SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hayatımızda şükretmeye yer var mı?

 

Şükrediyor muyuz? Çok da kolay değil belki. Ya da kolay da, hayatın hırgürü arasında hatırlamaya fırsat bulamıyor olabiliriz. Peki, çocuklarımız! Biz bile şükretme konusunda hassasiyetimizi koruyamıyorsak, onlar nasıl öğrenecek şükretmeyi? Kanaat etmek, nimetlerin farkında olmak… Çocuklarımızın belki de en çok ihtiyacı olan bu, maddenin hükmettiği dünyamızda.

Önce projektörü kendimize çevirelim sevgili ebeveynler. Yine kendimizden başlıyor çünkü çocuklarımızın neyi benimseyip benimsemeyecekleri ya da bir davranışı alışkanlık haline getirip getirmeyecekleri. Bizim gözümüz doyuyor mu bu albenisi çok dünya nimetleri arasında? Eğer biz kendi gözümüzü doyuramadıysak henüz, çocuklarımızın bunu başarabilmesi ne kadar olası ki!

Şükretmek aslında, sadece dil ve kalple yapılmaz. Davranışlarımızla da şükrederiz. Nasıl mı? İsraf etmeyerek örneğin. Varken daha fazlasını hırsla ve pek çok değeri hiçe sayarak elde etmeye çalışmayarak örneğin. Sahip olduklarımızı paylaşarak örneğin. Kıymet bilerek örneğin. Hakkını vererek örneğin. Ve elbette dua ederek. Kalbimizden “şükür” kelimesini eksik etmeyerek. Tümü birden şükür bunların. Ve çocuğumuz yine bizden görerek öğrenecek şükretmeyi, eğer şükretmeyi hayatımızın rutini haline getirmeyi başarmışsak.

“İdare etmek” kavramı üzerinde durmak gerekiyor belki de. Eskiden herkes elindekiyle idare etmeye çalışırdı. Yani kastettiğim, “fazlası için çalışmayın” değil. Çalışmak elbette önemli bir haslet. Ama hırsla, gözü dönmüş bir şekilde değil. Tevazu ile kibirle değil. İnsan olduğumuzu bilerek, sınırlarımızı ve zaaflarımızı bilerek. Kendimizi ve değerlerimizi unutarak değil. Var olanla yetinmeyi bilmek, yoksa şikayet etmekle değil. Ya da hayatımızı sürdürmemiz için gerekenlere razı olmaktır. “Neden onda var da bende yok” bakışıyla değil.

Geçenlerde bir sohbet sırasında geçti, insanların interneti ekmek, su, oksijen kadar zaruri görmeye başladıkları. İnternetsiz kalmanın insanı öldürmeyeceğini düşünüyorum oysa ben. İnsanlık topu topu birkaç on yıldır onunla birlikte olmasına rağmen ne kadar da hızlı alışmışız değil mi? Bu kadarına zorunlu olmadığımızı, kendimizi internete mahkum etmemizin aşırı bir yaklaşım olduğunu önce ebeveyn olarak bizim içselleştirmemiz önemli sanırım. Yoksa çocuklarımıza ne söylesek onlar tarafından boş karşılanacak.

Sahip olduğumuz her şey için şükretmek, çocuğumuzun da şükretmesinin yolunu açacaktır. Çocuğumuza, “varsın çok şükür, varım çok şükür” demek. Soframızda her şey var çok şükür! Elim, kolum, gözüm var çok şükür! Bir vatanım var çok şükür! Bir evim, can güvenliğim, yerim-yurdum var çok şükür! Aklım ve sağlığım yerinde çok şükür! Bir inancım var çok şükür!

Çevremiz marketlerle dolu. Ne güzel! Gıda sıkıntımız yok. Satın alma sıkıntımız yok! Ama ne kadar gerekliyse almak da şükretmenin bir yolu. Abartmadan. İsraf etmeden. “Bulunsun” demeden. “İndirimdeymiş” demeden. Çocuklarımızın gözlerini doyurmaktır şükretmek. Önce kendi gözlerimizi doyurmakla başlayalım işe. Ve bir kontrol edelim kendimizi, ne kadar şükrediyoruz diye.

