SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sürekli Düşünmek Tembellik Yapar

Düşünceler, güçlü bir hayal gücü ile birleştiğinde mükemmelleşir, var olmayan şeyler varmış gibi görünür. Bu da insanı günlük hayatın keşmekeşinden uzaklaştırır. Hayatın keşmekeşini hissetmediğiniz sürece kendinizi mutlu hissedersiniz. Ancak bu mutluluk geçicidir. Hayatınızda var olan insanlar zaman zaman başka telden çalıyor ya da düşman gördüğünüz insanlar dostunuz haline geliyorsa bu durum düşüncelerinizle yarattığınız illüzyon dünyasından kaynaklanıyor olabilir.

Güçlü hayal gücü, deniz kenarında güneşlenirken hülyalara dalma konusunda faydalıdır. Fakat bunu günlük hayatınızda kullanmaya başladığınızda sizi tembel yapar. Hülyalar içinde mutlu mutlu gezinirken o anda neler olduğunun farkında bile olmazsınız. Hatta yaşamınızdaki bazı güzel anlar çalınmış dahi olabilir. Hayal gücü ile güçlenmiş düşünceler bazen kendini kabuslar şeklinde de gösterir. Kabuslar geçmişte yaşanan üzüntülerin her gün sürekli düşünülmesi ile oluşurlar. Bir zaman sonra hayatınızda strese sebep olabilirler.

Sürekli düşünen bir kişi ne elindeki işe ne de hayatta yapmak istediklerine odaklanabilir. Hatta kendi kişisel gelişimine bile zaman ayıramaz. Kişisel gelişiminize ya da yapmak istediklerinize zaman ayıramıyorsanız bunun sebebi çok düşünmek olabilir. Bu duruma ne kadar daha izin vereceğiniz sadece sizin bileceğiniz bir iştir. Bence siz siz olun sizi tembelleştiren, 7/24 hülyalara daldıran, tedavülden kalkmış kabuslara sebep olan düşünceleriniz üzerine çalışmaya başlayın... Meditasyon yapın....

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

İnsanlar Neden Bize Karşı Açık Davranmazlar ?

Bazen çevrenizdeki insanların açık davranmadıklarını fark edersiniz. Geçmişte yaşamış olacakları olayları düşünür, onlara karşı anlayışlı davranırsınız. Fakat yine de size karşı açık davranmazlar.

İnsanların size karşı açık davranmamalarının sebebini merak ediyorsanız belki de biraz kendinize bakmalısınız. Çevrenizdekileri sürekli olarak iyi ya da kötü yönde yargılıyorsanız ya da sürekli olarak onlarla rekabet halindeyseniz size karşı açık davranmaları mümkün olamayacaktır. Aslında en derinden asıl sebebin bu olduğunu bilirsiniz. Fakat yine de yargılamaya ve rekabet etmeye devam edersiniz. Herhangi bir şeyi yapmak için dayanılmaz istek duyuyor ve ondan vazgeçemiyorsanız ona bağımlı olma olasılığınız fazladır. Bu tarz bağımlılıklardan kurtulamadığınızda ise yargılama işini, rekabeti zekice yapmaya başlarsınız. Örneğin, insanlarla konuşurken önce onlarla ilgili neleri beğendiğinizi anlatır, bol bol övgüler yağdırır, konuşmanın sonuna geldiğinizde ise asıl konuya geçersiniz. Zekice yargılama konusunda bir iki defa başarılı olsanız da bir müddet sonra insanlar sizinle birlikteyken kendilerini iyi hissetmediklerinden açık davranmamaya başlarlar.

İnsanların size karşı açık davranmamalarının bir diğer sebebi ise zihninizden geçen düşüncelerdir. Zihninizden geçen negatif düşünceleri etrafınızdakilerle paylaşamasanız dahi bu düşünceler yüz ifadenize yansıyacaktır. Anında görüntü denilen şey de budur zaten. Eminim, karşınızda sürekli yargılayan, hiç bir şeyden memnun olmayan bir yüz ifadesi ile dolaşan insanlar olduğunda, siz de açık davranamazsınız.

Yazdıklarımın doğru olup olmadığını denemek isterseniz sadece bir günlüğüne sanki birine aşıkmış ya da başınıza mutlu bir şey gelmiş bir yüz ifadesiyle hafif gülümseyerek dolaşın. Zihninizden geçen negatif düşünceleri ve felaket haberlerine bir günlüğüne ara verin. Etrafınızdaki her şeye, her insana ilk defa bakıyormuş gibi bakın. Gözlerinizin içi gülsün. Tedbir almayın, herhangi bir konuya çok kafa yormayın. Mümkünse konuşmak yerine dinleyin. Bakın bakalım neler olacak?

