SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

ADET DÖNEMLERİ PLASTİK CERRAHİDE OPERASYON BAŞARISINI ETKİLER Mİ ?

Kadınlar arasında mensturasyon döngüsündeki en yüksek hormon seviyeleri gençlerde görülmekte. Kadınlarda menstural hormon seviyeleri ile yara iyileşmesi arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı hakkında pek çok çalışma, ortopedi , jinekolojik operasyonlar, ve dermatoloji konularında yapılmıştır. Texas üniversitesinde meme küçültme operasyonlarında, yara yeri komplikasyonlarıyla hormanal durum arasında bir ilişki olup olmadığı araştırılmış .

Genetik, hormonal değişiklikler, kilo alımı, emzirmeye bağlı olarak meme dokusunun artması, hastalarda sırt ağrılarına yol açar; hatta kamburluğa neden olabilen iri memelere neden olabilir. Meme küçültme operasyonları, büyük ve sarkık durumdaki memelerin daha küçük, sıkı ve dik hale getirilmesi amacıyla deri, yağ ve meme dokusunun çıkarılarak memenin yeniden şekillendirildiği operasyonlardır. Çalışmada bu operasyona giren 25 yaş ve altı 49 kadın, son adet dönemlerine göre ilk 1-14 gün arası ovulasyon öncesi dönem; 15-28 gün arası da ovulasyon sonrası dönem olarak sınıflandırılmış. Adet döneminden hemen sonra, yani ovulasyon öncesi dönemde meme küçültme operasyonu yaptıran kadınlara dikiş yerinde ayrılma ve yara izinde artış (hipertrofi ) açısından daha iyi sonuçlar bildirilmiş. Ovulasyon sonrası dönemde, yani menstruel kanama dönemine yaklaşan kadınlarda ise meme operasyonlarında en fazla görülen komplikasyonlar olan, yara yerinde ayrılma ve yara izinde artış anlamlı olarak artmış. Fakat diğer komplikasyonlar açısından (meme başında nekroz yani çürüme, yara enfeksiyonu, hematom yani kanama, seroma yani yara sızıntısı gibi ) ovulasyon dönemleri arasında bir fark görülememiş. Ayrıca genetik faktörler, yaş, obezite, çıkarılan meme dokusu kitlesi gibi faktörlerle meme operasyonu sonrası dikiş yerinde ayrılma ve yara izinde artış (hipertrofi ) ilişkilendirilememiştir.

Sonuç olarak her iki tarafta meme küçültme operasyonuna karar veren genç kadınlar, bu operasyonlarını cerrahlarıyla birlikte planlarken, zamanlamasını hemen adet dönemi sonrasına denk getirmeleri, kötü yara izi ve dikiş yeri açılması gibi istenmeyen durumların daha az görülmesini sağlayacaktır.

Yazının devamı...

PLASTİK CERRAHIMI NASIL SEÇMELİYİM?

Estetik cerrahi günümüzde “lüks” operasyon olmaktan çıktı ve herkesin kendisinde gördüğü kusurları ya da minik eksikliklerini gidermek için başvurduğu bir tıp alanı haline geldi. Bununla birlikte insanlara bu sağlık hizmetini sunmaya çalışan pek çok estetik cerrahi merkez ve cerrahın yanı sıra güzellik merkezleri, kuaförler hatta eczanelerde bile insanları çekebiliyor. Bu konuda son derece dikkatli olmak ve sağlığımızla doktor ya da cerrah olmayan hiç kimsenin oynamasına izin vermemeliyiz.

Hayatımız boyunca izlerini taşıyacağımız bir plastik cerrahi operasyonu için cerrahımızı seçerken de dikkatli olmalı ve kendimize istediğimiz operasyonu en etkin şekilde yapabilecek olanı seçmeye çalışmalıyız. Bu konuda size yardımcı olabileceğini düşündüğüm bazı ip uçları vermek istiyorum…

Nasıl görünmek istediğinizi bilin.

Her cerrah size operasyonu sırasında konservatif yaklaştığını, bozmadan düzeltmek istediğini belirtir ve doğal bir yüze sahip olacağınızı söyler. Fakat sizce“doğal görünüm” nedir? Neyi değiştirmek istiyorsunuz ve kendinizde neye dokunulmamasını? Etnik yapınızı ortaya koyan karakteristik burnunuzu cerrahınız bir düğme kadar küçültmemeli. Bekleme odasında birbirine benzeyen yüzler, hep aynı şekilde burunlar görüyorsanız o zaman doktorunuzdan öncesi sonrası fotoğrafları isteyin.

