SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Cerrahi Operasyon Sonrasına Dikkat

Cerrahi operasyon geçirmiş olan hastalarının yaklaşık %22’si beklenmedik komplikasyonlar sonucu bir hastaneye dönmek ve post operatif bakım almak zorunda kalıyor. Yeni yapılan bir çalışma, hastaların komplikasyon sonrası iyileşmeleri açısından “aynı hastaneye dönmeleri”nin çok önemli olduğunu ortaya koydu. En ciddi tıp dergilerinden “Lancet”’te yayımlanan bu araştırma, medikal turizm içinde yer alan ve hizmet alan hastaları hedeflemekte.

Araştırmada cerrahi sonrası komplikasyon nedeniyle değişik hastaneye başvurma oranı yaklaşık %26 olarak belirlenmiş ve bu durumun, ilk 90 gün içinde “komplikasyona bağlı ölüm riskini” artırdığı belirlenmiş.

Günümüzde pek çok plastik cerrahi hastası değişik ülke ve cerrahlardan özel hizmet alabilmek ve opere olabilmek için yurt dışındaki ve yurt içindeki değişik merkezlere ikame ettikleri illerden kalkıp gidiyorlar. Bu hastaların, geçirdikleri operasyona bağlı olarak yaklaşık %5-22 si, tekrar opere oldukları yere/hastaneye başvurmak zorunda kalabiliyor. Oluşan komplikasyonla baş edilebilmesi ve en etkili sonucu alınabilmesi için aynı hastaneye ve medikal ekibe başvurmak, bu noktada çok kritik öneme sahip. Operasyonun yapıldığı orijinal merkeze başvurulması ve aynı medikal ekip gözetimine girilmesi, ister bir devlet hastanesi olsun ister çok gelişmiş ve eğitim veren bir üniversite hastanesi olsun, hastaların yaşamı ve sağaltımı açısından daha iyi sonuç alabilmelerini sağlamakta.

Hastaların pek çoğu, diledikleri operasyonu geçirebilmek için uzak bir mekana yol almadaki sıkıntıları düşünmüyor. Oysa ki profesyonel bir ekibin elleri altında, en iyi sonucun alınabileceği umularak/hesaplanarak pek çok değişik sağlık rotasına doğru yola çıkılırken; tedavi sonrası taburcu olduktan sonra oluşabilecek ciddi komplikasyonlar durumunda optimal desteğin sağlanabilmesi için uzaklığın bir dezavantaj oluşturup oluşturmaması göz önünde bulundurulması gerekli konular arasında mutlaka yer almalı.

Eğer mümkünse operasyonlarınızı evinize, oturduğunuz yere yakın bir yerde yaptırın. Eğer uzak bir yere operasyon için gidecekseniz yani bir medikal turizm kullanıcısı olacaksanız da operasyonu geçirdiğiniz hastanede, yerleşim yerinde iyileşme dönemi boyunca kalabilmek için planlamanızı yapın. Hasta operasyon sonrası yaşadığı sıkıntı için başka bir merkeze baş vurduğunda, söz konusu hastanın bakımı ve komplikasyonun sağlıklı olarak ele alınabilmesi için, en geç 24 saat içinde operasyonu geçirdiği merkeze yönlendirilmesine çaba harcanmalı.

Araştırmacılar, 2001 ve 2011 yılları arasında, belirledikleri 12 büyük cerrahi operasyon sonrasında komplikasyon nedeniyle 30 gün içinde tekrar hastaneye başvuran 9,5 milyon hastanın verilerini ele alarak dev bir araştırma yapmış. Operasyon geçirdikleri aynı merkeze başvuran %63-83 arası hasta topluluğunda ilk 90 gün içinde sağkalım oranları, başka merkezlere başvuran hastalarla karşılaştırıldığında, anlamlı olarak yüksek bulunmuş. Aynı sebeplerle diğer cerrahilerde de örneğin pankreas operasyonlarında %44 oranında ve koroner by pass operasyonlarında %13 oranında ölüm riskinde azalma olduğu kaydedilmiş.

Yazının devamı...

SAW PALMETTO İLE SAÇ KAYBI DOĞAL YOLLA ÖNLENEBİLİR Mİ?

