SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Mazeretlere Sığınma

Son dönemde kiminle konuşursam bir şeyler yapmak istediğinden ama bazı sebeplerden (zaman, çocuk, kariyer, mesafe, trafik, para, sağlık…) ötürü bunları yapamadığından şikayetçi. Peki gerçekten bunlar haklı sebepler mi yoksa sadece mazeret mi? Haklı sebeplerse ve eğer ulaşmayı istediğin hedefi gerçekten istiyorsan, çeşitli hamlelerle ki büyük veya küçük fark etmez, o hedefe doğru ilerlersin; ama sürekli kaynağı sen olmayan şeylerden dolayı bazı başarısızlıklar, mutsuzluklar yaşıyorsan acaba mazeretlerinin kurbanı mı oluyorsun? Bu arada sürekli mazeretlere sığınmak zamanla seni hayal ve hedeflerinden uzaklaştıran ciddi bir alışkanlığa dönüşebilir.

B.Franklin

Mazeret üretmeyi bir düşünce hastalığı olarak kabul edebilirsin. Her bir yeni mazeret üretimi zihinsel bir engel gibi zamanla düşünce sistemini ele geçirir. Peki nasıl kurtulacağım bu mazeret üretme alışkanlığımdan?

Gülümse. Pek televizyon seyrettiğim söylenemez ama bu ara bir dondurma reklam dönüyor ki bayıldım. Diyor ki ‘Bir gülümseme dünyanızı değiştirebilir, mesela Mert’in içten bir gülümsemesi Ali Bey’in ruh halini değiştirebilir, bir an için bile olsa Mehmet’e günün gerginliğini unutturabilir ve o gün Ayşe’nin şanslı günü olabilir’ evet gerçekten olabilir.

Hedef belirle. Gözlerini kapat ve düşün.. ne yapmak istiyorsun? Hayal et ve bir hedef koy. Bu hedef 5 yıl sonrası için bir yatırım olabileceği gibi, bir hafta sonu şehir dışı kaçamağı da olabilir. Şimdi bu hayal veya hedef için ne yapman gerekiyor belirle. Gününü veya haftanı organize etmek mi, bilet almak mı, birikim yapmak mı, spor salonunu aramak mı, diyetisyenden randevu almak mı, dışarı çıkmak mı.. her ne yapman gerekiyorsa hayal et ve hedefin için bir şeyler yap.

Başaracağına inan. Hayat senin hayatın, senden tecrübeli, başarılı, bir aile büyüğü olan birilerinin senin için uygun gördüğü veya takdir ettiği değil de kendi hayal ve ideallerinden gelen, senin mantık süzgecinden geçmiş bir hayalin ve hedefin olursa ancak ona inanabilirsin. Hatta inanmakla kalma, bunu bir tutkuya dönüştür. Emek ver, unutma bir başkasının başarısı için şans dediğin şey eminim o kişiyi uyurken değil, çalışırken bulmuştur. Kendine inan, tutkuna, gücüne, sezgine…

David J. Schwartz

Kişisel motivasyonumu nasıl arttırabilirim diyorsan malzemelerimizi hazırla lütfen:

Bir adet farkındalık düzeyi yüksek sen, altı adet A4 kağıt, sevdiğin renklerde kalem

Bi dene bakalım belki bir şeyler değişir:

1.Yapamayacağına inandığın ama başardığın eski bir hedefini hatırla

2.Bu hedefi kağıda büyük harflerle yaz

3.Bir diğer kağıda ise en başında neden başaramayacağını düşündüğünü yaz

4.Bir diğer kağıda ise süreci yaz neler oldu?

5.Bir diğer kağıda ise başardığında neler olduğunu yaz, ne hissettin, başarı sana ne kattı?

6.Bir diğer kağıda ise başarmak istediğin yeni bir hedefini yaz

7.Son kağıdı dörde böl

8.İlk bölüme başarılı bulduğun bazı isimleri yaz, sanatçı, sporcu, iş insanı, bilim insanı, aile ferdi olabilir

9.İkinci bölüme seni motive edecek bir söz yaz

10.Üçüncü bölüme bir kural yazıyoruz, 1 hafta boyunca ‘yapamam, mümkün değil, sonra başlarım, asla’ kelimelerini kullanmıyoruz

11.Dördüncü bölüme ise daha önceden asla yapmam dediğin 2 şey yazıyorsun ve bu hafta boyunca ikisini de deniyorsun. Örneğin ‘asla sushi yemem’ veya ‘Kesinlikle sabah yürüyüş yapamam’ gibi bu sayede yenilikleri açık olmayı deneyimleyeceksin

Ne dersin? Bence denemeye değer. Lütfen benimle de tecrübelerini paylaşmayı unutma.

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

@pskdangizemkolcak

@gizemkolcak

Yazının devamı...

