SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yeni Yıl Hazırlık-3: Acı İle İlgili Bakış Açınızı Gözden Geçirin

Yeni yıl hazırlıklarının sonuna geldik. Yeni yıl hazırlık-1 başlıklı yazımda mutlu bir hayat için nasıl düşünebileceğimiz, nasıl davranabileceğimiz, diğerleriyle nasıl iletişimde bulunabileceğimiz, yaşama nasıl anlam verebileceğimizle, yeni yıl hazırlık-2 başlıklı olanda ise kalpten bir niyet yaratmakla ilgili bir şeyler yazmıştım. Bugünkü yazımda acı çekmeyi tersine çevirmenize yardım olacak bir konudan bahsetmek istiyorum.

Yaşadığımız sürece her ne yaparsak yapalım acı çekmeye mahkumuz. Mesela herhangi bir şeyi seçtiğimiz anda, diğerini seçmediğiniz için acı çekiyoruz. Seçmiş olduklarımızın ileride aynı mutluluğu vermeyeceğini bildiğimiz halde seçmediğimiz şeyler için kendimizi suçluyoruz. Başka bir örnekte; hayalimizdeki arabaya sahip olduğumuzda yeni araç kokusunu hissetmek, müzik dinleyerek yol almak vb. gibi araçla ilgili her şey son derece keyif verir. Kaza yaptığımızda ya da arabanın bakım zamanı geldiğinde acı ortaya çıkar. Aracı bakıma kimin götüreceği başlı başına bir sorundur. Araç bakımdan çıktığında ise bakım faturası sıkıntı yaratır. Bir diğer örnekte ise; çok severek satın aldığınız elbise çıkartılması zor bir lekeyle size veda edebilir. Bir daha hiç giyemeyeceğiniz bir elbisenin taksitlerini ödemek zamanla sinir bozucu bir hal alır.

Tüm bu örneklerden şu sonuç çıkar. Seçimlerimiz bizi mutlu etmekten çok kendimizi suçlamamıza ve daha çok acı çekmemize sebep olurlar. Bu sonuç zengini, fakiri, çocuğu, yetişkini herkes için geçerlidir. Bu dünyada sürekli olarak mutluluk verecek bir şeye rastlamak imkânsız. Bu gerçeği en derinden bildiğimiz halde acı çekmemek için çevremizdeki insanlardan nefret eder, sürekli tilkivari planlar yapar, hatta hayallerimizden vazgeçeriz. Öyle ki dinlenmeye zaman kalmaz. Bu da fiziksel, zihinsel ve ruhsal acıya sebep olur. Bu döngü doğduğumuzdan ölüm anımıza kadar var olan değişmeyecek bir döngüdür. Gerçeği değiştirmek ne kadar imkansızsa acıdan kaçmak da imkansızdır.

Kısaca acıların sonu gelmeyecektir. Bu nasıl bir yeni yıl mesajı diyorsanız. Size şöyle söyleyeyim, hayatınızın her anında acı var olduğunu kabul ettiğinizde yani “ konusuna tutunmaya son verdiğinizde hissedeceğiniz rahatlık yeni yılda sizi daha mutlu bir insan yapabilir. İsterseniz şimdi bitmek tükenmek bilmeyen acıdan kaçma bağımlılığının azalması ya da yok olması durumunda hayatınızın nasıl olacağını hayal edin. Sadece hayali bile sizi rahatlatacaktır.


2018 yılı hepimize uğurlu gelsin...

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel Kavunoğlu

Yazının devamı...

Yeni Yıla Hazırlık 2: Kalpten Gelen Bir Niyet İçin Çağrı

Yaşam enerjimiz sürekli yüksek seviye de kalsaydı. Değişmeseydi ne kadar güzel olurdu. İsterseniz şöyle bir geçmişe gidin. Ve yaşam enerjinizin yüksek olduğu bir anı hatırlayın. O anda içerisindeyken endişe, kaygı, korku dolu düşünceler etkili olabildi mi? Tabii ki hayır! İşte sırf bu yüzden de yaşam enerjimizi yükseltmek çok önemli.

