SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Nereye Kadar Vurdumduymazlık?

Anladığı halde anlamamış gibi davranan hiçbir şeyi dert etmeyen, hiçbir şeye aldırmayan, duygusuz, anlayışsız insanlara kısaca denir. Zihnin çalışma mekanizması hakkında bilgi sahibi olana kadar bu tarz insanları anlamakta zorlanırdım. Tabii hayat da boş durmadı. Karşıma bir sürü vurdum duymaz insan çıkarttı. Onlar sayesinde vurdumduymaz olmanın anlamını, vurdumduymazlığın diğer insanlar üzerindeki etkilerinin nasıl olduğunu keşfettim. Meğerse bütün hikâye içimdeki vurdumduymazı fark etmekten ibaretmiş.

Zihniniz kendinizle ilgili gerçekleri ortaya çıkartmak istediğinde başkalarını kullanır. Bunu yaparken de kendinizde var olanı önce diğerlerinde gösterir. Diğerlerini bol bol kırıtize edersiniz. Bir müddet sonra işin suyu çıkar. Zihnin, algıda seçicilik fonksiyonu sayesinde etraftaki tüm vurdumduymazlıklar görünür hale gelir. Zihniniz, sürekli vurdumduymazları yargılamakla meşgul olur. Bu durumla başa çıkamadığınızda ise biraz rahatlamak adına vurdumduymazlığın normal bir durum olduğuna karar verirsiniz. Diğerlerinin vurdumduymazlığı ile ilgilenmemeye, hatta onlara şefkat göstermeye başladığınızda, zihin artık hazır olduğunuza kanaat getirir. Ve size gerçeği gösterir. Böylece bunalıma girmeden kendinizi düzeltme fırsatını yakalarsınız.

Tüm bu süreç, diğerleri yerine sizden başlasaydı, kendinizde var olanı yargılayacak, değersiz hissedecek, hatta karanlık bir insan olduğunuzu düşünecektiniz. Bence herkes de birazcık da olsa hiçbir şeye aldırmayan, anladığı halde salağa yatan vurdumduymazlık geni var. Şimdiye kadar keşfettiğim vurdumduymaz profillerini aşağıda üç ayrı kategori halinde özetledim. Hangi kategoride olduğunuza bakmak isterseniz bir göz atın.

İlk kategoridekiler, hiçbir şeyin sorumluluğunu almaz ve hiçbir şeyi dert etmezler. Etrafındakileri anlamak için çaba göstermezler. Diğerlerini dinler gibi gözükseler de hayatlarını kendi arzu ve isteklerine uygun olarak şekillendirirler. “vurdumduymazlıkları hatırlatıldığında umursamazlar.

İkinci kategoridekiler, birinci kategoridekilerin aksine etrafındaki her şeye karşı duyarlıdırlar. Çevresindeki insanlara yardımcı olmak için ellerinden geleni yaparlar. ya dadiyerek diğerlerinin arzu ve isteklerini hiçe sayar, kendi öngörülerinin saygıyla kabul edilmesini beklerler. Duyarlı olma adı altında sürekli diğerlerinin hayatına müdahale ederler. Vurdumduymazlıkları hatırlatıldığında ise hiddetlenir, nankörlük yaptığınızı söylerler.

Bir de vurdumduymazmış gibi yapan insanların oluşturduğu kategori vardır. Bu kategoridekiler en bilge olanlardır. Çevresindeki kişiler aptalca şeyler yaparak kendilerini zor duruma soksalar dahi onların işine karışmayacak kadar saygılıdırlar. Günün birinde kendileri için en doğruyu bulacaklarına inanırlar. Müdahale etmeden sabırla o anın gelmesini beklerler. Bu inançlarını kimse ile paylaşmadıklarından çoğunlukla ilk kategorideki vurdumduymazlarla karıştırılırlar. Vurdumduymaz oldukları söylendiğinde ise tepki vermezler.

