SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Ne Kadar Nazik ve Düşüncelisiniz?

Başkalarına karşı nazik ve düşünceli olmak. Herkesin bu konu üzerine kendince bir şeyler yaptığına eminim. Nazik olmak, deyince aklınıza neler gelir?

Nazik olmak, arkadaşça dostça davranmak anlamına gelir. Şimdi, geçmişe bir bakın, haftalar, günler hatta aylar önce nazik olduğunuz bir anı bulun. Bu anlar az sayıda ise, dostça, arkadaşça davranma sayınızın neden az olduğuna bakın. Sizce nazik olmanın neresi zor olabilir?

Karşıdan karşıya geçerken yaşlı bir kadına yardımcı oldunuz mu?

Ya da yanınızda duran arkadaşınızla en son ne zaman sohbet ettiniz?

Yoksa yanınızda oturan arkadaşınızla sohbet edemeyecek kadar yoğun musunuz?

Nazik olmakla ilgili başka bir soru da şöyle olabilir. Kendinize rahatlama ve geri çekilme fırsatı verseydiniz ne olurdu? Dostça davranılmaya olan ihtiyacınızla ilgili neler söyleyebilirsiniz.?

Bazen kendimizi o kadar çok zorluyoruz ki, uzun bir süre rahatlamak mümkün olmuyor. Öyle değil mi?

Kendinize dürüst davranın ve yukarıdaki soruların yanıtını boş zamanınızda bulun. Eminim, çok iyi bildiğiniz halde zamanla unuttuğunuz birçok şey aklınıza gelecektir. Nazik ve düşünceli olma işine biraz daha odaklanmanıza yardımcı olacak hatta size ilham verecek bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

İnsanların yaptıkları ve söyledikleri bazı şeyleri unutabilecekleri halde hiçbir zaman hissettiklerini unutmazlar. Bu yüzden de size tepki gösteren insanlara karşı sabırlı olduğunuzda, tepki vermediğiniz de karşınızdakini çok şaşırtacağınıza eminim. Cömert olmak, size haksızlık yapanı affetmek, şükran duymak, sadık olmak, ilham olmak, nazik ve düşünceli olmak, arkadaşça dostça davranmakla ilgilidir. Unutmayın, nazik olmanın iyi bir şey olmadığını savunacak kimse yoktur. Nazik davranmak hem size iyi gelir hem de diğerlerine…

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

İnsanların Karakteri Değişir mi?

Geçmişte, kişisel gelişimden haberim olmadığı, çıkmazda olduğumu düşündüğüm günlerin birinde, kendimi psikiyatrisin karşında bulmuştum. Sıkıntılarımı psikiyatristle paylaştığımda, şunları söylemişti.

-

O gün, psikiyatrisin ne demek istediğini anlamamış, şeklinde düşündüğünü varsayarak, içimden “beni hiç tanımıyorsun, dostum” demiştim. Tuttuğunu koparan bir insan olarak bu konunun da üstesinden geleceğimden emindim. Hedefime öyle odaklanmıştım ki doktorun söylediklerini dinlemiyordum bile. Doktorun, ikna gücü ve bilir kişi görüşünün ben de işlemeyeceğini anlaması fazla zaman almadı ve sonunda seanslara başladık…

İlerleyen yıllarda! o gün, doktorun söylediklerini yanlış anladığımı fark ettim. Evet, karakter değişikliği işi, gerçekten zor bir işti. Ne yazık ki sorun karakterimle ilgili değildi. Sorun, sahip olduğum özellikleri kullanma şeklimden kaynaklanıyordu. O gün psikiyatriste giden Sibel, seçimleri ile ilgili bir şeyler yapmak yerine, karakterini düzelterek işin içinden kurtulabileceğini düşünmüştü. Çünkü suçlayacak bir şeyler arıyordu. Ve o bir şeyler karakteri oluverdi.