Ben enerjimi yükseltmek için nefes yaparım, fırsat buldukça da inzivaya giderim. İnzivadayken kafam tamamen boşalır. Tabii ki zihnimde bazı negatif düşünceler olur. Fakat hiç birisi beni negatife yönlendirecek güce sahip değildir. Ekim ayında aynı amaçla Tibetli bir Lama (öğretmen) tarafından idare edilen Budist manastıra gittim. Manastırdaki rahiplerin çoğu da çocuktu. Geçinme zorluğu yaşayan aileler, karınları doysun, iyi eğitim alsınlar diye çocuklarını bu manastıra bırakmışlar. Çocuklara burada hem çok iyi bakılıyorlar hem de iyi bir kalbe sahip olmanın yolu gösteriliyor.

Çocuklar tüm insanlığın mutlu olması, herkesin acılarından ve acılarının sebeplerinden özgürleşmeleri, neşe, coşkunun hayatlarından eksik olmaması, ayrımcılığın sona ermesi için çağrıda bulunarak günlerine başlıyorlar. Okuma yazma derslerinin yanında yaşarken acı, öfke, kıskançlık, gurur ve şüpheyi nasıl yönetebileceklerini öğreniyorlar. Bunun için de öfke, kıskançlık, şüphe, pişmanlık, gurur vb. gibileri alt edebilmek için 84.000 değişik öğreti üzerinde çalışıyorlar. Kısaca, dünyanınbir yerinde sizin mutlu olmanız, acı çekmemeniz için evrene çağrılar yapan insanlar var.

Çocukların bu durumunu görünce insanın aklına şöyle bir şey geliyor. Felaket habercilerinin söyledikleri gibi ümitsiz durumda değiliz. Hala iyi şeyler yapma iç güdüsüne sahip insanlar var bu gezegende. Tıpkı o çocukların yaptığı gibi bizler de yeni yılda başkalarının mutlu olması için çağrıda bulunabiliriz. Bu çağrıları daha da güçlendirmek için fiziksel, sözel ya da zihinsel olarak acımasız olmaya son verebiliriz. Çünkü dedikodu yaparak, insanları tersleyerek, kötü sözler söyleyerek, yalan konuşarak sözel olarak, insanlar hakkında kötü düşünerek zihinsel olarak başta kendimize olmak üzere diğerlerine karşı son derece acımasız olabiliyoruz.

Geçmişte hepimiz çocuktuk. Daha kısıtlı imkanlarımız olduğu halde acımasız olmadık. Şimdilerde daha geniş imkanlara sahibiz. Acımasız olmamayı başarmak daha kolay. Bunun için de gerekli olan; “Kalpten Gelen Bir Niyet”. Dilerseniz 2018 yılı boyunca tıpkı küçük rahipler gibi tüm insanların mutluluğu için çağrıda bulunabilir ve acımasız olmamayı dileyebiliriz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU.

Yazının devamı...

Yeni Yıla Hazırlık 1: Nasıl Bir Tarzım Olsun!

Çevremizdekilerin farklı yönlerini dile getirirken akıl vermeye, fikir yürütmeye hatta insanların işine karışmaya bayılırız. Aklımızdan geçenleri çok dinlemeden, araştırmadan nasıl görüyorsak ne düşünüyorsak ne hissediyorsak öylece ifade ederiz. Çorbanın tuzu olmak güzeldir. Fakat tuzun dozu kaçtığında çorba içilmez hale gelir. Siz de çekilmez!

Ne çorbadan ne de tuzdan haberi olmayanlar böyle durumlarda. “Bu insanlar durup dururken neden hayatımdan çıkıyorlar, anlamıyorum,dese de gerçek gerçek hiç de onun düşündüğü gibi değildir. Bu tür insanlar, insanlara yol göstermekten çok köşeye sıkıştırmaya meyillidirler. Bu tarzı benimseyenler, tıpkı kendileri gibi diğerlerinin de düşüncesiz olduğuna inanırlar. Paylaşacak o kadar çok fikri vardır ki paylaşmaktan kendisine bakacak zamanı kalmaz.

