SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kabak Çekirdeği

Kabak çekirdeğinin faydaları (semen )

Kabak çekirdeği Cucurbitaceae familyasından geliyor ve 120 cins ile 760 türü bulunuyor. ‘Cucurbita’ Latince’de su kabağı anlamına gelir. Su kabakları’da ‘Cucurbita’ cinsindendir.

‘Pepo’ Yunanca ‘pepoon’ veya ‘pepon’dan gelir ve anlamı ise ‘güneşte olgunlaşmış’ demektir.

Arkeolojik buluntular kabağın yüksek besin değerinden dolayı 9000 yıldır Amerika’da yetiştiğini gösteriyor. Fasulye ve mısır ile birlikte balkabağı Mayaların temel besinini oluşturuyordu. Sonradan kabağın kuzeye doğru Canada’ya ve güneye Şili’ye, Peru ve Kolombiya’ya dağılmıştır. Halk tıbbında kabak çekirdekleri Kuzey ve Güney Amerika’da üriner enfeksiyonlarda kurtları önlemek için kullanılırdı. Çekirdekler ve çekirdeklerin yağı prostat hiperplasisi sorunlarında (büyümede) ve tahriş olmuş mesanede kullanılmıştır. Çekirdeklerin yatıştırıcı ve rahatlatıcı etkisi olduğu görülmüştür. Kabağın etli kısmı yanık yaralarında ve cilt iltihaplarında kullanılmıştır. Günümüzde kabak çekirdekleri hafif ile orta iyi huylu prostathipertrofisinde, prostat iltihaplanması, işeme sorunlarında, hassas mesane, idrar kaçırma, yatağı ıslatmak ve bağırsak parazitlerinde kullanılıyor.

Kimyasal içeriği

Kabak çekirdeği % 30-60 yağ içerir; esansiyel yağ asitleri (?-6 linoleikasit (% 42-55), ?-3 ?-linolenik asit (%15), squalen, eikosa asit, docosa asit), oleinik asit ( % 25-37), palmitin asit (% 10-13), stearin asit (% 5-8), palmitoleik asit, arakidon asit ve miristik asit. Diğer önemli bileşenler ise fitosteroller (%0,2-1). Balkabağı aynı zamanda %20-30 kadar protein de içerir; bunların 17 ise aminoasitler’dir. Karbonhidrat oranı ise %6-15,5’dır. Diğer içerikler ise pektin, sükroz, lif (%3,9), alkaloitler (cucurbitasin), fito-östrojenler (lignanglikozitler), mineraller (çinko ve selenyum), vitaminler (karotenoitler, E vitamini (?-, ß- ve ?-tocoferoller), B1,B2,B3 ve C), cucurbin asit ve cucurbitol.

Biolojik özellikleri

- Balkabağı çekirdekleri güçlü bir antibakteriyel özelliğe sahiptir.

- Solucan düşürücü özellikleri nedeniyle hayvanların tedavilerinde un şeklinde verilir.

- Güçlü bir antioksidandır. Her gün 1 avuç kabak çekirdeği bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için yararlı olacaktır.

- Antikanserojen etkisi görülmüştür. Özellikle meme kanseri, akciğer kanseri ve prostat kanserlerin tedavisinde etkinliği gözlemlenmiştir.

- Diyabeti önlemede faydalı olduğu tespit edilmiştir. Tip 1 ve tip 2 diyabetin iyileşmesi ve insüline karşı direnç gösterenlerde düzelme olduğu görülmüştür.

- İdrar rahatsızlıklarında yararlı olduğu ve iyi huylu prostat hiperplazisinde (büyümede) olumlu etkisi görülmüştür.

- Karaciğer koruyucu özelliğine sahiptir.

- Yangı önleyici özelliği nedeniyle aynı zamanda antienflamatuvar etkinliği de mevcuttur.

- Hipotansif yani tansiyon düşürücüdür.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Yazının devamı...

Co-enzym Q10 ve Selenyum

Coenzym Q10 ve Selenyum’un eş zamanlı kullanımı hayat kalitesini iyileştirir ve kalp ve damar hastalıkları mortalitesini azaltır

Kardiyovasküler mortalite atardamarlarda oluşan plaklardandır. Plak oluşumları ise yanlış beslenme, sigara, kilo fazlalığı ve fiziksel aktivite eksikliğinden kaynaklıdır.

İsveç’te yapılan bir araştırma dikkat çekti. İki takviyenin birlikte kullanılması (co-enzym Q10 ve selenyum) kalbe dayalı kayıpları % 50’sinden fazla azaltmıştır.

İsveçli araştırmacılar, 443 İsveç vatandaşları arasında 70-88 yaş arasında 5 yıl süren prospektif randomize çift körlü placebo-kontrollü bir çalışma yapmışlar. Sağlıklı gönüllülere bir placebo veya selenyum (200 microgram SelenoPricese organik selenyum) ile co-enzym Q10 ( 200 milligram Bio-Q10 ) takviyesi birlikte verilmiş. Çalışma boyunca gönüllüler 6 ayda bir kalp işlevi markerleri açısından kontrol edilmiştir. Kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle ölümler kayıt edilmiştir.

