SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çaresizlik duygusuna esir olmayın!

Evli çiftlerin istemesine rağmen çocuk sahibi olamamasının, yani kısırlığın ülkemizde psikolojik ve sosyal boyutları vardır. Çocuğu olmayan çiftler kendilerini toplum karşısında yetersiz ve yalnız hissetmektedir. Bunun yanı sıra çevreden sık gelen “Çocuğunuz ne zaman olacak?” sorusu da çiftlerin psikolojik anlamda çökmelerine sebep olabilir. Normal şartlarda güçlü ve dik duran bir bireyin bu süreçte bir hayli yorgun ve güçsüz olduğu görülmektedir.

Eşinize suçluluk psikolojisi yaşatmayın

Bazı çiftler bu süreci çok sancılı geçirmektedir. Özellikle erkeklerin kadınlara yetersizmiş gibi davranması, kadınların tedavi isteklerine ‘sorun kadındaymış’ gibi davranmaları, eşlerinin moral, motivasyon ve özgüvenlerini düşürmektedir. Bu durumda kadınların kocaları tarafından terkedilme korkusuyla suçluluk ve cezalandırılma psikolojisi yaşamaları kaçınılmaz olur. Bu diğer insanlarla iletişimleri sırasında olumsuzlukları, kimseyi istememe, yalnız kalma eğilimi ve bedensel yakınma sorununu da ortaya çıkarabilir. Bu kişiler geleceğe de umutsuz ve güvensiz bakarlar...

Tüm yollara başvurun, hemen pes etmeyin

Çocuk, evlilikleri taçlandıran mutluluktur. Bu mutluluğun olmaması baş edilmesi kolay bir problem değildir. Ama ne olursa olsun, asla umutsuzluğa kapılarak pes etmeyin. Gerekli tüm tıbbi yollara başvurun. Böylelikle elinizden gelen her şeyi yaptığınızı bilirsiniz. Birlikte çözüm bulmaktan vazgeçmeyin. İlişkinizi güçlendirip kendinizi mutlu edecek her türlü aktivite ve yeterlilik psikolojisine sokacak etkinliklerden faydalanın. Birlikte vakit geçirmek, sevdiğiniz yerlere tatile gitmek, birlikte spor yapmak, her akşam yürüyüşe çıkmak, hobilerle uğraşmak gibi alternatiflerle ortak paydada buluşabilirsiniz. Olumsuz durumlarda, birbirinize yetebildiğinizi, birlikte de hayatın ne kadar keyifli olacağının farkına varın.

Birbirinize destek olarak sevginizi güçlendirin

Birbirinizi koşulsuz her şekilde sevin, birbirinizi suçlamayın. Durumu kabullenin ve birbirinize destek olun. Bu, ilişkinizi güçlendirecektir. “Ben seni her halinle seviyorum”, “üzerimize düşen her şeyi yaptık”, “senin çocuğunun olmaması, benim sana olan sevgimi ve sadakatimi azaltmaz”, “kendini kötü hissetmeni sağlayacak hiçbir şey düşünmeni istemiyorum” gibi cümlelerle sevginizi güçlendirin. Ne olursa olsun, bir bütün olup birbirinizden vazgeçmeyin.

Psikolog Nergis Hasançebi Sürmen

Medical Park Karadeniz Hastanesi

Yazının devamı...

Sağlıklı bir gebelik için beslenme tavsiyeleri

Gebelik döneminde beslenme kadar öncesindeki beslenme durumu da hem anne hem de bebek açısından önemlidir. Gebelik öncesinde sağlıklı olmak, gebelikte oluşabilecek komplikasyonları önler ve bebeğin sağlıklı olma şansını arttırır. Bunun için aşağıdaki tavsiyelere uymaya dikkat edin:

-Sağlıklı kiloda olun. Zayıf veya obez olmak doğurganlık oranını etkilemektedir. Fazla kilolu ya da obez bireylerin kilosunun yüzde 10’unu kaybettiğinde gebe kalma şansının arttığı gözlemlenmiştir. Bu yüzden vücut kitle indeksinizin 20- 25 arasında olmasına özen gösterin.

-Çeşitli ve besleyici gıdalar tüketin. Her besinde farklı besin öğeleri bulunmaktadır. Bu yüzden tabağınızın her zaman çeşitli besinlerden oluşmasına özen gösterin.

