SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

D Vitamini ve Yararları

D vitamini, vücudun besinlerden kalsiyum emilimini sağlayabilmesi için önemli bir vitamindir. Bu yüzden hem gelişim hem sağlıklı kemik ve dişler için gerekli bir vitamindir. Bunun yanı sıra bağışıklık sistemini güçlendirir ve kaslar için önemli bir rol oynamaktadır.

İsveç’te yapılan bir araştırmada aylık 24 000 IE veya 800 IE günlük doz D3 vitamini düşme riskini azalttığı görülmüştür. Bu çalışmaya 200 kişi ortalama yaş grubu 78 olan bireyler katılmıştır. Katılanların hepsi daha önce bir düşüş atlatmışlardı. Katılanlar 3 gruba ayrılmış: ilk gruba ayda yüksek doz 60 000 İE D3 vitamini verilmiş, ikinci gruba 24 000 İE D3 vitamini calcifediol ile birlikte verilmiş, üçüncü gruba ise sadece 24 000 İE D3 vitamini verilmiştir. İlk iki grubun D3 vitamin değerleri hızlı bir şekilde çıkmış olsa bile, 12 ay sonra gruplar arasında düşme riski değişse de, son grubun çok iyi bir sonuç elde ettiği görülmüştür. Yani sadece D3 vitamini verilen grup. Bu grup hem daha az düşme riski oluştururken hem de diğer iki gruba göre kırılma riski daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.

Yine uluslararası bir çalışmada ciddi bir D vitamini eksikliği görsel hafızanın bozulmasına yol açabileceği gözlemlenmiştir.

Yüksek D vitamini değerleri kanser riskini (cilt kanseri hariç) azalttığı görülmüştür.

Yapılan araştırmada yüksek D vitamini değerleri olan kadınların 40 ng/ml (100 nmol/l) daha düşük D vitamini değerleri olan kadınlara göre 20 ng/ml (50nmol/l) %67 daha az kanser riskine yakalandığı görülmüştür.

Günümüzde D vitamini eksikliği sıklıkla görülmeye başlanmıştır. D vitamini, yağda çözünen bir vitamindir ve besinlerde D2 veya D3 formunda bulunur. Kolekalsiferol yani D3 hayvansal gıdalarda bulunan form iken D2 formu yani Ergokalsiferol bitkisel kaynaklı olup daha nadirdir.

Peki, D vitaminini nasıl ihtiva edebiliriz?

- Her gün en az 15 dak. güneşe çıkmalıyız

- Yağlı balıklar: somon, ton balığı, sardalya, hamsi

- Katı yağlar

- Yumurta

- Süt, ayran, kefir

- Peynir

- Yoğurt

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail:

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Safran, Crocus Sativus L.

‘Kırmızı altın’: Safran

Safran, Crocus sativus L. veya ‘kırmızı altın’ olarak da adlandırılır.

Safran, 4000 yıldan fazla pigment, baharat, kozmetikte ve ilaç olarak kullanılmaktadır. 1 gram safran için 250 adet safran bitkisi toplanır. Aslen İran’dan gelen, şimdilerde ise Çin, Hindistan, Irak, Akdeniz, Fas, İspanya ve Belçika’da yetiştirilmektedir. Önceden sindirim sistemi sorunlarında, premenstrual sendromunda, düşük libido, astım, depresyon, hafıza kaybında ve ağrılarda önerilirdi. Filistin yazıtlarında ise pigment dışında halüsinasyon etkisi için ve bazen de Afyon’un muadili olarak kullanılırdı. Çin tıbbına göre kan dolaşımında stimüle edici ve menstrüal şikayetlerde de destek sağlıyor. Günümüzde safran depresyon şikayetlerinde, Alzheimer hastalığında, yaşa bağlı makula dejenerasyon (görme kaybı) ve iktidarsızlıkta kullanılmaktadır.

Kimyasal yapısı

Safran içerisindeki en önemli tıbbi bileşenler ise crocetine, crocine, picrocrocine ve safranal’dır. Farmakolojik etkiler özellikle bu bileşenlerin varlığından kaynaklı olarak görülmektedir.

