SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Özlem Süer’den ‘İyileştiren’ Tasarımlar

Ünlü tasarımcı Özlem Süer, ilkbahar/yaz 2019 koleksiyonunu Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul kapsamında Zorlu PSM’de gerçekleştirdiği defileyle tanıttı. Podyumda Özge Ulusoy, Begüm Kütük gibi ünlü isimlerin yürüdüğü açılış gala defilesini üstlenen tasarımcı, ‘Healer’ adını verdiği koleksiyonunda iyileştirici enerjinin gücünden yola çıktığını belirtiyor.

- ‘Healer’ adını verdiğiniz koleksiyonun genel olarak çıkış noktası ne oldu?

‘Doğanın iyileştirici gücü’nü çıkış noktası olarak belirlediğimiz ilkbahar/yaz 2019 koleksiyonumuzda, kullanılan renk, desenler ve inovatif kalıplar, hi-tech kumaşlarla birleşerek zamanın hızına ve görsellik üstünlüğüne gönderme yapmak üzere tasarlandı. Bitkilerin iyileştirici gücünü mercek altına aldık. Hızlı, dijital ve yüksek yaşamın ‘underground luxury’ ilkeleriyle birleştiği koleksiyonda, odak noktasını ileri teknoloji baskılara verdik.

- Koleksiyonun hazırlık süreci nasıldı?

Bu sezon her koleksiyonda olduğu gibi kendi ilhamını tasarım serüveninin vazgeçilmez, spontane ve bilinç dışı çağrışımlarından aldı. Tasarıma dönecek her bir nokta ve ilham unsuru bir önceki sezonun ardından yapılan araştırmalar, seyahatler beni ve tüm ekibimi şu anki temamız ve aynı zamanda global bir konu olan iyileşme, ‘iyi olma hali’ ve tüm enerji yükselten düşüncelerde birleştirdi. Tüm bu çerçevelerde yaptığımız araştırmalar, organik bir zincir gibi kendini ilgili halkasında konumlandırdı. Onun ardından çizimler kumaş seçimleri uzun toplantılar ve keyifli bir styling yolculuğu geldi

- Koleksiyonunuzu 3 kelimeyle anlatmanızı istesem...

Çoğul, iyileştirici, terapik

- Koleksiyonu oluşturma sürecinde nelerden beslendiniz?

Kesinlikle renklerin enerji yoğunluklarından beslendim. Teknolojinin çağdaş döngüsünün baskılar ve kumaşlarla sentezinden ve doğallığa dönüşünün aciliyetinden ilham aldım.

- Koleksiyondan yola çıkarak, ilkbahar/yaz 2019 sezonu trendlerine değinir misiniz? Önümüzdeki sene ne tarz modeller sıkça karşımıza çıkacak?

Kesinlikle print ve yeni kumaş arayışları... Destinasyon teması, Asya&Güney Amerika bağlantılı durak hisleri çok yoğun. Doğa çok çok ön planda, güneş, büyük yapraklar… Hafiflik yine baş konu. Konfor arayışı sürüyor. Bu da tek parça, incecik tasarımlarla karşılaşmamıza neden oluyor.

- Koleksiyonunuzu hangi kadınlar, ne zaman ve nasıl giymeli?

Özgür kadınlar, konforlu bir styling duygusuyla, gündüz ve gecede rahatlıkla kullanabilecekleri ‘pret-a-couture’ ve hazır giyim ilkeleriyle uyumlanarak diledikleri gibi kullanabilirler.

Yazının devamı...

Çocuğunuz Okula Başlarken Bunlara Dikkat

Okul dönemi başladı! Peki okula yeni başlayan miniklerimiz okula nasıl uyum sağlayacak? Aileler bu dönemde çocuklarına karşı nasıl davranmalı? Çocuk ve Ergen Psikolojisi Uzmanı Klinik Psikolog Emel Güler, anlattı.

Uyum Süreci
Okula yeni başlayan çocuklar için öncelikli hedef, akademik başarıdan çok çocuğun okula uyumu olmalıdır. Okul başlangıcı çocuğun hayatında önemli bir adım olduğu için, okula olumlu bir başlangıç yapmak, çocuğun okul hakkındaki olumlu düşüncelerin gelişimine katkı sağlar. Çocuklar alışkın olmadıkları ortamlara girmekte ve tanımadıkları kişilerle ilişki kurmakta çekimser kalabilirler, tanıdık yüz ve alıştıkları ortamda ise güvende hissederler. Bu nedenle özellikle anaokulu ve ilkokula yeni başlayan öğrenciler için uyum süreci daha da hassas olabilir. Önceden okul hakkında konuşmak, çocuğun okulla ilgili duygu ve düşüncelerini paylaşmalarına olanak sağlamak, okulla ilgili bilgi aktarımı, gerekirse gideceği okulun önceden birlikte görülmesi çocuğun kaygısının azalmasına yardımcı olur.

Aile İçisinde Okuldan Bahsedilirken...
Aile içinde okul hakkındaki konuşmalar ve aile bireylerinin okul deneyimleri çocuğun zihninde okulun nasıl bir yer olduğuna dair fikir oluşturur. “Okul korkulacak bir yer mi” “Yoksa sevilebilir mi”, “Öğretmenler kızar mı”, “Yalnız kalır mıyım”, “İhtiyacım olduğunda yardım alabilir miyim” gibi sorular ve belirsizlikler vardır. Bu nedenle aileler, okul hakkında konuşurken çocuğun kaygı, korku ve endişelenmesine sebep olacak konuşmalardan kaçınmalıdır. Okul hakkındaki gerçekçi bilgiler paylaşılmalı, çok olumsuz deneyimler yeni başlayan çocukların yanında paylaşılmamalıdır.

Kırtasiye Ürünlerini Çocuğunuz Seçsin
Okula yeni başlayan çocuklar için okul hazırlığı önemsenmeli ve hazırlık için özel vakit ayırılmalıdır. Çocuğun sürece dahil edilmesi, çocuğun okula gitme motivasyonunu artıracağı için hazırlık yapılırken çocuğun tercihleri öncelikli olmalıdır. Defter, kalem, renkli boyalar gibi araçlar ve kırtasiye ürünleri çocuğun zevkine göre seçilmelidir. Hazırlık aşaması, olumlu duyguların eşlik ettiği ve eğlenceli bir etkinlik olduğunda çocuğun okulu benimsemesi ve okulla ilgili kaygılarının azalmasına da katkı sağlanmış olur.

Duygusal Veya Diğer Problemler
Anneden ayrılma sorunları, okula yeni başlayan çocuklarda sıklıkla görülen kaygı göstergeleridir. Öncesinde kreş yuva gibi okul öncesi eğitim kurumuna gitmeyen çocuklarda anneden ayrılmak daha da zor olabilir.Çocuğun anneden ilk ayrı kalma deneyimi, okul başlangıcı olacak ise; okula uyum süreci sıkıntılı ve uzun sürebilir. Bu nedenle, okula başlamadan önce küçük çocukların anneden kısa süreli ayrılıklar yaşamasına fırsat verilmesi okula alışma sürecine katkı sağlayacaktır. Okula başlamadan önce çocuğun hayatını etkileyen, önemli yaşam olayları (taşınma, anne babanın vefatı, hastalık, anne baba ayrılığı, kayıplar vb) veya duygusal sorunlar olmuşsa, bunlarla ilgili gerekli destek ve yardım çocuğa sağlanmış olmalıdır. Okul başlangıcında çocuğun içinde bulunduğu duygusal ve diğer problemlerin varlığı, okula uyumu ve sürecini olumsuz etkiler.