-Kan şekerinizi dengede tutun. Kan şekerinin dengesiz olması doğurganlığı etkilemektedir. Dengeli bir kan şekeri için kompleks karbonhidrat içeren besinler tüketilmeli ve sağlıklı ara öğünler yapılmalıdır.

-Folik asit alın. Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi için gerekli bir vitamindir ve doğumsal anomalileri önlemektedir. Gebelikten en az 3 ay önce günlük olarak alınmalıdır.

-Doymuş yağ asitleri ve trans yağ içeren gıdalardan uzak durun. Bu yağlar genellikle hayvansal besinlerde ve işlenmiş gıdalarda bulunur. Kontrolsüz tüketimi kalp sağlığını olumsuz etkiler.

-Kafeinli içecekleri azaltın. Yüksek miktarda tüketilen kafein doğurganlığı olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca gebelikten sonra kafein tüketimi 200 mg (ortalama 3-4 çay bardağı çay) ile sınırlı olmalıdır. Gebelik öncesinde vücut bu orana alıştırılmalıdır.

-Alkol-sigarayı bırakın. Sigara ve alkol tüketiminin döllenmeyi engellediği birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. Döllenme sürecinin normale dönmesi sigarayı bıraktıktan sonra 3 ayı buluyor. Bu yüzden gebelik planlanıyorsa mutlaka bu alışkanlıklar terkedilmelidir.

DOĞURGANLIĞA YARDIMCI BESİNLER

Yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerde çeşitli vitamin-mineral eksiklikleri görülmekte ve bu durum doğurganlığı etkilemektedir. Yapılan çalışmalara göre sağlıklı ve dengeli beslenmek doğurganlık oranını yüzde 80 oranında artırmaktadır. Bunun için beslenmenizde tercih etmeniz gereken besinler şunlardır:

KOMPLEKS KARBONHİDRATLAR; B grubu vitaminler doğurganlığı ve döllenmeyi arttıran besin öğelerinin başında gelir. Kompleks karbonhidratlar, B12 vitamini hariç bütün B grubu vitaminlerini içermektedir. Beyaz undan yapılmış gıdalar, beyaz pirinç, şeker, meyve suları, çikolata, bisküvi gibi hazır paketli rafine edilmiş basit karbonhidratlar yerine tam buğday, çavdar, yulaf, tahıllı ekmekler, bulgur, tam buğday makarna, esmer pirinç, tam buğday unundan yapılan mamuller, kurubaklagiller, meyve ve sebzeler tüketilmelidir.

ET, TAVUK, BALIK, YUMURTA; Demir depolarının doluluğu doğurganlığı etkilemektedir. Hayvansal gıdalar kaliteli protein içerir ve demir yönünden zengindirler. Bu gıdaları tüketirken pişirme yöntemlerine ve çeşitliliğe dikkat edilmelidir. Haftada 2-3 kere mutlaka balık tüketilmelidir. Balıkta elzem yağ asitleri bulunmaktadır ve vücutta sentezlenememektedir. Yumurta, anne sütünden sonra en kaliteli protein kaynağıdır ve her gün tüketilmelidir.

KURUBAKLAGİLLER; Mercimek, kurufasulye, nohut, börülce gibi baklagiller bitkisel protein, B grubu vitaminler, demir, magnezyum, kalsiyum gibi besin öğelerinden zengindir. Haftada en az 2-3 kere tüketilmelidir.

KOYU YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER; Folik asit deposu olan ıspanak, pazı, marul, maydanoz, dereotu, brokoli vb. sebzeler her gün düzenli olarak tüketilmelidir.

YAĞLI TOHUMLAR; Doymamış yağ asitleri, magnezyum, çinkonun doğurganlıkla ilişkisi kanıtlanmıştır. Yağlı tohumlar bu besin öğelerinden zengindir. Yağ asitlerinin yetersiz alımı da hormon düzensizliğine sebep olmaktadır. Bu yüzden her gün 1 avuç ceviz, fındık, badem tüketilmelidir. Besin öğelerinden maksimum yararlanmak için çiğ olarak tercih edilmesi önemlidir.