- antidepresyon etkisi

- antikonvülzan (Sara nöbetlerinin önlenmesinde veya tedavisinde kullanılan ilaçlar)

- ağrı kesici

- antitümoral

- kardiyovasküler sistem üzerinde terapötik etkileri

- imün sistemi

- nefes darlığı

- merkezi sinir sistemi

- genital-üriner sistemi

Safran baharatının terapötik özellikleri özellikle karaciğer tümörü, karaciğer toksisitesi, karaciğer yağlanması, hiperlipidemi, mide ülseri, mide ve kolon tümörleri, kolitis ulcerosa, diyabetik ve pankreatik tümör’e karşı belirtilmiştir.

Antidepresyon etkisi

Yapılan çalışmalarda hafif ile orta derece depresyon üzerine testler yürütülmüştür. Günde 30 mg safran 6 ile 12 hafta boyunca kullanılmıştır. Safran baharatının depresyonda en az sentetik antidepresyon ilaçları kadar etkili olduğu ve yan etkilileri olmadığı görülmüştür. Çalışmada safranın depresyon, burn-out ve panik ataklarda etkili olduğu sonucuna varılmıştır.

Libido

Yine yapılan çalışmalarda safran baharatının erkeklerdeki kısırlık sorununa tedavi aşamasında faydalı olduğu gözlemlenmiştir.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Yazının devamı...

Sağlıklı Ara Öğünler

Sağlıklı ara öğünler bazen bir şeyler atıştırmak istediğimizde hemen elimizi attığımızda keyif ile tüketmek istediğimiz besinlerdir. Piyasada sağlıksız ara öğünlerden ziyade sağlıklı olanlarda mevcut. Yeterki içeriğini ve kalori değerlerini inceleyebilelim. Hazır besinler tüketmek yerine kendimizin hazırlayıp içeriğini istediğimiz gibi katkı maddeleri olmadan, şekersiz, tatlandırıcısız, yağ oranı düşük atıştırmalıklar hazırlamak mümkün. Dilerseniz onlara bir göz atalım.

1. Meyve: Meyve doğal şeker içeren ve kalori değeri ölçülü miktarlarda tüketildiğinde düşük olan sağlıklı bir ara öğündür. Aynı zamanda içerdiği vitamin ve minerallerden dolayı besleyici özelliği ile birlikte bağışıklık sistemini güçlendiren bir besindir. Burada mevsim meyveleri tercih etmeye çalışalım.

2. Söğüş: Kereviz sapı, havuç, salatalık, çarliston, kırmızı biber gibi sağlıklı sebzeler tüketebiliriz. Posa oranı yüksek olduğu gibi düşük kalorili ve besleyicidir.

3. Avokadolu yoğurt, kefir, ayran, sade yoğurt, meyveli yoğurt, peynirli söğüş

4. 1 dilim esmer ekmek ile peynir, az tuzlu veya tuzsuz kraker, galeta, grisini, kıtıruno

5. Humus, yağsız- sotelenmiş-baharatlı bezelye

6. Muzlu yumurtalı kakaolu krep

7. Smoothie: yoğurtlu meyveli ve biraz ceviz-fındık- badem ile

8. Meyveli süt

9. Dondurulmuş meyve püresi: Sorbet olarak veya püre şeklinde de tüketilebilir

10. Meyveli yoğurt veya meyveli süt dondurulmuş şekilde: şeker katkısız dondurma olarak tüketilir.

11. Kuruyemiş örneğin ceviz-badem-fındık-leblebi, kabak çekirdeği

12. Kuru meyveler (mümkünse şeker katkısız olanlar)

13. Protein içeceği veya protein bar

14. 2-3 küp bitter çikolata

15. Ev yapımı kurabiye: şeker yerine kuru meyve, az yağlı, un yerine badem unu veya kestane unu

16. Yağsız-tuzsuz patlamış mısır veya mısır patlağı

17. sebze çorbası

18. Enerji topları: Kuru meyve, kuruyemiş ve yulaf ile hazırlanan besleyici toplar

19. 1 dilim muzlu ekmek:

Muzlu ekmek

3 adet olgunlaşmış muz

50 g hurma

3 adet yumurta

100 g badem unu

1,5 çay kaşığı kabartma tozu

1 avuç çiğ kuruyemiş (ceviz-badem-fıstık-fındık)

tuz

1. Fırını önceden 175 derecede ısıtınız.

2. Muzları hurmalar ile karıştırınız; homojen sıvı kıvamı elde edene kadar mikserleyebilirsiniz.

3. Şayet yulaf ezmesi kullanacak olursanız, un haline gelinceye kadar rondodan geçiriniz.

4. Yumurtaları bir başka kabın içinde çırpıp biraz tuz ilave ediniz. Sonra bunu muz püresi ile karıştırınız.

5. Bu karışıma badem ve yulaf ezmesi karışımı ilave edip iyice karıştırınız.

6. Kabartma tozunu bu karışıma ilave edip yine karıştırınız.

7. En son kuruyemişi ekleyip karıştırınız.

8. Karışımı kek kalıbına döküp 45-50 dak. fırında pişmeye bırakınız.

9. Ekmeğin üst kısmı fazla kararırsa, üzerini yağlı fırın kağıdı ile kapatınız.

10. Ekmeğinizin piştiğini kontrol ediniz.

11. Kekinizi/ ekmeğinizi fırından çıkarıp soğumaya bırakınız.

Afiyet olsun...

Yazının devamı...

Bayramda Kan Şekerimizi Nasıl Düzenleyebiliriz?

Daha önce bir yazımda Ramazan bayramında nasıl beslenmeliyiz, nelere dikkat etmeliyiz sorusuna dikkat çekmiştim. Bu bayram size şekerin vücudumuza neler yaptığını ve kan şekerimizi nasıl dengelemeliyiz onları anlatacağım. Hatta bayram sonrası için uygulamak isteyenler için kısa süreli detoks programı paylaşacağım.

Öncelikle Ramazan bayramı kesinlikle şeker bayramı değildir! Bu algıyı lütfen artık yıkalım. Ramazan boyunca nefsimizi terbiye edip Ramazan bayramında tüm yelkenleri indirmek yerine daha dikkatli ve daha sağlıklı beslenmeye özen göstermeye çalışalım. Şekerin bize hiç yararı yoktur! Hatta zararları mevcuttur. Peki, bu şeker neler yapıyor?

Şeker vücudumuzun ihtiyacı olmayan, boş kalori olarak adlandırdığımız ve kilolarımıza katkıda bulunan gereksiz bir besindir. Uzun vadeli kullanım sonrasında damak tadımızı bile bozan hatta sadece bununla yetinmeyip yüksek miktarda tüketimi vücudumuzda toksinlerin birikmesine, kanser hücrelerin yani hastalıklı hücrelerin artmasına, vücudun yapısını bozmasına, yağ depolanmasına, insülin direnci oluşturmaya, depresyona, bağışıklığın düşmesine, inflamasyona, bağırsak florasını bozmasına, kemik erimesine vesaire…saymakla bitmeyecek bir liste maalesef. Bu yüzden lütfen bu konuyu ciddiye almaya çalışalım. Mümkünse şekeri hayatınızdan çıkarmaya çalışın. Tabi ki bugünden yarına herşey düzelmez fakat istek varsa, çözümü’de vardır. Peki, bu bayram kan şekerimizi nasıl dengelemeliyiz?

- Basit şeker yani çikolata, şeker, şerbetli tatlılar, rafine şeker yerine daha çok sağlıklı tatlandırıcıları tercih etmeliyiz. Örneğin kuru meyve, hakiki bal, pekmez, meyvenin kendisi, tarçın, keçiboynuzu, karanfil, meyankökü.

- Basit şekerler kaçınılmaz ise o zaman bunların yanında süt/ yoğurt/ ayran/ peynir gibi yarım yağlı süt ürünleri tercih etmeliyiz ki kan şekerimiz aniden yükselmesin. Ani yükselen kan şekerimiz bizi daha çok şeker veya tatlı tüketimine itecektir.

