SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hamile Kalmaya Çalışırken

Çocuk yapmalıyım.

Çocuk.

Hani önce bebek olanlarından. Rüyalarıma giriyor, fallarımda çıkıyor. Deli falcının teki, çok affedersiniz, hangi pozisyonda hamile kalacağımı bile söyledi. Bu kadar yani. Tüm oklar beni gösteriyor.

Hazır mıyım?

Yaş geçiyor. Hani 30 olmadan çocuğum olacaktı benim? Evrene beş sene önce mesajı göndermiştim.

Tamam mı? Zaman geldi mi?

Şanslı olanlar, ilk aydan ‘çift çizgiyi’ görür. Genelde bir kaç ayı bulur. Hiç bir sorun olmadığı tıbben garantilenmiş olanlar bile bekleyebilirler. Nedensiz,belirsiz. Git gide tahammül sınırına yaklaşan günler başlar. Sadece kendinize veya eşinize karşı değil, sokakta gördüğünüz hamilelere sinir olursunuz. Yeni doğanlara özlemle bakarsınız. Sonra eve gidip hüngür hüngür, salya sümük ağlarsınız. Gizlice. Ammaan kimse duymasın, kimse anlamasın bebek için ölüp bittiğinizi. ‘Can evimden vurdular’ adlı besteyi yapmanıza sebep olacak ‘eee bebek düşünmüyor musunuz?’ sorusuna son derece coool(!) bir cevap uydurursunuz. Aynı yoldan geçmiş tecrübeli anne şakk diye alır mesajı. Kafasını önce hafiften yana eğer, sesini yumuşatır ¨Olur, olur. Sen takılma, düşünme kendi haline bırak¨ der. Tecrübeli anne kafasını sallar. Sen de eve ışınlanıp yastığa kafanı gömmek istersin yeniden. Aptal mıdır nedir, düşünmemek ne demek? Mümkün mü?

Şu ingilizce ‘fertile window’ denen en verimli olduğumuz 2-3 gün var ya hani döllenme için Everest noktası kabul edilir… Ne pencereymiş kardeşim. Açamadık gitti. Değil günler, saatleri bile sayar olursun. Tabii bu arada bunu düşünmeyeceksin. Aklını başka konulara vereceksin ki hamile kalabilesin. Yoksa stres denen canavar gelir kapına dayanır, bekle de gör pencere açılıyor mu? Kadın=hormon. Stres hormonu, östrojeni döver. İçimiz dışımız hormon biz kadınların. Biliyoruz. Yaklaşık 13-14 yaşımdan itibaren bu gerçekle yaşıyorum.

Bu arada sen kendini işe vermeye, takvimdeki günleri unutmaya çalışırsın. Ama hayat acımasız, her şey sana karşı. Durup durup ne kadar hamile kedi varsa seni bulur, ayaklarına dolanır. Al sana doğurgan canlı. ‘E canım kediler hep hamile zaten’ diye geçiştirirsin. Bu sefer yakın bir arkadaşının üçüncü evet sayı ile 3.bebeğine hamile olduğu haberini alırsın. Yuh! İki tane neyine yetmiyor?! Bak işte, o sonuncuyu yapmasa, belki de ben hamile kalacaktım. Benim hakkımı elimden aldı. Böhhhh!!

Tamam, kendine gel. Saçmalıyorsun. Henüz ilk denemeniz. Zaten hemen ilk aydan küüüt! diye hamile kalan kaç kişi var ki? Bu dengesiz ataklardan kurtulmaya çalışırken bir telefon çalar. Karşıdaki ses ‘kızzıım bomba bir dedikodu var’. Aman iyi, biraz kafam dağılır diye geçirirsin içinden. HATA. Meğer kuzeni doğum kontrol hapı almayı unuttuğu için hamile kalmış. Telefonu açarken içtiğin bir yudum su boğazında kalır. Hapı alma ve hamile kal. Bu mudur? Oysa ne diyordu kaynaklar? Doğum kontrol haplarını hamile kalmayı planladığınızda bırakın ki hormonların yeniden eski düzeylerine gelebilmesi için zamana ihtiyacı var. Eeee, bu ne şimdi?

Akşam eve gittiğinde, gözü yaşlı halde kocanı beklersin. Koca kişisi gelir. Haline üzülür. Sarılır, moral vermeye çalışır.

- Hadi sinemaya gidelim, değişiklik olur.

- Tamam ama allah aşkına içinde hamile, bebek, hormonlar falan olmayan bir filme gidelim.

- Shrek'in yeni filmi var istersen hem biraz güleriz.

- Olur valla.