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ; Kalsiyumun başlıca kaynağı olan süt ve süt ürünleri ortalama olarak günde 3 porsiyon tüketilmelidir. 1 kase yoğurt, 1 su bardağı süt, 1 dilim peynir şeklinde çeşitlendirilmelidir.

Diyetisyen Merve Yazıcı

Medical Park Trabzon Yıldızlı Hastanesi

Yazının devamı...

Erkeklerin büyük kısmında kısırlık sebebi saptanamıyor!

Korunmadan düzenli ilişkiyle bir yıl ve daha uzun süre çocuk sahibi olamayan çiftler, infertil (kısırlık) kabul edilir ve bir uzman tarafından değerlendirilmeleri önerilir. Bir yılın sonunda çocuk sahibi olamama oranı yaklaşık olarak yüzde 15 civarındadır. Bu durumda çiftler değerlendirildiğinde yüzde 50 oranında erkek faktörü olduğu saptanmıştır. Bu sebeple kadında sorun bulunsa dahi erkek faktörünün de mutlaka değerlendirilmesi önemlidir.

Erkeğin sorunu varikosel

İnfertil erkeklerin büyük bir kısmında herhangi bir sebep saptanamamaktadır. Saptanan sebepler arasında en çok görülen ise varikoseldir. Testis toplardamarlarının genişlemesi olan varikoselin en iyi tedavisi kasık bölgesinden yapılan mikroskopik varikoselektomi operasyonudur. Sperm üretimini kontrol eden hormon sisteminde bozukluk olan hastalar ilaç tedavisinden ciddi fayda gören tek gruptur.

Son yıllarda ilerleyen teknoloji ile birlikte sperm DNA hasarı tespiti yapılabilmektedir. Bu grup hastalarda antioksidan tedavi ile bu hasar oranı azaltılabilir. Bunun yanında sperm kalitesini, hareketini ve sayısını artıran ürünlerin sayısı da giderek artmaktadır.

Çevresel şartlar sperme zarar veriyor

İnfertil erkeğin tedavisine başlamadan önce ayrıntılı değerlendirme ve tetkik yapılmalıdır. Tedavide enfeksiyon ya da hormonal dengesizlik varsa tedavi edilmeli, varikosel tedavisi ve antioksidan destek tedavisi yapılmalıdır. Aynı zamanda sperme zarar verebilecek çevre şartlarından uzaklaşılmalı, sigara/alkol kullanılmamalı ve sağlıklı beslenilmelidir. İnfertil erkeklerin yaklaşık yüzde 10-15'de hiç sperm bulunmaz. Bu grup hastalar ve diğer tedavilerden fayda görmeyen diğer hastalar için yardımcı üreme teknikleri önerilir.

TESE ve Mikro TESE yöntemleri

Hiç sperm olmayan veya sağlıklı sperm saptanamayan hastalarda TESE ve Mikro TESE yöntemleri ile direk testisten sperm alınarak laboratuvar ortamında yumurta ile birleştirilerek sağlıklı embriyo elde edilebilmektedir.

Son yıllarda infertilite (kısırlık) tedavisinde en hızlı gelişen yöntem tüp bebek yöntemidir. Bu tedavide sperm seçimi oldukça önemlidir. Sperm seçiminde yeni gelişmeler (Mikroçip yöntemi), embriyo transferinin daha geç yapılması ve embriyo transferi öncesi genetik tanı konarak sağlıklı embriyonun transferi ile gebelik oranları çok daha yüksek seviyelere taşınmıştır.

Üroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ali Sarıbacak

VM Medical Park Kocaeli Hastanesi

Yazının devamı...

Kısırlık artık kader değil!

Kısırlık nedir?

Kısırlık (infertilite), kadında hiç gebeliğin oluşmaması ya da daha önceden gebelik oluşmasına rağmen başka bir gebeliğin oluşmaması durumudur. Kısırlığın toplumda görülme sıklığı yaklaşık yüzde 10-15 civarındadır. Türkiye'de 2 milyon çift çocuk sahibi olamıyor. Ancak son dönem modern tekniklerin de etkisiyle bu sorunun tedavisi artık büyük ölçüde mümkün.

Kısır bir kadın doğru tedavi yöntemleriyle çocuk sahibi olabilir mi?