- Şayet mümkünse sütlü tatlılar tercihimiz olmalı. Örneğin kazandibi, puding, muhallebi, tavukgöğsü, sütlaç (çok az miktarda pirinç olacak şekilde veya siyah pirinç kullanılabilir; kan şekerini daha iyi dengeleyecektir).

- Aralarda atıştırmalık olarak 1 yemek kaşığı tuzsuz kuruyemiş tüketilebilir.

- Lif oranı yüksek besinler tüketmeye çalışmalıyız. Örneğin kepek ekmeği, buğday unundan kek veya krep (makul miktarlarda), esmer makarna, esmer pirinç, bulgur pilavı, sebze ve meyvelerinde posa oranı yüksektir ve en sevdiğimizdir.

- Beyaz undan yapılan unlu mamülleri tüketmemeye özen göstermeliyiz. Ne kadar çok bu ürünleri tüketirseniz o kadar çok tatlı veya gereksiz besinler tüketme eğilimi içerisinde olursunuz.

- Birde tabi olmazsa olmazlardan fiziksel aktivite kan şekerimizi dengelememize destek sağlayacaktır.

Peki, bayram sonrasında bir detoksa ne dersiniz? Vücudumuzu toksinlerden arındırmak, bizi hem zinde tutacak (ruhi olarak) hem de fiziksel olarak daha sağlıklı olmamızı ve hissetmemizi sağlayacaktır.

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Ekmeğin Faydası ve Besin Değeri

Ekmeğin faydası ve besin değeri: gerçekler ve yanlışlar

Ekmek uzun yıllardan beri kullanılan ve günümüzde halen kullanılmakta olan bir besindir. Son dönemlerde ekmeğin faydaları ve besin değeri ile ilgili çok konuşulmakta ve tartışılmaktadır.

Yanlış anlaşılanlar:

İnternet ortamında ve bazı bilinen ve tanınan popüler kitaplarda ve kişilerin, buğdayın sağlığımız üzerinde birçok olumsuz etkileri olduğuna dair varsayımlarda bulunulmuştur. Kullanılan argümanlar literatürün genelde hayvan deneyleri üzerinde yapılan araştırmalar veya laboratuar’da yapılan deneylerdir. Yani insan sağlığı için direkt uygulanabilecek veriler değildir.

10.000 yıldır tahıl tüketimi sonrası bedenimizin buna alışkın olmadığı söylenilmektedir. Aynı zamanda günümüz ekmek buğdayın GDO’lu olduğu ve bundan dolayı daha az besinler içerdiği ve daha çok hastalığı tetikleyici bileşenler içerdiği yazılmaktadır. Tüm bunların bağırsak sızıntısına neden olduğu ve hastalıklara davetiye çıkardığı söylenilmektedir.

Gerçekler:

Tahıllar = İlkel besin

Afrika’da bizden önce yaşayan nesiller 1-4 milyon yıldır bitkiler, yumrular, çimen ve tohumlar tüketmişler. Tahıllar çimenlerin tohumlu halleridir. Vahşi türler de o zamanlar tüketilmiştir. Çavdar, buğday ve arpa 45.000 yıl önce yaşayan nesiller tarafından çoğunlukla tüketilmiştir.

Ekmek buğdayın genetik içeriğine baktığımızda bunun 2 ayrı yaşlı buğday türlerin bir çaprazlaşması sonucunda ortaya çıktığı görülmüştür. Bu iki yaşlı türler aynı zamanda gluten içermektedir.

Geçen yıllar içinde 100.000 buğday çeşidi içinde sadece birkaç tanesinin evcilleştirmek için uygun olduğu görülmüştür. Bunların seçimi ise yetişme özellikleri, tahıl büyüklüğü, hastalığa karşı direnç ve ekim sonrası çiftçinin kârı göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Modern ekmek buğdayı ekonomik motiflerden dolayı tercih edilen buğday türüdür.