Bendeniz, ikinci kategori ile son kategori arasında gidip gelenlerdenim. Farkında olmadığım zamanlarda vurdumduymaz farkında olduğum zamanlarda ise duyarlı olmaya gayret gösteriyorum. Kıssadan hisse… Birileri etliye sütlüye karışmıyorsa hemen yargılamayın. Her deneyimin öğrenme fırsatı olduğunu kendinize hatırlatın. En iyisi, kimseyi yargılamadan kendi işimize bakmaktır. Kendi işimize bakmaya başladığımızda bir sürü güzel şey olur. Mesela, yaşadığımızdan andan daha çok keyif almaya başlarız. Kalan boş vaktimizi kişisel gelişime yani nefes, meditasyon, sağlıklı beslenme vb. gibi faydalı uygulamaları hayata geçirmekle geçiririz. Böylece mutluluğu şansa bırakmamış oluruz.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Öğrendiklerinizi İçselleştirmenin Yolu

Birçok insan spiritüel tekniklerin sunduğu fırsatlardan faydalanmak için kişisel gelişim seminerlerine katılıyor. Seminerler çok keyifli geçiyor. Eve dönüşte mumlar yakılıyor, seminerde alınan notlar dikkatlice okunup uygulamalara başlanıyor. Bir süre işler yolunda gidiyor. Bir süre sonra “Bugünlük ara vereyim, hafta sonu daha rahat yaparım” anları başlıyor. Günler günleri kovalıyor, söz verilen o hafta sonu bir türlü gelmiyor. Bu durum, sadece semineri organize eden insanların işine yarıyor. Çünkü bu sayede bir sonraki seminerin katılımcıları belirlenmiş oluyor. Bence böyle bir sonuca hiç gerek yok.

Öğrendiklerinizi uygulamak ve sonrasında içselleştirmenin başka bir deyişle hayatınıza yansıtmanın yolu aslında çok basit. Öncelikle güçlü bir motivasyona ihtiyacınız var. Motivasyonun bir şeylerin gerçekleştirilmesinde yüzde yüz payı var, yetenek, yetkinlik vb. gibi şeyler ise yan ürün. Motivasyon, pratik yapmanız için sizi zorlayacak, pratik yaparken öğrendiklerinizi içselleştirdiğinizde ise “Şam’da kayısı” hali oluşacaktır. Öğrendiklerinizi içselleştirmeyi şu şekilde yapabilirsiniz;

Kendinizle ilgili hayata geçirmek istediğiniz önemli bir konu var. Diyelim ki bu konu olsun. Önce geçmişte kendinizi en fazla güvende hissettiğiniz anlarınızı hatırlamakla başlayın. Mesela gelen yanıtlar şunlardan biri ya da daha fazlası olabilir;

Kendimi özgür hissettiğim, kafama göre takıldığım, inandığım şeyleri paylaştığım, bir şeyler ürettiğim, kararlarımı hiç kimsenin etkisi altında kalmadan aldığım anlarda kendimi çok fazla güvende hissederim. Bundan sonrasında ise yukarıdaki cümlede iki virgül arasındaki kelime gruplarını temsil eden anlarınızı meditasyon yaparak hatırlayın.

Şimdi de şu anki günlük yaşantınıza bakın. Yukarıdaki bilgilerle şu sıralar yaptıklarınız uyumlu mu? Kendinizi güvenebileceğiniz deneyimleri mi yaşıyorsunuz? Etrafınızdaki kişiler seçimlerinize saygı duyuyorlar mı? Yoksa hayatınıza müdahale mi, ediyorlar?

Yukarıdaki sorulara verdiğiniz yanıtları bir kâğıda yazın. Önünüzde beliren sonuca bakın. Bundan sonrasında dilerseniz, nelere daha çok odaklanmak, nelere veda etmek istediğinize dair kararlar alabilirsiniz. İşte bu durum öğrendiklerinizin içselleşmesi halidir.

Güven konusu sadece bir örnekti. İçselleştirme yani yansıtma işini hemen hemen her konu için yapabilirsiniz. Diyelim ki güzel aydınlatıcı bilgilerin olduğu bir kitap okudunuz. Çok akıllıca dediğiniz bir cümlenin hayatınızdaki izlerini yani örneklerini bulun. Ve şu anki hayatınızda buna paralel seçimler yapıp yapmadığınızı kısa bir süre meditasyon anı yaratarak bakın. Sonuç olumsuz ise hemen değişiklik yapmak istemezseniz en azından sızlanmalarına son verin.

Her Daim Sevgi Işıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Sosyal Medya Sihrine Ne Kadar Kapılıyorsunuz?