Kocanın elini sıkı sıkı tutup sinemada koltuğa yerleşirsin. Shrek işte bildik konu. Komik, gülüyorsun. Uzun zamandır aklına hamilelik falan gelmiyor. Sonra Prenses Fiona’nın sesi duyulur:

- Shrek, sana bir haberim var. Hamileyiiim. Küçük küçük shreklerimiz olacak!!!

.....

Irem Erdilek

www.slingomom.com

Yazının devamı...

Uçaklarda Ağlayan Bebek İstemiyoruz

Geçen akşam hafta sosyal medyanın gözbebeği Twitter'da Ece Temelkuran ¨çocuklu ailelerin olmadığı seferler koyulsa, parası neyse veririm¨ dedi. İlk bakışta haklı bir şikayeti biraz sert bir üslupla yazmış, diye düşündüm. Sonra fark ettim ki aslında komikti. Bu arada tahmin edeceğiniz gibi ortalık karıştı. Çocuklarla ilgili olumsuz bir söz nasıl sarfederdi bu densiz kadın?! Ormanda on kaplan gücünde anneler, biraz da babalar hatta çocuğu olmayıp çocuk sevdiklerini söyleyenler yazmadıklarını bırakmadılar. Kadının ne çocuk düşmanlığı kaldı, ne de faşistliği. Bazıları ¨parasını biz verelim, aya gitsin¨gibi gereksiz çıkışlarda bulundu. Merak içinde izledim. Anladım ki herkes böyle bir hizmet talep edebilir. Çünkü bir çocuk annesi de olsam arsız, mızmız çocukların dayanılmaz olduğunu düşünüyorum. Hele ki bu çocukların, onlardan daha da arsız ve umarsız anne babalarına söyleyecek bir çift lafım var.

Yine de hepimiz biliyoruz ki bazen ne yaparsan yap çocuğu susturamazsın. Yerin dibine girersin, ağzını falan kapatmaya kalkarsın yine avaz avaz ağlar. Bizim başımıza sadece bir kere geldi allahtan da o korkunç utanma duygusunu çok yaşamadım. Çevreyi rahatsız etmenin bünyemdeki rahatsızlığını tarif etmem çok zordu. Benim sıkıntımı anlayan bir başka yolcu ¨bebek bu ağlar, bizim de çocuğumuz var rahatsız olmuyoruz¨ dedi de biraz rahatlatmıştı beni.

Ece Temelkuran çocuksuz olduğu, empati kuramadığı için söylememişti o sözü. ¨Böyle bir seçenek olsa, yol boyu sessiz sakin bir ortamda uyusam, bu hizmetin bedeli neyse de öderim¨ anlamında söylemişti. Çocuklu aileler de birlikte uçtuğu için kimse birbirinden rahatsız olmaz diye düşünmüştü ama bence orada yanıldı. Çünkü uslu çocuk anaları, biraz hareketli olanlara hemen çemkirir ¨çocuğumu azdırıyor¨diye, hem çocuğa hem de annesine. Ya da bebeği uyuyan anne, yol boyu gülen ağlayan konuşan bir çocuğun kulağını falan çekebilir. Ben diyeyim size. Düşünsenize bir uçak dolusu boy boy çocuk, bebek. Bence hiç sağlıklı değil. Hiç değilse şimdi uçak başına 2-3 aile düşüyor.

Bu böyle geçti, dedim. Ertesi gün de Malezya Havayolları'nın yeni gelen uçaklarının First Class bölümlerinde 2 yaş altı bebeklerin uçamayacaklarını bildirmesiyle şok geçirdim. Müşterilerden gelen şikayetler üzerine böyle bir karar verildiği açıklandı şirket yetkilileri tarafından. Birinci sınıfta uçan, birinci sınıf paralı müşterinin birinci sınıf hassas kulakları kaldıramıyormuş bebek sesini.

Ben de hem bir birey hem de ebeveyn olarak seyahatimin sorunsuz ve rahat geçmesini isterim ancak yanımdaki koltukta çocuktan daha ziyade ter kokan biri olmasın. Ben de bunu talep edeceğim bir dahaki sefere.

- - - - -

Bu arada bebeği ile ilk defa uçağa bineceklere bir kaç öneri:

- iniş ve kalkışlarda bebeği emzirmeli, emzirmiyorsanız emzik veya biberonla su verebilirsiniz

- puseti check-in esnasında da teslim edebilirsiniz ya da uçağın kapısında da verebilirsiniz bagaja. Puseti mümkünse kılıf ile teslim edin. Bazen bir iki parça kırık olarak elinize geçebiliyor.

