SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Türkiye'de bekar anne olmak!

Bu cümleler Think Aloud Araştırma ve Esra Baykal'ın Türkiye'nin 4 ilinde, 100 bekar anne ile gerçekleştirdikleri araştırmalardan çıkan örneklerden bir tanesi...

Esra Baykal ile instagram canlı yayınım aracılığıyla tanıştık. Kendisiyle yolumuzun bu şekilde kesişmesine yüklediğim anlam kadar Esra Hanım'ın yayın esnasında aktardıklarını daha çok kişiye anlatmak istedim.

Esra Hanım; kendisini anne dönüşüm ve güçlenmesine adamış bir stratejist. Kadının ekonomik, duygusal ve entelektüel olarak güçlenmesinin ülkemize katacaklarına inanan ve bunun için sürekli projeler üreten bir bekar anne. Kendi yaşanmışlıklarından yola çıkarak geçmişten gelen deneyimleriyle sürdürebilir sosyal sorumluluk projeleri üreterek kadınları markalarla buluşturuyor.

Farkındalık ve sürdürebilir bir yaşam adına bekar anneler özelinde yaptığı araştırma üzerine sohbetimizi aktarıyorum.

Esra Hanım, araştırmanızı nasıl kurguladınız?

TUİK verilerine göre Türkiye'deki boşanma sayısı aylara göre incelendiğinde 2020 yılının Nisan ve Mayıs aylarında pandemi dolayısıyla önemli bir azalma görüldü. Diğer taraftan boşanma sayısında 202o yılının temmuz ayında bir önceki yıla göre artış görüldü. Eş zamanlı olarak da pandemi kadına şiddeti de %30 arttırdı.

Böyle baktığınızda Türkiye'de "Bekar anneler" her geçen büyüyen bir segment. Bu anneleri yakından tanımak, onlara destek olmak için kolları sıvadık. Ankara, İzmir, Antalya, Adana ve İstanbul'da 100 bekar anne ile online birebir görüşmeler gerçekleştirdik.

Araştırma kapsamında eğitim durumları, zorlandıkları konular, bekar anne olma kararları, marka ve reklamlara bakışları, beklentileri, çocukları ile ilgili kaygıları ve hayalleri vb. analiz ettik.

Bekar anneler aldıkları karardan mutlu ancak gelecek için endişeliler.

Anneler, boşanma kararları alırken zorlanıyorlar mı?

Araştırma sonuçları eğitim düzeyi ne olursa olsun, annelerin özellikle çocukların psikolojileri ve fiziksel gelişimleri tehdit gördüğü anda kendilerinde büyük bir cesaret bularak boşanma kararı aldıklarını gösteriyor. Görüştüğümüz pek çok anne, Türkiye ortalamasında da görüldüğü üzere lise ve altı eğitim düzeyine sahipti. Buna rağmen gerekiyorsa bir günde 2 işte çalışarak, sorunlu bir aile yapısından çocuklarını kurtarmaya karar verip adım attıklarını gördük.

Yaşadıkları en büyük korku ve endişe neyle ilgili?

Yepyeni bir hayata başladıklarını, artık daha huzurlu, geleceğe nispeten daha umutlu baktıklarını gördüğümüz bekar annelerin tek kaygıları, çocuklarının geleceği... Çünkü bu anneler, büyük ölçüde nafaka almadan boşanıyor. Devletin takdir ettiği minimum nafaka oranları bile çoğunlukla eski eşler tarafından ödenmiyor. Kadınlar bu noktada, yeni sahip oldukları özgürlük, huzurlu ev ortamı için ekonomik desteklerden feragat etmeye razı hale geliyorlar.

Çocuklarını emanet edecek aileleri yakında olmayanlar en zor durumda kalanlar elbette. Kreş, bakıcı bütçelerini karşılamakta zorlanıyorlar. Bu da ekonomik özgürlüklerini kazanmaları konusunda onları zorluyor.

Sizce bekar annelerin en çok hangi konularda desteğe ihtiyaçları var?