Sosyal medyanın, hayatımız içindeki yeri büyük. Bundan on yıl önce ağustos ayında yurt dışında yaşayan yeğenimi takip etmek amacıyla sosyal medyaya katıldım. Sürekli bağlantıda olmak, telefonla konuşmaktan daha keyifliydi. Sosyal medya sayesinde uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımla irtibata geçebildim. Böylece onları arayamamamın verdiği vicdan azabından kurtulmuş oldum. Daha önemlisi, garip yerleri gezip görmeye gittiğimde, annemin nerede olduğum, neler yaptığımla ilgili anında haberi oluyordu. Hatta İstanbul’da olduğum zamanlara göre daha fazla bilgisi olduğunu söyleyebilirim. Bundan dolayı o çok mutlu, ben ondan daha mutluyum. Benim gibi birçok kişi sosyal medyanın nimetlerinden faydalanıyor. Hatta bazılarımız, sosyal medya bağımlısı...

Sosyal medya bağımlısı olmak çok kolay. Çünkü sosyal medyada her şey kontrol altında. İsteyen istediğini yazabiliyor, dilediği kitlelere ulaşabiliyor, merak ettiği insanların hayatlarını izleyebiliyor, istediği sloganı paylaşabiliyor, istediği kişiyle arkadaşlık yapıp tek bir tuşla arkadaşlığına son verebiliyor. Kısaca oradayken sanki güç bizde. Zaten bağımlılığa sebep olan da bu sanki güç bizde hali. Sosyal medyada kala kala, yavaş yavaş yaşamdan kopmaya başlıyoruz.

Ben yine de mutlu sona inananlardanım. Işık güçlerinin, sosyal medya içine sızmış olduklarına inanıyorum. İlham verici, gerçeği yansıtan konuşmalara ait görüntü ve bazı bilgece sözlerle bizleri uyandırmaya çalışıyorlar. Geçenlerde dikkatime çekilenlerden bir tanesini paylaşmak istiyorum. Ünlü şarkıcı Christina Aguilera'nın kendisi gibi şarkı söylemek isteyenlere özel açtığı sınıfın tanıtımı için kısa bir video görüntüsü hazırlanmış. Bu görüntüde Christina Aguilera şunları söylüyor;

Video görüntüsünü ilk izlediğimde Christina Aguilera’nın söyledikleri çok ilgimi çekmişti. Bu sözlerin, insan hayatına da uygulanabileceğini düşündüm. Ünlü şarkıcının meşhur olduğu ilk zamanlar ile şimdiki haline bir bakın. Sesi hep güzelmiş. Fakat bu güzellik ilerleyen yıllarda bedeni, duyguları ve zihni birleşip bir bütün haline gelmiş. Bence herkes benzer gelişimi kendisi için gerçekleştirebilir. Hadi şimdi, elinize kâğıt kalem alın ve CA'nın sorularına yanıt vermeye başlayın.

Hayatınızın hangi alanlarında kendinize en çok güven duyduğunuzu, nelerin peşinden koşmak istediğinize, nelere en çok kulak vermek istediğinizi, ne zaman geride kalıp dinlemenin keyfini çıkartabileceğinizi, kendinizle ilgili en çok neleri ifade etmek istediğinizi, teker teker yazın. Soruların yanıtlarını yazdıkça, hayatınızda ve çevrenizde olanları kolaylıkla anlayabilir, CA'nın söylediği gibi her şeyi içinize almanız mümkün hale gelebilir. Mesela, size hizmet etmeyen olay ve insanları hayatınızdan çıkartmak kolaylaşabilir. Henüz farkında olmadığınız güvenli alanlarınızı keşfettikçe gücünüzü fark edebilir, endişe ve korkular olmadan kendinizi kolayca ifade etmeye başlayabilirsiniz.

İlhama ihtiyacınız olursa youtube’tan Christina Aguilera’yı dinleyin. 1,57 boyunca küçük sarışın bayanın neler yapabildiğine bakın. Tüm potansiyelinizi kullanabildiğinizde, var oluş sebebinizi keşfedebilirsiniz. Böylece kendinizi olduğu ifade edebilir, hayatın size sunacaklarını fark edebilirsiniz. Şimdi sakın ” demeyin. Daha önce bir şeylerin olmamasının sebebi, akıllı sorulara verdiğiniz yanıtları hayatınıza yansıtamamış olmanızdandır. Hadi tembellik yapmayın, deneyin. Soruları yanıtlayın.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Alma Verme Dengesi