Genelde erkekteki kısırlık sebepleri yüzde 25 ile 45 oranında, kadına bağlı sebeplerse yüzde 40 ile 55 oranında görülür. Her iki bireyde de kısırlık görülmesi ise yüzde 10 ile 15 oranındadır. Ayrıca hiçbir şekilde kısırlık sebebinin bilinmemesi (nedensiz kısırlık) sorunu da yüzde 10 ile 15 oranında görülür. Başka bir deyişle, çiftlerde kısırlık sebebinde her iki bireyde de aynı derecede sorumluluk vardır. Ancak maalesef üreme sisteminde sorun olan çiftlerden bazıları doğal yollardan çocuk sahibi olmayı başaramaz. Bu gibi problemleri olan çiftler için aşılama, yumurtlama ve tüp bebek tedavi yöntemi uygulanarak çocuk sahibi olmaları sağlanabilir. Bu kısırlık tedavileri içerisinde tüp bebek tedavi yöntemleriyle yüzde 60 oranında başarı elde etmek mümkündür.

Kısırlıkta son dönem ileri tedaviler nelerdir?

Tüp Bebek, kısırlık sorunu olan çiftler için en etkin ve başarılı sonuçlara ulaşılan tedavi yöntemidir. Tüp Bebek tedavisinde son dönem ileri tedaviler ise şöyledir;

Preimplantasyon genetik tanı (PGT): Bu yöntemle embriyo üzerinde gen düzeyinde testler yapmak ve belirli bir hastalık veya doku uyumu olup olmadığını transfer öncesi tespit edebilmek mümkündür.

Kapsamlı Kromozomal Tarama (NGS): NGS tekniği kullanılarak tüm kromozomların embriyoda analizi yapılmaktadır. Kapsamlı kromozomal tarama yaklaşımıyla artık embriyo biyopsi işlemini embriyo gelişiminin 5’inci gününde yaparak, alınan hücreleri tüm kromozomları yönünden veya pek çok gen problemi yönünden incelemek mümkün olabiliyor. İşlem sonrası embriyoları dondurup, inceleme sonuçlarına göre normal olarak tespit edilen embriyo veya embriyoları daha sonraki bir dönemde doğal rahim ortamına transfer ederek daha yüksek gebelik oranları elde edilebilmektedir.

IMSI: Yüksek optik büyütme ile daha iyi sperm seçimidir. Klasik mikroenjeksiyon tedavilerinde sperm hücreleri laboratuvarda seçilirken mikroskop altında 400-600 katı kadar büyütülerek seçilirler. IMSI yönteminde ise bu büyütme 8000 kata kadar çıkarılabilir. Böylece çok daha iyi sperm seçilerek geçmişte sperm kaynaklı başarısızlık yaşamış çiftlerde başarı sağlanabilir.

Mikroçip yöntemi: Mikro akışkan çip teknolojisiyle spermler arasından DNA yapısı en ideal olan spermleri seçmek mümkündür. Bu sayede de daha iyi embriyolar oluşturulabilmekte ve oldukça başarılı neticeler elde edilmektedir. Mikroçip yönteminin uygulanmasıyla gebelik oranlarında oldukça etkin bir artış görülmüştür.

Vitrifikasyon: Sperm-yumurta-embriyo dondurma, “vitrifikasyon” adı verilen hızlı dondurma tekniğiyle son derece yüksek canlılık oranları ve embriyo gelişim oranları elde edilebilmektedir.

Embriyoskop: Embriyoskop kullanılmasıyla embriyolar sürekli olarak izlenebilir ve bu izlem için embriyo bulunduğu ortamdan da çıkarılmak zorunda kalınmaz. Dinamik embriyo görüntüleme sistemleriyle bugüne kadar embriyo gelişimi hakkında bilinmeyen pek çok yeni parametre de keşfedildi. Bu parametrelerin embriyo seçiminde kullanılmasıyla gebelik oranlarında artış ve gebelik kayıplarında azalma sağlanabilmektedir.

Kadında kısırlığı artıran faktörler nelerdir?

Anne adayı 35 yaşından küçükse, bir sene boyunca düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik meydana gelmemişse, mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır.

Yaşın 35’in üstünde olması: 35 yaş üstü gebe kalma şansı düşmeye başlar.

