SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Gebelikte Cinsel İlişki Riskli midir?

Gebeliğin fiziksel, duygusal ve finansal stres faktörleri duygusal ve cinsel yakınlaşmayı olumsuz etkileyebilmektedir. Gebelik ve doğum sonrasında seksüel tavır ve davranışlar; cinselliğe verilen değer sistemleri, dini inanışlar, fiziksel değişiklikler ve tıbbi kısıtlamalardan etkilenmektedir.

Genel olarak kadınlar gebeliğin ilk üç-aylık döneminde cinsel isteklerinin azaldığını fark ederler. Bu durum yorgunluk, bulantı ve içe kapanma hisleriyle ilgilidir. Düşük, vajinal kanama ya da ağrılı cinsel ilişki öyküsü olmayan bir kadının cinsel ilişkinin bebeğe zarar vereceğinden korkmasına gerek yoktur.

Gebeliğin ikinci üç-aylık döneminde genellikle cinsel istek ve aktivitede artış görülür. Çoğu kadının sevişme ya da mastürbasyon isteği artmıştır. Genital bölgede kan akımının artması nedeniyle bazı kadınlar hayatlarında ilk defa bu dönemde orgazm yaşayabilirler.

Gebeliğin üçüncü üç-aylık döneminde cinsel istek ve performans daha fazla değişkenlik gösterir. Kadın kendini hantallaşmış hissedebilir ve bebeğin zarar göreceğine dair korkuları artabilir. Eğer gebelikle ilgili sakıncalı bir durum ya da rahatsızlık yoksa cinsel ilişki zararlı değildir; her ne kadar orgazm rahimde kasılmalara neden olsa da cinsel ilişkinin erken doğuma yol açtığına dair bir delil yoktur. Meme ucu uyarısı, vajinal derin ilişki ve orgazm; prostaglandin ve oksitosine bağlı olarak rahimde kasılmalara neden olur. Erken doğum veya erken gebelik kaybı riski taşıyan gebelerde cinsel ilişkinin etkisi tam olarak cevaplandırılamamıştır. Risk altındaki çiftlerin daha sonra istenmeyen bir durumla karşılaşıldığında sorumluluk ve suçluluk duymamaları açısından cinsel ilişkiden kaçınmaları uygun olacaktır. Gebeliğin sonuna doğru yakınlaşma, duygusal destek ve çocuğunu besleme gereksinimi orgazm veya cinsel ilişki arzusundan çok daha baskın olabilir.

Bazı erkekler partnerlerinin gebeliği süresince cinsel isteklerini kaybedebilir ya da bebeğe zarar vermekten korkabilirler. Cinsel ilişkiyi içermeyen yöntemler çiftlerin doyuma ulaşmasını sağlayabilir. Çiftlere oral seks sırasında vajinada hava akımı yaratmamaları gerektiği, vajina içine kuvvetli bir şekilde üflemekten kaçınılmaları söylenmelidir, çünkü bu durum anne ya da bebek için ölüm riski taşıyan hava embolisine neden olabilir.

Doğum sonrası dönemde cinsel istek haftalarca ya da aylarca eski haline dönmeyebilir. Bu ilginin bebeğe yönelmesinin, yorgunluğun, depresyonun, hormonal durumun, ağrının yada beden imgesiyle ilgili kaygıların bir sonucu olabilir. Emzirme yeni annede ve partnerinde cinsel duyguları değiştirebilir. Babalar kendilerini dışlanmış hissedebilirler. Hekim cinselliklerindeki değişimi konuşarak çiftlere yardımcı olabilir.

Gebelik sırasında cinsel ilişkinin yasaklanması gereken iki önemli durum vardır. Bunlar; Bebeğin zarlarının delinmesi ve suyunun gelmesi (membran rüptürü) ve bebeğin eşinin önde yerleşmesi (plasenta previa) durumlarıdır.

Gebelikte cinsel tatmin; gebe kaldığından mutluluk duyma, hala çekici olduğunu hissetme, sağlıklı gebelikte cinsel aktivite ve orgazmın bebeğe zarar vermeyeceği anlayışıyla yakından ilişkilidir. Hem gebelikte hem de doğum sonrası dönemde cinsel arzuda azalma sık görülür ve normal sayılır.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Tedavisi Uzmnı

Yazının devamı...

Hamilelikte Varis

Hamilelikten önce varis gibi bir rahatsızlığı bulunmayan ancak hamilelik ile birlikte varis olan kadınlar ortalama %4-8 arasındadır.