Saç kaybı hem erkeklerde ve hem de kadınlarda değişen oranlarda görülebiliyor. Erkeklerdeki en önemli nedeni androgenetik alopesi dediğimiz saç kaybı türü .Yani genetik nedenlerle görülen saç kayıpları . Bu çeşit saç kaybı tüm saç dökülmelerinin %95 inden sorumlu . Burada, saç kaybından sorumlu olan hormon, “kötü” testesteron dediğimiz di hidrotestesteron (DHT). Bu hormona hassas olan saç kökleri, DHT etkisiyle minyatürleşmeye başlıyor ve ve ömürleri kısalıyor, normal uzamamaya başlıyor.Bu durum kendini, erkeklerde şakak bölgelerinde açılmalar ve tepe bölgesinde seyrelme, saç diplerinin görünür hale gelmesi şeklinde kendini hissettiriyor. Bu dökülme şekli daha sonra ilerleyerek tüm kafa üstünün açılmasına ve sonunda sadece ense kısmında dar bir alanda saç kalmasına dek ilerleyebilmekte.

Saw Palmetto bitkisi (cüce kaktüs ağacı özütü) saç kaybını engellemede kadınlarda ve erkeklerde kullanılan bir bitki. Bu bitki aslında prostat büyümesini engellemek için kullanılan, doğal DHT blokeri; fakat aynı zamanda kelliği de bir nebze tedavi ettiği bilinmekte. Bu bitkisel ve doğal DHT blokerinin avantajları yan etkileri olmaması ve kimyasal bir ajan olmayıp doğal olması .Bu konuda en önemli ilaç olan finasterid, erkeklerde hem ciddi yan etkilere neden olabiliyor hem de kadınlarda kullanımı yasak (bebeklerde doğumsal anomaliye yol açabiliyor). Oysa Saw Palmetto kadın tipi saç dökülmelerinde güvenle kullanılabiliyor, yan etkisi yok. Üstelik sağlık sigortalarının karşılamadığı minoxil ve finasteride oranla çok daha ucuz. Hastalar saç dökülmesinde, sağlıklı, doğal bir diyet rejimiyle mücadele ederken vücutlarına gereksiz kimyasal madde girmemiş oluyor. Sağlıklı diyet, besin maddeleri, bolca su ve Saw Palmetto saç dökülmelerinde ciddi iyileşme sağlayabilir. Fakat tabii ki ilk şart saç dökülmesinin nedenini , altta yatan nedenlerini ortaya koyabilmek .Bunun için de saç biyolojisini iyi bilen bir uzman doktordan, profesyonel yardım şart . Son yıllarda yapılan çalışmalar gösterdi ki erkek tipi genetik dökülmenin (androgenetik alopesi )erken evreleri, prostat büyümesine bağlı idrar yolları semptomları için bir işaret/uyarı olabilir.

Yazının devamı...

Postpartum (doğum sonrası) saç kaybı normal, ama neler yapılabilir?

Doğum sonrası fark edilebilir saç kaybı kadınların genellikle yaşadıkları ve kadınların östrojen seviyelerindeki değişime bağlı olarak meydana gelen geçici bir durum .Doğum sonrasındaki ilk 3.-4 .aylarda baş gösteren bu saç kayıpları birkaç hafta sonra tepe noktasına ulaşabilmekte ve en yoğun dökülmeler bu zaman diliminde yaşanabiliyor. İşin iyi tarafı kadınların bu durumu düzeltmek için bir şey yapmalarına gerek yok .Bebekler 1 yaşına girdiğinde hatta daha öncesinde bile dökülen saçlar yeniden çıkıyor ve durum normale dönüyor. Bu zorlu dönem içinde kadınların yapabilecekleri bazı şeyler var tabii ki:

1) Kalınlaştırıcı bir şampuan kullanmak: Bu şampuanların içinde saç tellerini sararak daha hacimli görünmelerini sağlayabilecek protein benzeri içerikler var. Saçlarınızın daha dolgun görünmesi için kullanılabilirler.

2) İkisi bir arada şampuanlar kullanılmaktan kaçınılmalı: Bunların içinde ağır düzenleyici “conditioner” maddeler olduğundan saçı ağırlaştırarak daha sarkık, sönük, solmuş görünmesine neden olabiliyor.