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak:Seyitoğlu, F. (2021).Karnı Tok Ruhu Aç Çocuklar. Destek Yayınları. İstanbul.

Yazının devamı...

Çocukların tatil ihtiyacı

Çocukların da tatile ihtiyacı olduğunu unutmayın. Enerjik ve bedenen güçlü olabilirler, ama onların da ara verip dinlenmeleri gerekiyor ki tüm güç kaynakları tükenmesin. O yüzden tatili tatil gibi geçirmelerinin çok faydalı olacağını söylemeliyim. “Okul kapanmış olabilir, ama biz her zaman çalışmaya devam edeceğiz” gibi bir yaklaşımlar onların istek ve arzularını yok etmemeye özen göstermelisiniz. Onları ders ya da spor kampına sokmak, bir sonraki ders yılına yorgun ve isteksiz girmelerine neden olabilir. Evet, ebeveyn olarak çocuklarınızın başarılı ve aktif olmasını istiyorsunuz. Ancak unutmayın, yetişkin olarak bizim nasıl ara sıra durup dinlenmeye ihtiyacımız varsa, onlarında bu hakları olduğunu göz ardı etmeyin.

Örneğin; tatilde televizyon izleme, dışarıda arkadaşlarıyla zaman geçirme, bilgisayarda oyun oynama gibi isteklerine de yasaklar getirmek onlarla aranıza gergin bir set çekebilir. Bu durumda çocukları hem derslerden soğuyacak, hem de “tatil” kavramından uzaklaşacaklardır. Tatil olmasını bile istemezler, sizinle uzun süre evde vakit geçirme fikrinden hoşlanmazlar, aranızdaki iletişimde kopmalar başlar.

Tatil ebeveynlerin çocuklarıyla nitelikli zaman geçirmeleri için de bir fırsattır. Belli sınırlamalar getirerek ekran karşısında zaman geçirmelerine izin verin. Ekran başından kalkmalarını sağlamak için de, “bu kadar yeter, kalk biraz başka şeyler yap” demek yerine onlara keyif alacakları öneriler sunun. Birlikte bisiklete binin, futbol oynayın, yüzmeye gidin, tiyatro seyredin, masa oyunları oynayın, yemek pişirin, alışverişe gidin vb. “Oğlum biz dışarı çıkmak için hazırız” diyerek onun ekran karşısından kalkmasını güzel bir yolla sağlamış olursunuz. “Şimdi sıra ailece oyun oynamaya geldi” gibi sıkmadan, irrite etmeden aklını çelebilirsiniz.

Herkesin tatile gitme fırsatı olmayabilir. Ama evde de çok güzel bir tatil geçirebilirsiniz. Tabii ki tatile, “boş zaman” gözüyle bakmak da doğru değil. Yine de onu dolu dolu geçirebilir, ailece yapmayı hayal ettiğiniz aktivitelere bir başlangıç yapabilirsiniz. Örneğin; tatilin de planlanması gerektiğini çocuğumuzun anlamasını sağlayabiliriz. “Bugün neler yapmayı planlıyorsun?” sorusunu sorun çocuğunuza. “Hiçbir şey” karşılığını almamak için de, “Bugün için eğer herhangi bir plan yapmadıysan, bizim bazı önerilerimiz var!” şeklinde giriş yapabilirsiniz.

