SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Duygu ve düşünce kontrolü

Kendimize hâkim olmak istediğimiz zamanlar ne çok değil mi?

Aynı konulara, aynı insanlara kızmadan duramıyoruz. Ya da mutluluğa dönük olduğunu sandığımız düşüncelerimizi, endişe içinde kıvranırken kontrol edemiyoruz. Ya da bizi mutsuz edecek insanlara aşık olmamak için kendimize hakim olamıyoruz.

Bu kontrole sahip olmak için sadece bir reçete yok tabii, birden fazla bileşeni olan bu konuda en önemli başlangıç aşaması kişinin bilinçaltı kodlarını tanıması. Bizim kavramlara, insanlara, olaylara yüklediğimiz kodlar nelermiş? Bilinçaltı nerelerde ne kayıt tutmuş. Buna bakmalıyız ilk önce. Burada yolu yarılamış oluyoruz.

Biz sadece, bizi çok kızdıran komşumuzun negatif özelliklerine odaklanıp bunu defaten düşünerek kızgınlık sarmalında esir oluyoruz. Sürekli karşımızdaki kişinin yanlışlarını yargılayıp duruyoruz. Veya anlaşamadığımız patronumuzla uzlaşma yoluna gidemeyip kendimizi yiyoruz.

Bu negatif duygularda payımıza ne düşüyor, bunun yükünü sahibi ile paylaşıyor muyuz, neden bu özellikteki insanlara kızıyoruz veya ben ne yapsam karşımdaki farklı davranır diyebiliyor muyuz?

Evet, bilinçaltı kalıbımız değiştikçe, bilincimizle yargıya vardığımız durumlar veya insanların yaptıkları bizi rahatsız etmeyebilir. Hatta bizdeki bu değişiklik karşımızdakini bile değiştirebilir.

Bazı nesne, kavram veya insanlara geliştirilen bilinçaltı kodlarımızı ortaya çıkartırsak, onlara karşı olan duygularımız hemen değişebiliyor. Bir uğurböceğine korku duygusunu yüklemişse sevgili bilinçaltımız, bunu bulup değiştirmek uğurböceğine hissettiğimiz negatif duyguyu da alıp götürüyor.

Anne rahmine geldiğimiz andan, yaşamın sonuna kadar bilinçaltımız sürekli kayıt yapar. Bilincimiz bu kayıtların akışını takip edemez.

Oysaki bilinçaltı kütüphanesine girerek negatif kodları değiştirmek ve yerine pozitiflerini yerleştirmek mümkün.

Kızdığımız, korktuğumuz, aşırı düşkün olduğumuz her şeyden, herkesten, tüm baş edemediğimiz duygulardan özgürleşmek mümkün.

Instagram hesabımızda Çarşamba günü yapacağımız canlı yayınımızda bu konuyu daha detaylı işlemeye niyet ederek tüm negatif duygu, düşünce ve kalıplarımızı revize edeceğimiz bir hafta diliyorum.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

@ebrudemirhan.ytm

www.ebrudemirhan.com

Yazının devamı...

Biz şifayız!

İleriye dönük zamanları işleyen bir filmden bir kare; çocuk odaya girer ve “Anne, baba ben büyüyünce şifacı olacağım” der!

Bu günler geldiğinde şok olmamamız için, hepimizin bunun doğuştan gelen, yetenek gerektiren bir özellik olmadığını bilmemiz, öğrenmemiz gerekiyor.

Varoluşumuz sevgi, şifa, zeka, yaratım gücü, sonsuzluk iken, bir türlü kendimizi bu özelliklere layık göremiyoruz.

Çok geriye gitmeye gerek yok, bizden iki kuşak öncesi büyükannelerimiz ve dedelerimiz insanın şifası ile doğduğunu bilir, kendilerine ve etraflarına iyilik dağıtırlardı.

Zamanla, bu insanın doğasında var olan özellik, yerini birçok olumsuz kodlamaya bıraktı ve yetersizlik duyguları içinde bizler bunu kullanmayı unuttuk.

Biz sevgiyiz, biz şifayız! Bu gerçeği tüm hücrelerimizin hatırlaması, kabul etmesi ve şifa titreşimine yükselmesi için bazı uyumlama yöntemlerini hayatlarına alan ve bu nimeti tekrar kullananlar ve dağıtanlar bugün azımsanmayacak sayıdadır. Ne mutlu!

Çoğu insan ise kendini bu konuda yetkin ve hatta uygulayıcı olmaya muktedir görmüyor.

Kendimizi, düşüncelerimizden başlayarak iyileştirsek, hatta yanımızdakilere uzaktakilere, dünyaya ve birliğe şifa göndersek.

