SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Algıda Seçicilik

İnsanın, kendiyle ilgili dikkatine çekilen herhangi bir şeyi hemen algılamasına algıda seçicilik deniyor. Algıda seçicilik,psikolojik bir kavram. Dış dünyada var olanların sadece bir bölümünü algılayabiliyoruz. Çünkü beyne giren verilerin işlenmesi ve anlamlı bir algı oluşturulması için sınırlı kapasiteye sahibiz.

Geçmişte yaşanmış deneyimler, önyargılar, rüya ya da benzeri duyguların algılama düzeyinde etkisi var. Bu da bizi, gördüğümüz, düşündüğümüz ya da duyduğumuz birçok şeye inanmamamız gerektiği sonucuna getirir.

Diyelim ki geçmişte birçok kez başarısız olduğunuz bir konuda bu sefer başarılı olmak istiyorsunuz. Bu süreç boyunca, algıda seçicilik denilen psikolojik kavram geçmişte olanları referans alarak, en ufak pozitif gelişmeyi dahi göz ardı ettirecek. Eninde sonunda sonucun olumsuz olacağına dair sizi ikna edecek. Bu durumu Mercedes marka otomobil hakkında konuştuktan sonra sokağa çıktığınızda sadece ve sadece Mercedes marka araçların dikkatinize çekilmesine benzetebilirsiniz. Bu tarz çekilmeler maalesef bilinçli olarak gerçekleşmiyorlar.

Algılarımızı iç ve dış olmak üzere 2 etmen etkiliyor. İç etmenler, duygular, ihtiyaç hissi (aç olan birisinin sadece yiyecekleri algılaması gibi), zihnin davranış şekli, ön yargılar, kaygı, korku, öfke, geçmişte yaşananlar vb. gibidir. Dış etmenler ise, toplumsal ve fiziksel kaynaklı dış etmenler, ortam, ani değişimlerdir. İç ve dış etmenler var olduğu sürece algıda seçicilik mekanizması olumlu ya da olumsuz sizi gerçeklerden uzaklaştıracaktır.

“Olur mu öyle şey, geçmiş olumsuzlukları aklımıza getirelim ki kolayca önlemimizi alalım, olumlu düşündüğümüzde önlem alacak bir şey kalmaz “Şeklinde düşünebilirsiniz. Fakat unutmayın ki, önlem almaya çalışırken pozitif gelişmeleri fark etmek güçleşecektir. Sürekli stres ve endişe sizi gerçek istek ve arzularınızdan uzaklaştırır. Bu yüzden de en doğrusu geçmişi bir kenara bırakıp, an ve an tıpkı bir çocuk merakıyla ilerlemek ve kendimize inanmaktır.

Kendinize gerçekten inandığınızda kaygı ve korkular, yargılar, geçmişte yaşananların gücü azalır, başınıza gelenlerin sadece ve sadece bir sonraki adıma sizi hazırlayanlar olarak kabul etmek kolaylaşır. Her zaman hayata olumlu yönden bakmak daha akıllıcadır. Algıda seçiciliğin size oyun oynamasına izin vermek istemiyorsanız pozitif konsantrasyon geliştirmekten başka çareniz yok. Pozitif konsantrasyon zihninizin bir özelliğidir ve bunu herkes geliştirebilir. (Pozitif konsantrasyon gelişmenize yardımcı olacak teknikler nefes, meditasyon, mindfullness, vipassana vb. gibi)

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: İç ve dış etmenlere ait bilgi Psikolojik.gen.tr den alınmıştır.

Yazının devamı...

Şefkat Deyip Geçme

Şefkat sadece ailenizdeki insanlara ya da yakın dostlarınıza şefkat göstermekle sınırlı kalmamalı, diğer insanlara da yakın olmayı kapsamalıdır. Şefkat, diğer insanları kapsamadığı sürece taraf tutmak gibi olur ki bu da şefkatten ziyade ayrımcılık anlamına gelir.

Çoğunlukla acıma hissini şefkat duygusuyla karıştırılır. Gerçek şefkat, diğerinin ihtiyacı olduğu için değil onun acı çekmemesi için hissedilendir. Acı çekmemesini istemek yani şefkat hissetmek daha geniş ve güçlü bir duygudur. İçerisinde saygıyı da barındırır. Halbuki acıdığınızda karşınızdakine saygı duymaktan çok onun gücünü azaltmış olursunuz.

