SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Dua, Tek Başına Yeterli Olur mu?

Bu dünyayı başkalarıyla paylaşmak zorundayız. Bu paylaşım her birimize birtakım sorumluluklar getiriyor. Örneğin bu dünyada daha uzun süreli yaşayabilmek için doğaya zarar vermemek, güvenliğimiz için diğer canlılara karşı şiddet uygulamamak, başkasının malını izinsiz almamak gibi, gibi… Zaten kanunlar da bu tarz sorumlulukları destekliyorlar. Örneğin birilerine şiddet uygulandığında ya da birilerinin malı izinsiz alındığında ceza veriliyor. Bir de ceza verilmediği halde suç potansiyeli taşıyan durumlar var. Bu durumlar yıllar içinde toplum tarafından o kadar çok benimsenmiş ki artık normal karşılanıyorlar.

Cezai sonuç doğursun ya da doğurmasın bu tarz durumların motivasyonunu oluşturan öğeler arasında şefkate rastlanmıyor. Bu da bizi şöyle bir sonuca getiriyor. Her tür düşünce, hareket ve söylevler şefkat hissi olmadığı sürece cezai duruma dönüşme potansiyeli taşırlar. Bu tarz durumları birkaç örnek üzerinden giderek açıklamak istiyorum.

Eminim çevrenizdeki insanları kendinizden küçük görerek, aşağıladığınız zamanlar olmuştur. Örneğin, ““ya da “Bu tarz konuşmaların kaynağı, zihinden gelir. Kıskançlık ve gururun ortaya çıkmasına sebep olurlar. Kıskançlık ve gurur aşırıya kaçtığında ayrımcılık ortaya çıkar. Ayrımcılık zihinsel bir rahatsızlıktır. Kimseye iyi gelmez.

Aslında her şey çok masumca başlamıştır. Yoldan çıkaran “Resim yapmak konusunda çok iyiyim galiba “dedirten, “ben, illa ben” sendromudur. Bu sendrom sadece bir söz söylettirmekle kalmaz, arkasından ““dedirtir. Sonrasında ise söylettirdiklerini aksiyona çevrilmesi için sizi manipüle ederek sizinle aynı fikirde olmayan insanları, düşmanınız olarak görmenizi sağlar. O sizi manipüle edip zorlar siz de diğerlerini. Nihayetinde en sonunda etrafınızda resimlerinize bayılan insanlar oluşuverir.

Bu sendroma son vermek ya da vermemek herkesin özgür iradesine bağlıdır. “Ben, illa ben” sendromuna neden son vereyim, haklarımı korumama yardımcı oluyor” diyorsanız tabii ki bu sizin bileceğiniz iştir. Fakat “ben, illa ben” sendromunun hayatınızdan kıskançlık ve gururu eksik etmeyeceğini de unutmayın. Zira “Ben illa ben” sendromu gündemde olduğu sürece diğerleri zarara uğramış gibi görünse de aslında kendi kendinize zarar vermiş olursunuz.

Yok ben bu sendroma son vermek istiyorum diyenlerdenseniz, önce başkalarına sözel ya da düşüncelerinizle zarar vermemeyi niyet etmekle başlayın. Tabii bu arada pozitif konsantrasyon geliştirmeyi de unutmayın. Pozitif konsantrasyon, ayrımcılığa sebep olacak söz ve düşünceler ortaya çıkmadan fark etmenize yardımcı olacaktır.

Her gün takdir edilmek, beğenilmek adına kendimizi bir sürü karmaşa içine sokuyoruz. sendromu hayatınızda olduğu sürece barış için sadece dua etmek yeterli olmayacaktır. Dua ederken aynı zamanda şiddete de son vermeye niyet etmeli ve aksiyonlarınızı da bu doğrultuda almanız gerekir. Dua et fakat dua ettiğin şeyi yapmama çelişkili bir durumdur.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Sizi En Çok Ne Kurtarır?