Bence bu hal hem size hem de çevrenizdekilere çok iyi gelecek! Bu denemeyi yapmaya bir günden daha fazla zaman harcadığınızda ise size karşı açık davranan bir sürü dostunuz olabilir..

Her daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Şükretmenin Dayanılmaz Gücü

Meditasyon uygulamaları sırasında zaman zaman şükretmenin öneminden bahsedilir. ” derler. Çünkü şükrettiğimiz sürece hayatımızdaki güzel şeylerin farkına varır, kendimizi daha iyi hissederiz. Kendimizi iyi hissettiğimizde ise, kendimizi olduğu gibi ifade etmeye başlarız. Bu da bizi yaşamda daha güvende hissettirir, sevmeye ve sevilmeye daha fazla zaman ayırmamızı sağlar. Tabii bir de şükrettiğimiz sürece ilham perisi peşimizi bırakmayacaktır. Çünkü yarattıklarımızın kıymetini bildikçe daha güzelini yaratmak için fırsat yaratmış oluruz.

Şükrettiğimiz de başka bir şey daha olur. Evrendeki polarite yasası gereği tıpkı ışık ve karanlık ikilisinde olduğu gibi şükrettiğimiz sürece nankörlük var olmaz. Bu da attığımız adımların nasıl olduğunun, deneyimlerimizin kalitesi ile birebir ilişkisi olduğunu gösterir. Biraz korkutucu gibi gözükse de nasıl adım atarsak atalım sonuçta bir şeyler öğreniriz. Bu yüzden de her hareketimizi izleyerek anlam vermek yerine direk sahip olduklarımız için şükretmek daha faydalı olacaktır. Şükretmenin dayanılmaz gücünden faydalanmanın tek şartı var; o da Yavaşlamak.. Çünkü sürekli hareket halindeyken bize sunulan hediyeleri, bizi biz haline getirenleri, şükretmemiz sağlayacak olanları fark etmek kolay değil.

Hadi, biraz olsun yavaşlayın.... nefesinize odaklanın ve aşağıdaki soruları yanıtlamak için kendinize zaman yaratın..

Şimdiye kadar sahip olduklarınızın ya da başınıza gelenler neler? Ve bunlardan neler öğrendiniz?.

Nasıl?

Kendinizi daha iyi hissettiniz değil mi? İşte şükrün böyle bir etkisi var. Bu etkiyi sürekli tutmak ise tamamen size bağlı!!

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Niyet Etmek mi? Arzu Etmek mi?

Niyet etmek ile arzu etmek birbirinin aynı gibi görünseler de aslında birbirlerinden çok farklılar. Örneğin, niyet etmek evrende var olan sebep-sonuç ve değişim gibi evrensel yasalarını dikkate alır. Arzu etmek ise gücünü hiç bir evrensel yasaya takılmamaktan alır. Niyet etmek bizi yaşama bağlar. Arzu etmek ise tüketir, Niyet eden kişi anda kalır, arzu eden kişi için ise anda kalmak zordur. Gelin bu farklılıkları biraz daha derinliğine analiz edelim.

Arzu eden bir kişi, arzu ve isteklerine sıkıcı tutunur, arzularının peşinde koşarken sloganını kullanır. Örneğin, sahip olmak istediği şey başkasına ait olsa da, ona sahip olabilmek için ne gerekiyorsa onu yapar. Hatta bütün bu yaptıklarının normal olduğuna inanır. Bu tarz davranış şekilleri maalesef, kafa karışıklığı, hayal kırıklıkları, tatminsizlik, öfke ve kızgınlık ile sonuçlanacaktır.

Niyet etmek ise gücünü değişim ve sebep sonuç yasalarından alır. Niyet eden bir kişi, arzuladığı şeye sahip olmak için önce çok çalışıp para kazanır, kazandığı para ile de arzuladığı şeyi satın alır. Attığı her adımın niyetinin gerçekleşmesinde payı olduğunun farkındadır. Bu yüzden de özellikle kendine ve başkalarına karşı tepkisel olmamaya özen gösterir.

Sonuç olarak, hem arzu edenin hem de niyet edenin arzu ve istekleri gerçekleşir. “ diyenleriniz varsa unuttuğunuz çok önemli bir şey var. O da; başkalarına ve kendimize karşı takındığımız tavırların karmamızı direk etkileyeceğidir. Zaten niyet etmek ile arzu etmenin arasındaki en temel fark da budur.

Karma, aksiyon anlamına gelir. Kişinin niyet ve eylemleri ile şekillenir. Arzu etmeyi savunanlar, arzularını gerçekleştirmek için “ sloganını savunduklarından başkalarına karşı tepkisel davranabilirler. Böylelikle kötü bir karma yaratma olasılıklarını arttırırlar. Niyet etmeyi savunanlar ise sebep-sonuç ve değişim yasasına inandıklarından başkalarına zarar vermemeye özen göstererek iyi bir karma yaratma olasılıklarını sürekli arttırırlar. Tepkisel olmamanın başka bir faydası da, anda kalabilmeyi kolaylaştırmasıdır.

