SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yumurta Donasyonu Nasıl Yapılır?

Yumurta donasyonu yani yumurta bağışı tüp bebek yöntemiyle elde edilmiş yumurta hücrelerinin, alıcı kadının eşinden alınan spermlerle döllendirilmesi ve alıcı kadının rahmine embriyonun transfer edilmesiyle yapılır. Bu işlemin uygulanmasıyla doğmuş olan ilk bebek, 3 Şubat 1984 yılında dünyaya gelmiştir. Bu uygulamanın kesinlikle kendi yumurta hücreleriyle gebe kalamayan kadınların, gebe kalmasını sağlayabilecek olan tek yöntem olduğu söylenebilir. Çünkü kadının gebe kalması için, yumurta hücresinin erkeğin spermiyle döllenmesi gerekir. Bu uygulama yumurta rezervi tükenmiş olan bir kadının bile anne olmasını sağlayabilir. Fakat bu uygulama çoğu ülkelerde yasaklanmıştır. Bizim ülkemizde yasak olan , KKTC de uygun koşullar sağlandığında yapılabilmektedir.

Yumurta üretimi olmayan, menopoz döneminde girmiş kadınların, sağlıklı olan, genç ve doğurganlık özelliğini kaybetmemiş olan başka kadınların yumurtasıyla kendi eşinin spermlerinin döllendirilmesiyle uygulanan yumurta donasyonu, tüp bebek tedavisiyle yapılır. Sağlıklı bir rahme sahip olan, fakat kaliteli ve sağlıklı yumurta hücresi olmayan kadınlar, yumurta donasyonu yoluyla kendi eşlerinden bebek sahibi oluyorlar. Uygulama aynı tüp bebek tedavisi gibidir. Buradaki farklılık yumurta hücrelerinin donörden elde edilmesiyle spermlerin döllendirilmesidir.

İleri yaştaki kadınların yumurtalarının döllenme olasılığı düşüş gösterir. İnsan vücudundaki dokuların yaşlanması gibi, yumurta hücrelerin de yaşlanması buna etken olur. Kadında 45 yaşında bile yumurtlama olsa da, yumurta hücresinin döllenmesiyle sağlıklı bir gebelik oluşturulması oldukça düşük bir ihtimaldir. Kadınlarda gebelik döneminde düşük yapma riski otuzlu yaşlarda % 12 kadarken, 40-45 yaşına gelmiş bir kadında bu oran % 51 oranına yükselir. Yaşı ilerlemiş kadınlarda gebeliğin önemli bir riski de, kromozomal anomalilerinin artmasıdır. Yaşı ilerlemiş kadınlarda down sendromu gibi doğumsal anomalilerin olması daha fazla görülmektedir. Tüp bebek tedavisi sırasında bile otuzlu yaşlarda elde edilen gebelikler, kırklı yaşlarda olan kadınlardan daha yüksek orandadır. Yaş faktörü kadınlarda üreme ve doğurganlık açısından önem taşımaktadır. İleri yaşlarda olan kadınlarda tüp bebek tedavisiyle bile sağlıklı gebelik oluşturulması ve bunun başarılı olmasını beklemek, çabaların boşa gitmesine neden olabilir. Bu yüzden yumurta donasyonu kadınların hayal ettikleri gebeliğin elde edilmesinde ve bebek sahibi olmalarında en büyük yardımcı olacaktır.

Yumurta nakli yapılacak kişiler arasında iki türde ilişki bulunabilir. Bazı durumlarda yumurta veren ve yumurta alan kişiler birbirini tanımaz, bazen de bu kişiler birbirini tanıyan kişilerden oluşur. Ancak yumurta donasyonunda, bu uygulama genellikle birbirini tanımayan kişilerden oluşmaktadır. Bilindiği gibi tüp bebek tedavisinde yumurtaların toplanması için kadına yumurta gelişimi sağlayacak bir tedavi uygulanmaktadır. Yumurta donasyonunda sadece yumurtayı veren kadına bu işlem yapılmaktadır. Yumurta alıcısına yumurta gelişimi için herhangi bir tedavi uygulanmaz. Çünkü alıcının yumurtaları zaten kullanılmamaktadır. Burada yumurta alıcısı olan kadına sadece rahim iç zarının gebeliğe hazırlanması için işlemler yapılmaktadır. Uygulanan tedavide yumurta alıcısı ve yumurta bağışçısı kadının tedavileri aynı anda gerçekleştirilir. Alıcı olan kadının eşinden alınan spermlerle döllendirilen yumurtalardan elde edilen embriyolar taze olarak kullanılabileceği gibi, dondurularak daha sonra da kullanılabilir. Taze olarak kullanılan embriyolar, yumurtaların toplandığı gün alıcının eşinin spermleri alınarak, mikroenjeksiyon işlemine tabi tutulur. Bu yapılan işlemlerde yumurta vericisi ve alıcısı herhangi bir şekilde birbiriyle karşılaşmaz. Yumurta donasyonunun devam eden aşamalarında, aynı tüp bebek tedavisinde olduğu gibi işlemler yapılmaktadır. Embriyolar 3-5 gün içinde alıcı kadının rahmine transfer edilir. Daha sonra gebeliğin kontrolü için 12 gün kadar beklenir ve kadına gebelik testi uygulanır.

Yumurta bağışçısı olan donörlerinin enfeksiyon hastalıklar ve genetik hastalıklar açısından değerlendirilmesine özen gösterilir. Bu kişilerde kan grubu, genel fiziksel özellikleri ile etik köken hakkındaki taramalar özenle yapılmaktadır. Yumurta bağışçısı kadının saç rengi, göz rengi gibi her türlü özelliği kayıt altına alınır. Bu verilerle birlikte, yumurtalar uygun özelliklerdeki alıcılarla eşleştirilir.

Yumurta donasyonunun başarısı, tüp bebek tedavisinin başarısı kadar olumlu sonuçlar verir. Yapılan yumurta nakli yüksek başarı oranıyla uygulanmaktadır. Burada alıcı kadındaki gebeliğin oluşması tamamen tüp bebek tedavisinin başarısına bağlıdır.

Yumurta donasyonu uygulaması yaptırıp, tüp bebek tedavisi uygulanmış çiftler için cinsiyet tayini yapılabilir. Yumurta donasyonu sırasında, embriyoların transferinden hemen önce biyopsi yapılarak PGT yöntemiyle hem cinsiyet tayini yapılır, hem de kromozomal olarak genetik tarama işlemi yapılabilir. Alıcı çiftin tercih edeceği cinsiyetteki embriyolar gelişmelerini takip eden beşinci günde anne adayının rahmine transfer edilir ve gebelikte cinsiyet tayini yapılır.

Yumurta donasyonu ile uygulanan tüp bebek tedavisinde yumurta üretemeyen ya da yumurtaları sağlıklı olmayan kadınlara yumurta bağışçısı olan sağlıklı kadınların yumurtalarıyla döllendirilen spermlerden elde edilmiş olan embriyolar transfer edilmektedir. Cinsiyet tayini sırasında microsort sayesinde embriyoların oluşturulmasından önce bile erkeğin sperminde kız ve erkek hücreler ayrılabilir. PGD ile yapılacak cinsiyet seçiminde embriyolar oluşunca, embriyodan tek hücre alınarak cinsiyet tayiniyle beraber genetik tarama uygulanabilir. Ayrıca yine microsort ve PGD birleştirilip % 99,9 oranında cinsiyet tayini yapılır ve tercih edilen cinsiyetteki embriyo anne rahmine yerleştirilebilir.

Yumurta donasyonu her ülkede yasal olarak uygulanamaz. Bu nedenle yumurta donasyonunu yaptırmayı isteyen çiftler özellikle bunun için Kıbrıs’ı tercih etmektedir. Bu ülkede sadece yumurta donasyonunun yasal olmasının dışında başka avantajlarda bulunmaktadır. Bunlar;

KKTC yumurta donasyonunda sunduğu avantajların yanında, bir tatil cenneti olması yüzünden tercih edilir. Tedavi sırasında kişiler burada güzel bir tatilde yapabilir.

Yazının devamı...

Çikolata Kisti Tanısı, Evreleri ve Boyutları Nasıldır?

Çikolata kisti gebe kalamama gibi sebepler ile doktora başvuran ve yapılan tetkikler ile kadınlarda hafif veya şiddetli aşamalarda belirlenebilir. Kronik ağrıları olan, cinsel birliktelik sırasında ağrı sorunu yaşayan veya regl tedavisinde sonuç alınamadığı durumlarda yapılan incelemelerin sonucunda kadınlarda endometriozis bulunabilir. Kistler kimi zamanda gebe kalamama gibi durumların incelenmesi ile ortaya çıkmaktadır.