Gebelikte varis görülmesine sebep olan birçok neden mevcuttur. Bu sebepler içerisinde en önemlilerinden birisi; gebelikle birlikte anne adaylarında meydana gelen hormonal değişiklikler sonucunda toplardamar duvarlarında meydana gelen genleşme ve gerilmenin artmasıdır. Bunun dışında diğer sorunlar şunlardır:

Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı, anne adayında varis görülme ihtimali artar.

Varis ile birlikte bacaklarda veya leğen kemiği civarında bulunan toplardamarlarda göllenen kan artmakta ve bunun sonucunda anne vücuduna ve bebeğe yeterli miktarda kan sağlanamadığından aniden ayağa kalkma gibi durumlarda kalbin daha fazla çalışması veani hareketler gerçekleştiğinde baş dönmesi ve bayılma gibi durumlar söz konusu olabilmektedir. Kan dolaşımının hamilelikte varis görülmesiyle daha da yavaşlaması ve bacaklarda çatlamaların görülmesi, çirkin görüntülere, acı veren kaşıntılara ve aniden meydana gelen kramplara neden olacaktır. Varisin oluşmasından sonra tedavisi sağlanmadığı durumlarda bacaklar daha çok şişmekte ve derin sistemlerde göllenme daha da artmaktadır, damar boyutu 1cm kalınlığa ulaşabilmektedir. Varisin ilerlemesi, bebeğin anne karnında yatış pozisyonuyla da doğrudan orantılıdır. Damarların aşırı büyümesi, anne ve bebeğin hayatını tehlikeye atacak kadar kötü sonuçlara sebep olabilmektedir.

Araştırmalar sonrasında elde edilen verilere göre sürekli ayakta kalan kadınlarda prematüre doğum görülme ihtimali çok daha yüksektir. Anne adayı sürekli ayakta ise; vücudun ihtiyacı olan kan, varisten dolayı pıhtılaşmış bölgelerde tıkalı kalacağından bebeğe ve anneye yeterli kan akışı sağlanamamaktadır. Bu tür rahatsızlıkları olan hastaların tedavisi basit yöntemler ile kısa sürede yapılmakta ve prematüre doğum gibi ihtimaller ortadan kaldırılmaktadır.

Gebelik döneminde meydana gelen varislerin çoğunluğu kısa bir zamanda tedavi edilebilmekle beraber, bazı varislerin tedavisi oldukça zor olmaktadır. Hamilelik döneminde oluşan varisler gebelikten sonraki iki veya üç ay boyunca halen devam ediyorsa kesinlikle tedavi için bir kalp-damar cerrahisi uzmanına başvurulmalıdır.

Öncelikle varis; akciğer embolisi dediğimiz, toplardamarlarda meydana gelen tıkanıklık nedeniyle oluşan pıhtılaşmış kan topluluklarının akciğere temasına sebep olacağından tedavisi oldukça önemlidir. Gebelikte oluşan varisin anne adayının psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesi, fiziksel görünüşü bozacak bir yapıya sahip olduğundan tedavisi sağlanmalıdır.

Öncelikle hareketsiz bir gebelik dönemi geçirmemeli, sert kısımları bacaklara denk gelecek oturak ve kanepeler kullanılmamalı, güneşte uzun süre kalınmamalı ve bacaklara günlük soğuk su masajı yapılmalıdır.

http://www.cemficicioglu.com.tr/

Yazının devamı...

Ne Zaman Jinekologa Gidilmeli?

Düzenli smear ve meme kontrolü;

Evlenen ya da cinsel münasebette bulunan bayanların düzenli olarak jinekologa muayeneye gitmeli, meme muayenesi ya da ultrasonografilerini çektirmesi gerekmektedir.

Adet düzensizliği

Kadınlarda 21 günden kısa zamanda 35 günden uzun zamanda meydana gelen adet süreli değerlendirilir. Adet kanamasının normalden fazla ya da az hatta hiç olmadığı zaman mutlaka bir uzmana başvurulması gerekmektedir.

Vajinal akıntı;

Bayanlar kısa süreli de olsa vajinal enfeksiyon sorunları ile karşı karşıya kalmaktadır. Meydana gelen enfeksiyonlar sarı ya da gri renkte bulunan akıntılar meydana gelebilir. Hoş bir kokusu yoktur. Çok çabuk belirti vermektedirler.

