SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Hollywood’da bir Türk kadın

O, Hollywood filmlerinin ve dizilerinin arkasındaki Türk kadın görsel efekt sanatçısı. Genç yaşta büyük başarılar elde eden Aksoy, Sabancı Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okurken bir yandan da Görsel İletişim dersleri alarak lisansını tamamladı. 2015 yılında San Francisco'da ‘Academy of Art University’de MFA programı aldı. Ardından Minneapolis’e yerleşerek ‘Make’ adlı reklam ajansında görsel efektler sanatçısı olarak çalışmaya başladı. Pek çok önemli Hollywood projesinde yer alan tek kadın baş görsel efektler sanatçısı olan Melis Aksoy ile uluslararası başarıları hakkında konuştuk…

- Öncelikle kendinizden bahsedebilir misiniz?

1990’da İstanbul’da doğdum. Sabancı Üniversitesi’ne Sanat Sosyal Fakültesi’nden giriş yapmama rağmen birinci yılın ardından Endüstri Mühendisliği okumak için Doğa Bilimleri Fakültesi’ne geçiş yaptım. Sanat ile ilgili bir bölüm okumak istiyordum aslında ama daha sonrasında Endüstri Mühendisliği’nin “mezun olduktan sonra birçok alanda çalışabilirsin” mantalitesine kapılıp okumaya karar verdim. Üçüncü sınıfın yazında bölümden mezun olabilmek için bölümle ilgili staj yapmak zorundaydım. Stajın sonunda kesinlikle görsel sanatlar derslerine ağırlık vereceğime ve mezun olduktan sonra sanatı barındıran bir yol alacığıma karar vermiştim. Son senemde de görsel sanatlar dersleri almaya devam ettim, mühendislik derslerimin yanında. 2014 yılında Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra bir sene boyunca portfolyo hazırlığına girdim.

Dvein Stüdyosu’nun yapmış olduğu Magma/Vein adlı üç boyutlu videosunu gördükten sonra hayal dünyasının gerçekliğe entegre edilme şekli beni çok etkiledi. Arkadaşımdan da ‘Academy of Art University’i duyduktan sonra başvurmaya karar verdim ve 2015 yılında Görsel Efektler ve Animasyon yüksek lisansı okumak için San Francisco’ya geldim. MFA programını efekt sanatçısı olarak tamamladıktan sonra Make stüdyosundan aldığım iş teklifi ile Minneapolis’e yerleştim. Sonrasında da Hollywood’a geçerek yeni bir maceraya heyecanlı bir giriş yaptım. Ben bir FX sanatçısı olarak prosedürel simülasyon, dinamik simülasyon, parçacık ve akışkan sistemleri tasarlar ve oluştururum. Ateş, su, patlamalar, kumaş, saç ve çoğu insanın farkında bile olmadığı çok daha fazlası gibi gerçek dünyadaki unsurların davranışını yeniden yaratmaktan sorumluyum. Oldukça teknik, ancak yaratıcı bir rol olması benim en sevdiğim yanlarından.

- Hollywood ile yollarınız nasıl kesişti?

Hollywood ile yolumun kesişmesi FuseFX ile çalışmamla birlikte oldu. Make stüdyosunda tyFlow adlı ‘plugin’ gelişiminde yer alıyordum. Daha sonrasında plugin’in beta sürümünün çıkmasıyla birlikte görsel efektler dünyasında konuşulması bir oldu. Diğer yazılımların kurulumlarına ihtiyaç duymadan her seviyede kompleks efekti kendi başına ve diğer plugin’lerle desteklendiğinde yapabilmesi endüstride çığır açtı. Aslında tyFlow zaten Particle Flow (pFlow) 3ds Max adlı yazılımın içinde bulunan bir partikül simülasyon eklentisinin geliştirilmiş hali. Başlangıçta pFlow oldukça iyi olmasına rağmen, güncelleme eksikliğinden dolayı zamanla eskiyen, yavaş sonuç veren ve hatalar çıkarmaya başlayan bir eklentiye dönüştü.

Daha sonra ‘Houdini’ gibi bütün efekt paketini içinde barındıran ve prosedürel yönleri sayesinde de en güçlü olmayı başaran yazılım domine etmeye başlayınca 3ds Max / Maya gibi yazılımları kullanan sanatçılar yazılım değiştirmek zorunda kaldılar ya da endüstri standartlarına yetişememeye başladılar. TyFlow cok uzun zamandır beklenen bu gelişimi sundu ve 3ds Max yazılımına katılarak görsel efektler dünyasını hemen büyük bir yer edinmeyi başardı. Bunun ardından Hollywood’da bulunan stüdyolarda tyFlow'u kullanmayı başlayınca, bana ulaşıp benimle çalışmak istediklerini söylemeleri ile yolum Hollywood’a düşmüş oldu.

- Hangi projelerde çalıştınız? Sizi en çok heyecanlandıran proje hangisiydi?

Ben hem reklam filmlerinde hem de dizilerde çalıştım. Make adlı reklam ajansında reklam filmlerinin yanında VR projesinde çalışma fırsatı bulmuştum. Proje için tyFlow’da geliştirdiğim partikül simülasyonlarını Unity’i kullanarak VR ortamına aktarmaktı. İlk VR çalışmam olduğu için bendeki yeri de ayrıdır. Bunun dışında birçok Amerikan yapımı dizide çalıştım. ‘The Outsider’ bunlardan sadece biri. Mağara yıkım sahnesi için birçok RBD simülasyonu almam gerekiyordu ve her sahne için ayrı bir duman/partikül/yıkım simülasyonu yaratmak yerine tek bir sahnede düzinelerce farklı RBD simülasyonu alıp bunları farklı sahnelerde kullandım.

Birçok küçük hileler bulmanız lazım bazen projeleri yetiştirmek için. ‘Agents of Shield’, şu ana kadar çalıştığım en büyük kadroydu. Patlama ve soyut efektlerin çokça olduğu, teslim tarihleri açısından kısıtlayıcı olduğundan birçok sanatçının birbiriyle iletişim ve yardımlaşma halinde olduğu bir sezondu. Projenin büyüklüğü de beni çok heyecanlandıran bir yanıydı. Proje ne kadar büyük olursa o kadar kompleks efektlerin yaratılması için de sanatçı gücüne ihtiyaç duyuluyor.