Oluşum nedeni hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber Endometriozis; rahim iç tabakasının rahim iç yüzeyi dışında örnek olarak en sık olarak yumurtalıklarda ve rahim arkası boşluklarda, bağırsak yüzeyinde, rahmi tutan bağların ayrıca mesanenin üzerinde de görülebilen yerlere, endometrium olarak adlandırılan dokunun yerleşmesi ile oluşur.

Çikolata kisti evreleri ve boyutları, Endometriosisin genital bölge üzerinde ve çeşitli niteliği tam belli olmamış ve tespit edilememiş bozuklukları dikkate alınarak belirlenmektedir. Çikolata kistleri yapılan ultrason incelemeleri ile rahatlıkla ayırt edilebilmekte ve diğer rahatsızlıklardan ayrı bir şekilde kesin tanı konulabilmektedir.

Çikolata Kisti Kaç Evreden Oluşur?
Niteliği tespit edilememiş bozukluklar incelendiğinde; çikolata kistinin boyutu, yerleştiği yeri, yerleştiği yerdeki derinliği, yumurtalığa ve belirli bölgelerdeki yapışık durumdaki kistlerin miktarları ele alınarak Evre 1, Evre 2, Evre 3 ve Evre 4 olarak adlandırılır.

1.1.Evre 1 (Minimal Endometriosis);

Evre 1 minimal endometriosis olarak adlandırılır. Henüz hastalığın başlangıç aşamasında olduğunu gösterir ve kistler daha az gözlenerek tanı rahat bir şekilde konulamayabilir.

1.2.Evre 2 (Hafif Endometrisosis);

Evre 2 hafif endometriosis olarak adlandırılmaktadır ve rahatsızlık evre 1 minimal endometriosise göre daha ilerlemiştir fakat Evre 1 ve Evre 2 de cerrahi işlem yapılamaz. Cinsel ilişki sırasında ya da regl döneminde ağrı yaşanıyor ise bu bozukluklar laparoskopiyle yakma işlemine tabi tutulur.

1.3.Evre 3 ( Orta Endometrisosis);

Evre 3 diğer iki evreye göre daha ilerleme görülmüş ve çikolata kistlerinin rahatlıkla görülebildiği hatta kistlerin 3 cm ile 4 cm arasında olabildiği ileri safha olarak adlandırılabileceğimiz bir safhadır.

1.4.Evre 4 (Şiddetli Endometrisosis);

Evre 4 Şiddetli Endometrisosis olarak adlandırılmakla beraber kistlerin vajinal ultrason ile rahatlıkla seçilebildiği bir dönemdir. Evre 4 ile yumurtalıkların birbirlerine yapışması ile bağırsağın en sonunda, orta kısmında kimi zamanda rahim duvarının arkasına yapışmış olarak bulunabilir. Evre 4 çikolata kistleri oluşumunun son evresidir ve kadınlara en çok sıkıntı yaşatan dönemdir. Evre 4’te kistler 3 cm ile 4 cm arasındadır.

Çikolata Kistinde En Tehlikeli Olan Evre Hangisidir?
Çikolata kisti regl ağrılarına ya da cinsel birliktelik sırasında hissedilen ağrıların tedavisine yanıt alınamadığı durumlarda yapılan vajinal ultrasonlar ile görülen yapısal bozukluklardır. Bu bozukluklar kendisini regl dönemlerinde gelen kanın kahverengimsi bir hal alması ile belli etmekte ve ismini de buradan almaktadır. Çikolata kistleri oluşumuna göre 4 farklı evreye ayrılır. Bunlardan ilk iki evre 1 inci Evre Minimal Endometrisosis ve 2 inci Evre Hafif Endometrisosis çokta tehlikeli olmayan kistlerin oluşum aşamasında olduğu ve kişilere çokta rahatsızlık vermeyen evrelerdir.

Bundan sonraki 3 ve 4 üncü evreler en tehlikeli ve ultrason ile rahatlıkla seçilebilen kistlerin oluşumunun yaşandığı evrelerdir. 3 üncü evre Orta Endometrisosis ve 4 üncü Evre Endometrisosis olarak adlandırılır. Bu evrelerden 3 üncü Evre diğer iki evreye oranla cinsel ilişki ya da regl dönemlerinde daha fazla ağrı hissedilen ve bayanları daha fazla rahatsız olduğu dönemdir. 4 üncü Evre ise kistlerin tamamen oluştuğu ve kistlerin yaklaşık 3 cm ile 4 cm arasında olduğu bilinen, bu oluşan kistlerin cerrahi müdahale ile çıkartılması gereken bir evredir. Kitleler son evresinde olduğu için ağrıların şiddeti diğer 3 evreye göre daha şiddetli olmaktadır ve kimi zamanda anüse baskı yaparak ağrılar oluşturmaktadır. Oluşan kitlelerin çıkarılma işlemi ile şikâyetlerin bittiği ve tekrarlama olasılığının oldukça az olduğu bilinmektedir.

Çikolata Kisti Tanısı Nasıl Konulur ve Boyutları Nasıl İncelenir?
Çikolata kisti regl döneminde ya da cinsel ilişki sırasında oluşan ağrılar ile ayrıca karnın alt bölgesinde ve kasıklarda oluşan ağrı ile ortaya çıkar. Regl döneminde oluşan ağrılar rahatsızlık öncesinden daha şiddetlidir ve sıradan ağrı kesici kullanımı ile geçmeyebilir. Cinsel ilişki ile hissedilen ağrılarda daha şiddetli ve daha içerilerde hissedilmektedir. Çikolata kistleri adet düzensizliği nadiren de gebe kalamama gibi durumlarda ortaya çıkabilmektedir. Bu tarz şikayetler ile doktora giden hastalarda çoğunlukla çikolata kisti rahatsızlığı görülmekte olup Ultrason muayenesi, jinekolojik muayene ya da kan testleri (tümör belirlemede kullanılan Ca 125 ve Ca 19-9 değeri) sonucu ile tanı koyabilmek kolaylaşmışsa da kesin tanı patoloji sonuçları ile ortaya çıkmaktadır.Çikolata kistinin boyutları ultrason ile rahatlıkla görülerek diğer rahatsızlıklardan rahatlıkla ayrı bir şekilde değerlendirilebilir. Jinekolojik ultrason ve Jinekolojik muayenelerde de kistlerin boyutları rahatlıkla incelenebilmektedir.

En Şiddetli Olan 4 üncü Evre
Çikolata kistlerinin oluşum evreleri Evre 1, Evre 2, Evre 3 ve Evre 4 olarak adlandırılmaktadır. Bu evrelerden 4 üncü evre çikolata kistlerinin son halini aldığı ve rahatsızlığın en belirgin en sıkıntılı olduğu dönemdir. Rahatsızlığı bu evreye gelmiş kadınlarda regl ağrıları daha şiddetli ve cinsel birliktelik en can acıtıcı şekilde olmaktadır. 35 yaş üstü veya genellikle hamile kalmaya çalışan kadınlarda rastlanabileceğimiz çikolata kistleri Ultrason ya da Jinekolojik muayene ile rahatlıkla belirlenebilir ve yapılan patoloji sonucu ile de tanı daha kolay sağlanabilir. Hastalığın 4 üncü evresini yaşayan kadınlarda çikolata kistleri yaklaşık 3 cm ile 4 cm arasında olabilmekte ve bu kistler renklerine göre beyaz, kırmızı ve siyah olarak sınıflara ayrılabilmektedir. Niteliği belli olmayan bozukluklar ki bunlar lezyon olarak da adlandırılır ve bunların; boyutu, konum ve invazyon derinliği ile yumurtalıklardaki ve fallop türlerinde yapışık halde bulunan miktarları temel alınarak evre dereceleri adlandırılmaktadır. Evre 4’te yukarıdaki söylediğimiz evre belirleme şartları en ileri seviyededir ve karın bölgesindeki yapışıklıklar en üst seviyelere ulaşarak çikolata kistleri gözlemlenmektedir.