Arkadaş ve aile çevrenizden cerrah hakkında bilgi alın.

Evet, görümceniz çok iyi bir meme büyütme operasyonu geçirmiş olabilir ve cerrahını övebilir. Siz de burun operasyonu istiyor olabilir ve bunun için aynı doktoru seçebilirsiniz. Ama siz aynı kişiye burnunuzun şeklini değiştirmek için gitmeden önce bu konuda iyi olan diğer cerrahları mutlaka çevrenizden soruşturun. Çünkü vücudun her bir parçası değişik maharet ve ustalık ister. Her vücut alanında çalışmanın ve tekniği ilerletmenin bir zaman eğrisi vardır. Kendi yaş grubunuzda olan, aynı operasyonu geçirmiş olan ve güvendiğiniz kişilerden gelecek öneriler, iyi bir doktor bulmak için belki de en iyi yol. Arkadaşınıza bu operasyonu ne zaman geçirdiğini sorun, teknik zaman içinde çok değişmiş olabilir. Ve tabii arkadaşınıza operasyon sonrası iyileşme döneminin nasıl geçtiğini de sorgulayın. Doktorun kişiliği, seçimi konusunda sizi etkilememeli. Kişiliği çok iyi birisi olabilir ama işler kötü giderse sizin için “iyi birisi “ olarak kalmayabilir! Aynı zamanda sizi dikkatlice dinleyen ve anlamaya çalışan her doktor mutlaka sıcak birisi olmayabilir (olması tabii ki tercih edilir)…

İstediğiniz cerrahi konusunda uzmanlaşan birisini bulun.

Pek çok cerrah arkadaş yanık, travma, rekonstrüktif cerrahi konularıyla eğitimini tamamlar ve kariyerine başlar; daha sonra ilgi alanına bağlı olarak estetik cerrahi üzerine pratik yapmaya başlar. Bazı plastik cerrahlar tepeden tırnağa operasyonlar yaparken bazıları sadece yüz ve boyun cerrahisi, bazıları yağ enjeksiyonları, dolgu, botilinum toksin uygulamaları, bazıları saç ekimi ve bazıları da meme ve karın germe vb operasyonları üzerine yoğunlaşabilir. Doktorunuza, sizin ihtiyacınız olan operasyonu ne sıklıkla yaptığını sorun .Yılda 2 kere burun estetiği yapan bir cerraha estetik burun ameliyatı yaptırmak istemezsiniz..

Forum sitelerine göz atın.

Hastalar için operasyon yaptıracakları doktor hakkında farklı yorum bulabilmek için bu forum siteleri bir altın madeni sayılabilir. Fakat ülkemizde ne yazık ki probleminiz hakkında doktorlara ulaşacağınız sağlıklı çalışan bir sağlık portalı yok. Yurtdışında bu konuda çok profesyonelleşmiş siteler var. Bir probleminiz hakkında pek çok yorum ve düşünemeyeceğiniz kadar yorum alabilirsiniz. Aynı problem için kimi doktor basit çözümler sunabilir kimileri komplike operasyonlar önerebilir vs vs ..Size daha uygun ve mantıklı cevabı veren cerrahı bulmaya çalışabilirsiniz.

Doktorun sertifikaları ve eğitimi hakkında bilgi alın .

Bu konu sizin en çok kafanızı karıştıracak olan en önemli konu. Seçeceğiniz plastik cerrah hangi derneklere üye, hangi akademilerde konuşmacı olarak yer alıyor vs vs …Ülkemizde her apartmanda doktorluğa hevesli bir güzellik uzmanı; kuaförlere kadar giren ve botilinum toksin, botoks, dolgu yapan simsarlar, eczacılar, diş teknisyenleri, evde saç ekimi yapan lise mezunu hemşireler var. Bu yüzden dikkatli olun ve siz dudaklarınıza dolgu yaptırmadan önce kiminle muhatap olduğunuz bilin. En azından http://plastikcerrahi.org.tr/ sitesinden ülkemizdeki plastik cerrahların pek çoğuna ulaşabilir, ve muhatabınızın gerçekten işinde ehli uzman kişi ya da kişiler olduğunu teyit edebilirsiniz.