Bu çağın çocuklarının bilgi deposuna çevrilmekten çok bir kimlik oluşturmaya ihtiyacı var. Onun kendisini keşfetmesine ve dolayısıyla hayatı keşfetmesine olanak sağlamalısınız. Bunu da kendisini değerli ve önemli hisseden bir çocuk başarıyla yapabilir. Yani bu çağda çocuğumuzun her yönden gelişmesi onun hayata tutunmasını sağlamlaştıracaktır. Ne aşırı oyun, ne aşırı ders, ne aşırı çalışma, ne aşırı tembellik, ne çok boş bir zaman, ne tıka basa dolu günler… Öyle bir denge kurmalıyız ki tatilin tatil olduğunu, okul zamanında okulun önemini anlayıp ayrımını yapabilmeli.

Tatilde ideal olan çocukların arkadaşlarıyla sosyalleşerek onlarla ilişki yönetimini öğrenmesidir. İlişkilerinde sorun yaşadığında bunu nasıl çözebileceğini, sorunları nasıl karşılayacağını, ilişkilerin her zaman sorunsuz olmadığını, hayatta iniş-çıkışlar olduğunu görmesi açısından tatillerin ayrı bir önemi var. Ayrıca “tatil”den kastedilenin sadece gezip olmadığını da göstermemiz gerekiyor. Tatili “bir yaşayarak öğrenme” moduna sokmamız bizim elinizde. Tarihi yerleri gezin ve geçmiş insanların nasıl yaşadığını anlamasını sağlayın. Suriyeli göçmen ailelerle tanışıp bir ülkede yabancı olmanın ne demek olduğunu gösterin. Dünyanın kendi yaşantısının etrafında dönmediğini anlamasına yardımcı olun. Seçimler yapabildiğimizi anlatmanın en güzel fırsatını önümüze serer tatil dönemleri.

Önemli olan bunu gerçekten istemek. Ev ortamından uzaklaşmak her zaman insana iyi gelir!

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Kaynak:Seyitoğlu, F. (2021).. Destek Yayınları. İstanbul.

Yazının devamı...

Çocuk ve oruç

Oruç Çocuklarımıza İsteklerini Ve Hazlarını Erteleyebilmeyi, Sabredebilmeyi Öğretir!

Ramazan ayı çocuklar için çok dikkat çekici, merak uyandıran, eğlenceli ve büyüdüklerini kanıtlama arzusu ile doludur. Gece vakti özenle sofraların hazırlanması, iftarda tüm ailenin toplanması, camiye gitmek, teravih namazları, komşunun, akrabanın birbirine yardım ettiği, samimi paylaşımların ve merhamet duygularının yoğun olduğu çocuğun ilgisini çeken zamanlardır. Ramazan ayı bu şekilde çocuğun manevi, ulvi ve ahlaki değerlerinin öğrenmesine ve pekiştirilmesine de vesile olur.

Okul öncesi dönemde çocuklar anne babasının sözlerinden çok davranışlarını zihinlerine kaydederler. Anne babasının saygıyla kıldığı namazları, ağlayarak yaptığı dua ve yakarışları, yaşadığı sıkıntı karşısında gösterdiği tevekkül ve sabrı, komşusuna yaptığı iyilikleri, tebessümü alçakgönüllülüğü ve tüm ahlaki değerleri davranışsal gözlem ile öğrenirler. Bu yüzden çocuklarımızı dini konularda zorlamak yerine sevdirerek model olmaya çalışalım.

Dini konularda çocukla inatlaşmak, onları zorlamak ne kadar doğru olduğuna inansanız da çözüm değildir. Bu yüzden çocuklarımızı oruç tutmaları için de zorlayamayız. Fakat istedikleri zaman tuttukları tekne oruçları için onları ödüllendirebiliriz.

Şimdi size kendi çocukluğumdan bir tavsiye vereceğim. Direkli oruç.

Küçüklüğümde ben, hiç tekne orucu tutmadım. Direkli oruç tuttum. Bu oruçta gün içerisinde çocuğa yaşına göre bir kaç kez oruca ara verme hakkı verilir. Ben de orucumu tutmaya başlar, “Hadi oruca şimdi bir ara verelim şöyle evimize bir direk dikelim” denildiğinde ise “Ben orucumu bozmam. Tam tutarım!” diye karşı çıkardım. Anne ve babam bize çocukken de saygı duyar ses çıkarmazlardı.