Çikolata Kisti Hangi Evrede Belirti Verir?
Çikolata kisti 4 Evreye ayrılır ve bu evreler Evre 1, Evre 2, Evre 3, Evre 4 olarak adlandırılır. Çikolata kisti daha çok Regl döneminde yaşanan ağrılar ve cinsel birliktelikte kadının dayanılmaz ağrılar yaşaması gibi şikâyetler ile doktora başvurması ile ortaya çıkan rahatsızlıklardır. Çikolata kistleri kimi zamanda hamile kalmaya çalışan ama bunda başarılı olamayan kadınların yaptırdığı kontroller ile tespit edilebilmektedir. Çikolata kistleri az da olsa çocuk oluşumuna eksi bir yönde etki eder.

Çikolata kisti çok gizli olarak ilerleyen bir rahatsızlıktır ve hiçbir belirti vermeden ilerleyebildiği gibi sıradan kontroller sırasında yapılan Vajinal muayene ve Jinekolojik muayene ile de rahatlıkla tespit edilebilir. Çikolata kistinin belirlenebilmesinde kadınların rahatsızlıklarını erken fark etmeleri ve hızlı bir şekilde doktora başvurmaları önem arz etmektedir. Çikolata kistleri hızlı bir şekilde büyüyebilir ve sizi son derece rahatsız edebilecek hale yani Evre 4’e kadar gelebilir.

Yazının devamı...

Boş Gebelik Nedir?

Boş Gebelik (Anembriyonik Gebelik, Blighted Ovum )

Boş gebelik tıpta blighted ovum, anembriyonik gebelik veya anebriyonik gestasyon olarak adlandırılır. Gebelik kesesinin uterusun içerisine yerleşmesi, içerisinde embriyonun olmadan gelişmesidir. Boş gebelik nedeniyle gerçekleşen düşük örneklerinin incelenmesi sonucunda en sık nedeninin kromozom anormallikleri olduğu görülmüştür. Yani döllenmiş yumurta veya spermdeki genetik bozukluklar boş gebeliğin en sık nedenini oluşturmaktadır. Ayrıca Döllenmeden sonraki hücre bölünmelerindeki problemlerde başka bir nedeni oluşturmaktadır. Bu anormalliklerin varlığında ise çoğunlukla embriyo tespit edilemeden gebeliğin ilerleyişi durmaktadır.

Boş gebelik, ilk trimester gebeliklerindeki düşüklerin yaklaşık olarak yarısından sorumludur. Düşük, ilk 20 hafta içerisinde gebeliğin sonlanmasıdır.

Bir kadın gebe kaldığında fertilize olmuş yumurta ( blastokist ) rahim duvarına yapışır. 6 haftalık iken ultrasonda embriyo görülmelidir. Bu sürede gebelik kesesi yaklaşık olarak 18 mm çapındanır. Boş gebelikte ise gebelik kesesinin çapı büyümeye devam ettiği halde embriyonun gelişimi devam edemez.

Boş gebeliğin belirtileri: Gebelik testi pozitif tespit edilir. Ayrıca karın krampları, vajinal lekelenme veya kanama boş gebeliğin abort yapmaya başladığının belirtileri olabilir. Eğer bu belirtileri görürseniz düşük yapıyor olabilirsiniz. Bu durumda doktorunuza başvurmalısınız.

Boş gebeliğin tanısı: Yükselmiş beta hCG seviyesi.

Plasenta bu hormonu implantasyondan sonra ürettiği için bhCG değeri yükselmeye devam edebilir. Çünkü plasenta bu dönemde embriyo olmasa bile büyümesini devam ettirebilir.

Ultrasonografi boş gebelik tanısı için gereklidir. Ultrasonografide gebelik kesesi içerisinde embriyonun görülmemesi ( boş kese ) tanıyı destekler.

Tedavi: Rahim ağzının genişletilerek gebelik ürününün uterusun dışına çıkartılması işlemi olan dilatasyon ve küretaj yapılabilir. Elde edilen materyaller patoloji laboratuvarına gönderilerek inceleme yapılır.

Misoprostol gibi ilaçların kullanılarak abort yaptırılması diğer bir seçenek olabilir.Ancak ilaç ile müdahale bazen bir kaç gün sürebilir, daha fazla kanama ve yan etkilere neden olabilir.

Her iki tedavi yöntemi de ağrılı olabilir. Ağrı kesici ilaçlarla ağrı kısmen kontrol altına alınabilir.

Her iki tedavide hasta ve hekim arasında konuşularak uygun bir şekilde yapılabilir.

Düşükten sonra üç menstruel siklus sonrasında gebelik denenmesi daha uygun olmaktadır.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve uzmanı.

Yazının devamı...

Yumurta Dondurma İşlemi

Yumurta dondurma işlemi, kadınlardan en verimli çağlarında toplanan yumurta hücrelerinin özel dondurma programı sayesinde ileride kullanılmak üzere dondurulmasıdır. Kadınlarda kariyer planlaması, yaşam koşulları gibi etkenler sebebiyle evlenme yaşının, çocuk yapma planlarının daha ileri yaşlara ertelenmesine neden olmaktadır. Fakat kadınlarda doğal yollarla ya da tüp bebek gibi yardımcı üreme teknikleriyle gebe kalma olasılığı yaşın ilerlemesiyle birlikte düşmektedir. Bu olumsuz etkinin giderilmesi amacıyla, erken dönemde yumurtalıkların uyarılmasıyla toplanan yumurta hücreleri uzun yıllar aynı verimlilikte saklanmak ve ihtiyaç duyulduğunda çözdürülerek kullanılmak için, yumurta dondurma işleminden faydalanılmaktadır. Bu sayede kadınlar hangi yaşta gebe kalmak isterse, yumurtaların kalitesi ve yaşı dondurma işleminin yapıldığı dönemde olacaktır. Bu sayede sağlıklı bir gebelik elde edilecek ve bebeklerde sağlıklı olacaktır.

Yumurta vücutta en büyük ve karmaşık bir yapıya sahip olan hücredir. Düşük ısılara karşı hassas bir yapıdadır. Önceki çalışmalarda olgunlaşmamış yumurtalar dondurulurken, günümüzde olgunlaşmış yumurtaların dondurulması sayesinde, bunların daha dayanıklı olduğu tespit edilmiştir. Yumurta dondurma işlemi kadının üreme yeteneğini koruyan bir uygulamadır.

Adet döngüsü içinde kadının yumurtalıkları hormonlu ilaçlarla uyarılır. Yumurtalıklardan ultrasonografi yardımı ve yumurta toplama iğnesiyle yumurtalar toplanır. Toplanan yumurtalar özel kimyasal solüsyonlarda belirli sürelerde bekletilir. Daha sonra -196 derecede sıvı azot içeren tanklarda dondurularak bekletilir. Vitrifikasyon yöntemiyle yapılan yumurta dondurma işlemi, başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Bu yöntem hızlı dondurma prensibine dayanır. Bunun hızlı yapılmasının sebebi, dondurma işlemi sırasında yumurtaların zarar görmesine neden olabilecek buz kristallerinin oluşmasının önlenmesi içindir. Vitrifikasyon yöntemiyle dondurulmuş olan yumurtalar, çözündüğünde % 90-100 oranında canlılık sağlanmaktadır. Canlı olarak çözdürülen yumurtalar, erkekten elde edilen spermlerle mikro enjeksiyonla döllendirilir. Bu embriyolar daha sonra kadının rahmine transfer edilerek, gebelik elde edilir.

Kanser tedavisi görecek olan kadınlar: Kanser tedavileri olan kemoterapi ve radyoterapi uygulamaları kadının yumurtalıklarının hasar görmesine neden olmaktadır. Bu tedavileri gören kadınlar iyileşmeden sonra gebe kalamamaktadır. Tedaviden önce dondurulan yumurtalar ya da yumurtalık dokusu sayesinde, kadının daha sonradan bebek sahibi olması sağlanmaktadır.

Erken menopoz riski olan kadınlar: Özellikle ailesinde erken yaşta menopoza girmiş akrabaları olan kadınların kendisi de erken yaşta menopoza girme riski taşır. Bu nedenle kadınların doğurganlık özelliklerinin ileri yaşlara taşınmasını sağlamak için yumurta dondurma işlemi yapılabilir.

Yumurtalık rezervi azalan kadınlar: Her kadın doğumuyla birlikte belirli bir yumurta rezerviyle doğmaktadır. Bu rezerv her ay görülen adet dönemlerinde belirli bir oranda azalır. Özellikle 35 yaşla birlikte, kadının doğal yollarla gebe kalma olasılığı giderek düşer. Çünkü yumurtalık rezervleri azalmış ve yumurtaların kalitesi düşmüştür. Bu durumda evliliğini ve gebe kalmayı ertelemiş olan kadınların ileri yaşlarında hamile kalmasını sağlayabilecek yumurta toplama işlemi uygulanabilir.