3) İnce saçlar için formüle edilmiş düzenleyici içeren şampuanlar tercih edilmeli: Bu tür ürünlerin içinde daha hafif formüller olduğundan saçları aşağı çekerek sarkıtmaz. İntensive conditioner/ yoğun düzenleyici şeklinde işaretlenen şampuanlardan kaçınılmalı.

4) Düzenleyiciler ya da conditioner saç ürünleri saçın ucunda kullanılmalı, dibine yedirilmemeli: Saçlı deriden uzak tutun ve ağırlık yaparak saçı çöktürmemesi için saçın ucunda, üst yarı kısımda bu ürünler kullanmayın .Daha çok saçın orta kısmlarında kullanmaya çalışın.

5) Yeni bir saç modeli denenebilir: Bazı saç ekimleri saçı daha dolgun gösterebiliyor. İyi bir saç stilisti ya da kuaför sizin için uygun olabilecek kesim, saç rengi ve stili hakkında bilgi verebilir. Fakat saçlarınızı yıpratabilecek, saç dökülmesini artırabilecek aşırı saç stillerinden ve kimyasal saç şekillendirici tekniklerden uzak durmak gerek .

Eğer saçlarda 1 yılın sonunda tekrar dolgunlaşma ve uzama gerçekleşmezse saçla ilgili bir plastik cerrah ya da dermatolog doktora gitmenizde fayda var. Çünkü saç kaybına neden olabilecek pek çok sebep var ve doğru teşhis, tedavi için şart.

Yazının devamı...

ISHRS (Uluslararası Saç Restorasyon Cerrahisi Derneği), medikal turizm adı altında yasal olmayan...

Estetik cerrahi adına yaşadığımız en büyük değişimlerden birisi, son on yılda bu operasyonların günlük hayatımıza eskisine oranla çok daha fazla girmesi; insanların bu operasyonlara daha hazır ve açık olmaları. İnsanların gözünde estetik işlemler artık daha kolay uygulanabilir ve tabu olmaktan çıktı. Artık estetik “işlemler” acısız, lokal anestezi altında öğlen arası hemen uygulanıyor. Bu algı insanlarda estetik girişimlerin çok “basit ve herkes tarafından (güzellik salonlarında, hemşireler, eczacılar , teknisyenler, hasta bakıcılar vs) uygulanabilir” olduğu gibi yanlış bir görüş oluşmasını sağladı. Kozmetik cerrahi amaçlı medikal turizm yapan şirketler, ucuz ve mükemmel cerrahi sonuçlar vaad ediyorlar ve bu tabloyu çizerken araya harika mekan ve yer görselleri ekleyerek gidilecek yeri cazip kılıyorlar. Böylelikle hastaları anlaşma yaptıkları merkezlere ve ülkelere çekmeye çalışıyorlar. Tabii işin içine sadece turizm ve para girince sağlık ikinci planda kalabiliyor. Güven vermeyen kanunsuz yerlerde, doktorların değil de teknisyenlerin, hemşirelerin, hatta taşeron temizlik işçilerinin dahi saç ekimi yaptığı konusunda ISHRS (uluslararası saç ekimi/restorasyonu cerrahisi) Avrupa ve Amerika’daki hastaları uyarmakta. Bu konuda ilk uyarı 2014 yılında, illegal saç ekimine artan ilgiye ışık tutan ve gerçekleri yansıtan yine bu dernek tarafından gelmiş; konunun ciddi sonuçları ve korunmasız hastaların mağduriyetleri konusunda insanlar bilgilendirilmişti.

Bu bağlamda en önemli nokta şu: “küçük” kozmetik cerrahi işlemlerinin “cerrahi” olmadığı söylenemez, savunulamaz. Çünkü tüm estetik cerrahi girişimler gibi saç ekimi de bir plastik cerrahın hastayı muayene ederek, hikayesini alarak dikkatli planlamasına ihtiyaç duyar, operasyon sırasında bazı değişiklikler, ayarlamalar gerekli olabilir; operasyon sonrası hastaya kullanması için bazı medikal ilaçlar reçete edilir.