Alma verme dengesi, tutturulması gereken bir hesap gibi düşünülmemelidir. Mesela, birilerine bir şey verdiğinizde karşılığı her zaman aynı yerden gelmeyebilir. Ya da verme şekli maddesel olduğu halde alma şekli farklı tarzda olabilir. Bu yazımda alma ve verme dengesinin çalışma şekline farklı bakış açıları ile bakmaya davet etmek istiyorum. Alma ve verme dengesiyle bağlantılı üç farklı konudan bahsedeceğim

Bunlardan ilki olan zihnin ne durumda olduğu, alma, verme dengesi için çok önemlidir. Mesela dar görüşlü olduğunuz sürece alma verme dengesinin çalışma şeklini anlamakta zorlanabilirsiniz. Bir insanın dar görüşlü olup olmadığı, yaşamında var olan öfke, nefret, kıskançlık, takıntılar, hırs ve gururun kapladığı alanla direk ilgilidir. Nefret ettiğiniz kişi ya da kişiler varsa, dünyayı sadece onların etrafında dönüyormuş gibi algılarsınız. Bu şekilde var olan diğer fırsat ve olasılıklar görülmez hale gelir. Kıyamet gününün yaklaştığını bile düşünülebilirsiniz. Kıyamet günü psikolojinin, alma verme dengesine ait görüşünüzü nasıl etkileyeceğini sizin hayal gücünüze bırakıyorum. İlla alma, verme dengesinin anlamını keşfetmek istiyorum diyorsanız ilk yapılacak şey dar görüşlülükten kurtulmak olacaktır.

Alma ve verme dengesiyle ilgili diğer bir konu, cömertliktir. Cömertlik, sadece birilerine eşya ya da para verilmesiyle ilgili değildir. Kişinin kendisiyle ilgili pozitif değişiklik yapması da cömertliğin kapsama alanına girer. Örneğin hepimizin Atatürk, Yunus Emre, Mevlâna gibi fikirlerine güvendiği, ilham aldığı kişileri vardır. Bu kişilerin yaptıkları ile söyledikleri kendimizi geliştirmemize yardımcı olur. Topluma daha faydalı bireyler haline geliriz. Zamanla bu insanlara ait görüşlerin enerjisi bedenimizde ifade bulmaya başladığında, etrafımızdaki kişiler bizden esinlenerek yaşamlarında pozitif değişikler yaparlar. Alma verme dengesinin maddesel olmayan hali, insanın kişiliği ile ilgili cömertçe yaptığı değişimler sırasında ortaya çıkar.

Alma ve verme dengesi ile ilgili başka bir konu sevgidir. Sevginin az olması, dar görüşlülükle yani zihnin kapalı olmasıyla ilgilidir. Zihin kapalıysa sevgi de kısıtlı kalır. Sevgi kısıtlı olduğunda, alma verme dengesi otomatik olarak kısıtlanacaktır. Bu duruma en iyi örnek, çocuklardır. Hiç tanımadığınız bir çocuğun kahkahalar attığını gördüğünüzde neler hissedersiniz? Bedeninizden güzel hisler yükselir. Bu hisler yüzünüzde gülümseme yaratır. Çocuğun annesi, gülümsediğinizi gördüğünde hiç tanımadığı halde o da size gülümser. O sırada etraftan geçenler varsa onlar da gülümsemeye başlarlar. Bazıları sohbete başlar. Buna durup dururken oluşan sevgi alışverişi denir. Böyle bir enerji içindeyken savaşın çıkmasına imkân yoktur. Sadece alma verme dengesi değil, diğer her ne varsa onlar da dengeye girer. Sevgi, her türlü dengeyi sağlayabilen en etkin metottur dersek yanlış olmaz

Veriyorum, veriyorum fakat yeterli miktarda alamıyorum konuşmalarını yapanlarına sesleniyorum, verdiğim kadar alamıyorum laflarına son versek, dar görüşlülükten kurtulup, kişisel gelişimimiz konusunda biraz daha cömert olsak, sevginin varlığına inansak ve böylece alma verme dengesi her anımızda ifade bulsa ne kadar güzel olurdu?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Nasıl Daha Dostça Olunur?