İlk defa dünyaya geldiğinizde güvenli ve sıcacık bir ortamdan, serin, ışık dolu bir ameliyathaneye gözlerinizi açtığınızda yaşadığınız travmayı saymazsak yaşam çok güzeldir. Birileri sürekli sizi koklayıp, sarmalar. Kıkırdamanızın bile özel bir çekim alanı vardır. Karşınıza çıkan insanların hemen gözdesi olursunuz. Etrafınızda, altınız açıldığında yanlışlıkla dışarıya çişinizi yapmış olsanız dahi sizi sevmeye devam edecek, sizin için yaşamını feda edecek bir sürü insan bulunur. Bebekken geçirdiğiniz günlerin tümü çok renklidir. O zaman ki hayatınıza bu rengi katan, her şeye kadir olan koşulsuz sevgidir

Büyümeye başladığınızda, sevgili büyükleriniz önemli bir plandan bahsetmeye başlarlar. Bu planın adı dünyaya hazırlanma planıdır. Travma yaratacak cinsten olduğu bilinse bile bu plan uygulanır. Amaç, sizi dış dünyadan korumaktır. Fiziksel büyümenin yanında iç gücünüzün de gelişeceği gerçeği göz ardı edilerek negatif enerjilerin gücünden faydalanılır. Bunun içinde çoğunlukla şu tarz komutlar verilir.

“Problemlerini tek başına çöz, bana gelme”,

“Çalışmazsan adam olamazsın”,

“Okulunu bitirmezsen bankta yaşayan evsiz insanlar gibi olursun, sana kimse iş vermez”,

“Tembel insanlarla arkadaşlık etme, sende tembel olursun”

Koşulsuz sevgiyi deneyimlemek adına verilen tüm komutlara harfiyen uymaktan başka çareniz yoktur. Negatif enerjinin gücü tartışılmazdır. Sürekli korku ve endişeyle hareket eder, keyif almanızı sağlayacak olan eğlenmenin nasıl bir his olduğunu unutursunuz. Zamanla bir şeylere sahip olmaya o kadar çok zaman ayırırsınız ki olmaya vakit kalmaz. Dünyaya geliş sebebinizi, sevgiyi unutursunuz. Öyle ki beş duyunuz size sadece karmaşa ve savaşı göstermeye başlar. Elinizden geleni yapmış olsanız dahi bir türlü koşulsuz sevgiyi hissedemezsiniz.

Koşulsuz sevginin bebekken daha çok hissedilmesinin sebebi negatif enerjilerden bir haber olmanızdır. Dünyaya geldikten sonra bir ya da iki sene süresince negatif enerjiler olmaksızın deneyimlediğiniz koşulsuz sevgi bir ömre bedeldir.

Koşulsuz sevgi boş bir hayal değildir, her zaman bizimle olacaktır. Şimdilerde tüm sıkıntılara son verecek olan da odur. Fakat negatif enerjilerle o kadar çok haşır neşir oluruz ki onu hissetmek zorlaşır. Aslında koşulsuz sevgiyi hissetmek için kullandığımız metot yanlıştır. Yapılması gereken durmaktır. Bir şeylere sahip olmak yerine olmaya zaman ayırdığımızda koşulsuz sevgiyi tekrar hissedebiliriz. Sadece buna inanmak bile hayat kurtaracaktır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

.. Daha Fazla Kazanmaktansa, Daha Fazlası Olmaya Talip ol!.. Oscar Romero

Yazının devamı...

Omuzlarınızdaki Yükler

Omuzlarımızın arkasında şeytan ve meleğin bulunduğu ve bizi sürekli yönlendirdikleri söylenir. Biri yoldan çıkartır, diğeri yolunuzu gösterir. Biri, mutlu olabilmek için kişinin önce kendisini düşünmesi gerektiğini ve mutluluğun az da olsa elini kana bulamakla ilgili olduğunu savunur. Diğer insanlar için en iyisini ancak ve ancak sizin bilebileceğinizi söyler. Diğerinin stratejisi ise çok farklıdır. Mutlu olabilmek için kişinin kendisinden çok diğerlerini düşünmesi gerektiğini savunur, illa demokrasi der.

Aslında ikisinin de kendisine göre haklı sebepleri vardır. Örneğin melek, insanların iyiliğini düşünerek hareket ettiğiniz de diğer insanlarla olan savaşınızın sona ereceğini söylediğinde çok haklıdır. Çünkü çevrenizdeki insanlar mutlu oldukça negatife bulaşma olasılığınız azalacaktır.

