SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bilincin yegane gerçeğin

Bilinen evrendeki her şeyin kaynağı, bilincin kendisidir.

Sadece sizin değil tüm insanların bilinci evreni oluşturuyor.

Şu an yaşadığımız şehirde, dünyada her neler oluyorsa olanları yaratan bizzat her birimizin bilinci. Bu yüzden de diğerlerini suçlamayı bırakarak bir yetişkin birey olarak bu yaratımın sorumluluğunu almalıyız.

Çünkü herkes bu durumun farkına varırsa tüketim sektörünün işi biter.

Fizikçilere evrenin neden yapıldığını sorarsanız, alacağınız cevap HİÇBİR ŞEY! Olacaktır.

Peki durum böyleyse, fiziksel gerçekliği neden böyle görünüyor?

Çünkü beynimizdeki atomlar ve moleküller 3 boyutlu uzay-zaman deneyimi, kendi bedenimizin deneyimi, zihnimizin deneyimi, çevremizde her gün karşılaştığımız her şeyin deneyimi illüzyon yaratan deneyimler yaratıyor.

Çoğu bilim insanı bunun çözülemez olduğu görüşünde! Çünkü maddeyi birincil temel olarak alıyoruz. Sonuçları kaynağımız olarak düşünüyoruz. Halbuki tek kaynak bilincimiz. Bu gerçeklik her şeye tersten bakmayı gerektiriyor. Bu ne anlama gelir?

Fiziksel oluşumların yani maddenin ikincil ve bilincin ise birincil olduğu anlaşıldığında bilim adamlarının çözülemez dediği çözülebilir hale gelir. Tabii ki tüm tüketim sektörü de çöker. …

Tüm tüketim sektörü çöker ama maddenin bilinçten çıktığını algılamaya başlarız.

Bilinç birincil hale gelir, madde ikincildir ve zihinlerimiz, bedenlerimiz, doğamız da dahil olmak üzere fiziksel dünyadaki her şey, tüm kozmos Bilinçten çıkar. Uzay ve zamandan önce dahi bilinç. Maddenin bir insan yapısı, hatalı duyusal algımız aracılığıyla yanlış algılanmış olarak maddi dünyaya ilişkin deneyimlerimizle ortaya çıkan bir yapı olduğunu anlarız. Tüm teoriler bilinçten gelir. Tüm deneyler, tüm gözlemler bilinçten gelir. Bilincin önceliğini inkar edilmemelidir.…

Gerçek şu ki bilim, gerçeklik modelleri yaratabilir ama o gizli gerçekliğe erişemez. Temel gerçeklik olarak Bilince odaklandığımızda, yanlış algılama olmaz.

Artık bir an evvel uyanmalıyız. Fark yaratmak istiyorsanız siz de uyanmalısınız.

Doğaya saygı duymaya, birbirimize saygı duymaya, bu güzel gezegenimize saygı duymaya başlayabiliriz…Bilincin yegane kaynak olduğunu idrak ettiğimizde bildiğimiz tek yaşanabilir gezegenle ilgilenmek için itici güç verecektir.

 

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Infinite potantial, the life and idea of David Bohm

Yazının devamı...

Bilgelik Gücü Adına

Normalde anlamsız dedikoduları dinlemek için bolca zaman bulabilsek de iç sesimizi dinlemek için aynı performansı göstermeyiz. Dedikodu dinlemek hoşça vakit geçirmemizi sağlayabilir. Ancak bilgelik kazanmak konusunda hiç bir katkısı yoktur. Bu yüzden iç sesimizi dinlemek çok değerlidir.

İç sesimizi dinlemek, bilgelik kazandırır. Mantralar iç sesimizi dinleme konusunda en güçlü araçlardan biridir. Mantra söylemek, mantrayı oluşturan kelimeleri yalnızca sesli olarak tekrar edilmesi anlamına gelmez. Bu daha çok, iç sesi dinlemek gibidir. Nitelikli bir öğretmenden bir mantra aktarımı aldığınızda, o mantranın bilgeliğinin bilincinize entegrasyonu büyük ölçüde kolaylaşır.

Dışsal dikkat dağıtıcılardan uzak kalarak kendi gerçek içsel bilgeliğimizle kolayca iletişim kurmamıza yardımcı olurlar. Nasıl mı?