Oruca çocukların diktikleri direkler, Prof. Dr. Mücahit Öztürk Hoca’mın da ifade ettiği gibi

Tüm gün oruç tutmak isteyen çocuklarımızı da desteklemeli endişe edip oruçlarını bozmalarını istememeliyiz. Çünkü oruç çocuklarımıza isteklerini ve hazlarını erteleyebilmeyi, sabredebilmeyi öğretir. Öfke kontrolünü geliştirir. Merhamet, empati hislerini ve farkındalık duygularını geliştirir.

Oruçlu iken Ramazan Ayı'nın hürmetine çocuklarımıza sevgi ve şefkat ile yaklaşabileceğimiz hayırlı, mutlu, iyi ramazanlar diliyorum.

Sevgilerimle,

Fazilet Seyitoğlu

Yazının devamı...

Dayak cennetten mi çıktı?

On iki yaşındaki oyun bağımlısı danışanım dayak yemekten o kadar yılmıştı ki seansta hiç durmadan bağırarak konuşuyordu. Ebeveyn, oyun bağımlısı bu ergenin kendilerine şiddet uyguladığı gerekçesiyle onu bana getirmişlerdi. Ama çocuk annesinin ve babasının kendisini acımasızca dövdüğünü ve onlar onu dövmeye devam ettikçe kendisinin de onlara şiddet uygulayacağını kararlıca söylüyordu.

Ve bir gün seansta haykırarak, “Lütfen anneme ve babama söyleyin bana bir insan olarak saygı duysunlar. Nasıl başka bir insanı dövmüyorlarsa beni de dövmesinler!” dedi. “Bir gün dayak yedikten sonra polisi aramaya kalktım, ama komşumuz beni engelledi.” Annesi ona şöyle dermiş: “Sen benim evladımsın, oğlumsun. Seni hem döverim hem severim!”

Düşünmeden edemedim, acaba insanlar bu hakkı nereden alıyorlar? Dayağın cennetten çıkma olduğunu mu düşünüyorlar?

Peygamber Efendimiz’in manevi oğlu dahi dayak yememiştir. Kendi çocuklarına bir tokat dahi atmamıştır. Düşünün o devirde bile! Bu yüzden dayağın cennetten çıktığını falan düşünmüyorum.

Leyla Navaro, “Beni Duyuyor Musun?” adlı kitabında dayağın eğitime yaramadığını çok güzel açıklıyor. Dayak yiyen çocuk, davranışının karşılığını en kısa yoldan ödemiştir. Çünkü yaptığı olumsuz davranış üzerinde düşünme, hatasını anlama, onu tamir yollarını arama veya sonuçlarını düzeltme fırsatı verilmemiştir ona. Olumsuz davranış dayakla noktalanır. Dayak yiyen çocukta ebeveyne kızgınlık, düşmanlık, nefret hisleri uyanır. Dolayısıyla çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu düşünüp kendini suçlayacağına karşı tarafı suçlar.

Olumsuz davranışı kendi hatası-suçu olarak görmeyip yediği dayak ve bundan dolayı yaşadığı duygular onu rahatsız eder. Dayak yiyen çocukta saldırganlık duyguları gelişir. O da anne babasını örnek alıp, sorunlarını en kısa yoldan saldırganlıkla, zorbalıkla halletmeye yönelir. Kardeşine, komşu çocuğuna, sokakta gördüğü kediye vurur. Ayrıca anne ve babasına karşı koyamadığı için saldırganlığını dolaylı olarak gösterebilir ve onları sinirlendirecek başka davranışlar ortaya koyar.

Dayak yiyen çocuk kendini güçsüz ve aciz hisseder. Kendisinden utanır. Özgüveni sarsılır. Bu da gösterir ki çocuk eğitiminde ve disiplininde dayağın yeri yoktur.