Şeytana gelince fazla ışığa maruz kalmış arınmamış bir bedenin zarar göreceğini bilir. Zira çok fazla alçak gönüllük, kibri de beraberinde getirecektir. Sürekli yardım etme isteği ve gereksiz fedakârlık kişinin kendi değerini unutmasına sebep olur.

Tıpkı bir kalibrasyon aleti gibi ışık ve karanlık arasında dengede tutmaya çalışırlar. Belli bir seviyeye kadar arınmadıkça bu ikiliyi anlamak zordur.

Yapılacak en iyi şey bu ikiliyle fazla bütünleşmeden, yakın fakat bir o kadar uzak üçüncü bir taraf olarak var olabilmektir. Ayrıca fazla ışığın canımızı acıtmaması ya da insanlığımızı unutmamak için bol bol arınma çalışması, affetme ve tabii ki zihne çalışmak gerekir. Çünkü bu ikili sadece iki omzumuzda oturup tavsiyede bulunmazlar. Bedenin fiziksel, zihinsel ve duygusal ve ruhsal seviyelerinin içine yayılmışlardır. Sürekli bizi oraya buraya çekiştirerek zihnimizde karmaşa yaratırlar. Hah tamam artık bitti deriz. Onlar hayır kardeşim bitmedi derler. Zihinsel ve duygusal karmaşa, sağlığımızı etkiler.

Ben bu ikiliyi bir gün niyetime uymayan insanlar ve olayları bırakmaya karar verdiğimde keşfettim. Şimdi aranızdan, şu ana kadar bir sürü istemediğim şeyi bıraktım fakat onları henüz fark edemedim diyenleriniz varsa şunları söyleyebilirim. Evet onları fark etmediniz çünkü sevdiğiniz şeyleri bırakırken onların artık size hizmet etmediğini ya da sözde onları istemediğiniz konusunda kendinizi ikna ettikten sonra bıraktınız. Kötülemeden kısaca onlara bxxxk atmadan bıraktığınızda bu ikilinin zihninize yaptıklarını daha kolay fark edersiniz. O an geldiğinde sizi çelişkilere sevk edecek güçleri kalmayacak. Zihniniz çok ama çok sakin olacaktır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Gurur Kaynağınız Ne Olsun?

İyi bir iş, güzel bir ev, iyi okuyan çocuklar, hatırı sayılı dostlar, topluluklara ait olmak insana gurur verir. Gurur kaynağımız olan, itibarımızı kuvvetlendirenlere fazlaca tutunduğumuzda ise bağımlılıklar başlar. Bağımlılıklar kişinin kendisini çok fazla düşünmesine sebep olurlar. Kendisini çokça düşünenlerin etrafında çok fazla insan olmaz. Yaşamdan keyif almak imkansızlaşır. Keyif alamamak bağımlılıkların bir sonucudur. Bunu anlamak çok önemlidir. Bu hafta sizi bağımlılığa sevk etmeyecek bir gurur kaynağından bahsetmek istiyorum. Bu kaynak, kendi yaşam hikayeniz!

Herkesin sade ya da şatafatlı her ne şekilde olursa olsun güzel bir çocukluğu olmuştur. İlk defa dünyaya geldiğinizde var olan tüm imkanlardan henüz haberdar olmadığınız için size sunulanı olduğu gibi kabul ettiniz ve haliyle onlara çok bağlandınız. Koşulsuz olarak sevildiniz, koşulsuz olarak desteklendiniz. Koşulsuz olan her şeyin tadı damağınızda kaldı

Bazılarınız anne ya da babasını küçük yaşta kaybetti. Bir parçanız hep eksik kaldı fakat bu eksiklik sizi daha güçlü yaptı. Diğerlerine göre daha dayanıklı oldunuz. Eksikliğin acısını hissetmemek adına çalışıp durdunuz. Bir sürü beceri geliştirdiniz.

Bazılarınız anne ve babasıyla birlikte mutlu bir çocukluk geçirdi. Anne ve babasından aldığı güçle başarılı adımlar attı. Bazılarınızın okul hayatı normal geçti. Bazılarınız hem okumak hem de çalışmak zorunda kaldı. Aile bütçesine destek verdi. Bazılarınız maddi durumu iyi olmasına rağmen çalışmayı çok sevdiği için çok çalıştı. Yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalıştı, mentorluk projelerinde yer aldı, gençlere destek verdi.