Yumurtalıkların alınmasını gerektirecek ameliyatlardan önce: Kadınlar yumurtalıklarını etkileyecek hastalıklar nedeniyle ameliyat olacaklarsa, ileride bebek sahibi olmalarını sağlayacak yumurta dondurma işlemi yaptırmaları tavsiye edilir. Rahmin alınmadığı, sadece yumurtalıkların alınmasını gerektirecek operasyonlar, bebek sahibi olmaya engel olmamalıdır.

Tüp bebek tedavisi sırasında: Tüp bebek tedavisi sırasında kadından elde edilmiş olan yumurta hücrelerine karşılık, erkekten sperm elde edilemediği durumlarda yumurtalar dondurulabilir. Bunlar daha sonra sperm elde edilince yeniden kullanılabilir.

Uzmanlar yumurta dondurma işleminin her zaman yapılabileceğini belirtirler. Ancak bunun için en uygun yaşların 35 yaşından önce olduğunu da vurgularlar. Çünkü bu yaşlara kadar yumurta hücreleri sağlıklı ve istenen kalitede olmaktadır. Bu yaşlardan sonra elde edilen yumurtalar, sağlıklı bir gebelik elde edilmesi için yeterli gelmemektedir. Fakat bazen zorunluluktan dolayı bu yaşlardan sonra da yumurta dondurma işlemi yapılabilir.

Dondurulmuş olan yumurtalar için belirli bir bekleme süresi bulunmamaktadır. Yumurtalar ihtiyaç olduğu zamanda çözdürülerek gebelik elde edilmesi için kullanılabilir. Hatta dondurma işlemi sırasında gruplar halinde işlem yapılarak, farklı zamanlarda gebelik elde edilmesi için kullanılabilir.

Bu uygulamanın başarılı olmasını sağlayacak en önemli etken, çözülmek üzere dondurulan yumurtaların canlılığını yitirmesidir. Yumurta hücresi insan vücudundaki en büyük hücredir. Yapısında fazla miktarda su bulunmaktadır. Dondurma sırasında yumurtanın içindeki suyun buz kristallerine dönüşmesi, yumurtanın zarar görmesine neden olmaktadır. Bu yumurtalar çözdürüldükten sonra döllenme şansı kalmamaktadır. Ancak bu olumsuz etki yumurta dondurma işleminde kullanılmaya başlayan vitrifikasyon yöntemiyle aşılmıştır. Ayrıca döllenme sırasında uygulanan tekniklerde bu başarıya katkı sağlamaktadır. Dondurulan yumurtaların çevresinde bulunan zona pellucida denen kabuğun sertleşmesi spermin döllenme sırasında yumurtaya girişine engel olur. Bu zorluğun aşılması için, spermin yumurtaya direkt olarak enjekte edildiği ICSI tekniği kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknikler sayesinde yumurta dondurma işleminden sonra elde edilen gebeliklerde artış meydana gelmiştir. Bu gebeliklerde doğumsal anomali olmadığı gibi, kadınların doğurganlık yaşı daha ileri yaşlara taşınmıştır.

Yumurta dondurma işlemi kadınlarda yumurtalık yumurta rezervi olduğu her yaşta uygulanabilen bir yöntemdir. Bu uygulamanın her geçen daha fazla rağbet görmesi ve ihtiyaç duyanların artması nedeniyle, teknolojik çalışmalar yapılarak geliştirilmesine çalışılmaktadır. Dondurma işleminin vitrifikasyon yöntemiyle yapılmaya başlanmasının ardından, başarı oranları giderek yükselmeye başlamıştır. Bu sayede yumurtalardaki canlılık oranı artmıştır. Yumurtaların mikro enjeksiyon yöntemiyle spermlerle buluşturulması da başarıya katkı yapan uygulamalar içine girmiştir. Günümüzde yumurta toplama işleminin başarı oranları, tüp bebek tedavisinde elde edilen başarı oranlarıyla aynı seviyeye gelmiştir. Elde edilen başarı oranları % 35-50 arasında değişmektedir.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Yazının devamı...

Hamilelikte Sigara Kullanımı Ve Zararları

Sigara dumanında bulunan nikotin, zift, kurşun, karbon monoksit ve diğer zehirli maddeler üst solunum yollarına, bronşlara, akciğerlere ve kana geçer. Kana geçince vücuttaki tüm organlara yayılarak, solunum sisteminde, kalp ve damarlarda ve diğer sistemlerde zarar verici etkilere neden olur. Anne adaylarının sigara içmesi halinde, anormal etkiler kendisini kısa sürede göstermeye başlar. Hem anne adayı, hem de fetüs için çok zararlı olur. Bu olumsuz etkiler genellikle günde 20 ya da daha fazla sigara içen anne adaylarında daha belirgin olur. Fakat sigaranın olumsuz etkisi bir taneyle bile kendisini gösterir. Sigara sayısı arttıkça etkiler daha zararlı olmaya başlar.

Gebelikte sigara kullanımının zararları nelerdir?

Yapılan araştırmalar sigara kullanımının hamilelik döneminde düşüklere neden olduğunu göstermiştir. Sigara içen anne adayları fetusun sağlığını ciddi şekilde riske atmaktadır. Bu aynı zamanda pasif içicilikte de aynı etkiyi gösterir. Gebelikte anne adayının sigara içmesi bebeğin su kesesinin erken açılmasına, bebeğin eşi plasentanın yanlış yerde yerleşmesine, erken ayrılmasına, dış gebeliğe, gebelikte hipertansiyon sorununa, kanama gibi farklı sorunların yaşanmasına sebep olabilir. Hamilelik süresinde sigara içen anne adayları bebeklerinin düşük doğum ağırlığıyla doğmasına neden olabilirler. Bu bebeklerde beşik ölümü, ani bebek ölümü daha sık görülür. Ayrıca bu bebeklerin daha huzursuz olduğu gözlenmiştir. Sigara gebelik ve bebek açısından çok sayıda olumsuz etkiye sahiptir. Bebeğin gelişiminden, kadının daha zorlu bir süreç geçirmesine kadar etkileri bulunmaktadır. Bazı gebelik vakalarında bebeğin anne karnında ölmesine bile neden olduğu belirlenmiştir. Bu etkileri bir arada toplarsak;

Gebelikte sigara içen annelerin bebeklerinde olabilecek anormallikler nelerdir?

Sigara erken doğumlardan, ölü bebeklere ve doğumsal anomalilere kadar çok sayıda etkenden sorumlu tutulmaktadır. Hamilelik sırasında her içilen sigara hem karnınızda olan bebeğe, hem de size artmış risk faktörü olarak geri döner. Sigara içen annelerin bebeklerinin akciğerleri daha az gelişir, bebeklerinde ileri aşamada astım ve akciğer sorunlarının gelişme riski daha fazla olur. Aynı zamanda bebeklerin beynini de olumsuz etkilemekte, öğrenme zorluğu, düşük zekâ, davranış bozuklukları gibi etkilere neden olmaktadır. Yani gebelikte sigara içen anneler bebeklerine ömür boyu zarar verecek bir etkide bulunmaktadır.

Gebelikte sigaranın azaltılması bebeğe fayda sağlar mı?

Yapılan araştırmalarla günde içilen sigara sayısıyla risk arasında doğru bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Sigara sayısının artmasıyla, yaşanabilecek sorunlar da artmaktadır. Ancak sigara sayısının azaltılması, riskin sıfırlanması anlamına gelmez. Sigara kullanımının genel olarak güvenli denilebilecek sayısı bulunmamaktadır. Sigaranın sayısına göre zararının olmadığı söylenemez. Anne adaylarının yapması gereken hamilelik planı yaptıklarında, sigarayı bırakmalarıdır.

Kadınlar gebe kalmadan ne zaman önce sigarayı bırakmalıdır?

Gebe kalmadan önce kadınlar sigarayı bırakmalıdır. Mümkünse sigarayı gebelik planı yaptıklarında, en az 3 ay önceden bırakmalarıdır. Sigara kullanma alışkanlığı olan çiftlerin zaten gebe kalma olasılığı daha azdır. Araştırmalar sigaranın gebe kalmayı % 40 oranında azalttığını belirlemiştir. Sigaranın erkek kısırlığına sebep olması, embriyo kalitesini düşürmesi gibi olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Sigarayı bırakamayanlar ise, bunu yapabildikleri kadar azaltmaya çalışmalıdır. Araştırmalarda gebeliğin ilk üç aylık döneminde sigaranın bırakılması halinde, bebeğin genel sağlığı ve doğumun zamanında olması gibi etkenlerin sigara içmeyen bir anne adayının gibi olduğu belirlenmiştir.