Genital bölgede meydan gelen siğil;

Cinsel münasebet yolu ile bulaşan humman papilloma adlı virüsler genital bölgede siğil oluşturabilmektedir. Bu virüs tipine oldukça yaygın bir biçimde rastlanılmaktadır. Bu tür bir durum ile karşı karşıya kalındığı takdirde hemen uzmana başvurulması gerekir.

Kasıklarda meydana gelen şiddetli ağrı

Kasıklarda ağrıya yumurtalık kistleri neden olabilmektedir. Hangisinde kist varsa o tarafta şiddetli ağrıya sebebiyet verebilir. Kasıklarda bu tarz bir şiddetli ağrı meydana geldiğinde ilk düşünülen yumurta kistidir.

Cinsel münasebet sonrasında meydana gelen vajinal kanama;

Cinsel münasebet sonrasında meydana gelen vajinal kanamanın başlıca belirtileri arasında rahim ağzı ennfeksiyonu bir diğer adıyla serviks enfeksiyonu ya da bunun yanı sıra ahim ağzında oluşan yaraların bir belirtisi olabilmektedir. Bunların yanı sıra serviks kanseri halk arasındaki adıyla rahim ağzı kanserinin de önemli belirtileri arasında bulunmaktadır.

Sonradan meydana gelen adet ağrıları;

Bayanın ilk adet gününden sonra meydana gelen ağrıların başlıca nedenleri; rahmin kasılmasından kaynaklı olabilmektedir ve bu nedenle masum sayılabileceğimiz ağrılardır. Bu tarz bir durum ile karşılaştığında kişinin ağrı kesici kullanması sonucunda olumlu sonuç alabilmektedir. Ancak ilerleyen yaşlarda ise bu tarz sonradan meydana gelen adet ağrılarına neden olan sebep endometriozis olarak bilinmektedir. Yani böyle bir durum ile karşılaşıldığında mutlaka bir uzmana danışılması gerekmektedir.

Aile planlaması;

Bayanın zamansız bir biçimde gebe kalmasını engellemek amacı ile yapması gereken uzman bir doktor yardımı ile kişiye özel bir doğum kontrol şeklinin oluşturulmasıdır. Elbette ki her metodun etkileri ve yan etkileri mevcuttur. Bu nedenle kişi kendine bir metot oluştururken arkadaş tavsiyesinden yararlanarak ya da eczane yardımıyla ile değil bir uzman yardımı ile oluşturması gerekmektedir.

Memede meydana gelen sertlik;

Günümüzde kadınların sık sık karşılaştığı bu rahatsızlık sık sık uzman yardımına ihtiyaç duymalarını gerektiriyor. Kadınların meme kanserine yakalanma riskinin çok fazla olması nedeniyle bayanların kendilerini sürekli kontrol altında tutması önemlidir.

Adet görememek;

Adet görememek bir diğer adı ile menopoz döneminin iyi bir biçimde planlanması gerekmektedir. Bu nedenle de kadınlar sık bir biçimde doktora başvurmaktadır. Çünkü önerilere ihtiyaç duymaktadır.

http://www.cemficicioglu.com.tr/

Yazının devamı...

Hamilelikte Anemi

Hemoglobin kırmızı kan hücreleri de denen alyuvarlarda bulunan ve oksijen taşınmasını sağlayan bir protein türüdür. Kansızlık olarak da adlandırılan anemi kandaki hemoglobin miktarının belirli bir oranın altında kalması durumudur. Bu oran her yaş grubunda farklılık gösterebileceği gibi cinsiyete göre de değişiklik görülebilir. Hamilelik de anemi önemli bir sorundur. Bu nedenle anne adayları bebek düşünmeden evvel tüm değerlerine baktırıp varsa eksik değerleri bunlara uygulanacak takviye tedaviler ile eksikliklerini gidermeli ve daha sonra bebek düşünmelidir. Çünkü bebek tüm ihtiyacını anne adayının depolarından tamamladığı için anne adayında ciddi eksiklikler oluşmakta ve anne adayları doğum sonrasında ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar.

Aneminin tek bir sebebi yoktur. Aneminin sebeplerinden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:

Hamilelikte görülen anemiye (kansızlık) ise 9 ay süren hamilelikte her 3 aylık periyotta geldiği seviyeye trimester denir. Her 3 aylık dönem için yani her trimester için farklı hemoglobin seviyesi vardır. Anne adayının hemoglobin oranı bu seviyenin altına düştüğü zaman anemi olarak adlandırılır. Hamile kadınların % 50’sinin anemi hastası olduğu tahmin ediliyor. Gebelikte demir ihtiyacı normalden fazladır. 6-7 mg demir hamile kadınların günlük demir ihtiyacını karşılar.