Fakat ne yazık ki medikal turizmin yaygın olduğu ülkemizde hastalar, “doktor güvencesi” ile merkezlere getirildikten sonra cerrahi operasyon yapmaya yetkileri olmayan hemşire, teknisyen, hasta bakıcı ve hatta taşeron temizlikçi tayfası tarafından operasyonları baştan sona yapılıyor ve hasta açıkça dolandırılıyor. Bu durum, hastaları ciddi riskler altına sokan, ivedilikle el atılması gereken tehlikeli bir uygulamadır. Saç ekimlerinin hastanelerde yapılması da bu durumu ne yazık ki değiştirmiyor. Hastane ismine ve şartlarına güvenen hasta, ehil olmayan teknisyenler tarafından doktorun yüzünü bile görmeden opere edilerek evine gönderiliyor. Bu durum bir doktor ve plastik cerrah olarak ne kadar canımızı sıksa da işin içinde çok büyük rant ve maddi getiri olduğundan (2014 te 4,5 milyar dolar), elimizden insanları uyarmak dışında bir şey gelmiyor. Ülkemiz, saç ekimi konusunda oldukça populer bir merkez konumunda ve pazarlıkçı fiyat politikasıyla öne çıkıyor. Fakat yurtdışı hastaların ehil olmayan kişiler tarafından değerlendirilmesi ve operasyona alınması yanlış teşhis, kronik saç kaybına neden olan bazı saç hastalıklarının atlanması ve diğer sistemik hastalıkların kaçırılması gibi pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Hatta hastaların operasyon sonrası aldıkları tavsiyeler, reçeteli ilaçlar bile risk oluşturabiliyor. Daha geçen gün bana gelen bir hastamın eline, bir saç ekimi merkezinde verilen reçetede, günlük dozun 5 katı ilaç yazıldığını gördüm. Şaşırarak “bu ilacı size kim yazdı” diye sorduğumda “ bilmiyorum sanırım kendisi doktordu “ dedi. Ama ilaçların yazıldığı beyaz kağıt ne reçete kağıdıydı, ne doktor ismi ve imzası taşıyordu, ne de üzerinde bir diploma numarası ve kaşe vardı... Belli ki orada çalışan birileri tarafından hastaya verilmiş bir sözüm ona “reçete “ idi ve Allah’tan ben görmüştüm.

Özellikle Arap dünyasından medikal turist olarak ülkemize getirilen ve dersini iyi çalış(a)mamış, kendini tamamen “turizmcinin” kollarına bırakmış olan kişiler bu konuda en fazla zararı görüyor.

Bu nedenlerden dolayı hastalara, saç ekimi yapan kişinin gerçek mi yoksa sahte doktor mu olduğu iyice araştırılmalı, konuşup görüşme yaptığınız kişilerin diplomaları görülmeli, sorgulanmalı diyoruz. Operasyona giren plastik cerrah, operasyonda bizzat yer almalı, operasyon sonuna dek hastayı gözetimi altında bulundurmalı. Ne yazık ki ülkemizdeki bu sahtecilik yavaş yavaş Avrupa ülkelerinde, Orta Doğu ülkelerinde, ve Amerika’da da görülmeye başlandı .Yasal olmayan ve cerrahi yapma ehliyeti bulunmayan hemşire ve teknisyenlerin yurtdışında çalışan bazı Türk hekimlerinin himayesi altında bu operasyonlara girdiğini biliyoruz.

Lütfen saçlarınıza yeniden kavuşmak adına canımızdan sağlığımızdan olmayalım ...

Yazının devamı...

Liken Pilanopilaris nedir, saç kaybında saç ekimi yapılabilir mi?

30 yaşlarında bir erkek hastanın fotoğrafını görmektesiniz. Son 10 yıldır fotoğrafta da görüldüğü gibi parçalı/yama tarzında saç dökülmesinden şikayetçi. Başlangıçta kafa derisi kaşıntılı ve saçlardaki dökülmeler bozuk para gibi kafanın her tarafında görülmekte. Birkaç ay içinde bu lezyonlar yavaşça büyüyerek geniş alanları kaplamaya başlamış. Deri rengi gittikçe koyulaşmış ve ciltte görülen gözenekler silinerek yok olmuş ve cilt parlak pürüzsüz bir hal almış (adeta kağıt gibi). Yıllar içinde tedavi için hiçbir ilaç krem vs kullanılmamış. Şu anda saçlı deride geniş bir saç kaybı ve kaşıntılı bir klinik durumla karşı karşıya kalan bir hasta karşımızda durmakta. Toplumda hiç de azımsanmayacak oranda bu tür tablolar ve klinik durumlarla karşılaşmak olası.

