SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Okula dönüş: Mindful ebeveynlik ne sağlar?

Nereye baksam "Okula Dönüş" heyecanı görüyorum, moda trendleri dahil. Hatta alışveriş yaparken gördüğüm bir ekoseli etek yüzüme kocaman bir gülümseme kattı. Bu deneyim de bana okula dönüşün sadece ebeveynleri ilgilendiren bir dönem olmadığını, yolu okuldan geçen herkesi ilgilendiren bir kavram olduğunu hatırlattı. Hepimizin inanılmaz duygu yoğunluklarıyla sahip olduğu bir şeydi bu. Zaman zaman okul arkadaşlarımızla bir araya gelip gülüp eğlendiğimiz, bazen olumsuz belki de travmatik yaşantıları hatırlayıp üzüldüğümüz ve artık ebeveynsek belki de çokça soru işaretiyle dolu bir duygu ve davranış yönetme becerisi diyebiliriz.

Aslında pek çoğumuzda mutluluk, sevinç, huzur gibi olumlu duyguları sahiplenip tam tersi olumsuz duyguları yok sayma ya da bastırma eğilimi vardır. Aslında olumlu ve olumsuz duygularımızın tamamı yaşantımızı sürdürebilmemiz için çok önemlidir. Duygular bizi harekete geçirir; önemli olan duyguların bize verdikleri mesajı doğru anlamak ve duyguların bizi değil, bizim duyguları kontrol ederek yaşamımızı kolaylaştırmamız ve ruh sağlığımızı koruyabilmemizdir. Unutmamak gerekir ki pek çok psikiyatrik sorun aslında duygu durumumuzu düzenleyememizden kaynaklanır.

Günlük hayatta çok basit rutinlerde bile zorlayıcı duygu durumlarla karşılaşabiliriz; bir siparişinizin gecikmesi, trafiğe çıkmak, bir arkadaşa rastlamak, kariyer seçimleri, iş yaşantısı, kötü bir deneyimi anımsamak, ekonomi, ülke meseleleri, insan ilişkileri, ebeveynlik vb. İşte bu noktada birey olarak çözüm odaklı ve şefkatle kendimizi incelememiz gerekiyor.

Endişe etmeyin; duygu düzenleme, farkındalık ve şefkat gelişen ve öğrenebilebilen süreçler. Acele de etmeyin çünkü bu güne kadar ki zihniniz biliyoruz ki yeniliklere çok açık değil. İstikrarlı olun.

İlk adım kendimizi incelemekten geçiyor. “Ne yaşıyorum?” sorusunu kendimizle sıklıkla sormuyoruz ne yazık ki. Oysa ne yaşadığımızı bilmedikçe çalışan, sağlıklı bir çözüm üretemeyiz. O yüzden zorlayıcı bir duygu yaşıyorken sizi rahatsız eden bu duyguya daha yakından bakın.

Bu duyguyu tanımaya gönüllü ve istekli olun. Örneğin bu his öfke mi, öfkeli olmak nasıl bir his, vücudunuz bu duyguya nasıl bir karşılık veriyor diye düşünün. Tam burası farkındalık işte. Şimdi sırada kabul var. Hissettiğiniz bu duyguyu hissettiğiniz için baskılamadan, utanmadan, “Ben bir anneyim, çocuğumla ilgili nasıl böyle düşünürüm” ya da “Berbat biriyim” demeden bunun sadece bir duygu olduğunu ve gelip geçeceğine dikkat verin. Eleştirmeden, bu duygu iyi ya da kötü demeden, olumsuz duyguları acı verici olarak tanımlarsanız eğer acıya karşılık şefkati ve özsevgiyi hissedersiniz. Artık o duygu bastırılması gereken bir duygu değildir. Öfke duygusunu ele alacak olursak, ayrıca hatırlatmak isterim belli durumlarda öfkeli olmanız sizi öfkeli birisi yapmaz. Sadece bu son cümleyle bile yaşantınıza yeni bir bakış açısı kazandırabilirsiniz.

Özellikle kariyeri boyunca okul deneyimi olan bir uzman olarak da ebeveynlere hatırlatmak isterim ki okula uyum süreci küçükler için de en az sizin için olduğu kadar soru işaretleriyle dolu. Bu da hayatın zorlayıcı duygu durumlarından bir tanesi. Bu noktada benim de danışanlarıma ve çeşitli eğitimlerde bir araya geldiğim ailelere çokça önerdiğim “mindful ebeveynlik” size ve ailenize yeni bir nefes olabilir.

Farkındalıkla ebeveynliğin temel amacı çocuğun duygu ve davranışlarına tepki göstermek yerine bilinçli bir yanıt vermektir. Yani çocuğun da deneyimini kabul ederek duygu ve düşünceleri nezaketle, açıklıkla karşılayabilmektir. Şimdiki ana odaklanarak, ebeveynin kendi ve çocuğunun ihtiyacına şefkatle dikkat vermesidir. Mindful ebeveynlik eğitimleri, psikolojik danışmanlık için iletişime geçebilirsiniz. Unutmayın ki hiçbir deneyimde olduğu gibi ebeveynlik deneyiminde de yalnız değilsiniz, pek çok birey / ebeveyn benzer süreçlerden geçiyor.