Gebelikte bebek rahime düştüğü ilk andan itibaren tüm ihtiyaçlarını annenin vücut depolarından karşılar. Eğer anne beslenmesine dikkat etmez, sağlıklı beslenmezse bebek ihtiyaçlarını karşıladıkça annede kansızlık görülecektir. Anne adayının demir depolarındaki eksiklik de gebelikte ortaya çıkacaktır. Sık doğumlar ve düşükler de demir anemisi nedenlerindendir. Bu nedenle anne adayları daha doğrusu çiftler bebek sahibi olmadan evvel bilinçli birer birey olarak tüm sağlık taramalarından geçerek var ise vücutta ki tüm eksik mineraller, vitaminler, kan, fosfor, çinko, calsiyum, gibi eksiklikleri giderdikten sonra bebek düşünmelidir. Bu durum hem bebeğin sağlığı hem anne adayının sağlığı için oldukça mühim üzerinde durulması gereken bir husustur.

Anne adaylarının tümüne anemi olsun ya da olmasın bütün hamile kadınlara demir desteği gereklidir. Demir depoları yeterli olsa da anne adayına demir desteği sağlanır. Bunun amacı anemiyi önlemek, bu riski ortadan kaldırmaktır.

Hamilelikte anemininin diğer sebebi de folik asit eksikliğine bağlı anemidir. Eğer anne adayına folik asit eksikliğine bağlı anemi teşhisi koyunduysa tedavi amacıyla anne adayı her gün 1 mg folik asit almalıdır. Hamilelikte anemi teşhisi Hamilelikte anemi teşhisi konulması için öncelikte kan tahlili ile mümkündür. Eğer gebelik planlanmış ise hamile kalmadan önce kan tahlili yaptırılarak hemoglobin seviyesi kolaylıkla belirlenir. Fakat eğer gebelik sürpriz ise gebeliğin ilk haftalarında yapılacak kan tahlili ile de hemoglobin seviyesi ölçülebilir.

Hamilelik öncesinde ya da hamileliğin ilk haftalarında yapılan tahlilde anemi varlığı tespit edildiyse ağızdan alınan tabletlerle aneminin tedavisi mümkündür. Nadiren kalçadan yapılan iğneyle de tedavi edilebilir. Hamilelikte aneminin sonuçları Hamilelikte aneminin en önemli riski erken doğumdur. Bunun dışında bebeğin kilosundaki düşüklük de aneminin ciddi sonuçlarındandır. Ayrıca doğumdan sonra rahimde gelişme geriliği, doğum sonrası annede enfeksiyon artışı, doğumdan sonra iyileşmede gecikme gibi sonuçlar da aneminin tehlikeli sonuçları arasında yer alır.

Prof Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı

Yazının devamı...

Sezeryan İle Doğum ve Riskleri

Sezeryan; sıklıkla bebeğin abdominal uterin insizyon yolu ile doğurtulması için kullanılan terimdir. Bu operasyon vaginal doğumun ya mümkün olmadığı yada anne ve bebeğin aşırı risk altında olduğu olgularda kullanılır. Ancak yıllar geçtikçe endikasyonlar artmış olup artık anne ve bebek için daha az tehlike arz eden doğum şekli haline gelmiştir. Daha sıklıkla kullanılması dolayısı ile,iyi cerrahi teknik,etkin antibiyotik varlığı,kan transfüzyonu imkanı gibi olanaklarda gelişme nedeni ile güvenilirliği de artmıştır.

Son yüzyılda tüm dünyada sezeryan oranları dramatik şekilde artmıştır. Sezeryan ile doğum birçok obstetrik problem için çözüm olarak görülmüştür. Medikolegal problemler ile karşı karşıya kalmadaki artış nedeni ile obstetrisyenler makat vajinal doğum ve operatif vajinal doğum yöntemlerini aşamalı olarak kullanmayı bırakmış, intrapartum fetal distres tanımını genişletmiş ve distozi tanısını liberal olarak kullanmaya başlamışlardır. Ayrıca primer sezeryan oranının yüksek olduğu primipar ileri yaş kadın sayısında da artış olmuştur. Tüm dünyada anne isteği nedeni ile primer elektif sezeryana yönlenme önemli bir gerçek haline gelmiştir. Son on yılda sezeryan oranındaki artış beraberinde sezeryan sonrası normal doğum isteğinde artışa neden olmuştur.