Gebelikte sigara kullanımının plasenta üzerindeki etkisi

Gebelikte sigara kullanımını bırakamayan anne adayları ne yapmalıdır?

Bazen sigaranın bebek için zararları bilinmesine rağmen, sigaranın bırakılması zor olabilir. Bu durumda anne adaylarının destek alması gerekir. Gerek doktorundan, gerekse eşi ve ailesinden destek alana anne adayları bunun daha kolay üstesinden gelebilir. Gerekirse sağlık bakanlığının sigarayı bırakma polikliniklerine başvurulabilir.

Sigara dumanında bulunan zehirler nelerdir?

Sigara dumanı içinde dört binden daha fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bu maddelerin içinde kanser yapıcı olanlar bile bulunmaktadır. (Meme kanseri, akciğer kanseri vs)Sigara içen anne adayları bu kimyasal maddelerin bebeklerinin dolaşımına geçirdiklerini bilmeleri gerekir. Nikotin ile karbon monoksit bebeğinizin oksijen almasını zorlaştırıp, kötü etkilere neden olmaktadır. Sigara dumanı içinde bulunan kimyasallar içinden örnek vermek gerekirse;

Tüp bebek tedavisi sırasında sigara alışkanlığı

Sigara kullanımı kadınlarda sadece gebelik döneminde değil, anne olmaya hazırlandıkları dönemde ve normal koşullarda bebek sahibi olamadığı için tüp bebek tedavisine başvuran anne adaylarında olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu konuda yapılmış araştırmalara göre, sigara içen kadınlarda içmeyen kadınlara göre kısırlığın daha çok görüldüğü tespit edilmiştir. Zaten bebek sahibi olamamış kadınlar tüp bebek tedavisi sırasında sigara içmeye devam ederlerse, rahim, yumurtalık ve hormonlarda olumsuz etkiler olacak ve tedavi istenen başarıyı sağlayamayacaktır. Sigara içen kadınların gebe kalabilme süreleri daha uzun olmaktadır. Çünkü sigara en başta yumurtalıklar üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu olumsuz etki sigaranın kullanım süresi ve miktarıyla yakından ilgilidir. Uzun bir süre sigara içmiş olan kadınlarda üreme fonksiyonu azalır, menopoz dönemine giriş daha erken olur. Ayrıca tüp bebek tedavisinde sigara içen kadınlara daha fazla hormon verilmektedir. Sigara kadında döllenme oranını azaltır, östrojen hormonunun seviyesini düşürür, yumurtalıklardaki oran azalır. Uygulanan tedavinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olur. Çünkü elde edilen embriyonun bile rahimde tutunma olasılığını azaltır. Aynı zamanda tedavi sırasında erkeği de etkileyerek, sperm sayısını azaltır, spermlerin canlılığı üzerinde olumsuz etkiler yapar. Sağlıklı bir şekilde anne baba olmak, sağlıklı bebeklere sahip olmak, sağlıklı bir gebelik geçirmek ve sağlıklı bir nesil yetiştirebilmek için sigaradan uzak durulması gerekir.

Gebelikte pasif sigara içiciliğinin zararları nelerdir?

Pasif sigara içiciliği insanlara sigara içen bir kişiden daha çok zarar vermektedir. Bunun sebebi sigara içen kişinin bunu sigara dumanını filtre ederek almasındandır. Fakat sigaradan çıkan duman filtre edilmeden etrafa yayıldığından, bu ortamda bulunan kişiler sigara dumanından daha fazla etkilenir. Bunun dışında sigara içilmediği zaman, sigaranın tam olarak yanmaması nedeniyle çevreye yayılan dumanının daha çok kimyasal madde içermesi nedeniyle daha fazla zararlı olduğu belirlenmiştir. Bu yüzden gebe kadınlar sigara içmeseler bile, bu şekilde pasif içiciliğe maruz kaldıklarında bundan daha fazla etkilenmektedir. Yani anne adayı kendi sigara içmese bile, çevresinde içen kişiler olursa bundan etkilenmesi daha riskli olmaktadır. Özellikle daha çok birlikte olduğu eşi gibi kişilerin bu konuda dikkatli olması gerekir. Anne adayının içine çektiği sigara dumanı plasenta aracılığıyla bebeğin dolaşımına geçmekte, bebeğin gelişimi üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Hem büyümesini, hem gelişmesini olumsuz şekilde etkilemektedir. Bu yüzden gebelik süresinde anne adayları sigara içilen ortamlardan uzak durmaya çalışmalıdır. Pasif sigara dumanının içinde olmak anne adaylarını bazı risklerle karşı karşıya bırakır. Bu riskler;

Anne adayları bebeklerini düşünerek gebelikleri süresince, sigara içmemelidir. Bununla birlikte sigara içilen ortamlardan uzak durmaları gerekir. Sağlıklı bebeklerin büyümesini, toplumda sağlıklı bireylere katkıda bulunmayı isteyen bilinçli anne adaylarına ihtiyacımız vardır. Sigara herkese zarar veren bir maddedir. Yeni nesillerin bundan etkilenmesine kadınlarımız olarak katkıda bulunmalıdır.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

www.cemficicioglu.com.tr

Yazının devamı...

Kadın Üreme Anatomisi

Sistemi Anatominizde Vajinanızdan Daha Fazlası Var!

Kadınların hatırlamadığı, garip bir şekilde altıncı sınıfta kızlarla toplanıp vücutlarının gizemini ve sıhhi petlerinin etkileyici dünyasına adım attıklarıdır. Komik olan şudur ki her şey olup bittiğinde, çoğumuzun yavan bir öğrenimden çıktıktan sonra başımıza neler geleceğine dair en ufak bir fikrimiz bile yoktur. Menstural döngümüz gizemle örtülüyken büyümeye devam ettik, birçok efsaneye konu olarak.

Hepimiz her döngünün en önemli olayının mensturasyon olduğunu inanmaya yöneltildik ve birinci ders uygun tampon ve umumi pet etiğiydi. Hala köşede arkadaşlarımla kıkırdayarak Stevie Wonder’ın en popüler şarkısının acınası bir şekilde şakaya dönüşmüş şarkılarından birini söylediğimizi hatırlıyorum: “düzgün, gergin ve görülmeyen şey nedir?”. Tampon tabii. O kadar ki. Biz, altıncı sınıflar, öyle şakalar yapabilirdik ki – beşinci sınıfların anlayamayacağı türden şakalar. Çok havalıydık.

Şu sürpriz olmamalıdır ki çoğumuz eczanenin “kadın hijyeni” reyonunda saatlerimizi harcadıktan sonra bile kadın bedeni hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimizi fark etmişizdir. Ancak size mini-maxi pet, kanatlı- yapışkan bantlı, ekstra geniş- ekstra uzun pantolon korumalı, süper emici ve günlük tampon arasındaki farkı ve bilmek isteyebileceğiniz her şeyi söyleyebilirdik.

Burası Üreme Farkındalığının geldiği yer. Ki bu, kadın hijyeninin ve mensturasyonunun basit bir anlayışından çok daha fazlası. Çekirdeği menstural döngünün size olan etkilerinin kontrolü ele alma, anlama, açıklığa kavuşturma felsefesidir. Bunun nedeni seksüalite, fertilite, doğurma ve menopozun kadın olmanın bir yönü ve çizelge oluşturmanın kadın hayatı üzerindeki eğitici bir pencere olmasıdır. Üreme Farkındalığından gelen kendini tanıma kişisel kararlar almak için değerli bir kaynaktır. Belki de en önemlisi, kadını kendi vücudunun sağladığı bilgiye değer vermesi ve güvenmesi konusunda desteklemesidir.

Jinekologlar kadın fizyolojisinin uzmanlarıdır bu nedenle kadının vücudunu tanımlamada kendisinin yerine doktoruna dönük olması mantıklıdır. Fizikçilere güvenilirlik, doktorun sunduğu kadın döngülerinin toplum tarafından anlaşılamaz olması durumunda anlamlı olabilir. Ancak bu basit fertilite beyin ameliyatı değil. Gerçekte bu bilgi oldukça basit ve de çoğu kişinin düşündüğü gibi bir gizem değil.