Kendi Şefkatini Hakediyorsun

En sevdiğin insana sarıldığında ne hissediyorsun? Şimdi lütfen birkaç saniye için gözlerini kapat ve o en sevdiğin insana sıkı sıkı sarıldığını hayal et. Denemeden bir sonraki cümleyi okuma. Denemekten çekinme lütfen. Evet! Bunu hayal ederken bile belki de tebessüm ettiğini fark etmişsindir ve eminim ki daha iyi hissediyorsun. Peki yoğunlukla hissettiğin duygu neydi? Şefkat, merhamet, sevgi… Peki o sarıldığın kişinin şefkat, merhamet ve sevgiye ihtiyacı varsa nasıl sarılırsın? Sanırım daha çok, daha güçlü, daha anlayışlı…

Kişinin kendisiyle ilişkisi, hem psikolojik sağlığını hem de çevresiyle kurduğu ilişkiyi şekillendiren önemli faktörlerdendir. Kendinle nasıl bir ilişkin var, düşündün mü? Bu soruyu daha da somutlaştırmak istersen eğer, daha öncede bahsettiğim gibi bir kağıda kendinle ilgili olumlu ve olumsuz, duygu ve düşüncelerini yazabilirsin. Şimdi yüzleşme zamanı! Ağır basan taraf hangisi; olumlular mı olumsuzlar mı?

Hayat istediğin gibi gitmediğinde; hata yaptığında, kötü hissettiğinde, canın yandığında bazılarımız kendine kızar, suçlar, canını yakar. Adeta kendimizi cezalandırırmışçasına kendimizi anlayıştan uzak ve olabildiğince acımasız bir şekilde yargılarız. Ya sen, sen ne yapıyorsun? Şefkat, merhamet, anlayış ve sevgi… Tam da en çok ihtiyacımız olan şeyler. Başkasından değil önce kendimizden almamız gerek şeylerken sen kendine neden kıyıyorsun?

En önemli nokta bence kendine karşı duyarlı olabilmen. Kendini tanıman ve ihtiyaçlarını fark edebilmen. Peki kendime karşı nasıl duyarlı olabilirim diyorsan eğer; genel anlamda yaşadığın zor zamanlarda, kendini çaresiz hissettiğinde, zayıf anlarında kendine karşı duygusal olarak anlayışlı olmandır diyebilirim. Kendini desteklediğin, anlayışlı olduğun bir sen; acımasızca yargılamaktan uzak, hoş görü ile yaklaştığın, en yakın arkadaşına şefkat verir gibi yaklaştığın sen. ‘’Öz-anlayış, Dr. Kristin Neff’in Budist felsefeden esinlenerek psikoloji literatürüne kazandırdığı bir kavram. Özünde bireyin kendisine karşı merhametli, destekleyici, şefkatli ve anlayışlı olmasını anlatan bir kavramdır. Öz-anlayış, kişinin kendi acılarına karşı açık ve duyarlı, kendisine karşı nazik ve şefkatli olması, yaptığı hatalar karşısında affedici olurken, başarısızlık ve yetersizlikleri karşısında yargılayıcı olmaması; yaşanılan sıkıntı verici durumları tüm insanların yaşadığı tecrübeler olarak görmesi ve içinde bulunulan anı yargılamadan olduğu gibi kabullenebilmesidir.’’ * (Atalay, Z. (2011). Öz-anlayış ve Bilinçli Farkındalık. Maya Akademi)

Öz-anlayış, Neff üç boyutuyla ele alıyor: öz-şefkat, ortak paydaşım ve bilinçli farkındalık. Öz-şefkat, kendine karşı yargılayıcı ve acımasız olmaktansa kendine şefkatle yaklaşabilme. Ortak paydaşım, kendini diğer bireylerden uzakta ve yalnız hissetmek yerine yaşanan zor zamanların normal olduğunu başka insanlarında bu şekilde hissedebileceğini ve bunun insan olmanın bir parçası olduğunu görürler. Bilinçli farkındalık, şu anda tam olarak hayatında ne oluyorsa bunun farkında olmaktır. Ayrıca bilinçli farkındalık, şefkat ve bağışlayıcılık ile sevgi aşılayarak bireyi öz şefkate yaklaştırır.

Ve bütün bunlar; yaşanan kötü olayları, hissedilen kötü duyguları, kötü düşüncelerini görmezden gelmek, bastırmak, kaçmak demek değildir. Tam tersi! Büyük bir kabulle gelen iyilik halidir diyebilirim. Kendine karşı öz-anlayışa sahip kişiler, kendine karşı öz- anlayışa sahip olmayan kişilere göre olumsuz yaşantılara karşı duygusal risklere karşı daha dayanıklıdırlar.

Yapılan pek çok araştırma öz-anlayış, öz-şefkat ve bilinçli farkındalığın psikolojik sağlığımıza etkisini gösteriyor. Yaşamdan alınan doyumu, anı yaşayabilmeyi, tadını çıkarabilmeyi, kendine şans verebilmeyi ve ilişkileri geliştiriyor. Düşün lütfen, geçmişte bir sorun yaşadığından sevdiğin bir insan yanında olduğunda gücüne güç katılmış, umut dolu, sevgi dolu hissetmiyor musun? İşte tıpkı o zor zamanlarda başkasından almaya alıştığın o desteği şimdi kendin yaratabilirsin. Zamanla, sabırla… abracadabra! gibi bir sihir değil, bu kabul ve farkındalık becerisi; hayata bakış açında içten, özden gelen büyük bir beceri.

Buda

DEV HİZMET : ) Dr. Kristin Neff’in konuyla ilgili TEDx konuşmasına linkten ( https://www.youtube.com/watch?v=lQjmQfYkJHg ) ulaşabilirsiniz ve lütfen YouTUBE’a da şefkat gönderelim hep birlikte çünkü dilersen videonun üzerindeki ayarlar simgesinden alt yazı butonunu açarak Türkçe alt yazılı ile seyredebilirsin.