 

Yazının devamı...

Hangi kurtu besleyeceksin?

Hangi sebeple bunu tercih ettiğimi henüz keşfedemediğim, sevgili günlük tadında zihnimden geçenleri hayatımda olanları paylaşacağım bir yazı olacak bu. Belki yirmili yaşlarıma veda edişimle, yüksek lisanstan mezun olup uzman oluşumla, belki ülkemiz için hala sürmekte olan pandemiyle belki de nisan ayında hayatıma gelen patili dostum sayesinde bilmiyorum. Ancak ilk defa bu denli açığım hayatıma; öğreniyor, fark ediyor, deneyimliyor ve besleniyorum. Belki de ilk defa duygularımı cesaretle yaşıyor, karşılıyorum. Belki de ilk defa olumsuz duygularıma da bir o kadar sahip çıkabiliyorum.

Hayat tezatlar üzerine kurulmuş... siyahı beyazı var yani hayatın. İyiliğe karşı kötülük, açlığa karşı tokluk, sevgiye karşı nefret, doluya karşılık boş, ödüle karşı ceza, cesarete karşı korku, sevince karşı üzüntü, tama karşı eksik derken altıyla üstüyle hangisine evet ya da hayır diyorsun? Kişisel olarak ben artık kimliğimi oluşturan özelliklerimin, beni ben yapan cv tadındaki başarılarımın bazen güçsüz olma hakkımı elimden almasına izin vermiyorum. Her zaman yaz değilim, kışa da varım baharlara da...

İhtiyar bir Kızılderili torunu ile kamp ateşi kenarında oturuyormuş. Hava kararmış ve odunlar çatırdarken kıvılcımlar göğe doğru yükseliyormuş. Bir süre sessizce oturduktan sonra ihtiyar Kızılderili konuşmaya başlamış: “Bazen kendimi nasıl hissediyorum biliyor musun? Sanki kalbimde iki kurt arasında bir savaş varmış gibi. Kurtlardan biri kalbinden yara almış; içi kızgınlık, kıskançlık, kaygı, hırs, kendine acıma, yalan, kibir ve bencillik ile dolu. Diğeri ise yumuşak ve içi sevgi, neşe, barış, umut, dinginlik, iyilik, merhamet, yardımseverlik, şükran, güven ve gerçeklik ile dolu.” Torunu sormuş: “Bu kurtlardan hangisi kazanıyor?” Kızılderili büyükbaba yanıt vermiş: “Beslendiğiniz...”

Hangi kurtu, hangi duyguyu, hangi ilişkimi yani aslında kendimi hangi tutumla besleyeceğimin gücü bende ve tabi ki sende de. Zor duygular, durumlar, kişilikler hepimiz için varlar ve oradalar. Hoş olmayan duygularla başa çıkarken düşülen ilk hata yoklarmışçasına ilerlemeye çalışmak kısa süreli çözüm getirse de uzun vadede çalışmayacaktır. Aslında hangi duygu ve düşüncelerin zihnimize geleceğini kontrol edemeyiz ancak bu duygu ve düşünceye nasıl karşılık vereceğimiz bizim tutumumuzdur ve bu bir tercihtir. Biliçli farkındalıkla duygularımı algılayarak, hoş olmayan hislerimle kalabildiğimde onlardan kaçmamayı öğreniyor ve başa çıkamadığım duygularımı yani kendimi tanıyorum. Ben bu hissettiğim duygu değilim, bu durumdan ibaret değilim diyebiliyorum. Bu sadece hissettiğim duygulardan bir tanesi ve sadece hormonal bir denklem diyebiliyor onunla özdeşleşmeden, kaçınmadan, anın içinde ona rağmen değil onunla beraber açık ve belki biraz kırılganken kalabiliyorum. Ve o sihirli soruyu sorabiliyorum: “Şu anda neye ihtiyacım var?

Duygusal ihtiyaçlarımız konusunda daha az talepkarız. Yardım istemekte zorlanabiliyor, bir yük olarak görüyor ya da bir zayıflıkmış gibi algılayabiliyoruz. Ancak bizler kırılgan varlıklarız, her birimiz. Kırılganlığını, eksik ve zayıf yönlerini kabul eden bireylerin psikolojik olarak daha dayanıklı olduklarını destekleyen bilimsel araştırmalar var. Kendine, duygularına, düşüncelerine şefkatle yaklaş. Şefkat acının doğasını anlamaktır, unutma. Hangi kurtu besleyeceksin? Yaşadığın durumdan hangi tarafa ilerleyeceksin?

En sevdiğim sözlerden olan, Haziran 2005 tarihinden bu yana canlı dinleyemediğimiz Kazım Koyuncu’ya ait bir sözle bitiriyorum bu yazıyı “Her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”

Sevgiyle, sağlıkla kalın.

İletişim için:

pskdangizemkolcak@gmail.com

IG: @pskdangizemkolcak

Yazının devamı...

Toplum ve önleyici hizmetler

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2019 yılında Türkiye’de canlı doğan bebek sayısı 1 milyon 183 bin 652 ve canlı doğan bebeklerin %51,3’ünün cinsiyeti erkek, %48,7’sinin cinsiyeti kız oldu.