Döngünüzü anlamak için, ilk olarak insan üreme sistemi biyolojisi hakkında genel bir kültüre sahip olmak gerekli. İleriki sayfalar sizi kadın ve erkek anatomisiyle tanıştıracaktır.

Her birimizin bir parçamızın maternal anneannemizin uterusunda oturduğunun farkında mısınız? Hem de annemiz doğmadan önce. Erkek fetüslerin aksine, sperm içermiyorlar, kadın fetüsleri doğacak çocuğun sahip olacağı tüm yumurtaları içerir. Bu demektir ki, makul bir şekilde söylenebilirse, anneniz annesinin içinde sadece bir fetüsken, sizi oluşturacak yumurtayı çoktan oluşturmuştur.

Uterus: Rahim. İçi boş, kaslı, armut şekilli (yaklaşık olarak küçük bir limon boyutunda), her döngüde kanca zengin bir tabakayı oluşturan ve dışarıya salan, gelişen fetüs için olası bir durumda “etüv” olarak davranan bir organ. Çoğu kadında uterus öne doğru kavislidir.

Fallop Tüpleri: 4-5 inç uzunluğunda, döllenmenin gerçekleştiği dar tüpler. Aynı zamanda döllenmiş yumurtanın yumurtalıktan uterusa taşındığı yerdir.

Ova (ovum): yumurtalıkta depo edilen ve her döngüde genelde bir tane atılan yumurta. Atılmış ova fertilizasyon sırasında fetüsü oluşturmak içi spermle birleşebilir.

Yumurtalıklar: iki adet badem şekilli birincil seks bezleridirler. Doğum sırasında yaklaşık bir milyon gelişmemiş yumurtaya sahiptirler. Her yumurta (ya da ovum) bir grup hücre tarafından sarılmışlardır. Bu hücrelere folikül denir. Yumurtalıklar üreme döneminde östrojen ve progesteron salgılarlar.

Endometriyum: Uterusun iç tabakasıdır. Potansiyel bir hamileliğe hazırlık olarak gelişir ve her döngüde mensturasyon olarak dökülür.

Cervix: Uterusun alt açıklığı. Uterusun Üst vajinada ilerlerken hissedilebilecek tek kısmı. Cervical crypt adı verilen, her döngüde spermleri çeken cervical sıvı üreten kanallarla çevrili bölge.

Cervical os: cervix’in ovulasyon döneminde genişleyen küçük girişi (bu kitapta cervical tip olarak bahsedilmektedir). Doğum sırasında 4 inçe kadar esneyerek bebeğin çıkmasına izin verir.

Vajina: elastik, 4-6 inç uzunluğunda, kaslı, uterustan gelen menstural kanın vulva ve cervix arasındaki ilerleyişini gerçekleştiren geçit. Cinsel uyarılmayla, vajina cinsel ilişki sırasında penisin kabul edilmesi için genişler. Doğum sırasında gevşeyerek doğum kanalını oluşturur.

Kadın ve erkek anatomileri arasındaki en büyük farklardan biri gelişen üreme hücrelerine (gametlere) aittir. Yukarıda bahsedildiği gibi kızlar sahip olabilecekleri tüm yumurtalarla doğmuşlardır. Bu yumurtalar gelişirler ve ergenlik ile beraber atılmaya başlarlar. Menopoza kadar her döngüde genelde bir yumurta uzaklaştırılır. Oysaki erkekler ergenliğe kadar sperm üretmezler. Ancak ölene kadar her gün üretmeye devam ederler. Aşağıdaki kutu kadın ve erkek üremesi arasındaki üç büyük unsurun karşılaştırmasını yapmaktadır.

Sadece bir kac kadının dış anatomilerinin nasıl göründüğünü bilmesi cok şaşırtıcı. Üzücüdür ki çoğu kız aşağının kirli olduğu bilincine yönlendirilmiştir ve bu nedenle kendi bedenlerini incelemek için gönülsüzdürler. Erkekler ise, sahip olduklarıyla övünmeleri gerektiği üzerine sosyalleştirilmişlerdir.

Kendini keşif (self-explanatory) aslında doğru yoldur, ancak external anatominin birkaç noktası bahsedilmeğe değerdir. Bir şey şudur ki, muhtemelen ne kadar kadın varsa o kadar çeşit vajinal dudak boyutu ve şekli vardır. Kadınların vajinaları ve vajinal dudakları arasındaki çeşitlilik sadece tat ve eşsizlik katar. Kadınlar ve erkekler arasındaki bariz external farklara ilave olarak kadınlar ve erkekler sexual ve potansiyel fiziksel problemler olarak da farklıdırlar.

VULVA : Dış kadın genitali.

MONS PUBİS: İç üreme organlarını koruyan, pübic saçın altındaki yumuşak etli doku.

HOOD OF CLITORIS: Clitorisin koruyucu örtüsüdür. İç vajinal dudakların birleşmesinden oluşur.

CLITORIS: Bezelye boyutundaki, organdır. Sexual yakınlaşma sırasında kan ile dolup düzgün ve dik durmasını sağlar. Çoğu kadının orgazm için primer yer, vücüdün her yerinden daha fazla sexual sinir ile doludur. Erkeklerdeki penis ucunun kadındaki analoğudur.

VAJİNAL DUDAKLAR(DIŞ): Yumuşak yaztıklardır, yağ üreten bezlere ve az bir miktar pubik kıla sahiptir.

VAJİNAL DUDAKLAR(İÇ) : Çok yumuşak ve düzgün katlanmış deridir. Tipik olarak vajinayı sarar, sexual yakınlaşma olmadığı sürece. Ki bu durumda iç dudaklar kanla dolup dışarı açılarak penisin yerleşmesine izin vermeye yeltenir. Ovulasyon sırasında da tam ve ayrı olabilirler.

URETRA: İdrarı idrar kesesinden vücuttan dışarı atmak için taşıyan dar tüplerdir.

INTROITUS (VAJİNAL AÇIKLIK) : Vajinanın dış girişidir. Menstural kanın ve cervikal sıvının dışarı atıldığı açıklıktır. Doğum sırasında bebeğin kafasının çıktığı yerdir.

VAJINA: Vulva ve cerviks arasındaki 4-6 inç uzunluğundaki elastik, kaslı yoldur. Menstural sıvının akışını sağlayan geçit, ilişki sırasında penisin bulunduğu hazne ve de doğum sırasında doğum kanalıdır.

BARTHOLİN BEZLERİ: Vajinal açıklığın iki yanındaki İki küçük bezdir. Kadın seksüel olarak tahrik edildiğinde ince kayganlaştırıcı salgılar.

PERINEUM: Vajinal açıklık ve anüs arasındaki zardır. Kayda değer bir şekilde esneyerek doğum sırasında bebeğin kafasının vajinal açıklıktan ilerlemesini sağlar.

Kadınlar, örneğin idrar yolu enfeksiyonu kapmaya daha eğilimlidir (UTIs). Bu kadının üretrasının daha kısa olmasından kaynaklanır, böylece bakterinin açıklıktan mesaneye ulaşmak için daha kısa mesafe kat etmesi gerekir. Ayrıca konumunun vajinal açıklığa yakın olması external bakterilere karşı savunmasız kalmasına sebep olur, Ek olarak cinsel ilişki sırasında tahrişe de. Sonunda, gebelik önleyici zar idrarın akışını uretraya baskı uygulayarak engelleyebilir ve bacterilerin üremesi için uygun ortamı oluşturabilir.

İdrar yolu enfeksiyonuna ek olarak, kadınlar narin pH dengelerinden dolayı ara sıra vajinal enfeksiyon da geliştirebilirler. Bildiğiniz gibi enfeksiyonlardan olan akıntı sağlıklı cervikal sıvı ile karıştırılmamalıdır. Ki bu sıvıyı kadınlar genelde her adet döngüsünde ovulasyon sırasında salgılarlar. ( Gerçek vajinal hastalıklar 15. Bölümde ele alınmıştır.)

Anatomideki farklar kadın ve erkeklerin seksüaliteyi farklı yaşamalarına sebep olur. Yüzeyde bu bariz görünür, ancak bu alandaki ince ayrıntıları 16. Bölüme adadım. Hala, bir fark burada kesinlikle bahsedilmeye değer: orgazmlar.

Kadınlar orgazma erkekler gibi ulaşmıyorlar. Basitçe onlar aynı şekilde üretilmemişler. Bir erkeğin en hassas sinirleri penisinin ucunun hemen altındadır, ki burası cinsel ilişki sırasında en çok uyarılan bölgedir. Erkeklerin orgazm olmasının kadınlara kıyasla daha kolay olması sürpriz olmamalıdır, cinsel ilişkinin fiziksel doğası sebebiyle.