Finansal okuryazarlık, SGK hakları yan destekler, sosyal yardımlar konusunda bekar annelerin haklarından habersiz olduklarını gördük. İçinde bulundukları savaştan bir an önce çıkmak için eldeki haklarından feragat ediyorlar. İlk anda özgürlük ve rahatlama hissi duyuyorlar ama sonra gelecek kaygısı başlıyor.

Psikolojik destekler, finansal okuryazarlık eğitimleri, iş yeri kreşlerinin arttırılması, esnek saatli çalışma imkanları, hukuksal haklara dair seminerler...

Baba evine dönenler yok mu bekar anneler arasında?

Onlar ne gibi sorunlar yaşıyorlar? Baba evine dönmek zorunda olanlar, çocuklarını emanet edip işe dönebilse de sosyal baskılarla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Çocuğun büyütülmesi ve yetiştirilmesi konusunda anneye yüklenen sorumluluğun ülkemizde ve dünyada çok fazla olduğu ortada.,

Anneliği " kutsal " olarak konumlandıran toplumlar, anne olan kadına bir maske takmakta ve sahip olduğu pek çok değeri görmezden gelmekte. Geri plana itilen değerler ise kadının kendisini yetersiz, yarım hissetmesine ve ona yakıştırılan maskenin altına sıkışmasına neden olmaktadır. Bu sıkıştırılan annelik kimliği sadece bekar annenin değil tüm annelerin kendi değerlerini unutmasına, kadınlıklarını geri plana atmasına neden oluyor.

Kadının sosyalleşirken utanmayacağı, çalışırken taciz edilmeyeceğini bilmesi, sosyal ortamlarda yadırganmayacağını bilmesi şart. Bu da toplumu bilinçlendirmekten geçiyor. Dizilerden tutun da reklamlara, öğretmenlerin sınıf içi söylemlerine kadar "boşanmanın" normal bir durum olduğu anlatılmalıdır.

Bekar annelerin markalara ve reklamlara bakışı nasıl?

Görüştüğümüz bekar annelere, reklamlara ve markalara bakışlarını sorduğumuzda gördük ki boşanan anne, öncelikle daha indirimli ürünlere ve markalara yöneliyor. Daralan ekonomisini yönetmek önceliği oluyor.

Bekar annelerin % 50'si çekirdek ailelerin ön planda olduğu reklamları zaplıyor. Aile kampanyalarının sadece çekirdek ailelere uygun hazırlanması tatil paketlerinin anne-çocuk olarak kurgulanmaması, kendilerine özel sadakat kartları olmaması, reklamlarda anne-çocuk birliğini görmek istemeleri en sık dile getirdikleri konular.

Sosyal medyada kendileri gibi boşanan ve hayatlarına devam etme gücünü bulan influencerları takip etme oranları yükseliyor. Kişisel gelişim sayfaları, çocuk eğitimi ve psikolojisi konularında da daha fazla kanal takip etmeye başlıyorlar. YouTube burada en önemli kaynak oluyor.

Yurt dışında uzun süredir bekar anne ve babalara özel çalışmalar yapılıyor. Özel grupları, buluşma ve destek platformları var. Markalar yurt dışında bu platformlara girip, iş birlikleri yapıyorlar. Ama Türkiye'de bu büyük bir eksiklik.

Bekar anneleri unutmamak lazım. Bu kadınlar çocuklarının ve kendi geleceklerinin tek mimarı.

Peki ya hayalleri ne durumda bekar annelerin?

Açıkçası boşanmanın ilk 3 yılında çocuklarına doğru bir yaşam ortamı yaratmak dışında hayal kuramıyorlar. Ancak 3 yıldan sonra gözlemliyoruz ki kendilerini de düşünmeye başlıyorlar. Yalnız ölmek istemiyorlar, belki evlilik hala uzak geliyor onlara ama bir hayat arkadaşı ihtiyaçları olduğunu anlamaya, kadınlıklarını geri kazanmak zorunda olduklarını biliyorlar.

Çocukları büyüyüp, kendi yaşamlarına uçtuklarında geride yalnız kalmak istemiyorlar. Ancak psikolojik olarak buna hazırlanmaları gerekiyor. Eski korkulardan arınmaları, zihinlerini bilinçle yönetmeleri lazım. Sosyal baskıları ön yargıları geride bırakmaları gerekiyor.