Kilo sorunu: Kişinin obez olması, aşırı düşük kiloya sahip olması ve aşırı egzersiz (adet düzensizliğine yol açarak gebe kalmayı güçleştirebilir) yapması da kısırlığı artırabilir.

Kronik hastalıklar: Diyabet, Lupus eritematozus, artrit, hipertansiyon, astım.

Kötü beslenme: Sigara ve alkol tüketimi, aşırı kafein tüketimi.

İş ortamı: İş yerinde (aşırı sıcak ortamda çalışmak), radyasyon v.b. etkiler.

Kimyasal maddeler: Pestisit gibi böcek- haşere ilaçlarına maruz kalmak, toksik gaz ve maddelerle karşılaşmak.

Aşırı stres

Hastalıklar: Endometriozis, polikistik over, dış gebelik, böbrek yetmezliği, siroz, hipofiz tümörü, anoreksiya nevroza, hipotiroidi, uterusta bozukluklara neden olan hastalıklar ve cerrahiler, pelvis ve uterus cerrahi girişimleri, ülseratif kolit, kron hastalığı, epilepsi, Cushing hastalığı, ağır anemi, kan hastalıkları, HİV enfeksiyonu, böbrek hastalıkları.

İlaçlar: Ağrı kesiciler, antibiyotikler, depresyon ilaçları ve kemoterapi ilaçlarının kullanımı gebe kalmayı negatif etkiler.

Tüp Bebek ve Kadın Hastalıkları Doğum Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Aynur Erşahin

Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi

Yazının devamı...

İftarda çorba içtikten sonra yemeğe 20 dakika ara verin

Medical Park Ordu Hastanesi’nden Diyetisyen Gülce Taştemel, Ramazan ayında sağlıklı beslenmenin önemine dikkat çekti. Diyetisyen Taştemel, açlık süresinin 17-18 saatleri bulacağı bu günlerde bir uzmandan yardım alınmasında fayda olduğunu belirtti.

Ramazan ayında beslenme alışkanlıklarımızın tamamen değişir. Bu nedenle bu ayda 2 ana 2 ara öğün şeklinde beslenilmesi en sağlıklı yöntemdir. Tek öğünde aşırı yüklenme mide büyümesine hatta delinmesine neden olabilir. .

Hafif besinler tüketilmeli

Uzun süre açlık metabolizma hızını yüzde 40 düşürür. ’Sahur için kalkmayan bireylerin metabolizmaları daha yavaş çalışacağı için kilo alma riskleri yüksektir. Sahurda hafif besinler tüketilmelidir. Bir bardak tarçınlı süt, bir adet haşlanmış yumurta, peynir, zeytin ve ekmek ile yapılmış bir sahur hem acıkmayı geciktirir hem hazımsızlık problemlerini ortadan kaldırır.

Aşırı yemek tüketimi zararı

İftarda aşırı kalorili ve hamur ağırlıklı beslenme şeker koması, kalp rahatsızlığı, tansiyon yüksekliği gibi ciddi rahatsızlıklara neden olabilir. İftarın kan şekerini artıran hurma ile açılması iştahı baskılamaya yardımcı olur. Çorba ve sebze yemeği yenildikten sonra 20 – 30 dakika ara verilmesi hem mide büyümesini engeller hem de hazmı kolaylaştırır.

Yeterli vitamin mineral alımına dikkat

Vitamin ve minerallerin yetersiz alınması halsizlik, yorgunluk, unutkanlık ve iş veriminde azalmaya neden olabilir. Günde en az 2 porsiyon meyve, 3 porsiyon sebze ve 3 porsiyon yağlı tohum tüketimi bu belirtilerin oluşmasını engeller. Kayısı ve erik tüketimi sindirim sistemini düzenlerken vitamin alımını da engeller.

Bu besinler sizi daha çok acıktırır

Şerbetli tatlılar, çikolata, beyaz un ile yapılmış kekler, poğaçalar, ekmekler, pirinç pilavı, reçel, bal, pekmez gibi besinler kan şekerini hızlı arttırma özelliğine sahiptir. Kısa süreli tokluk sağlarlar ancak sonrasında şekerde ani düşüşlere, dengesizliklere neden olurlar. Bu besinlerin tüketimi uzun süre açlık durumları için uygun değildir.