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@pskdangizemkolcak

@gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Depresyonda Değilim, Spordayım

Bir Göksel şarkısı vardı hatırlar mısın?

‘Bugün evden çıkmadım,
Telefona bakmadım,
Çok yedim, çok ağladım,
Arandım bir sigara daha.
Saçlarımı taradım,
Dudağımı boyadım,
Giydim giydim çıkardım;
Beğenmedim, güzel olmadım.
Depresyondayım,
Unutuldum,
Aldatıldım.
Sevgilimden ayrıldım,
Çok yalnızım.’

diyordu Göksel ve o kadar da güzel anlatıyordu ki herhalde herkes kendinden bir parça bulmuştu ve bu şarkıyı söylüyor; depresyon sözcüğü ve ‘depresyondayım fikri’ dilimize iyice yerleşmişti. Ergenlik dönemi çocuklarından tutun da ileri yaşlı bireylere kadar büyük bir çoğunluk her kendini iyi hissetmeme halini depresyon olarak nitelendiriyor gibi. Peki gerçek klinik depresyon ile geçici kendini kötü hissetme hakkında neler bilmemiz gerekiyor? Gerçekten ben ya da bir yakınım depresyonda olabilir mi? Depresyondaysam ne yapmam gerekiyor? Geçici kendini kötü hissetme hali nasıl geçecek?

Klinik Depresyon
Depresyon psikiyatrik hastalıklar arasında en sık görülenlerden birisi olup tüm tıbbi durumlar arasında yeti yitimine en çok sebep olandır. Prof. Dr. Bengi SEMERCİ depresyonu bir yazısında: ‘’Kendini üzgün, boşlukta hissetme, bu durumu sen fark edemesen de başkalarının fark etmesi, günlük aktivitelere ilginin azalması, zevk alamama, istemediğin halde aşırı kilo kaybı ya da kilo alımı, uyuyamama ya da aşırı uyuma, devamlı nedenini bilmediğin huzursuzluk, bazen hiçbir şeyi umursamama, yorgunluk, bitkinlik hissedip, adeta elini bile kaldıracak gücü bulamama, işe yoğunlaşamama… Bunların bir kısmını yaşıyorsan, bir de bunlara ek kendini değersiz, anlamsız hissetme, suçlama, hatta yaşamdan vazgeçecek kadar bunu düşünme gibi şeylerin biri bile varsa bahanelere gerek yok, depresyondasınız demektir’’ şeklinde anlatıyor. Görüldüğü üzere pek çok alt başlık ile incelenen depresyonun duygu durumu bozuklukları altında farklı türleri de var. Tanı koyulması ve tanıdan sonra tedavi (ilaç – psikoterapi) edilmesi gereken bir psikiyatrik bozukluktur depresyon.

Peki egzersizin depresyon tedavisinde çok önemli bir payı olduğunu biliyor musun? Bu konuda yapılan pek çok araştırma var:

Araştırma 1
Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırmada depresyon hastalarının derdine çare olabilecek olan bir çözüm bulunmuştur. Ortalama 7 yıldır depresyondan şikâyetçi olan ve antidepresan tedavisine yanıt vermeyen 18 ile 70 yaşları arasındaki bir grup kişi gözlem altına alınırken, bu grup kendi içerisinde ikiye ayrılarak 12 hafta boyunca farklı seviye ve yoğunlukta egzersiz gerçekleştirmesi isteniyor. 12 haftalık sürümün arından katılımcıların %20'sinin iyileşme belirtisi gösterdiği belirtilirken, yaklaşık %30'nun tamamen iyileştiği gözlenmiştir. Araştırmada, erkeklerde ağır antrenman, orta yoğunluktaki antrenmana göre daha iyi sonuçlar verdiğini de tespit eden bilim adamları, kadınlarda ise bu tür egzersizin sadece ailede akıl hastalığı geçmişi yoksa daha etkili olduğu sonucuna ulaştığını söylemekteler.

Araştırma 2
152 kadın ve erkek (50 yaş üzeri) majör depresyon tanısı alan katılımcı ile gerçekleştirilen araştırmada bireylerin depresyon tedavisinde egzersizin ilişkisi incelenmiş. 16 hafta süren araştırmada çalışma grubu sadece egzersiz yapan, sadece ilaç alan, ilaç ve egzersizi kombine den grup olarak ayrılıyor. Grupların en başta kaydedilen depresyon tanı skalası puanları (Beck Depression Inventoryi Hamilton Rating Scale for Depression) ile tedavi protokolleri sonrası skala puanları karşılaştırılıyor. Tedavi sonrası tüm grupların depresyon tanı skalası puanları birbirine yakın olarak bulunmakla beraber, egzersiz ve ilaç tedavisini kombine eden grubun daha az ciddi depresif semptoma sahip olduğu görülmüş.

Araştırma 3
Major depresyon tanısı koyulan 5 kadın 7 erkek araştırmaya katılıyor. Araştırmada bireylerin 10 gün boyunca günde 30 dakika aerobik egzersiz yapması sağlanıyor. Bu sürenin sonunda katılımcıların egzersiz öncesi ve sonrası depresyon tanı skalalarından (Hamilton Rating Scale for Depression) aldıkları puanlar karşılaştırılıyor. Katılımcıların araştırma öncesi ortalama puanı 19.5 iken araştırma sonunda ortalama puan 13’e düşüyor yani depresyon seyri geriliyor.