Burada da işin içine bütçe ayıramadıkları için psikolojik destekler ve kişisel gelişim eğitimleri devreye giriyor. Bu anlamda firmaların ve kamunun desteğine ihtiyaçları var.

Esra Hanım, değerli paylaşımlarınız ve örnek hikayeleriniz için çok teşekkür ederim.

Yeşim Mutlu

Instagram: @yesimmutlu

Yazının devamı...

Tarihe geçen başarı hikayesi: Kulaçlarıyla Tarih Yazan Kadın

Yüzücü, beden eğitimi öğretmeni, anne.

Türkiye tarihine adını yazdırmış "Kulaçlarıyla Tarih Yazan Kadın" denilmekte...

Onun adı; Nesrin Olgun Arslan

Sevgili arkadaşım Bengü Arslan'ın hayranlıkla takip ettiğim annesi. Yaşam enerjisi dolu paylaşımları çok kişiye ilham oluyor. Nesrin Hanım'la en son kuaförümüz Sabit Akkaya'da karşılaştık. O gün kendisinden aldığım "söz" okuyacağınız söyleşiye kısmetmiş.

Nesrin Hanım, 1979 yılında Manş Denizi'ni yüzerek geçen ilk Türk kadınısınız. 2015 yılında bu başarınızı tekrarladınız. Ne mutlu ki sizin gibi tarihe geçmiş harika bir kadınla 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde bu söyleşiyi gerçekleştiriyorum.

7 yaşında yüzmeye başladığınızı söylediniz. O yaştan günümüze hayatınıza neler sığdırdınız?

O dönemlerde aileler kızlarını pek havuza göndermezlerdi. Hülya Aslantürk, Yasemin Güç ve Berrin Konuralp ile birlikte yüzen 4 kızdık. Annem Pervin ile babam Nevzat bana çok güvendikleri gibi her yarışımı izlemeye gelirlerdi. Kendime her zaman Erdal Acet'i model aldım.

Adana'da 11 Haziran 1957 yılında doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Adana'da tamamladıktan sonra spor sayesinde Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nden 1979 yılında mezun oldum. 2 yıl Sağlık Meslek Lisesi'nde beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaptım. Sonra Çukurova Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu'nda okutman olarak 3 yıl çalıştım. Daha sonra 5 yıl özel bir cimnastik salonu işleterek özellikle kadınlara spor bilinci aşıladım. 2 bin erkek işçinin çalıştığı bir kurumda, başvuran erkek adayların arasında seçilmiş olmam büyük bir gurur kaynağıydı.

Manş Denizi'ni yüzerek geçmeye nasıl karar verdiniz? Aileniz bu kararınıza nasıl baktı?

Her hafta sonu Atatürk Yüzme Havuzu'nda teşvik yarışmaları yapılırdı. 17 yaşına kadar 100'e yakın madalya kazandım. Ayrıca masa tenisinde de Türkiye 2. ve 3.cülüğüm bulunuyordu. Bir de havuzda şu anda Amerika'da bulunan milli atlayıcı Ahmet Kızıl'ı model alarak kule ve tramplende de önemli dereceler elde ettim. Erdal Acet, havuzda benim tanıdığım en hırslı ve inatçı, en mükemmel yüzücüydü. Manş Denizi'ni 9 saat 2 dakikayla rekorla geçmişti. Türkiye Erdal Acet'i konuşmaya başlamıştı. Erdal Acet'in antrenörlüğünü rahmetli Eczacı Kutal Özülkü yapmıştı. Onunla konuşarak Manş Denizi'ni geçmek istediğimi söyledim. Önceleri çok ciddiye almadı. Önce 3 ve 5 kilometre yüzmemi istedi ve yapamayacağımı anlattı. Ben inatla yapacağımı belirterek bana yardımcı olmasını söyledim. Bu arada Gençlik Spor İl Müdürü eski milli yüzücü Tuncay Şenyüz beni sigara içerken yakaladı ve bana dönerek "Sen Manş'ı falan asla geçemezsin" dedi.