- uçağa binmeden 24 saat önce kavanoz bebek mamalarından isteyebilirsiniz. Bileti aldığınız acenta size bu konuda yardımcı olabilir.

- bebekli yolculara herkes elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışır. O yüzden rahat olun.

- bebeklerin büyük bir çoğunluğu uçak yolculuğu sırasından kolayca uykuya geçer ve uzun uzun uyurlar. Diş çıkarma durumu varsa garanti edemem elbette.

İyi yolculuklar.

Irem Erdilek

www.slingomom.com

Yazının devamı...

Tuvalet Eğitimi - Giriş

Sonunda o süreç başladı.

'Eğitim' kelimesi son derece sevimsiz biliyorum. Aslında bu doğal bir süreç. Nasıl ki yürümesi veya yemek yemesi için eğitim vermediysem tuvalet için de eğitim vermiyorum elbette. Öğrenmesi için yardımcı oluyorum. Geçen yaz yani Koray 19-20 aylıkken bir başlama düdüğü çalmıştım ama bir yaş civarı başımıza gelen ve etkisinden uzun süre kurtulamadığımız travmatik kaka olayından dolayı lazımlığı reddetmişti. Sadece havuzda veya denizdeyken çıkıp çişini yapıyordu. Haber de vermiyordu, sadece kendi suyun içinde nasıl yapacağını anlayamadığından sanırım, dışarı çıkıyordu. Bu oldukça iyi bir başlangıçtı ama gerisini getirememiştik. Ben de olayın üzerine gitmedim. Önümüzdeki maçlara bakacaktık. 16-17 aylık civarı bezi atan bebek hikayelerini okudukça da ayrıca ağlamaklı oluyordum.

Sonra iki yaş civarı şu küçük klozet görümündeki lazımlıklardan birini aldım. Sırf Koray sevsin, oturmak için heveslensin ki tuvalet eğitimi için ön çalışma olsun. Bizimki gerçekten de çok sevdi. Altını her açtığımızda ‘tualete yapicam’ diye koşa koşa lazımlığına oturdu. Sonra ben sormaya başladım ‘çiş var mı?’ diye. Bazen ‘var’, bazen de ‘yok’ dedi ama ne zaman götürsem yaptı.

Kaka? İşte esas mesele o. Sadece bir kere kendi isteğiyla kakasını lazımlığa yaptı. Bir daha mümkün değil. Kakasının geldiğini anlayınca ‘tuvalete gidelim mi?’ diye sorduğumda ‘hayııırr, beze yapicaaamm’ dedi. Kimi zaman da kendisi gidip lazımlığa oturdu. Dakikalarca oyuncaklarıyla oynuyor ama yapmıyordu. Olsun, diyordum. Bu bile büyük gelişmeydi bizim için.

Son 2-3 aydır sabahları ‘çişim geldi’ diye uyandırıyordu bizi. Bezi eskisi gibi ıslak olmuyordu. (Tabi gece kalkıp bardak dolusu su içmemişse.) Gün içinde de ‘çişim geldi’ demeye başladı. Bezi çıkarıp koştur koştur lazımlığına gidiyorduk. Madem öyle takmayalım bakalım ne olacak, dedim. 10 dakika sonra halıya şırıl şırıl akıttı. Kızmadım elbette. ‘Keşke haber verseydin’ dedim sadece. Sonra baktım olmayacak, bir de devamlı sokaklardayız ‘yazlığa gidince bir ay sonra, atarız bezi altımızdan’ planları yaptım.

İşte geldik, buradayız.

Gündüzleri ne yapıyoruz? Sabah her zamanki gibi sabahın köründe ‘çişim geldiiii’ haykırışlarıyla uyanıyoruz. Bez altında olmasına rağmen gidip klozete yapmak istiyor. Sonra ona sabah sabah minicik bir çikolata veriyoruz. Ardından yediği içtiğine bağlı olarak devamlı soruyorum ‘çişin var mı?’ İlk gün ‘Yok’ cevabı verdi çoğu zaman ama onu dinlemeyip her sefer götürdüm. Her sefer de yaptı ve yine her seferinde minik bir ödül verdik. Dışarı çıktığımızda her sefer bir ağaç altına imzasını attı. Kazalar, kazalar… oyuna dalıyor, şarrr… koştururken şarrr… annesi de sormayı unutuyor, şarrr…

İlk gün zayiatı: 1 koltuk minderi, 1 paspas, 3 şort.

İkinci gün zayiatı: 1 sandalye minderi, 1 şort.