Araştırmalar gösteriyor ki egzersiz yapmak insan duygu durumu üzerinde somut şekilde (skalalar ve ölçeklerle) büyük ve önemli bir paya sahip. Yani diyorum ki sadece yaz geliyor, kilo vermem lazım, fit olmalıyım düşüncesiyle değil; egzersiz yaparken bunun insan vücudu üzerinde pek çok önemli katkısı olduğunu unutma.

Egzersiz yapmak endorfin salgısının artmasına neden olur. Maraton koşucularının yarışın sonlarına doğru hissettikleri öfori hali de buna delil olarak sunulmaktadır. Özellikle yürümek, koşmak, yüzmek gibi aeorobik egzersizler endorfin düzeyini yükseltmektedir. Dolayısıyla düzenli olarak egzersiz yapanlar, daha çok endorfin salgıladıkları için, yaşamdaki küçük şeylerden de daha fazla keyif alırlar, daha yoğun daha mutlu, arkadaşlıklardan, ilişkilerinden, yemeklerinden, hobilerinden hatta sokakta gülümseyerek geçen insanlardan bile keyif alırlar. Yani depresyonun tam tersi olan hazzı yaşarlar.

Harekete geç, spor yap!
Önce tanı, kendini tanı, anla, bir sorun var mı, varsa ne yapacağına karar ver, harekete geç, çözüm üret, destek al, destek ol, sana iyi hissettirecek şeyleri bul, keşfet, anla, iyi beslen, spor yap, kendine iyi bak ki iyi yaşa, dolu dolu yaşa, kocaman yaşa…

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com
@pskdangizemkolcak
@gizemkolcak
pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Sosyal Medya ve Motivasyon

Sosyal medyanın insanlığa çok büyük bir güç kattığına inanıyorum; özgürce duygu ve düşüncülerini ifade edilebileceğin, bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu, kendini hızla güncelleyen, aidiyet hissedebileceğin senin gibileri nerede olurlarsa olsunlar sana getirebilen, ilham alabileceğin, ilham kaynağı olabileceğin, yaşamını sadece senin kriterlerine göre paylaşabileceğin olumlu veya olumsuz olabilecek yaşadıkça öğrenebileceğimiz bir güç. Keşke genç, yetişkin fark etmeksizin daha doğru faydalanabilsek.

Son zamanlarda gözlemlediğim şu ki sanırım çeşitli sebeplerden ötürü yaşam öykülerine ilgi duyuluyor. Örneğin hamile olduğunu öğrenen bir anne hemen hamile başka birilerinin öyküsünü merak ediyor, takip ediyor; iş dünyası profesyonelleri belki yeni fikirler belki de bir adım önde olabilmek için diğer meslektaşlarını takip ediyor; bir ergen rol modeli gibi bir hayat yaşamak istediği için takip ediyor; beslenme danışmanlığı almaya başlayan bir insan hemen birkaç diyetisyen takip ediyor ve bu şekilde yeni bir motivasyon kaynağı gelişiyor. Aslında hep başka öyküleri merak ediyoruz sanırım. Son zamanlarda özellikle ‘motivasyon’ içerik üreticileri tarafından talep olması dolayısıyla tercih edilen bir tema olmaya başladı ve pek çok kişi genel temalarından farklı dahi olsa kendi öykülerini, nasıl motive olduklarını, kendilerine iyi gelen şeyleri, nasıl kahvaltı ettiklerini, okudukları kitapları, nasıl spor yaptıklarını, diyet listelerini, önerilerini, kişisel gelişim basamaklarını paylaşmaya başladılar.

Bu kaynak zenginliği takipçiler ve seyirciler için ‘yalnız değilim’ duygusunu pekiştiren, fikir olabilen muazzam bir kaynak. Fakat burada hem içerik üreticilerinin özellikle belirtmesi gerektiğini tavsiye ettiğimiz hem de karşı tarafın özellikle dikkat etmesi gereken bir husus var ki o da kişi ve yaşananların biricikliği. Kişisel gelişim ve kişinin kendi öyküsüyle ilgili paylaşımlarının biricik, kendisine ait ve özel olduğunu unutmamak gerekiyor.

* Özellikle sağlık (psikoloji, beslenme ve diyetetik, estetik/plastik cerrahi uygulamaları vb.) dallarında kişilerin alanlarında uzman, meslek profesyoneli olduğundan kendi sağlığınız için emin olunuz.