Bazılarınız sanatla, müzikle ilgilendi. Konserler verdi.

Bazılarınız üniversite bittikten sonra üniversitede kalmayı tercih etti, yurt içi ve dışındaki bilim projelerinde yer aldı, ödüller aldı. Bazılarınız önce iş tecrübesi yerine seyahat etmeyi seçti, şehir şehir dolaştı. Bazılarınız asker oldu, ülkesini korudu. Bazılarınız pilot, sporcu, ev hanımı oldu. Bir şekilde ailesine ya da diğer insanlara destek verdi. Bir sürü zorlukla karşılaştı. Hayat bazen gerçekten çok zorlayıcı olabiliyordu.

Bazıları ise o kadar fedakâr oldu ki kendisine zaman ayıramadı. Yardım edip, destek verdiği insanlar teker teker hayatından çıktılar. Ve kendinizi zor bir soruyu yanıtlarken buldu. Bu sorulara yanıt yanıt bulduğunuzda ise hayat amacınızı keşfetmiş oldunuz.

Bazılarınız başkalarından güzel şeyler duymak adına kendi hayallerinden vazgeçti. Bazıları yolun sonuna geldiğini düşündü, her zaman hayatın kötü taraflarını görmeyi tercih etti. Ta ki hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlayana kadar.

Her birimiz bir şekilde yuvarlanıp gidiyoruz. Artık şimdiye kadar yaptıklarınızdan ve olduğunuz kişi olmaktan gurur duymanın zamanı geldi. Hayatına dokunduğunuz insanları, küçük, büyük tüm başarılarınızı, diğerlerini mutlu etmek adına verdiğiniz çabayı kısaca hayatınızın en güzel taraflarını hatırlama zamanı geldi. Bizi biz yapan kötü ve iyi şeyleri hatırlayarak kendimizden gurur duyma zamanı geldi. Aynı zamanda bağımlılıkları yaratan, gelip geçici şeylere sıkı sıkıya tutunmayı bırakmanın da zamanı geldi

Kendi yaşam hikayeniz yerine statünüzü korumak adına başkalarının sahip olduklarına sahip olduğunuz için kendinizle gurur duymaya devam ettiğiniz sürece, kendinizden gurur duymayacağınız seçimler yapmaya devam edeceksiniz. Bu noktadan sonra artık top sizde!

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Neden Bu Negatiflik?

Günün birinde kaybedeceğim diye üzülmeye hiç gerek yok. Steve Jobs, kanser rahatsızlığına yakalandığında bu konuyla ilgili şunları söylemiş.

“. Evet, kalbimizi izlemekten başka çare yok. Tıpkı yeni doğmuş bir bebeğin etrafındakileri keşfetmeye çalışırken ki çabası, bakışları, merakında olduğu gibi kalbimizi izlemeliyiz. Kalp hayatı, sevgiyi temsil eder.

Bilge kişi olmaya gerek yok, çevremizde var olan her şey sevgi adına olur. Biraz daha fazla sevilmek için kıskançlık, hırs, kaygı ve endişe ortaya çıkar. Sevgiyi bulduğumuzda ise kaybetme korkusu başlar. Sevilmeyi başardığımızda ise sevgi konusunda odaklanmadığımız diğer kişiler üzülürler. Bazıları sevginin acı verdiğine inanır. Acıtan sevgi değildir aslında. Bağımlılık acıtır. Hayatımızda var olan insanlarla ilişkimizin biteceğini düşünerek acı yaratırız.

Daha iyi eğitim almak için yüksek meblağlar ödediğimiz okullara gidiyoruz. Eğitimi tamamlayabilmek için bazılarımız borç almak zorunda kalıyor. Okul bitiyor, ailemize olan borcumuzu ödemek için çok çalışıyoruz. Bu ve benzeri bir sürü sorun var bu dünyada.