Yazının devamı...

Çocuk Odası İçin Dekorasyon Önerileri

Okulların açılmasına az kaldı. Belki de bu yıl çocuğunuzun odasını yeniden düzenlemelisiniz. Peki, bu konuda en mükemmel planlamayı nasıl yapmanız gerektiğini biliyor musunuz? Mesela, hangi renkleri seçmelisiniz ya da iyi bir aydınlatma için neler yapmalısınız? İç Mimar Eda Tahmaz, çocuk odaları tasarımlarında bu senenin trendlerini, konsantrasyon artırıcı püf noktaları ve tasarımda dikkat edilmesi gerekenleri aktardı…

- Okul çağındaki çocukların odalarının tasarımlarında dikkat ettiğiniz en önemli unsurlar neler?
Çocuk odalarının tasarımlarında ışığın yönü, pencere ve kapının konumu ile yatak, dolap ve çalışma masasının yerini hatta tavan yüksekliğini belirler. Çalışma alanına olabildiğince doğal ışığı alabilmek, kapı yönüne göre oda metrekaresinin en iyi kullanabileceği bir planlama yapmak, ilk etapta atılacak en iyi adımdır. Mekana doğal ışık yeteri kadar gelmiyorsa endirekt aydınlatmayla gün ışığından faydalanılabilir.

Odayı olabildiğince aydınlık ve ferah tutmada seçilen boya ve duvar kağıdının da payı büyüktür. Ayrıca geniş pencereler ve ayna gibi odayı daha geniş gösteren aksesuarlar kullanılabilir. Elbette renk seçimlerinin de odada hem sıcak ve samimi hem de ferah ve iç açıcı bir doku yaratacak şekilde tercih edilmesi gerekir.

- Dekorasyonda, renk ve malzeme kullanımlarında yeniliklerden bahseder misiniz?
Mekan tasarımının en önemli unsurlarından biri olan renkler, sezon trendleriyle birlikte değişime uğramaya ve farklı kullanımlarla karşımıza çıkmaya devam ediyor. Klasik ya da doğal tonlarda kullanılan mobilyalar da canlı renk akımından etkilenerek göz alıcı tonlara bürünüyor. Güçlü petrol yeşilleri ve mavileri, bordolar, morun tonları ve canlı sarılar bu yılın dekorasyon renk trendleri arasında yer alıyor. Daha soft renkler ise dengeleyici bir unsur olarak koyu tonlarla harmanlanıyor. Uçuk bejler, bebek mavisi ve pembesi gibi açık tonlar, bu sene de kullanılmaya devam ediyor. Renkleri ise, pirinç ya da bakır detaylar ve aksesuarlar tamamlıyor.

- Çocukların konsantrasyonlarını üst seviyede tutabilmek adına tasarımda başvurduğunuz püf noktalara değinir misiniz?
Çalışma için ayrılan bölümde sandalyenin ergonomisi, konsantrasyon açısından en az renk seçimi kadar önemlidir. Dikkat dağınıklığını minimum düzeyde tutabilmek adına dağınıklığı önleyen çekmece ve dolaplar tercih edilmeli, derslerine konsantre olmalarını sağlayacak bir çalışma köşesi oluşturulmalı, rahat ve sağlıklı bir yatak seçilmelidir. Okul çağındaki çocuk odaları için zeka gelişimlerini olumlu etkileyecek sarı ve mor tonlar birlikte kullanılabilir. 11 - 12 yaşlarındaki çocuklar için ise kırmızı, turuncu, sarı ve tonlarındaki renkleri tercih edebilirsiniz. Ders çalışırken konsantrasyon eksikliği yaşayan çocuklar için yeşil renkli duvarlar faydalı olacaktır. Yeşil tonları aynı zamanda çocukların güven duygusunu geliştirerek rahatlamasını sağlayacaktır.

- Çocuk sağlığı açısından dikkat edilmesi gereken noktalar hangileri?
Seçilen malzemelerin kansorejen maddeler ve alerjenler içermemesi, mümkün olduğunca malzemelerin ham hallerini kullanmak ya da geri dönüşümlü malzemeleri kullanmaya özen göstermek aynı zamanda çocuklarımıza çevre bilincini aşılamak adına gereklidir. Mekanı kullanacak çocukların yaş grubuna göre detaylar belirlenerek sivri köşelerden kaçınılmalı ve gerekiyorsa mobil elemanlar kullanılmalı.

- Peki, teknolojik gelişmelerin dekorasyonda etkisi nedir?
Gelişen ve değişen teknolojik gelişmeler, teknolojik gelişmelere paralel tasarım ihtiyaçlarını da şekillendiriyor. Bilgisayar ve müzik sistemlerinin kullanıldığı teknolojik detaylar ile yatak ve çalışma masalarına entegre olan akıllı tahtaların, çocukların yaratıcılıklarını artırarak sosyal gelişimlerine katkı sağladığını söyleyebilirim.

Yazının devamı...

Büyük Estetik Buluşması İçin Geri Sayım Başladı

Estetiğin devleri Türkiye’de ilk kez ‘Aestheticstanbul’ sempozyumunda bir araya gelmeye hazırlanıyor. 31 Ağustos-2 Eylül tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenecek sempozyumda estetiğin yeni trendleri, dünyada kullanılan en yeni teknikler ilk kez katılımcılarla buluşacak. Sempozyumun bilimsel başkanı, Yunanistan’ın ünlü plastik cerrahlarından Aris Sterodimas, canlı yayında interaktif olarak estetik cerrahi operasyonu gerçekleştirecek. Estetik dünyası için büyük önem taşıyan A'estheticstanbul 2018', katılımcılara son teknolojik ve sistematik metotları interaktif şekilde uygulamalı olarak izleme şansı sunacak.
Sempozyumun ev sahipliğini yapan, Estetik International Kurucusu, Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur ile bir araya geldik ve sempozyum hakkında bilgi aldım.

- Sempozyumun Türkiye’de estetik ve sağlık sektörüne katkısı ne olacak?
Dünyada estetik cerrahi dalında, kendi alanında uzmanlaşmış, ünlü estetik cerrahlar bir araya geliyoruz. Bu denli popüler estetik cerrahi uzmanının bir araya gelmesi ve kendi uzmanlıklarını sergileyecek olmaları son derece önemli. Katılımcılar A’dan Z’ye muazzam bir sempozyuma şahit olacaklar. Elbette ülkemize ve sağlık sektörüne de katkısı çok büyük zira dünyanın gözü İstanbul’a dönecek. Bilimsel alt yapılı bu tarz etkinlikler her zaman katma değer sağlar.

- Aestheticstanbul 2018, katılımcılara ve doktorlara kullanılan son teknolojik ve sistematik metotları interaktif şekilde uygulamalı olarak gösterecek diye belirtiyorsunuz, biraz açar mısınız?
Cerrahi uygulama yapılırken eğitimin verilmesi, kağıt kalem üzerinde değil yani pratikte vakanın değerlendirilip, opere edilmesi bu sempozyumun en can alıcı noktası. Vakanın üzerinde sorunun görüntülenmesi, soru cevap ve operasyon sırasında canlı olarak tüm sempozyumun yapılıyor olması son derece önemli. Katılımcılar hem nasıl uygulamanın yapıldığını görecek, hem soru sorabilecek, hem de aynı zamanda estetik cerrahın anlatımını birebir dinleyebilecekler.