Sezeryan oranlarında artış olduğu yıllarda perinetal sonuçta düzelme kaydedilmiş olmasına rağmen serebral palsi oranında azalma saptanmamıştır.

En sık sezeryan nedeni mükerrer sezeryandır. Distosi, fetal distres,makat geliş en sık primer sezeryan nedenleridir.

Sezeryan ile doğum zararsız, masum bir operasyon değildir. Ortalama %25 olguda açıklanamayan ateş, endometrit, yara enfeksiyonu, kanama,aspirasyon, atelektazi, üriner enfeksiyon, tromboflebit ve pulmoner emboli vardır. Anne ölüm riski her 1000 operasyonda <>

Sezeryanda yenidoğanda geçici takipne vaginal doğumdan daha yaygındır. Fetal hemoraji ve hipoksi riski, bebekte potansiyel laserasyon riski vardır.

Geç komplikasyonlar intestinal obstrüksiyon ve sonraki gebelikte uterin insizyon ayrılmasıdır. Sezeryan sonrası plasenta previa veya akreata insidansı ilk sezeryanda %3,ikinci sezeyanda %11,üçüncü sezeryanda %40,dördüncü sezeryanda %61, beşinci sezeryanda %67 ye ulaşır. Bu durum önemli bir problem olup histerektomi riski taşır.

Sezeryan doğumda morbiditeyi artırmaz ve sezeryan süresinde çok az uzamaya neden olur, iyileşme sürecinde uzamaya neden olmaz.

Sezeryan ile doğum yapan hasta sayısında artış olması nedeni ile sezeryan sonrası vaginal doğum isteğinde de artış olmuştur. Vaginal doğum eylemine giden hastalardaki komplikasyon oranı sezeryan yapılan olgulara göre daha yüksektir. Sezeryan sonrası vaginal doğum kişisel bazda dikkatli bir şekilde yarar/zarar dengesinin değerlendirilmesini gerektirir. Eylem ve doğum;anestezi, obstetrik ve kan bankası şartlarının uygun olduğu,acil şartlarda hemen ulaşılabildiği durumlarda güvenlidir.

Uterin skar rüptürü sezeryan sonrası vaginal doğumun en ciddi komplikasyonudur. Anne ve bebek açısından hayatı tehdit eden bir durum olabilir. Çoğu olguda rüptürün neden olduğu bilinmemektedir. Günümüzde, uterin skarı olan olguların hangisinin rüptür açısından yüksek risk taşıdığını öngörmenin yolu yoktur.

Nadir durumlarda sezeryan veya vaginal doğumu takiben acil histerektomi gereği olabilmektedir.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

http://www.cemficicioglu.com.tr/

Yazının devamı...

Gebelik Döneminde Fazla Kilo

Çok fazla kilolu yani obezite hastalığına sahip anne adaylarında hamilelik esnasında bazı komplikasyonlar görülebilir. Hamilelikte fazla kilo almanın nedenleri arasında, çok fazla kalorili yiyecekler tüketme, fiziksel egzersizlerin kısıtlı yapılması veya hiç yapılmaması, hareketsizlik, genetik sebepler gibi sebepler sayılabilir. Obezite hastalığına sahip anne adaylarında hamilelik esnasında yüksek tansiyon ve diyabet yani, şeker hastalığı çıkma olasılığı çok daha fazla görülebilir.

Obezite hastalığına sahip anne adaylarından doğan bebeklerde, yeni doğanların yoğum bakım ünitesine konulma gerekliliği doğabilir. Yeni doğan döneminde ölüm riskleri daha çok görülebilir.

Obezitenin ve hamilelik esnasında olması gerekenden fazla kilo almak, yukarıda anlatılan bu risklerinden kaçınmak için fazla kiloların hamilelik gerçekleşmeden önce kaybedilmesi gerektiği ve hamilelik esnasında gereği kadar kalori alma ve hareketsizlikten kaçınma, egzersiz yapma gibi önlemler alınmalıdır. Hamilelik esnasında ne kadar kilo alındığının kontrol edilmesi için sık sık tartılmak faydalı olacaktır.

Bir anne adayının hamilelik esanasından doğuma dek toplamda alması gereken bir kilo limiti bulunmaktadır. Bu limit, anne adayının vücut kitle indeksine yani BMI’sına göre belirtilir.BMI değeri en basit hali ile ağırlığın boyun metrekaresine bölünmesiyle elde edilebilir (kg/m2).