Tok kalmamıza yardımcı besinler

Bazı besinler açlık hormonunun uyarılmasını geciktirerek tokluk süresini uzatırlar. Yağsız et, tavuk, balık, yumurta, süt ve sür ürünleri, yulaf ezmesi ve beyaz leblebi tüketimi açlık hissini an aza indirmemize yardımcı olacaktır.

Su tüketmeyi ihmal etmeyin

İnsan vücudunun yüzde 60’ı sudur. Bir insan yemek yemeden haftalarca yaşayabilir fakat su içmeden yaşayamaz. Su tüketiminin azlığı baş ağrısı, konsantrasyon bozukluğu, böbreklerde kalıcı hasar, tansiyon düzensizliği kalpte yorgunluk gibi bir çok soruna neden olur. Ramazan ayında iftardan sonra her saat başı 2 – 3 bardak su tüketilmelidir. Günlük su tüketiminin 8- 10 bardağın altına düşmemesi gerekir.

Diyetisyen Gülce Taştemel

Medical Park Ordu Hastanesi

Yazının devamı...

Kalp hastaları Ramazan'da ne yapmalı?

Müslümanların kutsal ayı olan Ramazan'da oruç tutmak özellikle uzun yaz günlerinde normal insanlar için bile zorlu iken kalp hastaları ne yapmalı?

Oruç genel olarak normal insanlarda ve durumu stabil olan kalp hastalarında olumsuz etkilere sahip değildir. Gerçekte bazı açılardan faydalı dahi olabilir. Düşük gıda alımı, sigaradan uzak durmak ve genel olarak kutsal bir ay olmasından dolayı stresin azaldığı bir atmosferde yaşamak kalp açısından faydalı olabilir.

Öncelikle Ramazan'da karşılaşılan en sık problem diyet içeriği ve miktarının değişmesidir. Kalp hastaları için kesinlikle yasak olan gıda çeşidi çok azdır. Ancak yüksek oranda doymuş yağ içeren, basit şekerlerden zengin gıdaların içeriğini ve tüketim sıklığını normal hayatta olduğu gibi kısıtlamak gerekir. Her ne kadar kısa bir süre de olsa iftarla sahur arasında çok fazla sıvı tüketmeli ve günlük yürüyüşleri bu aralıkta aksatmaksızın yapmalıyız.

Peki hangi kalp hastalarının oruç tutması sakıncalıdır?

•Tekrarlayan göğüs ağrısı olan hastalar

•Günlük işlerini yapamayacak derece ileri kalp yetmezliği olanlar

•Sık idrar söktürücü ilaç kullananlar

•Kontrolsüz hipertansiyonu olanlar ya da kontrol edilmesi için fazla miktarda, sık aralıklarla ilaç kullananlar

•Son 1,5 ay içinde kalp krizi geçirmiş ya da kalp cerrahisi geçirmiş olmak

•Aort kapakta ileri derecede darlığı olan hastalar

•Kan sulandırıcı ilaç kullananlar

•Ciddi ritim problemi olan ve bunun için sık aralıklarla ilaç alması gerekenler

Bu grubun haricinde kalan hastalar, tedavisinin gözden geçirilmesi ve gereğinde değiştirilmesi amacıyla doktoruyla görüşerek oruç tutabilir. Gerekli görülmesi halinde doktorunuz günde tek sefer kullanılabilen uzun etkili ilaçları başlayabilir, ilaç saatlerinizi iftar ve sahura göre ayarlayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, tedavi kişiseldir ve klinik durumuza göre doktorunuz sizi riske etmemek adına oruç tutmanıza izin vermeyebilir.

Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Turfan

Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi

Yazının devamı...

Baş ağrısından korunmanın yolu sahur!

Ramazan’da baş ağrıları niçin artar?

Ramazan ayında oruç tutan kişiler sık sık baş ağrısından şikayet etmektedirler. Ramazan’ın yaz aylarına denk gelmesi sebebiyle uzun süren açlık ve susuzluk halinin olması, geceleri sahur nedeniyle uyku düzeninin bozulması ve sağlıklı beslenme kurallarına uyulmaması, baş ağrılarının artmasına ve şiddetlenmesine neden olmaktadır. Ayrıca günlük yaşamda fazla sigara ve ciddi anlamda kafeinli içecek tüketen kişilerde de oruç sürecinde nikotin ve kafein yoksunluğuna bağlı baş ağrılarında artış görülmektedir. Hipertansiyonu olan hastalarda uzun süren açlık sonrasında aşırı yemek yeme sonucu tansiyon yükselmesine bağlı baş ağrıları ortaya çıkmaktadır. Bazı hastalarda da, uzun süreli açlık sonucu kan şekeri düşmesine bağlı baş ağrıları oluşabilmektedir.