Bir diğer büyük proje ise ‘9-1-1:Lone Star’dı. Farklı derecelerde bölüm başı 150 ila 300 tane görsel efekte yer verildi. Sezon ilerledikçe sıkışan çok zorlu bir teslim programları vardı. Her bölüm farklı bir olay ve farklı efektler gerektiriyordu. Her an herkes bir patlama ya da tornado gibi büyük efektler yapmaya hazırlıklı olmalıydı. Bunlar tabii hem simülasyonları ağır hem de render’ları uzun süren efektlerdi. Sürekli değişen notlar varken, hayli güç olsa da Tornado efektini kısa zamanda tyFlow ve Phoenix FD’yi kullanarak yapmak ve yetiştirebilmek stresli olsa da bir yandan da heyecanlı bir deneyimdi.

Beni en çok heyecanlandıran projelerden biri de ‘American Horror Story’. Öğrencilik yıllarımdan beri takip ettiğim ve grotesk efektlerine oyunculuklarına, set prodüksiyonuna bayıldığım bir diziydi. İleriki yıllarda takımın içinde yer alacağım aklımın ucundan geçmezdi. Yoğun bir tempoda çalışmış olsam da çok tatmin edici bir deneyimdi. Özellikle birbirine destek veren bir ekiple çalışmak sizi daha da motive ediyor. Projede baş görsel efektler artisti olarak yer almak da ayrı bir mutluluktu. 4 günde 30 sahneden sorumlu olmak her ne kadar zaman açısından zorlayıcı olsa da deneyim açısından çok katkısı oluyor.

Tabii her türlü yaratıcı fikirleri ortaya koyarken en kısa zamanda yapabilmek için de kestirme yollar keşfediyorsunuz. Bunun yanı sıra baş görsel efektler sanatçısı ve danışmanı olarak yer aldığım ‘Ice Cream in the Cupboard’ ve ‘Good People’ adlı ödüllü filmlerde çalışmaktan zevk aldığım iki projedir. Post prodüksiyon için bir VFX Listesi oluşturmakla sorumluydum. Neyin gerekli olup olmadığını saptayıp çekimleri zorluk, emek ve öneme göre sıralayıp, başından sonuna kadar post prodüksiyonun pürüzsüz bir şekilde geçmesini sağlamak hem eğlenceli hem de yorucuydu tabii.

- Türkiye’deki görsel efektler dünyasıyla ilgilenenlere önerileriniz nelerdir?

Türkiye’de hala gelişmekte olan bir sektör. Tabii ki güzel işlerin çıktığı yapımlar var ama bazen sırf maliyeti daha az olun diye başka ülkelerdeki stüdyolara yaptırılıyor ya da sanatçının değerinden çok daha aza çalıştırılıyor. Siz elinizdeki silahın değerini bilir ve onu nasıl kullanmak gerektiğini doğru planlarsanız sizi yarı yolda bırakmaz ve sektörün insana olan ihtiyacını karşılayabilecek sağlıklı bireyler olarak sektöre dahil olursunuz.

Amerika’da çalıştığım stüdyolarda sanatçılar, süpervizörler, departmanın başı hep birbiriyle iletişim ve yardımlaşma içinde. Rekabetin aslında bu kadar çok olduğu bir sektörde insanlar yine de birbirlerine öğretmek için hevesliler. Network üzerine gelişen bir endüstri olunca, insan ilişkilerinizde aslında iyi olması gerekiyor. Türkiye’deki görsel efektlerin büyük potansiyelinin olduğuna inanıyorum. İnancım, aslında Türk sanatçılara olan güvenimden geliyor.

Eğer Türkiye’de görsel efekt işleriyle uğraşmak istiyorsanız, o zaman post prodüksiyon şirketi bulup orada çalışmakla işe başlayabilirsiniz. Tabii sizden yeteneklerinizi gösterdiğiniz bir demo reel isteyeceklerdir. Burada yeteneklerinizi en iyi sunduğunuzu düşündüğünüz işlerinizden oluşan bir video hazırlamanız gerekmekte. Ondan sonrası için de iyi bir stüdyoya girip görsel efektler üzerine çalışabilirsiniz.

- Amerika’da bir Türk olarak çalışmanın zorlukları var mı?

Amerika’da bir Türk olarak çalışmanın zorluğu aslında her yabancının çektiği zorluk ile aynı. Sektör aslında Amerikalıdan çok yabancıların çoğunlukta olduğu bir sektör, özellikle belirli departmanlar için bunu diyebilirim. Genellikle üç boyutlu alanda çalışan yabancı sayısı daha fazla. Görsel Efektlere özellikle Asya ve Ortadoğu ülkelerinden büyük ölçüde bir ilgi var. Tabii Avrupalıları da unutmamak gerek. Ben MFA yaparken de çalışırken de dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçılarla çevriliydim. Gerçekten bu kadar fazla olmasını beklemiyorsunuz. O yüzden bir Türk olarak çalışmanın zorluğu yok diyebilirim.

- Hollywood’da görsel efektler alanında çalışmak için Türk gençlerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Türkiye’deki görsel efektler dünyasıyla ilgilenen gençlere en büyük tavsiyem, ‘zor olacak fakat yılmayın’... Bu sektörde bir çok rol modeliyle tanışacaksınız. Onların farkına varın ve peşini bırakmayın. Tavrınız doğruysa ve yeteri kadar azminiz ve dikkatiniz varsa, bu endüstrideki yolculuğunuz uzun olacak demektir. Bu zamanda görsel efektlerin yapılabilmesi için gerekli yazılımların isimleri çok bellidir aslında. Okula gitmeden internet üzerinden binlerce öğretici videoya ulaşabilirsiniz.

Bu yazılımların artık internet üzerinde sayısız kaynakları var. Görsel efektlerde hangi disiplinde çalışmak istediğinizi biliyorsanız, sonrasında internet üzerinden özel bir kursa kaydolmayı düşünün derim. Sadece endüstride kullanılan teknikleri öğrenmekle kalmazsınız, aynı zamanda sektörde tecrübeli kişiler tarafından da yetiştirilirsiniz. Bu noktada öğrenme grafiğinin başlarda düşük olduğunu unutmayıp, genç arkadaşlara yılmamalarını ve sabırlı olmalarını tavsiye ediyorum. Ayrıca görsel efektler topluluğu çok samimi ve birbirine yardım eden bir topluluk. O yüzden takıldıkları noktada sosyal medya ve forumlardan istedikleri yardımı alacaklardır. Ayrıca Hollywood’un göbeğinde olmadan da Hollywood projelerinde yer almanız, uzaktan çalışmanız mümkün. Bu sektörde kabul edilmesi gerekilen en önemli nokta, teknolojiye dayalı olduğu için durmadan yeni bir yazılım ya da yeni bir icat olmasıdır. Kendinizin çalışma azmini körükleyerek, durmadan bu yeniliklerin peşinden koşarak değişimin bir adım önünde olursanız fark edilmemeniz zor.

- Gelecekle ilgili hedefleriniz neler?

