SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Çocuklar hayal etmeyi öğrensin

Uzun yıllardır basında Dilek Türkan Ünlü. Reklam sektöründe çalışıyor. Bir yandan da çocukluğundan buy ana en büyük hayali olan masal yazarlığı yapıyor. Son çocuk kitabı ‘Dev ile Peter’ın hem hikayesi hem de çizimleri kendisine ait. Dilek Türkan Ünlü ile hem çocukluğuna gittik hem de masal dünyasına büyülü bir yolculuk yaptık.

- Basında uzun yıllar reklam sektöründe çalıştıktan sonra bir çocuk kitabı yapmak nereden aklınıza geldi?

Yıllardır hep bir şeyler karalamıştım. Tabii bunlar hep sandıkta kalmıştı ve ayrıca birkaç defa büyüklere masal anlatımlarım olmuştu. Pandemi başladığında etrafındakilerin yüreklendirmesi ile özellikle şair yazar ve anlatıcılardan bu teşvik görünce bende harekete geçtim. Her zaman dediğim gibi ben yazar değilim. Bir yazar olmam için daha bir fırın ekmek lazım. Öncelikle masallarımdan biri olan ‘Dev ile Peter’ı düzenleyip bir video ile çocuklarla buluşturmaya çalıştım sosyal medya hesabımda. Sonra birkaç sosyal sorumluluk çalışmasında çocuklara yine yazdığım masallardan bir iki tanesini anlattım. Dedim ki, ‘Neden bunu kalıcı olarak bırakmıyorum çocuklara?’. Kitabı hazırlarken bir butik kitabevinde çocukları etrafıma toparlayıp masal anlatmayı hayal ettim: Eski ahşap bir bina kapı her açıldığında ses çıkaran çıngırak ve bir katında sadece masal okuyup, bu masalı onların hayal gücü ile harmanlamayı...Umarım bunu da bir gün gerçekleştirme şansım olur. Bu aramızda kalsın, Meg Ryan’ın oynadığı ‘Mesajınız Var’ filmindeki kitabevi çok hoşuma gitmişti.

- Çocukluğunuzda sizde iz bırakan kitap ya da kitaplar hangisi?

O kadar çok var ki…Ama hala başucumda ‘Küçük Prens’ durur. Dönem dönem bir sayfa açar tekrar okurum. Sonra ‘Şeker Portakalı’, ‘Seksen Günde Devr-i Alem’, ‘Alice Harikalar Diyarında’ herkesin bildiği benimde çok severek okuduğum kitaplar arasında. Tabii ki, ‘Cin Ali’yi unutmamalı…

- Ben bir çocuk kitabının yazarının aynı zamanda çizimleri de yaptığı bir çalışmaya ilk kez şahit oldum. Kitabın hem hikaye kurgusu hem de çizimlerle ilgili hazırlık sürecini paylaşır mısınız?

Resim yapmayı hep sevdim. Mükemmel olmasa da kendimce naçizane karalıyorum zaman zaman. Yanımda boya kalemlerim ve minik resim defterim hep vardır. ‘Dev ile Peter’da öncelikli amacım çocukların hayal etmesini arzulamam. Devin yaşadığı ev, kasaba, Peter’ın evi vs vs... Ama bunlar hep çocukça karalamalar oldu. Renkli nahif resimleri, kitabı düzenlerken bir yandan da çizdim. Amacım, kitabın sonunda çocukların kendi hayal güçlerini kullanarak ‘Dev ile Peter’ı kendilerince resmetmelerini sağlamaktı. O kadar güzel resimler geldi ki, bu da beni çok mutlu etti.

- ‘Dev ve Peter’in konusu nedir?

‘Dev ile Peter’da çocuklara önyargıyı anlatmaya çalıştım.

- Hikayeniz ile çocuklara ne katmak istediniz?

Önyargı, Einstein’in dediği gibi bir atomu parçalamak kadar zor. Ama çocuklara bunun olumsuz tarafını ne kadar önce aktarır isek o kadar yararlı olur diye düşündüm. Zaten masallarda hep çocuklara kendi adıma mesajlar vermek istedim. Bunu önce bir öğretmen ile paylaştım, çocukların yorumu hep aynıydı. Ve onların yorumlarında önyargıyı her duyduğumda mesaj doğru yere gitti diye düşünüp mutlu oldum. Sonrasında pedagog yorumu da beni çok onore etti ve yüreklendirdi.

- Size göre Türkiye’de çocuk kitapları sektörünün eksikleri/artıları neler?

Çok güzel kitaplar var çizimlerine anlatımına kurgusuna hayran kaldığım. Günün sonunda yıllar geçiyor ve bizim çocukluğumuzdan çok çok farklı güzellikte kitaplar ortaya çıkıyor. Ancak naçizane eleştirim, çocuklar kitaplarında ölüm, çalma vs kelimelerin direkt cümle içerisinde kullanılmaması gerektiği düşüncesindeyim. Bunların yerine aşırmak hayatını kaybetmek vs gibi korkutucu olmayan kelimeler kullanılmasının daha sağlıklı olduğu kanısındayım.

- Sizce iyi bir çocuk kitabında bulunması gereken ilk üç özellik ne olmalı?

Çocuğun gelişimine katkıda bulunmalı, çocuğun gelişimine etki eden bazı değerleri basit şekilde onlara aktarmalı, hep iddia ettiğim çocukların hayal gücünü geliştirmeyi sağlayacak nitelikte olmalı.

- Türkiye, okuma oranı dünya geneline göre düşük ülkeler arasında. Size göre çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için ebeveynler ve eğitimciler neler yapmalı?