! Çalışmanın sonuçları Uluslararası Kardiyoloji Dergisinde yayınlandı. .

Beslenme Dergisinde ise yayınlanan bir follow-up çalışmasında, 48 ay boyunca co-enzym Q10 ve selenyum takviyesinin fiziken ve ruhen sağlık etkileri üzerinde araştırma yapılmış, bunun yanında yaşlıların kaç gün hastanede kaldıklarına bakılmıştır.

Bu çalışmada her iki takviyeyi alan grubun ( çalışma grubu ) kardiyovasküler ölümleri diğer gruba göre ( placebo grup ) %54 oranında daha az olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanında gözlemlenen selenyum ve coenzym Q10 takviyesinin birlikte alımı kalp işlevi %30 oranında iyileşmiştir. Kalp işlevi bir yandan kandaki kalp yetmezliği için kardiyal biyomarker ölçülerek belirlenmiş: N-terminal proBNP. Diğer yandan ise ekografik araştırmasında ejeksiyon fraksiyonu ( kalbin kasılma gücünün araştırılmasında değerli bilgiler verir ) ölçülmüştür. Ejeksiyon fraksiyonu kalbin kasılma gücü hakkında net bir bilgi verir ki bu bilgi kalp işlevi için ideal bir parametredir. Her iki testte de anlaşıldığı üzere çalışma grubu ( iki takviyeyi birlikte alan grup ) placebo gruptan daha olumlu sonuç vermiştir. Aynı araştırma ekibi hayat kalitesi üzerine 4 yıllık bir follow-up çalışması yapmıştır. Her iki grubu değerlendirdiklerinde ise çalışma grubunda daha sağlıklı bir hayat kalitesi tespit edilmiştir. Placebo grubuna göre çalışma grubu daha az hastaneye yatış yapmıştır (%13 daha az).

Daha iyi bir hayat kalitesi için: coenzym Q10 ve selenyum kullanımı

Yapılan çalışmada uluslararası onaylanan bir soru listesi aracılığı ile her 6 ayda çalışma grubunda 8 parametre ölçülmüştür. Bu parametreler yaşlıların hayat kalitesini daha iyi açığa çıkartmak için kullanılmıştır. Kontrol edilen parametreler ise fiziksel işlev, fiziksel sağlık sorunları nedeniyle engeller, vücut ağrıları, genel sağlık, dirilik, sosyal işlev, duygusal sağlık sorunları nedeniyle engeller ve ruh sağlığı.

Sonuçlar, araştırmanın başında not edilen bilgiler ile kıyaslanmıştır.

Co-enzym Q10 ve selenyum nedir?

Co-enzym Q10 her bir hücrede bulunur ve co-enzym olarak her bir hücrede mitokondriyal enerji üretiminde bulunur. Kalbimiz çok enerji kullandığından dolayı, co-enzym Q10 eksikliğine bir hayli hassastır.

Co-enzym Q10 güçlü bir antioksidandır. Co-enzym Q10 Ldl kolesterol oksidasyonunu engeller ki bu da arteriosklerozda çok önemlidir.

Yaş aldıkça vücudun yaptığı co-enzym Q10 zamanla azalır. Bu yüzden co-enzym Q10 hasta olmayan (77-81 yaş) yaşlı bireyin kalp dokusunda, 19-21 yaş aralığındaki gençlerdekine göre daha azdır. Co-enzym Q10 sentezinde azalma ile birlikte yaşlılık, oksidatif stres ve mitokondriyal fonksiyonun gerilemesinin artışı ile paraleldir.

Co-enzym Q10 kaynakları ise en iyi somon, ton balığı, ciğer ve kepekli tahıl ürünlerinde bulunur.

Selenyum çok güçlü bir antioksidandır. Esansiyel (gerekli) bir mineraldir. Vücudumuzun bu mineralin çok azına ihtiyacı vardır. Besinlerde çok az bulunur. Sebebi ise toprağın (bitkilerin selenyumu aldığı) selenyumdan fakir olmasıdır.

Selenyum ise en iyi buğday tohumu, bira mayası, kabuklu deniz hayvanları, ayçiçeği çekirdekleri ve Brezilya fındığında bulunur.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Adet döneminde beslenme

Adet dönemi öncesinde kadınların çoğunda şişkinlik meydana gelir. Bu şişkinlik, vücudun östrojen-projesteron hormonlarının değişen dengeleri neticesinde vücutta sıvı birikmesine sebep olmasıdır. Şayet fark ettiyseniz, bu dönemde normale göre daha az tuvalete çıkma gereği hissedersiniz. Bunun nedeni bağırsakların hormonal değişimden ötürü normal işlememesi ve kabızlığa neden olmasıdır. Tabi bu dönemde alınan besinlerinde etkisi mevcuttur. Fakat regl dönemi bittiğinde kabızlık çözülür, şişkinlik gider ve sindirim sistemi de normale döner.

Peki, adet dönemi öncesi neden tatlı ve şeker isteği artar?