Genel olarak yaklaşan projelerde beni en çok heyecanlandıran şey, Görsel efektlerde AI kullanımı. Fizik simülasyonunun AI / ML ile kombinasyonları, film endüstrisinde zaten bir devrim yaratmaya başlayan sonuçlar üretti ve hızla görsel efektler için bir talep haline geldi. Gelecekte daha çok real time’da üretilen efektler üzerine yoğunlaşmayı düşünüyorum.

Yazının devamı...

Mutfağın ‘Nasreddin Hoca’sı

İki büyük tutkusu vardı; sahnede olmak ve yemek yapmak. İkisini bir araya getirdi, ortaya ‘Yemek Önemli!’ kanalı çıktı. YouTube ve Instagram üzerinden binlerce lezzet tutkununa ulaşan Umut Kanuni, tariflerini birbirinden eğlenceli videolarla sunuyor.


Umut Kanuni, yemek blog’u dünyasının son dönemde yıldızı parlayan isimlerinden. Sosyal medya platformlarında yemek videoları paylaşan Kanuni’nin binlerce takipçisi var. Yalnızca tarif vermekle yetinmiyor, aynı zamanda eğlendirmeyi de amaçlıyor: “Amacım yemek yaparken eğlenmek, eğlendirmek, eğlendirirken de düşündürmek. Benimkisi bir tür modern zaman Nasreddin Hoca’lığı.”

NEW YORK’TA EĞİTİM ALDI

Lise yıllarında amatör olarak tiyatroyla ilgilenen Umut Kanuni, asıl tutkusunun yemek yapmak olduğunu söylüyor: “Saint Joseph Fransız Lisesi mezunuyum. Lisedeyken Türkçe ve Fransızca oyunlarda oynadım. Sonrasında aile şirketimizde görev alabilmek için Koç Üniversitesi’nde İngilizce İşletme okudum. Fakat asıl tutkum yemek yapmaktı. Üniversiteden sonra New York’taki aşçılık okulu International Culinary Center’da (eski ismi ile FCI) Mutfak Sanatları ve Restoran Yönetimi okudum. Türkiye’ye döndükten sonra yaklaşık bir yıl mutfak şefliği yaptım. Fakat sektör hayal ettiğimden çok farklıydı. Ben de aile işim olan kimya sanayisine geri döndüm.”

Yetenekli lezzet tutkunu, büyük ilgi gören kanalının nasıl doğduğunu ise şöyle anlatıyor: “Aile şirketimizde 5-6 sene çalıştıktan sonra, kariyer değişikliği yapmaya karar verdim. Sahnede olmak, lise yıllarımdaki tutkumdu. Yemek yapmak ise hep en büyük tutkum oldu. Bir yıl önce, bu iki tutkumu bir araya getirerek kendi YouTube kanalımı açmaya karar verdim. Böylece hem yemek yapabilecek hem de kamera önünde olarak insanlarla tariflerimi, hayatla ilgili düşüncelerimi, anılarımı paylaşabilecektim. Ve kısa sürede beklentimin üzerinde bir ilgiyle karşılaştım.”

“MUTFAKTA ÖZGÜRÜM...”

Umut Kanuni’nin mutfağında dünyanın farklı yerlerinden lezzetler pişiyor: “Aldığım mutfak eğitimi, Fransız Metodolojisi... Fakat yemekle ilgili asıl tutkum dünyayı dolaşıp, farklı mutfakları tatmak olduğu için programda da takipçilerim ya da canım ne isterse onu pişiriyorum. Herhangi bir mutfağa veya disipline bağlı kalmamak bana kendimi özgür hissettiriyor.”

Şefi meslektaşlarından ayıran en önemli özelliği ise kanalında sadece ‘nefis’ görünen yemekleri değil, başarısızlıklarını da paylaşıyor olması. Bu özelliği de takipçileriyle arasında samimi ve sıcak bir bağ kurulmasını sağlıyor: “Kimsenin mükemmel olmadığının altını çizerek, diğer meslektaşlarımın aksine, zaman zaman yemeğin tadının, dokusunun ve görüntüsünün istediğim gibi olmadığını, yapmayı beceremediğimi de izleyenlerle paylaşmaktan çekinmiyorum. Hayatım boyunca hep şeffaf bir insan oldum, bu özelliğimi yansıtmamın da önemli olduğuna inanıyorum.”

Yazının devamı...

Sizin kaş formunuz hangisi?

Kaş tasarımı son dönemde özellikle kadınların en çok tercih ettiği kalıcı uygulamalar arasında. Ancak çok iyi yapılabildiği gibi hatalı yapılmış uygulamalar da pek çok kişinin hayatını kabusa çevirebiliyor. Makyaj sanatçısı ve kalıcı makyaj eğitmeni Burçin Göksu, doğru kaş tasarımını ile ilgili tüm detayları anlattı…


- Kaş biz kadınlar için neden bu kadar önemli?

Aslında hem kadınlar hem de erkekler için kaş bir ifade organı. Bizim duygumuzu, düşüncemizi, yorgunluğumuzu, dinç görünmemizi kısaca her duygu durumunu kaşlar gösteriyor. Ne yazık ki ırka bağlı olarak Türk kadınlarının kaşları biraz daha seyrek. Erkeklerde nasıl kellik varsa kadınlar da maalesef kaş dökülmesiyle erken yaşta tanışabiliyorlar.

- Acaba bu dökülmelerin biraz da kaşları aldırmayla bağlantısı olabilir mi?

Ergenlik döneminde kadınlığı temsilen ilk kaş alınır. Aslına bakarsanız böyle sosyolojik bir baskı var genç kızların üzerinde. Kadınlığa geçişi ispatlama ve gösterme çabası denebilir buna. Bu yüzden kaşlar çok erken yaşlarda deforme olabiliyor. Oysa dünyanın pek çok ülkesinde kaşlara bakış bizden çok farklı. Bir kaş eğer güzel ise almaya gerek yoktur.

- Dönem dönem moda ve güzellik trendlerinin etkisiyle de kadınlar kaşlarını aldırma eğiliminde olabiliyor? Bir dönem çok ince kaşlar moda idi mesela…

Ben bu konuyla ilgili olarak pek trendlere sıcak bakmıyorum açıkçası. Bana göre kaş bir ifade organı ve kişiye özel bir formu vardır. Herhangi birinin kaşlarını beğenip, aynı kaş şeklini kendinize uyguluyor olmanız ya da bunu trend olarak sürdürmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü benim için kaşların vücudunuzun başka bir organından farkı yok. Dolayısıyla kaş bir trend değil kişinin karakterini temsil eder. O yüzden herkesin kaş yapısı birbirinden farklıdır, hatta kişinin iki kaşı bile aynı değildir.