Bu durumda, hikaye ve klinik gözlemlerimize dayanarak hastanın liken pilanoplaris olduğunu söyleyebiliriz. Bu, saçlı deriyi tutan bir enflamatuar deri hastalığıdır. Nedeni ve tedavisi çok iyi bilinmemekle birlikte “liken” dediğimiz bir tür mantar hastalığı nedenniyle saçlı derimizde bulunan saç kılı köklerine kendi bağışıklık sistemimizin saldırdığı ve saç köklerini yok ettiği düşünülmekte.

Bu şikayetleri olan kişilerde saç ekimi yapılamıyor çünkü ekilen saçlara da dökülüyor. Yani otoimmun atak ekilen saçlarda da kendini gösteriyor ve tekrar saç kaybı yaşanıyor.

Kesin tanı için dermatoloji uzmanlarından yardım alınabilir. Deri biopsisi hastanın kesin teşhisini koymada çok önemli. Bunun dışında hepatit B ve C, kan testlerine (tam kan sayımı, TSH, ferritin, ESR, AST, ALT, AST gibi karaciğer fonksiyon testleri ve kolesterol) bakılmalı. Gerekli durumlarda ANA (anti nükleer antikor) testi istenebilir.

Liken pilanoplaristedavisinde topikal uygulanan steroidler, deri içine steroid enjeksiyonları kullanılabilir.Ayrıca oral yolla verilen doksisiklin ve hidroksiklorokin, metotreksat, siklosporin gibi çok güçlü ve dikkatli kullanılması gereken ilaçlar da tedavide yer almakta. Bu yüzden girişteki hikayemizdeki gibi parçalı ve deride kaşıntılı saç dökülmeleri şikayetiniz varsa saç ekimi düşünmeden önce mutlaka bir doktora gitmenizde fayda var.

Yazının devamı...

İdeal meme nasıl olmalı, ölçüleri nelerdir?

“American Society of Plastic Surgeons” dergisinde yayımlanan ve sadece gözlemlere değil, bilimsel gerçeklere de dayanan makalede ideal meme nasıl olmalı sorusuna cevap aranmış. Bu çalışmada birbirinden farklı yaş, cins ve milliyete sahip olan 1500 kadının meme şekilleri , değişik açılardan fotoğraflanarak incelenmiş ve hoş bir meme için gereken mihenk taşları detaylıca araştırılmış.

İşte size mükemmel memenin 4 özelliği :

1) Sihirli sayı: Bu sayı, memenin alt ve üst kısmının birbirine oranlarını ifade etmekte. Şöyle ki mükemmel meme görünümünde, hacim olarak memenin %45 dokusu üst polde (meme ucu üst kısmında) yer alırken %55 kısmı alt ½ kısımda bulunmakta. İşin ilginç yanı genel olarak daha hoşa giden meme oranları %50-%50 (yani alt ve üst kısımlarda eşit miktarda doku bulunması) olarak ifade edilse de (çoğu zaman estetik meme cerrahisinde amaçlanan oran da budur) aslında meme alt kısmında biraz daha fazla doku bulunması memeyi daha çekici yapıyor. En azından erkekler böyle düşünüyor ve sahte görünümlü, üst kısmı sutyenden fırlayan memeler bizler için biraz itici bile olabiliyor. Bu yüzden %50-%50 oranı, erkekler arasında kadınlara göre daha az popüler.

2) Meme üst kısmında düz bir eğim olması: Memenin üst kısmında bir çöküntü olması; üst kısmı boşalmış göğüs kafesine adeta yapışan bir meme, hoş değil. Aynı şekilde, üst kısmı bariz olarak yuvarlak, sutyenden fırlayan, şişkin konture sahip meme de göze hoş gelmiyor.

Yandan bakıldığında mükemmel meme konturu, üst kısımdan meme ucuna doğru düz bir çizgi halinde ya da çok hafif meme ucuna doğru kavisli bir eğimle inmesi.

3) Meme ucunu yukarı bakması: Mükememel memede, meme ucu direk karşı tarafa ya da yere doğru bakmamalı; hafif yukarı doğru bakması çok daha hoş. Ama tabii ki gökyüzünü de görmemeli: 20 derecelik bir açıyla koyu renkli meme ucunun hafifçe yukarı dönmesi mükemmel memenin özelliklerinden biri.