Bir önceki yazımda doğru ya da yanlışı bulmak yerine marifetli olmanın öneminden bahsetmiştim. Bence illa marifetli olmak istiyorsak, dostça davranmak konusuyla başlamalıyız. İşte bu sebeple, bu yazımda dostça davranma konusundaki performansını arttıracak aydınlatıcı rehberli bir meditasyonu paylaşmak istiyorum.

Bu meditasyon, “ şeklinde düşünürken aynı zamanda “ diyenlere özel bir meditasyon. Yaz boyunca bu meditasyona her gün kumsalda güneşlenirken ya da serviste işe giderken 6-7 dakika bilemediniz maximum 10 dakika zaman ayırmanız yeterli. Yanınızdakiler sizin uyuduğunuzu zannederler! Böylece ne yaptığınızı anlatmak zorunda kalmazsınız!

Bu çalışmayı uzun soluklu yapmaya niyetliyseniz yanınıza not defteri almanız iyi olur. Şimdi gözlerinizi kapayın ve yakın zamanda olduğuna inandığınız fakat karşınızdaki kişi tarafından dostça algılanmayan bir hareketinizi hatırlayın. O anı sanki tekrar yaşıyormuş gibi imgeleyin. Tam olarak o anın içinde olduğunuza inandığınızda, bedeninize konsantre olun. Şimdi bakın bakalım bedeninizde fiziksel olarak neler, hissediyorsunuz? Bedeninizin neresinde enerji daha çok hissediliyor, bu enerji nasıl bir enerji? O an o kişi ile aranızda geçenlerden dolayı duygusal olarak nasıl hissediyorsunuz?

Fiziksel ve duygusal olarak hissettikleriniz dünyayla olan ilişkinizi nasıl etkiliyor?...... Hiç yorum yapmadan, kendinizi haklı çıkartmaya çalışmadan bir müddet bu sorulara yanıtların gelmesini bekleyin.…….Şimdi gözlerinizi açın ve gelen yanıtları defterinize yazın.

Şimdi tekrar gözlerinizi kapayın. Yine dostça ya da cömertçe davrandığınız bir an olsun. Fakat bu seferkinde karşı taraf dostça davrandığınızı gerçekten hissetmiş olsun. Bu çok ufak bir olay dahi olabilir. Aynı şekilde olay sırasında bedeninizde fiziksel olarak neler hissettiğinize bakın. Bedeninizin neresinde en çok enerjiyi hissettiniz ve bu enerji nasıl bir enerji? Duygusal olarak neler hissettiniz. Fiziksel ve duygusal hissettikleriniz dünyayla olan ilişkinizi nasıl etkiliyor? Birkaç dakikalığına bu deneyimi iyice hissedin…. Şimdi gözlerinizi açın ve bu soruların yanıtını da defterinize yazın.

İlk uygulamadan itibaren sizde bir şeylerin değişeceğinden emin olabilirsiniz. Bu tarz basit, fakat etkili uygulamaların çok tehlikeli olabileceğini de unutmayın. Mevcut hayatınızı mahvedebilirler. Çünkü sizi değişime zorlar. Fakat bilinçli yaşam konusunda sizi destekler. Bağımlılıklarınızdan kurtarır. Kendinize ve diğerlerine daha az zarar vermeye başlarsınız.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Bu yazı ilginizi çektiyse “Ne kadar Naziksiniz? “ başlıklı yazımı da okuyabilirsiniz.

Yazının devamı...

Ne Kadar Marifetlisiniz?

Her şeyin bir okulu var. Fakat nasıl yaşanacağını öğreten bir okul yok. Hayatı, daha çok ailelerimizden öğreniyoruz. Onlar da eğitim almadan, yaşamı tam öğrenmeden çocuk sahibi olduklarından işimiz Allah’a kalmış durumda.

Yaşamı öğrenelim dediğimizde başvurduğumuz kaynaklar genellikle dini felsefeler oluyor. Dini felsefeler, üstü örtülmüş hikayeler ve enteresan metaforlarla, yaşamı öğretiyorlar. Örneğin tek bir cümleden bir kitap çıkartılabiliyor. Paylaşılan bilgilerin hepsi şifreli. İyi bir karmaya sahipseniz bu bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Ulaştığınızda ise bu bilgileri hayatınıza yansıtmadıkça etkilerini deneyimleyemiyorsunuz. Daha çok sloganı ile yaşam keşfediliyor.