-Türkiye ve dünyada estetiğin geldiği noktayı değerlendirir misiniz? Yeni trendler nelerdir?
Türkiye estetik cerrahi konusunda dünya ile eşzamanlı yenilik ve teknolojileri hayata geçiren bir ülke. Hatta bizlerin geliştirdiği teknikler hızla dünyaya yayılıyor. Trendler ise kök hücre, ameliyatsız estetik ve kesi yapılmadan, noktasal girişlerle yaptığımız şekillendirme cerrahileri diyebiliriz.

-Bu bir anlamda uluslararası 'know-how' paylaşımı diyebilir miyiz? Her sene yapılması planlanıyor mu?
Bu bir sempozyum… Elbette amacımız zaten bilgi birikimlerimizi aktarmak ve ortaya muazzam bir bilgi akışı çıkarmak. Bir elin nesi var, iki elin sesi var mantığı. Bilgi paylaştıkça çoğalan bir şey ve biz doktorlar bu paylaşımı çok severiz zira amacımız her zaman insanlığa hizmet etmek, daha iyi tekniklerle daha iyi uygulamalar yapabilmek. Bu sempozyum her sene büyüyerek devam edecek ve ülkemiz için muazzam bir tanıtım da olacak, eminim bundan.

-Sağlık turizminde Türkiye'nin geldiği noktayı değerlendirir misiniz?
Sağlık turizminde çok güzel bir yere hızlı adımlarla ilerliyoruz. Tek handikap çok fazla merdiven altı işletmenin olması ve sınır ötesi hastayı tabiri yerindeyse kandırarak işlem yapması. Bu insanların hep sağlıklarını tehdit eden bir şey, hem de herhangi bir sorun olduğunda Türkiye’ni sağlık turizmi imajını zedeleyecek bir şey. Bu sebeple çok iyi denetlenen bir sistemin oluşturulması şart.

Yazının devamı...

Yaz Detoksu Nasıl Yapılır?

Yaz aylarında pek çok kadının en önemli şikayeti kilo almasıdır. Bunun için de kafasından türlü türlü zayıflama yöntemleri geçer. Tabii en hızlı kilo verme yöntemi olarak detoks son dönemde öne çıkan yöntemlerden. Ancak detoksun bir zayıflama yöntemi olmadığının altını çizerek diyetisyen Ayşe Serra Yücel’in anlattıklarına kulak vermekte fayda var…

"Zaman içerisinde yediklerimiz, bulunduğumuz ortamın çevresel faktörleri, yaşam şartlarınında etkisi ile vücudumuzdaki toksinler artış gösterir. Toksin ise vücudumuzu aşırı duyarlı kılan, zararlı etkileride olan, sağlığımızı bozabilen maddelerdir. Vücutta toksin artışı bağışıklık sisteminin zayıflamasına, hızla kilo alımına, halsizliğe, cilt dejenerasyonuna, sindirim-bağırsak problemlerine, kronik baş ağrısına, sıkıntılı ruh haline, uyku problemlerine ve uzun dönemde kanser gibi çok ciddi hastalıklara kadar neden olabilir.Yani toksinler vücudumuzda oksidatif stres dediğimiz metabolik sonuçlara da neden olur.

Yaşam koşulları dolayısıyla vücudumuzda biriken toksinlerden kurtulmak için detoks yöntemleri kurtarıcımız olabilir. Özellikle yaz aylarında vücudu toksinlerden arındırmak ve sağlıklı beslenme ve spor paha biçilmez artılar haline gelir. Metabolizmayı olumsuz yönde etkilemeden sağlıklı bir şekilde uygulayabilenecek 3 günlük detoks uygulaması size iyi gelecek…

Önerilen tüm detoks reçeteleri, sıvı ile sınırlı olmadığından sağlıkl sorunu olmayan herkes rahatlıkla uygulayabilir. Tatlandırmak için farklı baharatlar eklenmesinde bir sakınca yok. Günde min. 3 litre su ve 40 dk yürüyüş ile desteklendiğinde vücudunuzdaki farkı kendiniz de göreceksiniz. Kolay gelsin"…

Kahvaltı:
Ananas, roka kişniş yeşil smoothie

Öğle Yemeği:
Haşlanmış orta boy tatlı patates (içerisine 1 kaşık haşlanmış mercimek, domates ve baharat ile lezzet verebilirsiniz.)

Akşam Yemeği:
Nane, maydanoz ve nar ekşili erişte (doğal olacak ve herkes bünyesine göre yiyecek. Avuç içi ile ölçebilirsiniz.)

Tatlı:
Kakaolu avokado puding; 2 adet olgun avokado, 2 muz, 70 gr organik kakao, 3 adet hurma, 1 çay kaşığı vanilya özütü

Hazırlanışı:
Avokado ve muzu krema kıvamına gelene kadar robottan geçirin. Bu arada hurmaları sıcak suda 15- 20 dk bekletin. Krema gibi olan karışıma, vanilya ve kakaoyu ekleyin, iyice çırpın. Hurmaları veya sadece hurma suyunu olmasını istediğiniz tatlılık kıvamına göre ekleyin ve bütün karışımı çırpın. Soğumaya bırakın.

Kahvaltı:
Çilekli chia yulaf ezmesi (geceden hazırlayın)

Öğle Yemeği:
Kinoalı roka salatası, (Üzerine tat vermesi için 1 çay kaşığı bal gezdirebilirsiniz.)

Atıştırmalık:
Badem sütü veya bademli soya sütlü kahve veya sadece sütü için.

Akşam Yemeği:
Maydanozlu tatlı patates çorbası

Kahvaltı:
Böğürtlen, yeşil elma ve salatalık smoothie

Öğle Yemeği:
Kajulu yeşil salata

Aperitif:
1 veya küçükse 2 havuç (havuçları değişik olması için ince ince kesip fırında cips gibi yapabilirsiniz. Yağ sürmek isterseniz sadece avokado ve hindistan cevizi yağı çok az sürebilirsiniz .)

Akşam Yemeği:
Hindistan cevizi yağı ile basmati pirinç pilavı ile zerdeçal ile kavrulmuş karnabahar

Yazının devamı...

Türkiye’nin İlk Kişisel Gelişim Zirvesi: Courage for Change

Dünyanın farklı şehirlerinden dört üstat, 6-7 Ekim 2018 tarihlerinde İstanbul Artı Sahne’de 450 konuk ile bir araya gelecek. İki gün boyunca sürecek Courage for Change Festivali'nde 'DEĞİŞİM' için ihtiyaç duyduğumuz cesareti yine kendi içimizde bulmanın yolları konuşulacak, workshop'lar, meditasyon ve müzik ile terapi çalışmaları yapılacak. Türkiye’nin ünlü sesi Jehan Barbur da o eşsiz sesiyle ilk defa “mantra”lar söyleyecek.Festivalin yaratıcılarından Recall Healing Türkiye temsilcisi ve regresyon terapisti “Bu zirveye gelerek katılımcılar ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ için o ilk minik ama dev adımı atmış olacaklar. Üzerlerindeki kurban, yaralı, mağdur, şansız kostümlerini sıyırıp çıkaracaklar” diyen Pınar Gogulan sorularımızı yanıtladı.