Bu dönemde vücutta östrojen hormonunun dolaşımı azalır. Östrojen hormonu ‘uyarıcı’ bir hormondur. Vücudumuzdaki serotonin, noradrenaline ve endorfin hormonlarının üretimini arttırır. Ovülasyon döneminde östrojen seviyesi en yüksek düzeydedir. Bundan dolayı da bu dönemde kadınların çoğu kendilerini daha mutlu ve rahat hissederler. Ovülasyon sonrasında ise bu seviye hızla düşer ve regl döneminde ise en düşük seviyededir. Bu sebepten dolayı tatlı ve tatlı besinlere ihtiyaç duyuluyor çünkü bu dönemde serotonin (doğal rahatlatıcı ) ve endorfin ( mutluluğu tetikleyen ) hormonların üretimi de azalır. Dikkat etmemiz gereken konu ise şayet biz bu tatlı krizlerine dikkat etmeyip ölçüyü kaçırırsak ve kontrol edemeyecek hale gelirsek, hem kan şekerimizde dalgalanmalara sebep oluruz hem kilo almamız kaçınılmaz olur.

Adet dönemindeki karbonhidrat ihtiyacı ile nasıl baş edilmeli?

Ovülasyon sonrasında projesteron hormonunun seviyesi yükselir ve vücudun hamile olmadığından emin olana kadar yüksek seviyede kalır. Nasıl östrojen hormonu vücudun uyarıcı hormonuysa, projesteron ise vücudun sakinleştirici hormonudur. Adet dönemi yaklaşırken vücut sakinleştiricilere ihtiyaç duyar ve beyne bunun sinyallerini gönderir. Sonuç olarak iyi bir sakinleştirici olarak yoğun nişastalı gıdaları (ekmek, makarna, vs..) tüketme isteği duyar. Burada karbonhidrat tüketiminiz kontrollü bir şekilde gitmeli ki sonrasında kilonuzda artış yaşamayın. Tüketeceğiniz karbonhidrat miktarları 1/3 porsiyonları geçmemeli. Kahve ve alkol tüketimine dikkat etmelisiniz. Ayrıca işlenmiş ürünler yerine doğal ürünlerden yana tercihinizi kullanmaya özen gösterin.

Yani, regl öncesi iştah artışı projesteron seviyesinin artması sonucunda meydana gelen bir durumdur.

Adet dönemi öncesi nasıl beslenilmeli? Nelere dikkat etmeliyiz?

- Dengeli ve sağlıklı bir beslenme olmalı

- B vitamininden zengin besinler özellikle B6 yani piridoksin: balık, tavuk, kahvaltılık mısır gevrekleri

- Balık: uskumru, somon, tuna, sardalye,

- Tavuk

- Yeşil yapraklı sebzeler özellikle ıspanak, pazı

- Az yağlı süt ürünleri

- Bitkisel yağlar

- E vitamini içeren besinler: ıspanak, badem, fındık, kara lahana, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, bitkisel yağlar, maydanoz,

- Meyve

- Sebzeler: kuşkonmaz, kereviz, salatalık, yeşil salata, marul, domates, tatlı biberler

- Bol su tüketilmeli

- Lifli karbonhidratlar: örneğin bulgur, kepekli/ esmer ekmek…

Uzak durulması gerekenler:

- Alkol

- Tuzlu abur cuburlar ve tuzlu ürünler

- Kahve

- Şekerli gıdalar

- Nişastalı besinler

- Asitli içecekler

Kalsiyum ve magnezyum içeren besinler genelde adet öncesi sendromunu minimum seviyede tutmak için fayda sağlıyor.

Örnek beslenme programı:

:

Söğüş: maydanoz + domates + salatalık + kırmızı biber

Esmer ekmek

Yumurta

Az yağlı peynir

Badem/ fındık/ zeytin

1 tk bal/ pekmez/ reçel

Çay

1 porsiyon meyve: ananas/ muz

Somon/ Ton balığı

Yeşil salata

1 porsiyon meyve + 1 kase yarım yağlı yoğurt + tarçın veya 1 avuç fındık/ badem

kuşkonmaz çorbası

ıspanak yemeği

Esmer ekmek veya bulgur pilavı veya kepekli makarna

light sütlü tatlı veya yarım yağlı yoğurt

Sağlıklı günler dileği…

Yazının devamı...

Mide Ameliyatı Sonrasında Beslenmede Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Mide ameliyatı sonrasında beslenme

Obezite cerrahisi sonrasında ameliyatın başarılı olması için, hastanın daha sonrasında yeni dönemine/ hayatına alışabilmesi için multidisipliner bir destek içerisinde olması büyük önem taşıyor. Her hastaya kişisel bir program düzenleniyor olsa da genelde mide ameliyatı sonrasında kişinin beslenmesinde dikkat etmesi gereken hususlar vardır:

- Protein günlük beslenmenizde çok önemli rol oynuyor. Her gün 60 g civarı protein kaynağı almanız gerekiyor. Örneğin: tavuk/ hindi/ balık veya peynir gibi. Bazı durumlarda kas kaybını önlemek adına ekstradan hekim veya diyetisyen takibinde takviye önerilmektedir.

- Fazla yağlı besinler tüketmemeye özen gösterin.

- Basit karbonhidratlardan ziyade kompleks karbonhidratlar tüketilmesi önerilir. Böylelikle kan şekerinizde düzensizlikler yaşanmaz.