Biz arkadaşlarımıza özel günlerimizde hep kitap aldık. Ancak şimdi pahada değerli hediyeler alınıyor daha çok. Kitap okumaya teşvik yine ebeveynler tarafından olacaktır diye düşünüyorum. Ebeveynler, çocuklarının hangi tür kitaplardan hoşlandığını çocukları ile belirleyip onları okumaya daha rahat teşvik edebilirler. ‘Çocuğum okumayı sevmiyor’... Böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Önemli olan onun klasik mi, fantastik mi, çizgi roman mı, şiir kitabı mı sevdiğini bulmak. Bu çizgi roman bile olsa bırakın onu okusun çocuk. Okuma alışkanlığı kazandığı zaman mutlaka başka kategorileri de deneyecektir. Eğitimcilerin de tatil ödevi olarak çocuklara belirli bir kitabı değil de neyi okumak istiyorlar ise onu okumalarını ödev olarak vermelerini öneriyorum.

- Yakın zamanda yeni kitap projeniz var mı?

Evet, heyecanla üzerinde çalıştığım yetişkinler için bir minik öykü kitabım olacak, adı ‘Harme’. Üç ayrı kadının kalp hikayesi. Görselleri karakalem olarak yine bana ait olacak. İlk öykünün resimleri tamamlandı sayılır. Bir de kişiye özel arada masallar yazıyorum. En son pandemi dolayısı ile Avustralya’ya yeğenin doğumuna gidemeyen arkadaşımın dünyaya gelen minik aile ferdi Sara için bir masal yazdım, videoya çektim ve aileye mail olarak ilettik. İnşallah 1. yaş gününde kitap olarak gönderme fırsatı da bulacağız. Zaman zaman yaptığım bu özel çalışmalar da bana çok keyif veriyor.

- Kitap yazmak dışında nelerle besleniyorsunuz? Farklı hobileriniz var mı?

Tığ ile bir şeyler örmeyi, eski dantelleri, parçaları değerlendirmeyi çok seviyorum. Hem kafamı dağıtmak hem de insanların beğenisini kazandığını görmek hoşuma gidiyor.

Yazının devamı...

Her gülüş kişiye özeldir

Sağlıklı bir yaşamın anahtarı ağız sağlığında gizli. Eğer ağzımız çok sağlıklı olursa hastalığın vücuda girmesi bile zor. İmmün sistemi için ağız ve diş sağlığının yerinde olup olmadığı önem arz ediyor. Özellikle de diş eti sağlığı yerinde ise mikrobiyotamız da yerinde oluyor ve Alzheimer, kolon kanseri gibi hastalıkları yaşama riskini azaltıyor. Diş etlerinin görüntüsü birtakım hastalıkları hatta en basit olarak gluten intoleransını bile anlamamızı sağlıyor. Hatta ağzımızın bu denli önemli olmasının sebeplerinden biri de omuriliğin başlangıç noktası olması. Dişlerin kapanışında yani çiğneme düzleminde eğrilik varsa boyun, çene eklemi, bel ağrılarına bile sebep olabiliyor. Ağız sağlığına ilişkin bilinmeyen noktaları, hayatımıza ne kadar etki ettiğini Estetik Diş Hekimi Dr. Birgül Metin’e sorduk ve öğrendik.

- Bağışıklık sistemimizle ağız sağlığı arasında nasıl bir ilişki var?

İnsan bedeninde sağlık ağızdan başlar. Günümüzde de her geçen gün öne çıkan ve Batı tıbbında da yer alan bütüncül bakış yaklaşımına göre birçok hastalıkta ağız sağlığı önceliklendiriliyor. Sağlıklı bir yaşamın, güçlü bir immün sistemi ile yoğun ilişkide olduğunu hepimiz biliyoruz. İşte immün sisteminin de en büyük ihtiyacı, ağız ve diş sağlığıdır, özellikle de diş eti sağlığıdır. Bu yerinde ise mikrobiyota da yerinde olur. İmmün deyince de sadece basit enfeksiyonlar, virüsler değil, Alzheimer ve kolon kanseri gibi hayati önem teşkil eden hastalıklar da bedenden uzaklaşır. Diş etlerinin görüntüsü birçok hastalığın da habercisi olur. En basit olarak gluten intoleransı bile diş etlerinden hemen anlaşılabilir. Sağlıklı bir mikrofloraya sahip olmak yani sağlıklı diş etleri, tükürük yapısı ve güçlü diş minesine sahipsiniz demektir. Vücuda ilk giriş yolu ağız olan mikroorganizmalar ise sağlıklı bir ağızda güçlü bir savunma mekanizması ile karşılaşır ve hastalık önlenmiş olur. Ağız sağlığı yerinde değilse bağışıklık sistemi olumsuz yönde etkilenir çünkü mikroorganizmalar tüm vücudu derinden sarsabilecek güce sahiptir. Ağız sağlığı şakaya gelmez ve ihmal edilmemeli.

- Ağızda yamukluk varsa bel ağrılarına da sebebiyet verebiliyor mu? Bunun tedavisi var mı?

Bedenimizin temel taşıyıcısı omur iliğinin başlangıç noktası olan ağızdadır. Dişlerin kapanışında yani çiğneme düzleminde eğrilik varsa; yüksek ihtimalle boyun, çene eklemi, bel ağrılarınız da vardır. Bunun tedavisi tabii ki mümkün. Özellikle günümüzdeki gelişmiş ortodontik tedaviler, prostetik restorasyonlar veya okluzal splint tedavileri ile yetişkinlerde de gayet güzel sonuçlar alıyoruz. İki taraflı dengeli çiğneme de bu ağrılarda önemli bir diğer faktördür, buna da hastalar bizzat kendileri dikkat edip, yemek yerken eşit iki tarafta çiğnemeli.