- Festivalin konsepti "cesaret", çok geniş bir kavram. Neyi vurgulamayı amaçlıyorsunuz?
Tarihte tüm devrimler, tüm çağ atlatan değişimler ‘cesaret’ ateşi ile mümkün hale geldi. Toprakları içten ve dıştan işgal edilmiş ülkemiz ‘cesaretle’ bağımsızlığını ilan etti. İmkansızlık dediğimiz şey aslında cesaret edememek, farklı bir yolu var mı diye araştıramamak, o küçük ama dev adımı atamamak demek.

Kişisel gelişim dediğimiz kavramı ‘bireysel gelişim’ diye değerlendirmek doğru. Bu yolculukta. ne mutlu ki yüzlerce teknik gelişti. Aile dizimi, regresyon, Thetta Healing, Kozmik Enerji, Recall Healing terapisi, Mandala Terapisi, Biorezonans tedavisi ve daha nice kıymetli çalışma.

- Peki bu kadar zengin teknik varken, yüzlerce çalışmaya katılmış insanın hayatında hangi sebeple değişimler olmuyor? Ya da bu kadar kıymetli çalışmanın varlığını bile bile, bir birey hangi sebeple o minik adımı atıp bir danışmana başvurmuyor?
Tüm korkuların yatağı, ölüm korkusudur. Beynimizin birincil amacı bizi hayatta tutmak, bizi tehlikelere karşı uyarmak ve korumaktır. Beyin bizi hayatta tutabilmek için bizi konfor alanında tutmaya bayılır. Dolayısıyla değişimle çok da iyi geçinemez. Konfor alanında kalayım ister, atalarımın kaderlerini bire bir tekrar edeyim ister, yaşamın içinde enteresan döngüler geliştirir ve o döngünün içinde ben hayatta kaldıysam, o döngüyü “güvenilir” olarak kaydedip, aynı döngüyü yani aynı filmi bana tekrar tekrar izletir.

Döngüyü kırmak cesaret ister. O döngüden çıkmak, konfor alanıma sırtımı dönmek, gölgelerimle, kör noktalarımla, sırlarımla yüzleşmek cesaret ister.

Sadece ülkemiz değil, tüm dünya artık çok sıkıldığımız bir plağı tekrar tekrar dinletiyor bize. Kurban psikolojisine girip birbirimizi, politikacıları, dünya liderlerini, komşumuzu, eşimizi, dostumuzu suçluyoruz. Biri bizi gelsin kurtarsın veya değiştirsin diye beklersek, üzgünüm ama plak bir süre sonra kırılır.

Değişim özerklik istiyor! Cesaret istiyor. Bireysel gelişime, değişim ve dönüşüme odaklanmayı gerektiriyor.

- Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü vardir. ‘Delilik, sürekli aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemektir!’ Sonuç değişsin, yaşamımız daha da zenginleşsin ve mutluluk ve başarı doğalımız mı olsun istiyoruz?
O halde o kırılma noktası dediğimiz adımı atacağız. Tam bu noktada Courage For Change Festivali oluştu. Saf ve çocuksu bir heyecanla, amatör bir ruhla ellerimizi birleştirdik. Bizim için de bir nevi o cesaret adımını atmaktı. Amacımız sisteme cesaret virüslerini, bağışıklığımızı güçlendirecek tohumları yaymak.

- Sizin kendi cesaret öykünüz nedir?
Baba tarafım Selanik ve Girit göçmeni. Dedem 12 yaşında gelmiş İzmir’e Selanik’ten. Babasını savaşta kaybetmiş 7 yaşında. Anne dedem yine Hasankale’den çıkıp İzmir’e göç etmiş, savaş gazisiymiş, topalmış bir ayağı. Ben iki cesur dedenin torunuyum. Ama bulunduğum noktadan bir zamanların analitik düşünmekten muzdarip sol beyin Pınar’ına baktığımda bir ‘korkak’ görüyorum. Her şeyi bildiğini sanan ama aslında hiç bir şey bilmeyen.
Benim için başarı en iyi üniversiteyi dereceyle bitirip, en dolgun maaşlı ve en köklü bankada üst düzey yönetici olarak çalışmaktı. Oğlum Can Leo’nun doğumu sonrası yaşadığım komplikasyonla tüm inanç sistemim, öğretilmişlikler ve tabularım yıkıldı. Hayatın renkleri değişti.

- Nasıl bir deneyimdi bu?
Doğum sonrası yaşanan komplikasyonla, acil ameliyata girdim. Ağır anestezi verilmiş olmasına rağmen, tüm ameliyatı izledim, doktorun “kaybediyoruz” çığlıkları, “kan bankasını arayın, kan bulunsun” feryatları. Bir noktada nabzım durdu duracakken dışarı koşup bekleyenlere “Rahmi almak zorundayım yoksa kaybediyoruz” demesi… Hepsini an be an yaşadım.

Doğum öncesi her şeye analitik bakan beynim, o ameliyatta nasıl olur da tüm ameliyatı izler, nasıl olur da o ameliyatta etrafta beliren ışık varlıkları görür, ona konuşan sesi duyar diye sorguladı. Beni akıl hastanesine yatırın diye yalvardığımı bilirim eşime. Delirdiğimi düşünmüştüm.

- Ya sonra?
Deliliğe ramak kala o cesaret adımını atmak daha kolay oluyor sanırım. Ama benim iyileşmek istiyorum diye attığım çığlık, ilk aldığım regresyon terapisi, eğitime gitmek için iki evladımı babalarına emanet edip kapıdan çıkıp otobüse binmem, bankadan teklif almama rağmen ‘hayır’ diyebilmem, ve sezgilerimi dinleyerek regresyona sıkı sıkıya tutunmam, ah hele o ilk kabul ettiğim danışan… Hepsi birer cesaret adımıydı.

Kokrmadım mı? Ödüm patladı. Değişiyordum. Yalnızlaşıyordum. Etrafımdaki insanlar benden uzaklaşmaya başladı. O zaman bilmiyordum ki, hayatımdaki misyonlarını tamamladılar ve yenilere yer açtılar. Ama bağımlılıklarımız var, alışkanlıklarımız var. Delirdiğimi düşünenler oldu en kardeş bildiğim dostlarım içinde. O an için beni terk ettiler. Terk edilmeye eyvallah demek de bir cesaret öyküsü. Seneler sonra “Ne biliyorsan bize de öğret” diye yeniden kalbimin kapısını çaldırlar. Onlara ‘hoşgeldin’ demek, işte o cesaretin ta kendisi.

Bu festivale katılarak cesur olmak mümkün olacak mı? Katılımcılar neyi fark edecek?
Bir kere, bu festival Türkiye’de bir ilk. Aslında bu bir ‘bireysel gelişim zirvesi’. Bireysel gelişimin yaşamımızın her anında olduğunu gösteren, kolektif bilince hizmet etmenin yolunun bireysel bilinç seviyemizin artmasından geçtiğini vurgulayan bir zirve.