Bazen de diğerlerinin acı çekmemesi için endişeleniriz. Bu durum daha çok bağımlı olmakla ilgilidir. Korku ve şüphe varsa şefkat olmaz. Gerçek şefkat sorumluluk almayı, kararlı olmayı gerektirir ki bu şekilde hem karşınızdakini besler hem de sizi.

Tüm bu bilgileri toparladığımızda illa şefkatin olmasını istiyorsak karşımızdaki insanlara karşı geçmişte kötü ya da iyi nasıl davranmış olsunlar arkadaşça davranmak gerekir. Bunun için de karşımıza çıkan insanları, ne yaptıkları ya da nasıl konuştuklarından bağımsız, yakından tanımaya önem vermeliyiz. Şüphe ve korku içinde olan insanlar iletişim zorluğu çekerler. Çevresinde bir sürü insan olduğu halde kendisini yalnız ve izole edilmiş gibi hissederler. Başkalarına negatif duygular besleyerek sizlerle arkadaşlık etmelerini beklemek yanlış olur. Kısaca şefkat deyip geçmemek lazım.

Sonuç olarak olaylara sadece kendi penceremizden baktığımız sürece aynı toprağı eşeleyip dururuz. Bu da doğru bildiğiniz birçok şeyin yanlış, yanlış bildiklerinizin de doğru çıktığı bir sürü duruma sebep olur. Bunun için de bütünsel bakış açısına sahip olmak çok önemlidir

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Bilgece Yaşamak İçin

Geri çekilmenin, hakkını aramamanın saflık, başkalarını düşünmenin, saygılı olmaya çalışmanın aptallık olduğuna inanılan bir toplumda yaşıyoruz. Bu yüzden de bir şeyler başarmak istediğimizde tüm stratejiyi baskı kurmak, korku salmak üzerine kuruyoruz. Halbuki zaman zaman yoldan çıksak da en derinlerde güzel bir kalbe sahibiz. Bu kalbi tam kapasite kullanmadığımızda dar kafalı hale geliyoruz. Olaylara bütünsel bakamadığımız için de hayatımıza karmaşa ve savaşı davet ediyoruz. Kısaca kapsama alanı geniş, alt yapı güçlü fakat onu kullanan yok. Çok yazık. Peki, bunun için neler yapabiliriz?

Alçak gönüllük, dürüstlük, cömertlik, hoşgörü, temiz kalplilik vb. gibi değerlerin sahip olduğu potansiyellerden faydalanabiliriz. Belki arzu ettiğimiz dünyevi başarıları elde edemeyebiliriz fakat taşıdığımız kalbin hakkını vereceğimiz kesin.

Dilerseniz alçak gönüllülük, dürüstlük, cömertlik, hoşgörü, temiz kalpliliğin sahip oldukları potansiyelleri şöyle bir hatırlayalım.

Dürüstlüğün Sahip olduğu Potansiyeller;
Vicdanımızı açık tutmamıza ve diğerlerine saygıyla karşılık vermemize yardımcı olur
Daha adil, açık ve birbirine güvenen ilişkiler kurmamızı sağlar
Ortak menfaate önem veren bir toplumun oluşmasına teşvik eder.

Alçak Gönüllüğün Sahip olduğu Potansiyeller
Kendi bakış açımız ile çıkarlarımızdan ötesindekileri öğrenmemize ve büyümemize yardımcı olur.
İnsanlar, hayvanlar ve çevreyle var olan bağımızı ortaya çıkartır.
Diğerleriyle olan bağımızı koparan, kapalı, duyarsız halimizden kurtarır

Başkalarının Sahip Oldukları için Sevinmenin Sahip olduğu potansiyeller
Ruhu yükseltir ve he duruma kolaylık ve sevinçle bakmaya yardımcı olur.
Kıskançlık ve kıskançlık hissetme eğilimlerini ve getirdiği rahatsızlık ve acıyı azaltır.
Odağı başkalarına kaydırmak yoluyla ben merkeziyetçiliğini ve dolayısıyla depresyonu azaltır.

İyilik Yapmanın Sahip olduğu potansiyeller;
Başkalarına fayda sağlama sevincini ve memnuniyetini getirir
Çoğumuz bağımlısı ilişkileri besler ve derinleştirir.
Toplumun her düzeyinde uyum ve iyi niyetin gelişmesine yardımcı olur.