Birden fazla cerrahtan görüş alın .

Bilgi güçtür. Operasyonla ilgili sorularınızı mümkün olduğu kadar çok hekime ulaştırabilmelisiniz. Eğer yüz gençleştirme yapılacaksa cerrahınıza 10-15- 20 yıl önceki yüz fotoğraflarınızı gösterin ki yaşlanmanız hakkında fikir sahibi olabilsin… Nerede operasyon geçireceğinizi, yoğun bakım servisi olup olmadığını, ücretlendirmeyi sorun. Sedasyon yapılabilir mi, iyileşme süreci, olası komplikasyonları araştırın ve cerrahınıza sorun, her konuda detaylı bilgi alın. Onam formlarını isteyin ve operasyon öncesinde dikkatlice okuyun. Operatör doktorun size hangi operasyonu yapacağını iyice öğrenin. Mesela yüz operasyonlarında pek çok değişik teknik vardır ve bunların kombinasyonları kullanılabilir; yüz operasyonlarıyla birlikte boyun germe veya yağ enjeksiyonları planlanabilir.

Öncesi ve sonrası fotoğraflara bilinçli olarak bakın değerlendirin .

Sizin yaşınıza, etnik ve vücut yapınıza uygun olan kişilerin fotoğraflarına bakmaya çalışın. Fotoğrafları incelerken ışığın açısı ve şiddetine; kamera açısına, hastanın duruş şekline saç/makyaj durumuna dikkat edin. Bunların öncesi ve sonrası fotoğraflarda aynı olması gerekli. Işığın şiddeti ve açısı değiştirilerek pek çok kusur kapatılabilir, örtülebilir. Operasyon sonrası yüzdeki izler saç ve takılarla gizlenebilir. Çenenin pozisyonu, ağzın açık ya da kapalı olması boyun germe operasyonlarındaki sonucu tamamen değiştirir.

Doktor hakkındaki yorumlar sizi kandırmasın.

Operasyondan aylar hatta yıllar sonra yazılan yazılar ve yorumlar daha değerlidir. Operasyondan hemen sonra yapılan yorumlar çok erkej ve yanıltıcı olabilir. Ayrıca bu yazılar ne yazık ki doktorun kendisi, çalışanları veya parayla tutulmuş yazarlar tarafından yazdırılmış olabilir. Dijital dünyada birisini karalamak için de övmek için de bu tür yazılar ne yazık k i yazdırılabiliyor ve insanlar etkileniyor.

Operasyon yaptırmak için baskı altında hissetmeyin.

Tüm bu görüşler ve araştırmalardan sonra bile operasyon yaptırmak istemeyebilirsiniz. Kendinizi fiziksel ve duygusal olarak hazır hissedemeyebilirsiniz. İyi bir cerrah her koşulda sizi desteklemeli ve yanınızda olmalı. Hastasını muayene ettikten sonra “ bu operasyona ihtiyacınız yok” ya da “zamanı değil“ diyen bir cerrah bulmanız çok önemli.

Şunu unutmayın ki kendiniz, nasıl görünmek istediğiniz, alabileceğiniz riskler ve ne iste(me)dikleriniz konusunda siz kendiniz cerrahınızdan her zaman daha fazla şey biliyorsunuz.

Yazının devamı...

NEDEN SİYAH, KIZIL, SARI YA DA KAHVERENGİ SAÇLARA SAHİBİZ? NEDEN SAÇLARIMIZ GRİLEŞİR VE BEYAZLAR?

