebum (cildin yağı) üretimini dengelemek, ölü derinin atılmasını sağlamak, evde kullanılan ürünlerin emilimini arttırmak gibi yeterli pekçok sebebimiz var.

Cildinizi hangi yöntemlerle uyarabilirsiniz?

Cildimizin hücrelerini çalıştırmak için kimyasal peelingler yapabiliriz demiştik, bu tip uyarmalar soyma yöntemi ile ikincil olarak yapılan uyarmalardır. Cilt uyarısı o halde kimyasal veya mekanik peelinglerle cildi soyarak yapılabilmektedir. Ayrıca soymadan direkt hücreleri uyararak da üretime teşvik edebiliriz. Örneğin; IPL ile lazerle, LED terapi (omnilux) ile, mezoterapi (tabanca –intradermal terapi şeklinde), galvanik akımla, radyofrekansla uyarabiliriz. Tüm bu yöntemlerde ortak olan etki mekanizması, dolaşımı hızlandırmak ve çoğunda ısı (kontrollü) ile hücreleri çalıştırmaktır.

Yazının devamı...

Her sivilce akne değildir! Peki akne nedir ve nasıl tedavi edilir?

Akne, cildimizin gözeneklerinin üzerinde yerleşen, kırmızı renkte, ciltten kabarık olarak görülen, zaman zaman içi iltihaplı olabilen sivilcedir. Genellikle yüzde, daha sonra sırtta, omuz başlarında ve göğüs V bölgesinde görülür. Buna benzer görünümde her sivilce akne değildir. Bazen folikülit denilen kıl dönmeleri de akne gibi görünebilir.

Ergenlik döneminin sorunu olduğu için 12-25 yaş arasında sık olarak görülür. Günümüzde bu yaş aralığı bazen özellikle kızlarda 9-10’lu yaşlara kadar inmiştir. Ergenlik döneminde olmasına rağmen genellikle kan hormon düzeyleri normaldir. Ancak androjen hormonlar denilen baskın olan hormonlar cilt üzerinde sebum üretimini arttırarak, cildi parlak ve yağlı, gözenekleri genişlemiş, içleri siyah nokta (komedon) ile dolmuş hale getirebilir. Hatta bu hormonlar geçici olarak ciltte tüylenme de yapabilir. Bununla birlikte kızlarda daha şiddetli tüylenmeler varsa ve beraberinde adet düzensizliği de görülüyorsa polikistik over denilen (yumurtalıklarda kistik yapı) durum açısından bir jinekoloji uzmanı tarafından değerlendirilmekte fayda vardır.

Yağlanan cildin gözeneklerinin tıkanması daha kolaydır, tıkalı gözenekler bakteriler için güzel bir yaşam alanı olduğundan bakteriler, bu küçük deliklerin içinde yuvalanırlar ve orayı şişirerek akneye neden olurlar.

Aknenin tedavisinde prensip, cildi düzenli olarak sabah ve akşam ılık suyla ve yağlı veya akneli ciltlere uygun jellerle yıkamaktır. Ardından tonik kullanmak bu tip durumlarda kalan yağı uzaklaştırmak ve gözenek içlerini daha iyi temizlemek için uygundur. Bu amaçla formüle edilmiş hafif salisilik asitli solusyonlar, aynı zamanda sivilceler üzerinde de iyileştirici özelliklere sahiptir. Temizlenen cilde akneli ciltler için tasarlanan nemlendiriciler kullanılabilir. Eğer cildin nemi iyi ise gerek yoktur. Doktorunuzun önerdiği akne ilaçlarını sabah ve akşam düzenli olarak kullanmak ve özellikle 2-3 ay sabretmek şarttır. Çünkü cildin aylık döngülerini atlatıp kullanılan ürünlerin olumlu yanıt vermesi için en az bu süreye ihtiyaç vardır. Bazen sürülen ilaçların yanına kısa süreli kullanılan ve ağızdan alınan antibiyotik tedavileri de ilave edilebilmektedir. Akne için kullanılan bu ilaçların 2-4 ay kullanılabilen düşük dozlu formları çoğu defa başarılı olmaktadır ancak ne yazık ki akne yine tekrar edebilmektedir. Çünkü bu hastalık akıntıya kürek çekilen bir dönemin yani sürekli androjen etkili hormonların yönetimindedir ve ancak uzun etki süreli tedavilerle başarı elde edilebilir.

