SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Her şeyi yoluna sokmak

Hayatı boyunca iyilik yapmamış bir insana rastlayamazsınız. Herkes bir şekilde kendince iyilik yapmıştır. Sadece bazen yaptığımız iyilikler istediğimiz gibi sonuçlanmazlar.

İyilikle ilgili enteresan bir haberim var. Bilim adamları iyiliği daha fazla öne çıkartmak adına iyiliğin haritasını çıkartmışlar. Psikoloji ve psikiyatri profesörü Dr. Richard Davidson ve arkadaşları 6 aylık çocuklar için değişik senaryolarda kukla gösterileri hazırlamışlar. 6 aylık çocuklar, birbirleriyle iyi ilişkiler içinde olan kukla gösterilerini, birbirlerini itip kakan kukla gösterilerine göre daha ilgi çekici bulmuşlar. Başka bir çalışmada ise, çocuklara önce sırtında bir yükle dağın tepesine tırmanan adama yardımcı olan bir insan videosu gösterilmiş. Sonrasında ise dağın tepesine tırmanan adamın çıkışını engelleyen insan videosu gösterilmiş. Çocuklar, ikinci videoyu seyrederken yüzlerini buruşturmuşlar, ilk videoyu seyrederken ise gülümsemişler. Tüm bu çalışmalar, insanın gerçek doğasının iyilik olduğu, bencilce davranışların yetişkinlikte öğrenildiği, tıpkı keman çalmak gibi iyiliğin geliştirilebilir bir yetenek olduğunu gösterir. Bu vesileyle iyilik, sevgi, şefkat, başkalarına zarar vermemek gibi erdemlerin herkesin içinde var olduğunu iddia eden öğretilerde doğrulanmış oldu.

Prof Dr. Richard Davidson hayatınızda iyiliği öne çıkartmak için dört yapıya önem verilmesi gerektiğini söylüyor. Bu dört yapı şunlardan oluşur;

1- Farkındalık: Zihnin nerede ve ne yaptığını bilme ve anlama kapasitesi

2- Bağlantı Olmak: Sosyal ilişkilerimizde şefkatli ve nazik davranışlar içinde olma

3- İç görü: Kendimizle ilgili iç görünün nevi

4- Amaç: Doğru Olanı Bulmak

Bu dört yapıyı kendi deneyimlerime bakarak analiz edersem; Zihnin nerede olduğu ile ne yaptığını bilme ve anlama kapasitesi olan farkındalık gerçekten çok önemli. Zira zihnin nerede olduğu ile ne yaptığını anlamanın mutluluğu getirdiği görülmüş. Bir insanın, kendisini sıkan bir iş yaparken zihninin nerede olduğundan ve ne yaptığından haberi olduğunda zihninin daha sakin kaldığı tespit edilmiş. Böylelikle meditasyon yaptığınız dönemlerde zihninizin daha sakin ve huzur dolu olması ile bunun tam aksi meditasyon yapmadığınız dönemlerde deneyimlediğiniz huzursuzluğun sebebi de ortaya çıkmış oluyor.

Şefkatli ve nazik bir şekilde diğerleriyle bağlantıda olmanın önemini bilsek de çoğu zaman şefkatli ve nazik olmayı başaramıyoruz. Bunun sebebi nedir? derseniz. Bunun sebebi kendimizle ilgili iç görülerimiz. Kendimizle ilgili iç görüler, bildiğiniz gibi hayatı o an nasıl gördüğümüze göre değişirler. Örneğin, yalnız olduğunuzu hissettiğinizde, kendinizle ilgili yetersiz vb. gibi negatif iç görüye sahip olma tehlikeniz vardır. Bu tarz iç görülerin sonunun ne olacağını biliyorsunuz. Depresyon!

Depresyona girdiğinizde yeni şeyler yaratmak mümkün olmaz, hayata karşı esnek olmakta zorlanırsınız. Bu da sizi en başa yetersiz olduğunuz iç görüsüne geri getirir. Kendinizle ilgili bunun tam tersi pozitif iç görülere sahip olduğunuzda ise daha esnek oluruz. Bu da daha az acı ve ıstırap demektir.

İyiliği öne çıkartmada etkili olan son yapı, amaca gelirsek; bulaşık yıkamaktan daha komplike işlere kadar olan günlük aksiyonları, amacınıza uygun olarak yaptığınızda zihnin nerede ve nasıl olduğunu anlama kapasitesi otomatikman geliştirilmiş olur.