Saçlarımızın rengini belirleyen ana etmen ailemizden ve atalarımızdan aldığımız genetik miras. Bazı nadir durumlarda hastalık ya da doğumsal anomalilere bağlı olarak saçların rengi değişebiliyor. Bilim adamları halen hangi genler ve düzenleyici moleküllerin sinyal göndererek saç tellerinin istenilen rengi almasını sağladığını çözmeye çalışıyorlar. Derimizin renginin genetik olarak belirlenmesinde rol alan moleküler mekanizmalardan bazıları, saçların renginin belirlenmesinde de yer almakta . Bu yüzden genellikle açık renkli deriye sahip kişilerde sarışın veya açık saç rengi; koyu renk derililerde ise siyah/kahverengi saç renkleri görülüyor. Yaşlandıkça saça rengini veren pigmentler azalır ve saçlar grileşir; zamanla içinde de beyaz renge bürünür. Deri ve saç rengini belirleyen ve genetik sinyallerin hedefi olan hücreler “melanosit”lerdir. Bunlar “melanin” pigmentini üreterek saça ve deriye rengini verir.Melanosit hücreleri içinde 2 tip “melanozom” hücresel organeli vardır: Bunlar içinde yuvarlak olan melanosomlarda kırmızı ve sarı rengi veren “pheomelanin”; oval olanlarda ise siyah ve kahverengi oluşturan “eumelanin” bulunur . Bunların üretilmesi ve hücrelerde depolanması, genetik ve moleküler uyarılar sayesinde gerçekleşen enzimatik ve hormonal reaksiyonlarla olur.

Melanositler saç folikülleri içinde saç kılının üretildiği dip kısımda yer alır ve ne zaman melanin üreteceklerini kendilerine bildiren sinyaller alırlar. Melanositler, sadece saçın büyüme evresi olan “anajen” faz içinde melanin üretirler. Saçın dinlenme ve dökülme fazında renk pigmenti üretilmez.

Saçın kendi rengi yoktur ve yeni büyümekte olan saç kılları aslında şeffaftır. Büyüme devam ettikçe saç kılı ortasında bir tünel gibi bulunan ve dış kabuk tarafından korunan boşluk kısmına değişik renkte pigmentler girer ve saça rengini verir. Aslında her saçta eumelanin ve pheomelanin pigmentleri değişik oranlarda üretilir ve işte bu benzersiz karışım değişik ton ve renklerde saçların oluşumunu sağlar .

Melanositlerin aktivasyonu ve pigment üretimi azaldığı durumda, saçlarımız da grileşir ve beyazlar. Bu aktivasyonun neden azaldığı halen bir sır ve bilinmiyor. Saça rengini veren genetik sırlar çözüldüğünde belki saçların rengiyle genetik olarak oynamak mümkün olabilecek.

Yazının devamı...

Kadınlarda Saç Dökülmesi ve Medikal Tedavisi

Kadınlar, saç kaybı uzmanı olan plastik cerrah ya da dermatoloji uzmanına gelmeden önce, genetik tipte saç dökülmesi teşhisi koyulana dek oldukça meşakkatli yollardan geçerler.Dahiliye, kadın doğum uzmanları, endokrinologlar ve hatta saç dökülmesi konusunda “yetkili” aktarlar ve şifacılarla görüşürler, komşularından fikirler alırlar.Tüm bu konuşmalar neticesinde saç kayıplarının günlük yaşadıkları stres, yorgunluk, düşük tiroid bezi fonksiyonu, adrenalin bezinin az çalışması .. gibi sebeplere bağlı olduğu hakkında bilgiler alırlar; fakat teşhis edilen bu hastalıklar tedavi edilse de bazen saçlarda dökülme devam eder! Sonunda doğru doktoru bulduklarında minyatürleşmiş ve incelmekte olan saçlarına birkaç saniye bakarak teşhisi koyabiliriz: Kadın genetik tip saç dökülmesi!

Her ne kadar Amerika ilaç ve besin dairesi (FDA) tarafından sadece minoxil (%2’lik formu), kadınlarda görülen genetik tip dökülmelerde ilaç olarak kabul edilse de bazı tansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları hatta finasterid bile bu sıkıntıyı aşmak için kullanılmakta ..Gelin bu ilaçlara bir göz atalım .

Minoxil: Genetik tipte saç dökülmelerinde kadınlarda kullanılan ilaçlar arasında minoxil %2’lik formu ilk sırayı alır. Günde 2 kez kullanımı önerilir. Minoxil kullanmı sonucunda yaklaşık %60 kadında saç dökülmesi durmakta ve %5 kadarında saçlarda daha iyi sonuçlar alınabilmekte. Az görülen yan etkileri arasında kaşıntı, vücutta kıllanma (%8 oranında görülebilir), uygulama bölgesinde kızarıklık ve kepek oluşumu sayılabilir.