Birkaç gün önce doğum günümdü. Dünyaya gelişiminden bu yana epey zaman geçmesine rağmen, yaşam sanatını icra etme konusunda bir arpa boyu yol alabildim. Zamanımın çoğunu, neyin doğru neyin yanlış olduğunu araştırmakla geçirdim. Ne yazık ki, şimdiye kadar bu konuda net bir bilgiye sahip olamadım. Burada bir şeyler çizittirsem de, yazdıklarımın hepsini harfiyen uygulayamadığım zamanlar olabiliyor. Örneğin, kuyrukta beklerken birileri kaynak olsa tüm yazdıklarımı unutuveriyorum. Sizin anlayacağınız yaşam bir sanat ve bu sanatı icra etmek çok zor.

Budist öğretiler, doğru ya da yanlış davranmak yerine, marifetli olmaktan bahsederler. Yaşam sanatını icra ederken, yanlış ya da doğru yapmak yerine olaya özel, bilgece davranmak yani marifetli (becerikli) olmak gerekiyor. Bu da öyle hemen gerçekleştirilebilecek bir şey değil.

Marifetli olabilmek için dikkat edilecek bir sürü parametre var. Bu yazımda üç tanesinden bahsetmek istiyorum. Birincisi, Örneğin, insanlara yardım ederken ki niyetiniz, ileride size nasıl geri döneceğiyle mi yoksa onlara gerçekten yardım etmekle mi ilgili? ya da; cömertçe davranmak söz konusu olduğunda niyetiniz, ileride kendinize olumlu yönde geri dönmesi ile mi yoksa karşınızdakine destek vermekle mi ilgili? ya da; diğerlerinin dikkatini çekmek için mi yoksa yaşamdan daha fazla keyif almak ya da sınırlarınızı aşmak için mi cesaret gösteriyorsunuz? Niyet, evrendeki en güçlü enerjilerden birisidir. Gerçek niyetiniz neyse o gerçekleşir. Salt kendinizi düşünerek hareket ettiğinizde, insanlar bilinçli olmasa da bu durumu sezinlerler. Bir müddet sonra sizinle birlikte olmaktan rahatsızlık duyarlar. Çünkü birileri tarafından kullanıldığını hissetmek hoş bir duygu değildir. Günün birinde bir de bakmışsınız yanınızda kimse kalmamış.

Marifetli olmakla ilgili diğer bir konu ise attığınız adımın gerisindeki enerjinin türüdür. Attığınız adımı motive eden enerji öfke ve kızgınlık ise niyetiniz iyi dahi olsa, negatifle sonuçlanacaktır. Motive eden enerji şefkat ise sonuç pozitif olacaktır. Pozitif sonuçlar her zaman mutluluk getirir. Mutlu olduğunuzda öfke, nefret olmaz ve daha faydalı şeyler yapmaya yönelirsiniz. Düşmanlarınız azalır, sevilen ve sayılan bir insan olursunuz.

Marifetli olmakla ilgili son önemli konu ise zihindeki düşüncelerdir. Zihninizden ne tarz düşüncelerin geçmesine izin verirseniz, attığınız adım ve seçimler, o düşüncenin yarattığı adım ve seçimler olacaktır. Attığınız adım ve seçimlerin gerisindeki enerjinin ne olduğu, nasıl bir insan olduğunuzu belirler. Nasıl bir insan olduğunuz hayatınızın temasını oluşturur.

Bence zamanımızın çoğunu doğru ve yanlışı bulmak yerine, niyetimizin kalitesini, bizi motive eden enerjiyi, hareketlerimizin gerisindeki düşünceyi gözlemekle geçirmeliyiz. Bunların her biri, önce bizi sonra da yaşamımızı şekillendiriyor. Karar sizin!

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

İnsanlar Niçin Yaratıldılar?

Dalai Lama, insanları yaratılmasıyla ilgili gerçekleri şöyle dile getirmiş. İnsanlar sevilmek, diğerleri ise kullanılmak için yaratıldılar. Dünyadaki kaosun sebebi, diğerlerinin sevilmesi ve insanların kullanıyor olmasıdır.

Eminim, aranızdan bu sözlere “ diyen çıkmayacaktır. Bu sözler ne kadar doğru olsa da olsun bir türlü hayatımızda ifade bulmazlar, hatta tam aksi gerçekleşir.