Siz hangisini tercih ediyorsunuz? Niyet etmek mi? Arzu etmek mi?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Yazının devamı...

Problemi Bul ve Çöz mü? Doğal Halinle Kal, Rahatla mı?

Problem çözme süreci, bir problemin olduğunu düşünmekle başlayarak, bu problemin nasıl çözülmesi gerektiğini düşünmekle devam eden bir süreçtir. Problem çözme becerisi olan kişiler, cesaret ve sınırları olmayan bir yaklaşım sergilemek zorundadırlar. Şeytani ve meleksi şeylerin ya da doğru ya da yanlışın var olup olmadığıyla ilgilenirler. Bu becerilerini, aile ve dostlar arasında uygulamaya başladıklarında ise mutsuz olurlar. Nasıl mı?

Bunu çocukluk ve yetişkinlik zamanlarımızdan birer örnek vererek özetleyeceğim. Çocukken, bir şeyleri yapmayı beceremediğimizde, yetişkin olmadığımızı unutur, panikleriz. Hatta bir müddet sonra kendimizden korkmaya başlayabiliriz. Bu korku ile baş edemediğimizde de korku, bilinçaltına gider. Korku, bilinçaltına gittiğinde öyle tek başına durmaz, başkalarından korkma şeklinde kendini gösterir. Bu problemin çözümü insanlardan uzaklaşmak şeklinde cereyan eder. Böyle bir çözüm bize mutsuzluk getiren bir çözümdür.

Yetişkin olduğumuzda ise, yaklaşımı ile büyük bir değişim yaratmak isteriz fakat bu çok mümkün olmaz. Çünkü zihninde yardım etme düşüncesi ile dolu olan bir insan hala bir şeylerin yapılması gerektiğini ya da öyle olması gerektiğini düşünür. Kalpten konuşamaz. Kalpten konuşan bir insan, olanı, yanlış ya da doğru olarak etiketlemeyen insandır. Gördüklerinin doğal olduğunu düşünür.

Ben diyorum ki, başarıyı garantileyen problem çözme yeteneğini sadece iş hayatında kullanmalı, özel yaşantımızda ise sadece kalpten konuşma tarzını benimsemeliyiz. Çünkü problem çözme yetkinliği çok geliştiğinde sevgiden uzaklaşırız. Kısaca sevgi ve problem çözme birbirinin zıddı şeylerdir. Problem çözme yeteneği güçlü olduğunda sevgi olmaz. Sevgi olduğunda ise kişi var olanı problem olarak görmez.

Bu yüzden de insanlarla birlikteyken sloganımız “ yerine “ olmalıdır.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

sibel.kavunoglu@gmail.com

Kaynak: Sloganın kaynağı- Pema Chodron-“ Start where you are”

Yazının devamı...

Çakralar Nasıl Açılır?

Çakraların nasıl açılacağı konusu belki de spritüal alemin en popüler konularından biridir. Ben, çakraların açılabilmesi için kişinin yaşamına çeki düzen vermesi gerektiğine inananlardanım. Mesela, bir takım korkularınız varsa kalp çakranızdaki enerji akışı dengede olmayabilir. Hatta korkular gittikçe çeşitlenip arttığında, sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulabilir. İsterseniz çakraların üzerinden tek tek geçerek ne demek istediğimi açıklayabilirim.

Kişi bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor, sürekli bir gücenme halini deneyimliyor ve çevresindekilere karşı sert davranışlarda bulunuyorsa kök çakradaki enerji akışı dengede olmayabilir. Kişi, insanları yargılamaya, eleştirmeye devam ettiği sürece kök çakranın açılması zaman alacaktır.

İkinci çakra yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması, öfkeyi de beraberinde getirecektir. İkinci çakradaki enerji akışının dengelenmesi ile kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilmeye başlar, suçlama hali yok olur, sevgiyi daha çok vermeye başlar.

Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik, kişinin yaşamında öfke, açgözlülük, hırs temasını kuvvetlendirebilir.

Dördüncü çakra; kalp çakrası, burası herkesin bildiği gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakrada dengesizlik olduğunda, kaybetme korkusu, aşırı korumacılık, bağımlılıklar, başkalarının ihtiyaçlarının daha önemli olması gibi temalar da söz konusu olabilir. Kalp çakradaki enerji dengelendiğinde şükran duyma, takdir etme temaları var olmaya başlayacaktır.