Spironolakton: Anti androjenik özelliklere sahip bir diüretiktir (yani vücuttan fazla sıvıyı idrar yoluyla atmamızı sağlayan ilaçlardan birisi) ve tansiyon ilacı olarak kullanılmakta. Kadınlarda hem androjen hem de östrojen hormonları bulunur ve kadın tipi saç dökülme vakalarında bu hormonlar olmaları gereken normal seviyelerdedir. Fakat kadın genetik tipte saç dökülme vakalarında, özellikle saçlı deride ön 2/3 kısımda olan saç folikülleri androjenlere (erkeklik hormonları) karşı daha duyarlıdır ve androjenler arttığında kadında saç kaybı başlar. Spironolakton, bu erkeklik hormonlarına karşı hassas foliküllerdeki reseptörlere binerek salçadaki incelmeyi önler, durdurur.

Spironolakton antiandrojenik etkileri nedeniyle ve bu yüzden HAMİLE KADINLARDA KESİNLİKLE KULLANILMAMALI.

Finasterid: Güney Kore’de yapılan bir çalışmada normal hormon seviyelerine sahip kadınlarda yüksek dozlarda (5mg günlük doz ) finasterid kullanıldığında saç kalınlığı ve yoğunluğunda artış rapor edilmiştir. Medikal literatürde kadınlarda 2,5 -5 mg günlük dozda finasterid kullanımında belirgin bir yan etki görülmemiş. Yine de kadınlarda kullanımı sırasında, özellikle ailede meme kanseri hikayesi olanlarda dikkat etmek ve yıllık mamografilerle takip gerekli. Bu ilaç kullanımı sırasında ve HAMİLELİK ŞÜPHESİNDE HEMEN TERK EDİLMELİDİR.

Dutasterid: Bir erkeklik hormonu türevi olan ve kadında saç kaybına neden olabilendihidrotestesteron seviyelerini %90 oranında azaltır. Bu ilaç erkeklerde sperm sayısını çok azalttığından saç kaybını önlemek için kullanılmıyor . Fakat kadınlarda kullanılabilirliği konusunda araştırmalar da henüz yetersiz.

Doğum kontrol hapları ve diğer anti androjenler: Bazı kadın doğum kontrol hapları spironolakton benzeri bir anti androjenik etki yaptığından kadın tipi saç dökülmelerinde kullanılabilir.

Ketokonazol içeren şampuanlar: Saçlı deride oluşan yağlanma ve kepeklenme, genetik tipte saç dökülmelerini alevlendirir ve saç kaybı için iyi bir zemin hazırlar. %2’lik ketokonazol içeren şampuanlarla seboreik dermatit tedavisi yapıldığında, saçlardaki incelmede azalma tespit edilmiş. Saç çıkarıcı ve iyileştirici etkisindeki mekanizma tam bilinmiyor ama bu etkinliği ketokonazolun anti enflamatuar etkisine, antifungal veya anti androjenik etkisine bağlı olabilir. Saç dökülmelerinde medikal tedaviye eklenebilecek bir destek ürünüdür.

Simetidin: Histamin blokeri olarak mide ülseri tedavisinde kullanılan bu ilaç, aynı zamanda anti androjenik etkiye sahip olup dihidrotestersteronun saç foliküllerine binerek saçlarda minyatürleşmeyi başlatmasını engeller. Simetidin anti androjenik etkisi nedeniyle kadınlarda hirşutizm yani yüzde aşırı kıllanmayı tedavi etmek için kullanılmakta. Yüksek dozlarda kullanıldığında genetik tipte saç dökülmesinde yüz güldürücü sonuçlar alınmıştır.

Sözü edilen bu ilaçları kadınların doktorlarına danışmadan kullanmaları istenmeyen sağlık problemlerine yol açabilir, çok dikkatli olmak gerek. Lütfen burada yazılanlara göre, doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayın ya da tavsiyede bulunmayın!

Yakın gelecekte hamilelik planlayan kadınlar, kesinlikle finasterid ve spironlakton kullanmamalı. Hamile kalıncaya dek minoxil kullanılabilir; fakat doğumsal anomalilere neden olabileceğinden, hamile kalınması durumunda minoxil de hemen kesilmeli. Hamilelik sırasında genellikle kadınların saçlarında bir canlanma ve kalınlaşma görülür; saçlar büyüme fazına girer ve doğumdan 3-6 ay sonrasına dek pek dökülmez.