İnsan zihni çoğunlukla dışarıya odaklıdır. Dış dünyadaki medya, televizyon vb gibi dikkat dağıtıcı şeyler zihnimizi işgal ederek konsantrasyonumuzu sürekli olarak engeller. Bir mantrayı tekrarladığımız da ise dışarı kaynaklı zihinsel ajitasyon kendiliğinden azalır ve zihnimizi huzur içinde bırakır.

İç sesin varlığı inkar edilemez. Sinir sistemimizin kendine özgü bir iç sesi vardır. Örneğin “a” sesi doğduğumuz andan itibaren içimizde mevcuttur. Tüm konuşma sesleri 'a' kökünden türetilmiştir. 'a' olmadan başka ses olamaz..

Mantraların birçok yönden işlevi vardır. Bir mantranın belirli bir sayıda okunması, konsantrasyonla birleştiğinde, zihnimizi içgüdüsel olarak olağanüstü kavrayışlara açar. Mantralar, hastalar için terapi olarak da kullanılabilir ve zihinsel olarak rahatsız olanlara huzur getirebilir. İleri seviyede meditasyon yapanlar mantraların gücünü çok iyi bilirler.

Mantra bir tür enerjidir. Her zaman saftır ve olumsuz düşünce süreçleri tarafından kirletilemez. Kişi meditasyona dayalı bir inzivaya çıkarak mantranın gücünü kolayca keşfedebilir.

Mantra yoga uygulayıcıları, iç seslerinin mantranın kendisiyle tamamen bir olduğunu keşfedeceklerdir. O zaman normal konuşmaları bile mantra olur.

Ben iç sesimi dinleyerek bilgelik kazanmak için mantraları çokça kullanırım. Örneğin Tara mantrası özellikle bilgeliği arttırmak için. içinizdeki cesaret enerjisini aktive etmenize yardımcı olabilir. Ama öyle bir kaç kere tekrarlamakla bu yazdıklarımın gerçekleşeceğini düşünürseniz hiç başlamayın. İç sesinizin bu konuda ne kadar kararlı olduğunuzu anlaması için ne kadar zaman gerekir, bu sizinle iç sesiniz arasındaki bir durumdur.

Aklınıza yattıysa aşağıdaki mantrayı tekrarlamak için bir sayı belirleyin ve onu sürekli her gün tekrarlayın.

OM TARE TUTTARE TURE SOHA.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Lama Zopa

Yazının devamı...

Duyguların sorumluluğu sende

Güzel insanlarla birlikte olmak, güzel şeylere sahip olmak güzeldir. Fakat çoğunlukla bu güzellikleri abartırız. Gün gelir, o güzellikler değişir ya da yok olurlar. İşte o an büyük bir hayal kırıklığı yaşarız

Sizce bu tuzaktan kurtulmanın bir yolu var mıdır?

Elbette Vardır.. Çıkış yolu bakış açısını değiştirmekten geçer. Örneğin, güzel insanlara, güzel bir eve sahip olabilirsiniz. Güzel şeylere sahip olmakta bir sorun yoktur. Yanlış olan, bu güzelliklerle ile ilgili fantezi kurmaktır. Bu yüzden de şu an her neye sahipsek sahip olduklarımızdan ve şu an olduğumuz kişiden memnun olmalı ve bir de kendimizle ilgili fantezi kurmaktan vazgeçmeliyiz.

Güzel bir duygu yükseldi diyelim. Bu duygunun kaynağı, lezzetli bir yemek, güzel bir insan, güzel bir deneyimdir. Ve onun peşinden koşmak isteriz. Kötü hisler yükseldiğinde ise tam tersi o duyguyu yükselten her neyse ondan uzaklaşmak isteriz. Bu şekilde her gün dışarıda gördüklerimize bağlı olarak içimizden duygular yükselir. Eylemler de yükselen bu duygulara göre doğal bir şekilde şekillenir.

