SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Zihnin Kontrol Edilemez Halleri

Her insan dürüstlük, doğruluk, sevgi dolu olmak, faydalı olmak vb. gibi birçok kişisel değere sahiptir. Bu değerler yaşadığımız sürece değişmezler. Sadece öncelik sıraları değişir.

Bir şeyler sizi rahatsız ediyorsa büyük bir ihtimalle kişisel değerlerinizle çatışıyordur. Çatışmaya sebep olan zihnin kontrol edilemez olan halleridir. Her ne başınıza geldiyse, her ne yaptıysanız hepsi de zihnin başka, başka halleridir. Bu yüzden de her zaman dürüst her zaman şefkatli ve sevgi dolu olabilmek mümkün olmaz. Zihnin kontrol edilemez hallerini merak edenleriniz varsa geçmişten birkaç anıya odaklanarak bu hallere kolayca ulaşılabilinir.

Şimdi geçmişte birisini küçük görmüş ya da kötü davranmış olduğunuz bir anınızı hatırlayın. Bu öyle bir an olsun ki haklı olduğunuzu düşünmenize rağmen kendinizi suçlu hissetmiş olun.

Şimdi o ana dikkatlice bakın. Ve o davranışın durup dururken olmadığını görün. O an büyük bir olasılıkla kendisini iyi hissetmek istemiş fakat başaramamış olabilirsiniz. Bu tarz davranışlar negatif bir enerjinin yükselmesinden dolayı ortaya çıkan, zaman içinde kontrol edilemez bir şekilde sürekli gelip giderler. Haklı olduğunuz halde kendinizi suçlu hissettiğiniz böyle bir durumun bir daha olmaması için sürekli kendinizi kontrol edersiniz. Bunu yaparken de duygularınızı bastırırsınız.

Şimdi başka bir anıya daha gidin. Bu seferki anınız, kendinizle çok gurur duyduğunuz hem kendinize hem de diğerlerine faydalı olduğunuz bir anınız olsun. Şimdi de bu hareketinizin dışarıdan nasıl göründüğüne bir bakın.

Bir önceki kötü davranışınızla sonraki gurur duyduğunuz davranışı yapan kişinin aynı kişi olduğunu yani kendiniz olduğunu fark edin.

Sizce bu durum nasıl oluştu? Bu soruya yanıt verebilmek için böylesine değişken bir zihin durumunun nasıl geliştiğini araştırmak gerekir. Verdiğiniz tepkilerin zihninizde nasıl etkiler yarattığını görmeli ve onlarla böylesine aşırı uçta yaşamanın faydasızlığını görmelisiniz. Birtakım insanlara karşı öfke beslemenin olumlu ve olumsuz taraflarını incelemeli ya da bunun tam tersi birtakım insanlara karşı nasıl bu kadar iyi niyetli ve şefkatli olabildiğinize kafa yorarak birbirine zıt olan güçlü duyguları en aza indirgemelisiniz. Bizim dışımızdaki diğer insanlar da tıpkı bizim gibi mutlu olmak adına birbirine karşıt güçlü duygular deneyimlemektedir.

Bir daha ki bu gerçeği hatırlayarak, çok sevdiğiniz bir insan size karşı kötü bir şey yaptığında tepki göstermeden olanı öylece kabul etmenin yolunu bulmayı denemek ister misiniz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Onun, Bunun Sözü mü? Yoksa Benimkisi mi?

Başkalarının görüş ve tecrübelerinden faydalanmak iyidir. Görüş açımızı çeşitlendirerek olaylara farklı açılardan bakmayı öğretir. Özellikle çocukken büyüklerimizden gelen görüşleri dinlemek çok faydalıdır. Hepsi de kısa sürede dünyaya adapte olmamıza yardımcı olurlar.

Yetişkin olduğumuzda ise bunun tam tersi, başkalarına ait görüşlerin sorgulanmasında fayda vardır. Bu durumu çok yakından deneyimlemiş bir kişi olarak size şunu söyleyebilirim ki; aranızda hala büyüklerinin sözünden çıkmayan yetişkinler varsa şimdi olmasa bile ilerleyen yıllarda başınızın derde girebileceğini şimdiden kabul edin. Neden mi?