Kistik akne nedir?

Bazı akneler ufak değildir. Birçok gözeneğin çıkışları aynı anda tutulmuştur. Oldukça sert, bazen ortası hafifçe yumuşamış, pembeden mora doğru değişen renklerde, çoğu kez ağrılı ve büyük nodüller ya da kistler şeklindedir.

Bu akne türünün tedavisi ise sürülen ilaçlarla olamamaktadır. Ağızdan alınması önerilen retinoidlerle yani A vitamini türevi ilaçlarla mümkün olabilmektedir. Şayet zamanında bu tedavilere başlanmazsa bu lezyonlar çok geç iyileştikleri için yerlerinde ciddi iz bırakabilirler. Bu izler ciltten çukur olacak şekilde, bazen fibröz (sert) bantlar, ya da büzülmeler şeklinde olabilmektedir. Dolayısıyla kalıcı izler olup tedavisi yapılamamaktadır.

Retinoik Asitler ile Akne Tedavisi

Hücre büyümesinde ve farklılaşmasında rol oynayan A vitamini, görme fonksiyonunda, üreme ve diğer üreyen hücrelerin olduğu tüm sistemlerde ihtiyaç duyulan bir vitamindir. A vitamininden (retinol) doğal olarak oluşan retinoidler ve sentetik türevleri, kimyasal yapılarıyla ve işlevleriyle A vitaminine benzemektedir.

Doğal retinoidler; A vitamini (retinol), ve onun metabolitleri olan retinaldehit ve retinoik asittir. İçeriğinde retinol ve benzeri olan her şey A vitamini gibi görev yapacaktır. Cildin ikinci tabakası ve gençliğinin anahtar yeri olan dermis ve bazal katmanda aktive olur. Burada kollajen, elastin ve hyaluronik asit denilen şeker jölesi kıvamındaki şeffaf bağ dokusunun üretimini arttırmak için fibroblastları (cildin fabrika hücrelerini) uyarır. Kollajen ve elastin üretimini arttırarak cilde kaybettiği elastikliği yeniden kazandırır. Cilt ve saç hücrelerinin (keratinositlerin) hücresel üretimini-genetik yazılımını onarır. Ciltteki yeni damar yapımını da düzenleyerek cildi tamir eder ve sağlık verir.

Eczanelerde sadece cilt hastalıkları uzmanının yazacağı reçete ile alınabilen isotretinoin içerikli sentetik retinoik asitler bulunur. Doktorunuz genellikle her ay sizi takip eder, çoğu defa kan testleri ile karaciğer enzimlerine bakılarak yapılan bu aylık takipler 6-8 ay sürer. Her ay takip edilen hasta günden güne iyileşmeye başladığında morali tekrar yerine geleceğinden sabretmeyi de kolayca kabullenir, takiplerini hiç aksatmaz. Bu tedavide cilt adeta içeriden peeling olur yani soyulur. Ancak bu uzun zamanlı bir soyulmadır ki; bu durumu bizler sadece, ciltte kuruma olarak görürüz, dudaklar da dahil kurur. Sonuç genellikle çok iyidir, nadiren tekrar akne problemi olabilir ancak bu durum daha kısa süreli ve hızlı bir şekilde çözülebilmektedir.

Yazının devamı...

Yaşlanmayı Önlemede Mucizelere Yer Var mı?

CİLDİN GENETİK ŞİFRESİ ÇÖZÜLDÜ

Dünyada cihaz yatırımı cep telefonundan sağlığa her alanda çok yüksek miktarlarda yapılmaktadır. Ancak sağlık sektörü bu konuda daha seçici olmak zorundadır. Bu nedenle her geçen yıl yeni bir cihaz piyasaya sürülememektedir. Çünkü yeni bir cihaz ya da ürünün insan bedeni üzerindeki etkilerinin tam olarak ne olduğu ortalama 10 yılda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda estetik tıp alanındaki gelişmeleri daha fazla mercek altına almalıyız.
Cildin fizyolojisi, anatomisi çok iyi biliniyor. Artık en basit kremlerde bile ürünün cilde daha iyi nüfuz etmesi için nano-teknoloji kullanılıyor. Cilde uygulanan iğneli ve iğnesiz her tür işlem, tecrübeli, etik doktorlarca yapılmalıdır.