Üçüncü gün zayiatı: 1 şort

Dördüncü gün zayiatı: yok. Harika bir haber değil mi? Bu başarıda benim neredeyse 15-20 dakikada bir onu çiş yapmasını sağlamak en önemli etken. Dün gece rüyamda Koray’ı tuvalete tutmuştum ve zaferle çıkmıştık içeriden. Kakasını yapmıştı. Ben de huzur içinde uyandım.

Kaka durumunda pek bir değişiklik yok. İlk gün ‘bez tak’ dedi. Kakayı tutup kabız olmasındansa bez takmayı tercih ettim. İkinci gün yapmadı. Üçüncü günün sabahı ıkınmayla uyandı. Ben kaptığım gibi klozete oturttum. Bezine yapacağını yapmış ama kalanı varsa diye bir ümit işte. Şarkılar türküler yarım saat oturduk en az. Yok. Akşam üstü havuzdan panikle çıktı. ‘Kaka var’ dedi. Eve gidemedik bile oracıkta çömeldi. Bu arada acayip ilgisini çekti kendisinden çıkan malzeme. ‘Güle güle’ dedik arkasından. Dün kıvrandı, oturdu kalktı, yapamadı. Bu sabah yani beşinci günün sabahı 'bez tak' dedi. Ben de 'çişimizi yaptık ya sabah, hem sen söylüyorsun artık, takmayalım bence' dedim. Sormadı bir daha. Acaba taksa mıydım?

Bu arada, gece ve öğle uykusunda da çıkarsam mı? diye düşünmeye başladım. Annem ve teyzemler ‘gündüzü halledelim önce’ diyorlar ama ben bu konuda aynı fikirde değilim. Sanırım bu akşam bez takmadan yatıracağım.

Erkek çocuğun çişini oturarak yapması konusunda endişelerim var. Doğru bir şey mi? Dikkatimi çekti, babası götürürse ayakta yapıyor; ben veya annemle gittiğinde oturmak istiyor. Bahçedeyken ayakta yapıyor ama her şekilde. İlginç değil mi? Zaten bir kaynakta çocuğa tuvalet eğitimini hem cinsinden birinin vermesi daha doğru olurmuş? İyi de bütün gün babasını görmeyen bir yavru nasıl öğrenir? Baba veya dede eve gelene kadar tutmayı mı öğrenecek?

* Tuvalet eğitimi için 2- 2,5 yaşları beklenmeli diyor bazı kaynaklar. 18 ay ile 36 ay arasında bu süreç olur bitermiş ama ideali 24-30 aylar arası başlanmasıymış.

* Her çocuk farklıdır. Bazıları 24 aylıkken hazırken bazıları da 29.ayında hazır hale gelebiliyor.

* 2 – 2,5 yaşından önce çocuk tuvalet eğitimi için zorlanmamalı. Erken yaşta zorlamayla yapılan tuvalet eğitiminin daha sonraki yaşlarda bazı davranış ve kişilik bozukluklarına da yol açtığı yapılan araştımalarda saptanmış.

* Çocukları takip etmeli, tuvalet eğitimine hazır olduklarına dair işaretleri beklemeliyiz. Gündüz uykusundan kuru bezle kalkıyorsa, çişi veya kakası varmış gibi hareketlerde bulunuyorsa doooğru tuvalete.

* Çocuk belli aralıklarla lazımlığa veya klozete oturtuyoruz.

* Özellikle kakadan sonra ‘kötü kokuyor, bu ne’ gibi olumsuz sözler asla söylemiyoruz.

* Kazalardan sonra çocuğa tepki vermiyoruz.

* Çocuğun kendisinin de kolayca çıkarabileceği kıyafetler giydiriyoruz. Şort, eşofman, külot…

* Ödüllendiriyoruz.

* Alıştırma külotlarını henüz denemedim ve merak ediyorum. Biz şu anda boyu kısa gelen eski eşofmanları kesip şort yaptık. Külot falan da yok. İndirip kendi yapmayı öğrensin istiyorum.

Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Yazının devamı...

Yeni Anneye Söylenmemesi Gerekenler

Daha önce buna benzer iki yazı yazmıştım. Biri 'Yorgun yeni anneye söyleyeceklerim var'. Lohusalık dönemini ve hatta biraz daha sonrasını kapsayan bunalımlı dönemin GEÇECEĞİNİ anlatmaya çalıştım. Daha sonra da 'Hamilelere söylenmemesi gerekenler' ile bu 9 aylık dönemde duymaktan bıktığımız, bizim için anlamsız ve çoğu zaman kızdıran ifadelere Facebook sayfasındaki paylaşımlarla birlikte yer vermiştim. Sıra geldi lohusa dönemindeki anneye söylenmemesi gerekenlere.