Ramazan ayında orucu bozmadan ve ilaç kullanmadan baş ağrılarını hafifletmek için nelere dikkat etmeliyiz?

•Sahura mutlaka kalkılmalı ve açlık saatlerini kısaltmak için son saatlerde yemek yenmelidir.

•İftarda yemeğe çorba ile başlanmalı ve bir süre dinlenip sonra ana yemeğe geçilmelidir. Az yağlı hafif yemekler tercih edilmelidir. Boş olan mideye aşırı yemekle yüklenmek tansiyonu aniden yükseltebilir. Bundan dolayı yavaş tempoda yemeğe devam edilmelidir.

•İftar ile sahur arasında bol su tüketimi uzun süren açlık dönemi için faydalı olacaktır.

•Sahurda fazla şekerli besin tüketimi oruç süresinde su ihtiyacını artıracağı için tercih edilmemelidir. Proteinden zengin diyet tercihi uygundur.

•Migren hastalarının ağrılarını tetiklediğini bildikleri yiyeceklerden iftarda ve sahurda uzak durması gerekir.

•Migren hastalarının ve gerilim tipi baş ağrısı tanısı olup stresli ortamlarda bulunan kişilerin gün içinde öğlen saatlerinde kısa süreli uyuması vücudu rahatlatacaktır.

•Gün içinde stresli ortamlardan uzak durmak, fazla gürültülü ortamda bulunmamak, uygun ise kitap okumak ve müzik dinlemek, hafif tempoda kısa süreli yürüyüşler yapmak oruçlu kişiyi rahatlatacaktır.

•Gerilim tipi baş ağrısı teşhisi olan hastaların ağrı yakınmasının başlangıcında nefes ve gevşeme egzersizlerini yapmaları ağrıları hafifletecektir.

Baş ağrısını dindirmek için neler yapmalıyız?

Ramazan ayında baş ağrısı şikayeti olan hastaların özellikle ağrının tipine ve şiddetine dikkat etmesi gereklidir. Eğer daha önce yaşadığı ve şiddeti fazla olmayan bir ağrı yaşıyor ise sadece doktoruna danışması yeterli olabilir. Fakat ağrının şiddeti gittikçe artar ve karakter değiştirirse, oruç tutan hastanın bir hekime başvurması önerilir. Özellikle hipertansiyon ve dahili sorunları olan kişilerin sağlıklı beslenme kurallarına uymaması sonucunda kritik tıbbi sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bu gruptaki hastaların böyle bir durumda bir sağlık kuruluşuna başvurmasını sağlamak gereklidir.

Oruç migreni tetikler mi, migren hastaları nelere dikkat etmeli?

Ataklar halinde gelen migren ataklarının bazı hastalarda Ramazan ayında sıklaştığı bilinmektedir. Bunun en önemli sebebi uzun süreli açlıktır. Migren ağrısı saatlerce sürebilen, genellikle başın bir yarısında etkili olan, bulantı ve kusmanın sıklıkla eşlik edebildiği bir ağrı tipidir. Hastalar atak sırasında fazla ses, ışık ve kokuya hassasiyet göstermektedirler.

Migren hastalarının bu ayda diğer kişilere göre daha dikkatli olmaları gerekir. Özellikle sahura düzenli kalkılmalı ve açlık süresi kısaltılmalıdır. Bol su tüketimi de bu hastalar için çok faydalı olacaktır. Aynı zamanda günlük yaşamda migren ataklarını ortaya çıkardığı besinleri bilen hastaların bu ayda iftar ve sahurda bu besinlerden uzak durmaları gerekmektedir.

Migren hastaları Ramazan ayı boyunca ağrıları için koruyucu tedavi alıyorsa bu tedaviyi devam ettirmeleri gerekmektedir.

Nöroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Halil Narlı

Medical Park Silivri Hastanesi

Yazının devamı...