Kadınlarda saç dökülmesi tedavisi uzun ince bir yoldur ve mutlaka fotoğraflarla ve diğer testlerle takip edilmeli; her 6-12 ayda birdoktorunuza kontrole gitmeniz çok önemli.

Op.Dr. İlhan Serdaroğlu

Yazının devamı...

Erkeklerin mucize hapı, kuzu postuna bürünmüş kurt mu?

İlk olarak 1997 yılında piyasaya verilen ve kullanıcıları arasında %65 oranında saçlarda kalınlaşma yaptığı gösterilen finasterid etken maddesi (ticari ismi PROPECİA), saç dökülmesinde erkekler tarafından en çok kullanılan hapların başında gelmekte . Hatta tek ilaç diyebiliriz. Prospektüsünde (ilaç kullanım kılavuzu) bilgi amaçlı olarak sadece “ % 1-2 oranında geçici seksüel yan etki görülebilir” denilse de yapılan araştırmalar ve çalışmalar finasteridin önceden bilinene göre çok daha fazla yan etkisi olduğunu ortaya koymakta. Yan etkiler arasında orgazm kabiliyetinde azalma, libido azalması, ağrılı ereksiyon, memede büyüme, kronik depresyon ve buna bağlı olarak intihara eğilim/ intihar düşüncesi, uykusuzluk, beyin fonksiyonlarında yavaşlama, endişe, panik atak gibi insan sağlığını çok ciddi olarak etkileyebilecek durumlar sayılmakta. Üstelik bunlar, ilaç bırakıldıktan sonra da devam edebiliyor.

Bu durumda benim de sıklıkla hastalarıma önerdiğim bu ilacı yeniden değerlendirmem şart oldu. Eğer 17 yaşındaki kendi oğlumda bu tür rahatsızlıklar olsaydı, 10 yıl önce rahatlıkla önereceğim bu ilaca karşı artık çok daha temkinli ve soğuk yaklaşıyorum. Bugün, kendi oğluma bu ilacı önermezdim .

Finasterid ya da propecia hala pek çok dermatoloji ve plastik cerrahi uzmanı tarafından, kalıcı yan etkilerinin çok az duyulduğu iddia edilerek güvenli bir ilaçmış gibi hastalara reçete ediliyor .Fakat erkekler şunu bilmeliler ki bu ilacın yan etkileri görüldüğünde, bilinen standart bir tedavisi yok ve ilaç bırakıldıktan sonra da istenmeyen etkiler ne yazık ki devam edebilir. Bu tür seksüel disfonksiyon yan etkilerinin bir erkek tarafından doktoruna ( özellikle de kadınsa) bildirilmesi son derece zor. Aynı nedenlerden dolayı antidepresan ilaçlara bağlı ereksiyon problemleri ve seksüel disfonksiyonlar hastalar tarafından dillendirilemedi ve yıllarca bu etkileri kat be kat azmış gibi rapor edildi .

Finasterid hakkında 2011 yılından bu yana tam 1245 dava açılmış. Bu davalarda konu genellikle ilacı bıraktıktan sonra yan etkilerinin devam etmesi… Bu davalardan birisinde, nedensiz yere intihar eden 40 yaşındaki bir üst düzey yöneticinin eşi, kocasının finasteride bağlı depresyona girdiğini ve bu nedenle işini de kaybettiğini söylemekte . Davalarda genellikle iş ve eşlerini kaybetmiş olan erkekler kronik depresyon ve seksüel libido azalması yaşadıklarını anlatıyor. Finasterid maddesinin beynimizde sinir koruyucu ve duygu durum düzenleyici steroidlerin seviyelerine etki ettiği,George Washington üniversitesinde yapılan bir çalışmada ortaya konmuş ve Pharmacotherapy: The Journal of Human Pharmacology and Drug Therapy dergisinde haziran 2015 de yayınlanmış

Northwestern üniversitesinde farmakoloji bölümünde yapılan bir başka araştırmada, 34 klinik vaka incelenmiş ve “ilacın güvenilirliği konusunda yeterli değerlendirme yapılamayacağı “ belirtilmiş. Yani ilacı güvenli olarak görüp alan milyonlarca erkek kullanıcı, aslında “ güvenlikleri “ konusunda yeterli bilgiye sahip değil . Finasterid kullanıcıları arasındaki aktif, sağlıklı ve genç erkeklerin %1 inde kalıcı seksüel disfonksiyon rapor ediliyor ve ilaç alınmaya başlandıktan sonra ilk 6 ay içinde görülüyor.