Seanslarda birçok ebeveyn hırslarını, öfkelerini çocuklarından çıkardıkları için kendilerini çok kötü hissettiklerini ifade ederler. Pişman olurlar, utanırlar, suçluluk duygularına kapılırlar. Bazı ebeveynler de bu suçluluğu gidermek için aşırı sevgi gösterilerine ya da aşırı hoşgörülü tutumlara girerler.

On yaşındaki danışanım Ender, saatlerce bilgisayar oyunu oynadığı için annesi tarafından hortumla dövülmüştü. Sonra annesi o kadar çok üzülmüştü ki çocuğuna sarılarak hıçkırarak özür dilemiş, dengesiz bir tutuma girmişti. Ender ise seansta, “Annem önce beni dövüyor, sonra da beni çok seviyor. Bense ne yapacağımı şaşırmış durumdayım. Ya beni dövsün ya beni sevsin. Ben de ona karşı gardımı alayım!” şeklinde duygularını ifade etmişti.

Şiddetten hayır gelmesi mümkün değil. Şiddet, şiddeti doğurur. Çocuğunuza gösterdiğiniz şiddet bir şekilde dönüp sizi bulacaktır, çünkü ne ekersek onu biçiyoruz bu hayatta.

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2021). Karnı Tok Ruhu Aç Çocuklar. İstanbul: Destek Yayınevi.

Yazının devamı...

Kardeş kıskançlığı her çocukta yaşanmaz

Kardeş kıskançlığı genelde her zaman var olan, doğru, olması gereken bir şey gibi görünse de, ben kardeş ilişkilerinde danışanlarımda çok büyük farklılıklar gördüm. Araştırmacılar da çocuklar ve genç yetişkinlerin kardeşleriyle olan ilişkilerini geçmişe dönük olarak analiz ettiklerinde, kardeş ilişkilerinde birkaç tarz saptamışlar:

1. Bakıcı ilişkisinde kardeşlerden biri diğerine yarı ebeveyn gibi davranır. Bu örüntü daha çok abla-erkek kardeş ilişkilerinde görülür.

2. Ahbap ilişkisinde, her iki kardeş de birbirine benzemeye çalışır ve birlikte olmaktan zevk duyarlar.

3. Kritik ya da çatışmalı ilişkide kardeşlerden biri diğerine baskın çıkmaya çalışır. Aralarında kavga, tartışma ve sataşma vardır.

4. Rakip ilişkisinde kardeşler arasında arkadaşça ya da destekleyici davranışlar çok azdır.

5. Lakayt ya da ilgisiz ilişkide kardeşler birbirlerine karşı umursamazdırlar.

Aralarında fazla yaş farkı olmayan (4 ya da daha az) ve anne baba arasında geçimsizlik olan kardeşlerde rekabet ya da kritik ilişkilerin daha çok görüldüğü düşünülmektedir. Ahbap ilişkileri kız kardeşler arasında biraz daha çok görülürken, en çok erkek kardeşler arasında çekişme yaşandığı söylenebilir.

Anne baba çalışıyor ise ve çocuklar eve döndüğünde abla bakıcı rolünü üstleniyorsa, kardeşler arasında bakıcı ilişki tipi baskın hale gelir. Böyle durumlarda ablalar, küçük kardeşlerinin kendine güven becerileri edinmesine yardımcı olabilirler. Ailede küçük kardeşin bakımını üstlenebilecek bir abla ya da abi olması, anne babanın iş bağlantılı stresle başa çıkabilme yeteneğini artırmaktadır.

Kaynak: Seyitoğlu, F. (2018). Çocuk Anne Babasından Ne İster?. HayyKitap.

Yazının devamı...

Anne babalar, akıllı telefonlarınızı bırakın ve çocuğunuzla oyun oynayın!

Telefonunuzu bir kenara koyun ve bunun yerine çocuğunuzla beraber oyunlar oynayın.