Geçmişte, bende hayatımdan çıkan insanların sayısını dikkate almadan, kendimi sürekli haklı bulurdum. Şimdilerde ise çevremdekilerin farklı yönlerine bakıp onları dile getirmek yerine, onları hayatımda nelere bakmam gerektiğinin habercisi olarak görüyorum. Gördüklerimle ilgili neler yapabileceğime bakıyorum. Kısaca sloganım; Az laf, çok iş. Bunu yapmanın çok kolay olmadığının farkındayım. Fakat yine de umudumu kaybetmiyorum. Biliyorum ki bilinen yöntemler hiç kimseyi mutluluk vermiyor. Zengini, fakiri, eğitimlisi, eğitimsizi de aynı dertten mustarip. Denenmeyeni denemeye ihtiyacımız var.

Başlangıç olarak gelecek olan 2018 yılında nasıl düşüneceğimizi, nasıl davranacağımızı, diğerleriyle nasıl iletişimde bulunacağımızı, yaşamı nasıl anlamlandıracağımızı netleştirebilirsiniz. Şu aralar ilgilendiğim konseptinden size öneriler;

Nasıl Düşünebiliriz?

Tevazu (Kendi bakış açımızdan ve çıkarlarımızdan öteye geçerek)kibarca, sabırlı, hoşnut, kendiniz ve başkalarının başarılarından sevinç duyarak;

Nasıl Davranmalıyız?

Nazik, Dürüst, Samimi, Etik

Başkalarıyla nasıl ilişki kurabilirim?

Saygılı, Affedici, Şükrederek, Sadık

Nasıl Anlam Bulurum?

Kalpten Niyetle, Prensiplerle, Hizmet vererek, Cesaretle

Hadi 2018 yılı için bugünden kendinize biraz zaman ayırın. Yukarıdakilerin hayatınızda olup olmadığına bakın. Düşünürken, davranırken, başkalarıyla ilişki kurarken, yaşamınıza anlam verirken neler yapabileceğinizi netleştirin…

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Düşmanını İyi Tanı!

Hayatımıza hükmeden bir sürü düşman var. Hayatımıza hükmeden düşmanlar iç ve dış olmak üzere iki grupta toplanırlar. Bu iki grup arasındaki tek benzerlik kaynaklarının aynı olmasıdır. Dışarıdaki düşmanlar, içeridekiler tarafından yaratılırlar ve biz bu durumu dikkate almadan yaşantımızı sürdürüyoruz. İşin kötüsü bu durum asırlardır böyle devam ediyor.

Öfke, gurur, kıskançlık, nefret içerideki düşmanlardır. İçerideki düşmanlar, çevrenize ve etrafınızdakilere verdiğiniz anlama göre değişerek hayatınızı yönetirler. Hatta bazen onları kendimizi korumak için kullanırız. Örneğin, gurur; kendinizi çaresiz hissettiğiniz anlarda ilaç gibi gelir. Gururun sahip olduklarınızı ya da yeteneklerinizi hatırlatmada üstüne yoktur. Kendinizle gurur duymaya başladığınızda çaresizlik duygusu da yok olur. Gurur sınırlarını aştığında, insanları küçük görme ve “ben, sadece ben” hali etkin olur. Kıskançlık başlar. Beklentiler artar. Beklentiler arttıkça da başka bir iç düşman olan öfke ortaya çıkar. Öfke ortaya çıktığında sadece insanlar değil, siz de kendinizden uzaklaşırsınız. Etrafınızdaki insan sayısı azaldığında terk edilmişlik hissi, ortaya çıkar. Kendinizden uzaklaştığınızda ise içerideki düşmanların alt edecek tek güç olan iç güzelliklerinizi terk etmiş olursunuz. Tüm bunlar çaresizlik hissini ortaya çıkartır. Bir duygunun yükselişi, hayatınıza mutluluk getirirken aynı duygunun belli bir doygunluk seviyesine ulaşması mutsuzluk getirebilir. Tek bir mutsuzluk hali, iç düşmanların harekete geçmesi için yeterlidir. Bu döngü herkes için aynıdır. Geçici mutluluklarla kendimizi avutmaya devam ettiğimiz sürece hayatımızı negatif enerjiler üzerine oturtturmuş olacağız ki bunun hiç kimseye faydası yok.