Bu durum beni daha da kamçıladı. İyi bir hazırlık dönemi geçirdim. Ve Manş Denizi'ni 1979 yılında 15 saat 47 dakikada yüzerek "İngiltere'den Fransa'ya Manş Denizi'ni Yüzerek Geçen İlk Türk Kızı" ünvanının sahibi oldum. Başbakan Turgut Özel, Spordan Sorumlu Devlet Başkanı İsmet Özarslan ve diğer yetkililer beni kutladılar. Spor sayesinde herkes beni tanıdı. Yılın sporcusu seçildim. Ailem hep beni destekledi, en büyük şansım onların hep yanımda olmasıydı diyebilirim.

Sanıyorum daha sonraki yıllarda da Manş Denizi'ni ekip olarak geçtiniz ve başka maratonlara da katıldınız. Onlardan da söz eder misiniz?

2016 yılında ise kaptanlığını yaptığım Çılgın Türkler Kadın Yüzme Takımı, Capri Adası'ndan başlayıp Napoli Baia'da son bulan 36 kilometrelik rotayı geçen ilk Türk takımı oldu. Takımı, 10 saat 56 dakikalık derece ile aynı zamanda "En İyi Kadın Takımı" ünvanını da aldı. 2016 yılında İtalya'da Capri-Napoli (36km) maratonunu yüzen ilk kadın takımının kaptanı olarak, en iyi takım kupasını aldık.

2017 yılında ise Amerika'da Catalina Kanalı'nı (36km) yüzen ilk Türk takımında yer aldım. Manş Denizi'ni yüzerek geçmenin 40.yılında, 15 Kasım 2019'da Londra'da düzenlenen törende CSA'nın (Channel Swimming Association) özel ödülünü aldım. Dünyaca ünlü su sporları markası Arena'nın resmi yüzücüsü oldum. Lonra Dower Town Hall'de gerçekleştirilen ödül töreninde yaptığım konuşmada "Manş Denizi'ni yüzerek geçişimin 40. yılında büyülü bir atmosferde bu ödülü almak gurur verici. Misafirlikleri için CSA Başkanı sayın Michael Read'e sonsuz teşekkür ederim. Bayrağımızı dünyanın her yerinde dalgalandırmaya devam edeceğim" dedim.

Başka hangi yarışmalara katıldınız? Ne gibi başarılar sağladınız?

Türkiye'de yapılan Mersin Maratonu'nu 5 kez, Çanakkale Boğazı'nı ve Kıbrıs'ta düzenlenen 15 kilometrelik bir maratonu yüzdüm.

31 Temmuz 2017'de Amerika'da Catalina Kanalı'nı (36 km) yüzen ilk Türk takımında yer aldım. Takım üç erkek 3 kadından oluşmuştu.

28 Ekim 2017'de Dubai'de 3 kilometrelik açık deniz yarışına eşim Zafer Arslan ile katıldım.

Son üç yıldır havuz ve deniz yarışlarında Türkiye'de birçok madalya kazandım. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından gerçekleştirilen "Uluslararası Samsung Boğaziçi Yarışları" 'na özel davetli olarak son yıllarda sürekli katılıyorum.

Ekim 2019 İtalya Polignano Oceanman Uluslararası Açık Deniz Yarışı 3.cüsü oldum. Bu nedenle Meksika Cancun'da yapılacak Dünya Şampiyonasına katılmaya hak kazandım.

Kadın sporcu olarak zorluklarla karşılaştınız mı?

Tabii ki karşılaştım, erkek egemen olan bir dünyada kadın olarak varlığını sürdürmek her türlü çok zor. Sporda ise bu erkek egemenliği daha da had safhada. Nedense her hak, her başarı onların olsun istiyorlar. Tüm erkekleri geçtiğim (tek kadın sporcuydum yarıştaki) Mersin Maratonu'nda birincilik kupam alınıp, benden sonra gelen erkek yüzücüye verilmek istenmişti. Basın konuyu gündeme getirmek isteyince, kupa ondan alınıp bana verildi.

Kıbrıs Maratonu'nda ise ben birinci olunca erkekler bozulmasın diye sıralama yapmadan madalya verdiler. Çok üzüldüğüm bu ayrımcılığı acı bir şekilde deneyimlediğim yarışlardı benim için. Ama bu ayrımcılık beni hiç yıldırmadı, aksine daha çok kamçıladı ve başarılarımı perçinledi diyebilirim. KASFAD (Kadınlar İçin Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği) 'ın elçisi olarak da sporun her alanında toplumsal cinsiyet eşitliği için çalışmalar yürütmekteyiz.