- Peki diş bakımı neden bu kadar önemli?

Ağızdaki patojen bakteriler tüm vücudu ve doğal olarak genel sağlığımızı etkiler. Özellikle sporcuların performansı için de bu konu çok önemlidir. Mesela yurtdışındaki birçok futbol kulübü sporcularını zorunlu olarak 6 ayda bir diş hekimi kontrolüne götürür. Çünkü ağız sağlığı tüm vücudu etkiler. Dinç, zinde ve sağlıklı yaşam için diş ve ağız sağlığı bilinci ülkemizde de artırılmalı.

- Ağız sağlığı için sizin önerileriniz nedir?

Tercihen 4-6 ayda bir mutlaka diş hekimi ziyaretinin yaptırılmasını öneriyorum. Sabah uyanır uyanmaz ayurvedik bir tedavi olan ve toksinleri atmamızı sağlayan ‘oil pulling’ dediğimiz ağız yağı ile 3-5 dakika ağız temizliği yapmalı ve sonra doğru fırçalama tekniği ve hekimin önerdiği ağız yapısına uygun diş macunu ile dişleri sabah ve akşam üçer dakika fırçalamalıyız. Bu arada dilimizi de unutmamalı mutlaka onu da fırçalamalı, ağız duşu yapmalıyız. Ayrıca ara yüz fırçası veya diş ipi kullanarak tam ve detaylı bir ağız bakımı sağlamalıyız.

- Herkes diş beyazlatmanın peşinde… Bunun diş için eksi yönleri var mı?

Her dişi beyazlatamayabiliriz. Diş minesinin sağlam ve çatlak olmaması gerekir aksi taktirde çok fazla hassasiyet yaşanabilir. Ofiste ve evde profesyonel kullanılan beyazlatma jelleri kullanıyoruz. 6 ay veya yılda bir kez yapılması yeterli ve bu dönemde sigara, çay, kahve içmeyi de çok tavsiye etmiyoruz. Beyazlatma fazla yapılırsa ileriki yaşlarda dişler daha gri-sarı görünüme sahip olabilir. Beyazlatma işlemi az da olsa diş minesine zarar verebiliyor.

- Diş sağlığı için kullanılan malzemelerin önemini sizden dinleyebilir miyiz?

Ağızda kullanılan malzemeler her geçen gün daha da önem kazandı. Dolgu malzemesi, implant materyali, kanal dolgusu ve hatta diş beyazlatırken kullanılan malzemeler iyi değilse bir zaman sonra ağız sağlığı riskli hale gelebiliyor ve dişler daha kötü bir görüntüye dönüşebiliyor. Sonuçta ağza yerleştirilen her malzeme kan ve tükürük vesilesi ile tüm vücudu etkiliyor. Bu nedenle günümüzde daha çok bio malzemeleri tercih etmeliyiz.

- Herkesin farklı bir çene-diş yapısı var. Normal hayatımızda veya işimizde mesleğimizi etkileyecek yönü var mı? Mesela bir şarkıcı ile avukatın diş yapısı farklı mı olmalı?

Evet, farklı olabilir… Kişinin pozisyonu, karakteri, yüzün anatomik yapısı; dişin formunu, rengini ve gülümsemeyi tasarlarken önemli yer teşkil ediyor. Her kişi kendisine özel dolayısı ile her gülüş de kendine özel olmalı. Gülüş, kişiyi iyi dinleyip beklentilerini iyi değerlendirip o kişiye uygun tasarlanmalı. Aksi taktirde herkes birbirine benzer. Gülüş zamansız tasarlanmalı ve o kişi ile bütünlük sağlamalı. Mesela oval yüzlü yanaklı bir hastaya kare formlu veya geniş diş tasarlanırsa yüzü daha da geniş görünecek, bu nedenle daha dar ve uzun görünümlü tasarlanmalı. Eğer ‘face lift’ operasyonu olacaksa önce dişlerin tasarlanması önemli. Dişin yüzey yapısı, cilası, parlaklığı hastanın yaşı ve cildi ile uyumlu olmalı. Sahnede ışıklar altında olan bir sanatçının diş rengi ve cilası ile bir doktor veya öğretmenin aynı olmamalı.

Yazının devamı...

Erkek modasında yeni trendler

Türkiye’nin ilk erkek modacısı Faruk Saraç, modaevini 29 yaşındaki oğlu Orhun Faruk Saraç’a emanet ediyor. Genç tasarımcı hazırladığı ve Eylül 2020'de lanse ettiği ilk koleksiyonuyla, devraldığı bayrağı daha da ileriye taşımayı hedefliyor.

Lisans eğitimini Milano Instituto Marangoni’de moda ve pazarlama, yüksek lisansını ise Toronto George Brown College’da pazarlama üzerine yapan markanın çiçeği burnunda kreatif direktörü Orhun Faruk Saraç, sosyal izolasyon günlerinde dahi moda çalışmalarına devam ederek markasıyla ilk koleksiyonunu hazırladı. Markanın sonbahar/kış 2020-21 sezonu için gerçekleştirdiği; Dolce Gabbana, Zegna, ve Prada gibi dünyaca ünlü markalara çalışmış yabancı modellere yer verdiği çekimin kreatif direktörlüğünü de yine Orhun Faruk Saraç üstleniyor.

- Markalaşma hikayenizi ikinci kuşak olarak sizden dinleyebilir miyiz?