Sonuç olarak bu dört yapının hangisinden başlarsanız başlayın diğerleri de otomatikman güçlenir. Bu şekilde iyilik kendiliğinden öne çıkar. İyilik öne çıktığında ise hayatınızdaki her şey kendiliğinden yoluna girecektir. Özellikle ayakları yere basan, sağlam ve etkili bir formül arayışı içindeyseniz bu formül tam size göre olabilir.

''Her Yetenekli Eylem Daha İyi Bir Dünya Yapar''

Her Daim sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Prof Richard Davidson’nun pozitif duygular üzerine konuşması Kasım 2020

Not: İyiliğin bir de pozitif duyguları ortaya çıkarma özelliği var ki i ‘’Zorlu günlerin En Büyük Destekçisi’’ isimli yazımda bu özelliğinden bahsettim

Yazının devamı...

Zorlu günlerin destekçisi

Dışarıdayken dikkatinize çekilenler, hayata karşı takındığınız tavır, nasıl hissettiğinize bağlı olarak değişirler. Bu açıklama çok soyut geldiyse netleştirmek için yazımı okumaya devam etmenizi öneririm.

Pozitif duygular içindeyken hayata karşı takındığınız tutumla, negatif duygular içindeyken takındığınız tutumu karşılaştırdığınızda aralarında büyük fark olduğunu fark edersiniz. Güzel haber! Bilim adamları bunu çoktan fark ettiler. Hatta bu yapının varlığını bilimsel olarak ispatladılar. Yapılan klinik çalışmalar sonrasında insanların pozitif duygular içindeyken kendilerini yeni fikirlere, en önemlisi de yeni potansiyellere daha kolay açabildikleri ortaya çıktı.

Bu anlamda zorlu günlerin en büyük destekçisi pozitif duygulardır dersek, hiç de yanlış olmaz. Özellikle şu sıralar değişim süreci içindeyseniz, değişim sürecinize yön verecek hatta onu hızlandıracak en güçlü yardımcınız pozitif duygular olacaktır.

Kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki ‘’ demek, pozitif duyguları ortaya çıkarmıyor. Pozitif duyguların neler olduğunu bilsek de onları hayatımıza almakta zorlanıyoruz. Negatif duyguları daha ne kadar körükleyebiliriz üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Etik kavramının, birbirine zarar vermemekle ilgili olduğu tamamen unutulmuş durumda. Bu yapı, içerisinde insanların da yer aldığı tehdit olarak görmeyi normalleştiriyor. Tehdit ve düşmanlığın olduğu bir ortamda pozitif duygulardan bahsetmek zorlaşıyor.

Durum böyle olunca insan doğasında var olan pozitif duyguların en büyük kaynaklarından birisi olan iyilik mutasyona uğramış durumda. Bu tıpkı ilkokul birinci sınıfta okuma yazma öğrenirken ‘kelime dizimine odaklanmaya benziyor. Ortada ne Ali var ne de top, ama yine de ‘ konusuna odaklanıyoruz. Size iyilik yapan bir kişi ertesi gün kuyunuzu kazabiliyor. Etik davrandığını iddia edenler etikliğin yanına yaklaşmayan davranışlar sergileyebiliyorlar. Ben böyle durumlarla karşılaştığımda gerçeğin doğasını kendime hatırlatmak zorunda kalıyorum. Ve kendi kendime şöyle diyorum. Mutlaka acı çekiyordur, mutlu olsa böyle davranmazdı diyorum. Bu düşünce beni bir süreliğine sakinleştirse de kalıcı olmuyor. Bu yüzden bu aralar kafayı iyiliğin mekaniğine keşfetmeye takmış durumdayım.

Sizleri insan doğasında var olan iyilik gücünün gerçek anlamda neler yapabileceğini idrak edebilmek için geçmişte yaptığınız seçimlerin gerisindeki pozitif ve negatif duyguların oynadığı rolün ne olduğuna bakmaya davet ediyorum. Bu bilgiye çok kısa bir zaman dilimi içinde ulaşabileceğinizi garanti ederim. Kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki pozitif duyguları yaratacak değerlerin neler olduğuna kafa yormak bugünlerde yapılabilecek en iyi aktivitelerden birisi.

İyilikle ilgili size güzel bir haberim var. Bilim, iyiliğin haritasını çıkarmış durumda. Önümüzdeki haftaki yazımda bu haritadan bahsedeceğim.