Ailenizde başka sporcular var mı? Eşiniz de sizin kadar iyi bir yüzücü mü?

Eşim, kızım ve oğlum da sporcu. Eşim futbolcuydu, ardından Spor Akademisi'ni birincilikle bitirdi. 75 yılında Cezayir'de Akdeniz Oyunları'na katıldı, hentbol de yan branşı idi. Uzun dönem Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü yaptı. Emekliliğinin ardından da yüzme ile tanıştı. Birlikte birçok ulusal ve uluslararası yarış yüzüyoruz. Çok da iyi bir yüzücü oldu.

Çocuklarınız ne kadar sporun içinde? Yoksa bir evden bir yüzücü yeter mi dediniz :)

Anne-baba sporcu olunca çocukların da olması kaçınılmazdı. Hem kızım Bengü hem de oğlum Şevket profesyonel yüzücü ve tenisçi.Türkiye derecelerinin yanı sıra birçok uluslararası organizasyonda da dereceye sahipler. Oğlum Şevket Çanakkale Boğazı'nı 10 yaşında yüzerek geçen en minik yüzücü ünvanına sahip.

Günümüzde yüzme ne kadar hayatımızın içinde? Aktif olarak öğretmeye ve sporu insanlara sevdirmeye devam ediyor musunuz?

Gençlik Spor İl Müdürlüğü bünyesinden 12 yıl boyunca 4 bin kadar çocuğa yüzme öğrettim. Birçok çocuk, genç ve yetişkine tenis sporunu sevdirdim. 35 yaşında öğrendiğim kort tenis sporu, ufkumu genişleterek spor yaşantısına yeni heyecanlar kattı. 1999 yılında kendi isteğimle emekli oldum. Evde oturmanın bana göre olmadığını anladım. Başkent Üniversitesi Başkent Okulları'nda Spor Koordinatörü olarak göreve başladım. Armada Spor Kulübü'nü kurarak, Adanalı kadınlara yaşam boyu spor yapma alışkanlığı kazandırdım. Bugüne kadar sayısız etkinlikte, konferansta, üniversitelerde, liselerde konuşmacı olarak gençlere ilham vermeye devam ettim. Şu anda, Adana Seyhan Belediyesi'nde Spor Müdürlüğü görevime devam ediyorum.

Pandemi sürecinde sporu devam ettirebildiniz mi? Spor salonları, yüzme havuzları da bu süreçte kapalıydı. Pandemi sizi nasıl etkiledi?

Pandemi de havuzlar kapalı olduğu için maalesef yüzemedim ama bolca yürüyüş, evde eşim ve kızımla spor yaptık. Yüzmeyi çok özledim bu süreçte. Pandemi hepimizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak olumsuz etkiledi. Tüm dünyanın bu süreçten sağlıkla en kısa zamanda çıkmasını diliyorum.

Hayatımın projesi dediğiniz ve AB projesi haline gelen "Açık Deniz Parkurları Projesi" nedir? Sizi bu proje kadar heyecanlandıracak gelecek hayalleriniz neler?

Açık denizde yüzmenin bana verdiği mutluluğu, Türk insanının da denemesi gerektiğini düşünerek "Açık Deniz Parkurları" projesini hayal ettim. Projem, Seyhan ve Karataş Belediyeleri tarafından kabul gördü ve AB projesi haline getirildi. Pandemi nedeniyle ertelenen proje ile Karataş Sahili ve Seyhan Baraj Gölünü merkez yapacağız. Her yaş grubundan insan burada profesyonel yüzücü gibi hissederek, kendilerini deneme fırsatı bulacak. Amaçlı yüzmeyi, Türkiye'deki tüm sahil kasabalarına kazandıracağız.

Hayallerime gelince... Ailecek uluslararası bir parkuru yüzmek, ben, eşim, çocuklarım ve gelinim.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kadınlarımıza ne söylemek isterdiniz?