Çünkü başkalarının görüşleri her zaman kendi bildikleri, düşünce ve duygu sistemi ile sınırlıdır. Bu yüzden de verilen görüşlerin sizin için yüzde yüz doğru olacağından emin olamazsınız. Her insan sadece kendisi için doğru olanı bilebilir. Bilinen aydınlanmış kişilerden Buddhayaşadığı sürece paylaştığı öğretilerin sorgulanmasından yana olmuştur. Buddhadahi öğretilerinin sorgulanmasını önerdi ise başkalarından aldığımız görüşleri sorgulamamak yanlış olacaktır. Hatta sadece alınan görüşler değil bizi rahatsız eden her şeyi sorgulamak gerekir.

Sorgulamak bilgelik kazandırır, bilgelik de hayat kurtarır. Mesela bazı kişiler size karşı saldırganca (agresif) davranmış olabilir. Her kim saldırganlaştı ise bu onun geçmişte yaşadığı olayların bugünkü duygu ve düşünce sisteminde kendisini gösterme şeklidir. Verdiği tepkinin yüzde yüz olarak sizinle ilgisi yoktur. Bu yüzden de savunmaya ya da suçlamaya geçmeden önce olanlar sorgulanmalıdır. Örnek olarak, sizi gerçeğe ulaştıracak şöyle basit bir sorgulama yapabilirsiniz;

Şimdi geçmişe gidin ve benzer durumu yaşadığınız halde size karşı saldırganca davranmamış bir insanı bulun. Böyle bir insanı bulduysanız; şu soruları yanıtlayın.

Bir de bunun tam tersi bir durumu düşünün. Geçmişte benzer durumlarda birisine karşı anlayış gösterirken diğerine karşı saldırganca davrandığınız mutlaka olmuştur. Peki, böyle bir durumda aradaki fark neydi? Neden birisine karşı saldırganca davrandınız diğerine karşı ise tepkisiz kaldınız?

Tüm bunlar her kişinin geçmişteki deneyimlerinin duygu ve düşünce sistemine yüzde yüz etkisi olduğunu göstermektedir. Duygu ve düşünce sistemi de hareket tarzımızı belirler. Durum böyle olmasaydı benzer durumlarda her insan benzer tepkiyi gösterecekti. Peki, geçmişte yaşananların duygu ve düşünce sistemimizi etkilenmesini nasıl önleyebiliriz?

Bana göre bu ancak o çok konuşulan “Anda Kalmayı” başarabildiğimizde gerçekleşebilir. Bu da bir sürü travma temizliği, sorgulama, analiz, arınma vb. gibi anlamına gelir. Bu çok zor, zaman alır diyorsanız o zaman; Sorgulamalara son vermek gerekir. Her gün hatta her saat, “” tabii bir de “bir sürü zaman ayırıyoruz. Nihayetinde yaşayacağımız günler sayılı. Bu sayılı günleri “gibi hiçbir zaman doğru sonuca götürmeyecek sorulara kafa yorarak geçirmek hayali düşmanlar yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Yazdıklarım aklınıza yattıysa şu soruları da yanıtlamanızı öneririm.

Kişisel gelişiminiz, işiniz ve aileniz için ayırmayı planladığınız zamandan çaldığınız zamanları, hiçbir zaman kontrol edemeyeceğiniz durumlar için mi? Yoksa yaptıkları ve söylediklerinden bağımsız olarak insanlarla aranızdaki sevgi bağını daha güçlendirmek ve var olan sevgiyi görünür hale getirmek için mi kullanmak istersiniz?

Son olarak hangi yanıtın sizi daha çok koruyacağını sorgulamanızı öneririm.:))

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Tek Bir Saniye Hayat Kurtarır?

Aydınlanmamış her insan, geçmiş duygu ve düşünce sistemine uygun olarak dışarısını şekillendirir ve bu şekillenmenin doğruluğundan da yüzde yüz emindir. Yüzde yüz emin olma hali, insanın kendisinin doğru, diğerlerinin de yanlış olduğunu düşündürür. Değişmek, dönüşmek aklına bile gelmez. İşte bu açıdan her birimiz kendi gerçeğimizi yaratırız. Hayat çok sıkıcıysa belki de siz çok sıkıcısınız. Dışarıda fazlaca acı görüyorsanız belki de içinizdeki acıyı dışarıda görüyorsunuz. Dilerseniz bu yazdıklarımı analiz edelim