Cömertliğin Sahip olduğu potansiyeller;
“Ben” kaynaklı sınırlı ve zorlayıcı odaktan kurtarır.
Zaman, enerji, yetenek gibi paylaşımların vereceği keyfi tattırır.
Başkalarına fayda sağlayacak kapasiteye güven ve sevinç kazandırmak

Diğerlerine Karşı Anlayışlı ve Duyarlı Olmanın Sahip olduğu potansiyeller;
Bizi daha sonra pişman olacağımız durumlar içine girmekten korur
Sıcak, hassas ve uyumlu arkadaşlıklar ve ilişkiler geliştirmemizi sağlar
Düşüncelerimizi ve duygularımızı nasıl ve ne zaman paylaşacağımızıöğretir.


Ben bu potansiyellerden faydalanmaya bayağı niyetliyim. Bunun için de alt yapının üzerindeki engelleri ortadan kaldırmak için bol bol çalışıyorum. Bedenimi, zihnimi, duygularımı arındırmak nefes, meditasyon yapıyor, daha önce bu potansiyellerden faydalanmayı başaranları örnek alıyorum. Onların izledikleri yolu takip ediyorum. Sonuç olarak bilgece yaşamak için terlemeye devam! diyorum

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Neden Bir Türlü Tatmin Olamıyoruz?

Teknoloji o kadar gelişti ki oturduğumuz yerden istediğimiz bilgiye ulaşabiliyoruz. Yeterli bütçesi olmayanlar dahi burs imkanlarından faydalanarak eğitimlerine devam edebiliyorlar. Kişisel gelişim konusunda da birçok fırsat var. Dünyaca ünlü uzmanlar Türkiye’ye gelerek eğitimler veriyorlar. Kısaca "kendimi geliştirmek istiyorum" dediğinizde başvurabileceğiniz bir sürü kanal var. Kişisel gelişim adına neler yaparsak yapalım bir türlü tatmin olamıyor, sürekli arayış içine giriyoruz. Peki, neden tatmin olamıyoruz?

İngiliz yazar C.S Lewis, Kişisel değerler göz ardı edilerek yapılan her gelişme nihayetinde şeytansı bir yapıya dönüşüyor. Şeytansı şeyler de tatminsizliğe sebep oluyor. Alçakgönüllülük, şiddete başvurmama, tolerans, sadelik, temiz kalplilik, sabır, dürüstlük, feragat etme, kendini tanımak, gerçeği keşfetmek gibi temel değerler eksik olduğu sürece tatmin olmak mümkün olmayacak. Dilerseniz şimdi, şöyle bir düşünün, temel değerler hayatınızda etkinleştiğinde hayatınız nasıl olurdu?

Duygularınızı ve zihninizi kolayca kontrol edebilirdiniz. Bilinçli ya da bilinçsiz, kendinize ve diğerlerine verdiğiniz zarardan vazgeçerdiniz ki bu da yaşamınızdan şiddetin azalması hatta tamamen yok olması anlamına gelir. Daha sevgi dolu ve yardımsever olurdunuz. En güzeli çevrenizdekilerin güzel taraflarını daha çok görürdünüz. Çünkü içinizde var olan güzel taraf diğerlerinde kolayca kendisini gösterirdi.

Tatmin dolu ve keyifli bir hayatın anahtarı, temel değerlere sahip çıkmaktan ve onları tekrar kazanmaktan geçiyor. Onlar olmadıkça maalesef şeytani taraflar artmaya devam edecek. Şeytani tavırların tam tersi meleksi tavırları ortaya çıkarmak ise her bireyin kendi sorumluluğunda.

Meleksi tavırların ortaya çıkması kişinin zihnen, fizikken ve ruhen sakinleşmesine bağlı. Bu sakinleşmeyi sağlayacak en güçlü yöntemlerden ikisi nefes ve meditasyondur. Kısaca kişisel gelişim konusunda tatmin olmak bir nefes ötesinde olabilir. Bunun için de 4-9 Mayıs tarihleri arasında Sevgili hocam Dr. Judith Kravitzle birlikte İstanbul'da organize ettiğimiz Transformal Nefes seminerine katılmanızı öneririm. Bu seminer boyunca tanışacağınız nefes ve nefesle birlikte güçlü çalışan teknikler sayesinde temel değerleri hayatınıza yeniden almanın yolunu keşfedebilirsiniz. Seminer içeriğinde bol bol nefes, meditasyon yanında pozitif niyet, affetme, doğum travmalarına çözüm, bolluk bereket planı, mucize bilinci, yargıların sevgiye dönüştürülmesi gibi birçok güçlü çalışma da yer alıyor. Bu seminer kişisel gelişimin anahtarı olabilir. Duygularınızla zihniniz sakinleşerek dengeye gelebilir. Bu şekilde hayatınızda fiziksel, zihinsel ve ruhsal anlamda tatmini yakalayabilirsiniz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Şifa Zararın Tamamen Ortadan Kalkması Değildir