Suçlama, dikkati başka tarafa çekmek için kullandığımız en güçlü silahlardan biridir. Bu yöntemi, hırsızın evinize girip her şeyinizi alarak evinizi terk etmiş olduğu halde, onu evinizin içinde aramanıza benzetebiliriz. Sizin de bildiğiniz gibi gerçek çözüm, hırsızın yakalanma işini polise bırakmak ve hırsızın bir daha eve girmemesi için önlem almaktır. Bu çözümü kendinize uyguladığınızda ise, olanları bir kenara bırakmak, onu bunu suçlamak yerine direk zihne çalışmak olacaktır.

Dışarıyı, zihnimizle algılarız. Herhangi bir fiziksel rahatsızlık söz konusu değilse, duyu organlarımız görevlerini çok iyi yaparlar. Duyu organlarının algıladığını yanlış yorumlayan zihindir. Zihin, geçmişte yaşananlar ile geleceğini öngörüleri ile oluşmuş bilince uygun olarak temas halinde olduğu nesneleri, insanları ve olayları değiştirir. Bu yüzden de gerçek sorunu bulmak için zihne çalışmaktan başka çaremiz yok.

Yıllardır, zihne çalışarak neler öğrendim dersiniz? Bir kere karakterim aynı kaldı. Fakat yaklaşım şeklim yani yapış tarzım değişti. Nasıl mı? Diyelim ki, benim gibi aşırı hedef odaklı bir insansınız. Hedef odaklı bir kişinin en büyük arzusu nedir? Elindeki işi, en kısa sürede mükemmel bir şekilde sonuçlandırmak. Hedefe odaklı bir kişi, zihnine çalışmıyorsa, hedefini gerçekleştirmek için önüne çıkan her şeyi yakıp yıkarak hedefine ulaşacaktır. Zihnine çalışıyorsa hedefine ulaşmak için diğerlerine karşı daha sabırlı olacak, onlara karşı tölerans gösterecek, ahlakı kuralları dikkate alarak hedefine ulaşacaktır. Bu konuyla ilgili başka bir örnek de iyi kalpli bir insanla ilgili olsun. Zihnine çalışmayan çok iyi kalpli insan, sadece sevdiklerini gözeterek işlerini yoluna koyar, diğerlerini ise göz ardı eder. Zihnine çalışan çok iyi kalpli bir insan ise, sadece kendi çevresindekilere değil, kendisine karşı kötü davranan insanlar ile nötr hisler beslediği insanlara da eşit şekilde davranmaya özen gösterir. Çünkü düşmanı olarak bildiği insanların günün birinde can dostu, can dostu olarak bildiklerinin ise günün birinde yoldan çıkabilecekleri çok iyi bilir. Herkese eşit davranmaya çalışarak hem sabırlı olmayı öğrenir, hem de kalbinin yoldan çıkmasını önlemiş olur.

Tüm yazdıklarımı toparlarsam, değişmesi gereken şey, karakter değildir, nasıl var olduğumuzdur. Bu da ancak zihne çalışmakla gerçekleşir. Bu yola aydınlanma yolu da diyebiliriz. Bu yolda çocuk adımlarıyla düşe kalka bir şeyler öğreniriz. Bize yaramayanı aforoz etmek yerine onunla birlikte nasıl yaşayacağımızı öğrenerek çok mutlu yetişkin halini alırız.

Her Daim Sevgi Işıkla

www.nefestr.com

Sibel KAVUNOĞLU

Yazının devamı...

Her Şeye Rağmen Sevebilmek

Çoğumuzun isteyip de başaramadığı şey. “? Kadim öğretiler, herkesi sev, dost, düşman ayrımı yapmadan kalbini herkese aç, anlayış göster, hoşgörülü ol, herkesi olduğu gibi kabul et deseler de bu deyişleri, günlük yaşantımızda uygulamak hiç de kolay değil. Ben, “Her şeye rağmen sevebilmek“ işine tersten başlamışım. Çevremdekilerin, beni, her şeye rağmen sevebilmeleri için elimden geleni yapmışım. ” demişler, ben ise “ diyerek yapılanların üzerine kocaman bir sünger çekmişim. Özetle huzur bulacağım derken huzurumu kaybetmişim.