Diyelim ki iş yerinde kötü muameleye maruz kalan bir arkadaşınızla dertleşmek üzere buluştunuz. İki değişik durumda olduğunuzu hayal ederek ona karşı nasıl bir yaklaşım içinde olabileceğinize karar vermenizi istiyorum. Birinci durumda; Beklemediğiniz bir terfi aldınız ve maaşınıza anında zam yaptılar. İkinci durumda ise iş yerinizde size sürekli mobbing yapılıyor. Şimdi bu iki durumu da ayrı ayrı hayal ederek arkadaşınızla birlikteyken aşağıdaki yaklaşımların hangisini seçeceğinize karar verin.

a- Boş ver olan olmuş, geçmişe üzülmek sana bir şey kazandırmaz, sana iş mi yok?

b- Patronunla konuş, nerede hata yaptığını sor ve kendine yeni bir aksiyon planı yap.

c- Gün doğmadan neler olur? Sen sadece mevcut hedeflerine odaklan.

d- Maalesef, iş hayatı böyle, burada hak hukuk arama. Mutlaka seni işten atmak istiyorlar. Sana mobbing yapıldığını ispat et.

Şimdi başka bir örnek. Diyelim ki, sevgilisi tarafından terk edilmiş yakın bir arkadaşınız var. Bu örnekte de aynı şekilde iki farklı durumda olduğunuzu hayal edin. Birinci durumda; Sizi çok mutlu eden, anlayan, dengeli ve uyumlu duygular içinde olduğunuz bir ilişkiniz var. İkinci durumda ise; İlişki de olduğunuz kişinin sizi aldattığını öğrendiniz. Depresyondasınız. Şimdi her iki durumu da ayrı ayrı hayal ederek arkadaşınızla birlikteyken aşağıdaki yaklaşımların hangisini seçeceğinize karar verin.

a- Kendini çok fazla üzme. Yalan Dünya. İstersen bu akşam bize gel, yemek yer, laflarız. Kafanı dağıtmış olursun.

b- Üzülme güzelim, nasılsa başkasını bulursun.

c- Senin gibisini nereden bulacak? Bu onun kaybı. Elini sağlasan ellisi

d- Zaten ben anlamıştım. Sen üzülmeyesin diye bir şey söylemedim. Erkeklerin/Kadınların hepsi böyle, terk edilmeye mahkumuz.

Yukarıda örnekleri dürüstçe uyguladıysanız, yaklaşım tarzınızın insanların neler yaşadığından bağımsız olarak, hayatınızda olanlara göre farklılaştığını göreceksiniz. Yok, yaklaşımım her zaman aynıydı, diyorsanız o zaman söylenecek söz yok, algılarınız ötesine geçebiliyorsunuz, gerçekten aydınlanmışsınız demektir.

Sonuç olarak, illa dışarısı değişsin istiyorsanız başlangıç noktanız, duygular ve düşünce sisteminizin kaynağını oluşturan geçmiş travmalar olmalıdır. Travmalardan etkilenen duygu ve düşünce sistemimiz dışarıyı olduğundan farklı görmemize sebep oluyorlar. İşin kötü tarafı yaptığımız seçimler nasıl bir insan olduğumuzu belirliyor. Yok boş ver ben travmalarla uğraşmak istemiyorum diyorsanız tabii ki bu sizin bileceğiniz bir şey. Fakat en azından harekete geçmeden önce bir saniyeliğine durun ve kendinize dışarısının bildiğinizden farklı bir gerçeği olabileceğini hatırlatın. Bu anlamda tek bir saniye hayatınızı kurtarabilir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Sakın Şansa Bırakma

Bilim adamları şefkatin doğal halimiz olduğunu söylese de şefkatten ziyade kritik yapmak doğal halimiz haline geldi. Şefkati sadece birilerinin başına kötü bir şey geldiğinde hatırlayabiliyoruz. Bu durum çoğumuzu dışarıya odaklı hale getiriyor. Dışarıya odaklılık ise öfke, kıskançlık ve şüpheyi arttırıyor. Tolerans geliştirmemizi engelliyor. Affetmeyi, özgüveni unutturuyor. Sürekli kayıp/kazanç, ün/şöhret, takdir/aşağılama hesabı yapıyoruz. Bunların hepsi de huzurumuzu bozan şeyler.