Marka, 1981 yılında Kadıköy Bahariye Caddesi’nde ‘Butik Faruk’ olarak kurulmuş. Kadıköy’de bir pasajın içinde büyüyen bu marka; ardından sekiz mağaza açan, 100’ü aşkın defile yapan ve sonunda 35 yıllık bilgi ve birikimini genç nesillere aktarmak adına iki üniversite açmış bir marka. Türk Polis Teşkilatı’nın kıyafetlerinin tasarımından başlayarak birçok kamu çalışanın kıyafetleri marka tarafından tasarlanmıştır. Tarihte hep ilkleri barındırdığı için gurur duyduğum bu marka, Dolmabahçe Sarayı ve Anıtkabir’de Atatürk’ün kıyafetleri için ‘Sarı Zeybek’ adlı defileyle tarihinde ilk defa F-16 uçaklarının saygı duruşuyla havalandığı bir organizasyona ev sahipliği yapmıştır. Bu bilgilerin hepsini aslında ikinci kuşak olarak genç nesillere aktarmak hedeflerimden bir tanesi diyebilirim.

- Babanız Türkiye’nin en iyi modacılarından biri olmasa yine aynı yaşamı deneyimleyip moda sektörünü seçmek ister miydiniz?

Çoğu erkek evlat gibi benim idolüm de babamdı; onun en çok çalışma azmini örnek alıyordum. Küçüklükten beri de markanın başına geçme hayali kuruyordum. 10 yaşından itibaren atölyede büyümüş biri olarak aklımda ikinci bir seçenek yoktu diyebilirim. Böyle bir markanın ikinci jenerasyon temsilcisi olmak beni çok mutlu ediyor. Tabii yine de insanın kendi sevdiği işi bulması ve bunu fark etmesi kolay olmuyor; bazen şans faktörü devreye giriyor.

- Şimdi önemli bir bayrağı devraldınız… Erkek modasında markanızı daha da ileriye götürecek yenilikler yapmayı düşünüyor musunuz? Bunlar neler olurdu?

29 yaşındayım ve başına geçtiğim markanın büyüklüğü ve önemini çok iyi biliyorum. En büyük hedeflerimden biri markamızı yurtdışına taşımak. Dünyada Türk modası dendiğinde ne yazık ki belirgin bir çizgi yok. İleriye dönük yapmak istediğim projelerden biri bu. Bir markanın kalıcı olabilmesi için kendi deseni ve akılda kalıcı bir amblemi olması gerektiğini de düşünüyorum.

- Siz özel dikim, smokin ve damatlıklarıyla öne çıkan bir markasının… Tüm bu tasarımların da trendleri var mı? Varsa bahseder misiniz?

Hem hazır koleksiyon hem de özel dikim servisi veriyoruz. Smokin ve damatlık ise yaklaşık 20 seneyi aşkın süredir iddialı olduğumuz bir alan. Bunun içerisinde frak, ceket atay ve redingot ceketler de var. Yeni sezonda en çok tercih edilen beyaz ve ekru smokinlerimiz. Modellerde ise geniş yaka kırlangıç model ve şal yaka kruvaze smokinler kişinin fiziğine göre karar verilen tasarımlardan.

- Bu sezonda erkek modasında iz bırakacak trendler neler?

Bu sezon yüksek bel pileli pantolonlar ve şortlar, komple astarsız spor ceketler trend. Erkek giyiminde tasarım hamleleri ne yazık ki kadın giyim kadar geniş değil. Tasarım boyutunda kendi yorumumuzu kattığımız noktalar yaka genişlikleri, süs cep modelleri, pantolonda kemer modelleri vb. diyebilirim. Eskisi kadar trend olmayan bir başka şey ise kemerler. Artık pantolonlar kendinden kemerli üretiliyor. Dikkat ederseniz, çoğu markada eskisi gibi farklı kemer modelleri yerine bir ya da iki model üretiyor. Benim düşüncem 10 yıl sonra kemerler hayatımızdan komple çıkabilir.

- Sizce moda tarihindeki en şık erkek kimdi/kimdir?

Yaşadığı döneme göre az da olsa değişebilen bir soru bu. Örnek vermek gerekirse, Atatürk’ün 1910-1938 arasında giydiği kıyafetlerden yola çıkarak babamın hazırladığı ‘Sarı Zeybek’ koleksiyonunu gördüğümde çok etkilenmiştim. Stil sahibi, farklı renk ve modelleri deneyen, vücut ölçülerine göre giyinmeyi bilen ve her şeyi taşıyabilen en şık erkek Mustafa Kemal Atatürk’tür. Günümüze baktığımızda ise stilini incelediğim ve beğendiğim kişiler Alain Delon, George Clooney, Daniel Craig, David Beckham ve Brad Pitt. Tabii ki giydikleri kıyafetlerin yanı sıra sahip olduğu karizmaları da onları bu kategoriye sokuyor.

Yazının devamı...

Balığın hikayesi: Denizden...

Ünlü şef Mehmet Yalçınkaya’yla, deniz mahsullerinin hikayesi, pişirilme teknikleri, eşsiz lezzetlere dönüştürülme aşamaları ve sunumu en ince ayrıntılarına kadar anlattığı ilk kitabı ‘Denizden’ için bir araya geldik. Tam 84 çok özel tarifin yer aldığı kitap, bizi her yemeğin temelinde yatan denge ile tanıştırıyor. Yalçınkaya, her bir tarifin hikayesini de paylaştığı onlarca çeşit balık mönüsüyle, sofralarda balığın yerini yeniden tanımlıyor.

- Kitabınız 84 çok özel balık tarifinden oluşuyor. Hepsinin ayrı hikayesi var. Tüm bu tarifler için öncesinde yaptığınız hazırlıkları ve seçim aşamalarını anlatır mısınız?