Cildin temelinde yatan gerçek; cilt hücrelerinin her gün dökülmesi, yenisinin üretilmesi ve sürekli çoğalma eğiliminde olmasıdır. Kaliteli üretim ve üretimin hızı ne yazık ki belli bir yaştan sonra azalmaktadır. Bu nedenle cildimizi ve üretimini tetiklemeliyiz. Erkeklerin yüzleri yaşıtları kadınlara göre neden daha geç sarkar? Çünkü erkekler her gün tıraş olurlar! Yani hücrelerini uyarırlar. Cildinizi uyarmazsanız yaşlanır.


Cilt bakımı ve yaşlanmayı önlemede mucizelere yer var mı?

Çok konu edilen ve fazlasıyla dilimize giren “anti-aging” ile birebir uyumlu olan tanım “yaşlanmayı önleme”dir. Cildin ve dolayısıyla vücudun yaşlanma fizyolojisi, hastalıklarla mücadele etme sıklığı ve performansı, yeni virüslerle mücadele, eski ama köklü hastalıkların (şeker hastalıkları, kronik kalp hastalıkları, karaciğer ve böbrek hastalıkları) yeniden genetik düzenlemelerle, kök hücre çalışmaları ile ilerlemiş organ transplantasyon teknikleri sayesinde tamamen ortadan kaldırılması, tıbbın hiç değişmeyen gündemi.

Daha genç bir görünüm, daha sağlıklı ve uzun yaşam için yıllardır vurgulanan klasik bilgilere daha sıkı bağlanma zamanı olabilir. Bilim adamlarının söylediği, çok yakın bir zamanda ortalama ömür 100 yıl olacak.

Cilt sağlığında da prensip, hücrelerin canlılığını daha fazla devam ettirmek, yavaşlayan üretim döngüsünü hızlandırmak ve hücrelerin yenilenmesini tetiklemek. Cilt hücreleri o kadar çok sayıda ve çok üretken ki bu nedenle bu organın tedavisinde dışarıdan sürülen kremler emilebilmekte ve sistemik dolaşıma bile karışabilmekte, yani ağızdan alınmışcasına işe yarayabilmekte. Bu nedenle sürülen ürünler de dikkatle incelenmeli. Ancak çok önemli bir gerçek de bu tip üretken olan hücrelerin aynı zamanda radyasyona (ultraviyole ışınları da dahil) veya kötü çevresel şartlara da aşırı duyarlı olabileceğidir. Bu bilgiler ışığında birçok medikal teknik ve önleyici tedbirlerle cildi sağlıklı ve genç tutmak mümkün.


Yaşlanmayı önlemede hangi yöntemler güvenilir? Güvenilir olduğunu nereden bileceğiz?

Konumuz estetik tıp olduğuna göre bence, bu konuda gündemden düşmeyen bilimsel makalelerde de en fazla uygulanan yöntem olan botox enjeksiyonu, güvenilirlik ile ilgili konuşulabilecek bir konudur.

Kas gevşetici özelliği sayesinde kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaya başlamasından bu yana 15 yıl geçti. Ancak öncesinde bazı başka hastalıkların tedavisinde yeri olan bir ilaç olduğu için yan etkilerinin neler olduğu konusunda artık sorun da pek yok. Yeni botulinum toksin tiplerine ve markalara karşı biraz daha tutucu davranmakta fayda olabilir, çünkü onların geçmişi az, deneyimleri az, dolayısıyla uzun dönem yan etkileri olup olmadığı bilinmiyor.

Uygulanan bir yöntemin güvenilirliği ile ilgili önemli kriter, bu ilacın ya da yöntemin etki mekanizması nedir, dolayısıyla insan bedenindeki yeri ve kabul edilirliği nasıldır ve özellikle vücuttan nasıl atılıyor? Bu konularda ilaca ve etkisine hakimseniz, sorun yok. Ayrıca bazı onay kurumları da güvenilirliğini desteklemektedir. Örneğin Food And Drug Administration (FDA), ABD’de kabul görmüş önemli bir merkez. Buradan onaylı olması da güvenilirliğini desteklemektedir.