Bir bebek dünyaya gelince diyerek başlayıp ardı ardına güzel sözcükler eklemek isterdim cümlelerime; istenen bebek olmak, emek verilen olmak, sevmek, umut etmek, paylaşmak, hissetmek, birlikte büyümek, çoğalmak ama bugün yapamadım. Çünkü yine bir kadının çocuğunun önünde şiddet gördüğü bir video ile merhaba dedik yeni güne,. Sonra yıllar içinde mesleğim gereği öykülerine şahitlik ettiğim mutsuz, yalnız, sevgisiz çocukları, ebeveynleri ve insanları hatırladım.

Biliyor musunuz bir bebek daha anne karnındayken öğrenebilir, dışarıdan gelen müzik sesine göre kalp ritmi değişebilir, kelimeleri ayırt edebilir. Doğumdan sonra çok kısa süre içinde sizinle iletişime geçebilir. Çok bilgedir yeni doğan ancak sadece gerçek potansiyelini görebilir ve olumlu duygularla yaklaşabilirseniz.

Sonra bebeklerin, çocukların, kadınların, hayvanların güvende olmadığı bir coğrafyada yaşadığım gerçeği ile bir kere daha yüzleştim. Toplumsal cinsiyetin ne olup olmadığı, yasalar, kadın hakları, çocuk hakları, ihmal ve istismar kavramları, çocuklarımıza okuduğumuz masalların içerikleri, seçtiğimiz kelimelerin gücü, medyanın etkisi, kadının kariyer yolculuğu derken defalarca şikayet etmesine yardım istemesine rağmen hiç bir destek görememiş bir kadının öyküsünün nasıl biteceğini artık hepimiz biliyoruz sanırım. Unicef verilerine göre Türkiye cinsiyet eşitsizliği endeksinde 145 ülke arasında 130. sırada.

Yöneticiler, toplum sağlığı uzmanları, ruh sağlığı uzmanları, eğitimciler, ebeveynler, herkes bıkmadan usanmadan elini taşın altına koymalı. Herkes kendi etki alanı ve uzmanlığı, mesleği, insan olması gereğince artık bir şeyler yapmalı. Elimize geçen gücü ötekileştirmek için değil, birleştirebilmek birlikte büyümek için kullanmalıyız. Bu gün hala konunun bir sosyal medya paylaşımından öteye geçemediği gerçeği ile ilerliyoruz. Umarım artık bir şeyler değişir. Doğru kaynakları takip edelim, konuşalım, fikrimizi paylaşalım, çocuklarımıza anlatalım, okullardan, belediyelerden, kurumlardan eğitimler ve doğru içerikleri talep edelim. Haksızlık gördüğümüzde sesimizi çıkaralım. Edmond Burke “Kötünün zafere ulaşması için gereken tek şey iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır.” demiştir.

Psikolojik danışma hizmetleri ve önleyici hizmetler ile ilgili farkındalığın arttırılması ve çalışmaların yaygınlaştırılması şart. Gelecekte istenmeyen olay ve durumları önlemek için konu ile ilgili uzmanlara istihdam yaratılması ve meslek profesyonellerinin ilgili gruplara eğitim içerikleri ile destek vermesi şart. Risk etmenlerinin belirlenmesi ve psikososyal kökenli unsurların hızlıca ele alınması, psikoeğtiim programları ile ilerlenmesi lüks değildir. Pek çok Avrupa ülkesi, bir aile bebek sahibi olmaya karar verince ailelere danışmanlık hizmeti vermekte. Ülkemizde ise pek çok sebeple psikolojik danışmanlık hizmetleri neredeyse lüks sayılabilecek düzeyde. Çok acı.

Öfkemi kontrol ederek yazacağım bir sonraki cümlemi. Bir suçlunun da bir zamanlar bir bebek olduğunu unutmayalım. Tam da bu yüzden önleyici hizmetler diyoruz, yarınları biz inşa ediyoruz, toplum şekillendiriyor. Bir birey olarak kendi ruh sağlığımızdan, ailemizden gelen travmalarımızdan, zaman zaman zorlandığımızda dönüştüğümüz kişiden, iş yerinde kim olduğumuzdan, gücü nasıl kullandığımızdan, evlat olma, sevgili olma, eş olma, arkadaş olma, ebeveyn olma kimliklerimizden sorumluyuz. Gandhi “Dünya’da görmek istediğin değişimin kendisi ol.” demiştir.

Her şey daha da zorlaşıyor gibi görünse de biz yine yarınlara umutla bakalım.

Sevgiyle, sağlıkla kalın.

İletişim için:

pskdangizemkolcak@gmail.com

IG: @pskdangizemkolcak

Yazının devamı...

Toksik duyguları nasıl yönetirsiniz?

İnsan beyni ve zihni üzerine yapılan her yeni çalışma soru işaretlerine yanıt olurken diğer yandan yeni soru işaretlerini doğuruyor ve gizemi her geçen gün artıyor.