Bence evrende her şeyin mükemmel bir kurgu içinde olduğuna inanmamız gerekiyor. Hiçbir zaman çaresiz olmadık, çaresiz de kalmayacağız. İç düşmanlar ancak çaresiz olduğumuzu düşündüğümüzde, mutsuz olduğumuza inandığımızda ortaya çıkarlar. İç düşmanların gücünün azalması iç güzelliklerin güçlendirilmesine bağlıdır. Sevgi, şefkat, neşe, huzur iç güzelliklerdendir. İçeride nasıl gurur, çaresizlik, kıskançlık, öfke varsa onlar da vardır. Sürekli dış düşmanlardan kurtulmaya çalışmaktan iç güzellikleri biriktirmek için zaman kalmaz. Çoğumuz dış düşmanlardan kurtulma arzusuna bağımlıyız. Ne yazık ki bu bağımlılığı besleyenler, içerideki düşmanlar.

Tabii bir de doğduğumuz günden itibaren, dış düşmanlarla nasıl başa çıkabileceğimiz ile iç güzellikleri nasıl güçlendireceğimiz konusunda eğitilmediğimiz gerçeği var. Şimdiye kadar olanları bir kenara bırakıp, iç güzelliklerin dış düşmanların alt etmede kesin çözüm olacağına inanmak gerekiyor.

Bu çok basit durumu fark etmenin neden bu kadar zor olduğunu bilmiyorum ama bu konuda bildiğim tek bir şey var. O da iç düşmanlar, zehirden bile güçlü. Zehir içince ölüp, gideriz. Acılar son bulur. Fakat içimizdeki düşmanlar her gün canımızı acıtırlar… İyisi mi siz, siz olun düşmanınızı iyi tanıyın

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Her Ne Oluyorsa Sebebi Kendinde Ara!

Teninin rengi, konuştuğu dil, eğitim ve ekonomik durumu ne olursa olsun bu dünyada yaşayan her insan özünde aynıdır. Afrikalı, Asyalı ya da Avrupalı da olsa, tüm insanlar aynı şeyleri hissedip, aynı şeylerden korkarlar. Örneğin, çocuğu acı çeken her insanın içi yanar. Dünyanın neresinden olursa olsun tüm insanlar mümkün olsa, çocuklarının çektiği acıyı kendi mutluluğu ile değişmek ister. Sevgi ve şefkat uyandığında her insan benzer reaksiyonları gösterir.

Dünyada yaşayan her insan tıpkı sevgi ve şefkat duygusunda olduğu gibi mutlu ve başarılı olmayı da çok ister ve bu amacını gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa yapar. Korkular da aynıdır. Ten renginden, konuşulan dilden bağımsız her insan hayatının belirli dönemlerinde ölüm, yaşlanma, yalnızlık korkularıyla karşı karşıya gelir. Bu üç korkunun dışında kalan korkuların çoğunluğu bu üç korkudan kaynaklanırlar.

Korkularına çare bulmak isteyen insanlar, ne kadar iyi niyetli olsalar da birbiriyle kıyasıya yarışırlar. Bu yarışlar sayesinde yeni ekonomiler oluşmuştur. Mesela, yaşlanma korkusunu yok etmek adına özel ürünlerle birlikte operasyon teknikleri geliştirilmektedir. Ölümü geciktirmek adına sağlıklı ürünler üretilmektedir. Dünyanın dört bir yanında yaşayan bilim adamları ölümcül hastalıklara çare bulmak için gecelerini gündüzlerine katmaktadır. Oluşturulan yeni ekonomiler sadece ekonominin yaratıldığı ülkeye değil, tüm insanlığa hizmet etmektedir. Hatta biraz daha ileriye gidecek olursak, yaratılan bu ekonomileri korumak için yeni ekonomiler ortaya çıkmıştır. Şu an elimde objektif değerler olmasa da kanımca koruma ekonomilerinin payı acıyı dindirmek için yaratılmış olanlardan daha fazladır. Tüm bu ekonomiler kısa vadede acıları dindirse de ölüm ve yaşlılık gibi kaçınılmaza çare bulamamaktadır. Aksine yeni acıların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Eğitimli ya da eğitimsiz olmasından bağımsız her insan hedefe ulaştığında yola çıkış sebeplerini unutmaktadır. Bu gerçeğin farkında olanlar dahi maalesef bu savaşın içinde yer almaktadır.