Buğday uzun yıllardan beri temel besinlerin hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Bir yandan olumlu içeriği sayesinde (karbonhidratlar, proteinler, lifler, vitaminler ve mineraller) diğer yandan ise gluten içeriğinin ince yapısından kaynaklıdır. Glutenine (gluten; glutenine ve gliadine içermektedir) özellikle hamurun elastikiyeti için önemlidir ve gliadine ise vizkositesi için önem taşımaktadır.

Gluten

Ekmek buğdayın daha çok gluten (ve gliadine) ve daha ‘zararlı’ proteinler içermesi bilimsel araştırmalara dayanmamaktadır. Gliadine fraksiyonu çölyak intoleransı olan kişiler için yüksek toksisite içermektedir. Bu da batı toplumun % 0,5-2 arasındadır. Buğday türlerin protein içeriği zamanla azalmıştır.

Buğday alerjisi

Buğday gluten dışında başka proteinler de içermektedir. Besin alerjisinde buğdaya karşı 2 önemli protein grupları ?5-gladine ve ATI (amilaz tripsin inhibitörü) vardır. Düşük oranda LMW- glutenine, lektin ve muhtemel Lipid Transfer Proteinlerine (mısır, pirinç ve arpa) karşı alerjik reaksiyonlar mevcuttur. Gluten ile aynı protein değiller ve karıştırılmaması gerekmektedir. Buğday alerjisi olan insan sayısı sadece % 0,25 oranındadır.

Gluten hassasiyeti

Çölyak ve buğday alerjisi olanlar dışında buğday ürünlerine karşı fiziksel sorunlar yaşayanlarda mevcuttur. Bu kişiler gluten/ buğday hassasiyeti olan kişilerdir. Popülasyonun sadece küçük bir kısmından bahsediyoruz. Bu kişilerin buğdaysız diyet uygulamaları şikayetlerinin azalmasına veya kaybolmasına neden olmaktadır. Genelde bu kişilerin karın şikayetleri olduğu görülmüştür ve şikayetlerin çoğu çölyak ve İBS sendromları ile aynı çizgide olduğu fakat bağırsak hasarına neden olmaksızın gerçekleştiği gözlemlenmiştir. Gluten veya diğer proteinlerin bu şikayetlere direkt sebebiyet verdiği henüz kesinleşmemiştir.

Sonuç:

Yeterli bilimsel araştırmalar olmadığından ötürü çölyak, buğday alerjisi veya buğday hassasiyeti olanların dışında buğday ve gluten tüketimi için olumsuz tavsiyelerin olmadığı gözlemlenmiştir.

İBS, çölyak ve buğday hassasiyeti veya gluten hassasiyeti olan kişilerin bu bileşenlerin içerdiği besinleri tüketmemeleri önerilir.

Daha çok sebze, meyve ve tahıl ürünleri tüketimi yetkili organizasyonlar tarafından yani Dünya Sağlık Örgütünün, Hollanda Sağlık Konseyi, Hollanda Sağlık Merkezi, Belçika Yüksek Sağlık Konseyi, Avrupa Kardiyoloji Derneği, Nordik Diyet Önerileri (İskandinavya ülkeleri), İngiltere Beslenme Konusu İstişare Komisyonu ve Amerika FDA/USDA önerilmektedir.

Araştırma sonuçları bize tam tahıllı ürünlerin dislipidemi, tip 2 diyabet, arteriyel hipertansiyon ve koroner kalp hastalıkları tedavisinde olumlu sonuçlar verdiğini göstermiştir. Burada önemli olan rafine edilmemiş ürünlerin yani esmer ekmek, kepek ekmek, patates, sebze, meyve, kuru bakliyatlar, kepek un, esmer pirinç vesaire tercih edilmesi gereken ürünler arasında olduğudur. Burada rafine edilmiş yani beyaz un, beyaz pirinç gibi ürünlerin tercih edilmemesi gerektiğini vurgulamak yerinde olur. Tahıl gevreği içindeki mikrobesinler lif matrisi ve tohum içinde paketlenmiş böylece kepekli un içerisinde bulunmaktadır. Beyaz un’un damıtmasında bu besinler çoğunlukla kaybolmaktadır.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Bitki Çayları

Bu yazımızda son yıllarda sıkça yapılan bir yanlışa değineceğim. Başlıkta gördüğünüz gibi bitki çayları hakkında birkaç önemli noktalara açıklık getirmek istiyorum. Yapılan yanlışların insan sağlığını ciddi derecede etkilediğine hepimiz en az bir kez rastlamışızdır.