Geçmişte yaşananlardan kaynaklanan travmaların şu anki yaşantımızı kontrol ettiği artık az çok herkes tarafından biliniyor. Gerçek şu ki, travmalarımızı şifalandırmadığımız sürece hayatımızı yönetmeye devam edecekler. Şifa konusunda herkes bir şeyler söyler. Bence aşağıdaki söz şifa konusunu çok güzel açıklıyor.

Ben hayatımı kontrol eden travmaları şifalandırmak için nefes, meditasyon ve enerji çalışmalarından faydalanarak kendi üzerimde sürekli çalışırım. Bazen de başka rehberlere ihtiyacım olur. Geçen hafta Lütfiye Özçelik Mutlu’ya Kranyosakral Terapi almaya için gittim.

KranyoSakral Terapi (KST) ellerle hafifçe dokunarak uygulanan ve bedenin doğal iyileşme kapasitesini artıran bedeni zorlamayan bir dokunma terapisi. Bu terapi travmalara olan bakış açısı şöyle;

Bu tekniğin neler yapabildiği net olarak anlaşılabilmesi için Lütfiye’nın bir anısını paylaşmak istiyorum.

Terapinin nasıl gerçekleştiğini merak edenler için ise kısa bir seans özeti yapmak istiyorum; Kendi giysilerinizle bir masaj masasına uzanıyorsunuz, Lütfiye, 60 dakika boyunca ağırlığı 5 gramı geçmeyen/masaj niteliği taşımayan yumuşak dokunuşlarla sisteminizin sağlığını dinleyerek, sağlığın kendini tam ifade edemediği noktalarda bedenin kendini düzenlemesine yardımcı oluyor.

Lütfiye, bedenimle çalışırken bedende, denizin gelgitine benzer ritimdeki sıvı hareketlerini esas alarak sistemin sağlığını dinleyerek sıkışma, düzensizlik olan noktaların düzenlenerek bedenin en işlevli haline kavuşması için destek oluyor. İlk seansta bu hareketi gerçekten de hissettim.

Bu tekniğin kökeni, osteopatiye dayanıyormuş. Ayrıca kas ve iskelet sistemindeki hizalanmanın optimum sağlık için önemli olduğu prensibinden yola çıkarak başta beyin ve omurilik zarı ve beyin omurilik sıvısı olmak üzere merkezi sinir sistemine ev sahipliği yapan dokularda sıkışmaların tespiti ve giderilmesiyle birlikte sinir sisteminin dengeli çalışması için destek verilmiş oluyor.

Her seansa niyetle başlanıyor. İlk seansımda kişiliğimle ilgili en derindeki travmalardan özgürleşmeye niyet etmiştim. Seans sonrasında enteresan farkındalıklar oldu. İkinci seansımı dört gözle bekliyorum

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

İşin Doğrusu Nedir?

Sevgi işini laikiyle beceremediğimizde hayatımıza korku girecektir. Çünkü bu dünyada her şey zıddı ile var olur. Sevgi yoksa korku var olacak. Korku yoksa sevgi olacaktır.

Hayatınızda şu sıralar hangisinin etkin olduğu çok önemlidir. Sevgi ya da korku hangisi varsa an ve an nasıl bir insan olduğunuzu belirlerler. Korku var olduğunda kendimiz olmaktan çıkarız. Nihayetinde hem kendimizden hem de diğer insanlardan korkmaya başlarız. Çevrenizdeki insanlara durup dururken kızıyor ve onları sürekli yargılıyorsanız hayatınızda korku var demektir. Aslında onu çok yakından hissederiz fakat kaynağının insanlar ya da kendimiz olduğunu fark edemeyiz. Çünkü sorunun diğer insanlar da olduğunu düşünmek her zaman daha kolaydır.