4) Meme alt tarfının sıkı, dar ve tümsek şeklinde hafif bir kaviste olması: Meme alt kısmı , meme ucundan aşağı doğru inildiğinde (meme/gövde arasındaki katlantıya kadar) sarkık bir yağ dokusu gibi durmamalı. Bu mesafede sıkı, gergin ve hafif bir konveks çizgi halinde memenin alt kontur oluşturması önemli.

Bu mükemmel oranların meme büyüklüğüyle bir alakası yok. Çalışmada bilimsel olarak bu gösterilmiş. Yani göze estetik ve hoş gelen bir meme ufak ya da büyük olabilir. Buna en iyi örneklerden birisi küçük ama ideal konturlara sahip bir memesi olan Kate Moss.

Yazının devamı...

Düşük yoğunluklu lazer tedavisiyle saç dökülmesi problemi çözülebilecek mi?

Amerikalı Theradome™, firması tarafından geliştirilen ve piyasaya sunulan ilk lazerli saç restorasyon tedavi ürünü, FDA onayını 2013 de aldı. Lazer ışını prensibiyle çalışan bu medikal tedavi modeli, evde kullanılabilecek şekilde NASA uzmanları tarafından geliştirildi. Androgenetik saç kaybı nedeniyle sıkıntı çeken kişilerde klinik olarak test edilerek kullanılmaya başlanan bu tedavide, kişiye kullanım kolaylığı sağlayan bir kask icat edilmiş. Kask içine yerleştirilen lazer üniteleri ile dizayn edilen bu kompakt ürün, saç restorasyon cerrahisi klinikleri tarafından yeni saç çıkışını uyarmak, saç folikül boyutunu 2 misline çıkarmak ve saç dökülmesini azaltmak /durdurmak için A.B.D. de kullanılmaya başlandı .

Genetik, geçici ya da uzun süreli saç kaybı problemleri hem erkekler de hem de kadınlarda sık rastlanan bir medikal problem ve kadınların yaklaşık %40 ında saç incelmesi problemi var.Saç ekimi, ağızdan alınan ilaçlar, ve klinik saç tedavileri çok pahalıya mal olabiliyor ve herkes tarafından maddi olarak karşılanamayabiliyor.Firma yetkilileri bu yüzden ucuz, etkili ve kolay uygulanabilir bir tedavi şekli geliştirme konusunda çalışmışlar. Sonucunda, evlerde herkes tarafından, günlük ev işi yaparken, araba kullanırken ya da televizyon seyrederken kullanılabilecek bir ürün geliştirmişler: Kafaya kolaylıkla takılabilen bir kask içinde 80 minik lazer ünitesi, yaklaşık 560 mW enerjili düşük yoğunluklu lazer tedavisi oluşturarak-low laser light therapy (LLLT)- kafa derisindeki mikro kan dolaşımını, protein sentezi ve hücresel metabolizmayı iyileştirerek saç foliküllerini uyarıyor. Kullanım olarak öneri, haftada sadece 2 kere 20 dakikalık peryodlar halinde uygulama yapılması .

18 seanslık (2 aylık) kullanım sonrası saç kaybında azalma; 26 kullanım sonrası, daha sağlıklı saç derisi ve saç kökleri; 52 seans kullanım (6 aylık) sonrası ise yeni saç çıkışı rapor edilmiş! 100 seans (yaklaşık 1 yıl) kullanım sonrasında ise klinik olarak daha dolgun, kalın saçlar gözlemlenmiş.

Yazının devamı...

KEPEK SAÇ DÖKÜLMESİNE SEBEP OLUR MU ?

Kafanızda kepek arttığında saç dökülmesinin arttığını da hiç gözlemlediniz mi?

Ya da saçlarınız öbek öbek, şiddetli bir şekilde dökülürken, aynı zamanda saçınızda kepeklenmenin de arttığını ?

Kepekle saç dökülmesi arasında acaba bir neden-sonuç ilişkisi mi var?

Yani “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” ikilemi söz konusu olabilir mi ?

Kepek, saç dökülmesine neden olur mu?

Bu tür sorular biraz daha derinlemesine düşünelim bakalım...