Hamilelikte aşırı kilonun ceninde bazı oluşum bozukluklarına yol açabilme riskinin arttığı yapılan araştırılmalar ile belirtilmiştir. Bilim insanları, yaptıkları birçok çalışmanın ışığında vücut kitle indeksi yani BMI ile bebekte ortaya çıkabilecek riskleri hesapladılar.
Obezite hastalığına sahip anne adaylarında riskin daha fazla olduğu neticesine varıldı. İngiltere’nin Newcastle Üniversitesinde yapılan araştırmalarda “hamilelik başında obezite hastalığına sahip anne adaylarında ceninin beyin ve omuriliğini meydana getiren nöral tüpte oluşum bozukluğu riskinin neredeyse iki kat, omurgada gelişim bozukluğu riskinin de iki kattan fazla arttığı belirtildi.
Amerikan Tıp Derneğinin (JAMA) dergisinde yayınlanan araştırmada ise, kalp-damar anormallikleri, dudak-damak yarıkları ve bir organın gelişmemesi riskinin de obezite hastalığına sahip anne adaylarında daha fazla risk taşıdığı belirtildi.

Obezite hastası ve hamile anne adaylarında, ceninde karın duvarının tam olarak kapanmaması riskinin ise az olduğu görüldü. Hamile kalınmadan önce, fazla kilolara sahip anne adaylarını kilolarını kontrol etmeli ve vermeye çalışmalıdır. Sağlıklı bir beslenme düzenine alışmak ve hamilelik esnasında bebeğe kendi damak tatlarından daha önemli olarak sağlıklı ve yararlı gelebilecek şeyler tüketmelilerdir. Abur cubur ve çok yağlı yiyeceklerden uzak durmalıdırlar. Sağlıklı bir bebeğe sahip olmak için anne adayının öncelikle sağlıklı olması gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.

Çok fazla kilolu olmanın çok önem teşkil eden risk faktörü olduğu neredeyse kesindir. Obezitenin sebep olduğu başlıca hastalıklar ise: Kardiyovasküler hastalıklar, varisler, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, inme, Osteoartrit (romatizma), şeker hastalığı (tip 2 diyabet), rahim, meme, kalın bağırsak kanserleri, uyku-apne sendromu yani, uykuda solunumun durması ve oksijen yetmezliği, polikistik over sendromu yani, yumurtalık kistleri, sindirim sistemi bozuklukları örneğin, safra taşı, karaciğer yağlanması gibi, doğum zorlukları ve depresyondur.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

http://www.cemficicioglu.com.tr/

Yazının devamı...

Hamilelikte Hangi Aşılar Yapılmalı?

Hamilelikte canlı aşı yapılması önerilmez. Bu sebeple hamilelik sırasında ölü yani inaktifvirüz ya da bakteri kullanılarak yapılan aşıların anne veya fetüs için herhangi bir sağlık problemi oluşturmadığı biliniyor. Bunun dışında emzirme dönemlerinde annelerin ilaç kullanımına dikkat etmesi gerektiği herkesçe bilinir. Ancak aşı emzirme döneminde de anne ve bebeğe zarar vermeyen bir uygulamadır.

Hamilelikte aşılama genellikle ikinci üç aydan sonra başlar. Aşılamanın en önemli amaçlarından biri fetüste büyüme geriliği, ölü doğum ve sinirsel problemlere neden olabilecek enfeksiyonlardan korumaktır. Ayrıca ölü doğum riskini azaltmak ve yeni doğan enfeksiyonlarını azaltmaktır.

Eğer anne taşıyıcı ise doğumdan sonraki ilk 12 saatte mutlaka bebeğe hepatit-B aşısı yapılmalıdır. Çünkü anne taşıyıcı ise bebeğine doğum esnasında hepatit bulaştırmaları mümkündür. Eğer anne değil de baba hepatit-b taşıyıcısı ise anne hamilelik öncesinde aşı yaptırmalı. Eşi hepatit-b taşıyıcısı olan kadınlar hepatit-b hastalığına yakalanabilirler. Bu nedenle aşı ile korunma sağlanmalıdır. Eğer anne hamilelikten önce aşı yaptırmadıysa mutlaka hamilelik sırasında aşı yaptırmalı.

Grip her yıl kendini yenileyerek karşımıza çıkar. Her yıl oluşan grip virüsüne göre her yıl yeni aşı oluşturulmaktadır. Hamilelerin grip aşısı yaptırmasının herhangi bir sakıncası yoktur. Aynı şekilde emzirme dönemlerinde de grip aşısı yaptırmanın olumsuz bir sonucu yoktur.