Aslında sorun hiçbir zaman insanlar değildi. Zaten olsaydı şu ana kadar çözümlenmiş olurdu. Sorunun kaynağı maalesef ki biziz. Kendimizi iyi tanımıyoruz. Kendimizi tanıdıkça kendimize saygı duymaya başlarız.

Öfkenin bizi neye çevirdiğini idrak ettiğimizde bir daha aynı duruma düşmemek için neler yapmak gerektiğini öğreniriz. Öfke, kıskançlık ve hırsın hayatımıza ve başkalarına neler yaptığını görürüz. Bazen pireyi deve yapmanın nelere mal olabileceğini öğreniriz. Gerektiğinde duraklamanın mümkün olduğunu keşfederiz. Ve böylece durup dururken kendimizi kaybetmeyiz.

Bağımlılıklara tutunarak kendimizi vazgeçmeyiz. Aşırı çalışmayız, aşırı yemeyiz. Boş boş konuşmayı bırakırız. Sigara ve alkole sığınmak yerine bizi özgür bırakacak olana sığınırız. Birilerine yardım ederken kişisel değerlerimizi yok saymamaya öğreniriz. Sevgi adına enerjimizi sömüren insanları hayatımızdan kolayca çıkartabiliriz. Ya da onlara daha hayatımıza girmeden “dur” diyebiliriz.

Verilen tüm zararların kökeninde cehalet vardır. Bu cehaleti geri çevirmek güvenilir bir rehberle çalışmak ve meditasyon yapmakla mümkün olabilir. Bu konu ilginizi çektiyse aşağıdaki hikâyeyi de okuyabilirsiniz;

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Tepki Vermemek İçin Neler Mümkün?

Tepki vermemenin zayıflık olduğuna inanılan bu dünyada tepki vermemek zor, yapılması bir o kadar da kolay. Madem yapılması kolay neden tepki vermeden duramıyoruz? Çünkü tepki vermenin gerisinde yatan duyguların çoğunluğu birilerini alt etmekle ilgili. Birilerini alt etme duygusu olduğu sürece tepki vermeden duramıyoruz.

Peki, bunun tam tersi olan tepki vermediğinde kendisini iyi hisseden olabilir mi? Bu sorunun yanıtı hem evet hem hayırdır. Eğer bir insan tepki vermeden sakin kalabiliyor fakat geri planda intikam duygusu oluyorsa kendisini iyi hissedemez. Öfke gibi negatif duygular olduğu sürece sabır göstermek zorlaşır.Öfkeden kurtulmanın yolu gününü göstermek, illa haklı olmak şeklindeki alışkanlıklardan kurtulmaktan geçiyor.

Dalai Lama bu konuyla ilgili çok güzel bir şey söylemiş. “

Sanırım yıllardır aradığım bilgi buydu. Başkalarının menfaatini korumak adına tepki verdiğimiz de geride biryerde kendi menfaatimizi koruma kaygısı yer alıyorsa (ün kazanmak, takdir almak, sevilmek vb. gibi) kolayca öfkelenebiliyoruz. Bu yüzden de “neden bu tepkiyi verdim yahu” demek yerine tepki verdiğiniz anda geride bir yerlerde kendi menfaatinizi koruma kaygısının olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Ya da bunun tam tersi, tepki vermek yerine susmayı tercih ettiğiniz durumlarda gerilerde menfaatinizi koruma kaygısının olup olmadığına bakabilirsiniz. Peki bu kaygı nasıl yok edilebilir?

Diyelim ki ikili bir ilişkide duygular yükseldi.“ şeklinde düşünerek öfkenizi bastırmaya çalışırken karşınızdakine karşı sabır göstermek yerine; o an yükselmekte olan hislerinize karşı sabır göstermeyi seçebilirsiniz.

Bunun üzerinde biraz daha çalışmak isterseniz; tek başınıza kaldığınız rahat bir zaman aralığında geçmişte yaşadığınız bir çatışma anını hatırlayarak kendinize şu soruyu sorabilirsiniz. O an tepki vermeye iten duygularıma sabır göstermiş olsaydım sonuç nasıl olurdu?

Dilerseniz sonrasında geçmişte tepki verdiğiniz anlarda yükselen duyguların içerisinde kendi menfaatinizi koruma kaygısının olup olmadığına da bakabilirsiniz.