- O zaman, ‘Kaşlarımda asimetri var. İkisi simetrik olsun’ diyenlere öneriniz nedir?

Yüzümüz asimetriktir zaten, o yüzden kaşların simetrik olması mümkün değil. Haliyle biz iki kaşı birbirine hiçbir zaman benzetemeyiz. Bunu da istemeyiz çünkü doğallık eşittir asimetri… Yüz çok simetrik olduğunda zaten garip bir şekil alır. Bana kalırsa son dönemde ortaya atılan ‘altın oran’ kavramı da göreceli. Bence herkes kendi doğal yüz ölçüleriyle mutlu olmalı. Aynı kural estetik operasyonlarda da geçerlidir: Kendi ifadenizi bozmadan aynaya baktığınızda size mutlu edecek minik bir dokunuş yeterli.

- Uzun bir süredir her anlamda doğala dönüş yaşanıyor. Tabii ki bu kaşlar için de geçerli. Şimdilerde kadınlar daha kalın ve doğal kaşlarla karşımıza çıkıyor.

Bu manada, sosyal medyanın bizi bilinçlendirdiğini düşünüyorum. Kaşları hiç alınmamış ünlü bir modeli, bu haliyle beğeniyoruz artık. Özellikle son 10 yıldır sosyal medyada rastladığımız bu görüntü, bize bu konuda referans oldu diyebilirim. Geçmişte kadınlar çillerini kapatmaya uğraşırken günümüzde çillerinin üzerine makyaj yapıyor. Bunu da sosyal medya gösteriyor bize. Tabii sosyal medyayı ‘başkalaşmış’ halini paylaşarak kullanan bir kitle de var.

- Neden buna gerek duyuyorlar sizce?

Aslında sosyal medya bize ‘abartı’yı görünür kıldı. Yeni bir şey değil, abartılı göz makyajları mesela özellikle Ortadoğu coğrafyasında uzun yıllardır var.

- Bir dönem ‘microblading’ uygulamasının başlangıcında herkese aynı kaş modeli uygulanıyordu sanki…

Biz kaşı tasarlarken kas ölçülerini alırız. Herkeste bu ölçüler farklıdır. Kaş tasarımında en önemli detay da zaten kişiye özel olmasıdır. Elinde ünlü isimlerin fotoğraflarıyla gelip onlar gibi kaşlar isteyenler hala var. Bizim görevimiz, profesyoneller olarak bu yanlışların önüne geçmek ve onlara doğruyu anlatmak.

- Sizin çalışma prensibiniz nasıldır?

Bana gelen müşterinin eğer gerçekten bir kaş tasarımına ihtiyacı varsa –ki ihtiyacı olmadığını düşünerek geri çevirdiğim müşteri sayısı da az değildir- öncelikle proporsiyon ölçüleri alınır, kaş dizayn edilir ve sonrasında uygulamaya başlanır.

- Hatalı kaş uygulamalarının da size çok sık geldiğini biliyorum… Zor değil mi sorunlu kaşları düzeltmek?

Kalıcı makyaj yapmak beceri ve yetenek işidir. Evde canı sıkılan kalıcı makyaj artisti oluyor. Bundan yaklaşık 7 yıl önce böyle bir furya vardı. Herkes bir şekilde bir kaş katliamına maruz kalıyor ve travmalar yaşıyordu. Şimdiler de yine böyle bir furya başladı. İnanır mısınız, çakmak kalınlığında kaşlar gördüm… Artık zaten ben de hatalı kaşları düzeltme evresine geçtim, mesleki olarak da böyle tatmin oluyorum. İnanır mısınız, yarım saatlik hatalı bir kalıcı makyaj uygulamasını silmek bize bazen bir yıla mal oluyor.

- Bu tür hatalara düşmemeleri için kadınlara ne öneriyorsunuz?

Aynaya baktıklarında gerçekten rahatsız oldukları şeyi söylemeliler bize yoksa başkasında beğendiklerini değil. Ticari bir kaygı gütmeyen merkezlere, kliniklere gitsinler. Uzmanların fikirlerini alsınlar, hemen uygulama yaptırmasınlar. İşin kötü tarafı, sosyal medyadaki photoshop da insanları yanıltabiliyor. Bu yüzden sorgulayıcı ve sabırlı olsunlar.

- Kozmetik kaygılar dışında bir de siz sosyal sorumluluk çerçevesinde kemoterapi hastalarına da kaş tasarımı yaptınız, hala da yapıyorsunuz. Onu da anlatır mısınız?

Bu hastalığı yaşayan kişileri en demoralize eden, saçlarının ve kaşlarının dökülmesi. Böyle bir psikolojideki insanları öncelikle motive etmek gerekiyor. Benim bu konuyla ilgili olarak yıllar önce patentini aldığım ‘Oncology Beauty& Make Up’ projesiyle pek çok hastaya motivasyon amaçlı ücretsiz uygulamalar gerçekleştiriyoruz. Yaklaşık 10 yıldır hiç kaşı olmayan, ilaçların etkisiyle dökülmüş, dermatolojik sıkıntısı olan ya da çocuklukta yaşadığı kaza sonucu kaşı deforme olmuş erkek ya da kadınlara uygulamalar yapıyoruz.

Yazının devamı...

Influencer nasıl olunur?

Dijital çağın etkilerini en derinlerimize kadar hissettiğimiz bu dönemde meslekler ve mesleklere ilgiler de hızla dönüşüm yaşıyor. Daha önceden doktorluk, mühendis gibi meslekler ilgi toplarken şu an gençler tamamen dijital çağa ayak uydurarak influencer olmaya yöneliyor. TEM Agency kurucusu ve CEO’su Temuçin Ünalp, konuyla ilgili sorularımı yanıtladı...

- Öncelikle, son yıllarda oldukça ilgi gören ve pek çok kişinin kendi çapında olmaya çalıştığı ‘influencer’ ne demek ve ‘influencer’ olmanın kuralları neler?

Gerçek anlamda ‘etkileyen/influence’ gücü olan dijital yetenekler, takipçisi üzerinde ‘o da benim gibi biri’ hissini yarattığı için çok seviliyor, dijitalde her hareketi izleniyor ve bu gücünü tüm sosyal platformlara yayabiliyorlar. Influencer’ın takipçilerine karşı samimiyet ve yakınlığını kaybetmemesi, sürdürülebilir bir başarı için olmazsa olmaz kurallardan diyebilirim.

- ‘Inlfuencer’ tam olarak ne yapar?