1. Bebeğin geceleri hala kalkıyor mu?

Bebeklerin çoğu geceleri sık sık uyanır. Hatta 1 yaşında, hatta 2 yaşında(bizimki gibi mesela) uyanabilir çocuklar. Kiminin karnı acıkır, kimi yanına birini ister kimi de alışkanlıktan. Sonuç gece boyu deliksiz uyuyan bebek çoğunluk değil azınlıktır. Hele hele lohusa bir kadına bunu söylemek saçmalığın daniskasıdır. Yorgunluktan, uykusuzluktan sürünen yeni anne de bebeğinin deliksiz uyumasını istemez mi sanıyorlar acaba?! Üstelik ‘hala mı uyanıyor?’ gibi sorularla acemi anne ‘Herkesinki uyuyor da benimki mi kalkıyor? Nerede yanlış yapıyorum?’ diye boşuna kendini üzer. Yazık değil mi hayatının en karmaşık, en güzel, en yoğun, en yorgun günlerini yaşayan şaşkın yeni anneye!!!

2. Yine emziriyorsun sen!

Emzirme sıklığına takılanlar var. Bebeği, anneyi, uyku ve beslenme düzenini bilmeden sadece emzirme saatleri hakkında konuşabiliyorlar. Lohusaya ‘yine mi emziriyorsun?’ diye sorana verilecek cevap: EVET olmalı. Yenidoğan bebeklerin sık sık emzirilmesi gerekir. Hatta bazılarının daha çok. Her bebek farklıdır. Bazıları 2-3 saatte bir beslenmek ister, bazıları ise daha çabuk acıkır. Bunun ayrımını en iyi yapacak olan da annedir.

3. Hala bir düzene giremediniz mi?

HAYIR. Ne diyeyim ki, hayır. Düzenden kasıt nedir peki? Beslenme, uyuma, çiş-kaka saatlerinin rutine girmesi mi? Bir şey diyeyim mi, o düzen aylar sonra bile tam olarak oturmayabilir. Uykusu düzene girer, beslenmesi tutmaz. Emzirme saatleri belli olmuştur, bu sefer de bir türlü uykular halledilmemiştir. Bazı anneler şanslıdır. Bebekler doğuştan uykucudur. Zaten asıl düzen bozucu olan da uykudur. Hem annenin hem de bebeğin günlük yaşamı, huzuru, mutluluğu bu ‘uyku’ denen şeye(!) bağlıdır.

4. Bebeğin aç olabilir mi?

Aaa. Hiç aklıma gelmemişti. İyi ki söyledin.

Ben bu cevabı verdim mesela birkaç kere. İlkinde acayip sinirliydim. Diğerlerinde ise alaycıydım. Alışmıştım ve daha da önemlisi kendimden emindim. Bebeğimi benden başka kimsenin daha iyi tanıyamayacağını, ihtiyaçlarını anlayamayacağını biliyordum. Yani bir anneye, ne kadar yeni ve acemi de olsun bir anneye ağlayan bebeğini göstererek ‘karnı mı aç, emzirdin mi sen?’ gibi tahammül sınırlarını zorlayan soruların sorulmaması gerekiyor. ‘Altını açalım mı? Sıcak gelmiştir belki’ gibi ifadeler daha iyidir. Benden söylemesi.

5. Kilolarını verememişsin.

Konu ne zaman buraya gelecek diye bekler dururuz zaten. ‘Bir kadına yaşı sorulmaz!’ denir ya, bence yaşı ne olursa olsun kilosu sorulmaz, kilosu ile ilgili yorum yapılmaz. Hangi kadın doğumda aldığı kilolarıyla yaşamak ister ki. Hem öyle yavaş yavaş da verilmez. Emzirirken kilo verirsin diyenlere de benim bir çif lafım var. YALAN. Vallahi yalan. Ben 4 kilo aldım. 11 kilo ile doğuma girip 3 kilo fazlasıyla kucağımda bebekle eve dönmüş bir anne olarak tam 4 kilo aldım. Başka bir şey demiyorum.

6. Sütün yetiyor mu?

Sanırım en zora giden, moral bozan sorulardan biridir bu. Zaten endişelidir. Memelerden gelen süt hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Bebeğinin neden 2 saatte bir uyandığını anlayamaz. Ne kadar da sık acıkıyor, diye düşünür. Bilmez ki anne sütü çok kolay hazmedilir, o yüzden de bebek daha sık acıkır. İşte bu bilgisizlik anında ‘sütün yetiyor mu?’ sorusuyla başınızdan aşağı kaynar sular dökülür. Eyvah, dersiniz. Benim sütüm bu çocuğu doyurmaya yetmiyor. Ne yapmalı, hemen mamaya mı başlamalı? HAYIR. Önce gidip çocuk doktorunuza danışın.