‘Denizden’, uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir kitap. Toplam 35 yıllık kariyerimde mükemmeliyetçi yapımla tüm birikimlerimi aktardığım bir çalışma. Şöyle düşünün, yemek kitabı çekerken ‘food styling’ yapılır. Genellikle çekimler uzun sürdüğü için yemeğin görüntüsünün bozulmaması için spreyler ve bir takım özel çalışmalar yapılır. Genel tekamüldür bu. Oysa bizim çekimlerimizde doğal akışta yemekler pişirildi, fotoğraflandı ve yemeği çeken ekip tarafından ilk tadımlar yapıldı. Bu çekim ekibi için olağanüstü bir durumdu diyebilirim. Birikimlerinizin doğru zamanda verimli olması ile ilgili bir durum. Dediğim gibi, arkasında 35 yıl var.

- Kitapta yer alan balık hikayeleri arasında sizi en çok etkileyen hangisiydi, neden?

Hepsi tek tek çok özel benim için. Ama annemin çocukluğumda yaptığı lokmalarla pişirdiğimiz uskumru bambaşka. Bu tarif için annem kendi elleri ile lokma döktü ve çekimdeki herkes bu özel tadımda bulundu. Dünyadaki en ünlü şeflerin pişirdikleri en lezzetli yemekler aslında hatıralarındakilerdir. Benim için de geçmiş ve gelecek arasındaki o noktada sunduğum deneyim, başka damaklarda aynı hissi yarattığında çok değerli.

- Denizden’ hem bir balık kitabı olmasının yanı sıra sizin deyiminizle balığa da ‘iade-i itibar’ için yazıldı. Size göre üç tarafı denizlerle çevrili bir coğrafya da balığın itibarı neden yok oldu?

Gelişen ve küçülen aile yapısı, daha çok çalışan aile fertleri, pratikleşen mutfak, büyük şehir koşuşturmasından sofrada bir araya gelemeyen aile yapısı gibi sosyolojik taraflar olduğu gibi balık pişirmenin zor ve zahmetli olduğu algısı sofralarda balığı öteledi. Oysa iddia ediyorum, bir menemen ile aynı sürede balık pişirebilirsiniz.

- Kitabınız sadece balık tariflerinden oluşuyor. Ama son dönemde ülkemizde denizlerle ilgili çok büyük sorunlar yaşanıyor. Bunlardan biri de denizlerin ve tabii ki deniz canlılarının adeta ‘ölümüne’ neden olan müsilaj… Müsilaj nedeniyle pek çok kişi balık yemeye de korkar oldu. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?

Bu geçici bir durum. Tabii ki temkinli olmayı anlıyorum. Ama bu konuda çalışan derneklere kulak vermek, çiftlik balıkları ile ilgili daha çok bilgilenmek gerekiyor. Bu bir süreç ve bu algıyı düzeltmek gerekiyor.

- Kitabınızın bir sosyal farkındalık yaratacağını düşünüyor musunuz? Yok olan balık türleriyle ilgili ayrıca farkındalık çalışmalarınız olacak mı?

Bir sosyal sorumluluğun ilk adımı farkındalık. Yapmaya çalıştığımız tam olarak buydu. İkinci adım, nasıl bir sosyal fayda yaratabiliriz, bu konu üzerine çalışıyoruz. Diğer yandan aynı ortak paydada buluştuğumuz markalarla görüşüyoruz. Sürdürülebilir bir dünya için pek çok marka ile neler yapabiliriz diye çalışmalara devam ediyoruz.

- Yeni kitap projeleriniz olacak mı?

Yeni kitabımızın ismi ve içeriği belli: ‘Esnaf’... Kaybolmaya yüz tutan eski esnaf lokantalarının şahane yemeklerini sofralarınıza taşımak hedefindeyiz. Sanırım bu heyecan ile her yıla 1 kitap projesi ile okurların karşısına çıkabiliriz.

Yazının devamı...

Veganlar için harika tarifler

Kerem Küçükgürel’in 8 yıl önce kurduğu ve 3 yıl açık kalan kısa sürede iki şubede servis vermeye başlayan; dönemin organik bistrosu; Sivuple bir dönüşümün öyküsü olarak tarifleniyor. İncekiler'in kurucusu, Yazar Nazlı Pişkin ve akademik duyarlılığı olan herkesin yakından tanıdığı Erkan Kıyıcıoğlu, süregelen dostluklarını ve iş birliklerini bu kitapta şekillendirmişler. Kitabın harika görselleriyse, fotoğraf sanatçısı Ilgın Akarsu imzasıyla... Nüktedan ismiyle Sivuple yanlış mı yazıldı vb. diye düşünülürken, ‘Lütfederseniz, beğenirseniz gelirsiniz’ gibi anlamlanıyor. Frankofon’ların özellikle çok iyi bildikleri bu nüans, birçok Türkçe tiyatro repliğinde olması gerektiği gibi Silvuple olarak değil, kitabın ismi gibi Sivuple şeklinde geçiyor...

- Üç arkadaş bir araya gelerek harika bir yemek kitabına imza attınız. Tüm yazarları biraz tanımak isterim…

Üçümüz de tarif etmeyi cok seven insanlarız. Hepimiz farklı zamanlarda birbirimizin hayatını şekillendirdik. Erkan Kıyıcıoğlu, Sivuple Bistro'nun kuruluş tariflerinden önemli bir parçası, aklımızdaki her şeye hakim.. Nazlı ise hem yemek yazarlığında muazzam donanımı, İncekiler’deki harika deneyimlerini anlatmama gerek yok, tüm şehir onu tanıyor. İnsanları muazzam inançlar peşinde bir masaya topluyor. Bense uzun süredir, vegan yaşama temelimi güçlendirmeye çalışıyorum, yemek satmaktan artık çok rahatsız olduğum için sokak hayvanları için alınan mama karşılığı davet yemekleri yapıyorum.