Tüm bu uygulamalarla cilde sonuçta kimyasallar gönderiliyor. Bunların zaman içinde kötü etkili olmayacağını nereden bilebiliriz?

Az önce de bahsettiğim gibi maddelerin içeriği, vücutla ve ciltle etkileşimi, atılımı, zarar oranı nedir, ne kadar zamandır uygulanıyor hepsi bir kriter.

Burada da çarpıcı örnek hyaluronik asit dolgu malzemeleri ile ciltteki kırışıklık ve izlerin doldurulması tartışılabilir. Örneğin bu madde cildimizde, eklem aralığında, göz akında vs birçok yerde zaten var. Kimyasal yollarla elde edilmesi onun hijyenik olmasını ve bakteri - mikroplardan uzak olmasını sağlamak için zorunludur. Ancak bu kimyasalların ne olduğunu iyi bilmek gerekir.

Öyle ki bazı hyaluronik asit dolguların ömrünü uzatan bir teknoloji cilt için çok alerjik olabilir, ciltte birikmelere yol açabilir, insandan insana değişen sonuçları standart olamayan bir duruma yola açabilir. Dolayısıyla bu konuda da ürün bilgisi, literatürdeki yeri, kullanım süreleri ve tecrübeler çok önemli.

Yeni bir madde veya “x” bir teknik çıktı, cildinizde anında gerginlik etkisi yapıyor, ve de sadece bir krem dediler ne yapalım, hemen inanalım mı?

Gerçi her alanda olduğu gibi nano teknoloji ile elde edilen ürünler cildin üretken tabakasına kadar inebiliyor ancak yine de bu teknoloji ile üretilen kremler de, çok uzun zaman içinde ve başka destek tedavilerle beraber olumlu etkiler alınabilecek yapıdalar. Anında gerginleştirici ürünler 6-8 saat ciltte uyuşmuş hissi veren hafifçe gerilmiş gibi hissetirebilen kremlerdir, aksi düşünülemez.

Çünkü yaşlanmanın fizyolojisi belli, güneş veya ultraviyole ışınlarının etkisi ya da yer çekiminin cilde etkisi belli, dünyanın kirliliği ortada bütün bunlarla anında mücadele etmesi, bilim kurgu gibi.

Ancak belki bir gün, cildimize kendi sağlam ve üretken olan kök hücrelerimiz verildiğinde cildimiz belirli bir süre içinde yeniden yapılanacak ve onarılacak. İşte bu mucize için kök hücre çalışmaları devam ediyor.

Yazının devamı...

Sağlıklı Saçlar ve Saç Hastalıkları

Her gün kaç saç telinin döküleceği, kişinin toplam terminal saç sayısı, saçlarının yaşam döngüsünün ortalama süresi, genetik özelliklerimiz, metabolik özelliklerimiz ve yanı sıra, saçlarının maruz kaldığı fiziksel etkiler (şampuanlama, fırçalama) gibi faktörlere bağlıdır. Kopan ve kırılan saç telleri de dikkate alınmalıdır, çünkü bunlar görünürde dökülen saç sayısını arttırmaktadırlar. Aslında, döküldüğü sanılan saçların çoğu bazı sebeplerden ötürü kırılmış olan saç telleri olabilmektedir.

Bazen özellikle vücudun stres altındayken gösterdiği tepkiler dışında, saçlarda aşırı dökülme tariflenir. Bu durum kadınlarda erkeklere göre daha sık görülebilir veya kadınların saçlarına olan ilgisi yüzünden daha fazla göze çarpabilir.

Kadınlarda saç dökülmesi aylık periodları ile ilişkili olarak, adetten hemen önceki günlerde, menapoz dönemlerinde, hamilelik bitiminden 4-6 ay sonrasında görülebilir. Bu tip hormonlara bağlı dökülmeler de fizyolojik sınırlar içindedir. Mevsim döngülerinde, ateşli hastalıklar sırasında, psikolojik stres durumlarında, tiroid (guatr) hastalıklarında, çeşitli ilaçların kullanımına bağlı olarak, demir eksikliğine veya vitamin ya da folik asit eksikliğine bağlı olan kansızlık durumlarında da saç dökülmesi görülebilir.