7. Bu günlerin tadını çıkar, büyüdükçe daha da zorlaşıyor işler.

Kimsenin ağzından iyi bir şey çıkmaz zaten. Kaos ortamında hayatta kalmaya çalışan lohusaya ‘şimdi iyi zamanların’ denir mi? O andan daha kötüsü ne olabilir ki yeni anne için. Uykusuzluk, yorgunluk, bunalım, ağrıyan sızlayan taşan memeler… daha fenası ne olabilir ki??!

8. İkinciyi de çok zaman geçirmeden hemen yap da beraber büyüsünler.

Ya da kız varsa kucakta, ‘bunun yanına şöyle güzel bir oğlan lazım’ erkek bebekse eğer o zaman da ‘akça pakça güzel gözlü bir kız bebek yap hemen’ derler. Bana dediler de oradan biliyorum. Hemen ikinciyi yap, beraber büyüsünler. İyi fikir. İki çocuk birlikte büyüsün, kardeş olmanın keyfini çıkarsınlar da… anne ne olacak? Eskiler der genelde bunu. Onlar yokluk içinde, çoğu zaman yardımcıları bile olmadan yapıvermişler arka arkaya çocukları. Şimdi hatırlamıyorlar o günlerini büyük ihtimalle. Oysa biz modern zaman anneleri, kariyer yollarını yarıda kesip çoluk çocuğa karışmışız. Her şeyi okuyup, her şeyi öğrenme telaşındayız. Çocuğumuz için ansiklopedileri ezberler durumdayız. Şimdi tüm bunları altüst edip de nasıl ikinciyi yaparız? Elimizdeki(!) bir tanesi düzene girsin de nefes alalım, eskiye dönelim, sosyal yaşama adım atalım hayalleri kurarken gözü karartıp ikinciyi yapmak????

Bir de bunu yeni doğum yapmış kadına söylemezler mi? Tam cinnetlik.

Yeni annenin desteğe, cesaretlendirilmeye, iyi hissettirilmeye, güldürülmeye ve yardıma ihtiyacı vardır. Eksiklerinin ve yanlışlarının gözüne gözüne sokulmasına, memelerinin ve kalçalarının büyüklüğü hakkında konuşulmasına gerek yoktur. Hayati bir mesele olmadıkça o yanlışlar kendi kendine düzelecektir. Gerçekten de söylemek istediğiniz bir durum varsa daha olumlu ve yumuşak yaklaşıp biraz da sempatik görünmeye çalışıp espirili bir dille yaklaşmayı deneyebilirsiniz. Yok eğer, ağzınızda iyi bir şey çıkmayacaksa, hiç bir şey çıkmasın. En iyisi, alın bebeği kucağınıza da iki tur atın evde, annenin kolları biraz dinlensin.

Haksız mıyım? ;)

Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Yazının devamı...

Acı Hayat

Babalar Günü idi.

Uzaklardaydım ama babam için yazdığım kısa bir yazıyı bir şekilde paylaşacaktım.

Yapamadım.

Çünkü o gün bir babadan, oğlunun öldüğü haberini aldık.

Sabah çalan telefonu, ”oğlum babalar günümü kutlamak için arıyor herhalde” diye açan bir baba.

İçim sızladı. O babanın acısı nasıl diner, diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonra aklıma geride kalan 4 yaşındaki ufaklık geldi. Babasız geçecek koca bir ömür var önünde. Her babalar günü, onun için iki kere acı olacak. İki kere daha fazla nefret edecek bu anlamsız(!) günden. Hem babasız olduğu için hem de babasını o gün kaybettiği için.

Babanın varlığı her an anlaşılmaz. Ancak yokluğunda fark edersiniz kalbinizdeki büyüklüğünü. Annemiz her şeyimizdir ya… babaya sıra gelmez gibi görünür. Aslında öyle değildir. Hiç hem de.

Baba dağ gibidir çünkü, yıkılmaz. Hep oradadır. Bakmasan da biliyorsundur, oradadır.

Baba koca bir çınardır çünkü, ölmez. Seni her an koruyacak olandır.

Baba pazar sabahlarının tek anlamıdır. Sıcak ekmek ve klasik müzik demektir.