İyi şeylerin olması için şartlı dualar ederken bir yandan da o iyi şey haline gelsek.

Evren yasalarına uyarak dünyaya geliş amacımıza uygun yaşasak ve her şey cennet olsa.

Elimiz, gözümüz ile şifa dağıttığımızı bilsek harika olmaz mı?

Harika olur. Yeter ki kabul ve niyet edelim. Gerçekleşmesi sadece kabul ve niyetle mümkün.

Sevgi ve şifa ile kalın!

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Peki aşk nerede?

Bu “Nerede” serileri sürer mi bilemiyorum, ama bu kez daha net bir cevap vereceğim buna eminim.

İsmini sarmaşık bitkisinden alan aşk kelimesini telaffuz etmek bile insana iyi gelmiyor mu? Oysa dünyaya akıl veren değerli üreticilerden aşkı dinlediğimizde pek içimiz açılmaz, değil mi?

Aşık, Ümit Yaşar Oğuzcan için ağır bir işçi, Platon içinse kördür. Shakespeare aşk adına baş kahramanını öldürmeye razıdır. Mevlâna ise başka bir aşkın peşindedir, yanmayana aşık demez.

Kimisi de aşka inanmaz, bu durumun limbik sistemin bir oyunu olduğunu savunur. Ve gülerek Feniletilamin (aşık insanda gözlenen kimyasal) azalınca görüşelim der.

İbn-i Sina son noktayı koyar bu hastalık haline, Aşık ile Maşuk'un tez kavuşması gerekir der. Veeee moralimiz düzelir.

Şimdi bütün mesele de bu ya! Bu söz konusu "maşuk" la nasıl buluşacağız.

Açıklıyorum; henüz bulamadıysak muhtemelen bir üst titreşim ve bir üst frekans katındadır.

Evren yasaları der ki; etrafındaki her şey sana göre hizalanır. Yani bize çok değer verecek, çok sevecek, çok sayacak bizi el üstünde tutacak aşığı beklerken; kendimizin hangi titreşimde olduğuna ve hangi manyetik çekim alanı yarattığımıza hiç dikkat etmeyiz.

Hayalimiz “Beyaz atlı Prens” / “Uyuyan Güzel”i hak ettiğimiz sanrısı iken, gerçek, kendine değer vermeyen, kendini sevmeyen, kendini saymayan bir insan olduğumuzdur.

Tam aradığımız, hayalimizdeki aşığın özelliklerini kaleme alsak muhtemelen kendimize layık görmediğimiz veya kendimize vermekte eksik bıraktığımız tüm durum ve duygular ortaya çıkar.

Ben farkında olmadığım bir değersizlik titreşimi ile dolaşırken bir üst katta yaşayan bana değer verecek insanı bulmam mümkün değildir. Ona ancak bir üst titreşim asansörüne binip tuşa basıp o kata çıkarak ulaşabilirim.

Sosyal medyada yeterince ilgi çekmiyorum, spora da gittiğim yok, e dışarı da çıkmak yasak nerede bulacağım ben bu mükemmel insanı?

Önce bir merkezimize bakalım nasıl titreşiyor, nasıl bir enerji yayıyoruz. Sevilmeye layık değilim titreşimi ile kendisi ile buluşamayız. Sevinelim ki çözümü var.

Benzer benzeri çeker!

Kendimize doğrulttuğumuz haksız duyguları bilinçaltımızdan temizleyip şu meşhur aşıktan beklediğimiz tüm özellikleri kendimize versek, bakın üst kattaki tüm favori aşıklar bize manyetik bir çekimle nasıl koşarak gelecekler.

Pazar sabahı TV de bahsettiğim gibi, bilinçaltımızdaki aşık ve aşk ilişkisi kavramlarını dönüştürsek ve hayatımıza girip de bizi mutlu etmeyen insanlarla, bizi ısrarla bir araya getiren ilişki kontratlarımızı da öğrensek ve onlarda da ince ayarlamalar yapsak. Ne hoş olur değil mi?

Geriye çift fotoğraflarınızda beni etiketlemek kaldı !

Bol aşklı, neşeli, öz saygılı bir hafta diliyorum.

Sevgi ve şifayla kalın.

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

+905324800228

Yazının devamı...

Mutluluk nerede?

Mutluluk İçimizde? Bu harika cümle günlük hayatımızda hafif nüktedan bir şekilde anlaşılmış da olsa, aktaran sevgili Cem Yılmaz’ a selam göndererek ve yüzümüzde bir gülümseme ile başlayalım istedim bu haftaya.

Mutlu olmak için bazı ön şartlar ve ulaşmak gereken bazı seviyeler olduğunu zannediyoruz. Bu hafta eğitim gruplarımda zannetmenin üzerine çok konuşmuşken mutluluk konusunun zanlarına da atıf yapalım istedim.