- ‘Sivuple’ adını verdiğiniz kitaptan bahseder misiniz?

Kitap baz olarak hamur işleri, kiler, kahvaltılık, salata, çorba, yemek ve tatlılardan oluşuyor. Hamur işleri ve kiler kısmında ön çalışma ve süreçleri çözdük, mümkün mertebe mutfağınızda dayanıklı ambalajsız stoklar üretmek istedik. Vegan kahvaltı imkansız diyenler için harika 10 tarif var. Salata ve çorbalarda, ezberbozan kombinlerin tadını çıkarmanızı arzuluyoruz. Ana yemeklerde yerel kültürümüzün zenginliği fark etmenizi, bitkisel sütün mükemmel aromasıyla şekillenen harika tatlılarla şımarmanızı istiyoruz.

- Kitap tamamen vegan tariflerden oluşuyor. Vegan kültür, dünyada ve Türkiye’de nasıl gelişiyor?

Dünya muazzam bir değişim geçiriyor. Ezber bozuluyor. İletişim değişiyor, mobil iletişim ve dijital çevirmenlerle dünyanın en uçlarında insanlar birbiriyle konuşuyor. Muazzam bir kolektif bir bilinç ortaya çıkıyor. O kadar çok hata yaptık ki, bu değişimi üretmek zorundaydık. Sera gazı, su kaynaklarının kötü kullanımı, atık ve dönüşümdeki başarısızlığımız; hatalarımızı kapatmak için daha büyük hatalar yaptık. Çok basit bir bez çanta ile bile dünya kadar şeyi çözebilecekken, uyuştuk. Şu anki mutfak kültürü sadece ezber bir damak, vegan kültür endüstriyel benzetme, tadını kopyalama amacında... Ama asıl mesele ezberin silinmesi, damaklarımızı ahenklendirecek bitkisel dünyaya teslim olmamız.

- Aslında yazarlardan bir tek Kerem vegan besleniyor, en azından şimdilik...

Vegan pratiğimi beş yıldır, sürdürüyorum uyku kalitem ve düşünce kabiliyetimdeki olumlu etkilerini görüyorum. Ayrıca kolay sindirilebilen bakliyat ve sebzelerle hayat çok lezzetli, ilham verici... Vegan klişelerinden ‘bitkinin canı yok mu?’ derseniz, omuriliği olmayan canlıları doğru olgunlukta kopardığınız sürece hayatta kalabiliyor. Koparmak yerine kendiliğinden düşmesini de bekleyebilirsiniz. Ben genelde öyle yapıyorum. Pazarda her şeyin en kötüsünü almaktan çekinmiyorum(onların hangi kritere göre kötü olduğunu bilmiyorum aslında) çürük domatesten lezzet alabilirim. Yemek ile beslenmek arasındaki önemli bir çizgiyi kavradığım günlerdeyim. O sebeple de ikinci kitabın eskizleri çıkmaya başladı.

- Kitabınız, yayınevsiz olarak çıktı ve sadece web sitesinden ulaşabiliyoruz sanırım.

Evet, geliri himaye edilen ve kurtarılmış sokak hayvanları ve gelecekte planlanan kurtarılmış kanatlı hayvanlar projesi için kullanılacağı için yayınevsiz, web sitesinden satışa açık şekilde planlandı.

Yazının devamı...

Cep telefonu alırken dikkat

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de cep telefonu pazarı büyük bir öneme sahip. Son dönemde de ikinci el cep telefonu kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Buna bağlı olarak da cihazın faturası, garantisi. Kayıt durumu gibi bazı öncelikler öne çıkıyor. İkinci el telefonlarla ilgili bilinmesi gereken tüm detayları OPPA Teknik, Telekomünikasyon Danışmanlık Ltd. Kurucu Ortağı Yusuf Yıldırım yanıtladı…

- İkinci el cep telefonu satın alırken nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Dövizdeki artış ve cep telefonlarının fiyatlarının artması ile beraber ikinci el telefonlar daha gözde olmaya başladı. Öncelikle telefon alırken ilk kontrol etmeniz gereken şey garanti. Cihazla birlikte muhakkak faturasını da alın. Faturada satın alma tarihi de yer aldığı için aynı zamanda garanti süresinin de başlangıcını belirtir. Garanti süresi de ikinci el telefonlar için oldukça önemli. İleride çıkabilecek aksaklıklar için mutlaka cihazın garantisi olmasına dikkat edilmeli. Cihaz garantisini firmalara göre farklı yöntemlerle öğrenebilirsiniz. Ancak burada yine dikkat etmeniz gereken önemli bir konu var. Mesela büyük markalardan biri cihazları kendi tamir ve satış kurallarına göre garanti süresi içerisinde tutar ve web sitesinde yayınlar. IMEI kontrolü de, ikinci el telefon alımlarında oldukça önemlidir. *#06# kodunu, cihaz çevirme menüsünde tuşladığınız zaman, telefonun IMEI numarasına ulaşabilirsiniz. Ayrıca telefonun kutusu üzerinde bulunan IMEI veya pil arkasındaki IMEI numarasını da birbiriyle karşılaştırın eğer numaralarda farklılık varsa cihazı almamanızı tavsiye ederim. IMEI kodunu Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu BTK’nın web sitesinden sorgulatarak cihazın yurtiçi, yurtdışı, çalıntı olup olmadığı veya kayıt durumunu öğrenebilirsiniz.

- Hangi yaş grupları ikinci el cep telefonu kullanmayı tercih ediyor?