- Midenize aşırı yük yapmamanız gerektiğinden dolayı küçük porsiyonlar halinde sık sık beslenmeniz gerekmektedir. Aksi takdirde dolgunluk hissi, mide bulantısı, taşikardi, terleme vs..gibi yan etkiler kaçınılmaz olur.

- Her zaman oturarak yemek yemeğe özen gösterin. Öğünlerinize 20-30 dak. kadar zaman ayırmayı ihmal etmeyin.

- Öğünlerinizi küçük porsiyonlar halinde, küçük parçalara bölünmüş şekilde hazırlayın.

Yemek yerken yavaş yediğinize özen gösterin ve iyice çiğneyin.

- Gün içerisinde 6-8 bardak kafeinsiz, gazsız ve enerji değeri düşük içecekler içmeye çalışın. Yemeklerden 45 dak. önce ve sonrasında sıvı almaya dikkat edin. Yemek esnasında kesinlikle sıvı almayın. Unutmayın, midenizin tamamen veya kısmen alınmış olması, mide hacminin de eskisi gibi olmadığını göz önünde bulundurun.

- Hekim ve/veya diyetisyeniniz ile iletişim halinde olun. Bilgileri dışında herhangi bir takviye kullanmayın.

- Her ne kadar katı bir görüş olsa da mide ameliyatı sonrasında hayatınız eskisi gibi olmayacak. Edineceğiniz yeni yaşam şekliniz sizin ömür boyu sağlığınızı etkileyecek. Geçici olarak değil de kalıcı olacak bir beslenme şekli olarak düşünün. Bir defa kuralları kavradığınızda göreceksinizki uygulaması kolay bir beslenme programı’dır.

Sağlıklı günler dileği ile…

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Afrodizyak etkisi olan besinler nelerdir?

Afrodizyak etkisi yaratan besinler

Günümüzde cinsellikte isteksizlik, yorgunluk, bıkkınlık, keyif alamama şikayetleri artsa da ve maalesef çok az dile gelse de, hastalarımın/ danışanlarımın şikayetlerinden yola çıkarak bu konu hakkında biraz araştırma yapıp yazı yazmaya karar verdim. Amacımız bilgilendirmek ve yardımcı olmak. Olabilirsek ise ne mutlu bize…

Afrodisiaca: Afrodisiacum’un çoğul kullanım şekli

Afrodisiacum = Aphrodisiacum; Yunan tanrıçası Afrodit’ten geliyor; Aşk, doğurganlık ve güzellik tanrıçası

Afrodisiaca = libido uyarıcı besinler uzun süredir Mısırlılar, Romalılar, Yunanlılar, Hintliler ve Çinliler tarafından kullanılıyor. Bazı besinler, besin takviyeleri ve baharat alımı seks’e karşı isteği, uyarıcılığını, potansiyeli uyandırdığı biliniyor (şayet ciddi sorunlar mevcut ise, uzman kişi ile görüşmek daha yararlı ve faydalı olur).

Afrodisiaca geçmişten beri seks uyarıcı, libido ve istek arttırıcı olarak kullanılıyor. ‘Doğal viagra’nın’ öncüsü olarak biliniyor.

Top 10 afrodizyak etkisi olan besinler nelerdir?

İstiridye

Havyar

Yengeç

Bal

Trufel (Trüf)

Sarımsak

Yılan balığı

Kuşkonmaz

Kayısı-Şeftali

Ginseng

Az miktarda afrodizyak etkisi olan besinler:

Enginar

Maydanoz

Yumurta (özellikle bıldırcın)

Böbrek ve uykuluk

Güvercin eti

Sülün

Bitter çikolata

Şampanya

Domates

Muz

Ananas

Kavun

Kırmızı ve mavi meyveler

Deniz ürünleri

magnezyum, mineraller ve çinko içeriğinden ötürü ve bazı besinlerde ise görüntüsünden kaynaklı etkileri mevcut.

: detaylı bilgiye sahip olmadığımız bu konu ile ilgili daha çok pratikte uygulanarak ve gözlemlenerek bu derleme yazı paylaşıldı. İleriki yazılarda daha bilimsel yaklaşımları sizinle paylaşıyor olacağız. Şunu da unutmamakta fayda var: bu tip sorunlar kişiden kişiye farklılık göstermekle birlikte sorunların ciddiyetine göre sınıflandırılır ve ona göre tedavi veya uygulama yapılır/ önerilir. Bu yüzden lütfen bazı durumlarda mucizeler beklemeyiniz.

Geçmişten günümüze kadar kullanılmış ve etkileri görüldüğüne inanılan besinlerin mutlaka yararları vardır. Bu yüzden denemekten çekinmeyiniz.

Örneğin nicotine aldığımızda (sigara ile ihtiva ediliyor) veya daha belirgin uyuşturucu maddeler aldığımızda vücudumuza, duyularımıza veya davranışlarımıza nasıl etki ettiğini biliyoruz. O halde neden doğal ürünlerin veya bitkilerin bize faydası olmasın?

Viagra, herkesin bildiği üzere bilimsel kanıtlanmış bir kuvvet arttırıcı. Viagra kimyasal ve farmasötik hazırlanan ilaç. Fakat çoğumuzun bilmediği bu tür kimyasal ilaçlarında bitkisel bileşenler veya kimyasal eşdeğerler içerdikleri.