"İnsanlar kullanılır, diğerleri sevilir."

Yıllarca, sahibi olduğumuz araba, elbise, ev, mutfak, banyo her ne varsa onları çok sevdik, onları korumak için elimizden geleni yaptık. Hatta yaşadığımız bu dünyada, diğerleri ile ilgili ayrı bir ekonomi oluşturulmuş durumda. Örneğin, eşyalar sigortalanıyor, özel korumalar tutuluyor, alarm sistemleri kiralanıyor, kasalar, özel siteler yaptırılıyor. Bir sürü insan bu ekonomiden ekmek parasını kazanıyor. Görünüşte diğerlerinin sevilmesi herkesin faydasına çalışıyor gibi.

Dalai Lama’nın bu sözlerini hayatınıza almaya karar verdiğinizde, özetle şunlar olur; ilk başta çevrenizdekiler saçma sapan şeylerle uğraştığınızı söylerler, hatta gülerler size. Bu ekonomiyi oluşturanlar, böyle bir seçimin uzun ömürlü olmaması için elinden geleni yapmışlardır. Her şey, herkes birbirine bağlıdır. Fakat yine de insanları sevmek yerine diğerlerini sevdiğimizde hayatımızdaki hasarını bilmeye ihtiyacımız var. Özgür irade her zaman işler. Çünkü aynı şekilde her şey, herkes birbirine de bağlıdır. Hadi hasara şöyle bir göz atalım.

Diyelim ki, alışveriş merkezinde muhteşem bir elbise gördünüz. Fiyatı, bütçenizi aşıyor. Gözü yansın diyerek kredi kartınızla satın alıyorsunuz. Eve gidince dolabınızın en nadide köşesine yerleştiriyor, arada sırada dolabınızın kapağını açarak onu giydiğinizde insanların sizi ne kadar çok beğeneceğini hayal ediyorsunuz. İlerleyen günlerde elbisenin başına bir şey geliyor. Mesela bir partide, sevdiğiniz bir arkadaşınızla sohbet ederken arkadaşınız yanlışlıkla elbisenizin üzerine kırmızı şarap döküyor. Bir anda elbisenize olan hayranlığınız bitiveriyor, arkadaşınıza karşı hissettiğiniz sevgi ise hasar görmeye başlıyor. O günden sonra arkadaşınızı eskisi gibi tolere etmemeye başlıyorsunuz. Zamanla arkadaşınıza karşı hissettiğiniz sevgi azalıyor. Ya da benzer senaryoda, yine bir partidesiniz. Masanın yanında geçerken masanın çivisi elbisenize takılıyor ve elbiseniz yırtılıyor. Tüm geceyi ne kadar beceriksiz ve dikkatsiz olduğunuzla ilgili hesaplaşmalarla geçiriyorsunuz. Hatta geçmişteki benzer olayları hatırlayarak, kendinizi iyice aşağılıyorsunuz. Elbiseniz mahvolmuş olsa da 8 ay daha elbisenin ücretini ödemek zorunda olduğunuzu hatırlayarak kendinizi daha da kötü hissediyorsunuz. Bu iki senaryo da diğerlerini sevdiğimizde başımıza neler geldiğini çok net gösterir. Mutsuzluk!

İnsanları kullanmak ilgili durumlara baktığımızda ise şunlar olabilir;

Her zaman insanların bizim hakkımızdaki ne düşündükleri önemli olmuştur. Onların nasıl bir insan olduklarından ziyade bizim hakkımızda ne düşündüklerine odaklanırız. Bir taraf, teyit almak için insanları kullanır. Diğeri, söylediklerinin gerçek olmadığını bildiği halde birilerinin onu koşulsuz desteklemesinden mutluluk hissettiği için insanları kullanır. Her iki taraf için de durum tatmin edici gibi gözükse de sonuç mutsuzlukla sonuçlanacaktır. Gerçekler ortaya çıktığında ki fazla üzün sürmez teyit bekleyen kişi yanıldığını fark eder, geri çekilir. Diğer taraf artık desteklenmediği için ona güvenemeyeceğine inanır. Sonrasında ne mi olur? Her iki taraf da yeniden başlar. Biri, kendisine teyit verecek birisini, diğeri de her şeye rağmen onu destekleyecek birisini bulur. Dünya nüfusunu düşündüğünüzde, yeni birisini bulmak hiç de zor olmayacaktır.