Uluslararası platformdan işinin ustası isimleri davet ettik. Proje onları da çok heyecanlandırdı. Böylesine bir zirvenin ilk olması, ‘cesaret’ ve ‘değişim’i bir arada aynı sahnede dans ettirme fikri, aynı zamanda topraklarımızın en kıymetlilerinden üstatları da davet edip onların cesaret öykülerine yer vermek. Kapısını çaldığımız herkes bizi kocaman bir kalple ve sevgiyle, heyecanla karşıladı. Çünkü artık herkes üzerimizde eğreti duran kurban psikolojisinden çok sıkıldı. Herkes bir adım atmak, bir şeyler üretmek, güzel bir şeylerin parçası olmak istiyor.

Bir kere, bu zirveye gelerek katılımcılar ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ için o ilk minik ama dev adımı atmış olacaklar. Üzerlerindeki kurban, yaralı, mağdur, şansız kostümlerini sıyırıp çıkaracaklar.

Herkesin içinde dünyayı yerinden oynatacak bir güç var, istisnasız herkesin. Bu güce ulaşmanın yollarını araştıracak ve hiç fark etmedikleri ruhlarının güçlü, cüretkar, sınır tanımaz yönleriyle tanışacaklar.

Muhteşem insanları, anlattıklarını yaşamda kullanma ustalığına bilgeliğine sahip hocalarımızı aynı sahnede görme şansı yakalayacaklar! Hem de İstanbul’da, doğu ve batıya köprü olan, en kutsal coğrafi dünya mabedinde.

- Festivalin konuklarını biraz anlatır mısınız? Bizlere neler anlatacaklar?
Konuklarımız uluslararası platformda alanlarında duayen ve üstat çok değerli isimler. New York Times En Çok Satan Kitaplar listesine girmiş E-Squared kitabının yazarı ve senarist Pam Grout.

European Association of Regression Therapy (EARTh)’nin kurucu başkanı, Regresyon Terapisti ve Yazar, Hans tenDam.Hintli mitoloji uzmanı ve antik Hint yazıtları konusunda üstat, uluslararası konuşmacı Dr. Devdutt Pattnaik. İçsel Çocuk Entegrasyonu ve Regresyon Uzmanlığı konularının dünyaca tanınmış öncülerinden Trisha Caetano.

Hayatında en az bir konuda değişim hayali kuran herkesin davetli olduğu festivalde üstatların yanı sıra Türkiye’nin sanat, edebiyat ve iş dünyasından tanınmış isimler de kendi cesaret hikayelerini anlatarak bireysel gelişimin sadece belli bir grup insanın ilgi alanı değil, yaşamlarımızın her anının bir parçası olduğunun mesajını verecekler.

Aslında kişisel gelişimin, bireysel farkındalığın yüzyıllar önce doğduğu bu topraklarda ilk kez bu kadar kapsamlı bir kişisel gelişim zirvesi düzenlenmiş olacak. Türkiye’nin ünlü sesi Jehan Barbur da o eşsiz sesiyle ilk defa “mantra”lar söyleyecek.

Günlük hayatımızda takım çantamıza koyacağımız basit ama etkili teknikleri öğrenirken, aynı zamanda mandala, müzik terapileri, ve daha nice süpriz etkinlikle renkli ve eğlenceli bir festival hayal ediyoruz.

- Kişisel gelişim kelimesinin son yıllarda çok sık kullanıldığını duyuyoruz. Hatta biraz duyarsızlaştık bu kavrama karşı. Sizin için kişisel gelişim ne ifade ediyor?
Ne yazık ki, bu kavram oldukça kirlendi ülkemizde. Gerçek anlamını yitirdi. Herkes kişisel gelişim uzmanı olmak için bir yarışa girdi. Halbuki kişisel gelişim dediğimiz şey anne karnında başlıyor. Emek emek, özveriyle, istikrarla her gün aynaya bakmayı gerektiriyor
Bireysel gelişim demek daha doğru geliyor bana. Daha naif, daha temiz geliyor kulağa . Bireysel gelişim farkındalıklı yaşamayı gerektiriyor. Benim attığım adım çevremi nasıl etkiliyor, kendimle aram nasıl, çevremle aram nasıl, ruhumla bağlantım nasıl, söylediğim ve hareketlerim ne kadar ahenk içinde?

Yaşam üstadı olmak her gün gönül cilalaması istiyor. Bireysel gelişim aldığım yüzlerce kitabın rafta durduğu gibi durmuyor. Bilgi kirliliğinden korktuğumuz bir dönemdeyiz.
Bireysel gelişim uyanık olmayı gerektiriyor. Ruh, zihin, beden bütünlüğünü gerektiriyor. Akıllı ve erdemli olmaya davet ediyor bizi.

Herkesi affedin, her şey sevgi, her şey çiçek böcek demek değildir kişisel gelişim! Gerçek olmaktır. Hakikatli olmaktır. En önemlisi kendine hakikatli olmaktır.

“Bilmiyorum” diyebilmeyi, ben de insanım, benim de gölgelerim, kör noktalarım var diyebilmeyi bilmektir. Ve o kör noktalarla, gölgelerle, sırlarla yüzleşme cesaretini çocuksu bir heyecanla taşıyabilmektir.

- Bu festivalin devamı olacak mı? Hayalleriniz nereye kadar gidiyor?
‘2018 Courage For Change’ ilk zirvemiz. İlk bebeğimiz! Bu bebeği birlikte büyütmek hayalimiz. Bu bebeğe dünya görüşü kazandırmak önemli. Sınırsızlığını ve sonsuz potansiyelini keşfetmesinde yardımcı olmamız önemli.

2020 Courage For Change London, 2025 Courage For Change Hindistan hedeflerimiz var. Hayal kurarken amatör, çocuksu ruhumuzu korumak bizim ekipçe birbirimize verdiğimiz bir söz.

Bizim de korkularımız var, bizim de her gün birbirimizden öğrendiklerimiz var. Öğrenmenin sonsuz olduğuna inanan bir ekibiz. Bizim de içimizdeki tanrısal güçle ve cesaret ateşiyle kavuşma sürecimiz bu.

İlk zirve çok değerli. Ama biliyoruz ki, bayrağı bir noktada çocuklarımıza ve torunlarımıza devredeceğiz. Biliyorum ki bir gün dünyanın her kilit bölgesinde Courage For Change zirvesi organize edilecek. Her biri yeni bir serüven. Evrenin biliş seviyesine ufacık bir katkımız olursa, ne mutlu bize.

- Siz dünyanın farklı şehirlerinde yaşadınız, eğitimlere gidiyorsunuz ve gözlemleriniz oluyor. Türkiye'de yaşayan insanların cesaret ile ilgili durumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Herkesi değişim istiyor ama çoğunlukla şikayet etme aşamasında kalıyoruz.
İkinci kitabım Lacivert’te ‘Kurban ve Celladı’ başlıklı bir yazım var. Ülkemizin ve insanın en büyük prangası olan kurban psikolojisinden bolca bahsediyor. Bu konu benim için derin bir konu. Ve yaşam amaçlarımdan biri de kurban psikolojisindeki insanları uyandırmak. Sarsıcı olabiliyor, özellikle canım cicim diyen yumuşak bir terapist beklentisiyle gelenler için.

En fazla beş dakika giyebiliyorlar o kostümü yanımda. Çıplak görüyorum oysa ki ben danışanlarımı. İçlerindeki özü, o özün gücünü görüyorum. Öylesine dev bir potansiteli var ki istisnasız her bir bireyin. Kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülük kurban rolünü layıkıyla oynamak.