Öncelikle dışarıda her ne varsa tek başına o duyguyu yaratamayacağını anlamalıyız. Problem ortaya çıktığında da gerçek sorununun ne olduğunu araştırmalıyız. Gerçek problemi yaratan, işimize gelmeyen, hoşumuza gitmeyen, hiç istemediğimiz bir şeylerin ortaya çıkmasıdır. Bunun gerçek kaynağı ise önce alışkanlık olarak ortaya çıkan sonra da bağımlılık haline gelen seçimlerdir. Zihnimize çalışarak bu eylemleri değiştirmek mümkündür. Özetle bu akış şöyle gerçekleşir;

Önce rahatsızlık hissi yükselir. Bu rahatsızlık hissi, sıfır noktasından panik atağa kadar giden seviyelerden meydana gelir. Rahatsızlık hissinin bizimle ilgili olduğunu bu süreci dikkatlice izleyebildiğimizde anlayabiliriz. Duygular yükseldiğinde kendimize şunu sorabiliriz. Şu an içeriden yükselen hangi duygu, dışarıyı kendisi gibi görmemizi sağlıyor?

Öfke mi?

Kıskançlık mı?

Sevgi mi ?

Bağımlılık mı ?

Depresyon mu ?

Üzüntü mü?

Bu süreci anlayabilmek için sakinleşmek ve problemin ne olduğuna bakmak önemlidir. Bağımlısı olduğumuz şeyler problemle karşı karşıya gelmeye tahammül edemez. Zihnimizi açmalı, o an orada olanlardan neler öğrenebileceğimize bakabilmek olmazsa olmazlardır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Mutluluk bir nefes ötesinde

Nasıl nefes alıyorsak o şekilde yaşarız. Tek bir nefesin, hayatınızın üzerindeki gücü olduğunu, kabul etmesi zor gibi görünse de bu bilgi doğrudur. Geçmiş ve şu anda yaptıklarımız nefes alış şeklimizde görüntülenebilir. İlginizi çekeceğini düşündüğüm için Sevgili Judith’in “Breathe Deep Laugh Loudly” kitabında ülkelere göre insanların nefes alış şekillerinin değişebileceğinden bahsettiği bölümden birkaç alıntı yapmak istiyorum.

İtalya’da insanların karın bölgelerinde bloke olmuş enerjiler bulunmaktadır. Nefes karın bölgelerine çok az veya hiç gitmemektedir. Göbekli olmaları da buna bağlanabilir. Sert bir karnınız var ise hayatınızda olup biten tersliklerin sebebi bu bölgede biriken ifade olmamış, bloke olmuş negatif enerjilerdir. Bu durum kişiyi sinirli yapabilir.

İngilizlerin karına nefes alma alışkanlıkları vardır. Bu da onları ayakları yere basan, başarılı ve güçlü iradeli insanlar yapmıştır. Sadece karına giden nefes yani yaşam enerjisi sebebiyle kalp bölgelerinin bloke olmasına sebep olmuştur. Bu da onların sevgiye ve şefkate rahatça açılamadıklarını gösterir. Soğuk ırk denmesinin altında yatan sebep nefes alış şekilleri olmasın?

Rusların grup bilinci gelişmiş ve nefese güvenmeleri ve teslim olmaları çok kolaydır. Güce teslim olmuş bir şekilde yaşamlarını sürdürürler. Rusların %90 unun nefesleri karın bölgelerine gitmez. Nefesleri karın bölgesine gitmeye başladığı anda güçlenmeye başlarlar

Amerikalı kadınların nefesleri karınlarına gitmediği için güçlerinden ve iradelerinden özellikle vazgeçmiş durumdalar. Erkekler de aynı şekilde karından nefes almamaya çalışıyorlar. Göğüslerini şişirerek nefes alıyorlar bu da onları duygularından kopuk insanlar haline getirebiliyor.

Taiwan ve Asya ülkelerinde ise bayanlar üst solunum yollarına ve boğaza nefes gitmemektedir. Kendilerini tam ifade edemiyorlar. Nefes seansı sırasında çok fazla öksürük ve tükürük olarak dışarıya çıkabilir.

Türkiye’deki durumu kendi deneyimlerimi referans alarak paylaşmak istiyorum. Türkiye'de tüm illerde yaşayan insanların nefeslerini henüz deneyimlememiş olsam da 2005-2015 yılları arasında Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan orta yaş ve üstü erkeklerin karınlarına nefes aldıklarını söyleyebilirim. Konya gibi spiritüel illere gittiğimde ise erkeklerin tam tersi olduğunu Göğüs nefesi aldıklarını gördüm. 2015 yılında sonrasında ise göğüs nefesi alanlarla karın nefesi alanların sayısı birden yarı yarıya olmaya başladı. Bu yazdıklarımdan insanların yıldan yıla değiştiğini söylemek istediğimi düşünmeyin. Bu değişimde kendi enerjimin değişmiş olmasının etkisi olabilir. .