Öncelikle bitki çayları kullanırken lütfen diyetisyeninize veya hekiminize danışınız. Özellikle bir veya birden çok rahatsızlığınız var ise. Bilinçsizce kullanılan bitki çayları, özel karışımlar veya çevrenizdeki kişilerin tavsiyesi üzerine alınan çaylar sağlığınızı ciddi derecede etkileyebilir. Kullandığınız ilaçlar ile birlikte şikayetleriniz artabilir veya sağlık sorunlarınızı olumsuz yönde etkileyebilir.

Bitki çayları genelde günde 2-3 fincan kadar tavsiye edilir. Ne için kullandığınız önemlidir. Şayet belirli etkiyi görmek istiyorsanız günlük tüketimi 2-3 fincan arasındadır. Fakat keyfi tüketimde 3 fincanı geçmeyecek şekilde tüketebilirsiniz.

9’u bir arada gibi çoklu bitki karışımlarından oluşan bitki çayları sağlığınıza fayda sağlamak yerine daha çok keyfi tüketim içindir ve çok fazla tüketilmemesi önerilir. 1 küçük poşet çay içine birçok bitkiyi ilave edebilmek için çok az miktarlarda kullanmanız gerekmektedir ve gerekli etkiyi görememe ihtimaliniz yüksektir. Bu durum böbreklerinizi ve karaciğerinizi olumsuz etkileyebilir ve sağlıklı işleyen organlarınızı harab edebilir.

Bir diğer önemli nokta ise bitki çaylarını hazırlamak için bitkilerinizi temin ettiğiniz yerler. Aktarlar dikkat etmeniz gereken yerler. Bu konuya daha sonra detaylı değineceğim.

Hazır poşet çay kullandığınızda güvenilir markalar olmasına dikkat edin. Hangisini almalıyım diye tereddüt ederseniz de lütfen bilirkişiden bilgi almaya çalışın. Konuya hakim olan uzmanlardan bilgi almanız daha güvenilir ve sağlıklı olur.

Kendi çayınızı kendiniz hazırlayacak olursanız lütfen kullandığınız karışımlara ve miktarlarına dikkat etmeye çalışın.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Hazır Gıda Tüketimi

Hazır gıda tüketimi
ne kadar doğru veya sağlıklı?

Günümüz yoğunluğunda artık koşturmaktan zamana işlerimizi sığdıramamaya başladık. Gün yetmediği için uykumuzdan feragat etmeye başlıyoruz. Hal böyle olunca, her şeyin en pratiğini en hızlı olanını tercih ediyoruz. Peki, söz konusu beslenme olunca ne yapmamız ve neler tüketmemiz gerekiyor? Hangi besinlerden uzak durmamız gerekiyor?

- Hazır pişmiş ve paketlenmiş besinler (Burada kendiniz hazırlayıp dondurucuya koyarsanız sorun yok)

- Soslar

- abur cuburlar

- diyet ürünleri (bazı diyeti ürünlerin şeker oranı düşük iken yağ oranı yüksektir)

- şarküteri

- konserveler

- meyve suları

- hamurlu gıdalar

- şekerli gıdalar

- kızartılmış besinler

- katı yağlar (tereyağı ölçülü miktarda tüketilebilir)

- hazır çorbalar

- fast food

- Şayet zaman sıkıntınız var ise, haftada 1 gün birkaç zeytinyağlı sebze çeşitleri hazırlayıp onları buzdolabına veya dondurucuya koyup hafta içi zaman kazanmış olursunuz.