Courage For Change Festivali’nin hedeflerinden biri de katılımcıları uyandırmak, kendilerini çıplak görmelerini sağlamak, içlerindeki ilahi güçle buluşturmak. Bilinçaltı kutularını sallayarak kurban kırıntılarını temizlemek.

Avrupa’da da Amerika’da da yaşadım. 15 sene İngiltere serüveninde tek bir kurbanla karşılaşmadım. Eğitim, bunun kaynak sebebi. Metroda her yaştan insan, otursun oturmasın bir kitap okuyor. Yaşlısı genci. Pusetinde kitap okutuyor anne bebeğine. Araştırmaya, öğrenmeye, fark etmeye teşvik ediyor. İlk öğrendikleri kelime ‘Lütfen’, ikincisi ‘Teşekkür ederim’. İkisi de en güzel dua bana göre.

Toplum olarak yorulmadık mı birbirimizi suçlamaktan, ayrıştırmaktan, ötekileştirmekten, klavye üzerinden sorumluluğu başka birine yüklemekten, kendimize acımaktan, mucize beklemekten? Ah ah, vah vahlara değiştiremiyoruz, düzeltemeyiz, gelişemeyiz. Sorumluluk almalıyız. Ama işe en önce kendimizden başlamalıyız.

- Recall Healing ve regresyon terapistisiniz. Bu uygulamalar hakkında bilgi verir misiniz?
Regresyon çalışması bir problemin kaynağını araştırır. Kişiyi hastalık veya hastalıklı kısır döngü yaşadığı bir durumun kaynağını yani ilk başladığı anı araştırır. Bu kaynak an anne karnı veya çocukluk travmalarına da dayanabilir, geçmiş hayatlardan da gelebilir.
Recall Healing Terapi Tekniği ise Gilbert Renaud tarafından sentezlenmiş, Dr. Claude Sabbah’nın Total Biyolojisini, Gerard Athias’ın Biopsikojeneoloji ve Fizyolojik Biyolojiyi, ve Dr. Ryke Geerd Hamer’ın Yeni Alman Tıbbı’nı kapsayan bir terapi sistemi.

Aynı zamanda Marc Fréchet, Robert Guinée, Anne Ancelin Schutzenberger, Itzhak Bentov, Paul Dirac; Isabelle Benarous (Master NLP & Bioreprogramming® kurucusu) gibi bir çok değerli duayenin çalışmalarından esinlenerek farklı bakış açılarını ve yorumlarını da kapsar.
Tanı konmuş hastalıkların arkasındaki duygusal travmaları tanımlamak için danışanlara yardımcı olmayı hedeflerken aynı zamanda kişiye sağlığını optimize etmek için rehberlik eden bir sistem.

Recall Healing tekniğini kullanırken, amaçlananlar şöyle sıralanabilir:
Öncelikle, hastalığınız ve beyninizin davranışı ile ilgili derin bir farkındalık yaratmak.
Bu hastalığı sistemim nasıl yarattı? Bu hastalığın bana verdiği mesaj ne? Bu hastalığın sebebi ne? Önce onu iyice anlamanızı sağlarız.

Bilinçaltımızın bizi nasıl etkilediğini anlamak ve içselleştirmek önemlidir.
Ben regresyonu da dahil ediyorum çalışmalarıma. Regreyon ve Recall Healing'i harmanlayarak sunuyorum danışanlarıma. Örneğin, romatoid artrit tanısı konan bir danışanıma iki Recall Healing seansı uyguladım. Regresyona açık bir danışanım olduğu için, “Sen gel biz bir de buna regresyon yapalım” dedim.

Regresyonda da hastalığın ilk başladığı ana, geçmiş hayat bağlantısına bakıyoruz. Örneğin, romatizmanın sebeplerinden biri kaybetme korkusu ve yetersizlik hissidir. Her ikisinin de geçmiş hayat kaynaklı olduğu aşikardı bu danışanımda. Her gün kendi kendisine iğne yapmak zorunda kalırken, kan testleri sonucu son 10 senenin en olumlusuydu. Terapiler sonrası iğneyi tamamen bıraktı.

- İkisini bir arada kullanarak hangi alanlarda iyileşme sağlanabiliyor?
Öncelikle belirtmek isterim ki, her iki teknik de tıbbi tedavilerin yerine geçmez. Mucize ve iyileştirme sözü vermez. Avrupa’nın birçok ülkesinde, tıp doktorlarıyla ortak çalışan Recall Healing ve regresyon auzmanları var. Bana göre en güçlü şifa, hem doğu hem batı tıbbını bir arada sunduğunuzda gerçekleşiyor. Holistik (bütüncül) yaklaşmak başarının anahtarı.
Recall Healing’de biz sizi tıp doktorlarınıza emanet ediyoruz. O bedeninizi rahatlatırken, biz de hastalığın kaynağını araştırıyor ve ruhunuzu bakıma alıyoruz. Kişi hastalığı oluşturan iç çatışmayı keşfettiğinde ve bu çatışmadan, olumsuz duygulardan özgürleştiğinde, işte o an patalojiden de özgürleşiyor.

“Kimlere uygulanabilir?” sorusuna gelince.. Dr. Hamer, kendi fiziksel rahatsızlığından ötürü, odağını hep kanser konusuna vermiştir. Ancak araştırma merkezinde, hemen hemen bir hastalığı incelemiş ve altında yatan duygusal, düşünsel travmalar tespit edilmiştir.
Ancak Recall Healing’e de, Yeni Alman Tıbbı’na da sihirli iksir gibi bakmak yanlış olur. Doğru ve zamanında uygulandığında gerçekten mucize iyileşmeler gözlenebilir. Ama burada anahtar kelime ‘doğru zaman’dır.

- Bir iş birliği çalışması olduğunu vurgulamak da önemli! Nelere iyi gelir?
- Şimdiki hayatında duygusal, bedensel, düşünsel travma yaşamış olanlar
- Korkuları, fobileri olanlar (kedi, köpek, kuş, karanlık, sosyal fobi gibi)
- Kişilerle ilişkilerinde problem yaşayanlar
- Kendini ifade sorunu yaşayanlar
- TSD – Travma sonrası stres bozukluğu
- Hayatında tıkanmışlık, blokaj hissedenler (berekette, iş hayatında, karşı cinsle ilişkisinde tıkanıklık gibi)
- Özgüven eksikliği ve yetersizlik hissedenler
- Tekrarlayan rüya ve kabusları olanlar
- Tanımlanamayan fiziksel semptomları, kronik rahatsızlıkları olanlar
- Borderline tanısı konan kişiler
- Panikatağı olanlar
- Obsesif Kompuslif bozukluk tanısı konan kişiler
- Yeme bozukluğu, obezite problemi olanlar
- Hafif depresyon tanısı konan kişiler
- Öfke problemi olanlar

- Yakın zaman önce yurt dışında farklı gelişen çocuklar ile ilgili bir eğitim verdiniz. Neler anlattınız?
Evet, Amsterdam’da EARTh Dünya Regreston Terapistleri Birliği Kongresinde otizm, öğrenme bozuklukları, davranış bozuklukları, hiperaktivite gibi konulara Recall Healing Terapisi yaklaşımıyla nasıl bakılacağını anlattım. Bunu elbette sevgili üstat Dr. Gilbert Renaud’nun izniyle ve desteğiyle yaptım.