Sonuç olarak her şey bizim elimizde. İkili ilişkilerde illa ben diyerek çatışma yaşamaya devam etmek mi? Yoksa her şeye rağmen hayatınızı huzurlu ve tatmin edici duygular içinde sürdürmek mi?Bu ikisi arasındaki tercih tamamen bize ait.İkincisi diyenler için başlangıç olarak çatışmanın gerisinde neler olduğunu anlama ve bunun için neler yapabileceğinize bakmak yeterli olacaktır.Bu uygulamayı sürekli yapmak isteyenlere ise nefes ve meditasyon tekniğini önerebilirim. Bu ikisi pozitif konsantrasyon geliştirmenize yardım olacak en güçlü tekniklerdendir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Geminin Kaptanı Kim Olsun?

Çoğu zaman ben haklıyım sen haklısın, şeklinde tartışırız. Hatta bazen haksız olduğumuz halde haklı olduğumuzu savunuruz. Tanıdığımız bir kişi evimizi ziyarete gelse sevinçle karşılar, tanımadığımız bir kişi eve girse, “” diyerek polis çağırırız. Farklı tarz tepkilerin ortaya çıkmasının sebebi “Korku” dur. Peki, korku kaynaklı duyguların kontrol edilmesi mümkün müdür?

diyenler mutlaka olacaktır. Haklısınız, korkular, bizi kontrol ederler. En iyi yöntem geminin kaptanı olmaktır.

Her zaman düşüncelere takılmak gerekmiyor, bazen de gelip geçmelerine izin vermek, onları sadece izlemek gerekiyor. Düşünceler sadece bir araç. Elektrik olmadan elektrik süpürgesi nasıl çalıştırılamıyorsa siz olmadığınız sürece düşünceler de olmayacaktır. Geminin kaptanı olmak isteyenler için öğrenilmesi gerekenler şunlardır;

1- Mutluluğun kısa, acının uzun sürdüğüne inanmak yerine acının var olduğu ile mutluluğun geçici olduğu kabul edilmelidir. Bunun sağlayacak olan sabırdır. Başkalarına karşı sabır göstermekten çok kendimize karşı sabır göstermeye ihtiyacımız var. Çoğunlukla hatalarımızı görmekten kaçıyoruz. Örneğin, bulaşık yıkadığınız için kızmak çok yanlış. Çünkü bulaşık yıkamayı seçen sizsiniz.

2- Etrafınızda hayvanların davranışlarını sergileyen insanlara rastlayabilirsiniz. Hayvansal davranışlar gösteren insanları püskürtmek adına onlarınkine benzer tepkiler gösteriyoruz. Ya da bu tür insanlara tepki göstermeyenlerle dalga geçerek yapılanların doğru olduğu mesajını veriyoruz. Durum böyle olunca sonuç değişmiyor, hatta daha da kalıcı hale gelebiliyor. Daha insanca davranabilmeliyiz. Unutmayın, kendiniz yerine başkalarıyla ilgilendiğinizde çok güzel bir şey olur; acınızla ilgilenmemiş oluyorsunuz.

3- Başka bir durumda ise şefkatli olmak yerine sürekli birilerin bize bir şey yapmasından korkuyoruz. Ağzımızdan çıkan sözlerin kaynağı düşünceler. Bu yüzden de düşünceler çok güçlüler. Düşüncenin gerisindeki motivasyon pozitif olduğunda hayatımız kurtulacak.

4- Bir de kendini sevme konusu var. Kendini sevmek, sahip olduklarımızla şükretmekle ilgilidir. Şükrettiğimiz süre daha anlamlı şeyler yaparız. Ve bu şekilde potansiyelimizi anlar, kısıtlanmamış oluruz. Bu konuda fillere ait bir hikâye var. Küçük fil yavruları doğduklarından itibaren bir yere bağlanırlar. Büyüdüklerinde bağlandıkları sopa ince de olsa da o sopadan uzaklaşamayacaklarına inanırlar. Kendilerini limitledikleri için potansiyellerini kullanamaz hale gelirler.

Negatif enerjilerin yaptığı başka bir şey daha vardır. Acı çektiğimiz sürece var olduğumuza inanmak kolaylaşıyor. Bunun tam tersi şefkat de aynı görevi görebilir. Bu da yukarıdaki dört önemli konu olan pozitif motivasyon, kendini sevmek, sabır, şükretmek gibi konular üzerine odaklanmakla olacaktır. Bugün hangisinden başlamak istersiniz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Kaynak: Ösel Paris’in Educating Heart ile ilgili yaptığı konuşma

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.