: İnansanızda inanmasanızda denemekte fayda var. Önemli olan kullanımda abartmamak ve unutmayın yukarıda saydığımız besinlerin kullanımı herhangi bir yan etki veya zararlı maddeler içermez. Akılda kalınması gereken tek nokta ise bitkiler kullanıldığında, kullanmadan önce hekime başvurmanız.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Duygusal boşlukta beslenme (duygusal açlık): 8 adımda nasıl bırakılabilir!

Duygusal boşlukta beslenme (Duygusal açlık): 8 adımda nasıl bırakılabilir!

Bir önceki ‘Duygusal boşlukta beslenmenin nedenleri nelerdir?’ yazımızda altta yatan nedenlerini yazmıştım. Şimdiki yazımızda ‘8 adımda nasıl bırakılabilir ?’ ve ‘Beslenmemiz üzerinde nasıl kontrolü ele geçirebiliriz?’ konularını ele alacağız. Buradaki amacımız beyaz hücreleri farklı programlayıp gelen akımları erkenden tanımak!

1. Adım: Farkında ol

Tükettiğimiz besinlerin çoğu bizim farkında olmadan yediklerimiz. Amaç özellikle bir şeyler yediğimizde, farkındalığımızı arttırmak. Yani yediğinizin farkında olup, ne yiyorum, tadı nasıl, nasıl görünüyor. Farkında olduğunuzda sadece hayatınız zenginleşmeyecek aynı zamanda bedeninize girenlerin farkında olacaksınız.

2. Duygusal besin günlüğü

Besin alışkanlığına daha fazla dikkat edecek, farkındalık yaşayacak, farkında olmadan tükettiklerinizin neler olduğunu anlayacaksınız. Sadece iyi niyet değil önemli olan. Burada bir besin günlüğü tutmak ve gün içerisinde neler tükettiğimizi bize gösterecek ve yüzleşmemizi sağlayacak bir aynaya ihtiyacımız var. En son ne zaman duygusal boşlukta beslendik? İş sonrası uzun bir gün sonunda mı? Veya akşam televizyon karşısında mı? Ne kadar aç idik tükettiğimizde?

Duygusal boşlukta beslenme birden yemek yeme isteği ile başlar. Gerçek açlık ilk etapta o kadar acil değildir. Hangi anlarda daha çok duygusal açlık yaşadığımızı gözlemlersek, o anları daha çok kontrol altına alabiliriz.

3. Adım: Sağlıksız besinleri sağlıklı besinlerle değiştirin

Öncelikle tüm sağlıksız gıdaların yerine sağlıklı besinler koymamız gerekiyor. Böylelikle alışkanlığımızı da değiştirmek için bir adım atmış olacağız. Söylemesi uygulamasından daha kolaydır belki ama alışveriş yaparken eve hiçbir şekilde abur cubur, gereksiz veya yağlı besinler almıyoruz. Evde çikolata olmadığında duygusal açlığımızda yiyip ertesi gün suçluluk duygusu hissettiren bir şeyde olmayacak.

Sağlıklı abur cubur olarak ise fındık, fıstık, ceviz, badem, kuru meyve, meyve salatası, pirinç patlağı, cherry domates vs… alabiliriz.

4. Adım: Zamanında ele almak

Yalnız kaldığınızda, sıkıldığınızda veya kendinizi iyi hissetmediğinizde hemen bir arkadaşınızı arayın veya yürüyüşe çıkın. Burada önemli olan eski alışkanlıklarınızı yeni alışkanlıklar edinerek değiştirmek.

Aşırı yorgunlukta veya kötü bir gün sonrasında abur cubur tüketmek yerine yürüyüşe çıkın, yüzmeye gidin, sıcak bir duş alın, kitap okuyun veya klasik müzik dinleyin.

Can sıkıntısında hemen sevdiğiniz bir şey yapın. Sevdiğiniz bir hobby ile uğraşın, kitap okuyun veya sevdiğiniz bir filmi seyredin.

5. Adım: Yeterli uyku

Aşırı yorgunluk yemek yemeği tetikler. Eski alışkanlıklarımız aniden baş gösterir. Aşırı yorgunluk ya sağlık sorunları nedeniyle ortaya çıkar ya da yetersiz uykudan dolayı veya üzerinize aldığınız fazla sorumluklardan ötürü.

Günde ortalama 8 saat uyumaya özen gösterin. Gün içerisinde yeterli oranda dinlenebilmek için zaman ayırın ve hafta sonları uykunuzu almaya çalışın. Batarya bittiğinde lütfen şarj etmeyi ihmal etmeyin, ne de olsa başarının anahtarı düzenli şarj olmaktadır!

6. Adım: Fiziksel aktivite

Duygusal açlıkta fiziksel aktivite çok iyi gelir. Ne zaman yürüyüşe çıkar veya herhangi bir spor ile uğraşırsınız, aklınıza yemek dışında farklı düşünceler gelir. Böylece duygusal açlığı bastırmak için bir adım da atmış oluruz. Bununla birlikte fiziksel aktivitenin birçok güzel yararları vardır. Örneğin strese karşı iyi gelir. Sebebi ise serotonin salgılanmasıdır. Bu da spor yaptığımızda salgılanır.