Artık “Her şeye rağmen sevebilmek” adına, yapılanları sineye çekip üzerlerini örtmek yerine her kim ne yaptıysa onu/ları, oracıkta bırakmanın en doğru hareket olacağına inanıyorum. Her ne olduysa, öfkelenmeden, üzerinde kafa patlatmayı bırakarak, normal yaşantımıza devam edelim diyorum. Çünkü sürekli olarak tek bir olaya kafa patlatarak, bir sonrakinde nasıl davranacağımızı planlayarak, yaşantımızda olmaması gerekenlere enerji veriyoruz ve de hiç de arzu etmediğimiz sonuçlar oluşuyor. Unutmayın ki her kim, ne yaparsa yapsın, bir önceki seçimini dengelemek için başka bir seçim yapar. Örneğin, gün içinde bir şeyleri bastırarak etrafınızda insanları, her şeye rağmen sevmeye çalışırsınız, bastırdığınız enerji kendisini dengelemek için akşam eve geldiğinizde, sevdiğiniz insanlar da ifade bulur. Her şeye rağmen sevmenin daha kolay olacağı insanları, her şeye rağmen sevmemiş olursunuz. Olanları orada bırakmadan, sürekli size yapılanlar üzerinde düşünerek, intikam planları oluşturup birilerinin ipliğini pazara çıkartabilirsiniz. İnsanlara dayanamıyorum diyorsanız, önce onları düşüncelerinizden ve dilinizden bırakmayı deneyin. Affetmeden, nefretinizi bastırarak onları sevmeye çalışmayın. O benim eğitmenim, onun sayesinde sabrı, tölere etmeyi öğreniyorum diyorsanız o başka tabii.

Kadim bilgiler, Her şeyi oluruna bıraktığımızda sevgi ve ışığın yükseldiğini ve daha görünür hale geldiğini söylerler. "Tamam, bıraktım, fakat sevgi, ışık falan deneyimlemiyorum" diyorsanız, içinizde öfke olduğu sürece, maalesef bırakmamışsınız demektir. Bu şekilde her şeye rağmen sevemezsiniz. Çünkü karanlıktayken ışık görülmez. Loş ışık, ilk başlarda romantik bir seçim gibi görünebilir fakat ne kadar iyi kalpli bir insan olursanız olun, loş, aydınlık, karanlık her neyi seçtiyseniz sonuç seçiminizle bağlantılı olacaktır.

Keşke eğitim sisteminde nasıl bırakacağımıza dair bir ders olsaydı. Fakat yok!. Bu yüzden de bırakmayı öğrenmek bizim işimiz. Hadi, şimdi başlayın; sizi rahatsız eden bir kişiyi hatırlayın ve o olayı ve kişiyi bıraktığınızı hayal edin, sanki gerçekmiş gibi olsun. Bakın bakalım nasıl hissedeceksiniz?

Her Daim sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Neden Bir Türlü Tatmin Olamıyoruz!

Televizyon seyretmeye neden bu kadar zaman ayırıyoruz? Bilgisayar oyunları, neden ilgimizi çekiyor? Neden sürekli olarak kendimizi oyalama çabası içindeyiz?

Canımızı sıkan insanlardan ya da olaylardan uzaklaşmak için yukarıda bahsi geçen aktivitelere yöneliriz. Sürekli neyi yapıp yapmayacağımıza, kimi neden sevip ya da sevmeyeceğimize kafa patlatırız. Bu durum kısıtlanmış hissi verir. Kısıtlandığımızı hissettiğimizde ise tek bir şey olur; o da oyumsuz, tatmin olamamış bir hayat sürdürürüz. Bunun sebebi ise bir önceki yazımda belirttiğim gibi dayanağı olmayan düşüncelerdir. Düşüncelerin, bu durumu nasıl yaratabildiğini bir örnekle açıklamak istiyorum.

Şimdi, önünüzde fırından yeni pişmiş sıcacık bir suflenin olduğunu hayal edin. Sufleden yayılan çikolatalı kek kokusu burnunuza gelsin. Şimdi ise sufle tabağının yanında duran kaşığı aldığınızı ve suflenin içine batırdığınızı hayal edin. Kaşığı batırır batırmaz, volkan lavları gibi çikolatanın suflenin içinden aktığını hayal edin. Şimdi krema ve pudra şekerini sufleye ilave ederek karıştırdığınızı hayal edin. Şimdi ise suflenin tadına bakın. Suflenin ağzınızın içine aktığını, oradan da midenize doğru hareket ettiğini hayal edin. Umarım hayal bile olsa suflenin tadını hissedebilmişsinizdir. Sizce, gerçek sufleyi yemek ile hayal ederek yemeğin hangisinde, tatmin duygusu daha yoğun olurdu?