Kadınlar hiçbir zaman "ya yapamazsam" seçeneğini kullanmasınlar, bu insanı hep olumsuza götürür. İmkansız diye bir şey yoktur. Çok çalışmak, kendini adamak, çaba sarf etmek ve çok istemek vardır...

Kendilerine inansınlar ve tutkulu olsunlar. Gerisi zaten gelecektir.

Nesrin Olgun Arslan'a ilham veren hayat dolu hikayesini paylaştığı için çok teşekkür ederim.

8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Müzik bende hep vardı!

Pandemi her sektörü derinden etkiledi. Sanat ve sanatçılarda en çok etkilenenler arasında. Müzik sektörü neredeyse durma noktasına geldi. Evden online konserler, festivaller yapılmış olsa da internet sorunları vb açıkçası gerçek müziğin tadını asla vermiyor.

Geçtiğimiz hafta eş zamanlı çıkan Aleyna Tilki ve Kerimcan Durmaz'ın şarkıları sektöre nasıl bir dinamik katar bilmiyorum. Günümüzde sosyal medya fenomenlerinin müzik yapma hali nereye kadar devam edecek o da diğer bir merak konusu.

Sevgili Hakan Kİ'de geçen hafta ilk şarkısı "Gideceğim" ile müzikseverlerle buluştu. Açıkçası ben dahil hepimizi çok şaşırttı. Sessiz sedasız çıkardığı "Gideceğim" in hikayesini benim gibi merak eden herkes adına hemen sordum. İnsanlar popüler kültürün peşinden gide dursun iyi şarkı her zaman yerini buluyor.

Hakancığım, "Gideceğim" single hayırlı olsun. Açıkçası albümünle hepimizi şaşırttın. Seni işinde gücünde biliyorduk (gülüşmeler) nereden çıktı bu şarkı?

Çok teşekkür ediyorum, Yeşim. Gerçekten çevremdeki herkes çok şaşkın. Seninle bile yıllardır dostluğumuz olmasına rağmen bilmiyordun. Müzik bende hep vardı. Sadece doğru zamanı ve doğru kişileri bekliyordum.

Şarkının söz ve müziği de sana ait olduğu için sormak istiyorum; şarkıyı pandemide mi yazdın yoksa önceden var mıydı?

Şarkıyı, 2003 senesinde yazdım. Geçen sene bazı revizeler yaparak, güncel haliyle dinleyicilere sundum. Bu arada, özel birine yazılmış bir şarkı değil. Çok iyi gözlemci ve dinleyiciyim. Anlatılan hikayeler beni çok etkiler.

Açıkçası iş artık söz müzik de bitmiyor diye biliyorum. Şarkı ortaya çıktıktan sonra kimlerle çalıştın?

Kesinlikle doğru. Şarkının ruhunu ortaya çıkaran aranjördür. Eren Turgut (aranjör) ile güzel bir iş çıkardık. Kendisi daha çok alternatif rock ve caz sanatçıları ile çalışmış. İlk pop sanatçısı benim. O da benim kadar heyecanlı.

Klip süreci nasıldı? Pandemi de klip çekmek zor olmadı mı?

Klip, dış mekan ve iç mekan olarak planlandı. Dış çekimi Kilyos taraflarında gerçekleştirdik. O gün hava güzel olması düşünülürken birden hava kapandı ve yağmur yağmaya başladı. Biraz ıslandık, biraz dağıldık :) Ama çekimi tamamladık. O halimiz klipte doğal görünüyor, kimse fark etmedi.

Şarkı söylemek hayalin miydi? Yoksa sonradan mı Türkçe Pop söylemeye karar verdin?

Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum, ama kendime :) Türk sanat müziği ve pop daha çok ilgi alanım. Tabii bir pop şarkı yaptım, sevildi de. Artık herkes duyuyor şarkılarımı.

Dijital platformlarda şarkını sık duymaya başladık. Sen şarkı nerelere gelir hayal ediyor musun?

Çok güzel bir duygu. İlk heyecan sonuçta, kelebekler uçuşuyor cidden. Şarkıyı dinleyen herkes tekrar tekrar dinliyor. Demek ki doğru iş yapmışım. Gidişat çok güzel. (maşallah diyoruz)

Pandemi yalnızlığı diye bir kavram artık lugatımıza girdi. Müzik dışında pandemiyi sen nasıl geçirdin?