Mevcut eğitim sisteminde öğretilen bir sürü şey var. Fakat dünyanın negatif tarafı ile nasıl geçineceğimiz konusunda bilgi verilmiyor. Mutlu olmak varken neden bu negatiflik? Bu konuda gerçek bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Bir aile varmış. Çocuklarına büyük destek vermişler. Ne isterse onu yapmışlar. Çocuk ise onlarla ilgili sadece bir şeyi hatırlıyormuş. Bir gün yanağına atılan tokadı. Diğer pozitif her şeyi bir kenara bırakmış.

Negatife bulaşmamak için kendimizi eğitmenin bir yolunu bulmak gerekiyor. İç altınımızı (bu konuda bilgi bir önceki yazımda yer alıyor) arttırmak, uyumu ve dengeyi yakalamak için sahip olduklarımızı farkına varmalı ve onları paylaşmalıyız. Ne kadar çok paylaşırsak o kadar çoğalır.

Bence bunu denemeye değer!

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOGLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Kalbi Eğitmek Mümkün mü?

Şehrin birinde bir kadın ve onun genç oğlu yaşarmış. Çete savaşları sırasında kadının oğlu, başka bir çocuk tarafından öldürülmüş. Mahkemede ölen çocuğun annesi katil olan çocuğa “seni günün birinde öldüreceğim” diyerek mahkemeyi terk etmiş. Hapiste kaldığı sürece katil olan çocuğu ne ailesi ne de bağlı olduğu çete üyeleri ziyaret etmiş. Ziyaret eden tek kişi varmış. O da ölen çocuğun annesi. Ölen çocuğun annesi, katil çocuğun cezası bitince onu evlat edinmiş. Eve geldiklerinde ona ölen çocuğunun odasını vermiş. Birlikte yaşamaya başlamışlar. Günün birinde, kadın çocuğa, “mahkeme sırasında seni öldürmekle ilgili bir şeyler söylemiştim. Söylediğim gibi sen öldün, artık başka bir insansın” demiş.

Affetmek bir insanın sahip olabileceği en mükemmel şey. Bazı kitaplar başkasını affetmenin kendimizi affetmekle ilgili olduğunu söylüyorlar. Ben de bu görüşe katılıyorum. Laf olsun diye değil de kalpten gelen bir affetme, insanı çok rahatlatır. Kalpten bir affetme olduğunda nasıl uzun süren yoğun bir ağlamadan sonra insan kendisini çok rahatlamış hisseder işte böyle bir his beliriverir içinizde. Affedemediğiniz o olay artık eskisi gibi kafanızı kurcalamaz. Ve böylece onun için özel enerji alanı tutmanıza gerek kalmaz. Kendinizi özgürleşmiş ve tam hissedersiniz.

Herhangi bir şey sebebiyle kendinizi affedemediğiniz de, üzüntü, keder, suçluluk önce kendinizi sonra da çevrenizdekilere zarar vermekle sonuçlanır. Başkalarını affedemiyorsanız kendinizi affedememenizden kaynaklanıyordur. Kendinizi affetmek yaşadığınız tatsız deneyimden bir şeyler öğrenmek ve yolunuza devam etmekle ilgilidir. Başkasını affetmek ise şefkat duymakla, karşınızdakinin acılarından kurtulmasını dilemekle ilgilidir.

Kısaca içimizde tatmini bulamazsak dışarıda tatmin olmak mümkün olmayacaktır. Bilge bir kişi, sohbetlerinden birinde iki tür altın olduğundan bahsetmiş ve şöyle devam etmiş. Bu altınlardan birisi içerideki diğeri de dışarıdaki altındır. Dışarıdaki altına sahip olmak için çok çalışırız. Büyük bir altına sahip olmak için ortaya altın koymak yani çok çalışmak gerekir. Hayatımızın çoğu dışarıdaki altına sahip olmak için geçiyor. Öldüğünüzde sahip olduğunuz altınlar sizi terk edecekler ya da siz onları terk edeceksiniz.