Evet hepimizin bir ilham perisine veya motivasyon kaynağına ihtiyacı oluyor. Daha önce de bahsettiğim gibi yaşam öyküleri beni heyecanlandırıyor. Kendi öykümü güzelleştirebilmek, iyileştirebilmek ve zenginleştirebilmek adına başka öyküleri kullanabilirim. Bugünün motivasyon kaynağı 21. Yüzyılın dâhisi olarak her yerde karşımıza çıkan, Tesla ve SpaceX şirketlerinin arkasındaki beyin Elon Musk olsun. Hakkında pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Fakat hakkında araştırma yaparken beni en çok etkileyen şey bu denli güçlü bir isimin The Entrepreneur röportajında onu daha önce hiç görmediğimiz şekilde dişlerini sıkarak, gözleri yaşlarla dolu, sesi titreyerek söylediği, yaşam öyküsüne yön verdiği her halinden belli olan o haliydi. Çok etkiliydi çünkü belki de en gerçek, en insan yani en duygularını ifade ettiği haliydi:

Elon MUSK: ‘ Bu adamlar (Neil Armstrong – Gene Cernan) benim gözümde birer kahramandı, dolayısıyla bu gerçekten çok zor, keşke gelip ziyaret edebilseler. Bazen hayranlık duyduğunuz insanlar sizi hayal kırıklığına uğratabilir ve yoluna taş koyduklarını görmek gerçekten çok zor. Ama asla vazgeçmem’ diyor ve ekliyor ‘Hayat sadece problem çözmek olamaz, hayatta olduğun için, mutlu olman için heyecan ve ilham verici şeyler olmalı. Bir çok tehlike olsa bile başarmak için bir yol var ve belki de başarısız sonuçlanacak, olasılıklar başarılı olunmayacağı yönünde bile olsa denemeye değer.’

Eğer sen de kendi yaşam öykünü, motivasyon kaynaklarını, seni motive eden paylaşımları, kanalları benimle paylaşmak istersen lütfen benimle iletişime geç.

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Çocuklarla Doğru İletişim ve Benlik

Bu sabah işe giderken trafikte her zamanki albümlerimi dinlemektense radyo dinlemek istedim ve bayıldığım Candan Erçetin’in Melek isimli parçasıydı radyoda karşıma çıkan. Sözleri resmen sıcacık, mutluluk saçıyordu. Lütfen biraz sonra tırnak içinde ve italik yazdığım şarkı sözlerini mırıldanarak ve gülümseyerek oku ‘Eğer beni sosyal medya hesaplarım üzerinden takip ediyorsan son zamanlarda da ailemin minikleriyle ilgili paylaşımlarımı görmüş olabilirsin. Henüz anne değilim ama her yaştan çocukla zaman geçirmeye bayılıyorum sanırım bu yüzden de bir psikolojik danışman olarak aile-çocuk/ergen çalışmak beni heyecanlandırıyor. Hani Candan Hanım ‘Ve daha bir sürü şey…’ demiş ya gerçekten bir çocukla zaman geçirmek o kadar saf ve o hep ulaşmak istediğimiz anda ki ve bir o kadar da güzelliklerle dolu ve gerçekten ve daha bir sürü güzel şeyden oluşuyor.

Eğer hayatında bir çocuk varsa şanslısın demektir. Eğer bu çocukla oyun oynayabiliyorsan çok şanslısın demektir. Eğer bu çocuk sana ‘seni seviyorum’ diyorsa işte bu muazzam bir şeydir. Bir çocuğun sevgisi hayatta tadılabilecek en güzel şeydir.

Peki iletişimde olduğun bir çocuğun ebeveyni olmadığın halde onun kişilik gelişimi ve hayata bakış açısı üzerinde neredeyse anne ve babası kadar etki alanın olduğunu söylesem. Kişilik gelişimi dendiğinde özellikle 0-3 yaş döneminde anne ve baba ile kurulan doğru iletişimin benlik saygısı üzerindeki etkileri artık ebeveynler ve uzmanlar tarafından bilinen bir gerçek. Peki ya çocuğun hayatındaki diğer insanların çocuğun kişilik gelişimindeki etkileri? O zaman şöyle yapalım bazı sorularım var çocukluğumuza inelim ooo…o Sen çocukken ebeveynlerinden başka en çok zaman geçirdiğin kişiler kimlerdi? Bu kişilerden en az bir tanesi bir ya da birden fazla özelliğiyle ‘onun gibi’ olmak istediğin birisi miydi? Ya da kesinlikle ‘onun gibi’ olmak istemediğin? Ooo…o günümüze dönelim Bu özelliği aynı sen amcası dedikleri bir yeğenin var mı? Ya da yeğenin veya küçük kuzenin mini sen olsun istiyor musun? Bildiğimiz şey şu ki insan çevresiyle etkileşim halindedir.

Bir çocukla zaman geçirmenin sağaltıcı bir tarafı olduğuna inanıyorum; zamanın nasıl aktığını fark edemediğiniz, gerçekten anı yaşadığınız, saf mutluluk, sevgiyi hissettiğiniz ve çok eğlendiğiniz, belki de günlük hayattan birazcık uzaklaşabildiğiniz… İster ebeveyni sen ol, ister yeğenin, kuzenin, öğrencin, komşun olsun o kadar gerçekler ki. Bir çocukla nasıl iletişim kurman gerektiğini ve onun kişilik gelişiminde bir payın olduğunu bir iz bırakabileceğini unutma.

Hadi o zaman o biricik çocukla kurmuş olduğun biricik iletişimle ebeveynleri kadar sende benlik saygısını geliştirebilmek için:

· Kendisini güvende hissetmeli

· Ait hissetmeli ( Aile,arkadaşlar gibi gruplar…)

· Hedefler belirlemesine destek görmeli

· Güçlü yönlerini ön plana çıkardığımız gibi zayıf yönlerini kabul etmeyi öğrenebilmeli

· Güveni sarsılmamalı; verilen sözler tutulmalı, tutulamayacak sözler verilmemeli

· Olumlu geribildirim verilmeli; elinde bir resimle geldiğinde geçiştirilmeden, samimi bir cevap almalı

· Başarısızlığı tattığında; empati ile yaklaşılmalı ve hayatta olumsuzlukların da olduğu anlatılmalı

gibi sorumlulukları almalısın.