Tüm bu yazdıklarımdan ne mi çıkar?

Konuştuğumuz dilden, sahip olduğumuz ırktan, tenimizin renginden bağımsız olarak birbirimizi yargılamak yerine sevmeye çalışmak daha akıllıca olacaktır. Çünkü;

- sevmek söz konusu olduğunda,

- korkular söz konusu olduğunda,

- çaresizlik söz konusu olduğunda,

- acılar söz konusu olduğunda

aramızda kan bağı olmasa da hep ama hep aynı şeyleri yapıyoruz. Birileri size karşı kötü bir şey yapmış olabilir. Her neler olduysa iki tarafın da hissettikleri birbirinin aynıdır. Bırakın ne yaptıysa kendisinde kalsın, siz de kalmasın. Siz de kaldığında öfke, endişe ve çaresizlik hissi sizi yakıp kavuracak.

Nasıl isek öyle yönetiliriz. Ne yaparsak yapalım kendimize yaparız.

Her ne oluyorsa sebebi kendinde ara!

Her Daim Sevgi ve Işıkla..

Sibel KAVUNOĞLU

nefestr.com

Yazının devamı...

İyilik Yap İyilik Bul

İyilik yapmakla ilgili bir sürü güzel şey söylenir; Bunlardan bazıları şöyledir,

- İnsanlara iyilik yapmak, ahirette azaptan kurtulmaya ve cennet nimetlerinin artmasına sebep olur

- Herkese iyilik yapmak, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır.

- İyilik yapmak sağlığa iyi gelir.

- Uzun yaşamın sırrı insanlara iyilik yapmaktır.

İyilik yapmak, iç güdüseldir, doğuştan mayamızda vardır. Bir şeyler sürekli bizi iyilik yapmaya iter. Bazen bir talihsizlik olur. İyilik yaptığımız insanlar bize karşı nankörlük yaparlar. Bu tarz durumlarda en yakın arkadaşlarımız demek zorunda kalırlar.

Şöyle bir gerçek var ki, insanların nankörlük yapmalarında iyilik yapanın da payı vardır. İyilikle ilgili söylenen onca güzel söze olan güçlü inanç, yapılan iyiliklerin karşılığını hemen alma isteğini körükler.Karşılık beklenerek yapılan iyilikler, ihtiyacın ne olduğu söylenmeden karşılanmasını istemeye benzer. Beklentiyle yapılan iyilik, enerji tüketir. Beklentiler, öfke enerjisini besler. Öfkeden de güzel bir sonuç çıkmaz. Direk baştan neye ihtiyaç olduğu söylenmiş olsa, onca negatif enerji açığa çıkmamış olacaktır.

Bazen de karşımızdaki kişiye neyin iyi geleceğini varsayarak iyilik yaparız. Bu tarz bir iyilik insanın kendi kendisine yaptığı iyilikler kategorisine girer. Sürekli birilerine iyilik yapar gibi görünsek de kendimize pay çıkartırız. Geri planda kendimize ait bir ajanda vardır. Dolaylı yoldan kendimize iyilik yapmak yerine direk kendimize iyilik yapmak daha akılcı olacaktır.

İyilik yaparken size iyi gelen, karşınızdakine de iyi gelir. İyilik yaparken yoruluyor ve enerjiniz tükeniyorsa, karşınızdaki insan da aynı şekilde bu iyilikten yüzde yüz faydalanamaz. Gerçekten iyilik yaptığınızda yükselen özel bir duygu vardır. Bu duygu şükran duygusudur. Bu duygu yükseldiğinde beklentiler, öfke, kızgınlık yok olur. Kalbiniz dolu doludur, beden ve zihniniz tamamen rahat olur. Bu enerjiyle insanlara yaklaştığınızda hem siz hem de karşınızdakinin çok mutlu olur. Şükran duygusu da herkese iyi gelir. İnsanı daha sağlıklı ve dengeli yapan içinde şükran duygusunun olduğu iyilik yapmadır.

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.