Kendimi, ailemi, arkadaşlarımı, kararlarımı ve kararsızlıklarımı fark ettim. Çok farklılaştık bu süreçte, kendi adıma iyi adımlarım oldu. Mutlu olmayı seçtim. Bunun için çaba sarf ediyorum. Müzikte bu çabalardan biri.

Başka şarkılarda gelecek mi? Açıkçası dinlemeyi çok isterim.

"Gideceğim" şarkısı çok sevildi. Şimdi kendimden daha emin bir haldeyim. Önümüzdeki günlerde 2.şarkı için stüdyoya giriyorum.Yine slow bir şarkı. Sürpriz :) Ama ilk sana dinleteceğim. Söz.

Sen neler eklemek istersin?

Kişi kendine inanırsa, yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Heyecanıma ortak olan herkese kocaman bir teşekkür ediyorum. Umarım bu pandemi sürecini de kısa bir sürede atlatırız. Nefes almaya ihtiyacımız var.

Hakancığım, çok teşekkürler. Yeni şarkını da dinlemek için sabırsızlanıyorum.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Pandemide değişen markalar

Pandemide bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Bir virüse teslim olan dünyada yaşayan bizler; hayatın içinde olmayı o kadar özledik ki... Bir an önce pandemi bitse de normale dönsek diyoruz. Dün bir arkadaşımla sohbet ederken "pandemi bitse bile eskisi gibi olamayacağız, artık eski dünya yok" dedi. Uzun uzun düşündüm bu sözü üzerine. Yaşadıklarımıza ve bir yılda geride bıraktıklarımıza bakarsanız normal olmayan, anormal zamanlarda, normal olmaya çalışıyoruz. COVİD-19 siyasetten ekonomiye, iş hayatından sağlığa, eğitimden tüketime hayatımızda pek çok değişikliğe neden oldu. Neredeyse tüm alışkanlıklarımız değişti. Bana göre bundan sonra hayat pandemiden önce ve pandemiden sonra diye konuşulacak :)

Hayat her ne kadar çevrim içi devam ediyor olsa da kısıtlamalar sebebiyle alışveriş alışkanlıklarımız ve markalara bakışımız çoktan değişti. Mağazaya gitmeyi, etkileşime geçmeyi özlesekte artık markanın kimliğine göre satın alma davranışlarımız söz konusu. Perakendecilere büyük iş düşerken markalar da müşterilerini, iş ortaklarını dinlemek ve en etkin stratejileri benimsemek zorunda.

Pandemide değişen mağazacılık ve tüketici alışkanlıklarıyla ilgili olarak; Batik+ Marka Danışmanı Cengiz Akant ile bir söyleşi gerçekleştirdim. Cengiz Bey'in pandemi sonrasında "Türkiye'de kendimize ait bir mağazamız olmayacak" sözü yakın gelecekte tüm mağazaların geleceği nokta mıdır hep beraber göreceğiz.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde zor ve sıkıntılı zamanlarda geçiyor. Tüm dünyaya yayılan koronavirüs sizi nasıl etkiledi?

Batik Markası "X ve Y kuşağı için çok şey ifade eden, dönemin en popüler kadın markalarından biriyken diğer bazı markalar gibi talihsiz bir sürece girmişti. 2020 yılı ekim ayında Rudis AŞ bünyesine katılarak, bilinçli, donanımlı ve tecrübeli kadrolarımız tarafından gerekli revizyonlar uygulandıktan sonra Batik+yeniden " perakende dünyası"na döndü diyebiliriz. Markanın eski gücüyle birlikte pandeminin gereklerini yerine getirerek X ve Y'nin yanı sıra Z kuşağının da ihtiyaçlarını giderimini, sadık Batik müşterisinin ister sınırlı, ister rahat bir bütçeyle, sezon sonu büyük indirimleri beklemeden ihtiyaçlarını giderebilmesini hedefledik. Aynı zamanda koleksiyonlarımıza muhafazakar kesiminde tercih edeceği Modüs ürünleriyle derinlik kattık.