Bugün duygularımızın kontrolünü elimize almamızı sağlayabilecek bir yapıdan bahsetmek istiyorum; limbik sistem, ceviz büyüklüğündeki hacmine göre insan duygu, düşünce ve davranışı üzerindeki etkisi inanılmaz derecede büyük. Henüz tam anlamıyla deşifre edilmemiş de olsa hipotalamus, talamus, amigdala ve hipokkampüsten oluşuyor. Bu demek ki limbik sistem, açlık, korku, öfke, öğrenme, seksüel merkez, endokrin sistem, otonom sinir sistemi, kalbinizin atışı, sindirim, tehlike anında vücudunuzun vereceği tepkiler, tat alma, görme, işitme, uyku, biyolojik saat, dokunma, plan yapma, sorun çözme, rasyonel düşünme kapasitesi gibi şeylerden sorumlu bir yapı.

Peki limbik sistem sayesinde olumsuz duygularla başa çıkabilmek, daha sağlıklı ve mutlu olmak mümkün mü? Evet!

Biliyoruz ki olumsuz duygular ve deneyimler üzerinden geçen zamana rağmen kaybolmuyor ve zihnimizde derinlerde bir yer ediniyor. 0-7 yaş arasında ebeveynlerinizin sizinle kurduğu ilişki, deneyimledikleriniz, işittikleriniz, gözlemledikleriniz, sizinle kurulan ilişki ve etkileşimlerden zihninizde kalan izler geleceğe dair zihinsel şemalarınızı oluşturur. Bu sayede yaşama karşı bir tutum geliştirir ve hayatı bu tutuma göre yaşarsınız. Bilinçaltında yer edenlere göre yaşamak yerine daha sağlıklı bir yola çıkabilirsiniz. İşte bu noktada devreye limbik sistem giriyor. Bütüncül bir sağlığa erişmek istiyorsak limbik sistemi, olumsuz geçmiş yaşam deneyimlerinden, otomatik olumsuz düşünme şeklinden temizleyip; kendi bedenmize bütüncül olarak bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan nasıl yaklaşmamız gerektiğini öğrenmeliyiz.

Limbik bağları güçlendirmek için öneriler:

-ANT(Automatic Negative Thoughts) Olumsuz otomatik düşüncelerle başa çıkabilmek

-İnsan ilişkilerinizi güçlendirin

-Fiziksel temasın önemini anlayın

-Kendinizi güzel kokularla çevreleyin

-Fiziksel ve zihinsel egzersiz yapın

-Sağlıklı beslenin

Bütün bu maddeleri okuduktan sonra eğer harekete geçme hissettiysen şunu unutma; beynin konfor alanından çıkmamıza izin vermeyen bölümü de limbik sistem kontrolündedir. Harekete geçmek istediğimizde ancak motivasyonumuzun çok da yüksek olmadığı zamanlarla ilgili lütfen şunu hatırla limbik sistem tehlike ve acıdan kaçmak üzerine kurulu haz ve keyfin peşinden gitmeyi seven bir yapı. Limbik sistem otomatik pilotu seven bir yapı o yüzden zihnimizi olumsuz duygu ve düşüncelerle karşılaştığımız zaman farkındalıkla ve doğru alışkanlıklarla yaşama karşı yeni bir tutumla karşılamalıyız.

Yukarıdaki limbik bağlantıları güçlendiren önerilerle bir yola çıktık ancak ilk basamakta olumsuz otomatik düşünceler vardı. Hadi bu kavrama daha yakından bakalım.

Otomatik düşünceler bilinçli bir yargılama süreci olmadan ortaya çıkan, davranışlarımızı ve duygularımızı etkileyen zihinsel işlevlerdir. Zihnimizdeki geçmiş tarihli yaşantılarımız ve şemalarımıza tutunarak şekil alırlar ve zihin bu düşünceleri doğru kabul eder. Aslında biliyoruz ki yaşanan olaylar değil yaşananlara dair düşüncelerimiz bizi etkiliyor.

Peki olumsuz otomatik düşünceler zihninize geldiğinde ne yapmalısınız? İkna etmelisiniz. Eğer düşünceleriniz üzerine çalışmalar yapmak sizin için yeniyse, kalem ve kağıt kullanmanızı, yazmanızı öneririm. Eğer gün içinde bunu yapmak için 5 dakika ayırabilirseniz ya da olumsuz düşüncelerin geldiği anda bu zamanı ayırabilirseniz ne hoş. Eğer gerçekten o an zorlayıcıysa kendinize “şu an bunun için doğru bir zaman değil” diyerek yanıtlayabilirsiniz ama unutmayın o düşünce geri gelecek. Zihninizi susturmaya çalışmak, düşünmemek bildiğiniz üzere işe yaramadı, yaramaz da. Ama yazarsanız hem bu bir dışavurumdur, pek sevdiğiniz bir arkadaşınızla sohbet etmek gibi düşünebilirsiniz, hem de yazdıktan sonra o düşüncelerle biraz çalışma imkanı sunar. Olumsuz bir düşünce zihninizi meşgul ettiğinde yazın ve önce bu düşünceyi kabul edin. Zihninizde böyle bir düşünce olması sizi kötü birisi yapmaz. Örneğin yeni bir anne çok yorulduğu için bebeği ile ilgili “uyusa da rahat etsem” diye düşünüyorsa bu düşünce onu kötü bir anne yapmaz. Bu sadece bir düşüncedir. Ancak bu düşünceyi kontrol edemez ve duyguları da olumsuz bir şekilde karşılık bulursa, bu basit düşünce ağır bir hal alabilir. Şimdi yazdığınız bu düşünce doğru mu değil mi? Hadi bunu inceleyelim. Doğru ya da yanlış bir düşünce olabilir. Şimdi bu düşüncenize cevap bulalım. Mantıklı, gerçekçi yanıtlarla olumsuz düşüncelerinizi ikna edin.