Influencer olmak kolay ve zahmetsiz bir işmiş gibi algılanıyor çoğu zaman. Ancak sıkı disiplinli çalışılan birçok işten pek farkı yok. Yola nasıl başlanır diye soruyorsanız, öncelikle uzman olduğunuz/ilgi duyduğunuz bir alan seçmeniz gerekiyor. Bu video oyunlar olabilir, filmler olabilir, makyaj olabilir vb. Liste sonsuz. Askeri araçlarla ilgili içerik üretenler bile var.

- Günümüz sosyal medya platformları arasında en ilgi çeken hangisi? Sizin geleceğin ‘influencer’ları için bu konudaki önerileriniz neler?

Her platformun kendi dinamiği var, Instagram daha hızlı anlık yönetilebiliyorken, YouTube ciddi emek isteyen, fikir bulma ve video edit süreçleri gerektiren ve düzenli içerik üretimini durdurduğunuzda çok hızlı şekilde öneri algoritmasında geri plana düşebileceğiniz bir platform. Canlı yayın platformları ise apayrı bir mecra, yayın açıp takipçilerinizle anlık birebir iletişim kuruyorsunuz, kolektif bir muhabbet yaratıyorsunuz. Dolayısıyla hangi platforma yönelmek istediğinize karar verin, profillerinizi düzenlemek ve ilgi çekici bir hale getirmek için zaman ayırın ve yaratıcılığınızı kullanın. Her zaman güncel ve yaratıcı kalın. Ve tabii alacağınız yorumlardan çabuk etkilenip erken pes etmeyin, bu uzun bir yol. Sürekli üretmeye devam edin.

- Pandemi sürecinde toplumun pek çok kesimi dijital hayata yöneldi. Sizin bu konudaki görüşleriniz neler?

2020 gerçekte zor bir yıl oldu. Ancak bunun üstesinden gelenler ve krizi fırsata çevirebilenler, dijital dünyayla iç içe olanlar oldu. Toplantı masaları yerini evlerden açılan web kameralarına bıraktı, çalışanlar ortak çalışma alanlarını çevrimiçi ortamlara taşıdı. Akıllı telefonlar ve dizüstü bilgisayarlar, olmazsa olmaz parçaları oldular. Halihazırda işini dijitalleştirenler ise bu geçişten en az etkilenenler oldular.

- Size göre pandemi döneminde dijital platformun artıları/eksileri neler oldu?

Pandeminin her ne kadar bizleri eve kapatması, yaşanan üzücü olaylar gibi birçok negatif etkisi olsa da, hızlı bir şekilde dijitalleşmeye atılan adımlara vesile olması bir anlamda sevindirici. Özellikle ülke olarak dijitalleşmeye hızlı alışıyor olmamıza karşın, kurumsal bazda bu hız daha düşük kalıyordu. Bu sebeple pandeminin sebep olduğu pozitif sonuçlara odaklanmak ve dijitalleşmeye hız vermek, hem kurumsal hem de bireysel bazda gelecek için büyük önem taşıyor.

Yazının devamı...

Kireçlenmeye karşı egzersiz

Modern yaşamın getirdiği kolaylıklardan dolayı fiziksel olarak daha az hareket ediyoruz. Bunun bize ciddi bir bedeli var; vücudumuzdaki kas miktarı azalması yani sarkopeni... Kas miktarımız azalınca kalça, diz, ayak bileği gibi yük taşıyan eklemlerimize daha fazla yük biniyor. Bununla birlikte yanlış beslenme alışkanlıklarının getirdiği obezite ve çalışma koşullarından kaynaklanan hareket azlığı, ilerleyen yaşlarla ortaya çıkan eklem kireçlenmesi (osteoartit) görülme sıklığı da pek çok kronik hastalık ile birlikte gittikçe artıyor. Bu süreçte doğru bildiğimiz yanlışlar ve neler yapılmalı noktasında Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Utku Erdem Özer’e sordum...

- Eklem kireçlenmesi nedir ve neden oluşur?

Eklem kireçlenmesinin en sık sebebi, bilinen herhangi bir sebep olmadan eklem kıkırdağının bozulmasıdır. Bu grup hastaların yüzde 90’ ından fazlasını oluşturur. Bilinen sebeplerin çoğu mekanik sorunlardır . Özellikle bacaklarında ileri derecede açısal bozukluklara sahip hastalarda diz kireçlenmesi sıklıkla görülür. Nedeni, üst taraftan gelen yüklerin diz ekleminin bir tarafında toplanıp, yükün eşit dağılmamasından kaynaklanmasıdır. Eklemin o bölgesindeki kıkırdağın fazla aşınmasına sebep olmasıdır. Diğer taraftan menüsküs yırtığı nedeniyle ameliyat olup, yırtığın dikilme şansı bulunamayıp menüsküsün bir bölümü veya tamamına yakını çıkarılmışsa, diz eklemi kireçlenmesi olma ihtimali yüksektir. Hastalarda özellikle yürüme, merdiven çıkma ve koşarken ağrılarında artma gözlemlenir.

- Egzersiz yapmak, hafif ve orta düzeyde diz kireçlenmesine zarar verir mi?

Toplumda eklem kireçlenmesi görülme sıklığı arttıkça, bu hastalığın tedavisi ile ilgili önyargılar da artmaktadır. Dizinizde eklem kıkırdağı kireçlenmesi (osteoartrit) olduğunda, ilgili branş doktorlarının çoğu koşmamanızı ve egzersiz yapmayı bırakmanızı ister. Dizdeki sorununuzun nedeninin, mekanik yıpranma ve kıkırdakta yırtılma olduğunu düşünürler. Hastaların önemli bölümü eklem kireçlenmesi yaşadığında, diz ağrılarının egzersizle daha da kötüleşeceğini düşünürler. Aslında, çoğu zaman tam tersi geçerlidir. Egzersiz yapmanın, hafif ve orta düzeyde diz kireçlenmesinin en etkili tedavi seçeneklerinden olduğu kanıtlanmıştır.

- Dünya’da bu konuda araştırma ve uygulamalar ne yönde?

Yapılan araştırmalar, koşu sporu ve direnç egzersizleri sonrası, eklem kıkırdağı için zararlı olan kimyasalların diz eklemi içinde azaldığını göstermiştir. Aynı zamanda koşu sporunun diz eklemi kıkırdak sağlığını olumlu olarak etkilediği sonucu da çıkmıştır. Yani, eklem kıkırdağımız düzenli yüklenmeleri sevmektedir. Yine çoğu araştırma, eklem kıkırdağının yapısının egzersiz ile olumsuz olarak etkilenmediğini, diz ağrısının egzersiz ile daha iyi duruma geldiğini göstermiştir. Egzersiz ağrıyı azaltıp kuvveti artırır ve kas kaybını önler. Aynı zamanda hayat kalitesini artırarak cerrahi tedaviyi geciktirebilir.