Kadınlara gelecek olursam burada yıllara göre çok değişim olmadı. Türk kadınlarının nefes modeli çoğunlukla göğüs nefesi olduğunu söyleyebilirim. Bu da tüm kadınların ne kadar fedakar ve verici olduklarını göstermektedir. Ben de ilk nefese başladığımda ters nefes alıyordum. Ters nefes kişinin hissettiklerini tam tanımlayamama, bildiklerini de hissedememe durumu yaratır. Bildiğini sandığı konular ile ilgili gerçekte ne hissettiğini sorduğunuzda da tam bir yanıt alamazsınız. Ters nefes modelinin 2-3 nefes sonrasında düzelebileceğini söylesem ne derdiniz? bilmiyorum ama birkaç nefes seansıyla her şey değişecekse nefesi deneyimlemeye değer derim.

Özellikle ayakları yere basan, göğüs bölgesine nefes almayan kadınlar ise hayatlarına sevgiyi ve şefkati kabul etmekte zorlanırlar.

Geçtiğimiz 1,5 senelik dönemde ise en çok rastladığım nefes şekli ise kısıtlı nefes modeli. Kısıtlı nefes modeli olan kişiler dışarıya daha fazla odaklı olurlar. Sosyaldirler. Kendilerinden ziyade diğerleri, dünyada olanlar konusunda bilgilerdir. Her şey her an kontrol etmek isterler. Hayatta kalabilmek için dışarısı yerine kendilerine odaklanmaları gerektiği gerçeğini anlamakta zorlanabilirler.

Sonuç olarak; stresten kurtulmak, daha fazla fiziksel ve mental enerji, daha az eleştiri, mental açıklık ve netlik, ne olursa olsun mutlu olabilme, bol neşe: neşe ve sevgiyi bol bol alabilme ve verebilme , bağımlılıkların ortadan kalkması, hayatınız ile ilgili zor sorulara yanıt bulmak isterseniz nefesi deneyin derim. Nefes, içinizde var olan gücünüzü görünür hale getirdikten sonra iş, alışveriş, sevgi bağımlıllığı gibi farkında olmadığınız bağımlıkları farketmenizi, korku ve acının altına saklanmış olan sevginin ortaya çıkmasını sağlayan bir tekniktir.

Benim hayatımda nefes tam bir dönüşüme sebep oldu.

Unutmayın, dişinize takılan yemek artıklarına tek bir kürdanla nasıl kolayca yok edebiliyorsanız hayatınıza takılanları da nefesinizle dönüştürmeniz mümkün. Bu da bir nefes ötesinde……

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Empati ve şefkate dair

Empati bir duygudur. Şefkat ise eylemdir. Empati kurarak karşımızdaki kişinin ne deneyimlediğini anlamak için duygusal bağlantıya geçeriz. Empati güçlü bir histir. Şefkat ise bir eylemdir. Motivasyona dayalı olduğundan insanı hareket geçirir. Harekete geçiren eylemin gerisindeki güç, bakış açısıdır.

Empati, diğerlerini anlamamıza yardımcı olan iyi bir özellik olsa da iyi yönetilemezse strese sebep olabilir. Kişi, karşısındaki kişinin hissettiklerini kaldıramadığın da kendisini tüketir. Empatinin bu tarz bir olumsuzluğu olmasına rağmen şefkati oluşturma kuvvetini yabana atmamak gerekir.

Şefkat göstermek her zaman kolay olmaz. Bazen zor insanlar çıkar karşımıza. Öyle ki kalbimiz acır. Böyle bir durumda herkese şefkat göstermek gerekir mi? Derseniz, bu sorunun evrensel yanıtı EVET ‘dir. Bunu becerebilmek için sabırla çalışmak gerekir. Bu da bir iki hafta için de olmaz. Hepimiz hala insanız ve acı çekiyoruz. Ne kadar şefkatli olursak olalım bazen o kadar çok acı çekeriz ki karşımızdakine anlayış göstermek zorlaşır.