Neden kadınlar cinsel ilişki sırasında aynı erkekler gibi orgazm olmazlar. Cevap çok açık. Kadınlardaki en hassas seksüel sinirler clitoristedir, yani vajinanın dışında ve yukarısında. Bu demek oluyor ki gelenksel cinsel ilşki sırasında ( çiftin karşı karşıya, kadının sırtüstü yattığı klasik sevişme pozisyonu) , erkek harika vakit geçirirken, kadın akşamki yemek alışveriş listesini düzenleyebilir. Bu demek değil ki cinsel ilişkinin hissi çoğu kadın için harika bir şey değil. Ayrıca şanslı %30 civarı cinsel ilişkiden orgazm olanlar için bu deneyim müthiş olabiliyor.

Bu durumu en iyi şekilde tasfir edebilmenin yolu, insanların uterusta nasıl geliştiğini tarif etmek. Fetusun bir kıza veya erkeğe gelişmeden önce, erkeklerde penisin ucunu oluşturacak hücreler kadınlarda clitorisi oluşturan aynı hücrelerdir. Erkeklerde scrotumu oluşturacak hücreler de kızlarda vulvayı oluşturur. Belki de erkeklerin kadınların seksüalitesini anlaması için onlara yöneltilmesi gereken soru, onların orgazm olmayı sadece skrotumlarından darbe alarak gerçekleştirebilmelerinin mümkün olup olmadığıdır. Kim bilir? Belki evet, belki hayır. Ya da belki iki saat sonra ancak! Ancak yüksek beklentiler kadının, erkek kadar orgazma yakın olmaması erkek ve kadınları aynı şekilde bıkkınlığa sürüklüyor.

Embriyonik gelişim cinsel ilişki sırasındaki zevk farkını nasıl belirler?

Embriyonik gelişim cinsel ilişki sırasında alınan zevki nasıl belirliyor? Clitoris ve penisin ucu aynı hassas hücrelerden evrimleşiyor. Vulva ve scrotum daha az hassas hücrelerden evrimleşiyor. Oysa vajina, çok düşük hassasiyete sahip hücrelere sahiptir ve erkekte bir analoğu yoktur. Ancak cinsel ilişki sırasında erkeğin en hassas bölgesi uyarılırken( glans) kadınlarınki (clitoris) uyarılmamaktadır.

Eğer tüm dünyadaki yatak odalarının duvarında bir sinek olabilseydiniz, bence kadınların ne kadar sıklıkla parnerlerini, kötü tekniklerinden dolayı orgazm olamadıklarıyla suçladıklarını görseniz şaşırırdınız. Aynı zamansa erkekler ise partnerlerini yeteri kadar kadınsı olmamakla ve otomatik olarak orgazm olamamakla suçlamaktalar. Söylemeye gerek yok ki, bu durum genellikle cinsiyetler arası problemlere yol açmakta.

Eger her iki partner birbirlerinin vücutlarını ve ihtiyaçlarını öğrenirse erkek ve kadın arasındaki seks tamamen fiziksel ve tatminsel olabiliyor. Parterinizi tatmin etmek demek soru sormaya vakit ayırmak ve savunmasız kalmaya gönüllü olmak demektir.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

www.cemficicioglu.com.tr

Yazının devamı...

Lohusalık Döneminde Yapılması Gerekenler

Lohusalık dönemi doğumdan sonra başlayan 6 haftalık dönemdir. Bu dönemde annenin sağlığına dikkat etmesi çok önemlidir. Çünkü anne lohusalık döneminde bir hastalık geçirirse, bu hastalığın boyutları beklenenin çok üstünde istenilmeyen durumlara neden olabilecek durumdadır. Lohusalık döneminde annenin hem psikolojik olarak hem de fizyolojik olarak çok fazla değişimi gözlemlenmektedir. Annenin gebelik döneminde vücudunda ne kadar değişiklik olduysa lohusalık döneminde bu değişiklikler tekrar eski haline (gebelikten önceki haline) döner. Bu dönüşüm de annenin sağlığının olumsuz yönde etkilenmemesi gerekir. Bu durum bazen hayati önem arz edebilir.

Lohusalık döneminde en çok dikkat edilmesi gereken şeyler şu şekilde sıralanabilir:

? Doğum gerçekleştikten sonra anne stresli ortamdan kurtulmak adına hastaneden hemen çıkmak isteyebilir. Doğum sonrasında annenin durumuna göre 1 gün veya 2 gün hastanede kalmak annenin sağlığı için son derece önemlidir. Hastaneden çıkma konusunda acele etmemekte fayda vardır. Ancak 2 günden sonra bir sebep olmaksızın hala hastanede kalmak anneye yararı olmadığı gibi zararı da olabilir.

? Annenin lohusalık döneminde istirahat etmesi çok önemlidir. Anne bu dönemde kendi sağlığına çok özen göstermelidir. Ancak bu istirahat sürekli yatakta yatmak olarak algılanmamalıdır. Kendini yormayacak düzeyde basit işler yaparak, ev içerisinde kendisini yormayacak şekilde kısa yürüyüşler yaparak metabolizmanın işleyişine katkı sağlaması gerekir. Aksi taktir de sürekli yatarak vücudun direnci de istem dışı düşebilir.

? Lohusalık döneminde annenin yiyeceği besinlerde bir diyet uygulamaya gerek yoktur. Anne istediği her besini dilediği gibi yiyebilir. Ancak meyve ve sebze ağırlıklı beslenmesi vücudun daha kolay toparlanmasına katkı sağlayacaktır. Yalnız yediği besinlerde hem kendini hem anne sütü ile beslenen bebeğini düşünmelidir. Anne adayı henüz yeni doğum yaptığı için daha pek çok ağrısı sıkıntısı olabilmektedir. Yediği besinlere dikkat ederse, varsa ameliyat sebebi ile oluşabilecek ağrılardan da nispeten korunmuş olur. Rahat hareket edemediği için henüz eğilip doğrulamadığı için mide ve bağırsaklarda oluşabilecek spazm veya ağrılar sebebi ile taze anne çok sıkıntılar yaşayabilir. Bebek ise emdiği gazlı süt yüzünden çok ağlar ve zaten rahatsız olan anneyi huzursuz eder. Bu nedenle taze anneler yedikleri içtikleri gıdalara dikkat etmelidirler.

? Annenin sindirim sistemleri lohusalık döneminde pek düzgün çalışmayabilir. Kabızlık bu dönemde çok sık rastlanan bir durumdur. O yüzden annenin bu süreçte yediği besinlerin sıvı olması kabız olma ihtimalini de aynı oranda düşürecektir. Sıvı gıdaların tüketilmesinin yanında yemeğin yanında bolca su içmekte yine kabızlığı giderecek durumlardan biridir. O yüzden su tüketiminin fazla olmasına dikkat etmek gerekir. Üstelik su tüketiminin metabolizmaya başka faydaları da vardır. Örneğin: günde 2 litre su tüketen taze anne hem vücudunun nem oranını dengeleyecek hem de hamilelik süresince aldığı kiloları hızla yakıp atmak için iyi bir fırsat yakalamış olacaktır…

? Taze anne, vücut temizliğine olabildiğince dikkat etmeli ve asla kirli kalmamalıdır. Ancak anne lohusalık döneminde vajinaya su kaçmamasına dikkat etmelidir. Bu yüzden vajinanın yıkanmaması gerekir. Ancak normal duşunu almasında bir sakınca yoktur. Vajina bölgesini özellikle yıkama gibi bir durum olmadığı müddetçe normal duş alınması esnasında vajinaya su kaçmaz. Bazı lohusa hanımlar endişelense de lohusa bir bayan duş alabilir. Oturarak değil de ayakta duş alması tavsiye edilir. Ayrıca lohusa, giydiği iç çamaşırlarının temizliğine dikkat etmeli ve sık sık değiştirmelidir.