İçerideki altın da ise ona ne kadar verirsen o da sana aynısı verir. İçimizdeki altının ortaya çıkması affetmekle ilgilidir. Herhangi bir şey olduğunda affedip affetmemekle ilgilenmek yerine deneyimden öğrenmeyi seçmek bizi daha şefkatli yapacaktır. Bu şekilde yavaş yavaş kalbimizi eğitmeye başlarız. Kalbi eğitmeyi de bizden başka kimse yapamaz. Eğitimlerimiz sırasında bu konudan hiç bahsedilmez. Çünkü özgürlük ve sevgi isteğe bağlıdır. Yani sadece sizin bileceğiniz bir iştir. Zorla özgürlük ve sevgi öğretilmez. Aksi durumda o başka bir şey olacaktır!

Her daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Nefestr.com

Kaynak: Ösel Paris’in Educating Heart ile ilgili yaptığı konuşma

Yazının devamı...

Hayat Kurtaran Bakış Açısı!

Her sabah uyanıp güne başladığımızda gerçekle olan savaşımıza da başlamış oluruz. Ne kadar güçlü ne kadar becerikli ne kadar zeki olursak olalım gerçekle olan savaşımızda kaybeden taraf hep biz oluruz. Bu savaşa son vermenin bir yolu da bakış açınızı değiştirmekten geçiyor. Gerçekle olan savaşınızda sizi huzura kavuşturacak bir bakış açısı önerim var. Bu bakış açısı özetle şöyle;

Evrendeki bir şey ancak başka bir şeyin varlığıyla var olabilir. Örneğin su elementinin akan yapısını görünür hale getiren kaya, kum gibi katı şeylerden meydana gelen toprak elementidir. İçerisinde suyu tutan bir yapı olmasaydı şu an bildiğimiz anlamda su olmayacaktı. Başka bir örnekte ise, ışık ancak karanlığın varlığı ile görünür hale gelir. Karanlık olmasaydı sadece aydınlık olacak, ışık diye bir oluşum olmayacaktı.

Bu ikili durumlar daha başka bir çok değişik şekillerde sürekli olarak hayatımızı etkilerler. Mesela boyu 1.65m olduğundan dolayı ıstırap çeken bir kişi, boyu 1.60m olan bir kişiyle yan yana geldiğinde mutlu, boyu 1.70m olan bir kişiyle yan yana geldiğinde ise mutsuz olur. Halbuki kimin yanında olduğundan bağımsız her zaman aynı insan olacaktır.

Aynı şekilde başarı söz konusu olduğunda, başarısızlığın da var olması gerekir. Ya da bir şeyleri hak ettiğinizde, başka bir şeyleri geride bırakılması gerekecektir. “Olmaz! ben sadece başarıyı istiyorum, her şeye birden sahip olmak ve hak etmek istiyorum’ dediğinizde mutsuzluk kaçınılmaz olacaktır. Şu an çok başarılı ve popülerseniz, başarınızı diğer insanların başarısızlıkları ile geçmişteki başarısızlıklarınıza borçlusunuz. Etrafınızdaki insanlar bu anlamda başarısızlıklarıyla sizin başarınıza katkıda bulunurlar. Belki de şükrederken başarısız insanlarla geçmişteki başarısızlıkları da hatırlamak gerekir.

Başarıyı tatmak için başarısızlık, mutluluğu tatmak için mutsuzluk, korkuyu hissetmemek için sevgi, acıyı çekmemek için şefkatin de var olması gerekir. İşte bu yüzden de her şeyin birbirine bağlı olduğunu yani birbirini tamamladığını hatırlamak çok önemlidir. Aksi takdirde gerçekle savaşımız devam edecektir.

Her zaman bizden daha mutlu, daha varlıklı, daha başarılı, daha akıllı, daha uzun boylu insanlar olabileceği gibi bizden daha mutsuz, daha fakir, daha başarısız, zeki olmayan, daha kısa boylu insanlar da olacaktır. Hepsi de en iyisini bulabilmemiz için varlar. En iyisi, mutlulukla mutsuzluk arasında bir yerde durup mutluluğu da mutsuzluğu da normal karşılamaktır. İşte bu bakış açısı hayat kurtaran bir bakış açısıdır.