Dışarısı kontrolümüz dışında. Onun sayesinde çoğalttığımız korku, endişe, kaygı ve öfke bağışıklık sistemimizi etkiliyor. Şanslıysak gün için de ortaya çıkan öfke akşam uykuya dalana kadar devam ediyor. Şanslı değilsek rüyalarımız da kâbus şeklinde versiyon değiştiriyor.

Bugünün gerçeği çok farklı. Küresel ısınmadan sadece gelişmemiş ülkeler değil gelişmiş ülkeler de etkilenebiliyor. Bütün dünya, tüm insanlık birbirine bağlı. Eski model düşünce tarzına son vermeli, sadece kendimizi düşünmek yerine birbirimizi düşünmeliyiz. Çünkü bir insanın sadece kendisini düşünmesi gerçek dışı bir durum. Zarar vermeyen bencillik, insanın diğerlerini düşünmesinde saklı (Bkz: 5.6 tarihli Biraz bencilliğin herkese faydası var adlı yazım)

Şimdi şöyle bir düşünün öfke ve kızgınlığın iç güzellikleri ortaya çıkarttığı hiç görülmüş mü? Ya da daha dostça ve mutlu olmamızı sağlarlar mı?

Bu soruların yanıtı tabii ki hayır. Şefkat ise bambaşka, bize çok faydalı. Şefkat olduğunda barışçıl düşünceler zihinde kendiliğinden oluşur. Ayrımcılık son bulur, herkesi eşit görmeye başlarız. Sanırım biraz da olsa aptalca davranarak şefkatin sağlayacağı faydaları göz ardı ediyoruz. Şefkati sadece sevdiklerimize ya da tanımadığımız çocuklara karşı kullanmak yerine diğerlerine göstermenin yolunu keşfetmeliyiz. Öyle ki şefkati hatırlamak için büyük bir felaketin olması gerekmesin. Tam tersi felaketlerin kökü kurusun.

Kısaca şefkati şansa bırakmayın derim...

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Kaynak: Dalai Lamanın 28 Haziran tarihinde Dharamshala yaptığı konuşma. Facebook dalailama profilinden konuşmanın tamamına ulaşabilirsiniz.

Yazının devamı...

Hiçbir Şey kesin Değil

Herkes egosunun peşinden gider. Tanınmayı ve tüm dikkatin üzerinde olmasını çok ister. Ego ile ilgili unutulmaması gereken şey, kişiyi kendisine bağımlı hale getirmesidir.Ego, bir hayalin ürünü olmasına rağmen doğduğumuz günden itibaren bu hayalin peşinden koşarız. Bilim adamları yaptıkları onca araştırma sonrasında egonun bedendeki var olduğu merkezi bulamamışlardır. Yine de her insan inanmaya devam eder.

Bir süreliğine düşüncelerinizi izleyin ve şu sorulara yanıt verin. Gerçekten şu an düşüncelerinizi izleyen kim? İzleyenin kendiniz olduğundan ne kadar eminsiniz?

Bu sorulardan var olmadığınız sonucunu çıkmaz. Bu sorular sadece düşündüğünüz şekilde var olmadığınızı gösterirler.

Şimdi de bedeninizin herhangi bir yerinde bir şey hissettiğinizde; “Gerçekten o his nereden geliyor? O his bedeninizin neresinde?” sorularını sorun kendinize…

Maalesef bu soruların da yanıtını bulmak zor olacaktır. Her zaman düşünceler, duygular, dünyayı algılama şeklimiz, dışarıdan gelen ses ya da görüntüler olacak fakat hiçbir zaman hissettiklerimizin gerçek kaynağına ulaşamayacağız. Daha doğrusu hissettiklerimizin gerçek kaynağını alıştığımız, bildiğimiz şekilde tanımlayamayacağız. Biraz tuhaf değil mi?

Bu tuhaflığı fırsata dönüştürmeye varsanız aşağıda yazılanlara göz atmanızı öneririm.