Grip aşısı asla gribe neden olmaz. Aşılama sonrasında görülen üst solunum yolları enfeksiyonu tamamen tesadüftür. Yani grip aşısı ile hiçbir ilgisi yoktur.

Daha önce tetanos aşısı yaptırmamış anne adaylarının hamilelikte aşı yaptırması gerekir. Hamileliğin ikinci ve üçüncü üç ayında tetanos aşısı yapılır. Bir ay arayla yapılan bu tetanos aşılarından ikincisinden altı ay sonra üçüncü doz tetanos aşısı yapılır.

Anne adayı hamilelikten önce tetanos aşısı yaptırmışsa ve eğer en son aşının üzerinden on yıldan az bir zaman geçmişse anne adayının hamilelik esnasında aşı yaptırmasına gerek yoktur. Fakat anne adayı hamilelikten önce aşı yaptırmasına rağmen en son yapılan aşının üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmişse anne adayına tek doz aşı yapılmalıdır.

Tetanos, yeni doğan bebeklerde özellikle ilk zamanlarda %60 oranla ölümcül risk taşıdığından tetanos aşısı oldukça önemli bir yere sahiptir.

Anne adayında görülen menenjit salgıları sebebiyle yapılan bir aşıdır. Bu aşının anne adayına ve bebeğe verdiği bir zarar saptanmamıştır. Bebeği de anneyi de koruyan bir aşıdır. Doktor tarafından gerekli görülmediği takdirde yapılmaz.

Hamilelik esnasında şüpheli hayvanlarla temas edildiği durumda kuduz aşısı yapılmasının hiçbir sakıncası yoktur. Bu nedenle böyle bir durumla karşı karşıya kalındığında derhal en yakın sağlık kuruluşuna giderek gereken müdahalenin yapılması gerekmektedir. Hamilelikte anne adayı ya da fetüs için olumsuz bir sonucu yoktur.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve uzmanı.

Yazının devamı...

Tüp Bebek Neden Tutmaz?

Tüp bebek, çoğunlukla tercih edilip başarılı sonuçlar alınan bir yardımcı üreme yöntemidir. Ancak buna rağmen tüp bebek tedavilerinde her zaman pozitif sonuçlar alınamamaktadır. Tedavi öncesini kapsayan tüm süreçte, embviryo gelişimim zamanında ve transfer uygulamasında hiçbir pürüz çıkmasa dahi, olumsuz netice alma ihtimali, her zaman için mevcuttur. Standart olarak kabul edilen ve minimum 3 tüp bebek uygulamasında iyi kalitedeki embriyo transferine rağmen hamilelik gerçekleşmedi ise, ya da 10 veya daha fazla sayıda embriyonun transferine rağmen hamileliğin gerçekleşmemesi: Tekrarlayan Tüp Bebek Başarısızlıkları olarak geçmektedir. Fakat günümüz şartlarında farklı alternatfileri bulunan embriyo transferi stratejileri de duruma dahil edildiğinde, şayet bir embriyo transferi gerçekleştiriliyor ise toplam 4 başarısız uygulaması ya da iki tane embriyo aktarımı kabul edildiğinde 2 tane iyi kalitede blastosist transferi yapılmış 2’den fazla başarısız tüp bebek uygulaması, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları olarak adlandırılır.

Başarılı geçmeyen tüp bebek tedavileri ardından, neden tutmadığını her anne baba adayı haklı olarak öğrenmek ister. Ancak, ne yazık ki tedaviden, labaratuvar sürecinde ve embriyo transferi bölümünde hiçbir olumsuzluk, hata ya da gözden kaçan sorun fark edilmemiş ise bu sorunun cevabını vermek oldukça güçtür. Tedavi ardından tüp bebeğin tutmamasına sebep olabilecek çok sayıda etken mevcut olabilmektedir. Bu sebep dolayısı ile, kesin ve net bir cevap vermek oldukça zordur.

Anne adayının yaşı ilerlemiş ise, bundan kaynaklı yumurta hücrelerinde meydana gelebilecek genetik nedenler, yumurtalıklarının alınan ilaçlara yeterince cevap vermemesi, yumurta rezervlerinin yeterli olmaması ve yumurtalarda meydana gelebilecek morfolojik bozukluklar, baba adayında kötü sperm morfolojisi, rahim duvar kalınlığının yeteri kadar kalın olmaması, kişinin uygulanması salık verilen ilaçları doktor tavsiyenin dışındaki dozlarda ve şekillerde kullanması, transfer ardından uyulması gereken kurallara uyulmaması gibi etkenler tüp bebek tedavilerinde olumlu sonuç almayı engelleyebilir ve embriyonun tutma durumunu olumsuz yönde sonuçlandırabilir.