Benlik gelişimi temelleri çok erken dönemlerde atılır, ebeveynler, temel bakım veren kişi (bakıcı,dadı, anneanne, babaanne vb.), kardeşler, çocuğun sıklıkla gördüğü aile üyeleri, öğretmenleri, okul arkadaşları; yaş ilerledikçe ve ergenlikle birlikte rol model aldığı kişiler, sosyal medyadan takip ettiği hesaplar, tarzını beğendiği bir kişi vb… benlik gelişiminde etkin rol sahibidir. Bazı hamlelerimiz önleyici bazıları kontrol edici olmalıdır. Merkezinde çocuk varsa temelinde zaten sevgi olacağından söylemeye gerek görmesem de sevgi iyileştirecek. Bu arada ailenizin minikleriyle sizler neler yapıyorsunuz, hangi oyunları oynuyorsunuz benimle paylaşabilirsin, sosyal medya üzerinden ben de paylaşıyor olacağım.

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Bir Gün Mutlu Olma Ümidiyle Kaçırdığımız Anlar

‘’Huzur sadece şimdiki anda olabilir. ‘’Şunu bitirene kadar bekle, ondan sonra huzurlu bir hayata geçmek için hür olacağım’’ demek çok saçma bir şeydir. ‘’ŞU’’ dediğimiz şey nedir? Bir diploma mı, bir iş mi, bir ev mi, bir borcun ödenmesi mi? Eğer öyle düşünüyorsanız, huzur size asla gelmeyecektir. Her zaman şimdiki andan sonra gelecek yeni bir ‘’şu’’ olacaktır. Eğer içinde bulunduğunuz anı huzur içinde geçiremiyorsanız, hiçbir zaman geçiremeyeceksiniz demektir. Gerçekten huzur içinde olmak istiyorsanız, şimdi ve tam şu anda mutlu olmalısınız. Aksi takdirde, hep sadece ‘’bir gün mutlu olma ümidiyle’’ yaşayacaksınız demektir. ‘’

Thich Nhat Hanh,

‘Anı yaşamak’ popüler psikoloji kavramlarından; kitap ve dergi kapaklarında, kahkaha atılan bir fotoğrafın altında yorum olarak sosyal medyada, şirketlerin haftalık grupla psikolojik danışma etkinliklerinde, okulların psikolojik danışma ve rehberlik servislerinde, yeni açılan bir yoga stüdyosunun reklam panosunda; en azından eskiye oranla daha sık karşımıza çıkıyor. Peki gerçekten bu bizi daha aşina ve daha bilinçli yapıyor mu? Pek çoğumuz anı yaşamak yerine bir hedef peşinde çabalayarak, hedefe ulaştığımızda mutlu olacağımıza inandırılmış şekilde yetiştirilmiş olabiliriz. Ama bence hayat kısa veya uzun değil, hayat yaşadığın kadar, mükemmele değil iyiye, iyiliğe odaklan. İyi hissetmeye, en iyi şekilde yaşamaya. Mükemmele ulaşmak diye bir şey yok, bu bir yolculuk olmalı. Peki mutluluğa giden yol anı yaşamaktan mı hedefe ulaşmaktan mı geçiyor?

Ben insan zihnini gökyüzüne benzetiyorum; zaman zaman ışıl ışıl güneşli, zaman zaman parçalı bulutlu, zaman zaman yağışlı yağmurlu, zihnimizden geçen düşünceler hareketli bulutlar gibi adeta ve araştırmalar gösteriyor ki bir saat içinde ortalama 2000 – 3000 düşünce zihnimizden geçiyor. Zihnimizden geçen düşüncelerin ise çok büyük bir oranı ya geçmiş ya da gelecek ile ilgili düşünceleri barındırıyor. Mesela 1 dakikalığına dur ve düşün. Neler geçiyor zihninden? Bu düşüncelere kaygı, korku, umutsuzluk, endişe gibi olumsuz duygular eşlik ediyor mu? Evet geçmiş ve gelecek kaygısı ile yaşamak çok yoğun ve ağır olabilir. Bütün bu olumsuz düşüncelere daha sonra duygularımız ve davranışlarımız da eşlik ediyor ve işte karşımızda stres!