Aranızda şefkat konusunda daha fazla farkındalık kazanmak isteyenleriniz varsa birkaç bilge kişiden öğrendiğim ipuçlarını sizinle paylaşmak isterim.

· Gerçek şu ki kendinize şefkat gösteremiyorsanız doğal olarak diğerlerine de şefkat gösteremezsiniz

· Bazen sevdikleriniz için her şeyi yaparsınız. Hatta canınızı dahi vermeye hazır olabilirsiniz. Fakat o, yine de mutlu olmaz. İşte böyle bir durumda hatırlanması gereken bilge sözcük şudur?

Mutlu olmak ya da olmamak sorumluluğu karşınızdaki kişiye aittir. Size değil. Bu konuda başarısız olduğunuzu düşündüğünüzde depresyona girersiniz. Zira depresyondayken şefkat göstermek mümkün olmaz. Bu yüzden mutlu olmak karşınızdakinin sorumluluğudur. Fakat sen yine de elinden gelenin en iyisini yap, sabırla geri çekil. İşte bu şefkat eylemidir. Böylelikle hem karşınızdakine hem de kendinize alan tanımış olursunuz. Karşınızdaki kişinin hoşnutsuzluğunun sebebi bağımlılıklarıdır. Bağımlılıklar sürekli onu güzelin peşinden koşmaya ittiği için önündekinin (sahip olduklarının) farkında olmaz. İşte tam da bu yüzden karşınızdakine her istediğini veremezsin.

· Birisine tavsiye verdiniz diyelim. Tavsiyenizi almak istemeyebilir. Bu durumda ne yaparsınız? Onu olduğu gibi kabul edersiniz. Bilgece şefkat uygulamak böyledir.

· Şefkatin gerçekte ne olduğunu anlamak çok zordur. Şefkatin görünen kısmı kendi acımızı anlamakla ilgilidir. Genellikle kendimizle ilgilenmek istemeyiz. Bunu bencillik olarak düşünürüz. Kendimize şefkat gösterme işini hep atlarız. Kişinin kendisine şefkat göstermesi bencillik değildir

· Sevdiğiniz kişi acı çekiyor diyelim. Neden acı çektiğine dair bildiklerinizi onunla paylaşmak onun işine yaramaz. Başına gelenlerle ilgili eğitim veremezsiniz. Omzunuzda ağlamanıza izin verirsiniz. Hangi durumda olurlarsa olsunlar onları olduğu gibi kabul etmek önemlidir. Bilgece şefkat böyledir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Kaynak: Budist Öğretiler

Yazının devamı...

Duygusal açlık üzerine

İnsan doğası gereği, her neyi arzuluyorsa onun peşinden koşar. Arzuladığı şeylerin peşinden koşarken, peşinden koştuğu şeyin, sahip olduğu özelliklerini abartır. Bu ne anlama gelir?

Özellikleri abartılan nesne, adından da anlaşıldığı gibi özellikleri abartıldığı için gerçekte hiçbir zaman sahip olunamayacak bir nesnedir. Duygusal açlığın oluşmasına sebep olan da tam budur. Sürekli olarak gerçekte var olmayan bir nesne/lerin peşinden koşarız.


Her şeyin tıpkı arzuladığımız gibi olmasını isteriz. Bu istek adeta kemiklerimize işlemiş gibidir. İçimizde mutsuz olan bir taraf vardır. Bu taraf, her zaman istediğini elde etmek ister. Bunun tam zıddı görünen diğer bir taraf ise elde etmek istediğimizin gerçekte çok istenilecek bir şey olmadığını savunur. Bu ikisinin ortasında bir yerde sabır olsa hayatımız tamamen kurtulacaktır. Fakat sabır her zaman oralarda olmaz. Sabrın, geliştirilmesi gerekir.

Diyelim ki zihnimize şöyle bir düşünce düştü.