İsteyen bir sonraki yazımı beklerken pozitif duygular içindeyken zihin (akıl), bedene ve kalbinde neler olduğunu keşfetmeye ve pozitif duyguları ortaya çıkarmak için neler yapabileceğine biraz zaman ayırarak yazdıklarımı test edebilir.

Ne dersiniz? Yapabilir misiniz?

Bence kolayca yapabilecek bir şey, dışarıdan yardım almaya ihtiyacınız dahi yok. Hadi kendinize sakin bir yer bulun ve pozitif duygularla ilgili geçmiş deneyimlerinizi analiz edin.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOGLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

İyilik peşinde

İyiliğin gücünü çoğunlukla göz ardı ediyoruz. İyiliği, sadece masallarda var olan bir kavram olarak görüyoruz. Sizce herkes tarafından bilinen böyle bir konu neden göz ardı ediliyor?

İçimizde öyle bir güç var ki, iyiliği göz ardı etmemize sebep oluyor. Bu gücün ismi de direnç.

Direnci, en iyi elektrik–elektronik devrelerindeki direncin nasıl çalıştığına bakarak anlayabiliriz. Direnç, elektronik devrelerde akımı sınırlayan ve gerilimi bölen, iki uçlu bir elemandır. Direnci, elektrik akımına gösterilen zorluk olarak da tanımlayabiliriz. Direncin görevleri arasında akımı sınırlamak, gerilimi düşürmek, devrenin yükünü ve akımını ayarlamak yer alır. Direncin iki önemli parametresi vardır. Bunlardan biri, akıma karşı gösterilen zorluk (omik değeri) diğeri ise direncin gücüdür. Direncin akıma karşı gösterdiği zorluk arttıkça dirençten geçen akım da azalır. Buna karşılık direncin uçlarındaki gerilim artar. Ve bu şekilde direncin içinden geçen akım ısınır. Direncin gücü ne kadar fazlaysa dayanabileceği ısı miktarı da o kadar fazla olacaktır.

İçimizde var olan direnç, tıpkı elektrik devrelerindeki gibi sürekli hayatımızın içindedir. Negatif bir güç gibi görünse de içerisinde pozitiflik de vardır. Örneğin, fazla yük almamızı önler. Sağlığımıza iyi gelmeyecek alışkanlıklara yöneldiğimizde, onlardan uzaklaştırmak için rahatsızlık hissi verir. Aynı anda yüzlerce konuya direnç gösterdikçe ısı miktarı artar. Artık iyilik de dahil olmak üzere karşımıza çıkan her şeye direnç göstermeye başlarız. Ve böylece yavaş yavaş iyilikten uzaklaşırız. Bu uzaklaşma öyle derinden ince ince gerçekleşir ki nasıl dünyanın kendi etrafındaki dönüşünü fark edemiyorsak iyiliğin uzaklaştığını da fark edemeyiz. İyilik birçok şeyde işimize yaradığını düşünürsek iyiliğin faydalarını anlamak çok önemlidir.

İyiliğin gözünden iyilik tanımına baktığımızda iyilik kişiden kişiye değişmez, cinsiyete bağlı değildir, kişinin sahip olduklarına göre çeşitlilik göstermez, iyilik hayvanlar da dahil olmak üzere herkes ama herkes için aynıdır. Hayvanlar da dahil olmak üzere herkesin içinde iyilik vardır.

İzmir’de depremin olduğu yerde bulunmasak dahi, oradakilerin acısını kalbimizde hissedebildik mi? Evet. Hem de hiç direnç göstermeden! İşte iyilik böyle bir şeydir.

Bir şeylere direnç göstermek konusunda kendinizi ne kadar haklı hissederseniz hissedin aşırıya kaçtığınızda, iyilikler dahil her türlü şeye direnç gösterirsiniz. Direncin gücü abartıldığında zihninizin muhakeme etme özelliği kullanılamaz hale gelir. Direncin gücünü dengelemek için elektrik devrelerinde olduğu gibi bir iletkene ihtiyaç vardır. İnsan doğasındaki bu iletken açık bir zihin ve açık bir kalptir.

İyilikle ilgili gerçeği olduğu gibi görmek için çok çaba harcamak mı gerekiyor? Evet gerekiyor.. Değer mi?