Pharmacotherapy dergisinde yayınlanan bir çalışmada 18 -45 yaşları arasında, propecia tablet alan 4910 erkek, 1998- 2013 yılları arasında incelenmiş. Çalışmanın ortaya koyduğu gerçekler şöyle : Katılan erkeklerin 577’sinde (%11,8) kalıcı seksüel disfonksiyon ve 39 ‘unda (%7,9) intihar teşebbüsü görülüyor.

Prostat büyümesini engellemek için verilen finasteridin, erektil disfonksiyon (ereksiyon bozukluğu ) ve testesteron seviyelerinde düşüklük meydana getirdiği de Hormone Molecular Biology and Clinical Investigationdergisinin haziran sayısında yayınlandı. Erkelerde benin prostat büyümesi (benign prostate hypertrophy) için verilen finasterid ve dutasterid ilaçlarının, kullanıcıları arasında %25 inde hiçbir etkide bulunmadığı ortaya konuldu. Yani hapı alanların dörtte biri bunu boşuna almakta!

Bırakıldıktan sonra tedavisi mümkün olmayan yan etkilere sahip olabilen finasterid, tam anlamıyla iki ucu keskin bir bıçak. Libido azalması, erektil disfonksiyon, depresyon, intihara eğilim, endişe, panik atak, Peyroni hastalığı, peniste küçülme, meme dokusunda büyüme (jinokomasti), kas kitlesinde azalma, bilişsel yetenekte azalma, uykusuzluk, ileri derecede kuru cilt ve kulak çınlaması gibi yan etkileri olan bu ilaç , hayat kalitesini çok düşürebileceğinden, kullanılmadan önce on kez düşünülmeli ve dikkatlice karar verilmeli .

Yani çıktığından bu yana tam 18 yıl geçen bu ilaç için, saçlarını kaybeden birisi bana “ bu ilaç güvenli midir? “ diye sorsa, hala söyleyeceğim en doğru cevap, “ben de bilmiyorum” olacak!

2015 Post Finasteride Syndrome Foundation yazısından alıntılanmıştır.

İlhan Serdaroğlu

Yazının devamı...

SAÇ EKİMİNE FARKLI VE CİDDİ BİR BAKIŞ

Bence günümüzde saç ekimindeki en önemli soru, ”saç ekimi kime yaptırılmalı ?” sorusu.

Pek çok merkez ve hemen tüm hastanelerde yapılan bir operasyon; turizm bürolarında, kuaför salonlarında, güzellik merkezlerinde, “merdiven altı “ tabiriyle 2-3 aylık eğitimsiz hemşireler tarafından saç ekimi yapılıyorsa, bu halk sağlığını ilgilendiren çok ciddi bir konu. Saç ekimi, estetik bir operasyon ve saç cerrahisi konusunda eğitim almış, plastik cerrahi uzmanları tarafından yapılmalı. Konuşmaya gittiğiniz merkez ya da hastanede, muhatabınızın bu konuda eğitim almış bir cerrah olması ve sizin operasyonunuza bizzat katılması çok önemli.

Günümüzde ülkemiz sınırları içinde tecrübeli ellerde yapılan saç ekimleri, tüm dünya tarafından takdir topluyor ve beğeniliyor .Bu yüzden saç ekimi, göz ve diş hastalıklarıyla birlikte sağlık turizminin lokomotif sektörü haline geldi. Biz de Türkiye’de genellikle, 2002 yılında ilk olarak tanımlanan ve ülkemize 2005 de tanıtılan FUE tekniği dediğimiz , saç köklerinin kesi yapılmadan, adeta pösteki kılı sayarcasına tohumların tek tek toplandığı bir yöntemle saç ekimi yapıyoruz.Böylece hastalarımızda operasyon sonrası acı, ağrı hiç olmuyor; şişlik ve operasyon izi “hiç“ denebilecek kadar az oluyor.