Öncelikle şunu bilmelisin, ‘anı yaşamak, anda kalmak’ öyle ‘’amaaan canım artık takmıyorum anı yaşayacağım’’ gibi bir şey değildir. Dürüst olmak gerekirse yeni başlayanlar için şaşırtıcı derecede zor da olabilir. Ayrıca sosyal medyadan aşina olduğumuz gibi illa bir deniz, zen müziği, orman, tütsü, yoga matı filan da gerekmez. Ha, ama severiz tabi JHer nerede ve ne yapıyorsan gerçekten ona odaklanmayı dene, onu yaşa. Bir dur ve düşün bakalım, aceleci misin, yemeği çok hızlı mı yersin, hep koşturmaca halinde misin? Eğer öyleyse bu koşturmaca içinden en basit rutinini seç. Örneğin, bugün içeceğin akşam kahvesi veya çayı harika bir deney olabilir senin için. Kahve ve çaya ulaşacağın ilk an mutfak dolabı ile temasından başla. Dolaptaki onca şey arasında ihtiyacın olan malzemeleri bulmaya odaklan, evet gördün, ambalajına bak bakalım, belki de daha önce ambalajda ne yazdığını bile fark etmemiştin, şimdi salla bakalım evet paketi/kutuyu kulağına yaklaştır, salla ve dinle, sonra aç bakalım, kokla, sonra suyun kaynaması, kahveyle buluşması, demlenmesi, içerken damağında bıraktığı tat ve bitene kadar ki tüm aşamaları sadece o aşamalara odaklanarak yap bakalım. Denemeye değer ne dersin? Belki de normalde ne kadar hızlı yaşadığımızı, hayatı ne kadar kaçırdığımızı, hayatı daha güzel ve iyi yaşamak için çaba verirken aslında iyiden ve güzelden nasıl uzaklaştığımızı fark edersin. Etkili ve daha iyi bir yaşam için bugünü beslemeli bugünden haz almayı öğrenmeliyiz.

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Bence Hayaller Hedeflerin Hissedilebilir Hali

2018’e sayılı günler kala 2017’ye şöyle bir bakıyoruz. TV programları kronolojik sırayla yaşanan acı tatlı olayları sıralıyor; o seneye ait kayıplar, evlilikler, çocuk sahibi olan ünlüler, başka ülkelerde başarı kazanan diziler, ülkemizi başarıyla temsil eden sporcular, milli başarılar, çeşitli festivallerde ödül kazanan ya da fiyasko diye aşağılanan yapımlar, filmler, sosyal sorumluluk projeleri, haber değeri taşıdığına inanılan magazin aşkları hatırlanıyor ve bitirilen seneye ait ‘bize iyi geldin veya gelmedin 2017’ gibi bir slogan, ardından da ‘büyük hayallerle seni bekliyoruz 2018’ sloganı ve reklam öncesi 3 dakikalık haber bandı tamamlanıyor.

Her yeni yıl öncesinde çeşitli hedefler koyulur. Bu hedefler kişi, aile ve şirket bazlı olmaksızın bir sene sonu ritüeli haline geldi ve yeni yıl hedefleri kadar; her sene sonunda geçmişe dönüp değerlendirme yapmak ve bu değerlendirmeyi doğru yapabilmek de gelişim açısından çok büyük ve önemli bir kazanım.

Evet ‘yeni bir yıl’ derken bile bir heyecan hissedebilirsiniz, lütfen sesli bir şekilde mümkünse dışarıya bakarak, şöyle hafif dik bir duruşla ‘yeni bir yıl’ deyin. Gülmeyin, lütfen deneyin :) Bam! Gördünüz mü? Gerçekten ‘yeni bir yıl’ sihirli sözcüklerden oluşuyor gibi. Tıpkı insanın potansiyeli gibi; güçlü, heyecanlı, gelişime ve değişime açık, dinamik, tecrübelerle ve öykülerle dolu, hayal ve hedeflerle şekillenecek olan, kıpır kıpır… Bu kadar güçlü hissedemediysen eğer, lütfen tekrar dene, bu sefer bir de gülümseyerek dene, hissedebilirsin.

İnsan yaşayan bir canlı, her anlamıyla yaşayan; meyve soyarken elini azcık kestiğinde canı yanan, kalbi kırılan, kendini yetersiz ve yalnız hissettiğinde kalbi acıyan, sevdiğinde aşık olduğunda kalbi karnı kıpır kıpır olan, hayal kuran, hayallerini gerçekleştirebilmek için hedefler koyan ve bu hedefler için emek veren, fedakarlıklar yapan, bir sokak köpeğini canım, yavrum diye seven, evini bir hayvana açan, masallarla büyüyen, büyüyünce de o masalları yaşayabilmek için uğraşan. İnsanı besleyen önemli şeylerden bir tanesi de hayal kurmak bence.

Bu sene yeni yıl hedeflerinizi belirlerken o hedeflerin hayallerinizi gerçekleştirmek için tasarlandığını unutmayın. Hedef koymak ve bu hedeflere ulaşmak için başlattığın süreç başarılı ol ya da olma, ders çıkarabilmen bile kişisel gelişimin için harika bir şey.

Yeni yıl hedefleri sorulduğunda genel olarak

- Kilo vermek

- Spora başlamak

- Sağlıklı beslenmek

- Para biriktirmek

- Mezun olmak

- İş bulmak

- Çocuk yapmak

- Evlenmek

- Sevdiklerine daha fazla zaman ayırmak

- Kötü alışkanlıklardan kurtulmak gibi maddeler sıralayabiliriz.