Kesinlikle değer…

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOGLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Zamanla olan ilişkimiz

Zaman sürekli olarak ilerliyor. Bunu değiştiremeyiz. Bu gerçek hiçbir durumda değişmeyecek.

Zamanın sürekli ilerlediği ve bu ilerlemenin hiçbir zaman değiştirilemeyeceğini bilerek mi yaşıyorsunuz? Yoksa bu gerçeği yok sayarak mı yaşıyorsunuz?

Gerçek şu ki çoğumuz zamanın değişmeyeceğini varsayımına göre yaşıyor ve bu da her türlü probleme sebep oluyor. Geçmişte olanlara kafamızı takıyoruz. Halbuki şu andayken, geçmişteki zaman geçmiş gitmiş oluyor. Bir hata yaptıysak, yalan söylediysek, birilerine zarar verdiysek hepsi geçmişte kaldı. Ya da bunların tam tersi, çok başarılı olduysak, çok para kazandıysak bunların hepsi de geçmişte kaldı.

Geçmişte neler olduğunu referans alarak şu anımızı yaşadığımızda, şu andan itibaren yeni ve sağlıklı bir geçmiş yaratmayı fırsatını da kaçırmış oluyoruz. Geçmişi düşünerek şu anı kaçırdığımızda geleceği de geçmişin uzantısı haline getiriyoruz. Belki de geçmişin daha kötüsünü gelecekte yaratmış oluyoruz. Halbuki gelecekteki zamanın nasıl olacağını bilmek mümkün değil.

Elimizde yalnızca şu an var. Geçmişi referans almak, gelecekte neler olacağını öngörmek bizi öfke ve nefretten kurtaracağına daha fazlasını yaratıyor. Var saydıklarımız sayesinde geçmişin gücünü var etmeye devam ediyoruz. Tüm bunlar kalbimizi kapatmaktan öteye gitmiyor. Kalbimizi açmak için şu andan başka zamanımız yok. Nasıl düşündüğümüz, nasıl hareket ettiğimiz, başkalarıyla nasıl bağlantıda olduğumuz, nasıl anlam bulduğumuz, tüm bu soruların yanıtı şu anda. Fakat biz ne yapıyoruz?

Her şeyin aynı kalacağı, zamanın değişmeyeceği gerçeğine tutunuyoruz. Aklın bu hali sayesinde eksik bilgilerle donattık kendimizi. Hem kendimizi hem de dışarısını yanlış algıladık. Tabii ki bu durumu bir anda değiştiremeyiz. Fakat zamanın sürekli ilerlediği ve bu ilerlemenin hiçbir zaman değiştirilemeyeceğini bilerek yaşamayı seçebiliriz. Mesela yanıtlarını bulamadığımız soruların yanıtını geçmiş ve gelecekte aramaya son verebiliriz.

Öyle bir duruma geldik ki şimdiki anı bulmakta zorlanıyoruz. Geçmiş ve gelecekte kaldığımız sürece şu anı da yok ediyoruz. Her an bir önceki ve bir sonraki anların birleşiminden oluşur. Ve de değişim yapabileceğimiz tek an şu an.

Geçmişi ve geleceği bir kenara bırakarak ne kadar süreyle şu anda kalabilirsiniz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Düşündüğün gibi değil!

Sürekli mutluluğun peşinden koşuyoruz. Sonuç her zaman beklediğimiz gibi olmuyor. Bu yüzden size yeni bir yol önerim var. Bu yol özetle şöyledir:

‘’Mutluluğun peşinden koşmak yerine mutluluğu yaratacak sebeplerin peşinden koşmak’’

Bu yolu izlemek için önce mutluluğun sebeplerini bulmalıyız. Mutluluğun sebeplerini araştırırken de bilim adamı bakış açısıyla yaklaşarak sonuçlar ile sebeplerinin bağlantıları üzerine kafa yormalıyız. Örneğin, ayrımcı bakış açısına sahipseniz, bu bakış açısı nefret ve savaşı yaratıyor. İyi niyetli bir insan olsanız dahi ayrımcı bakış açısına sahip olduğunuz sürece peşinden koştuğunuz mutluluklar uzun süreli olmuyor. Mesela ‘cümlesini çok kullanıyorsanız bunun sebebi ayrımcı bakış açısı. Ayrımcı bakış açısına sahipsek nefreti nasıl geride bırakacağımıza kafa yormak yerine kimin haklı olduğuna daha fazla zaman harcıyoruz.