Ramazan'da sağlıklı bir mide için tavsiyeler

Ramazan öncesinde bilinen kronik rahatsızlığı olanlar, sürekli ilaç kullanan kişiler, mutlaka kendilerini takip eden hekime başvurarak, orucun hastalıkları üzerinde etkisi olup olmayacağı hakkında bilgi almalıdırlar.

Olmazsa olmaz: Sıvı

Ramazan ayında, en önemli konu yeterli sıvı alımıdır. Hem sıcak hava hem de oruç süresi uzun olduğundan, iftardan sonra alınacak su miktarı daha önemli hale gelmektedir. Normal yetişkin bir insanın günlük su ihtiyacı yaklaşık 2,5 lt civarındadır. Bu da yaklaşık 10-12 bardak suya denk gelmektedir. Bu miktar iftar, sahur ve araya yayarak mutlaka tüketilmelidir. Suyun yanı sıra, ayran, komposto, ev yapımı meyve suları da sıvı ihtiyacının karşılanmasında iyi bir seçenek olacaktır. Maden suları, eğer bir tansiyon hastalığınız veya böbrekle ilgili bir hastalığınız yoksa günde 1 şişe tüketilebilir.

Uzak durmakta fayda var

Ramazan ayını rahat geçirmek için tüketilmesi tavsiye edilmeyen ve uzak durulması gerekenler ise tuzlu, susatan veya çok şekerli içecekler. Örneğin; şalgam suyu, turşu suları, hazır konsantre meyve suları, gazlı içecekler gibi.

Az az, sık sık kuralına Ramazan’da da devam

Normalde uzmanlardan sık duyduğunuz bir cümle vardır; “Az az sık sık yemelisiniz”. Peki demesi kolay, yapması nispeten zor olan bu beslenme şeklini Ramazan ayında uygulayabilir miyiz? Aslında rahatlıkla uygulayabiliriz. İftarda aşırı ve kremalı olmamak kaydıyla çorbayla yemeğe başlamak idealdir. Sonrasında zeytinyağlı bir sebze yemeği, kızartılmamış et yemeği, salata tercih edilebilir. İftarda, kokusu bile bizi cezbetmeye yeten pideyi yiyeceksek, miktarını abartmadan tüketelim. Pilav ve makarnaya Ramazan sofralarında yer vermeyelim; ama pilavsız yapamayanlar, pide yemeyip, karbonhidrat hakkını pilavdan yana kullanabilir.

Sütlü tatlıları tercih edin

‘Tatlısız hayat olmaz’ diyenler varsa da, şerbetli tatlılar yerine, sütlü tatlılar tercih edilmelidir. İftardan 1 saat sonra bir nevi ara öğün yerine 1 porsiyon tüketilebilir. Bu arada tatlı yerine 1 porsiyon meyve tercih etmek daha sağlıklı bir seçim olacaktır.

Sahura kalkmayı ihmal etmeyin

Mutlaka sahura kalkılmalı ve mümkün olduğunca hafif gıdalar tüketilmeli. Sahur için en uygun yemek kahvaltıdır. Haşlanmış 1 yumurta, birkaç adet ceviz, çiğ badem tüketmek de sizi hem zinde tutar hem de vitamin yönünden destekler.

En sık karşılaşılan şikayet kabızlık

Ramazan ayında, gastroenterologların en sık karşılaştığı şikayetlerden biri kabızlıktır. Kabızlığı önlemek için yine sıvı tüketimi çok önemlidir. Sindirim sistemi sağlığı için de önerilen diğer bir içecek de kefirdir. İçerdiği probiyotiklerle hem sindirim sisteminize hem de sıvı ihtiyacınızı karşılamaya destek olmaktadır. Bunun yanında salataların üzerine serpiştirilecek haşlanmış baklagiller, semizotu salatası gibi değişik salata alternatifleri de gıdalardaki lif oranını artırarak, kabızlıktan koruyucu olur.

Ramazan ayında aktif mide ülseri olanlar, ülseratif kolit, crohn hastalığı gibi aktif barsak ülserleri olan hastalar, karaciğer sirozu veya kanser hastası olanların oruç tutması sakıncalıdır.

Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Züleyha Akkan Çetinkaya
Medical Park Gebze Hastanesi

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.