Hareket etmek çikolata yemekten daha iyidir! ?

7. Adım: Duygularınızı kabullenin

Birçoğumuz duygularımızı nasıl yönetmemiz gerektiğini bilmeyiz. Duygularımızdır bizim kararlarımızı veren ve duygusal açlığımıza neden olan. Genellikle köklü olumsuz düşüncelerdir ve duygulardır bizim çok yememize neden olan. Bu duyguların veya düşüncelerin üstesinden gelemediğimizde duygusal açlığa neden olur ve gereğinden fazla tüketim başlar. Bu sebepten ötürü duygularımızı daha fazla bastırmak yerine kabul edip yeni ve keyifli bir hayata bir adım atmak. Başlangıçta biraz zor olabilir fakat sonrasında öğrenir ve hayatınızı zenginleştirebilirsiniz.

Duygusal açlık oluştuğunda kendinize bir sorun ‘ Ben ne hissediyorum?’. Ne hissettiğinizi ve nedenini bilmek bir sonraki sefer hakkında size daha iyi bir tablo çizmenize yardımcı olur.

8. Adım: Deneyimleyerek öğrenir insan

Hayatımızda her şeyde olduğu gibi bazen yeni alışkanlıklar edinebilmemiz zaman alır. Duygusal açlığı durdurmak için farklı yollarımız var: Besin günlüğü, rahatlama teknikleri, fiziksel aktivite, yoga, duygularımız ile başa çıkmak, sağlıksız alışkanlıklarımızın yerine sağlıklı alışkanlıkları koyabiliriz. Biraz çaba ve azim ile hayatımızın bu bölümünü de kontrol altına alıp daha düzenli ve mutlu bir hayat sürebiliriz.

Mümkün!

Edinilen tecrübelerden sizi temin ederim, isteğin olduğu yerde illaki çözümde vardır.

Sağlıklı günler dileği ile...

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Duygusal boşlukta beslenme

DUYGUSAL BOŞLUKTA BESLENMENİN NEDENLERİ?

Eğer bu makaleyi okuyorsanız, duygusal boşlukta yemek yemeye dur diyebilmek için öncelikle bunun nedenlerini çözümleyebilmemiz gerek. İlk etapta nedenlerini çözümleyelim ki daha sonra adım adım neler yapmamız gerektiğini birlikte uygulayalım.

Fazla yemek yemek, diyet yapmak, belirli bir süre sonuç elde edip tekrar fazla yemek yemek vs… Daima değişken bir kilo’da olmak ve bir diyetten bir sonraki diyeti geçmek…

Bir süre sonra keyifsiz, halsiz ve bıkkın bir süreçte olmak ve duygusal boşlukta yemek yemeyi kontrol altına almamız biraz zamanımızı alabilir. Motivasyon veya irade ile bir ilgisi yoktur. Duygusal boşlukta yemek yemek o anki duygusal boşluğunuzu doldurmak için geçici bir tatmin oluşturur. Bu tatminkarlığı rasyonel açıdan göz ardı edemezsiniz çünkü duygularımıza düşündüğümüzden çok bağlıyız. Fazla yemek strese, olumsuz düşünce tipine ve can sıkıntısına karşı geçici bir hafiflik duygusu oluşturur. Fazla şeker alımı veya şekerli gıdalar geçici olarak pozitif duygular gönderirken (şeker beynin kimyasını bile değiştirebilir), aradan uzun süre geçmeden bir kısır döngü içerisine girmeniz mümkündür.

Birçoğumuz ‘sağlıklı beslenme nedir’ veya ‘sağlıklı gıdalar hangileridir’ biliriz fakat uygulama kısmına geldiğimizde tatlı veya abur cubur olarak nitelendirdiğimiz besinlerden uzak duramayız.

Öyleyse, daha fazla bilgi edinmek için makaleyi okumaya devam edelim.

Şu bir gerçek; diyet yapmak duygusal boşlukta beslenmeye bir çözüm olmadığı gibi bir işe yaramıyor. Bu nedenden ötürü birçok insan bir diyetten diğerine geçiş yapıyor ve istikrarlı ilerleyemiyor. İçsel sorunları sağlıklı beslenme hakkında bilgi vererek gideremezsiniz. İlk etapta asıl sorunu çözmeniz gerekiyor. Daha sonra büyük adımı atabilirsiniz.

Artık senelerce uğraşıp düşünmenize gerek yok. Olaya dışarıdan bakmak yerine birde içeriden bakmayı deneyin. Hayatınızda mutlaka bir dengesizlik vardır.

Yoğun iş hayatı veya sorunlar kendinize az zaman ayırmanıza neden oluyor. Sonrasında eve geldiğinizde kendinizi biraz çikolata ile ödüllendiriyorsunuz ve sizde bir hafiflik duygusu oluşturuyor.