Haklı da olsak, haksız da olsak hepimiz birbirimize bağlıyız. Örneğin basit bir plastik su şişesinin, bize ulaşana kadar ki sürecinde bir sürü insanın katkısı var. Bir sürü insanın katkısı olmasaydı, bir şişe suyu 1 liraya alamayacaktık.

Şimdi her şeyin başladığı ilk ana gidin, orada bir kişinin kana kana içtiği suyu, diğerleriyle paylaşma niyetiyle karşılaşırsınız. İşte o niyet sayesinde borular döşendi, suyun geçtiği hat temizlendi, arıtma mekanizmaları vb. gibi inşa edildi. Gece gündüz bir sürü insan çalıştı ve her birimizin evinde kana kana içebildiği bir suyu var. Ne yazık ki bu sürecin belli bir anında insan doğasında var olan ayrımcı bakış açısı, su sektöründe rekabete sebep oldu. Ve bildiğiniz gibi savaş ve karmaşa ortaya çıktı. Ancak ilk sebebin kesinlikle faydalı olma niyeti olduğunu yok sayamayız. Çünkü gerçek bu. Bu niyeti yok sayarak hayatımızı yaşadığımızda ayrımcı bakış açısının oyununa gelmişiz demektir.

Mutluluğun sebeplerinin neler olduğunu bulmak için kendimize şu soruyu sormalıyız. Öfkenin hayatımda yarattığı pozitif değer ne olabilir? Nefretin kattığı katma değer nedir? Bu ikisinin herhangi bir faydası olabilir mi? Herkesin birbiriyle bağlantılı olduğuna dair gerçekle birlikte yaşamayı düşünmüyorsanız, öfke ve nefretin tabii ki çok faydası var. İnsanları hayatınızdan uzaklaştırmak için ya da onları nasıl ret edeceğinizi ya da nasıl hayır diyeceğinizi bilmediğiniz için öfkeyi kullanıyor olabilirsiniz. Ben kullandım, bu yöntemi. Daha fazla düşman yaratmaktan başka işe yaramadı.

Öfke ve nefretten faydalanmayı seçtiğinizde sinirleriniz bozulur. Tansiyonunuz çıkar. Etrafınızdaki insanlar sizden korkmaya başlar. Sessizce hayatınızdan çıkarlar. Sonuç;

Kendinize olan inancınızı kaybedersiniz. Kendinize olan inancınızı kaybettiğinizde Sonuç;

Kendinizden memnun olma ve neşe hali yok olur. İnsanlarla birlikteyken kendinizi saldırı altında hissedersiniz. Sonuç;

Sıcaklık ve sevgi kaybolur. Çevrenizdekilere karşı olumsuz davranışlar sergilediğinizde kirpi gibi olursunuz. Halbuki kirpi de dahil olmak üzere her canlının çerçevesindekilerden gelecek sevgiye ihtiyacı vardır. Sonuç;

Sevgi olmazsa gelişemezsiniz. Kendi gerçek benliğinizle iyi bir bağlantı kuramazsınız. Kalbinizden geçenleri tam olarak ifade edememeye başlarsınız.

Sizleri şu sorularla baş başa bırakıyorum

Öfkenin hayatımda yarattığı pozitif değer ne olabilir? Nefretin bize kattığı katma değer nedir? Bu ikisinin herhangi bir faydası olabilir mi?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

nefestr.com

Kaynak: Dalailama’nın 26 kasımda Delhi’de yaptığı konuşma

Yazının devamı...

İçerideki ve dışarıdaki altın

İçerideki tatmini bulamadıkça dışarıdakilerle tatmin olmak mümkün olmayacak gibi görünüyor. Bu durumu çok iyi anlatan bir hikâye paylaşmak istiyorum.

Bilge bir kişi iki farklı altın olduğundan bahseder. Ve sonra şöyle devam eder;

İçerideki altının neler olduğunu bu hikâyeden az çok anlamış olmalısınız. İçerideki altının nasıl çoğaltabileceğimizle ilgili iki küçük hikâye daha paylaşmak istiyorum.