Kendi bireysel gelişim yolculuğumda, çocuklarım hep rehberlik etmiştir. Yaşam amacımın en kıymetli ve özel yüzüdür çocuklar. Recall Healing Uzmanı ve Türkiye temsilcisi olduktan sonra, yüzlerce çocukla tanıştım. İşe kendi çocuklarımdan başladım. Ağır hiperaktivite ve bir tutam da otizmli olan evladıma uyguladım önce, hiperaktivitesi ilk eğitim sonrası bıçak gibi kesilmişti. Otizm konusunda da çok yol kat ettik.

Regresyonu ve Recall Healing’i harmanlayarak uyguladım ve başarı vakalarım oldu. Amsterdam’da terapistlere ve hocalarıma bu şahane sistemi anlatma ve bu sistemi seanslarında, danışanlarına, özellikle çocuklara nasıl uygulayabilirleri hem vaka örnekleri hem de örnek seansla anlatma şansım oldu.

Benim için bir cesaret adımıydı. Düşünsenize, karşınızda eğitmenleriniz ve dünyanın seçkin regresyon uzmanları var. Kendimi uçağa binmemek için nasıl sabote ettim anlatamam size. Ama öyle bir an geldi ki, “Pınar” dedim, “Kendini değil Recall Healing’i anlatacaksın, Yeni Alman Tıbbı’nı anlatacaksın, Dr. Hamer, Dr. Sabbah ve Dr. Renaud’yu onurlandıracaksın. Ama en önemlisi, sen bir kişisin, Gilbert bir kişi. Oradaki tüm terapistlerin kendi ülkelerinde yüzlerce çocuğun kalbine, ruhuna dokunma şansı var! Sen ve korkuların çekilsin aradan.”
İşe yaradı! Ne mutlu bana ki üç ayrı okuldan, Almanya, Hollanda ve Belçika’dan Recall Healing’i kendi okullarındaki terapistlere öğretmek için davet aldım. Şükran doluyum.

Yazının devamı...

Müzik Festivalleriyle, Bir Yaşam Tarzına Taraftar Topluyorlar

Yazın en çok beklenilen elektronik müzik festivali ‘Big Burn İstanbul’, ikinci kez yine muhteşem bir line-up ile müzikseverleri 20-21-22 Temmuz'da Suma Beach’in büyülü atmosferine bekliyor. Festivalin detaylarını Burn Energy Drink Pazarlama Direktörü Gökçe Özer anlattı.

- Türkiye’de ve dünyada elektronik müziğin yükselişini neye bağlıyorsunuz?
Hayat artık daha bireysel yaşanıyor. Haliyle bu müziği ve müziğin üretimini de etkiliyor, özellikle işin içine teknoloji de dahil olunca. Eskiden bir rock grubu kurabilmek için tüm üyelerin bir enstrüman çalmayı bilmesi, bu insanların bir araya gelmeleri, çalışıp üretmeleri ve bir yere gelmeleri gibi bir süreç varken artık kaba bir tabirle bir bilgisayar ile süper star olabilirsiniz. Bu da az önce belirttiğim bireyselleşme ile birlikte insanların tercihlerini ve yaşam tarzlarını değiştirmelerine yol açıyor. Elektronik müziğin bu kadar büyümesindeki ana sebep bence bu.

- Gerçekleştirdiğiniz etkinlikler ile Türkiye'ye pek çok yabancı sanatçı getiriyorsunuz. Bu yıl kimler geliyor Festivale?
Bu yıl festivale yaklaşık 30 yabancı isim geliyor. Başlıca isimler de Adam Beyer, Ame, Claptone, Dubfire, Seth Troxler, Tale of Us, Peggy Gou ve Sonja Moonear. Türkiye'ye bakış açıları herhangi bir yere bakış açıları ile aynı; gelip işlerini yapıp bir sonraki durağa geçiyorlar. Tabii ki Suma Beach gibi özel bir lokasyon onları cezbediyor fakat bu isimler senede neredeyse 300 kez çalan ve kimi zaman hangi şehirde nerede uyandıklarını hatırlamayabiliyorlar, o yüzden çok da duygusal bir bağ beklememek gerekiyor.

- Kamplı müzik festivali yapmak zor mu? Tüm 3 gün boyunca kesintisiz bir operasyonda nelere dikkat ediyorsunuz?
Kamplı müzik festivali yapmak zor değil ancak 3 gün kesintisiz bir operasyon yapmak zor, zahmetli ve pahalı. Kimse de bizi böyle bir şeye zorlamıyor ancak İstanbul'da şu anda bizden başka kamplı festival yapan olduğunu zannetmiyorum. Bu da demek oluyor ki biz olmasak bu kültür bu şehirde var olmayacak.

- Peki, katılımcıların nelere dikkat etmesini önerirsiniz? Bu tarz etkinliklere dair ipuçları var mı?
Suma Beach gündüz ne kadar sıcak olursa olsun sabaha karşı oldukça soğuk, buna hazırlıklı olsalar iyi olur. Rahat ayakkabılar, pozitif bir ruh hali ve festival alanı girişinde bırakılan bir ego ile muhteşem bir 64 saat geçirebilirler

- Big Burn İstanbul Festivali için bir sonraki hedefiniz nedir?
Uzun vadeli planlarımız arasında da festivali uluslararası piyasada büyütmek var, Türkiye ve İstanbul bu konuda eksiksiz ve çok büyük bir fırsat var. Sırbistan, Hırvatistan ve Macaristan gibi ülkelerde dünya kalibresinde festivaller oluyorsa bizce Türkiye'de de olabilir ve biz de bunun peşinden koşmaya çalışıyoruz.

- Sizin de bir DJ'lik geçmişiniz var bildiğimiz kadarıyla...
Dj'liği artık bir meslek olarak yapmasam da halen elimden geldiğince çalmaya çalışıyorum. 1998'de Radio 2019'da çalmaya başlamamdan beri tam 20 yıldır DJ'Lik yapıyorum. Bu sektörün sıfırdan varoluşu, inişi ve çıkışı hakkında yeterince bilgi ve tecrübe sahibiyim. Bu da şu anki kariyerimde oldukça işime yarıyor.

- Bir DJ’lik yarışması kazanma hikayeniz de var...
2002 yılında Türkiye'yi temsil ettim, benim müzik kariyerimde olmasa da profesyonel kariyerimde o yarışmanın büyük bir payı var.

- Pazarlama kariyeriniz ne zaman başlıyor?
Tabii ki, 2002 yılında profesyonel kariyerden vazgeçip DJ'lik yapmam insanlara enteresan geliyordu. Birisine "DJ’lik yapıyorum" dediğinizde anlamadıkları için "müzisyenim" demeniz gerekirdi. Artık düşünün ki, pazarlama stratejisinin önemli bir bölümünü elektronik müziğe ayıran marka ve markalar var. Özellikle dijital ve mobil pazarlamanın büyümesi, sosyal medya kanallarının var olması sayesinde artık yepyeni bir jenerasyona çok farklı şekillerde ulaşmaya çalışıyoruz. Bizler şu anda bir ürüne müşteri değil, bir lifestyle'a taraftar toplamaya çalışıyoruz.

Yazının devamı...