Operasyon öncesinde hastanın plastik cerrahla görüşme yapması, operasyon hakkında istemlerini açıklıkla bildirmesi ve cerrahın da tecrübesi ile hastasına nasıl bir saç ekimi sonucu vaad edeceğini, hasta örnekleriyle göstermesi çok önemli. Tüm plastik cerrahi operasyonlarında olduğu gibi fotoğraf çekimi ve operasyon planlaması son derece kritik. Operasyon lokal anestezi altında, hastalarımızın arada dinlendiği, yemek yediği , televizyon seyrettiği ve telefon konuşmalarını yaptığı rahat ve hijyenik bir ortamda gerçekleştirilmekte. Ortalama operasyon süresi, saç ekimi yapılacak alana bağlı olarak değişir. Fakat ortalama 3-7 saat arası sürebiliyor. Operasyon hemen öncesinde saç kökü verici alanı uyuşturmak için yapılacak olan iğneler son derece ince olup, olası acıyı daha da azaltmak için bir soğutma işlemi sonrasında uygulanabilir. Operasyon öncesi yaklaşık 10 dakika süren bu anestezi sırasında, kişiden kişiye değişen ağrı duyma seviyeleri olmakla birlikte, genellikle sadece hafif ve geçici bir yanma olabilir.

Operasyonda, ense kısmından alınan saç kökleri , açık olan bölgelere tek tek nakledilmekte. FUE (ağrısız, izsiz, bıçaksız ve kansız teknik dediğimiz, saç köklerinin mikromotor yardımıyla tek tek 0.7-0.8 milimetrelik minik “punch” larla alındığı) yöntem ile saç ekimi uygulandığında her seans saç ekiminde 2500-4300 greft, yani 6000-12000 saç teli alınabiliyor ve bu alımı tek başına baştan sona bizzat plastik cerrah yapmalı.

Operasyon sırasında veya sonrasında ağrı, şişlik ve morarma oluşmaz. Ekim yapılan bölgenin ilk yıkaması kliniklerde, operasyondan 1-2 gün sonra gerçekleştirilir ve hastaya öğretilir. Bu işlemden sonra tekrar yaşadığınız şehrinize/ülkenize dönebilirsiniz. Operasyondan sonra yaklaşık 10-14 günlük bir süre içinde saç ekimi yapılan bölgede, greftlerin etrafında minik kabuklanmalar oluşacak. Bu kabuklanmalar günlük yıkamalarla yavaş yavaş dökülecek ve ekim alanınız temizlenmiş olacak. Yani 10- 15 günlük bir izin dönemi, sizin işinize dönmeniz için gerekli zamanı size sağlayacaktır. Saç ekimi operasyonu sonucunun çok doğal olması ve anlaşılmaması, saç ekilen ve alınan bölgelerde iz kalmaması ve olabildiğince sık bir saç ekimi sonucu alınması çok önemli. Ekilen ve daha sonra çıkacak olan saçlar, mevcut olan saçlarla tam bir uyum dokusu sağlamalı ve doğal görünümden bir kayıp yaşanmamalı. Saç ekimi eğer seyrek alana sıklaştırma şeklinde yapılacaksa, o bölgedeki mevcut saçlar da zarar görmemeli. Saç ekiminde estetik ve doğal sonuçların alınabilmesi için yeterli sayıda greft çıkarılması ve sık çalışılması çok önemli. Saç ekimi, profesyonel yardım ve tecrübeli cerrahi gerektiren bir estetik cerrahi operasyonu ve cerrahından hemşiresine dek, tam güven ve tecrübe şart .

Saç ekimi sonrasında yeni ekilmiş olan saçlarınız , 3-4 hafta sonra şok bir dökülme dönemi (telogen efflivium) yaşadıktan sonra 3. Ay yavaşça çıkmaya başlar . saçarlın kalınlaşarak tam forma girmesi ve normal saç kılı olması 8-12 aylık bir süre alacaktır. Bu süre içinde bazı bakım ürünleri cerrahınız tarafından size tavsiye edilebilir. Artık ömür boyu sizin olacak, asla dökülmeyecek, istediğiniz gibi kestirip her türlü kuaförlük işlemini alabileceğiniz (boyama , kazıtma , düzleştirici vs.) kendi canlı saçlarınıza kavuştuğunuzda, ruhunuzda da bir yenilenme ve fiziksel olarak yüzünüzde 5-20 yaş gençleşme görebileceksiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.