Özel bir dökülme tipi olan erkek tipi saç dökülmesi kadınlarda da görülebilir. Saçların genelinde bir dökülme olmadan sadece tepesinde görülen saçlarda seyrelme durumudur. Bu durumda kadın hastalıkları açısından tarama yapılır. Bazen “polikistik over” denilen kistik yumurtalık sorunu ile birliktelik gözlenebilir. Bazen de prolaktin (süt hormonu) ile ilişkilendirilir. Neticede hormonal bir hastalık söz konusu olması halinde bu tip saç dökülmesinden söz edilmektedir.

İnsanoğlu tarih boyunca saç dökülmesinin nedenlerini araştırmıştır. Saç dökülmesi hem erkeklerde, hem de kadınlarda görülebilir; ancak erkeklerde erkek tipi saç dökülmesi oranının yüksekliği saç dökülme problemi açısından daha fazla göze çarpmaktadır. 25 yaşındaki erkeklerin %25’inin saçı biraz da olsa dökülmeye başlamıştır. Bu oran 50 yaşındaki erkekler arasında %50’ye çıkar.

Fizyolojik saç dökülmesi

Bu tip saç dökülmesi genellikle geri dönüşümlüdür. Yeni doğan bebeklerin ilk birkaç gününde görülen ani saç dökülmesi veya hamile bir kadında doğumun sonrasındaki 4.aylarda görülen yaygın saç dökülmesi fizyolojiktir. Erişkinliğe doğru düz ön saç çizgisinin kaybolması da fizyolojik saç dökülmesi olarak kabul edilir, fakat bu saç dökülmesi geri dönüşümlü değildir.

Androgenetik saç dökülmesi (Erkek tipi saç dökülmesi)

Androgenetik saç dökülmesi tüm dünyada erkek ve kadınlarda en sık görülen saç dökülmesi tipidir. Androjenik saç dökülmesi veya kellik, ya da erkek tipi saç dökülmesi olarak da adlandırılır.

Çok eski tarihi belgelerden de anlaşıldığı üzere, androgenetik saç dökülmesi tarih boyunca insanoğlu için bir sorun olagelmiştir. Üstelik evrimsel kanıtlar androgenetik saç dökülmesinin insan ırkının tarihinden de eski bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır.
Uzun yıllar boyunca androgenetik saç dökülmesinin cinsel gelişimle bağlantılı, ırsi bir sistemik hastalık olduğu düşünülmüştür. Nihayet günümüzde, genetik bilimindeki gelişmeler ve erkeklik hormonlarının kimyası hakkındaki bilgilerin artması sayesinde androgenetik saç dökülmesinin temelinde erkeklik hormonlarının genetik olarak hassas kişiler üzerinde yaptığı etkilerin olduğu çok net olarak bilinmektedir.

“Erkek tipi saç dökülmesi” olarak adlandırılsa da, androgenetik saç dökülmesi kadınları da etkileyebilir ve bu, kadınlarda da en sık görülen saç dökülmesi tipidir. Sebepleri ve mekanizmaları aynı olsa da, kadınlardaki androgenetik saç dökülmesi bazı yönleriyle erkeklerdeki androgenetik saç dökülmesinden farklıdır.
Kadınlarda saç dökülmesi erkeklerdekinden daha geç başlar. Erkeklerde yaş ilerledikçe androgenetik saç dökülmesinin görülme sıklığı artarken, kadınlarda böyle bir artış gözlenmez.
Kadınlardaki saç dökülmesi geniş alanları etkiler ve saçlı derinin hemen hemen bütünündeki saç yoğunluğu azalır. Erkeklerde ise çoğunlukla arka ve yanlardaki saçlar korunur, buna karşılık önleri ve tepe bölgeleri açılır.
Kadınlarda çoğunlukla ön saç çizgisi korunur. Erkeklerde ise ergenliğin başlamasıyla birlikte ön saç çizgisinin gerilemesi karakteristiktir. Bu, kadınlarda erkeklerdekinin yarısı kadar 5-alfa redüktaz enziminin bulunmasıyla açıklanabilir. Aynı zamanda kadınların ön saç çizgisi bölgesinde aromataz adlı enzim daha yüksek miktarda bulunmaktadır. Aromataz dihidrotestosteronu başlıca kadınlık hormonu olan östrojene çevirir ve böylece o bölgede güçlü dihidrotestosteron hormonu azalmış olur. Öte yandan östrojenler androjenlerle rekabet ederek, onların saç kökleri üzerindeki etkilerini azaltabilmektedirler.