Amerikan Pediatri Akademisi’ndeki çocuk doktorları, okul öncesi çocukların konuşma ve dil gelişimiyle ilgi olarak anne babalara bazı tavsiyelerde bulunuyor. Çocuk doktorları ve ruh sağlığı uzmanları, anne babaların evde akılı telefon ve tabletlerle daha az zaman geçirmelerini ve küçük çocuklarıyla birlikte yüz yüze interaktif oyunlar oynamalarını öneriyor ve teşvik ediyor.

Anne babalar bu yüzyılda her zamankinden çok daha fazla koşuşturuyorlar ve dünyayla bağlı kalmak için de akıllı telefonlarına bağlı olmak zorundalar. Fakat çocukların beyin gelişiminin %80’i hayatlarının ilk üç yılında gerçekleşiyor ve istikrarlı sözlü ve sözsüz, insan insana olan etkileşim ve iletişimlerle besleniyor. Dolayısıyla ebeveynler telefonlarıyla uğraşmak ve teknolojiye bağlı olmak yerine mümkün olduğunca çocuklarının öğrenme becerilerini geliştirmek adına onlarla kaliteli vakit geçirmeye odaklanmalılar.

Peki, bir ebeveyn okul öncesi çocuğunun dil öğrenme becerisi ve iletişim yeteneklerine en üst seviyede katkıda bulunmak için neler yapabilir? İşte bazı pratik öneriler:

Çocuğunuzla beraber pratik oyunlar oynayın. Bu pratik oyunlar çocuğunuzla yüz yüze etkileşimi teşvik ederken, onlara konuşma sırasını öğretir, bağlanma ve iletişim becerilerinin önemli parçalarını güçlendirir. Öpücük üfleme, el sallama ve alkışlama gibi aktiviteler de çocuğun sosyal gelişim becerilerini inşa etmesine yardımcı olur. Bu oyunları oynarken unutmayın, ellerinizin özgür olması gerekiyor!

Okul öncesi dönemdeki çocuğunuzla birlikte kitap okuyun, bloklarla oynayın, bir parkta aynı köpeğe bakın. “Aynı anda iki insanın aynı şeye odaklanmasına, “ortak dikkat” diyoruz.” Ortak dikkat becerisi, sosyal gelişimin ve dil gelişiminin hayati bir parçasıdır. Aynı zamanda bir çocuğun başka bir kimseyle deneyimlerini paylaşmasına ve başkasının bakış açısını görmesine müsaade eden önemli bir sosyal beceridir. Ortak dikkat, çocuğun söyledikleri ya da yaptıklarıyla ilgilendiğinizi kendisine göstermiş olur. Fakat ebeveynler telefonlarıyla ilgilendiklerinde, çocuklarıyla ortak dikkat becerisini geliştirememiş ve çocuğun bu becerisini inşa etmek için anahtar bir fırsatı kaçırmış olurlar.

Çocuğunuzla birlikte körebe, saklambaç, el el üstünde gibi geleneksel interaktif çocuk oyunları oynayın.Kovalamaca oynayın ve çocuğunuzla beraber koşturun.

Doğa yürüyüşünün çocuğunuzla birlikte keyfini çıkarın.Çevrenizdeki doğa mucizelerine çocuğunuzun dikkatini çekin. “Şu büyük bulutlara bak,” ya da “Bu çimene bir dokun. Yağmurdan ıslanan çimenin kokusunu içimize çekelim,” gibi şeyler söyleyin. Küçük çocuklar özellikle keşfetmeyi çok severler ve uzun bir süre de anne babaları için birçok soruları olacaktır. Doğa, çocukların özünde olan merak duygusunu teşvik ve tatmin eder.

Çocuk doktorları küçük çocukların beyin gelişimi ve öğrenme becerisi için oyunun önemini vurguluyorlar. Bu geleneksel çocuk oyunları çocuk gelişimi ile ilgili yüzyıllar süren bilgeliği yansıtıyor.