Benim için baba güven kelimesinin tam karşılığıdır çünkü. Bilirim, bu dünyada bir babam varsa bana hiç bir şey olmaz. Bilirim. Bilirim.

Peki ya babasız büyüyen onlarca çocuk… onlar ne yapacak?!?

Şimdi fark etmeyecekler belki. Hayatlarında hep bir eksiklik olacak ama… küçücükken bile.

Çünkü baba kocamandır. Hele hele biz kızlar için ilk büyük aşktır baba.

Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Yazının devamı...

Video Oyunlarının Çocuk Gelişimine Etkisi

Hep söylüyorum, teknoloji sınırlı ve güvenli kullanıldığında herkes için gelişim aracıdır, diye. Benim oğlum henüz 2.5 yaşında ve şimdiden evdeki iletişim cihazlarını nasıl kullanacağını çoktan çözmüş vaziyette. Bilgisayar veya konsol oyunlarının çocuklarının gelişiminde olumlu etkisi olduğuna inananlardanım. Koray henüz konsol seviyesinde değil ama iPad ve iPhone’daki yaşına uygun olarak seçtiğim oyunları öyle güzel oynuyor ki hayretler içinde kalıyorum. İnce motor gelişimine katkısı büyük bir kere. Göz-el koordinasyonu fark edilir şekilde ilerliyor. Bu arada içerik olarak öğrendikleri de cabası. Ha diyebilirsiniz o içerikleri siz de öğretebilirsiniz veya yuvada da öğrenebilir. Öyle değil malesef. Bu oyunlarda bir uğraş var. Doğru sonuca ulaşmak için deneme-yanılma yöntemini uyguluyor. Başardığındaki mutluluğunu görmek her şeye değer.

Benim bu, kimilerine göre kötü(!) annelik tarzımın destekleyicilerinden dünyaca ünlü Çocuk Gelişim Uzmanı Jacqueline Harding Türkiye’deydi. Kendisi aynı zamanda Tomorrow’s Child ve Parentchannel.tv direktörü olan Harding, “Video oyunları, çocukların görsel hafıza, dikkat, el ve göz koordinasyonu gibi zihinsel ve motor becerilerini geliştirmenin yanı sıra eğlenerek öğrenmeyi ve ekip çalışmasını da teşvik ettiğinden sosyalleşmesine, özgüvenlerinin ve kendilerini saygılarının da artmasına büyük katkı sağlıyor. Çocuklar, sanal dünyada kazandıkları becerileri, gerçek dünyada da kullanabiliyor, yarına donanımlı bir şekilde hazırlanıyor” diyor.

Jacqueline Harding ve ekibi 8 – 57 yaş grubu, geniş bir coğrafi ve etnik köken dağılımına sahip 50’den fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen “Video Oyunlarının Çocuk Gelişimi Üzerindeki Olumlu Etkileri” başlıklı küçük ölçekli araştırma yapmış. Raporun özeti:


Strateji oyunları, çocukları çoklu görevlere ve farklı taktiklere hazırlıyor. Strateji oyunları sürprizlerle doludur. Oyun içerisinde hiç beklenmedik bir durumla karşı karşıya kalan çocuk, bu durumu aşmak ya da en iyi şekilde atlatmak için taktiklerini esnek ve hızlı bir şekilde değiştirip, uygulayabilmelidir.

Okuma ve matematik yeteneğini geliştiriyor. Oyuncuların, oyunu en iyi şekilde anlayıp, oynayabilmek için önce oyun içindeki talimatları okuyup, hikayeyi takip etmesi gerekiyor. Bu da çocuklara okuma alışkanlığı kazandırıp, var olan alışkanlığını geliştiriyor. Oyunu kazanmak için kantitatif analizleri yapmak son derece önemli. Bunun için de iyi bir matematik bilgisi ve bu bilgiden yararlanmayı öğrenmek gerekli. Oyunların matematik yeteneğine de katkısı büyük.

Kimse ilk seferde uçamaz. Çeşitli seviyeleri olan oyunların da çocuklara azmetme, sabır ve kararlılıkla oyuna devam etme yetisi kazandırıyor.

Görsel hafıza gelişimi, tümevarım ile akıl yürütme. Her oyunun kendi içinde bir mantığı bulunuyor ve oyuncular bu mantığı, kendi düşünce ve hayal güçlerinden yararlanarak çözümlüyor. Burada da görsel hafıza ve dikkat devreye girerek, çocukların oyunlardaki şekil tanıma becerisi gelişiyor. Bir video oyununu oynamak, bilimsel bir problemi çözmeye benziyor. Oyuncuların, oyunda mutlaka bir hipotezi olması gerekiyor. Ayrıca, hipotezleri işlemezse mutlaka yeni bir hipotez üretmesi de gerekiyor.