Çoğu insan koşmanın, diz ekleminin kireçlenmesine ve eklem kıkırdağının yıpranıp aşınmasına neden olacağını düşünür. Sağlıklı yaşam, eğlence amacıyla koşan koşucular ve 40 yıldan uzun süredir haftada ortalama 35 kilometre profesyonel düzeyde maraton koşanlarda dahi; diz ekleminde, eklem kıkırdağı hasarı ilişkisi saptanmamıştır. Ayrıca, koşunun kas iskelet sistemi yaşlanmasının fonksiyonel yönlerini yavaşlattığı görülmüştür. Egzersiz, bozulmaya başlayan diz kıkırdağı ya da diz eklemi kireçlenmesi olan hastalar için en iyi tedavidir. Koşmakla ya da yürümekle diz kıkırdağı yıpranmaz.

- Profesyonel Sporcular için durum nedir?

Profesyonel sporcularda durum branşa göre değişiyor; eğer yapılan spor futbol, basketbol, voleybol gibi travmaya açık bir spor ise travma sonucu, ön çapraz bağ ve menüsküs yırtıkları oluşabildiği gibi eklem kıkırdağı da hasar görebiliyor. Koşu, bisiklet, yüzme gibi sporlarda ise eklem kıkırdak sorunu olmasını hemen hemen hiç beklemiyoruz, çünkü bu sporlarda travma neredeyse yok.

- Eklem kıkırdağı sorunu yaşayan profesyoneller neler yapmalı?

Öncelikli olarak yapılması gereken sorun yaşanan eklemin etrafındaki kas grubunun yeterince kuvvetli ve esnek olmasını sağlamalı, bunun için kişiye özel egzersiz programları çıkartılıp sporcunun bir profesyonelin gözetiminde bu tedavi edici egzersizleri yapmalı.

- Egzersizin dışında neler yapılabilir?

Önceliğimiz mutlaka egzersiz olmalı, eğer egzersiz ile yeterince iyileşme sağlayamıyorsak, eklem içi enjeksiyonlar (Hyalunorik asit, PRP, kök hücre) ve cerrahi tedavi seçeneklerini sayabiliriz.

- Önleyici tedbirler konusunda ne dersiniz? Erken yaşta neler yapılabilir?

Dünyada özellikle futbolda yaralanma önleyici egzersiz programları uzun yıllardır uygulanıyor. Yapılan çalışmaların çoğu özellikle diz eklemindeki ‘ön çapraz bağ’ yaralanması önleyici programlarına yönelik. Bu çalışmalar sonucu çıkan sonuç kişiye özel reçetelenmiş egzersiz programlarının uygulandığında ön çapraz bağ yaralanmalarının 2/3 ünün engellenebileceği yönünde. Kıkırdak yaralanmaları da bundan farklı değil.

Yazının devamı...

Mesleği: Yemek stilistliği

Özgün bir tarif geliştirici, yemek stilisti ve yemek fotoğrafçısı. Sanat ve tasarım alanındaki akademik hayatının ardından tasarımcı karakterini, ruhunu ve bakış açısını yemek üzerine odakladı. Basit, sade, yaratıcı ve ekonomik tariflerini kendi tarzında fotoğraf ve sunumlarını sosyal medya platformlarında paylaşıyor. Yemek üzerine editörlük yapıyor, dergilere özel tarifler, sunumlar ve fotoğraflar hazırlıyor. Zeynep Dinç’in hikayesini kendi ağzından dinledim…

- Bu işe başlama hikayeniz…

Tasarıma tutkuyla yaklaşan her tasarımcının hayalidir kendi ismiyle tasarım yapabilmek, kendi kararlarıyla üretebilmek ve yarattığı ürünün her aşamasında söz sahibi olabilmek. Hedefim, bu hayali gerçekleştirmekti. Kendime sorduğum soru, 'Tasarımcı kimliğimle, ismim tarzımı, tarzım ismimi nasıl çağrıştırabilir?' sorusuydu hep. Ama bir tarafta da gerçeklerim vardı. Maddi imkanlarım kısıtlıydı; tasarım ofisi, stüdyo, ekip, ekipman... Hiçbirine sahip değildim. Sahip olduğum şey; yıllarca emek harcadığım bir kariyer çizgisini noktalayıp yeni bir yol çizmek için cesaret, sabır ve inancımdı.

- Çalışma alanınız neresiydi peki?

Tasarım atölyesi olarak kullanabileceğim tek yer evimdi. Sürdürülebilir ve istikrarlı bir üretkenlikle tasarım yapabileceğim ve kendi tarzımı anlatabileceğim bir alan yaratmak için atölyemi mutfak olarak seçtim. Benim için bambaşka bir meslek olan yemek stilistliğinde buldum tasarımcı kimliğimi. Her ne kadar görsel sanatlara hakim bir tasarımcı olsam da, ben bu işe sıfırdan başladım. Yaklaşık 4,5 yıl önce Instagram’da kendime bir hesap açtım. Hayallerim vardı ama iddiam yoktu. Sadece odaklandığım şey aktif tasarım yapabilmek, her gün yeni bir şey üretebilmek, yeni olduğum bu alanda bir tarz yaratıp bunu paylaşabilmekti. Tasarımın bu alanını kendi başıma keşfetmeye başladım. Ne bir referansım ne de bu alanda çalışan bana rehberlik yapabilecek biri vardı çevremde. Cesaret, sabır ve inançla çıktım yola...

- Kendinizi yemek stilistliği konusunda nasıl geliştirdiniz?

Daha önceden sosyal medyaya da uzaktım, Instagram'ı kendi hesabım ile tanıdım. İlk iki senem mesleki temel kuralları kendi kendime öğrenmeye çalışarak geçti. Teknoloji, fotoğraf, styling, malzeme trendleri, gastronomi ve beslenme konularında kendimi ve ufkumu geliştirdim. Bana rehber olabilecek yerli ve yabancı şefleri, yemek stilistlerini ve fotoğrafçılarını, yaratıcı ev aşçılarını, lokomotif Instagram yemek sayfalarını ve trend belirleyici platformları belirledim kendime. Ödev gibi... Her gün takip ettim bu hesapları.

- Tarzınızı nasıl anlatırsınız?

Peşinde olduğum şey, her zaman için her konuda özgünlük oldu. Bu yüzden özgün bir yemek stilisti olmak için kendi tariflerimi üretmem ve bununla fark yaratmam gerektiğine karar verdim. Bu sebeple de bir motto belirledim kendime: Pratik, kolay, sağlıklı, ekonomik, ulaşılabilir, herkesin yapabileceği, herkesin evinde olan malzemelerle yapılabilecek basit tarifleri etkileyici bir şekilde sunmak ve sanki önünüzdeki masada duruyormuş kadar gerçek bir şekilde fotoğraflamak. Hilesiz ve doğal ışıkta...