Tabii ki, gerçeğini yediğinizde, öyle değil mi?

Sürekli zihninizde yani düşüncelerinizde yaşadığınız sürece tıpkı hayalinizde yediğiniz suflede olduğu gibi yaşam tatmin edici olamayacaktır. Başınıza gelenlere anlam verememenizin, ilişkiler de dikiş tutturamamanızın sebebi de budur. Diyelim ki birisi size haksızlık yaptı ve siz ona çok kızdınız. Bir sonraki karşılaşmanıza kadar zihninizde ona haddini bildirmenin yollarını arayacak ve onunla olan ilk karşılaşmanızda, panter misali onu bozguna uğratmak isteyeceksiniz. Siz onu nasıl yeneceğinizin hayalini kurarken o da, belki de o sizden af dilemeyi planlıyor olabilir. Peki, o sizden özür dileme niyetinde, siz ise onu parçalama niyetindeyken karşı karşıya geldiğinizde sizce neler olacak? O sizden samimi bir karşılık alamadığı için affetmeye laik olmadığınızı düşünecek, siz ise onun affetmek konusunda samimi olmadığını düşüneceksiniz. Sonuç olarak her iki tarafta kazanamayacak, mutsuz olacaklar. Sürekli zihninizde planlar yaptığınız sürece o anın hoşgörüsünden, anlayışından, sevgisinden kendinizi alıkoyarsınız.

Sürekli negatif düşünceler içinde aynı senaryolar üzerine kafa yorarak hayattan keyif almak mümkün olmaz. Bence bu hali hiçbirimiz hak etmiyoruz. Kim? ne yaptı?, ne olabilir ?şeklinde olasılıklara kafa yormak yerine o anın sihrinden faydalanmaya ihtiyacımız var. Bunun için sürekli tehdit altında olma halini bırakmalıyız ki sevgi kendini göstersin.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Hayat bazen neden sıkıcı gelir !-I

Hayat, bazen katlanılmayacak hale gelir, öyle ki yaşadığımız hayattan sıkılırız. Bilim “ dese de bu gerçeği unuturuz. Her şey aynı gibi gelir. Değişimin fark edilememesinin tek bir sebebi vardır.

O da; Zihinden geçen düşünceler. Aslında geçmişte yaşamış bilge kişiler, bu durumu fark etmiş ve düşünceler ile onların yarattığı bakış açısı aynı kaldığı sürece değişimin mümkün olamayacağını söylemişlerdir. Fiziksel dünyada var olan her şey önce zihinde var olur. Bu yüzden de zihin yapımızı, düşüncelerimizi değiştirmeden değişim söz konusu olmayacaktır. Örneğin; “Anlayışlı ve hoşgörülü olmak istiyorum” şeklinde bir arzunuz olsun. Bu arzunuz düşüncelerde kaldığı sürece gerçekleşmeyecektir. Ancak, anlayışlı ve hoşgörülü olmanın yaşantınıza neler getireceğini hayal edip sonrasında bu hayalleri hayata geçirdiğinizde anlayışlı ve hoş görüşü bir insan haline gelebileceksiniz. Düşünceler deneyimlere yansımayınca değişim de olmayacaktır

Aynı şekilde “böyle şeyler hep beni buluyor” şeklinde düşündüğünüz sürece yani bakış açınızı değiştirmediğiniz sürece “Böyle şeyler” sizi bulmaya devam edecektir. “Ben bildiğim, gördüğümden şaşmam” sloganına takılı kaldıysanız, düşüncelerinizde hep haklı olmayı seçtiğiniz için diğerleriyle çatışmaya devam edeceksiniz. Ve böylece hayat gittikçe daha sıkıcı hale gelecektir. Tutunduğunuz her şey bağımlılıklar olarak sizinle olmaya devam eder. Bağımlılıklar mutluluk ve huzur vermekten çok yoldan çıkartıp hayatınızı daha sıkıcı yaparlar. Budist bakış açısına göre bağımlılığın tanımı, bir nesnenin sahip olduğu güzel özellikleri abartarak nesneyi mutluluk kaynağı olarak görmektir.