- Derin dondurucuda saklanan sebzeler zaman zaman kurtarıcınız olabilir.

- Sabah kahvaltınızda pratik çözümler üretirken sağlıklı olanı tercih etmeye çalışın ve şekersiz ürünleri tercih edin. Zaman zaman BİLİNÇLİ kaçamak yapabilirsiniz.

- Sebze çorbaları hazırlanabilir.

- Köfte hazırlayıp derin dondurucuda saklayabilirsiniz.

- Konserve sebzeleri tercih ettiğimizde iyice yıkamalıyız.

- Abur cubur yerine kuruyemiş tercih edebilirsiniz.

- Hazır meyve suları yerine kendiniz meyve sıkabilirsiniz veya meyvenin kendisini tüketebilirsiniz.

- Tatlı ihtiyacınızı en masum ve en sağlıklı olanı tüketerek giderebilirsiniz. Örneğin kuru meyve, bitter çikolata, sütlü tatlı (şeker yerine keçiboynuzu, tarçın, karanfil, meyan kökü kullanabilirsiniz).

- Kızartılmış besinler veya fast food yerine fırında hazırlanmış, haşlanmış veya buharda hazırlayarak daha sağlıklı beslenmiş olursunuz.

- Katı yağlar yerine zeytinyağı, fındık yağı ve soya yağını bire bir karıştırıp kullanabilirsiniz. Mutfağımızda zeytin, ceviz, badem ve fındık aynı zamanda salatalarda yağ olarak da tüketilebilir.

- Domates salçalarınızı ve soslarınızı kendiniz hazırlayabilirsiniz.

Kısacası hayatınızın değerini bilip, değerli olduğunuzu bilip kendinize özen gösterme gayreti içine girmelisiniz. Yaşam sağlığınız yerinde ise kıymetlidir.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

İnsülin Direncinde ve Tip 2 Diyabette Baharat ve Besin Kullanımı

Tip 2 diyabetin epidemiyolojik artışı sadece kişilerin sağlığını değil aynı zamanda sağlık sistemini zorluyor ve ekonomik kayıplara uğratıyor. Tip 2 diyabete dur demek için 3 ana kuralı dikkate almamız gerekiyor: Fazla kilolardan kurtulmalı, daha fazla fiziksel aktivitemiz olmalı ve sağlıklı beslenmeyi ilke edinmeliyiz. Bunların yanında bazı baharat ve besinler kan şekerimizi ve gizli şekerimizi kontrol altına almamızı sağlar.

Tip 2 diyabetin oluşumu ‘insülin direnci’ ile başlar, hücreler reseptörler tarafından yeterli derece uyarılmadığında daha yavaş açılıp daha az oranda glukoz alacaklardır. Bu direnç kilo fazlalığından kaynaklı olabilir ve/ veya yanlış beslenme (yüksek oranda glisemik yük ve bazı besinlerin yetersiz olması insülin direncine sebep olabilir) ve/ veya fiziksel aktivite yetersizliğinden kaynaklanabilir. (insüline karşı hassasiyeti azaltır).

İlk etapta pankreas yüksek glukoz seviyelerini yakalamaya çalışır ve bunu ise daha fazla insülin salgılayarak yapar (hiperinsülinemi) fakat bir süre sonra pankreas yorulur ve insülin salımı azalır, glukoz seviyesi artar ve tip 2 diyabet gerçekleşir (açlık glukoz > 125 mg/dl).

Tip 2 diyabette baharatlar ve besinler özellikle insülin direncini azaltmalı veya artık insülin sekresyonunu teşvik etmeli.