Bir diğer yazım pratiği de olumsuz düşünceyi yazdığınız kağıdı yok etmektir. Bazen olumsuz düşünceleri konuşmak, yazmak kolay olmayabilir. Kendinizi hazır hissedene kadar evet, yakabilir veya yırtabilirsiniz. Ohio Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre bir grup katılımcıya olumsuz duygularını yazdıktan sonra yok etmeleri; diğer gruba ise sadece yazmaları söylenmiş. Sonuç yazıp yok eden katılımcıların özgüvenlerinde artış olduğu gözlemlenmiş.

Bir de çevrenizde olumlu duygulara, küçük güzelliklere ve olumlu düşünen insanlara yer açın. Güzel bir manzaraya bakmak, bir bitki ile ilgilenmek, hoş kokular, öz bakım, bulunduğunuz mekanın düzeni, keyif aldığınız bir sohbet, gelecek hakkında hayal kurmak iyi hissettirebilir.

İletişim ve psikolojik danışmanlık için:

pskdangizemkolcak@gmail.com

IG: @pskdangizemkolcak

Yazının devamı...

Pandemide pomodoro tekniği

Çok sevdiğim kitaplardan birisi olan Adam Fawer’ın Olasılıksız romanında geçiyordu pandemide bir kere daha anlam kazanan “Zaman geçiyordu ve herkes de bunu biliyordu” cümlesi.

Pandemide bir kere daha anlam kazanmıştı çünkü zamanın nasıl durduğunu, aktığını, götürdüğünü, beslediğini bu kadar farklı duygularla uzun bir süre sonra ilk defa deneyimliyorduk. Herkesin deneyimi yine biricikti; kimine iyi geldi, kimini zorladı, kimi panikledi, kimi baş etmeyi öğrendi, kimi hastalandı, kimileri kaybetti... derken zamanla zaman kavramı diğer bileşenler kadar kendisini hissettirdi ve buradayım dedi. Karantina hali, sokağa çıkma yasaklı saatler ve günler derken insan zihninin oyunlarını deneyimliyoruz. Bazı günler çok üretken, bazen sadece dinlenerek, bazen nasıl geçtiğini anlamadan yine de geçiyor zaman.

Kendini izle ve kendine izin ver. Her zaman yüksekle motivasyonla devam edemeyebilirsin.

Kendini dinle ve kendine sor neye ihtiyacın var? Bazen sadece durmak isteyebilirsin.

Diğer yandan ev ortamına taşınan iş ve kariyer, evden çalışmanın getirdiği ekstra sorumlulukları ile tükenmişliğe yakın duygular yaşamana sebep olabilir. Zaten ev dediğimiz şey gün sonu gelip evde olma hissini tattığımız, dinlediğimiz, sığınağımızken; bir anda işimiz, okulumuz ve zaman zaman online davetsiz misafirlere kapı açan bir mekana dönüştü.

Hepimizin bir plana ihtiyacı var; zamanı daha iyi yönetebilmek. Ancak bu noktada da karşımıza binlerce öneri çıkıyor. Kimi sabah saati 5.45’i gösterdiğinde öğlene kadar çalışmanın verimliliğini anlatıyor, kimi gece kuşu olduğunu söylüyor, kimi önce çocuklarım, sorumluluklarım diyor kendini es geçiyor. Bütün bu önerileri düşünmek ve kendinin çok da bu planlara yakın olmadığını hissetmenin yarattığı baskı da ayrı. Unutma sen biriciksin. İzle, dinle, fark et ve sana en uygun olduğunu düşündüğün ve bence en önemlisi senin hayatın için sürdürülebilir olanla başla.

Bir gününü nasıl geçirdiğini fark etmelisin. Bunun için belki bir not tutabilir ardından da zaman kaybının sebeplerini görebilir ve bu konuda harekete geçebilirsin. Kişinin üretkenliğini arttırıp, işlerini zamanında bitirebilmesi için, ders çalışması, ürün odaklı çalışmalar için öncelikli olarak etkili bir yöntem olan bir teknikten bahsetmek istiyorum.

Pomodoro Tekniği

İşe ayırdığınız zamanı kesintisiz 25 dakikalık bölümlere ayırın (dikkatinizi bozacak hiçbir şey olmamalı).

Her 25 dakikanın sonunda 5 dakikalık molalar verin.

Dört pomodoro bölümünü (25x4) tamamladıktan sonra 15 dakika sürecek daha uzun bir mola verin.

*Pomodoro tekniği ile ilgilenenler için Ikigai - Uygulama Rehberi kitabını öneriyorum.