Bu düşündüğüm gibi değil, ona sahip olmalıyım

ya da

Bu düşündüğüm gibi değil ona katlanamıyorum

Bu tarz düşüncelerden herhangi birini, henüz duyguya dönüşmeden fark ettiğimizde onlarla ilgili bir şeyler yapmak için alan açarız. Bunu yapmadığımızda ise önce düşünceye takılma sonra tutunma hali oluşur. Tutunma halinin sonrasında ortaya çıkan duygunun peşinden koşma süreci başlar. Ortaya çıkan duygu, öfke ya da bağımlılık yaratan ihtiyaç hissidir. Tutunma haline dönüşmeden bu iki duygudan birini fark ettiğimizde kontrol bize geçer. Bu farkındalığı kazanmak çok kolay olmaz. Bunun için düşünceleri izleme alışkanlığı edinmek gerekir. Bu mekanizma aklınıza yattıysa kendi kendinize şu soruların yanıtlarını vererek farkındalık kasınızı geliştirebilirsiniz;

-Düşünceleri İzleme alışkanlığı tamamen senin faydana öfkelendiğinde artık çok geç olabilir

-Öfke hem kendine hem de diğerlerine zarar vermene sebep oluyor

-Öfkelenmenin sana ne faydası oldu mu?

-Öfkenin sonuçları hoşuna gitti mi?

-Öfkelendiğinde öfkelendiğin kişiye bir faydası oldu mu?

Öfkenin sonuçlarına bakıldığında ne kendimize ne de karşımızdaki kişiye bir faydası olmadığı ortaya çıkar.

Bu muhakemeyi yapmak her zaman mümkün olmayabilir. Önce niyet etmekle başlarız. Niyetin itici gücünün, çekim yasasını çalıştırmasına izin veririz.

Gerçek şu ki bu seçim çok ama çok cesaret ister.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Sükunete izin ver!

İnsanın aklına düşen her fikrin gerçekleştirmesi zaman alır. Belki en sonuncusu daha önce gerçekleşir ya da birisi gerçekleştiğinde diğerleri otomatik olarak gerçekleşir. Neler olacağını önceden bilemezsiniz. Bu anlamda biraz geri çekilip sükûnette kalmak herkesin işine yarar.

Bazen bir kaos çıkar, sükûnet içinde kalmak kolay olmaz. Her şeye rağmen sükûnete izin verirseniz, kendinize yeni bir alan açarsınız. Sükûnet deyip geçmeyin. Sükûnetin sağlayacağı faydalar saymakla bitmez. Bunlardan bazıları şunlardır;

-Sükûnet, iç gücünüzün tohumunu yeşertir.

-Sükûnet, ‘ halini kazandırır.

-İnsanı daha toleranslı yapar.

-Sükûnet, yaratıcılığın ortaya çıkmasına yardımcı olur.

Tabii, tüm bunların hepsi bir anda gerçekleşmeyecektir. Ama elbet bir gün damlaya damlaya göl olacaktır. İşte bu yüzden Sükûnet için zaman harcamalısınız. Ama önce Sükûnete izin vermelisiniz.

Peki, Sükûnete izin vermek ne anlama gelir?

Boş bir zamanınız mı oldu? Pencereden dışarıya bakarken sükûneti seçin, meditasyon yaparken sadece Sükûneti seçin.

Bedeninizin bunu kaldırabilmesi için önce bir şeylerin çözülmesi ve bütünleşmesi gerekecektir. Çünkü eskilerden bir şeyler gelir ve dikkatinizi dağıtabilir. Bu yüzden boş bir zaman aralığı ortaya çıktığında sükûnete izin vermek için kendinizi dürtükleyin.

Mesela kendinize şunları söyleyin;

‘’Son saatini yaşasaydın, şu an kim ve neyle aranda köprü oluşturmak isterdin? ‘’

İçinizdeki Sükûnet tohumunu harekete geçirmek sizin elinizde. Örneğin, her akşam yatarken günlüğünüze ‘’Bugün sükûnete ne kadar zaman ayırabildim?’’ Sorusunun yanıtlarını yazabilirsiniz. Günlüğünüzün en baş sayfasına şu notu eklemek çok iyi bir hatırlatma olabilir;

Kim bilir belki de ileride bir tarihte sükûneti, sabırla birleştirirsiniz. Sükûneti, sabırla birleştirmek insanı güçlendirir.

Bir şeyler olduğunda sabır göstermek yerine ya nefretimizi kusar ya da olanları inkâr ederek görmemezlikten geliriz. Aslında yapılması gereken bu ikisi de değildir. Bu ikisini seçtiğimizde gücümüzü kaybederiz. Bize bu seçimlere yönelten bağımlılıklar ile nefretin doğasını anlamak için sükûnete ihtiyaç vardır.