2003’de yapılan çift körlü placebo kontrollü bir çalışmada Çin tarçınının (Cinnamomum aromaticum/ cassia) kan şekerinin düzenlemesinde etkili olduğu ve bu yüzden tip 2 diyabette yararlı olabileceği görülmüş. Tip 2 diyabeti olan ve oral anti diyabetik ilaçları kullanmalarına rağmen yüksek kan şekerleri olan hastalara tarçın kullanımı uygulanmış. Günde 1-3 g Çin tarçını 8 hafta sonra placebo kullananlara göre kayda değer şekilde açlık kan glukoz’un % 18-29 oranında düştüğü görülmüştür. Bunun yanında Çin tarçını kullananlarda LDL kolesterolü (%7-27) ve trigliseritlerin (% 23- 30) de düştüğü gözlenmiş olup bu sebeple Çin tarçının tip 2 diyabette kardiyovasküler riski de düşürebileceği sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda Çin tarçını gerçek tarçına göre (Cinnamomum verum/ zeylanicum) daha etkili olduğu ortaya koyulmuştur. Çin tarçını diyabeti önlemede ve oluşumunda etkili olabileceği için metabolik sendromu olan hastalara 12 hafta boyunca Çin tarçını verilmiş ve açlık kan şekerinin 116,5’den 106,3’e kadar düştüğü ve ortalama sistolik kan basıncının ise 113’den 128 mm Hg-basınca düştüğü gözlemlenmiştir.

İnsülin direncini düşürebilecek diğer bitkiler ise (Lagerstroemia speciosa), (Arthrospira platensis) ve (Maitake).

İnsülin salgılanması için Gymnema

Gymnema veya Gurmar (Gymnema sylvestre) tip 2 diyabette kan şekerini düşürebilmektedir. Yapılan klinik bir çalışmada tip 2 diyabeti bulunan 22 hastanın 18-20 ay boyunca günlük 400 mg gymnema ekstresi (% 25 gymnema asidi içeren) alması sonucu oral antidiyabetik ilaçların yanında kan şekerinin ve gizli şekerin kayda değer şekilde düştüğü tespit edilmiştir. 22 hastadan 5 hastanın ilaçları bırakması ve sadece Gymnema ekstresi ile devam etmesi sonucunda kan şekerinin normal düzeyde seyrettiği gözlemlenmiştir. Bununla birlikte ve Sadece oral anti diyabetik ilaçlar kullanan kontrol grubunda glukoz, HbA1c, kolesterol ve trigliseritler oranlarında hiçbir değişiklik bulunmamıştır.

AMPK aktivasyonu

Birkaç baharat AMPK (adenosin monofosfat activite edilmiş protein kinaz) enzimi tarafından aktive edilerek çalışıyor. Bu enzim hücrelerde yağ asitlerin ve glukoz metabolizması için çok önemli bir regülatör. Böylelikle insülin hassasiyeti düzeliyor, glukoz alımı artıyor ve karaciğer tarafından glukoz sentezi azalıyor. Bunun yanı sıra Morus alba tip 2 diyabette kan şekerinin düşmesini sağlıyor. Diğer aktivatörler ise; yeşil çay, yeşil kahve ve berberin içeren baharatlar.

Yararlı besinler

Birkaç besin tip 2 diyabette daha iyi bir kan şekerine sahip olmak için destek sağlıyor. Örneğin Krom; insülin reseptörlerin hassasiyetini düzeltebilir ve glukoz alımını iyileştirebilir. Birkaç farklı çalışmalar bu sonuçları göstermiştir. Bir diğer örnek ise Biotin; sadece krom alımını ve işlevini iyileştirmemiştir aynı zamanda insülin hassasiyetini iyileştirmiş ve glucokinaz ile karaciğerde glukoz işlemini arttırabilmektedir. Krom ile biotin arasındaki sinerji aynı zamanda kanıtlanmıştır. Çinko’da dikkate alınması gereken minerallerden biri: pankreas tarafından insülin üretimi, depolanması ve ayrıştırmasında faydalı ve karbonhidrat metabolizmasını desteklemektedir. Beslenmemizde yeterli miktarda çinko olursa tip 2 diyabete yakalanma riski daha düşüktür. Magnezyum insülin hassasiyetini arttırdığı gibi insülin reseptörlerini de arttırıyor, hücre içi iletimi ve glukoz transportunda da bir rolü mevcuttur. Son olarak alfalipon asidi polinöropati ve diyabet komplikasyonlarını frenlemek için son derece umut verici.

Sağlıklı günler dileği ile...

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.