Sevgiyle...

Psk.Dan.Gizem Kolçak

Yazının devamı...

Dikkat vermek

“Bir kuşun sesini gerçek anlamda dinlememize, bir sonbahar yaprağının görkemini derinden görmemize, başka birinin yüreğine dokunmamıza ve onun bize dokunmasına izin veren şey sadece bir dikkat verme olayıdır.” Christina Feldman & Jack Kornfield

Mevsimler arası geçişin kendisini serinliği ve renkleriyle iyice hissettirdiği bir dönemdeyiz. Cıvıl cıvıl deneyimlediğimiz aynı sokak şimdi daha farklı görünüyor. Gökyüzünün renginden, ağaçların yapraklarına bütün bu değişimleri sadece dikkatimizi yönlendirebildiğimizde fark ederiz. Peki sen bu farklılığı bir yağmur damlasının yüzünde bıraktığı hisle, rüzgarın bedenine temasıyla mı hissettin yoksa hala kendine, çevrene ve evrene uzak mısın?

Modern hayatın temposunun her geçen gün arttırdığını fark ediyoruz. Kabul edelim hız kültürü içinde yaşıyoruz; trafikte, ilişkilerde, kariyerimizde, yemek siparişi verdiğimizde... ancak bütün bu sabırsız tutumların yol açtığı bir yıpranma duygusu var. Bütün bu hıza ve pratikliğe rağmen, zamanın akışkanlığını keşfetmişken doyum ve zihnin rekabeti hep dahasında.

Yavaşla. Özellikle çalışanlar ve ebeveynler için, her ne kadar beklenti her şeyi aynı anda en üst kalitede yapmamızı gerektirse de içten içe bunun doğru olmadığını biliyoruz. Gün içinde seçtiğin tek bir aktiviteyi bile daha ağır, daha dikkat vererek ve daha anda yapmak iyi gelecek.

Paylaş. Sevdiklerimizle iletişim içerisindeyiz; konuşuyor, dinliyor, yorumluyoruz... ancak bu sefer daha derinlerde olan, sesli söylemekten kaçındığın, maskelerden uzak küçük bir fikrini, hayalini, hedefini paylaş ve dikkatle hisset.

Dene. Yapılan araştırmalar yeni disiplinler öğrenmenin beyin gelişimi ve sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini gösteriyor. Yabancı dilden, bisiklet binmeye, resim yapmaktan, şiir yazmaya her yeni öğrenmenin altındaki en büyük bileşen dikkati yoğunlaştırmaktır. Yeni bir disiplinle tanıştığında; denemek istediğin bir şeye başladığında dikkat en üst seviyededir.

Hayır de. Zaman zaman ister ailemiz, arkadaşlarımız veya iş çevremizde; altında yatan reddedilme, değer görmeme vb. kaygılarıyla kendimizi es geçip karşımızdaki insanı reddetmemek için isteksizce evet dediğimiz olabilir. Bu önce kendimize daha sonra karşımızdaki insana yapılan bir haksızlık. Olmak istemediğimiz bir yerde, bir zamanda içsel motivasyonumuzu düşürmeyelim. Hayır diyebilmek; doğru iletişim stili ile iki tarafa da iyi hissettirecektir. Dikkatinizi iletişiminize, kendinize ve karşınızdaki insana verdiğiniz değere yönlendirin.

Hatırla. Eski fotoğraflara bakmak, günlüklere göz gezdirmek pek çoğumuz için güzel hisleri uyandırır. Geçmişe dönük hataları, başarıları, üretilen çözümleri hatırla ki, yeniden başarabileceğini, şu anda sıkıntı veren günlerin de geride kalacağını unutma. Hatırlamak için dikkat vermek gerekir; yaşananların sırası, hissedilen duygular, o duyguların şimdi nerede nasıl barındığı gibi.

Şimdiki an içinde gerçekleşenlere dikkat ver. Mevcut an içinde neler oluyor ve sen bu olan biteni nasıl karşılıyorsun? Bu andan itibaren her gün bir başka gözle baktığın 2 dakika ayır kendine, tüm olan bitenin içinde kendine döndüğün, dönebildiğin küçük sihirli bir zaman yarat kendine. Dikkatini bedenine, gördüklerine, nefesine ya da söylemek istediklerine yönlendirebilirsin. Sen seç, dene.

İletişim ve psikolojik danışmanlık için:

pskdangizemkolcak@gmail.com

IG: @pskdangizemkolcak

Yazının devamı...

İlişkilerde farkındalık

Bir süre önce hayatın farkındalık seviyesi çevresinde şekillendiğini keşfettim. Fark ettiğim kadar var olabiliyorum; çünkü farkındalık sayesinde bakmak yerine görebiliyor, gerçekten derinlerde hissedebiliyor ve empati kurabiliyor, sadece kendimle olan ilişkimde değil çevremle olan ilişkimde de daha rahat ilerleyebiliyorum. Peki tam tersi şekilde giderek artan kendine yabancılaşmayla; daha az kabul, empati yoksunluğu ve esneklik gösterememeyle insan her geçen gün daha da narsist mi oluyor?