Yarım yüz yıl önce, 1977 yılında doğa bilimci Marie Winn, The Plug in Drug kitabında televizyonun küçük çocukların beyin gelişimi üzerindeki etkisi hakkında uyarılarda bulunmuştu. Winn, ebeveynleri çocukların erken televizyona maruz kalmalarının “insanlığını yitirmeye, mekanikleştirmeye, gerçekleri ve hayatta karşılaştıkları ilişkileri daha az gerçekçi kılma”ya sebep olması konusunda uyarmıştı. Günümüzde küçük çocukların anne babalarının verdiği dijital mücadele yalnızca televizyon için değil, çok çeşitli elektronik medya aletleri bu mücadeleye dahil oldu ve anne babaların işlerini daha da güçleştirdi.

Anne babalar artık dikkatlerini çocuklarının hayatlarının ilk 3 ile 4 yıllık bölümüne vererek, çocuklarının beyin gelişimi, dil gelişimi, sosyal ve duygusal gelişim ve iletişim becerilerini etkileme fırsatı için kıymetli bir pencere açmış olurlar. Akıllı telefonlarla daha az, çocuklarıyla erken dönemde oyun oynamada daha fazla zaman harcamanın semeresi, harika ödüllerle ilerleyen yıllarda alınacaktır.

Yazının devamı...

KORONAVİRÜS VE ÇOCUK

KORONAVİRÜS VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ

Şu an zor günler geçiriyoruz. Koronavirüs hayatımıza girdiğinden beri anne babalar çok daha fazla stres altındalar. Başımıza bir felaket geldiğinde bir ebeveyn olarak aslında kendimize iki misli meydan okunmuş olarak buluruz. Kendi korku kaygı ve üzüntü hislerimizi anlamlandırmak ve aynısını yapmak için çocuğumuza yardım etmek… Keşke çocuklarımızı ve kendimizi, hayatın acı ve endişelerinden koruyabilseydik ama ne yazık ki bunu yapamıyoruz. Çocuklarımızın ruh sağlıklarını, koronavirüsün olumsuz psikolojik etkilerinden, ancak doğru davranışlar ile koruyabiliriz ve bu kötü sarsıcı travmayı onların hayatlarına katkıda bulunacak bir fırsata dönüştürebiliriz!

1. Öncelikle çocuklarınızın duygularını ifade etmelerine izin verin!

Duygularını ve hislerini ifade eden çocuklar, zorluklarla daha kolay başedebilir ve kendilerini güvende hissederler ve duygularını ifade etmeleri için çocuğunuzu cesaretlendirin.

2. Çocuğunuz tüm haberleri ve gelişmeleri sizden duysun!

Çocuğunuza neler olduğunu ve gelişmeleri söylemeyi ertelemeyin, ne kadar acı olursa olsun gerçekleri siz söyleyin, başka birilerinden duymasınlar. Gerçekleri ortaya koyabilmek ve duygusal ortamı belirleyebilmek sizin elinizde olur.

3. Önce çocuğunuzu dinleyin, ipuçlarını ondan alın!

Ondan nasıl hissettiği ve koronavirüs hakkında bildiği her şeyi size söylemesini isteyin. Ona sorular sorabileceği bol fırsatlar verin. Üzücü detaylar hakkında soruları cevaplamaya (hızlı cevaplar değil) hazırlıklı olun. Çocuğunuzun üzücü detaylara girmeyerek korkutucu hayaller kurmasını engellemeniz gerekir.

4. Sakin olun! Üzgünseniz bunu çocuğunuzun bilmesine izin vermek sorun değildir, ama eğer çocuğunuzla bu travmatik deneyim hakkında çok duygusal bir şekilde konuşacaksanız, bu durumda muhtemelen sizin duygularınızı ve başka çok az şeyi özümseyecektir. Diğer yandan eğer sakin kalırsanız, muhtemelen neyin önemli olduğunu kavrar. Trajik olaylar hayatımızı son derece altüst edebilir ama kötü deneyimlerden öğrenebilir ve güçlü olmak için birlikte çalışabilirsiniz.