“Evlilik teklifi alırsam, arabam olursa, o işe kabul edilirsem, evimi satarsam, kilo verirsem, o yoga kampına gidersem çok mutlu olacağım.”

Mutluluk hep bir durumu, duyguyu, teklifi, statüyü ve niyetlerin gerçekleşmesini takip eden bir hal bizler için. Bizden ayrı gibi sanki.

Ben + kabul olunmuş dilek = Mutluluk

Peşinden koşarken yıllar da geçse, mutluluğun ömrü koşula ulaşınca; 1 gün. Sonra başka kelebekler peşinde mutsuzca koşmaya devam.

Bunun yerine, “Mutluluk benim doğal halim, fabrika ayarım, varlığım, yaşıyor olma halim, nefesim, doğal hakkım, dileklerimi gerçekleştirme gücümde” desem de, kırlarda huzurla koşsam. Olabilir tabii.

Aslında bizim bünyemizde, bizimle ezelden beri var olan, ama bu titreşimi kaybedince dışarıdan takviye gerektiren koşullar silsilesine dönüşüyor mutluluk.

Aradığımız kendi cevherimizi, gücümüzü keşfetmek değil de, mutluluk kavramı oluyor.

Heykeltıraş geleceğimizi temsil eden heykelini yontarken hemen bitmediği için umutsuz olmaz, kil alamazsa parasızlığı eseri bitirmesine engel olmaz, aşksız kalsa pek fark etmez bile. O, eserini oluşturuyordur neşe ile, bitmeyen bir mutlulukla. Eserin bitmiş halini hayalinde tasarlamanın ve onu yaratabileceğini bilmenin mutluluğu ile.

Bir sanatçının yaratma gücüne olan inancı ve tamamen içindeki dürtüye kulak vererek yürümesi ve yaratım sürecinde her durumu, bitmiş eseri önceden görme mutluluğuna hizmet ettiği gerçeği, ne kabul gören bir bilgidir.

İnsanlığın hayatını da şekillendirmeye muktedir olduğu bilgisini hatırlamasına niyet ediyoruz.

Ki öyleyiz. Yeter ki isteyelim ve inanalım.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Yetişemiyor musun?

YETİŞEMİYOR MUSUN?

Hayat akıp gidiyor. Sürekli bir şeylere yetişmek zorunda kalıyoruz. Günlük işler üstümüze geliyor, bazen kendimizi sıkışmış hissediyoruz. En sık söylediğimiz cümlelerden birisi de “Yetişemiyorum” oldu.

Herkesin yetişememe konusu farklı. Kimimiz para, kimimiz kazanç konusunda yetişemiyoruz. İhtiyaçlar artıyor, içinde olduğumuz süreçte kazanç miktarı değişmiş olabilir. Kazancı hayata denklemekte yetişmek zorlamış olabilir.

Kazancı artırmaya yönelik yeni bakış açısına ve inanç temizliğine ihtiyaç olabilir. Para ve kazancın arkasında fazlaca negatif inanç olabilir. Fark edip yeni inançlar besleyerek yer değiştirebilirsiniz. Örneğin “Çok çalışmadan para kazanılmaz” inancını “Yeterince çalışarak kazanabiliyorum” inancı ile yer değiştirebilirsiniz.

Kimimiz zamanı verimli kullanmakta zorlanıyor. İşerin günlük akışa yerleştirilmesi, akışı bozan sürprizlere hazırlıklı olmak için zamanla uyumlanmaya ihtiyacımız var. Zaman kendi rutininde akarken onu yakalamak için çok çaba sarf ediyoruz. Zamanı her anlamda kazanç sağlayan bir akış olarak düşünelim.

Oysa ki zamanla uyumlanarak onunla birlikte hareket edebiliriz. Zamanla uyumlanmak birçok anlamda tamamlama duygumuzu besleyecektir.

İhtiyacımız olan her şeyle uyumlanmaya, yaşamın zenginliğinden faydalanmaya niyeten,

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...
Yazının devamı...

Yılbaşında Geleceği Tasarlamak

YILBAŞINDA GELECEĞİ TASARLAMAK

Her yeni yıla birçok hedefle giriyoruz. Büyük hayaller ve umutlar besliyor, planlar yapıyoruz. Sigarayı bırakıp kilo vermek, her sabah yürüyüş yapmak, spor yapmak, iş değiştirmek, evlenmek… Planların listesi uzuyor da uzuyor.