Pozitif psikolojinin babası olarak bilinen Martin Seligman’ın 48 ülkede 10 bin kişi ile yapmış olduğu kapsamlı bir araştırmada mutlu insanların alışkanlıkları inceleniyor. Sırasıyla; etraflarında mutlu insanlar olduğu, esnek oldukları, mutlu olmak için eyleme geçtikleri, yardımsever oldukları, olayların iyi yönlerine odaklanabildikleri, yeri geldiğinde uzaklaşabildikleri, manevi bir tarafları oldukları keşfediliyor.

Diğer yandan terapiye başvurulan ilişki problemlerin altında çok büyük bir oranla narsist bir partnerle beraber olmak, duygusal manipülasyon ve yol açtığı sorunlar yatabiliyor. “Her insan ilişkisi bir güç ilişkisine yol açar; kimse bundan kaçamaz” diyor İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon kitabının giriş paragrafında.

Zamanla insanın kendisi ile olan ilişkisine dair araştırmalar, kitaplar, konuşmalarla kendi iç ses kavramı ile tanıştık/tanışıyoruz ama çok daha uzun süredir aşina olduğumuz, gözlemleyebildiğimiz, daha kolay yorumlayabildiğimiz bir konu: insanın insanla ilişkisi. Sartre’ın meşhur bir sözü vardır: “Cehennem başkalarıdır.” Kendimizle geliştirdiğimiz sağlıklı ve şefkatli bir ilişki ile başkaları kaynaklı gelişen acıyı engelleyebiliriz.

Yine bir araştırma, tahmin edildiği gibi, kendine şefkat gösteren insanların romantik ilişkilerinin daha mutlu ve tatmin edici olduğunu göstermektedir. Aksine, kendine şefkat göstermeyen insanların partnerlerine karşı daha eleştirel ve kontrolcü olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda daha benmerkezci oldukları ve inatçı bir şekilde her şeyin kendi istedikleri şekilde olmasını istedikleri belirtilmiştir.

Başkalarıyla kurmak istediğimiz yakın ve sağlıklı bağlanmanın kurulduğu bir ilişkiye sahip olabilmek için ilk önce kendimize yakın ve bağlı hissetmek, kim olduğumuzu bilmek, zorluklarla mücadele ederken ihtiyacımızı keşfedebilmek, değer verdiğimiz insanlara ilgi gösterebilmek bize ihtiyacımız olan duygusal kaynakları kazandırır. Kendi sevgi, şefkat, kabul isteklerimizi karşılayabildiğimizde hem yakın çevremizle olan ilişkimizde hem de romantik partnerlerimizle olan ilişkilerimizde daha az talepte bulunur, onlarında tamamen kendileri olabilmelerine izin verebildiğimiz, bir ilişki içerisinde olur; olumsuzluklarla karşılaştığımızda esneklik becerisi ile üstesinden gelebilir ya da gitmek gerektiği noktada yeterli gücü kendimizde görebilir ve sağlıklı bir sonlandırma ile o ilişkiyi noktalayabiliriz.

Toplumumuzun büyük bir çoğunluğunda yetiştirilme tarzı sebebi ile ihtiyaçlarımızın karşılanması için bir başkasına bel bağlanış gözlemleyebiliriz. Sağlıklı bir ilişkide iki taraf taleplerini, beklentilerini, ihtiyaçlarını paylaşır, hem verir hem alır. Ancak kendilerine şefkat ve nezaketle yaklaşabileni kendilerini kabul etmenin verdiği öz güvene sahip insanların ilişkilerinde (iki tarafında bu şekilde olduğu, dengeli) akış çok daha rahat bir şekilde gerçekleşir.

Terapi odasını güzel kılan koşulsuz kabuldür, koşulsuz kabul edildiğiniz güzel ilişkilere, sevgiyle...

Psk.Dan.Gizem Kolçak

@pskdangizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Kanynaklar:

Öz Şefkatli Farkındalık Uygulama Rehberi - Dr.Christıpher K.Germer - Dr. Kristin Neff

İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon - Pascale Chapaux-Morelli

Yazının devamı...

"Ben kimim?" sorusu

“Tarih boyunca, mistikler ve filozoflar, hayatın derin sorularına yanıt bulmak için kendimize bakmamız gerektiğini söylerler. Bu kulağa ilgi çekici geliyor, fakat kendimize nasıl bakarız. Sokrates incelenmemiş hayatın yaşamaya değer olmadığını düşünür. Hayatınızı nasıl incelersiniz? Gözlerinizi kapatır meditasyon mu yaparsınız? Bir analistin kanepesine uzanır ve serbest çağrışımlar mı yaparsınız? Bizim önemli ve heyecanlı olan neyi keşfetmemiz gerek? Bu bir tür aydınlanma mı? Araştırdığımız yanıtlar gerçekten hayatlarımızı iyileştirecek mi?” diyor Dr.David Burns “Birlikte İyi Hissetmek” isimli kitabında ve ekliyor “Fakat sizi uyarmalıyım; aydınlanma sancılı olabilir.”

Cevap iletişim. Kendinle ve çevrende kurduğun iletişim ağında bir yerlerde bulabilirsin kendini.