? Doktorunuz size kontrol için belirli bir süre sonra randevu verecektir. Bu süre genelde 6 haftadan sonrasında olur. Doktorunuz eğer size 6 hafta sonrasına randevu vermişse tam istediği zamanda doktorun yanında olmanız da son derece önemlidir. Vücutta anormal bir durum olup olmadığı ancak 6 hafta sonra anlaşılabilmektedir. Bu 6 hafta geçtikten sonra hemen doktora gidilirse, annenin sağlığını tehdit eden herhangi bir durum olup olmadığı denetlenmiş olur. Çıkan tetkikler sonucunda erken tanı yöntemi sayesinde pek çok rahatsızlık da henüz büyümeden tedavi edilebilir. Vücudun gebelikten önceki haline geri dönmesi biraz uzun sürmektedir. Bu sebeple lohusa bir bayan asla acele etmemeli kilo ile mücadeleye girişmemelidir. Düzenli, sağlıklı, iradeli bir şekilde kilo verilmelidir.

Prof. Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve Tüp bebek uzmanı

Yazının devamı...

Gebelikte Bebekteki Gelişme Geriliği

Gebelik takibinin yapılmasının bir nedeni de, bebeğin olması gereken haftaya göre gereken ağırlık ve gelişiminin olup olmadığının tespitinin yapılması içindir. Bu sebeple düzenli doktor kontrollerinde muayene ve ultrason takipleri yapılır. Bebeğin ultrason takipleri sırasında olması gereken gelişimin daha alt seviyesinde olması halinde bebekte gelişme geriliği olduğu düşünülür. Gelişme geriliği olan bebeklerin büyük bir kısmı yapısal olarak anne ve babadan geçen genler nedeniyle oluşmaktadır. Sorunlu gelişme geriliği olduğunda bebekte ciddi sorunlara neden olabilir. Diğer gelişme gerilikleri gebeliklerin % 4-8 oranında görülür. Sorunlu gelişme gerilikleri günümüzde bebek ölümlerinde prematüre doğanlardan sonra ikinci sırada yer almaktadır.

Gelişme geriliği izlenen anne karnındaki bebeklerde oksijensizlik nedeniyle hareket kısıtlılığı meydana gelir. Bebekte kan akımı az olduğundan, mevcut kan hayati önemi olan kalp ve beyin gibi organlara gönderilir. Bu durumda bebek anne karnında daha az hareket etmeye başlar. Bu yüzden gelişme geriliği açısından takibe alınan bebeklerin hareketleri özellikle izlenmektedir. Bu bebeklerde hem anne karnında, hem de doğum sırasında daha kolay oksijensizlik yaşanabilir. Bu yüzden bebekler anne karnında takip edildiği gibi doğumda ve doğum sonrasında yeteri kadar gelişmesini tamamlayana kadar takip edilmelidir. Gelişmesini tamamlayana kadar bebeğin tüm organları ve vücut yapısı kontrol altında tutulmalıdır.

Bebeklerde olan gelişme gerilikleri kaç türlü olur?

Simetrik gelişme geriliği: Ultrasonda değerlendirilen bebeğin baş, karın ve bacak boyunun ölçümleri bebeğin olması gereken haftasına göre geride kalmıştır. Bu tür gelişme geriliği daha az görülmektedir. Bu gelişme gerilikleri gebeliğin erken döneminde daha fazla belirti vermektedir. Bunlar daha ciddi sorunlara yol açarlar. Bu gelişme geriliklerinin sebepleri arasında kromozom anomalileri, gebelik döneminde geçirilen enfeksiyon hastalıkları, anatomik sorunlar, annede olan beslenme sorunları ve sigara kullanma alışkanlığı etkili olur.

Asimetrik gelişme geriliği: Bu tür gelişme geriliği simetrik olana göre daha geç dönemde gelişim gösterir. Sık görülen gelişme geriliği türüdür. Bebeğin karın çevresinin ölçümüm, bacak ve baş çevresine göre daha küçük kaldığından, asimetrik gelişme geriliği söz konusu olur. Bu tür gelişme geriliğinin sebebi anne adayından bebeğe giden kan akımının azalmasıdır. Şeker hastalığı ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklarda genellikle bu tür gelişme geriliği görülür.

Bebekte gelişme geriliği olduğu doğumda nasıl belirlenir?

Bebeğin doğumda 2500 gr altında doğmuş olması halinde, gelişme geriliği olduğu söylenir. Ancak bu kesin bir tespit değildir. Ailesel olarak bebekler minyon yapıda doğmuş olabilir. Bu durumda bebeğin yapılan incelemesinden sonra kesin tespit yapılır.

Bebekte gelişme geriliği olmasının nedenleri nelerdir?

Bebeklerde gelişme geriliği görülmesinin % 75 oranında yapısal gelişme gerilikleri olduğu bilinmektedir. Bunun dışında kalanlar bebeğe giden kan akımının azalmasından ve simetrik gelişme geriliğine sebep olan etkenlerden kaynaklanır. Gelişme gerilikleri anneden, bebekten ve plasentadan kaynaklanabilir.

Anneye bağlı etkenler

Bebeğe ait olan nedenler

Plasentaya ait olan sebepler

Plasenta yani bebeğin eşi anneden gelen besinlerin bebeğe aktarılmasını sağlar. Ayrıca anneden kan akımının geçişini düzenler. Bu yapıda herhangi bir sorun olması halinde bebekte sıkça gelişme geriliği meydana gelebilir.

Bebekte gelişme geriliği tanısı nasıl konur?

Bebekte olan gelişme geriliğine kesin tanı konulabilmesi için, öncelikle bebeğin hangi haftada olduğu bilinmelidir. Bu yüzden gebeliğin ilk 2 ayında yapılan ultrason muayenelerinin büyük önemi vardır. Anne adayından alınacak detaylı öykü tanı koymada faydalı olur. Anne adayının daha önceki gebeliğinde yine gelişme geriliği öyküsünün bulunması, anne adayında olan mevcut hastalıklar değerlendirilir. Gelişme geriliği açısından risk kabul edilen her konu değerlendirmeye alınır. Bebeğin mevcut gebelik haftasına göre ölçümlerinde geri kalması durumunda gelişme geriliği tanısı konulabilir. Ultrason muayenesinde yapılan ölçümlerde simetrik ya da asimetrik gelişme geriliği tespit edilir. Daha sonra bebeğin organları ve vücut yapısı detaylı ultrason değerlendirmesine alınır. Ayrıca renkli doppler uygulaması yapılır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda gerekli olan tedaviler belirlenir.

Bebekte gelişme geriliğinin tedavisi nasıl yapılır?

Eğer gelişme geriliği gebeliğin son döneminde tespit edildiyse, yapılacak tek şey bebeğin doğumunun planlanması olacaktır. Doğuma uzun bir zaman varsa, gelişme geriliği erken tespit edildiyse gebelik dönemindeki geçirilen enfeksiyon hastalıkları, kromozom hastalıkları, bebeğin vücut yapısında olan anormallikler değerlendirilerek, detaylı bir çalışma yapılır. Bu araştırmalar sonucunda sorun belirlenirse, gerektiği halde gebelik sonlandırılabilir. Ciddi bir hastalık tespit edilmediğinde anne adayının bebeğin sağlığı düşünülerek, fiziksel hareketlerinde kısıtlamaya gidilir. Sürekli olarak bebeğin hareketleri izlemeye alınır. NST muayenesi bu süreçte sıkça yapılan testler arasındadır. Aralıklı olarak doppler muayenesine başvurulur. Sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklar varsa annenin bunları bırakması gerektiği belirtilir. Anne adayında bazı hastalıklar tespit edildiyse, bunlara uygun tedavi uygulanır.

Takipler sırasında elde edilen bulgular değerlendirilip, bebeğin sağlıklı bir şekilde doğması için çalışılır. Bu durumda olan bebeklerin doğumları da yakından takip edilir. Doğum sırasında da bebeğin kalp atışlarının devamlı olarak NST cihazıyla takip edilmesi gerekir. Herhangi bir sorun oluşursa, normal doğum hemen sezaryene döndürülür. Gelişme geriliği bulunan bebeklerin doğum sırasında ve doğumda bebeğin yapacağı ilk dışkısında mekonyuma sık rastlanmaktadır. Bu durum normal bebeklerde de izlenebilir. Bebeğin ilk dışkısının akciğerlere kaçıp, hayati tehlike oluşturması mümkündür. Bu riskin normal bebeklerde de oluşması görülse de, gelişme geriliği bulunan bebeklerde bu risk daha yüksek olur. Gelişme geriliği olan bebekler doğumdan sonra da, sürekli takip edilip kontrol altında tutulmalıdır. Doğumdan sonra gelişmesi muhtemel sorunlarda, bebek yeni doğan servislerinde gözlem altına alınmalıdır.

Prof.Dr. Cem Fıçıcıoğlu

Kadın Hastalıkları ve Tüp bebek Uzmanı

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.