Maalesef cep telefonu kullanımında yapılan istatistikler fazla güncel değil. Cep telefonu kullanımı kişilerin gelir durumu, eğitimi, mesleği ve ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösteriyor. Türkiye cep telefonu kullanımında dünyada en üst sıralarda geliyor diyebilirim. 12-25 yaş grubu olan z kuşağı yeniliklere daha açık ve her yeni çıkan modele sahip olmak istiyor. 26-55 yaş grubu yani y kuşağı teknolojiye meraklı ve sorgulayıcı, cep telefonlarını 2-4 yılda bir yeniliyorlar. Bu yaş grubu iyice araştırıp emin olduktan sonra ikinci el cep telefonu kullanımına sıcak bakıyor. 56 ve üstü yaş grubu olan X kuşağı hem dijital hem de dijital olmayan dönemleri bilen büyük bir kesim. Dolayısı ile gereksiz tüketim yapmamaya gayret gösterdikleri için bu yaş grubu da ikinci el telefon kullanmayı tercih edebiliyor.

- Cep telefonuna ekspertiz uygulaması sırasında kişisel verilere ulaşılıyor mu?

Hayır… Cep telefonunu hiç açmadan, 1 dakika içinde değişen parça varsa öğreniliyor. Kullanıcı bilgilerine kesinlikle erişilmiyor. Sadece cihazın içindeki parçalara ulaşılıyor. Cihazın alım- satım tarihine kadar olan tüm sürecin yanı sıra herhangi bir adli kaydı olup olmadığı ortaya çıkarılıyor.

- Siz önümüzdeki dönemde istihdam sağlamak üzere eğitimler vermeye hazırlanıyorsunuz? Kadınlar bu eğitimden yararlanabilir mi?

Elbette... Eskilerin, “İşin cinsiyeti olmaz ustası olur” diye bir sözü var. Bildiğim kadarıyla, geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nca desteklenen ‘kadın ustalar’ projesi kapsamında cep telefon teknisyenliği eğitimi verilmeye başlandı. Bu eğitimden geçen kadın teknikerler, bu eğitimlerle de yeni iş alanları yaratabilecekler.

Yazının devamı...

Deniz Marşan'dan plaj modası

Koleksiyonlarını hazırlarken sadece görüntü olarak değil fonksiyonel özellikte olmasını da önemseyen Direct Message kurucusu, moda ve stil danışmanı Deniz Marşan’dan yazın plaj önerilerini markasındaki yeniliklerini dinledik. Mayoların ve bikinilerin artık sadece plajlarda giyilmediğinin altını çizen Marşan, yazın ister spor yaparken ister akşam dışarıda vakit geçirirken plaj kıyafetleriyle nasıl kombin yapacağımızın tüyolarını aldık.

- Sizi öncelikle stil ve moda danışmanı olarak tanıdık. Sonrasında ise kendi markanızı yarattınız. Markanızın doğuş hikayesi nedir?

Her şey kafamdaki dünyayı içimdeki yaz enerjisiyle birleştirmemle başladı. Ben yaz mevsimine aşık biriyim, yaz benim için mutluluk demek. Yazı ne kadar sevsem de birkaç yıl önceye kadar plajlarda giymek istediğim mayo ve bikinileri bulamıyordum. Sonrasında yaratıcılığımı da kullanarak benim gibi hisseden kadınlara ilham olmak için kendi markamı kurdum. Aslında her şey kendiliğinden oluştu, kendi bohem ruhumu plajlara, denizlere taşımak istedim. Küçük küçük başladığım çalışmalara sonrasında erkek mayolarıyla devam ettim derken son olarak saç bakım ürünlerine kadar uzanan bir yolculuk oldu.

- Sizden mayo/bikini seçimi konusunda tüyo rica etsem… Kim nasıl model mayo-bikini giymeli?

Belirli bir stilden ziyade vücut tipine göre seçim yapmak önemli. Öncelikle vücudumuzu tanımalı ve vücut tipimize göre modeller seçilmeli. Aynı zamanda mayoların fonksiyonel özellikte olmasını da çok önemsiyorum. Sadece plajda giyilecek şekilde değil günlük hayatta, spor yaparken hatta akşam dışarı çıkarken de giyilebilecek şekilde seçimler yapılabilir. Şortlarla ve bluzlarla birlikte giyilebilecek seçimler yaz ruhunu keyifli bir şekilde yansıtıyor.

- İdeal bir plaj kombini nasıl olmalı?

Abartıdan uzak durulmalı. Her şeyin bir arada olduğu kalabalık kombinler güzel bir görüntü oluşturmuyor. Kullanılan parçalardan bir tanesi öne çıkmalı. Aksesuarlarınız iddialıysa daha sade bir mayo tercih edilmeli. Tek renk seçimi de güzel bir alternatif. Bu yaz için önerim aynı tonlardaki mayo ve bikinilerle kullanılabilecek kimonolar diyebilirim, güzel bir görüntü sunuyor.

- Mayoların kullanım alanları arttı. Siz ne düşünüyorsunuz? Mayoları nasıl farklı kullanabiliriz?

Dediğim gibi mayoların fonksiyonel olması çok önemli. Tek omuz bir mayoyu şortla birlikte giyebilirsiniz ya da bikini üstlerini spor yaparken kullanabilirsiniz. Plaj sonrasında belki bir eğlencede belki bir yürüyüşte bikini ve mayolar rahatlıkla kombin yaparak kullanabilirsiniz.

- Siz aynı zamanda üreten taraftan biri olarak nelere dikkat ediyorsunuz?