İyisi mi, siz siz olun, zihninizden geçen düşüncelere pek kulak asmayın Düşünce yapınızı değiştirmedikçe hayattan sıkılmaya devam edeceğinizi de hiç unutmayın. Bir sonraki yazımda düşüncelere kulak astığınızda neler olabileceği konusundaki görüşlerimi paylaşacağım.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Doğru Nefes Almakla İlgili Doğru ve Yanlışlar-3

Bugünkü yazımda doğru nefesle ilgili iki farklı soruyu yanıtlayacağım. İlk soru, insan bedeninin doğası hakkında fazla bilgi sahibi olanların, diğeri ise nefes çalışmaları hakkında olumsuz düşünceleri olanların en çok sorduğu sorular arasında yer alıyor.

1- Çok nefes alıp vermek serbest radikalleri artırmıyor mu?

Serbest radikaller, sağlam moleküllerden elektron çalarak, onların yapısını bozan, normal moleküllere zarar veren maddelerdirBağışıklık sistemi, bedenimize giren virüs ve bakterileri yok etmek için serbest radikalleri oluşturur. Bu süreç tamamen bedeni toksinlerden arındırmak içindir. Serbest radikaller sadece içsel faktörler ile değil çevre kirliliği, radyasyon, sigara dumanı ve tarım ilaçları vb. gibi dışsal faktörlerle de meydana gelir. Bedende faydalı olmayan serbest radikalleri bertaraf edecek doğal bir mekanizma vardır. Nefes alıp verdiğinizde bedenimize giren oksijen sebebiyle serbest radikaller artmaz. Aksine doğru nefes ile bedene giren oksijen ve karbondioksiti optimal seviyelere ulaşır.

2- Performanslı nefes alıp vermelere zararlı mı?

Doğru şekilde yapıldığı sürece kocaman bir “HAYIR” .

Performanslı nefes alma hiperventilasyon sebep olacak şekilde olmadıkça hiçbir zararı yoktur.

Bundan dört, beş yıl önce çok sevdiğim bir doktor arkadaşım nefes çalışmalarının hipervantilasyona sebep olduğu konusunda bayağı ısrarcıydı. Dedikleri doğruydu fakat transformal nefes özel bir nefes alma tekniği kullanırız ki bu hiperventilasyona sebep olmaz. 1,2,3 süresince nefes alırız, ( 4,5) süresinde ise nefes veririz. Bu şekilde dengeli bir şekilde oksijeni alıp karbondioksit verme hali gerçekleşir. Bu tekniği ne kadar detaylı anlatsam da onu ikna edememiştim. Kişisel gelişim konusunda uzman bir arkadaşım da benzer şeyleri söylemişti. Peki bu iki kişiye neler oldu dersiniz?

Doktor arkadaşımla yaptığımız konuşmadan iki sene geçtikten sonra o da nefes tekniklerini öğrenip insanlarla paylaşmaya başladı. Diğer uzman arkadaşım ise hala performanslı nefes alma tekniği yaptığım konusunda ısrarcı. Aslında ona hak veriyorum. Çünkü nefesi o kadar kısıtlı ki, kısıtlı nefes almaya devam ettiği sürece nefes almak onun için hiç kolay olmayacak. Sürekli dışarıya odaklı ruhundan uzak bir yaşam sürecek. Tabii bu da çok keyifli bir yaşam şekli olmayacak….Bu noktada daha önce paylaştığım paragrafı tekrar paylaşmaktan başka çarem yok

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

**** Dr. Judith Kravitz’in kitabından alınmıştır.

Yazının devamı...

Doğru Nefes Almakla İlgili doğru ve Yanlışlar-2

Bugünkü yazımda son zamanların en popüler konularından olan Hangisi doğru? Konusunu masaya yatırmak istiyorum.