Moda Fotoğrafçısı Şenol Altun’un ‘Aydınlatan Heykeller’i

Aynı anda, iki farklı disiplinden, iki sergi birden açmak herkesin harcı değil. Bu başarı; çoğumuzun fotoğraf sanatçısı olarak bildiği Şenol Altun’a ait. Çağla Cabaoğlu Gallery sanatçılarından olan Şenol Altun’un son zamanların en ilgi çekici art&design çalışması olarak görülen sergileri, bir süre önce 42 Maslak Art!SPACE’de açıldı. 1 Ağustos’a kadar da izlenebilecek. Üst katta Fotomorfoz isimli fotoğraf serisi, alt katta ise Altun’un son yıllarda geliştirdiği heykeltıraş kimliği ile ürettiği, her biri geri dönüştürülmüş endüstriyel parçalardan oluşan, gün ışığında bulunduğu mekâna farklı bir hava katan tasarım objesi, hava karardığında ise ‘ışık’ kaynağı olabilen “Aydınlatan Heykeller”i yer alıyor. Günümüzün yükselen trendlerinden biri olan Upcycling / İleri Dönüşüm konusunda da özellikle dikkat çeken bu heykellerin enteresan hikayelerini sanatçısından dinledik.

- Sizi uzun yıllardır moda alanında çalışan, ışığa gönül vermiş bir fotoğraf sanatçısı olarak tanıyoruz. Ama bir süredir ürettiğiniz bu ilginç heykeller ile bizi şaşırttınız. Nasıl başladı bu macera?
Mesleğim gereği ışığa karşı hassasiyetimi söylememe gerek yok sanırım. Bulunduğum mekanlarda, yapılan aydınlatma tercihlerini düzeltmeye ve doğru ambiyansı yaratmaya çalışırım hep. Öte yandan toplayıcılık huyum da vardır. Gittiğim her yerden bana ilginç gelen malzeme ve formları toplarım, atık malzemeleri değerlendirmeye çalışırım. Bir gün bu iki merakım bir araya geldi, kendimi topladığım malzemelerle farklı aydınlatma objeleri tasarlarken buldum. Macera böyle başladı, çok heyecanlı ve her gün kendimi geliştirdiğimi hissettiğim bir tasarım yolculuğuna dönüştü. ‘Aydınlatan Heykeller’im ilk kez 2014 senesinde, yine çağdaş sanat konusunda engin bilgisi olan arkadaşım Çağla Cabaoğlu’nun galerisinde sergilenmişti. Sonrasında nefes almadan üretmeye devam ettim. Öylesine heyecan alıyorum ki yaptığım işten, duracak gibi de değilim.

- Bugün sanat eksperlerinin ‘art&design’ olarak tanımladıkları bir çağdaş sanat ve tasarım sergisi ile karşı karşıyayız. İlk serginizden bu yana, aradan geçen 4 senede neler değişti?
İleri Dönüşüm (upcycling) konusuna olan ilgim, topladığım malzemeler, hayalgücüm; her geçen gün ilerledi, çeşitlendi, zenginleşti. Zenginleşmeye de devam ediyor. Önceleri eserlerime baktığınızda bunlar ilginç lambalar derdiniz. Şimdi tasarımlarımın/heykellerimin her biri, gün ışığında bulunduğu mekâna farklı bir hava katan tasarım objesi ve heykel, hava karardığında ise ‘ışık kaynağı’.

- Bahsettiğiniz bu ‘ileri dönüşüm’ konusu da ilginç… Sürdürülebilirlik bilinciyle denenen yöntemlerden biri olan Upcycling (ileri dönüşüm), geri dönüşümü zor olan maddeleri orijinal ve çevre dostu ürünler haline dönüştürüyor. Siz kendinizi bu konuda nasıl bir noktada görüyorsunuz?
Ben tasarımlarımda; her biri başka başka kullanım amaçları için üretilmiş, kullanılmış, sonra ömürlerini tamamlamış, bir daha da asla aynı amaçla kullanılmayacak endüstriyel malzemeleri tercih ediyorum. Hurdalıklardan topluyorum, atölyede onları temizleyip, cilalıyorum, birleştiriyorum. Mesela bir motosikletin, baktığınızda size hiçbir şey ifade etmeyen bir parçası, hayali bir köpeğin kafası olabiliyor benim heykelimde. Tanımda geçen çevre dostu tabiri yerine ‘fonksiyonel’ diyebiliriz. Bu, aynı zamanda değersiz atfedilenin değerli olana dönüşümü, malzemenin yeni bir boyutta yeni bir formda yeniden hayat buluşu bana göre.

- İrili ufaklı heykellerinize baktığımızda her biri bir robotu ya da hayali bir yaratığı andırıyorlar çoğunlukla… Nereden geliyor bu ilham?
Biraz doğadan, biraz hayatın kendisinden, biraz hayal gücümden… Çok net bir cevabım yok. Doğaçlama çalışıyorum. Bulduğum malzeme ne olmak istiyor, ona bakıyorum önce. Sonra onları şekline, rengine, görünüşüne göre bir araya getiriyorum. Elektrik aksamına kadar her şeyi ellerimle kendim yapıyorum. Spontane bir tavırla oluşuyor heykeller. O yüzden de her biri tek! Şunun aynısını yap deseniz, yapamam.

- Işık konusundaki hünerlerinizi 42 Maslak’ın üst katında devam eden Fotomorfoz Sergisi’nde de göstermişsiniz. Orada ne anlatıyorsunuz?
Fotomorfoz; bilindik nesnelerin ışıkla etkileşimi sonucu, anlık gerçekliğini kaybedip sanki başka bir boyuttan bize görünmesidir. Bu etkileşimle algı ve bakış kökten değişir. İnsanda yarattığı etki boyutsaldır. Bu yüzden her şey varla yok arasında bir sanrı gibidir. Formlar, gölgeler, renkler ve şekiller yeni tanımlara açılır. Baktıkça derinleşir, değişir, asıl halinden uzaklaşır. En son uç hiçliktir… Bu da bizim, hayatta ihtiyaç duyduğumuz farklı bir bakış açısıdır.

- Daha çok kimler ilgi gösteriyor sergideki eserlere?
Aslında sergi açıldığından beri çok güzel, yoğun bir ilgi görüyoruz. Ama illa bir tanım yapmam gerekirse; hayalgücü geniş, kalıplara bağlı kalmadan yaşayabilen, meraklı insanlar diyebilirim. Koleksiyonerlerden, sıra dışı tasarımlara ilgi duyanlardan, evinde, ofisinde, iş yerinde özgün bir aydınlatma kaynağına sahip olmak isteyenlerden, heykellerim için talepler geldi hemen mesela. Çok mutluluk verici benim için.

- Bundan sonrası için planlarınız, hayalleriniz neler?
Fotoğraftan vazgeçmem. Artık heykellerimle de bütünleştim. Ne 2 boyutlu, ne de 3 boyutlu çalışmalarımda durmam artık. Bu ikisi de yaşamım boyunca benimle olmaya devam edecek. Üretmeye devam edeceğim. Ne şekle, nasıl evrilir şu anda kestirmem mümkün değil.
Hayalim ise NY Museum gibi uluslararası müzelerde eserlerimin yer alması. Bir de tabii bu eserlerimin uzun ömürlü olmasını, yani bir aydınlatan heykelim ile birkaç neslin kendi çağını aydınlatmasını hayal ediyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.