Kadınlardaki saç sökülmesinin tedavisi

Daha sık şekilde “modelli” bir tipe (arka kısım ve yanların kaldığı saç dökülmesi) sahip olan erkeklerin aksine kadınlarda genellikle daha yaygın bir seyrelme (genel olarak daha az saç bulunması) görülür. Tablo erkeklerdekinden çok farklıdır ve saç dökülmesi yaşayan kadınlar için yapılması gerekenler hem tanıda hem de tedavide önemli düzeyde uzmanlık gerektirir.

Kadınların ön saç çizgisi genellikle olduğu gibi kalırken erkekler karakteristik olarak kafa derilerinin ön kısmından, başlangıçtan itibaren önemli miktarda saç kaybederler. Kadınlarda saç kaybı çoğunlukla oldukça yavaştır ve gebelik sırasında ve menopozda hızı artar.

Erkeklerdekine kıyasla daha büyük bir sıklıkla periyodiktir, kendilerini geri çeviren mevsimsel değişiklikler gösterir ve hormonal değişikliklerden, tıbbi koşullardan ve dış faktörlerden daha kolay şekilde etkilenir. Bu nedenle tiroid fonksiyon testleri ve hormon tetkikleri ile bu durum incelenmelidir.

Hastanın saç ve kafa derisi karakteristiklerinin nakil için uygun olması durumunda kadınlardaki androgenetik saç dökülmesinde saç nakli sıklıkla tercih edilecek tedavidir ve zaman zaman androgenetik saç dökülmesinin cerrahi olmayan tedavisi için Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onaylanmış olan minoksidille kombine edilebilir.
Saç dökülmesinin tıbbi tedavileri büyük ölçüde erkeklerde görülen androgenetik saç dökülmesine yöneliktir


Alopesi Areata (Saçkıran) nedir?

Saç kıran olarak da bilinen alopesi areata en çok her iki cinsten genç ve orta yaşlı erişkinlerde görülür. Çoğu vaka kendiliğinden iyileşir; yani gelip geçicidir ve özel bir tedavi gerektirmez. Bu hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de, bu saç dökülmesinden, yalnızca saçları etkileyen bir otoimmün süreç sorumlu tutulmaktadır. Bu süreçte stres de önemli bir rol üstlenmiştir. Hastalarda genellikle madeni para büyüklüğünde, yani 2.5 santimetre çapında bir veya daha fazla dairesel alanda saç dökülmesi görülür. İlerlemeye meyilli veya uzun süreli olgularda kortizon tedavisi önerilmektedir. Bu tedavi saçsız olan alan sulandırılmış kortizonun lokal enjeksiyonu veya mezoterapi tekniği ile prokain enjeksiyonları, ya da kalçadan enjeksiyonlar şeklinde olabilmektedir.

Kişiye bağlı saç dökülmesi

Bilinçli veya bilinçsiz olarak, kişinin kendi saçına verdiği zarar bazen saç dökülmesine neden olabilir.
Bu saç dökülmesi iki şekilde gerçekleşebilir:

Trikotillomani: Bu tip saç dökülmesi daha çok çocukluk çağında görülür. Kız çocuklarda, erkek çocuklara göre daha yaygındır. Trikotillomani sürekli saçlarıyla oynayan veya saçlarını çekiştiren kişilerde görülür. Bu da bu rahatsızlığın psikolojik bir temeli olduğunu düşündürmektedir.

Traksiyon kelliği: Bu tip saç dökülmesine, bazı saç modellerinin veya saça tespit edilen saç sistemlerinin saç tellerine uyguladığı sürekli çekme ve germe kuvvetleri neden olmaktadır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.