Tüp Bebek tedavilerinde anne adayına gelişen embriyoları arasından tutunma yetisi en iyi olan embriyolar tercih edilerek aktarım gerçekleştirilir. Embriyolar transfer edildikten sonra, tutunduğu yer olan rahim duvarı kontrol altında olan bir bölge değildir. Rahim zarına bağlı ve tıbben nedenleri tam olarak açıklanamayan nedenlerde kaynaklı olarak tutunma oluşmayabilir. Bunun sebebi şu an rahim zarı ile ilgili ölçebilen özellik;

1 - Rahim zarı (endometrium) kalınlığı; ortalama 8-10 mm olması gereken kalınlık bazı durumlarda yeterli gelmeyebilir. Anne adayının önceden geçirdiği enfeksiyonlar, ya da cerrahi operasyonlar neticesince zarar gören rahim zarı, incelmiş olabilmektedir. Eğer böyle bir durum mevcut ise maalesef çoğu zaman çözülemeyen bir sebep olarak kişinin karşısına çıkmaktadır.
2 - Rahim duvarında yapısal hastalık bulunmayışı; ultrasonla fark edilebilecek, myom, polip gibi yer sorunlar, embriyonun beslenmesini ve gelişmesini olumsuz şekilde etkileyebilecek perde (septum-subseptum), yapışıklık gibi sorunların henüz tedaviye başlanmadan incelenmesi, alınacak önemler için büyük fayda taşır.

Bebeğin gelişim aşamaları tek bir etkenle açıklanabilecek kadar basit bir olay değildir. Çok fazla ve açıklanması mümkün olmayan komplike olaylardan meydana gelir. Bunlar açıklanabilir tek bir değişkenden ibaret değildir. Tüp bebek tedavilerinin sonucu olumsuz olan anne ve baba adayları, yeniden bir tüp bebek tedavisine başlatılmadan ilk tedavinin neden başarısız olduğu ile ilgili araştırmalara tabii tutulmalıdır.

Embriyonun geliştiği kültür ortamlarının yeterli gelmemesi,
Embriyo dış zarının kalınlaşması gibi embriyoya bağlı etkenler embiryoların tutunmasını dolayısı ile tüp bebeğin tutmasını engeller.

Endometrium denilen rahim iç duvarını etkileyen doğumsal rahim sorunları,
Embriyonun tutunmasını için olumsuz etki yaratan rahim içindeki polip, myom, oluşumları
Daha önceki enfeksiyon ya da küretajlar sebepli meydana gelen yapışıklıklar,
Embriyonun rahim içinde tutunmasını ve dolayısı ile büyümesini etkileyen pıhtılaşma işlev bozuklukları,
Kadında genetik veyahut daha sonra ortaya çıkan immunolojik yani savunma mekanizmaları bozukluklar, yüksek kalitede de olsa gelişen embriyonun tutunup büyümesini engelleyebilir ve tüp bebeğin tutmamasına sebep olur.

Çocukları olma, arzularını yerine getiremeyen anne adaylarında çok sık karşılaşılan endometriosis hastalığı isimli, halk arasında yaygın olarak çikolata kistleri diye bilenen hastalık
Bebek sahibi olma konusunda güçlük çeken kadınlarda gene çok yaygın bir oranda tanısı yapılan, tüplerin tıkanması ve şişmesi durumları. Bu durumlar tedavi edilebilir problemler olmasına rağmen, tüp bebek de başarılı olmayı etkileyebilir. Gene yaygın şekilde karşılaşılan hidrosalpenk ismi verilen, tüplerde daha önceden geçirilmiş enfeksiyon ya da geçirilmiş karın içi operasyonları ardından oluşan sorun.

tedavisinde deneme konusunda herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Fakat tedaviler iyi merkezlerde yapılıyor buna rağmen sonuç alınamıyor ise, deneme sayısı fazlalaştıkça hamilelik umutlarında azalmalar meydana gelecektir. Kimi zaman sebebi belirli olmayan tutunamama sorunu yaşayan anne baba adayları, birden fazla deneme ardında hamilelik konusunda başarı elde edebilmektedirler. 8 ya da 10. tüp bebek tedavisinden sonra hamilelikleri gerçekleşen adayların oranı azımsanmayacak şekildedir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.