Her şey tamamen kolay görünümlü ve gerçek olmasının yanında, ''uzanıp alıversem'' dedirtecek kadar da etkileyici olacak. Bu anlayışla stilimi birleştirmem hiç de kolay olmadı. Çünkü aslında en zor olan o doğallığı kurgulamaktı. Bunun için de her gün çalıştım, yeni şeyler ürettim, tekrar tekrar denedim. Sürekli kendimi aşmayı hedefledim. Bu çabanın sonunda bugünkü fark edilebilir özgün tarzımı yakaladım. Benim için özgün tarzı yakalamaktan sonra gelen adım, bu tarzdaki istikrar. Ancak bu şekilde başarılı olunabilir. İstikrarlı bir tarz tutturmak, mottondan şaşmamak ama kendini de tekrarlamamak...

- Mutfaktaki yaratıcılığınızı nasıl tanımlarsınız?

Benim için mutfaktaki yaratıcılık ikiye ayrılıyor: Yemek tariflerim ve ekmeküstlerim... Ekmeküstü, apayrı bir kategori benim için. Instagram'da da benim imzam gibi oldular yarattığım ekmeküstleri. Her şeyden önce kendime oluşturduğum mottoya da çok uygun. Bir dilim ekmek ile basit, pratik, ekonomik, doyurucu, sağlıklı, herkesin yapabileceği yani ulaşılabilir bir öğün tasarlıyorum. Dünyada en yaygın olarak tüketilen şey ekmek. Sağlıklı ekmek tüketimini destekleyerek, hem sağlıklı hem lezzeti ekmeküstleri sunmayı işimin bir parçası olarak görüyorum. Bir misyon gibi... Aslında her ne kadar ekmeküstü kavramını modern çağın, kent yaşamının hızlı yaşam kültürünün bir parçası gibi düşünsek de, daha çok Anadolu’dan gelen, anneannelerimizin bile kelime dağarcığında olan bir şey ekmeküstü...

Ekmeğe yağ çalmak, salça sürmek... Yani kodlarımızda var da diyebiliriz. Zaman içinde tariflerimin arasında ekmeküstü önerilerim de önemli bir arşiv oluşturmaya başladı takipçilerim için. Ve onlar da kendi yaptıkları ekmeküstlerini etiketlemeye başladılar bana. Gerçekten insanların basit, ekonomik bir tercihin aslında ne kadar değerli olduğunun kendilerine gösterilmesine ihtiyaçları varmış... Bu yoğun ilgiyi görünce, yaklaşık 3 sene önce ekmeküstü severleri bir araya getirecek yeni bir Instagram hesabı daha açtım. Sayfaya etiketlenen ekmeküstü fotoğraflarından her gün seçim yapıp sahiplerini de etiketleyerek yayınlıyorum.

- Neden Instagram?

Ben bu yola tek başıma çıktım. Hem özgün tarzımı ortaya koyup, aktif tasarım hayatım olsun istedim, hem de geniş bir kitleye ulaşıp daha fazla kişiye ilham vererek fayda sağlamak istedim. Tasarımcı estetik kaygısı ile fayda kaygısını bir arada yaşar. Ben bu işi Instagram karesinde bir sanat olarak değerlendiriyorum. Sanat, bir anlatım biçimidir. Bu yüzden de yarattığınız karenin, görselinizin konuşması, kendisini anlatması gerekir.

- Bir çalışmanın içinize sinmesi için, size göre yapılması gerekenler neler olmalı?

Hem Instagram paylaşımlarımda hem dergiye özel çalışmalarımda 3 sorunun cevabını arıyorum kendimde: 1. Bu yaptığın tarif, mottona uygun mu? 2. Bu styling ve sunum, özgün tarzını yansıtıyor mu? 3. Bu çektiğin fotoğraf, ürünü doğal ve etkileyici anlatıyor mu? Üçüne de verdiğim cevap 'evet' ise o çalışma içime siniyor.

Yazının devamı...

Zamanı yüzünüzde dondurun

30’lu yaşlardan itibaren biz kadınların en büyük savaşı, kırışıklıklara karşı açtığımız savaş… Bir süredir de bu savaştaki en büyük silahımız artık sadece botoks değil. Dünyada pek çok kadının benimsediği farklı teknolojik alternatiflerle daha genç ve sağlıklı bir cilde sahip olmak mümkün. Günümüzde kadınlar, güzelliklerini korumak için teknolojinin onlara sunduğu en yeni uygulamalara yönelmiş durumda. Bunlar arasında öne çıkan uygulamalardan biri de yüzde anında dolgu ve botoks etkisi yaratan, iğnesiz bir yöntem olan ‘Frozen Face’ uygulaması… Uygulamanın detaylarını Bouquet Beauty Lab Güzellik Danışmanı Buket Aydın’dan öğrendim…

- Cilt gençleştirme yöntemleri arasında yeni teknolojiler arasında hangi uygulamalar öne çıkıyor?

Cerrahi olmayan, cerrahi uygulamalara alternatif bir yöntem olarak yüzde anında dolgu ve botoks etkisi yaratan iğnesiz bir uygulama olan ‘Frozen Face’, soğuk başlıklı elektro porasyon denen iki etaptan oluşan bir lifting-antiaging ve sıkılaşma bakımı olarak öne çıkıyor. Radyo frekans ısısıyla birleşen bu uygulamada ilk etapta kolajen doku uyarılıyor ve ısı yardımıyla sıkılaştırıyor. İkinci etapta ise elektro porasyon ile deri üzerinde mikro kanallar açılarak cildin ihtiyacı olan serumlar, cildin alt katmanlarına iletiliyor. Böylelikle kısa bir süre zarfında cilde gerekli nem de sağlanmış oluyor. Yüz germe ameliyatlarına alternatif sayılabilecek bu uygulama, operasyon düşünmeden önce kişilerin mutlaka tercih etmesi gereken bir yöntem diyebiliriz.

- Hangi durumlarda bu yöntem tercih edilmeli?

Tüm yüzde lifting, ince kırışıklıkların açılması, kalın kırışıklıkların ise hafifletilmesi, nazolabiel çizgilerin dolması ve deride genel anlamda sıkılaşma, gençleşme ve ışıltı sağlanması için tercih edilebilecek toplamda 4 seanslık yöntemlerden biri. Uygulamada kullanılan dört ayrı serum var. Bunlardan biri yaş sebebiyle ortaya çıkan lekelenmeler üzerinde oldukça etkili ve çok iyi sonuçların alındığı bir uygulama. Kişinin ihtiyacına göre her seansta farklı serumlarla ilerleniyor.