İlk önce mantıksal açıdan bakalım sorumuza: Kepeklenme ve saç kaybı arasında bir ilişki söz konusuysa, acaba kepek problemini çözebilirsek saçlarımızın dökülmesi de durur mu? İnsanların yarısı hayatlarının bir döneminde kepek sorunu yaşıyor. Her yıl tüm dünyada milyonlarca dolar para “kepek sorunu”nu çözmek için şampuan, serum , tonik vs gibi ürünlere harcanıyor. Fakat kepek problemi çözülse bile pek çok kişi saçlarını kaybetmeye devam ediyor. Öyleyse kepek ve saç kaybı arasında bir alaka yok diyebilir miyiz? Yani saçlarımızın tümünü kaybetseydik, hiç saçımız olmasaydı acaba kepek problemi ortadan kalkar mıydı ?

Bilimsel çalışmalara bakıldığında uzmanlar saç kaybıyla kepek arasındaki direkt bir ilişki olmadığı görülüyor. Aşağıdaki olaylar dizisine bir bakalım :

1) Genellikle uzmanlar muhteviyatında minoksidil bulunan serumları saç dökülmesi problemi yaşayan hastalarına reçete ederler.

2) Minoksidil yapısında bulunan alkol, deride kuruma, pullanma ve kepek oluşumunu tetikler/başlatır.

3) Kurumuş ve kabuklanmış deri kaşınmaya neden olur.

4) Kurumuş cilde bağlı aşırı kaşınma, kaşımaya bağlı deri tahribi görülebilir.

5) Kuvvetli kaşımaya ve cilt hasarına bağlı olarak aynı zamanda saçlarda kopma, kırılma ve saç dökülmesine benzer klinik tablo ortaya çıkabilir.

Yani kuvvetli kaşıntıya yol açan ciltte kuruma, kepek oluşumuna ve dolaylı olarak saçlarda kayba neden olabilir. Bu yüzden kepek önleyici şampuanlar genellikle kaşıntıyı azalttıkları için saç dökülmesini de azalttıklarını ya da saç kaybını durdurmaya yardımcı olduklarını iddia ederler. Aslında saç kaybını direk olarak önlemeseler de bu ürünlerin kişiyi sosyal ortamlarda daha konforlu bir duruma getirdiği bir gerçek (hiç kimse arkadaş toplantısı ya da davetlerde koyu renkli gömlek ya da bluzu üzerinde kepek fark edilmesini istemez).

Kepeklenmenin nedeni bilinmiyor ve tam olarak anlaşılamamış. Ancak çok yağlı ya da çok kuru deride oluşuğu biliniyor. Semptomları genellikle aynı olsa da pek çok çeşit kepek oluşabilir. Kozmetik bir problem, bulaşıcı değil ve hayatı tehdit etmiyor.

Saç dökülmesi saç köküyle ilgili bir durum; kepek ise cilt yüzeyi ile alakalı. Ama her durumda kaşıntı ve omuzlarımızda minik beyaz benekler oluşturması ve bunu başkalarının bizden daha önce görmesi çok nahoş. Bazı ciddi dermatolojik hastalılar da kepek benzeri oluşuma yol açabilir: Seboreik dermatit ve psoriasis yani “sedef” hastalığında kaşıntılı bir cilt ve kepek oluşumu görülür; geçici saç kaybına yol açabilir. Bu yüzden kepek önleyici şampuanlara rağmen kepekde azalma yoksa, kaşıntı artarak vücudun diğer yerlerine de yayılıyorsa, deri hastalıkları uzmanına gitmenizde fayda var.

Uzmanlara göre kepek olsun ya da olması dünyadaki tüm kadın ve erkeklerin %64 ünde saç incelmesi, kırılma ya da saç kaybı görülebiliyor. Saçlar her yıkamada dökülür ve kişi bu durumdan kurtulmak için saçlarını yıkama sıklığını azaltabilir. Aslında saçlarımızı hangi sıklıkta yıkadığımızın saç kaybıyla/dökülmesiyle bir alakası yok. Ne kadar zaman yıkamazsak o zaman süreci içinde dökülecek olan saçlar kafada kalır ve bir dahaki yıkamada daha yoğun bir dökülme ve saç teli kaybında artış görülür. Aslında saçları yıkamayı azaltmak kir nedeniyle kaşıntıyı artırır ve saç kaybını tetikler.

Sonuç olarak kepek, tek başına saç dökülmesine neden olmuyor, sadece dolaylı yoldan saç kaybını artırabiliyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.