Diğer yandan şayet sıkıcı veya monoton bir hayatınız var ise, bunu çikolata tüketerek bir nebze olsun huzurlu veya mutlu kılmaya çalışıyorsunuz. Daha hızlı temin edilen veya kolay hazırlanan besinler/ gıdalar tercih ediyoruz. Sonuç olarak daha hızlı ve kolay kilo alımına neden oluyor.

Sağlıklı beslenme konusu hakkında hemen hemen her bireyin bir fikri vardır. İnternet ve binlerce kitap bu konu hakkında bilgi sağlıyor. Önemli olan konu hakkında bilgi edinmekten ziyade bu bilgi ile ne yapabiliriz veya ne yapmalıyız. Peki, neden bir şeyler yapmıyoruz? Tabağımızdaki porsiyonları küçültmediğimiz takdirde gerekli disiplini veya kuralları uygulamamız mümkün değil.

Duygularımız üzerinde kontrol sağlayabilmemiz için öncelikle hangi etkenler duygusal boşlukta yememize neden oluyor onları bir sıralayalım. Sonrasında nedenlerini tartışabiliriz.

Muhtemelen birçok kez diyet yapmışızdır. Hatta uyguladığınız diyetlerde belirli bir süre sonra istediğiniz kiloya ulaşmış olsanız da sonrasında yine istediğiniz şekilde gelişmemiştir yani kilonuzu koruyamamışsınızdır.

Yapılan araştırmalarda kilo verimi sonrasında uygulanan katı diyetlerden dolayı hızlı ve verilenin aksine daha fazla kilo alımı görülmüştür. Sadece gıdalara odaklanmak birçoğumuzda faydasızdır. Ne yediğinizden ziyade neden yediğiniz önemlidir. Gerçek şu ki her defasında yeni bir diyet uygulamak yeni bir umut yeni bir heyecan verir. ‘Bu defa başaracağım’ hissi insana umut verir ve hızlı ama aynı zamanda sihirli bir sonuç ümit ederiz.

Diyet programları veya uygulanan beslenme programları öncelikle kişiye hitap etmeli ve duygusal boşluğun ne olduğunu anlayıp ona göre yönlendirme yapılmalı. Duygusal boşluğu neden yiyerek doldurmaya çalışıyoruz? Altta yatan neden nedir? Adım adım fakat sağlam ilerlemek, eski kötü alışkanlıkları yavaş yavaş yenileri ile değiştirmek. Bunları kısa vadede değil de uzun vadede düşünmelisiniz. Besinler ile aranızda bir harmoni oluşmalı, diyet uygulamaktan biraz daha öteye geçmelisiniz.

Çok az kişi hayatta kalmak için besleniyor. Vücudumuzu doğru gıdalar ile beslemeliyiz. Stres, yorgunluk, can sıkıntısı vs..gibi dönemlerde bilinçsiz besleniyoruz. Farkında olduğunuz andan itibaren bir öğün tüketmişsiniz fakat ne yediğinize dair en ufak bir fikriniz yok. Nedeni ise belli: keyif almadan sadece yemek için yediniz.

Hemen bir lokma, hoop yuttum ve bitti. Bu davranış en çok çeşitli reklam kampanyaları tarafından tetikleniyor. Ne zamanki bir besinin sağlığımızı olumlu veya olumsuz etkilediğini görürüz işte o zaman besin ile ilişkimizi değiştiririz.

Yemek yemek sadece açlık hissimizi bastırmak değildir. Aynı zamanda vücudumuza sağlıklı ve gerekli besinleri depolamak. Açlık vücudunuzun daima besine ihtiyaç duyduğu anlamına gelmez. Açlık bazen sosyal yaşantınızdan ötürü, mutluluktan bazen dikkat kaybından da oluşabilir. Neticede yemek yemeniz için size beyniniz sinyal gönderiyor.

Stresli misin? Farkına vardığınızda bir bakmışsınız elinizde veya cebinizde bir çikolata var. Bu nedenden ötürü diyetin bu konuda pek bir anlamı yoktur. ‘Bedenim gerekli besinleri aldı mı’ sorusu sadece puzzle’ın bir parçasıdır.

Açlık hissini otomatikman uyandıran diğer etkenler nelerdir?

Kendinize şu soruları sorun:

Stresli olduğum dönemlerde mi fazla yiyorum?

Tok veya aç olmadığım zamanlarda da yiyor muyum?

Kendimi iyi hissetmek için mi yiyorum (sakinleşmek için, hüzüntümü gidermek için, sinirli olduğum için, korkudan ötürü mü…)

Yemek ile mi kendimi ödüllendiriyorum?

Yemek yemek bana ‘güven’ duygusu verdiği için mi yiyorum?

Besinler üzerinde kendimi güçsüz mü hissediyorum?

Şayet yukarıdaki sorulardan bir veya daha fazlasına Evet cevabı verdiyseniz, o zaman duygusal beslenme sorununuz var demektir. Kendin ile yüzleşmen gerek. Böylece ‘sağlıksız alışkanlıklarından’ kurtulma oranın veya bunları düzeltmen daha kolay olacaktır.

Aşağıda duygusal açlık ile gerçek açlık arasındaki farklılıkları daha iyi görebilmek için bir tablo oluşturdum.

tablo oluşturdum.