İdeal bir kimlik oluşturup onu gerçekleştirmek için yeni yılın enerjisinden faydalanmak istiyoruz. İyi bir fırsat gibi geliyor olmakla birlikte bir iki gün içinde idealize olmayan halimize geri dönüyoruz. Kendimize kızıyor, baştan başlamak için sonraki yıla kadar tüm planları askıya alıyoruz.

Yılbaşı, yeni yıl plan yapmak için verimli bir süreç olmakla birlikte her yeni senenin bizden beklediklerinin olduğunu da fark etmemiz gerekiyor. Her yıl kendi enerjileriyle gelir. Bazen sakin ve durağan bir enerjisi vardır ve yeni iş, bol kazanç planlarımızla uyuşmaz, boşuna emek harcamış olabiliriz. Bazen “Bu sene dinleneceğim” deriz yılın enerjisi çok aktiftir bizi harekete geçmek için zorlar.

Geleceği tasarlamak için isteklerimizi, planlarımızı belirleyelim ve yeni yılın enerjilerini de takip edelim. Enerjiyi doğru kullanarak planlanan hedeflere daha keyifle ulaşabiliriz. Gelecek varlığımızın devamını ifade edeceğimiz alandır. Hepimiz için en verimli alanda var olabilmek için içimizdeki evrenle dışımızdaki evreni uyumlamak iyi sonuçlar üretecektir.

Planlarınızı ve hedeflerinizi kendiniz tanıyarak yapmanızı öneririm. Sana her sabah erken uyanıp yürüyüşe çıkmak uygun değilse yürüyüş planını sana en uygun şekilde organize edebilirsin. Yapamadığın eylemler için kendini sıkıştırıp zorlamak yerine yapabileceğin bir şekilde planlayabilirsin.

Yaşamın ve yeni yılın enerjisinin hepimize bereketli, verimli olmasına niyet ediyorum.

Sevgi ve şifayla kalın,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

Bilinçaltının temizlenmesi

Bilinçaltı sürekli kayıtlayan, kayıtladıklarını sınıflandırıp biriktiren ve kendince vakti geldiğinde hayata aktaran bir mekanizmaya sahip. Kendine ait işletim sistemi var. Herhangi bir ayırımı olmaksızın kavramları, duyguları, sözleri duyma sıklığına göre tanır ve kayıtlar. Kayıtlarını hayata geçirme görevi var. Hepsi için bir zaman tayin eder ve gün yüzüne, yaşama aktarıverir.

Kayıtlamaya henüz cenin iken hatta spermle yumurtanın buluştuğu an başlar. Her şeyi kaydeder ve sıklıkla duyduklarını ya da yüksek perdeden aldığı her şeyi kodlamaya çevirebilir. Örneğin ailede bir para problemi yaşanıyorsa cenin para, gelecek, güven gibi kavramlarla ilgili konuşulan her şeyi duyar ve en sık duyduğunu benimser. Diyelim ki anne babaya “Ben sana kimseye güvenme demedim mi, bunların hepsi senin yüzünden oldu” cümlesini çok sık kullandı. Ceninin bilinçaltı “Kimseye güvenme” ve “Senin yüzünden” ayıtlarını benimsediyse güven sorunu yaşayabilir ve başkalarını suçlama eğilimi yüksek olabilir.

Düşük tehlikesi sebebiyle işini bırakıp evde yatmak zorunda kalmış bir anne kariyeri ve kazancı adına kaybettikleri için çok ağlamış, üzülmüş olabilir. Bu duygular ceninin bilinçaltında “Borçluluk, suçluluk” gibi kavramların oluşmasına sebep olabilir. Hayat akışında alma-verme dengesizliği, çekinik olmak, gölgede kalmak, kendini he borçlu hissetmek gibi durumlara sebep olabilir.

Bilinçaltı yaşama geldiğimiz ilk andan yaşamın sonuna kadar kayıtlamaya ve kayıtlarını kendi belirlediği zamanda hayata aktarmaya devam eder. Sadece olumsuz kayıtları mı var? Elbette hayır. Her şeyi kayıtlar. Şanslı olmak da kodlamadır, şanssız olmak da. Negatif olan tüm kodlar ise çeşitli çalışmalar ve desteklerle bulup değiştirilebilir.

Bilinçaltı ile doğru iletişimde olmanıza niyet ediyorum. Hayatınızda olan ve sizi rahatsız eden her şeyden bilinçaltınızın desteğini alarak kurtulabileceğinizi hatırlatıyorum. “Sevgili bilinçaltım, birlikte …… konuyu / kavramı / ilişkiyi huzur, sevgi, güven, sağlık, kazanç olarak dönüştürüyoruz” çalışmasını yapabilirsiniz.

Sevgi ve şifayla,

Ebru Demirhan

www.ebrudemirhan.com

@ebrudemirhan.ytm

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.