Hiçbir şey kesin değil. Deneyimlediklerimizin belli bir sahibi yok. Bu durumda yapılacak tek şey, dünyada var olan birçok olasılığa kendimizi açmak olacaktır. Her şey sadece bir potansiyelden ibaretse kendimizi her an istediğiniz gibi yeniden tanımlayabiliriz. Tüm kurallar yeniden belirlenebilir. Güvende olmamızı sağlayacak etik kurallardan fedakârlık yapmadan ve de herkesin faydasına olacak şekilde hareket edebiliriz. Geçmişte büyük başarılar elde etmiş insanların hayatlarını hatırlayın. Hiç birisi var olanı olduğu gibi kabul etmedi ve kendi kurallarını kendileri belirleyerek ilerlediler. Ve çoğu da daha çok tatmin ve başarı elde ettiler.

Şimdi size bir sorum daha olacak. Hatta bu soruyu sadece şu an değil, yaz boyunca zamanınız oldukça arada sırada kendinize sorun.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Mind of Leader

Yazının devamı...

Sevdiklerimize Neden Kızarız?

Düşünceler, bir bulut gibidir, gelip geçerler. Ancak onlara inandığımızda güçlüdürler.

Bir insanı seversiniz. En başta her şey yolunda gider. Sonra beklentiler başlar. Ondan bir şeyler beklemeye başlarsınız. “O şunu yapmalı “demeye başladığınız an o meşhur andır.

Sevdiğiniz insan sizinle aynı fikirde değildir, işler gittikçe kızışmaya başlar. İşte o zaman kendinize şu soruyu yöneltmelisiniz. “0 şunu yapmalı “derken gerçekte ne demek istiyorum?

1- Kendi üstünlüğünüzü kabul ettirmek mi istiyorsunuz?

2- Gerçekten de O işin yapılması gerektiğinden emin misin? O iş neden yapılmalı?

3- O iş, o kişi tarafından mı yapılmalı mı? Bunu yapan neden o kişi olmalı?

Son olarak şu soruyu analiz edin.

Bu sorgulamaları yapmadığınızda, o iş sevdiğiniz kişi tarafından gerçekleştirilmediği sürece ona kızmaya devam edeceksiniz. Bir süre sonra kızgınlık takıntılı hale gelecek. Kızgınlığın takıntılı hali olan nefret ortaya çıkacak. Nefret sevdiğiniz kişi ile aranızda olduğu sürece onu ve neler olduğunu anlayamaz hale geleceksiniz. Ağzınızdan şu kelimeler dökülecek.

-

Kızgınlık, insanın doğal hali değildir. Kalbin sesini temsil etmez. Sevdiğiniz kişiye karşı kızgınlık hissettiğiniz de aradaki bağ kopmaya başlar. Bağlantıyı sağlayacak olan kalp, geri plana bırakılmıştır. Kalp aç ve susuz kaldığında kendinizden uzaklaşırsınız. Kendinizden uzaklaştığınızda ise diğer insanları ve çevreyi yanlış değerlendirir, anlamamaya başlarsınız. Nefret olduğu sürece o kişiye karşı bırakın sevgi hissetmeyi, ona yaklaşmak bile istemezsiniz.

Bu tarz hikayeleriniz varsa, bu bayramda sevdiklerinizle barışmak için fırsat yaratın ve en başa dönün ve “0 şunu yapmalı” düşüncesini ne zaman, nasıl inandığınızı sorgulayın.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Biraz Bencilliğin Herkese Faydası Var!

İnsanın kendisi için güzel şeyler istemesi, bencil olması çok doğaldır. Bencillik! Fakat nereye kadar ve nasıl?

Bence biraz olsun bencil olmak herkese iyi gelir. Zaten geçmişte en aydınlanmışı da kendisini düşünmedi mi? Şimdi, hadi canım öyle şey olur mu diyebilirsiniz. Bana göre Mevlâna, Yunus Emre ve diğer bilge kişiler fark yaratarak zekice bencil olmanın sanatını icra ettiler. Öyle çok bencil oldular ki, çevrelerinde düşmandan çok dost yarattılar. Peki, bunu siz becerebilir misiniz?