İnsanları sevmek yerine kullanmaya devam ettiğimiz sürece onların ağızlarından çıkanlar, mutluluk ya da mutsuzluğumuzun sebebi olmaya devam edecektir. En iyisi orijinale dönmektir. Yani “’ Sözünü destekleyecek seçimler yapmaktır. İnsanları seversek herkes kazanır. Biz onları sevdiğimizde onlar da bizi seveceklerdir. Her insan kendisini seveni, her ne olursa olsun anlayışla karşılar, toleranslı davranır ve güvenir. İnsanları sevmenin cebe de faydası vardır. Korumaya ve rekabete yönelik harcamalar azılır, sıkıntı çekmeden büyük bir tasarruf yapılmış olur. Belki de en önemlisi insanları kullanmaya devam ettiğimiz sürece kendi hayatımızla ilgili bir şeyler yapmak zorlaşacak ve daha tembelleşeceğiz. O zaman insanları sevmek daha da zorlaşacak.

Evren, insanları sevebilmemiz için diğer şeyleri kullanımımıza sunmuştur. Bu nasıl bir ince düşüncedir!!! Bence bu bayram süresince, insanları sevmeyi, diğerlerini de kullanmayı hatırlayalım. Belki de bu sözler dört gün süren bu bayramın sonunda hayatınızda ifade bulmaya başlar. Kim bilir?

Bayramınız kutlu olsun, çok keyifli geçsin…

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Rekabetin Dayanılmaz Çekimi

Bebekken, aile büyüklerimizin, “ sözleriyle rekabet içinde buluruz kendimizi. Hatta aynı rekabet, ebeveynlere de sirayet eder. Örneğin, evin annesi, eşine “ der ve tartışma başlar. Böylelikle yetişkinlikte, ortaya çıkacak olan travmanın tohumları atılmış olur.

Rekabetin etkisi, okul döneminde de devam eder. Bu sefer ebeveynler, “ ya da “ “ şeklindeki tavsiyeleriyle hayatımıza renk katarlar. Arkadaşlarımızla sürekli yarış halindeyken enteresan bir şey olur. Bazen onların yok olmasını isteriz. Hatta onları düşman olarak gördüğümüz anlar olur. Okul hayatı süresince etrafımızda bizden daha başarılı çocuklar olduysa, okul hayatı özgüvenden yoksun bir şekilde sona erer.

İş hayatına başladığımızda ise kendimizi kıran kırana bir savaş içinde buluruz. Çünkü, şirket sahipleri hedeflerin gerçekleşmesinde rekabetin önemli bir rolü olduğunu ileri sürerler. Hatta “ deyimleriyle, rekabet allanır, pullanır. Rekabet, ne kadar allanıp pullansa da insan hayatına fiziksel, zihinsel ve ruhsal zararı vardır. Bazıları rekabetin insanı geliştirmekten çok kısıtlar. Rekabetin, başarının sağlanmasında ve sınırların aşılmasında çok etkili olduğu, koca bir aldatmacadır. Bence, rekabet insanı geliştireceğine kısıtlar. Çünkü başkaları tarafından belirlenmiş olan hedeflerin gerçekleştirilmesine daha fazla zaman ayıranlar, ileride yaratıcılıklarına sahip çıkmadıklarını ve kendi hayallerine zaman ayıramadıklarını keşfederler. Bu durumu keşfetmek her insana acı verir. Rekabetle ilgili başka bir gerçek daha vardır.

Rekabet halindeyken zihin, halindedir. Her şeyi sadece ben biliyorsam, kendimle ilgili geliştirecek bir şey yok demektir. Bu durumda kendimizi geliştirmek için ne içimize dönebilir ne de dış aktivitelere yöneliriz. Bize özgüven kazandıracak, daha huzurlu hissettirecek bir sürü aktiviteden uzaklaşırız. Çok fazla beklenti ve çok çalışma hali içinde olduğumuzdan tatile bile çıkamayabiliriz. Bunlar dışında, rekabetin, sevdiklerimizden uzaklaştırması, strese bağlı doktor masraflarını arttırması, hırsı, gururu hayatımıza getirmesi gibi birçok ağır bir faturası var.

Siz siz olun, arada sırada rekabetin kısıtlayan tarafınıkendinize hatırlatmayı unutmayın

.Her Daim sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.