Zihninize sağlık. Çocuklar, oyunda, oyun haritalarını kullanmak ya da varsayılan dünyada varlık gösterebilmek, ilerleyebilmek için kendi zihinlerinde haritalar üretmek durumunda. Bu da>Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Yazının devamı...

Bebeği Otomobilde Unutmak

Bir anne ya da baba bebeğini otomobilde unutabilir mi?

Aklım almıyor.

Kendimi yerlerine koymaya çalışıyorum olmuyor.

Geçen gün time.com‘da bir makale vardı. Geçen yıl Amerika’da 49 bebek, kavurucu sıcaklarda otomobilde unutuldukları için can vermiş. 1998-2010 yılında bu şekilde ölen bebeklerin sayısı 500′i geçmiş. Düşünebiliyor musunuz? Dün de Türkiye’den bir haber okudum. Kocasını hapishaneye ziyarete giden kadın bebeğini arabada bırakmış. 3 saat sonra evet tam 3 saat sonra geri döndüğünde bebeğinin cansız bedenini bulmuş. Bundan daha korkunç bir an düşünemiyorum.

Bir kaç tane olayın detaylarını okumaya kalktım. Gözyaşlarım durmadı. Hayır, anneye ya da babaya üzülmedim. O minicik bedenlerin çektiği sıkıntı ve acıyı düşündüm ve nefessiz kaldım bir an. Bu dramlardan birinde anne 4 çocuklu. Son bir kaç gündür hasta olan çocuklarıyla ilgilenmekten yorgun düşmüş. İşe gitmeden önce her zamanki gibi bebeğini gündüz bakım evine bırakmış. İşten biraz erken çıkıp bakımevine gittiğinde, o gün bebeği kimsenin getirmediğini söylemişler. Anne, korku içinde arabasına döndüğünde arka koltuktaki sessiz ve soluksuz bebeğini buluyor.

Bundan bir kaç ay önce, alışveriş merkezinin önüne park ettim arabayı. Koray derin derin uyuyordu. Benim acilen gidip almam gereken bir iki parça vardı. Hava sıcak veya soğuk değildi. Koray’a baktım. Biraz bekleyeyim dedim ama zaman da yoktu. İki dakika gidip gelirim diye düşündüm. Arabadan indim. Ama bir adım bile atamadım. Gittim oğlumu usulca kucağıma aldım. İçeri girdiğimizde uyanmıştı. Olsun, uykusunu alamamıştı ama güvendeydi. 15 dakika sonra arabaya geri döndüğümde ‘keşke bıraksaydım’ demedim hiç. Onun uyanıp da beni göremeyince yaşayacağı paniği gözümün önüne getirdim. Kalbim sıkıştı.

Bu arada Amerika’da konuyla ilgili yayınlanmış bir başka makalede ise bebek koltuklarının otomobilde sürüş yönünün aksine yerleştirilmesini öngören düzenlemeden sonra bu tip vakaların daha çok görüldüğünden bahsediliyor. Bebekler ebeveynlerinin görüş alanlarında olmadığında daha kolay unutuluyormuş. Öyle ki artık sağlık yetkilileri, annelere bebeklerinin arka koltukta olduklarını hatırlamaları veya fark etmeleri için çantalarını arkaya koymalarını öneriyor. Böylece çantasını ve telefonunu asla unutmayacak olan anne, bebeğinin de orada olduğunu fark edecek. Peki ya bilerek bırakanlar ve daha sonra unutup da saatlerce dönmeyenler?!? Onlara nasıl bir akıl vermeli? Bazı uzmanlar ise telefonu unutmakla çocuğu unutmak arasında fark olmadığı görüşünü savunuyor. Yani böyle büyük bir hatayı yapan, sorumsuz/salak anne-baba olmak zorunda değilmiş. Herkesin başına gelebilirmiş.

Benim aklım yine de almıyor.

Uykusuzluk ve yorgunluk yüzünden bir insanın ne hale gelebileceğini az çok bilenlerden biriyim. Haftalar boyu günde sadece 2-3 saatlik uykuyla yaşamaya çalıştığım ve bebeğime baktığım zamanlar vardı. Çok kötüydüm, ağlıyordum, isyan ediyordum ama bebeğimi değil arabada, yan odada bile unutmadım. Kendimden bu kadar emin olsam da çantamı arka koltuğa koymaya başladım. Ne olur ne olmaz.

Umarım kimsenin başına da gelmez.

Irem Erdilek

SlingoMOM.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.