Ne dersiniz?

Sükûnete zaman ayırmaya değer mi?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Sadece dua yetmez!

İstisnasız olarak her insanın olumlu özellikleri vardır. Diğerlerine yardım etmek, nazik davranmak, şefkatli olmak vb.gibi olumlu özellikler arasında yer alır. Bu anlamda başkalarına yardım etmemiş, nazik davranmamış, şefkat göstermemiş bir insana rastlayamazsınız.

Her insan da ortak olan başka bir durum ise doğar doğmaz annesinin sütüyle beslenmesidir. Her birimiz arkadaşça davranmayı, dost olabilmeyi, şefkatli ve nazik olmayı anne ve babamızdan öğrendik. Şefkatli ve nazik olmak bizim doğamızda var. Bu doğanın varlığını kendinizden başlayarak tüm çevrenize yayabilirsiniz. Peki, bu gerçekle ne yapılabillir? Derseniz, yanıt çok basit;

Çevrenizde arkadaşlık ve dostluğun daha önemli olduğu alanlar yaratabilirsiniz. Örneğin yolda yürürken tanımadığınız bir insana gülümseyebilirsiniz. Karşınızdaki kişi, ilk başta bu durumu tuhaf karşılayabilir. Olsun, varsın, tuhaf karşılasın. Sonrasında sizden gelen bir gülümsemeye, gülümsemeyle karşılık vereceği bir an, mutlaka olacaktır. Çünkü o da doğası gereği şefkatli ve nazik olmak gibi olumlu özelliklere sahiptir.

Şimdi size sormak istiyorum. Bu yazdıklarımı her şeyin merkezine alarak düşünmek, konuşmak, hareket etmek sizce nasıl olurdu?

Maalesef şiddet ve savaş hiç bir sorunu çözmüyor. Çatışmadan sevgi çıkmıyor, sadece kendini düşünmek, mutluluk getirmiyor, her şey birbirine bağlı.. Bazen dünyanın ne yaptığını kenara bırakarak içinizden geldiği gibi hareket etmek en iyi çözüm olabilir. Attığınız her adım mutlaka bir sonuç doğurur. Ve bu sonuç sadece sizi ilgilendirir. Bunun için de dünyaya geldiğimizde öğrendiğimiz olumlu özelliklere sahip çıkmak gerekiyor. Bu şekilde diğerlerini hatta dünyayı etkileyebiliriz.

Yaşama şeklimizi, başlangıç seviyesinden ileri seviyeye getirmeliyiz. Doğamızda var olanı geliştirmeli ve hatta önceliklerimiz arasına almalıyız. Bana göre ancak bu şekilde bilgelik ve şefkat kazanabiliriz. Bu anlamda yapılabilecekler çok net aslında..

Diğerlerine kötü ya da duyarsız davranmak yerine kendimizi neden güvensiz hissettiğimize bakabiliriz. Zira güvensiz hissetmemizin sebebi zihnimizdedir. Zihne odaklanarak orada neler olduğunu anlayarak bencilce düşüncelerin esiri olmaya son vererek şefkatli olmak için adım atabiliriz.

Pozitif ya da negatif, karmaşık problemlerle ilgilenebilmek için sakin bir zihne ihtiyaç vardır. Sadece dua ederek bunu başaramayız. Duanın yanında pozitif adımlar da atmak gerekiyor. Pozitif adımlar atabilmek için ise zihne odaklanmalıyız. Düşünce ve duygulardan arınmış sadece olanı gören, algılayan zihin, sakin zihindir. Sakin bir zihni yaratacak olan sebep ise Şefkattir. Şefkati manipüle ederek, zorlayarak yaratmak mümkün değildir.!?

Bu yazdıklarım size önemsiz geliyorsa, benim için önemli değil. Yazdıklarıma hayatınızda şans vermezseniz, neler yaratabileceğinizi öğrenemeyeceksiniz.

Ama kalbinizi açarsanız kalp rahatsızlığınız kesinlike bitecek, stresiniz azalacak, enerjiniz artacaktır

Benden söylemesi….

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Budist Öğretiler

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.