- Kimler bu uygulamayı yaptırmak için uygundur?

Kırışıklıklarından ve yüzündeki elastikiyet kaybından şikayetçi olan herkes bu yöntem için uygundur. Çünkü tamamen anti aging bir yöntem olarak öne çıkıyor.

- Kimin bu yöntemini tercih etmesi gerektiğine nasıl karar veriliyor?

Bu durum aslında kişinin tercihleriyle doğru orantılı. ‘Kırışıklıklarım var, nasıl bir bakım önerirsiniz?’ sorusunun en net cevabı olarak bir yöntem, aynı zamanda iğneli yöntemlerden ve botoksun yarattığı doğal olmayan mimiklerden kaçanlar için tercih edilebilecek en ideal yöntemlerden biri. Özellikle derin alın ve nazolabial çizgileri, genişlemiş gözeneklere sahip yaş almış kişilerde bu uygulama oldukça iyi sonuçlar veriyor.

- Etkileri kişiden kişiye değişir mi?

Tabii ki değişir... Çünkü herkese göre farklılık gösteren cilt tipi, elastikiyet kaybının oranı, beklenti de alınacak sonuçları etkileyen önemli unsurlar. Ancak hangi grupta olursanız olun, uygulamadan hiçbir şekilde sonuç olmamak gibi bir durum söz konusu değil.

- Bu uygulama ile kaç yaş gençleşmek mümkün?

Aslında yine kişiden kişiye değişiklik gösteren bir durum bu. Ancak uygulama sonrasında ‘eksi 10 yıl’ gibi iddialı bir cümle etmek mümkün...

- Doğal bir görünüme sahip olmak için nelere dikkat etmek gerekiyor?

Seanslar boyunca uygulama sırasında cilt altına verilen serumların etkisi 24 saat boyunca devam ettiği için, yüzü yıkamamak gerekiyor. Ayrıca anti-aging etkili kremlerle desteklenerek etkisi uzatılabilir. Yöntemin etkisi yaklaşık 6-8 ay kadar devam ettiği için yılda iki kez yenilenebilir.

- Etkisi ne zaman görülmeye başlanıyor?

Aslında etki ilk seansın sonunda görülmeye başlanıyor. Dört seansın sonunda da efektif sonuçlar alınıyor.

- Yapılan bu uygulama kalıcı mıdır yoksa dönemsel olarak tekrarlamak gerekir mi?

Dönemsel olarak uygulamayı yenilemek gerekir. Bu da 6-8 ay gibi bir süre sonunda ikinci bir kez dört seanslık uygulama yaptırmanın cildi yenileme etkisinin de artmasına yardımcı oluyor. Botoks uygulamasının bile 3-4 ayda bir tekrarlanması gerektiği düşünülürse aslında botokstan daha kalıcı ve üstelik doğal bir yöntem olduğunu söylemek mümkün.

- Bu uygulamanın etkisini artırmak için sizin önerileriniz nedir?

Uygulama sonrasında, cilt analizi yapılarak kişiye önerilen anti-aging etkili kremlerin, güneş koruyucuların kullanılması yeterli olacaktır.

Yazının devamı...

Üniversite tercihinde dikkat!

2020 YKS’ye girenler olağan üstü koşullarda son ayları geçirmek ve pandemi tedbirleri altında sınava girmek zorunda kaldılar. Sonuçlar geldi ve her yıl olduğu gibi bazıları sevindi bazıları üzüldü. Tüm Türkiye’de açık öğretim ve uzaktan eğitim de dahil yaklaşık 998 bin kontenjan var. Öğrenciler 6-14 Ağustos tarihleri arasında 24 tercih yapacaklar. Peki, tercih yaparken nelere dikkat edilmeliler? Edim Ders Evi’nin sahibi deneyimli eğitimci Emine Çaşkurlu, tercih önerilerini anlattı…

1. Puana değil sıralamanıza göre tercih yapın.

2. 2018-2019 sıralamalarına bakarak bu yılki sıralamanızın yüzde 30 üstü yüzde 50 altı tercihler listenizde yer almalı. Yani 24 tercihin ilk 4 tanesini sıralamanızın üstündeki üniversite ve bölümleri en az 10 tanesini bulunduğunuz dilim ve en yakınındaki yerleri ve diğer 9-10 taneyi de sıralamanızın altındaki yerleri yazın. Tabii mutlaka bu yıl yerleşmek istiyorsanız.

3.İstemediğiniz hiçbir bölümü sakın yazmayın. Son pişmanlık fayda etmez. Kazanır da gitmezseniz gelecek yıl kazanma şansınızı da riske atarsınız.

Şimdi gelelim tercih yaparken yapılan yanlışlara:

1. Arkadaşım seçiyor diye bölüm seçilmez, ailem istiyor diye de...

2. Nerede olursam mutlu olurum, yeter ki mezuna kalmayayım diye düşünmeyin.

3. Dedikodular değil gerçek bilgiler üzerinden kararlarınızı alın.

4. Sakın hayallerinizden vazgeçmeyin.

Peki doğru karar nasıl alınır? Bugünlerde kendinize sormanız gereken sorular:

1. Neyi severim?

2. Hangi konuda iyiyim?

3. Ne yapmak istiyorum?

4. Seçtiğim bölümde öğreneceklerim ilgimi çekiyor mu yeteneğim var mı?

5. Hangi şehirde öğrenci olarak yaşarım?

6. Hangi üniversitede okumak beni gururlandırır?

7. Hangi bölüm hayalimdeki geleceği destekler?

8. Üniversitenin öğretim görevlisi sayısı ve niteliği alacağım akademik eğitimi destekleyecek nitelikte mi?

9. Üniversitenin kampüsü ve sosyal imkanları neler?

10. Üniversitenin ve bölümün uluslararası eğitim imkanları var mı?

11. Üniversite yeterli dil veya diller öğrenmemi sağlayacak mı?

12. Online eğitime adaptasyon sağlayabilmiş mi?

13. İlgili bölümden mezunların iş ve çalışma olanakları neler?

14. İlgili üniversitenin diğer üniversiteler arasındaki başarı sırası nedir?

Bu maddeler çoğaltılabilse de aslolan gönlünüzde yatan aslandır. İstenerek okunan bir bölümden ve istenerek yapılan bir işten başarısız olunmaz. Başkalarının tecrübelerini dinlerken sakın kendi iç sesinizi dinlemeyi ihmal etmeyin.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.