On iki sene önce nefese başladığımda, burnumda et vardı ve dolayısıyla ağızdan nefes alıyordum. O zamana kadar bu durum beni çok rahatsız etmiyordu. Çünkü ağızdan nefes alanlarda görüleceği söylenen yorgunluk, halsizlik gibi sorunlar yaşamıyordum. Hatta yorulmak nedir bilmeyen bir tiptim. Tabii ki stres, sinirlilik gibi sorunlarım vardı. Fakat bu sorunlar burnundan nefes alanlar da vardı. Keşke kitaplarda yazılanlar herkes için doğru olsa, o zaman hiç birimizin kafası karışmazdı.

Burun organımızda, bedene zararlı partikülleri filtre edecek mekanizmalar bulunduğundan burnumuzdan nefes alıp ağızdan nefes verdiğimiz de solunum rahatsızlıklarına yakalanma olasılığım azalır. Fakat yine de hayatta kalabilmek için örneğin yüzerken ya da dalış yaparken burun nefesi yerine ağız nefesini kullanmanız hayrınıza olacaktır.

Solunum kapasitenizi kısa zamanda tam randımanlı kullanmak istiyorsanız ağız nefesini kullanmanızı öneririm. Biz Transformal nefes koçları uygulama sırasında ağızdan birbiri ile bağlantılı nefes alıp veririz. Diyafram kasını çalıştırmak için ağızdan aldığımız havanın kuvvetini kullanırız. Diyafram kası diğer kaslardan bir farkı yoktur. Enerji vererek diyafram kasınızı çalıştıramazsınız. Özel güçleriniz varsa ayrı tabii… Diyaframı kasını çalıştırmak için soluduğumuz havanın kuvvetinden faydalanmak akıllıca olacaktır. Bir saat süren uygulamalarla belli bir sürü sonra diyafram kası kuvvetlenir, normal işlevini kazanır. Diyafram kası kuvvetlendikçe solunum sisteminizi tam kapasite kullanmaya başlarız. Bu şekilde gün içerisinde burundan nefes alırken de diyaframı kullanmak mümkün hale gelir. Benim gibi burnundan eti olanlar, ağızdan nefes almaya “dur” diyebilirler. (Önemli Not: İki sene önce doktor kontrolünde burnumdaki etle ilgili herhangi bir şey yapmama gerek olmadığını söyledi. Demek ki nefes uygulamaları ile burun etinin negatif etkisini pasifize etmişti)

Spritüal çalışmalar da yapılan burun nefesine gelirsek, burun nefesi, daha üst çakralarınızı yani enerji kanallarınızı açmak için kullanılır. Ayrıca odaklanmanıza da yardımcı olur. Bu tür çalışmalar öncesinde ağız nefesi ile diyaframınızı belli bir seviyeye getirmenizi öneririm. Meditasyona odaklanamıyorsanız nefesiniz açık olmadığı içindir. Nefesiniz açıldığında meditasyon yapmanız kolaylaşacaktır.

Bir de bazı burun nefesi tekniklerinde nefesinizi tutmanızı önerirler. Şimdi belki de bazılarınız içinden, şey nefesi tutmak zararlıdır diyor. Bu da tıpkı ağız nefesi zararlıdır söylevine benzer. Nefesi tutmak tabii ki zararlıdır. Fakat belli bir teknik uygulayarak nefesi tutmak, bedenimizdeki oksijen ve karbondioksit oranlarını belli bir seviyeye getirir. Bu da konsantrasyon geliştirmenize yardımcı olur.

Siz siz olun, size her ne söyleniyorsa söylensin önce araştırın, kendinize uygulayın ki, doğruyu bulun. Mümkünse hem ağız ve hem de burun nefesinin nimetlerinden faydalanın. Şimdiye kadar nefesten ölene rastlanmadı. Bedenimiz ve zihnimiz o kadar güçlü ki bize hangisi iyi o zaten biliyor.

Bir sonraki yazımda Çok nefes alıp vermek serbest radikalleri artırmıyor mu? Performanslı nefes alıp vermeler zararlı mı? Sorularının yanıtlarına bakacağız.

Her Daim Sevgi Ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

www.nefestr.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.