Beşinci boğaz çakrası, dürüstlük, iletişim ve ifade ile ilişkilidir. Buradaki enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiye girmekten ve öne çıkmaktan kaçınacaktır. Yaşamında beğenilmeme korkusu, rekabet ve gurur hakim olacaktır. Bu çakra, aynı zamanda kişinin harekete geçmesine engel olan başarısızlık korkusu ile de ilgilidir. Arzu ve istekleriniz gerçekleşmeye, ilişkileriniz düzelmeye başlandığında beşinci çakra açılıyor demektir.

Altıncı çakra, kendi kendinin farkında olma, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalıma sebep olabilir. Kişinin yaratıcı fikirleri engellenir. Kişi yaratıcı fikirlerini ortaya dökse de bunları uygulamaya koyamaz. Suçu dış dünyaya yükleme halinde olabilir.

Yedinci çakra, zihin ve bedenle bağlantılıdır. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber! Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakradaki enerji akışı da dengelenecektir.

Nasıl? Çakraları açmak için nereden başlayacağınıza karar verebildiniz mi?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

www.nefestr.com

Sibel.kavunoglu@gmail.com

Yazının devamı...

Yaşamı Tatsızlaştıran Şeyler

listesi yapılacak olsa, bu listenin en başında yaşadığımız olumsuzluklar, bize zarar veren insanlar, doğal afetler, yoksulluk, politikacıların davranış şekilleri gelir. Fakat ben, yaşamı tatsızlaştıran şeyler listesinin en başında, sıkı sıkıya benimseyip bırakamadığımız bakış açılarının olması gerektiğine inanıyorum. Evrende milyarlarca bakış açısı ve düşünce içeriği var. Bunları, her birey kendi özgür iradesi ile seçiyor. Çevremizi görmek istediğimiz gibi algılıyoruz. “Isınmak için üzerine elimizi koyduğumuz ateş, bir müddet sonra elimizi yaktığında elimizi nasıl hemen geri çekiyorsak, hayatımızı tatsızlaştıracak bakış açılarını fark eder etmez bırakabildiğimiz de yaşam daha tatlı hale gelebilir. Bazı bakış açıları ateşin elimizi yakması gibi canımızı acıtsa da bize hizmet ettiğinden onları bırakmakta zorlanıyoruz.

Bildiğiniz gibi nefesin yanında Theta Healing eğitimleri veriyorum. Theta Healing çalışmasında en sevdiğim uygulama “”. Bu çalışma arzu ve isteklerimizin gerçekleşmesini engelleyen bakış açılarının dönüştürülmesi konusunda çok etkili. İnanç çalışmasını sürekli uygulamaya başladığınızda hiç bir şey aynı kalmaz. Bu yüzden de çalışmaya başlamadan önce “ sorusunu yöneltirim. Burada alınan risk şu oluyor;

-Sürekli değersiz hissetmekten, korkularla birlikte yaşamaktan, beceriksiz ve sakar olmaktan bahsetmek, o kadar çok popüler ki, inanç çalışması yaptıktan sonra arkadaşlarınızla birlikteyken konuşacak konu bulamama riski var. Böyle bir riski almaya değer mi? İşte bu tamamen size ait bir karar.... Bence değersizlik, korkular, adaletsizlik, öfke, nefret, kızgınlık vb. gibi hepsinin modası bir an evvel geçmeli. Birey olarak bu modayı takip etmekten vazgeçtiğimizde yer yerinden oynayabilir.... Hatta politikacılar bile ilgimizi çekmek için şefkat, mutluluk, barışın peşinden koşmaya başlayabilirler. Bence toplumsal değişim ve dönüşüm geçmişte olduğu gibi birkaç bilge insanın ya da peygamberin dünyaya gelmesi ile olmayacak. Her bir birey olarak kendi bakış açısını değiştirdikçe tüm toplumun bakış açısı değişecek. Bu yüzden de çevremizde olan tatsız şeyleri değiştirip dönüştürme sorumluluğu hepimize ait. Bunun için de diğerlerinin değişmesini beklemek yerine önce kendimizden başlamalıyız. İnanç çalışmaları yanında “ isimli yazımda bahsettiğim uygulamaları yaşamınıza almakla başlayabilirsiniz.

Bu çalışmaları yaptığınızda tabii ki, politikacılar ya da kötü insanlar huylarını değiştirmeyecekler.. Değişen tek şey sizin bakışınız olacak. Fakat değişen bakış açısının bir özelliği olacak. Bu yeni bakış açısı ile de daha açık daha ulaşılabilir hale geleceksiniz. Önemli olan da bu değil mi? Politikacıların ne olacağı kendi sorunlarıdır. Herkes ne ekerse onu biçer.. Belki de modayı değiştirme gücünü siz sahip olursunuz. Hadi risk alın ve biraz yumuşamaya niyetlenin. Yaşam daha tatlı olsun...

Her daim sevgi ve ışıkla

www.nefestr.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.