İlk adım çevreyle kurulan iletişim olsun; ailenle, partnerinle, arkadaşlarınla, birlikte çalıştığın insanlarla, yeni tanıştığın insanlarla, belki de hiç tanışmayacağın ancak asansörde karşılaştığın insanlarla olan iletişimine bakalım. İletişim bir ortamda sadece belirdiğimiz an başlayabiliyor. Kendimizi tanıtmamıza gerek kalmadan içeriye girdiğimiz andan itibaren kim olduğumuza dair onlarca bilgi saçıyoruz. Araştırma sonuçlarına göre ilk birkaç dakika sonunda insanların zihinlerinde zaten ‘birisi’ oluveriyoruz. Düşünelim, en yakın arkadaşlarınız sizi tanımlardı? Aileniz geliştirilmesi gereken yönünüz olarak hangi özelliklerinizi söylerdi? Yöneticiniz ya da çalışanlarınız sizinle ilgili ama ile başlayan hangi cümleleri seçerdi? Ve siz bunları duyduğunuz zaman gerçekten önemsiyor musunuz? Zaman zaman çevrenizde güvendiğiniz insanlardan geri bildirim aldın ve lütfen dinleyin. Sadece işitmek yetmez; ne söylemek istediğini algılamak, üzerine düşünmek, ilgili soru sormak, teyit almak hem empatik bir iletişim ortamı sunar hem de ilişki bağlarımızı güçlendirir. Geri bildirim alarak ilerlediğimiz ilişkilerde, işlerde, birlikteliklerde olası hataları, iletişim engellerini ortadan kaldırmış olur; kendimizi ifade etme imkanı bulmuş oluruz. Etkin dinleme sanırım insanlığın en büyük becerilerinden ve üstelik öğrenilebiliyor.

İkinci adım kendimizle kurulan iletişim. “Bir ben vardır benden içeri” demiş Yunus Emre, tanış o kişiyle. Kendinizi tanıdığınızda psikolojik iyi oluşunuzu güçlendirecek becerilerinizi fark eder, zorlu duygu durumlarıyla baş edebilmek için gerekli kabulu keşfetmiş olursunuz. Özgürlüğünüz, haklarınız, talepleriniz, ihtiyaçlarınız ve dolayısıyla özgüveninizin temellerini kendinizi tanıdıkça atabilirsiniz. ‘Hep bunu yapmak istemiştim’ demektense ‘Şimdi bu hayalim için çalışıyorum’ diyebilirsin. Kim olduğunu bilirsen, sınırlılıklarını bilir, hayallerinin peşinden giderken ihtiyaçlarını görebilirsin. Kendinle kurduğun iletişim; hani o kalabalığa girdiğinde beliren veya hata yaptığında duyduğun o iç ses sen kendini tanımaya başlarsan artık eleştirel ve kötü bir ses olmaktan en yakın arkadaşınmışçasına bir şefkatle duyurur kendini sana. Çevreyle kurulan iletişimde geri bildirim almanın önemi kadar kendinle kurduğun iletişimde de küçük düşünme molaları, meditasyon vb zihin egzersizleri ile yola çıkabilirsin. Her hafta seni mutlu veya mutsuz eden şeyleri küçük bir deftere not edebilir, daha sonra üzerine düşünebilirsin. Unutma duyguların motivasyonlarınla önce düşüncelerine ardından da davranışlarına dönüşür. ‘Orada yalnızım, istenmiyorum’ dediğin şey sadece seni o ortamdan uzaklaştırmakla kalmayacaktır; kendinden de uzaklaştırabilir. Oysa sen bugüne kadar birçok başarı, başarısızlık, mutluluk ve mutsuzlukla geldin, ders çıkardın, yeniden denedin, batırdın, hissettin, hissizleştin ve varsın! İnsanların doğru veya yanlış etiketlendirmeleriyle hayatını ve hayatına bakış açını şekillendirmemelisin. Sen önce sen ne istiyorsun? Kimsin ve kim olmak istiyorsun? Kendinizi tanıma yolunda en sevdiğim egzersizlerden birisi otobiyagrafik hafıza çalışmasıdır. Hatırlayabildiğin kadar eskiye git ve film şeridi gibi bırak aksın. Bir diğeri de kendi zihnindeki portren. Nasıl birisi bu, kim bu insan, güçlü yönleri ne, zayıflıkları ne? Benlik saygın ile ilgili cevaplar bulmanı sağlayan bu çalışma ile kafandaki resmine ulaşabilirsin. Sor kendine: ben kimim, hayattaki amacım nedir, hayallerim neler...

Benliğimizin en derin kısımlarında dolanmak kolay değil; dürüstlük, şeffaflık ve güç istiyor. Mindfulness (bilinçli farkındalık) pratikleri iyi bir fikir olabilir. Ben kendi mindfulness süreci daha önceki şu yazımda birazcık paylaşabilmiştim. Bu pratiklerle ulaştığınız iç huzur ve denge kim olduğunuzu duyabilmenize imkan verebilir. Dene.

Sevgiyle...

Psk.Dan.Gizem Kolçak

İletişim ve psikolojik danışmanlık için....

Instagram : @pskdangizemkolcak

E-posta : pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.