Çevrenin ve doğanın geldiği durum ortada. Biz de bu noktada sorumluluk alıp girişimlerde bulunmalıyız. Mayo ve bikini ürünlerimizi denizlerden toplanan plastik atıkların dönüştüğü kumaşlardan tasarlıyoruz. Çevre bilinciyle hareket etmek hepimizin görevi. Bunun yanı sıra kişinin kendini iyi hissetmesi için bedenin ince görünmesi de önemli. Astara astar yerine kumaş kullandığımız ve kulplu modeller tasarladığımız için modeller gerçekten istenildiği gibi duruyor.

- Stilimizde saçların rolü nedir? Yazın saç bakımında nelere dikkat etmeliyiz?

Stil saçta başlar. İyi bir saç görüntüsü olmadan hayalimizdeki görüntüye -şekle kavuşamayız. Vaktimiz de çok değerli, saçlarımızı yapmak veya yaptırmak için saatler harcamamalıyız. Ben doğal bir görünümle bakımlı olan saçlardan yanayım. Ayrıca yaz aylarında tıpkı cildimiz gibi saçlarımızı da güneşin zararlı etkilerinden korumalıyız, nemlendirmeliyiz. Işıltılı, doğal ve volümlü saçlar her kadına kendini iyi hissettirir.

Yazının devamı...

Onun işi karanlığı çizmek

O, başarılı bir illüstrasyon sanatçısı. Reklam ajansları için çalışırken, 2011’de Bodrum’a taşındı ve sanatını orada daha da geliştirdi. Bodrum Açık Atölye Günleri sanatçılarından biri olan Başak Karafaki, bugüne dek pek çok kişisel ve karma sergide yer aldı… Hayatı ve sanatıyla ilgili detayları kendisinden dinledim.

- Çizim yeteneğinizi ne zaman keşfettiniz? İlk çizimleriniz neler üzerineydi?

Kendimi bildim bileli, çocukluğumdan itibaren çizerek ifade ettim. Sıkılınca, üzülünce, sevinince, kızınca hep duygularımı çizerek anlattım. Çocukluğumdan beri sanırım içimde karanlık bir yön vardı ve hep karanlık renkleri tercih ettim.

- Profesyonel çizime nasıl geçiş yaptınız, dönemden biraz bahseder misiniz?

Profesyonel çizime 1994 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Dekor ve Kostüm Bölümü’ne girişimle geçtim diyebilirim.

- Çizimlerinizin arkasındaki felsefe nedir?

Aslında çizimlerim hep karanlık, yer yer korkutucu. Ama büyük oranda çocukluk ve çocukluk anılarımla alakalı. Yer yer karikatür tarzına yönelsem de genellikle karanlık şeyler çizmekten hoşlanıyorum.

- Bir illüstratör olarak Bodrum'da yaşıyor olmak yaratıcılığınıza nasıl etki ediyor?

2011’de Bodrum’a taşındım. İstanbul’da uzun süre reklam ajanslarında storyboard çizerliğinin yanı sıra çeşitli dergi ve kitaplar için illüstrasyon yaptım. Bodrum’a taşınmamla birlikte tamamen kendim için çizimler yapmaya yöneldim.

- Sizin için çizim yapmanın en heyecan verici yanı nedir?

Benim için çizmenin en özel tarafı içimden atamadığım, ifade edemediğim hislerimi dışarı vurabilme özgürlüğü... Bir nevi karanlığı kusmak gibi…

- Yanlış bilmiyorsam, daha çok çocuklar için çizimler yapıyorsunuz. Hatta ilham kaynaklarından biri de kızınız. Çocuklar için yaptığınız illüstrasyonların diğer çizimlerden genel bir farkı var mı?

Özellikle pandemi döneminde aynı evde kalmanın da getirdiği hislerle en önemli ilham kaynağım kızım haline geldi. Bir yandan da onu çizmek bir nevi fotoğraf albümü hazırlamak gibi oldu benim için.

- Kendinizi en yaratıcı hissettiğiniz yer ve zamanı tarif etmenizi istesem...

Kendimi en yaratıcı hissettiğim yer atölyem ve zaman olarak da pandemi dönemi oldu.

- Resim çizerken sizi en çok çeken renk hangisi? Neden?

Beni en çok etkileyen renkler hep siyah beyaz ve kırmızı oldu. Bu çocukluğumdan beri böyle. Sanırım bunun sebebi; siyah-beyazın içerisinde renk barındırmaksızın çok net olması. Karanlığı ve aydınlığı, ışığı ve gölgeyi çok net ifade edebilmesi. Kırmızı ise benim için hep bir vurgulama, bir nevi öfkeyi, altını çizmek istediğim öğeleri anlamlandıran renk oldu.

- 2021 yılının sanatınızda nasıl bir yansıması oldu?

2021 benim için hiç beklemediğim şekilde verimli oldu. Sanırım eve kapanmak ve kendimle yalnız kalmak bana iyi geldi.

- Bugüne dek yer aldığınız kişisel ya da karma projeler hangileri?

Pandemi öncesi ve sürecinde Bodrum’da 3 kişisel sergi 1 karma sergide yer aldım. Ayrıca Bodrum Açık Atölye Günleri sanatçıları arasında yer alıyorum.

- Gelecek dönem için hayalleriniz neler? Ne gibi yeni projeler tasarlıyorsunuz?

En sevdiğim alanlardan biri olan çocuk kitabı resimlemeye ve illüstrasyonlara devam etmek istiyorum.

- Türkiye'de bugünlerde en büyük eksiğimiz ilham. İllüstrasyona gönül veren gençler için nasıl tavsiyeleriniz olurdu?

Tavsiye vermek demeyelim ama kemdi adıma mutsuzluğumda, çaresizliğimde ve hatta en büyük mutluluklarımda çizmek benim için en rahatlatıcı dışa vurum şekli.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.