5. Çocuğunuzun gelişim düzeyine uygun konuşun! Bunaltıcı olabileceği için çok fazla bilgi vermeyin! Dürüstçe ve açıkça cevaplar vermek için elinizden geleni yapın. Her şeyi cevaplayamazsanız da sorun değil, önemli olan yanında olmanız. Böyle zor konuşmalar bir seferde bitmez, çocuğunuzun bu deneyimi kabullenmeye ihtiyacı olduğu sürece konuya geri dönmeniz gerekebilir.

6. Güven verin, rahatlatıcı konuşun!

Bu olayın ne kadar olağandışı olduğunu ve bir daha böyle bir şeyin başımıza gelmemesi için bütün önemlerin alındığı konusunda güven verici olmanız önemlidir. Koronavirüsün sebeplerinin belirlenmesi ve bu olayın düzelmesi için doktorlarımızın, devletimizin, çokça çalıştığını ve dikkatlice araştırmaların yapıldığını ve önlemlerin alındığı konusunda güven verici olmanız önemlidir.

7. Temizlik kurallarını çocuğunuza öğretin!

Çocuğunuzun koronavirüsten korunması için ve her zaman temizlik kurallarına uyması gerektiğini öğretin. El yıkamanın önemini, nasıl yıkaması gerektiğini, öksürürken nasıl ağızlarını kapatacaklarını gösterin.

8. “Evde Kal” çağrısını sakince çocuğunuza anlatın!

Çocuklar yollardaki ve haberlerdeki maskeli insanları, evde kal uyarılarını, okula gitmemeyi, arkadaşlarıyla birlikte olamamayı, parka gidememeyi endişeli bir biçimde anlamlandırmaya çalışabilirler. Siz sakin kalarak bu dönemin geçici olduğunu ve tedbir ve önlem bakımından bir süre dışarıya çıkmamamız gerektiğini, sakin kalarak anlatın.

9. Evinizi eğlenceli hale getirin! Evde sadece ders değil, çocukların eğlenmeleri ve hareket edebilmeleri için öneri ve aktivitelerde bulunun ve çocukların evdeki süreci eğlenceli, öğretici, hareketli bir sürece çevirmelerine yardımcı olun.

10. Çocuğunuzun yanında olun ve rutinlerinize devam edin! Eğer çocuğunuz üzgünse birlikte sadece zaman geçirmek bile onu daha güvende hissettirebilir. Çocuğunuz ile birlikte olan gündelik sıradan olan rutin işlerinize devam edin. Çocuklar rutinlerde büyük rahatlık bulurlar ve bir aile olarak sadece sıradan şeyler yapmak bile en etkileyici iyileşme yolu olabilir!

11. Çocuğunuzu sınırlamaya çalışın!

Çocuğunuzun üzücü haberlere ve korkutucu görüntülere maruz kalmasını sınırlamaya çalışın.

12. İyilik yaparak ve yardımlaşarak çocuğunuza travma ile büyüyebileceğini gösterin!

Koronavirüse rağmen iyilik yapmaya devam edin. İhtiyaç içindeki başkalarına yardım edin. İyilik yapmak çocuklarınızın ve sizin daha iyi hissetmenize yardım eder ve çocuğunuza travma ile nasıl başa çıkabileceğini, yola ve hayata devam edebileceğini gösterir. Buna “travma sonrası büyüme” diyoruz. Çocuklarınızla birlikte koronavirüse rağmen iyilik yaparak hayata ve yola devam edin, Onlara örnek ve model olun, bu fırsatı kaçırmayın!

Sevgilerimle,

Fazilet Seyitoğlu

Uzman Klinik Psikolog

www.myfamilyterapi.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.