Gerçek açlığın ne olduğunu öğrenmek isterseniz 1 gün oruç tutmanızı öneririm. Böylelikle vücudunuzun nasıl çalıştığını öğrenirsiniz.

Öğünlerinizi vaktinde tüketmeniz çok önemlidir. Açlığı uzun sürdürürseniz, büyük porsiyonlar halinde öğünler tüketmeniz kaçınılmaz olur. Sıkı diyetlerde de bu durum gözlemlenir.

Bu tarz otomatik teşvikleri fark etmeniz duygusal beslenmenin önüne geçmenize yararı olur.

Duygusal beslenme genelde olumsuz duygular ile eşleşir. İstisnai durumlarda tabi pozitif duygular ile de oluşabilir. İyi bir şey yaptığın için kendini ödüllendirmek örneğin. Şahsen ikincisi benimde tercihim olurdu. Fakat bazen kilo verme durumunda kendini ödüllendirmek amacından sapmana neden olabilir.

Duygusal beslenmeyi teşvik eden durumlar:

1. Stres yoğunluğu

2. Can sıkıntısı

3. Yarım kalmış duygular

4. Sağlıksız beslenme alışkanlıkları

Sizde peki duygusal beslenmenin nedenleri nelerdir? Düşünün ve paylaşın lütfen.

Bir sonraki makalede duygusal beslenmeyi nasıl kontrol altına alabiliriz, onları paylaşacağım.

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

İstanbul Diyet

Mail: emeldiy@yahoo.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

Hayatımızdaki iki önemli konu; Zaman ve Sağlık

Hayatımızdaki iki önemli konu: Zaman ve Sağlık

Hayatımızda iki önemli konu vardır: Zaman mı yoksa sağlık mı, sizin için hangisi önemli veya öncelikli? Sağlık olmadan zamanınızın olması size ne kadar fayda sağlayabilir? Zaman oluşturmadan kendi sağlığınızı ne kadar önemsemiş olursunuz? Aslında her ikiside birbirine bağlı terimler. Örneğin, bolca zamanınız var fakat sağlığınız el vermediği için kendinize bakamıyor, gerekli fiziksel aktiviteleri uygulayamıyorsunuz, kendiniz için bir şeyler yapamıyor, beslenmenize dikkat edemiyorsunuz. Neden? Çünkü zamanında sağlığınızın olumsuz gidişatına ‘DUR’ demediğiniz için, sürekli ertelediğiniz, önceliklerinizin başında sağlığınız gelmediği için, kendinizi düşünmediğiniz için… Bugün bolca vaktiniz olsa bile, sağlıksız olduğunuzdan ötürü zengin zamanınızı kullanamıyor duruma geldiniz. Oysaki her şeye zamanında müdahale etseydiniz, bugün sağlığınız yerinde olup, yapmak istediğiniz ne varsa gerçekleştirebilirdiniz.

Peki, sağlığınız yerinde fakat zamanınız yok ise? Bu durumda mevcut durumu, mevcut zamanı iyi değerlendirmeniz için düzenli ve disiplinli olabilmek adına bir program yapmanızı öneririm. Şunu hiçbir zaman unutmayın: istek var ise, bir yol’da vardır. Siz isteyin, planlı programlı hareket edin, bunun için zemini hazırlayın ve sonrasında uygulayın. Çünkü istedikten sonra yapamayacağınız, gerçekleştiremeyeceğiniz bir şey yoktur. Bahaneler üretmeyin. Sağlığınız için fiziksel aktivite yapmanız şart. Fiziksel aktivite kalp ve damar hastalıklarına karşı koruma sağlar, kemiklerinizi korur, yaşlanmayı erteler, kabızlığı önler, depresyona ilaç gibi gelir. Fiziksel aktivite esnasında beyniniz başta dolu olur ama egzersizin süresi uzadıkça daha sağlıklı düşünür, kendiniz için çözümler üretmeye başlarsınız. Aynı zamanda kan dolaşımınızı hızlandırır, kilonuzu korumaya yardımcı olur, zayıflama esnasında metabolizmayı hızlandırır, vs… Yani özetle, faydaları saymakla bitmez.

Hayatınızı özellikle söz konusu sağlığınız ise, önceliğiniz daima sağlığınız olsun. Hiçbir şey sizin kadar önemli değildir. Olmamalı. Siz kendi değerinizi, kendi sağlığınızın kıymetini bilmez iseniz, kimse bilmez. Bu yüzden, siz önce kendinizi önemseyin ki çevrenizdeki insanlarda sizi önemsesinler. Kimse çevresinde sürekli hasta olan, sürekli şikayet eden birini istemez. Bu konu’da uzun uzun konuşabilir, uzun uzun tartışabilir, çeşit çeşit bahaneler üretebiliriz. Önemli olan bunun farkında olmak ve bu durumu değiştirmek için çaba sarf etmek.
Unutmayın, hiçbir şey kendiliğinden gelişmez ve hiçbir şey için geç değildir.
Bunun bilincinde ol ve bir şeyler yap!

Sağlıklı günler dileği ile…

Uzm. Dyt. Emel Yılmaz

İstanbul Diyet

Mail: emeldiy@yahoo.com

www.diyetisyenemelyilmaz.com

Facebook

Instagram

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.