Becermesi zor olsa da mümkün! Hiçbir canlıya zarar vermeden bencil olabilmeyi becerebildiğimizde çevremizde düşmandan çok dost yaratırız. Çok fazla farkında olmasak da var olan her şey, bizzat kendimiz dahil birbirine bağlıdır. Örneğin, tadına bir türlü doyamadığınız çikolatanın size kadar gelebilmesini sağlayan bir sürü insan, hatta hayatını kaybeden canlılar var. Kakao yetiştirilmesi sırasında toprak içindeki kurtlar, karıncalar vb. gibi birçok canlı siz çikolata yiyesiniz diye ölüyorlar. İşte bu anlamda yaşamınızı sürdürürken geri planda size hizmet eden birçok canlıyı yok sayamazsınız. Yok saydığınızda eninde sonunda sevgili çikolatanıza veda etmeniz gerekebilir!

Bu yüzden de biraz bencil olup önce diğer insanların iyiliğini düşünmek benimsenebilecek en bilgece tarz olacaktır. İnsanların iyiliğini düşündüğünüzde birçok güzel şey olur. En önemlisi düşmanlarınız azalır. İnsanlar size hizmet vermekten zevk alırlar. Hatta siz harekete geçmeden ihtiyaçlarınız karşılanır. Etrafınızda bir sürü dostunuz olur. Tüm bunlar size her zaman şükretme imkânı tanıyacaktır. Şükretmek de en güçlü şifa tekniklerinden biridir. Sadece başkalarını düşünerek sürekli şifalanma şerefine nail olabilirsiniz. Bundan sonrası zaten Şam’da kayısı.

Zekice yapılan bencillikle ilgili başka bir konuyu daha paylaşmak istiyorum. Diğerlerini yargılamayı bırakarak dostça davranmayı seçtiğinizde ve onlar hakkında kötü konuşmaya ve düşünmeye veda ettiğinizde geriye bir sürü boş zamanınız kalacaktır. Böylece hayatınızda uzun süredir zaman ayırmadığınız şeylere daha rahat konsantre olabilirsiniz.

Böylelikle eğer hayallerinizin gerçekleşmesi diğerlerini düşünmekten geçer dersem hiç de yalan olmaz. Özetle, en zekice bencillik stratejisi önce başkalarının çıkarlarını düşünmek üzerine olacaktır. Zaten eskiler boşuna “” dememişler.

Her Daim sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Kıskançlıkla Nasıl Baş Edebilirim?

Sahip olmadığınız şeylere sahip olanlara özeniriz. Bu özenti aşırıya kaçtığında kıskançlık gündeme gelir. Bir önceki yazımda bahsettiğim Algıda seçicilik konusu da boş durmaz, sürekli başkalarının sahip olduklarına doğru çekiliriz. Kıskançlığın derecesi arttığında mevcutta sahip olduklarımızı unutup daha fazlasını istemeye başlarız. Bu isteğimiz gerçekleşmediğinde de kendimizi ya da diğerlerine zarar vermeye başlarız.

Bu zararlar arasında en masumca olanı yargılamak ya da özenilen kişi hakkında söylenti çıkarmaktır. Bazılarımız ise bir şey yapmaz kendisini yiyip bitirir. Hatta depresyona girer. Sahip olduğu güzelliklerin farkına varamaz hale gelir. Sonradan sakinleşip morali düzelmeye başlayıp da insanların içine çıktığında eskiden özendiği kişilerin daha fazlasına sahip olduklarını fark eder. Tekrar üzülür tekrar kendisini çaresiz hisseder. Kıskançlık böylesi bir rahatsızlıktır. Bir kez onun pençesine düştüğünüzde ondan kurtulmak zordur.

Nereye gidersek gidelim, etrafımızda her zaman sahip olduklarımızdan daha fazlasına sahip olan insanlar mutlaka olacaktır. Dünya nüfusunun 7 milyar olduğunu düşünürseniz her an birilerine özenmek an meselesidir.

İnsan olarak doğmuş olabiliriz fakat insan olabilmek için doğduğunuz halinizin üzerine bir şeyler eklemek gerekiyor. İşte bu yolda da zihne çalışmak olmazsa olmazlardandır. Zihne çalıştıkça kıskançlık vb. gibi negatif alışkanlıklardan uzaklaşmak kolaylaşacaktır.

Kıskançlığa son vermek için başkalarının sahip olduklarından dolayı takdir etmek çok güzel bir pratik olabilir. Çünkü başkalarını takdir ettiğiniz de sizi de takdir eden insanların ortaya çıktığını göreceksiniz. Sizi takdir eden insanlar olduğu sürece kıskançlık ortadan kaybolacaktır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.