Şu sıralar yaşamınızda size ıstırap çektiren bir şeyler varsa, bu ikili durumu göz ardı edip etmediğinize bakmak size en iyi gelecek şeylerden biri olabilir! Kim bilir?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Acıma, Acınacak Hale Gelirsin

Yaşanmış bir hikâye ile yazıma başlamak istiyorum. Kariyerinde başarılı, varlıklı Amerikalı Dan, sevgilisi tarafından terk edilince aşk acısına son vermek amacıyla işine ara verir ve Dharamshala’ya gider. Dharamshala, Hindistan’ın Himalayalar bölgesinde olan, Tibetlilerin iltica ettikleri bir şehirdir. Holiness Dalailama’da burada yaşamaktadır. Bu şehre gelen herkes kendisini evindeymiş gibi hisseder. Dan, ülkelerinde yaşanan talihsiz olaylara rağmen mutlu olabilen, zamanlarının çoğunu dua ederek ve çok çalışarak geçiren bu insanları görünce onlar için bir şeyler yapmak istemiş. Ve karşılaştığı bir Tibetliye, maddi açıdan nasıl yardım edebileceğini sormuş. Tibetli, Dan’e şöyle yanıt vermiş. “Bizim parasal yardıma ihtiyacımız yok, bize İngilizce öğret, mühendislik bilgilerini paylaş ki öğrendiklerimizle ayakta durabilelim”. Dan’ın acılarını dindirmek için geçici çözüm önerisini ret ederek, yeteneklerini geliştirmeleri konusunda destek vermesini istemeleri çok bilgece olmuş. Çünkü Dan bu sayede aşk acısını dindirerek kendine başka bir sevgili yapmış. Tibetliler de acılarına kesin çözüm getirme yolunu seçerek gerçek mutluluk yolunda ilerlemeyi seçmişler.

Her insan kendi arzu ettiği zaman ve şekilde acısına çare bulur. Bazıları acılarını son vermek için bilgece seçimler yaparlar. Bazıları da kafasına göre takılarak daha fazla acı çeker. Mesela başkalarına yardım etmek söz konusu olduğunda, çoğunuzun önce birçok tavsiyede bulunmayı seçtiğinizden eminim. Çevrenizde acınacak halde olduğunu düşündüğünüz kişilerin (evsizler, mültecileri vb. gibileri kast etmiyorum) ortak bir noktaları vardır. Tavsiyelerinizi dinler gibi gözükseler de arkanızı döner dönmez kendi bildiklerini okurlar. Hatta kendi elleriyle yarattıkları dramalarının içine ettiğiniz için mümkün olan en kısa zamanda sizden uzaklaşırlar. Bunu yaparken de sizi incitecek seçimler yapma potansiyelleri fazladır. Sonuç; Kendinizi çaresiz hissedersiniz. “Acıma, acınacak hale gelirsin” sözü tam bu duruma uygundur.

Aynı söz, kendinize acıdığınız durumlar için de geçerlidir. Tatsız bir durumla karşılaştığınızda, olanları, kişiliğinizle özdeştirir. Önce hayal kırıklılığı ve kızgınlık, sonrasında ise çaresiz hissedersiniz. Kendinize acımaya başlarsınız. Kendinize acıdığınızda ise bir süre sonra acınacak hale gelirsiniz. Önce kendi gözünüzdeki değeriniz düşer. Değeriniz düştüğünde sahip olduklarınıza şükretmemeye başlarsınız. Bu da sizi sevgiden uzaklaşırsınız. Depresyona girer, rahat nefes alamaz hale gelirsiniz. Böyle bir durumda, yaşamınıza yeni insanları almak güçleşir. İçinizdeki duygular ortaya çıkmak için insanları yargılamanız için sizi zorlar. Bir de bakmışsınız, acımasız bir insan haline gelmişsiniz. Yaşamınız merhamet ve güvenden yoksun bir hale gelir.

Acılarınıza son vermek için kendinize ve başkalarına acımayı bırakmaktan başka çareniz yok. “Acımasız” lığa karşı en güçlü silahlarınız şükretmek, başkalarının acılarından kurtulup mutlu olmalarını dilemek, geçici çözümleri bir an evvel bırakmaya niyet etmektir. Egonuz mutlaka aksini söyleyecektir. Bu konuda çok başarılıdır. Fakat bir o kadar da gerçeklerden uzak yaşar. İnsanları yargılayan da şefkat gösteren de sizsiniz. Hangisini seçeceğiniz ise sizin bileceğiniz bir iştir.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.