İlk hikâye bir anne ve çocuğuyla ilgili. Bir kadının genç bir oğlu varmış. Çete savaşları sırasında oğlu çete üyesi bir başka çocuk tarafından öldürülmüş. Mahkemede ölen çocuğun annesi, katil çocuğun suratına bakarak ‘’seni mutlaka günün birinde öldüreceğim’’ demiş. Katil olan çocuk, hapse girmiş. Hapiste olduğu sürece ne bağlı olduğu çete üyeleri ne de ailesi onu ziyarete gelmiş. Ziyarete gelen tek kişi ölen çocuğun annesi olmuş. Her ne şartlarda olursa olsun kadın çocuğu ziyaret etmeye devam etmiş. Katil olan çocuk cezasını tamamladıktan sonra, ölen çocuğun annesi tarafından evlat edinilmiş. Ve eve geldiğinde ölen çocuğunun odasında yaşamaya başlamış. İlerleyen günlerde kadın, “ demiş.

İkinci hikâye ise şöyle gerçekleşmiş; Ailenin biri çocuklarına büyük destek vermişler. Ne isterse onu yapmışlar. Çocuk ileriki yaşlarına geldiğinde kendisine pozitif olarak yapılan her şeyi bir kenara bırakarak ailesiyle ilgili sadece bir gün yanağına atılan tokadı hatırlıyormuş

Kıssadan hisse, negatife odaklanmak, gerçeği fazlasıyla abartmaktan kaynaklanır. Bu yüzden negatife odaklanmamak için kendimizi eğiterek içerideki altını harekete geçirmeliyiz.

Her Daim Sevgi ve ışıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Kaynak: Lama Ösel’in Paris Kalachakra merkezinde yaptığı konuşma

Yazının devamı...

Mutluluğa götüren şey

Mutlu olmak istiyorsanız şu gerçeği baştan kabul etmelisiniz.

''Özetle başımıza her ne gelirse gelsin, konuyu çok fazla abartmaktan gelir.

Bir çoğumuz sevmek ve sevilmek ister. Bunun için de yapılması gereken tek şey, sevginin yükselmesi için sebep yaratmaktır. Sevme düşüncesinin gerisinde daha iyi hissetme niyeti varsa, bu niyetten çok fazla mutluluk çıkmaz. Sevme düşüncesinin gerisinde başkalarına daha faydalı olma niyeti olduğunda ise bu niyetten mutlaka mutluluk çıkar.

Şu an bu iki farklı niyeti ayrı ayrı kendini sevmek düşüncesinin arkasına koyarak kendini sevme düşüncesine odaklandığınızda ne demek istediğimi kolayca anlayabilirsiniz. İsterseniz zihnin muhakeme etme becerisi kullanarak bu durumu birlikte analiz edelim.

Kendini iyi hissetmek niyetiyle kendini sevmeyi seçtiniz diyelim; İnsanın doğası gereği, kişinin kendisini iyi hissetmesi birden fazla şarta bağlıdır. Hepsini bir araya getirmek mümkün olamayacağından tam ve sürekli bir iyi hissetme hali söz konusu olamayacaktır. Dışarıdaki şartlar an ve an sürekli değiştiğinden, kafanızdaki şartlar aynı kaldığı sürece sizin için değişen bir şey olmayacaktır. Nirvana’ya ulaşsanız dahi bu durum değişmeyecektir. Aradaki fark; Nirvana’ya ulaşmış haliniz bu durumu hoşgörüyle karşılamasıdır. Nirvana’ya ulaşmış haliniz, kafasında var olan imajın hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini çok iyi bilir. Zaten bu yüzden de Nirvana seviyesindedir. Ve zihnin bu yapısı sayesinde kendisini sürekli iyi hissedecektir.

Diğer alternatif olan kendisini sevmek için başkalarına daha faydalı olması gerektiğini bilen bir kişi ise başkalarına faydalı oldukça, an ve an kendisinden memnun olacaktır. Bu ilişkiden fayda gören kişiler ise derin bir şükran duygusu içinde olacaklar. Şükran hissiyle çevrili olma hali, kişinin sevildiğini hissetmesiyle sonuçlanacaktır. Laf aramızda bu alternatif için Nirvana’ya ulaşmaya gerek yoktur. Hemen şu an bunu yapmaya başlayabilirsiniz

Faydalı işler yapmayı nazik ve kibar olmak şeklinde tanımlarsak, sadece sevdiğiniz insanlara değil, hayatınızda var olan tanıdığınız, tanımadığınız tüm insanlara karşı nazik olduğunuz da sevgi konusunda geleceğiniz mertebeyi tahmin etmeyi size bırakıyorum. Bu dünyada herkesin nazik olmak ya da nazik davranma kapasitesi vardır. Kullanıp kullanmamak kişinin seçimine bırakılmıştır. Bu da evrenin sunduğu başka bir nazikliktir.