Fakat bence burada çok büyük bir eksik var, burada duygu yok. Yani ‘yeni bir yıl’ derken hissettiğimiz heyecanı bu maddeleri okurken hissetmek pek mümkün değil gibi, çünkü hayaller ve duygularla süslenmemişler. Hissedilebilir değiller. Soğuklar. Yeni yıl için yeni hedefler belirlerken bu sene ilk hedefimiz hissedebilir hedefler koymak olsun. Örneğin; sevgiyi hissetmek istiyorum, hafif hissetmek istiyorum, fit hissetmek istiyorum, güvende hissetmek istiyorum, değer verildiğimi hissetmek istiyorum gibi. Hayallerin veya hedeflerin burada en az hissetmek kadar önemli bir diğer nokta ise yeni yıldan bu beklentilerinin sürdürülebilir olması ve senin yaşam standardınla paralel olmasıdır. Netleştirdikten sonra kısa vadeli veya uzun vadeli hedeflere bölebilirsin. Örneğin her haftanın ilk günü, her ayın ilk günü tanıdığın en önemli kişiyle kendinle bir yarım saat ayırarak toplantı yapabilirsin, üstelik bunu şu anda benim yaptığım gibi sevdiğin bir yerde sevdiğin bir kahveyi yudumlarken yapabilirsin. Yani hayatından tat almaya, en iyisini yaşamaya hissetmeye başlamalısın. 2018’e günler kala değil, aslında tam da şu anda.

Ve 2017 yılını şu an uydurduğum ‘Bence hayaller hedeflerin hissedilebilir halidir’ mottosuyla sosyal medyada paylaşarak hatta YENİ YILDA HAYALLER Mİ HEDEFLER Mİ diye başlık atacağım bu yazının başlığını da bu mottomla değiştirerek kapatabilirim :)

Sevgiyle..

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@pskdangizemkolcak @gizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

Karnım Tok Duygularım Aç

Zihnimizde tipik bir Amerikan romantik komedi sahnesi canlandıralım; terk edilmiş veya terk etmiş bir kadın, pembe çizgili pijamalarıyla, yorgan ve yastıkların içinde, bir elinde tv kumandası, romantik bir şeyler seyrediyor, diğer elinde dünyaca ünlü bir kavanoz çikolata kaşık kaşık ağlama hızıyla orantılı şekilde yiyor, saç baş dağınık, perdeler kapalı, hafif loş bir ortam var, mümkünse bir kedi veya köpek de bu sahnedeki yerini aldıysa birazdan kapı çalacak ve en yakın arkadaşlar duruma el atıp kahramanımızı bir eğlence için önce gayet rüküş ve saçma sapan her tarz kıyafeti denetip beklentiyi düşürdükten sonra ‘vaaay’ dedirtecek payetli mini elbiseyi seçecekler ve ‘bam’ kahramanımız artık kendisini tükenmiş ya da depresyonda hissetmiyor. Nasıl oldu bu? Teşekkürler çikolata ve payetli elbise

Zaman zaman kendimizi mutsuz hissettiğimizde çözümü çikolata kaşıklamakta bulmak ne kadar gerçekçi bilmiyorum ama gerçek olan pek çok insanın buna eğilimi olduğu. Kimi zaman stres altında, mutsuz, tükenmiş, huzursuz hissettiğimizde, çevremizden beklediğimiz ilgiyi göremediğimizde soluğu mutfakta alabiliyoruz ya da en yakın fast food markasında diyeceğim ama 30 dakikada kapıda olabilmeleri de çok önemli bir detay. Eğer ‘sürekli bir şeyler yeme ihtiyacım var’ diyorsan ve aşırıya kaçıyorsan, bütün bunlar tanıdık geliyorsa duygusal yeme bozukluğunuz olabilir. Duygusal yeme bozukluklarını iki türde inceleyebiliriz:

Negatif durumlardan kaynaklanan aşırı tüketim: Stres altında hissettiğimizde abur cubur tüketiminin artması, önemli bir iş görüşmesi ya da bir akademik çalışma süresince fast food beslenme alışkanlığının artması vb…

Pozitif durumlardan kaynaklanan aşırı tüketim: Ödüllendirme amaçlı yapılan aşırı tüketimler, ‘ 1 aydır spor rutinimi oturttuğum için bugün abur cubur günü yapabilirim’ veya ‘bunu kesinlikle kocaman bir pastayla kutlamalıyız’ vb…

Neler yapabilirim?

Gerçek ve biyolojik açlık hissi etkisini yavaş yavaş gösterirken duygusal açlık ise tamamen psikolojik sorunlar üzerinden şekilleniyor. Yeme davranışında seni tetikleyen duygu ve durum nedir? Kendine sormalısın. Gerçekten öğün vaktim mi geldi yoksa aşerme gibi bir istek mi bu? Sebebi nedir? Böyle bir atak hissettiğinde 1 dakika kuralı uygulayabilirsin, dakika süresince nefes egzersizleri yapabilir, kendine soru sorabilir, bir bardak su içtikten sonra karar verebilirsin. Buradaki asıl amaç ise kendi farkındalığını oluşturabilmek. Örneğin: ‘Şu an aslında gerçekten acıktığım için değil canımı sıkan olaylar yaşadığım için yemek yemek istiyorum ve bunun doğru olmadığını biliyorum sanırım bir yakınımı aramalıyım’ diyebilmek mesele.

Fark edilir bir yeme davranışı problemin varsa eğer bir beslenme ve diyetetik uzmanı olan diyetisyen ve bir ruh sağlığı çalışanı klinik psikolog ve psikolojik danışmandan destek alabilirsin.

Sevgiyle…

Psk. Dan. Gizem KOLÇAK

www.gizemkolcak.com

@gizemkolcak

@pskdangizemkolcak

pskdangizemkolcak@gmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.