Tatmin dolu ya da memnuniyet verici bir an, diğerlerini göz etmekten ve onların daha mutlu ve sağlıklı olmalarını dilemekle mümkündür. İsterseniz şimdi tanıdığınız, tanımadığınız dünya nüfusunu oluşturan 7,59 milyar insanın mutlu ve sağlıklı olmasını dileyin ve zihninizin bu dileğe karşı aldığı tavırla yükselen hisse dikkatinizi verin.

Zihninizde yükselen bu hisle tüm gününüzü geçirmiş olsaydınız hayatınız nasıl olurdu?

Peki, nazik olmak bizi mutluluğa götürür sonucunu çıkartabilir miyiz?

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

Nefestr.com

Yazının devamı...

Sen olmadan asla

Şu sıralar mutluluklar kısa, acılar uzun sürüyor gibi görünebilir. Fakat bu çok yanlış..

Çekilen acı ve ıstırabın faydalı bir tarafı vardır. Bir şeylerin yapılması gerektiğini hatırlatırlar. Bazen de kendimize yok yere acı ve ıstırap yaratırız. Mesela tartışmaların çoğu, ‘ fikrinden kaynaklanır. Bazen haksız olduğumuzu bile bile haklı olduğumuz konusunda ısrar ederiz. Bunun sebebi korkudur. Evimize tanıdığımız bir kişi geldiğinde ‘ deriz. Bunun tam aksi evimizde tanımadığımız bir kişinin dolaştığını fark ettiğimizde ise polis çağırırız. Polisi çağırmak konusunda haklı nedenlerimiz olsa da evin içinde dolaşan kişinin aynı kişi olma olasılığı vardır. Aradaki farkı yaratan korkudur.

Kontrolü korkuya verdiğimizde neler olur? Doğal olarak acı çeker, üzülürüz. Korkular, kontrolümüzün dışında ortaya çıkarlar. Geminin kaptanı biz olmalıyız. Bunun için de zihnin doğasını anlamak önemlidir.

Zihnin doğası basit anlamda şöyledir; Düşünceler ve ona bağlı olarak ortaya çıkan tüm duygular gelir ve giderler, tıpkı gökyüzündeki bulutlar gibidir. Depresyon gelir, gider. Acı gelir, gider. Birilerini kıskanırız, bir süre sonra kıskançlık duygusu gider. Üzüntü gelir, eninde sonunda o da mutlaka gider. Hiçbiri kalıcı değildir. Fakat siz her zaman oradasınız.

Bir an aydınlanmış olduğunuzu varsayın; depresyon, üzüntü, neşe ve coşku yine yakınlarda bir yerde olacaktır. Aradaki fark şu olacaktır;

Aydınlanmış haliniz depresyon, üzüntü ve neşe ve coşkuyla kendisini ilişkilendirmeyecektir. Depresyon, üzüntü her neyse hepsinin var olma nedeni vardır. Neden yaratıldığı sürece zihinde yükselmeye devam ederler. Aydınlanmış haliniz duygular yükseldiğinde, bunun bir sebebi olduğunu bildiği için bu duyguları çok fazla abartmayacak, mesut mutlu bir şekilde hayatına devam edecektir.

Bu konuda başka bir örnek verecek olursam; Elektrik yoksa televizyonunuzu çalıştıramazsınız. Siz olmadığınız sürece düşünceler de olmayacaktır. Duygu ve düşüncelerin var olabilmesi için size ihtiyaçları var. Bu da onları kolayca kontrol edebileceğiniz anlamına gelir. Bazen belki de yükselen duygu ve düşüncelerle ilgili bir şey yapmamalıyız, geçip gitmelerine izin vermeliyiz. Onlara takılmadığımızda hayat çok daha güzel olabilir

Çevremizdeki her şey zihnin bir ürünü. Her şey bir düşünce ile başladı. Bu yüzden düşünceler çok kuvvetli. Ağzımızdan hangi laf çıkarsa çıksın, düşünce kaynaklıdır. Düşüncenin gerisinde ne var? Zihnimizde her ne yükseliyorsa o. Yükselenler her ne ise bize aitmiş gibi görünse de onları yaratan bir sebep olduğu için kendimizle ilişkilendiremeyiz.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

nefestr.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.