Pandemiyle birlikte e-ticaret çok hızla büyüdü. Bir araştırmaya göre (Gemius Türkiye) 2020 yılının son çeyreğinde her 100 internet kullanıcısından 95'i bir e-ticaret sitesini ziyaret etmiş. Sizin e-ticaret ile ilişkiniz nasıl?

E-ticarete büyük önem veriyoruz. İş ortaklarımızı ve bayilerimizi pandemide kapanan avmler ve kısıtlamalar sebebiyle satışlarının olumsuz yönde etkilenmesini önlemek için e-ticareti bayilerimizle birlikte yapılandırdık. Online satışımızı onların üzerinden gerçekleştiriyoruz, tabii ki istemeleri halinde.

"Satışımızı bayiler üzerinden gerçekleştiriyoruz." derken neyi kastettiniz?

E-ticaret yapılırken yaptığımız incelemelerde şunu gördük ki markalar ister istemez bayilerine rakip oluyorlar. Biz de kararımızı bayilerimizle büyümek yönünde verdik.

Markamızın Türkiye'de kendine ait bir mağazası olmayacak; bunun en büyük gerekçesi de bazı markalarda olduğu gibi "bayilerimize rakip olmamak" .

Biz gerekli ar-ge çalışmalarını yapacağız, planlayacağız, üreteceğiz, ürünü yöneteceğiz. Bayilerimizde çevrim içi alınan ürünleri nihai tüketicimize en uygun koşullarla ve doğru hizmet anlayışıyla ulaştıracaklar. Planladığımız iş bölümü bu şekilde.

Herkes işini doğru yaptığı sürece bu iş bölümüyle herkesin memnun ve mutlu olacağına inanıyoruz.

Peki, bayilerinizle birlikte büyümeyi hedeflerken yol haritanız nasıl olacak? Malum pandemide şartlar çok değişken.

Pandemide büyümeyi hedeflerken bayilik "Franchise" sistemi ve ilk tercih olarak da shoplarla yapmayı hedefledik. İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Trabzon ve Antalya başta olmak üzere tüm Türkiye genelinden gelen bayilik başvuruları ilgili departman tarafından incelenerek her iki taraf içinde en iyi şartlarda buluşulması amacıyla yoğun bir çalışma var.

Koleksiyonumuza ürün yönetim ekibimize ve fiyat politikamıza çok güveniyoruz. Bu yüzden de bayilerimize rahatlıkla konsinye sistemini öneriyor veya "avantajlı" kesin alımı tercih etmeleri halinde belli oranda değişim imkanını tanıyoruz. Tüm birikimimizi bayilerimiz ve markamız için paylaşırken sürekli arayışlarımız devam ediyor. Günceli yakalamak yeterli değil artık. Öncü olabilmenin, yeniyi eski kılabilmenin, eskimeyecek yeniyi bulabilmenin bizleri farklılaştırdığının farkındayız.

Pandemi sebebiyle herkes var olan birikimlerini çok iyi değerlendirmek istiyor. Batik bayisi olmak bu dönemde girişimcilere ne tür imkanlar sağlıyor?

Türkiye'de benzersiz bir iş ortaklığına imza atıyoruz. Bir miktar yatırımı olan, mağazacılığı seven ve yapmayı isteyen herkes bize gelebilir.

Herkesi kendi işinin patronu yapmayı hedefledik. Tüm bilgi ve tecrübemizi bayilerimizle paylaşacağız. İstiyoruz ki; bayilerimize en uygun mağazayı bulalım, işlevsel ama ekonomik dekorasyon konseptimizle onu Batik shop haline getirelim. Ürünü biz verelim bayiler sattıkça bize ödesin. Böylece bayileri stok maliyeti yükünden kurtaralım. Tüm iş ortaklarımızın personelini eğitelim, ürün biz yönetelim. Sezon sonunu beklemeden büyük indirimler yapmadan, sürekli bir fırsat imkanı yaratarak; isteyenin istediği ürünü sezon içinde ama fırsatıyla alabilmesini sağlayalım. Tüm bu fırsatlardan yararlanmak isteyen bayi / girişimcilerden istediğimiz bzzı olmazsa olmaz kriterler olacak. Örneğin; "verecekleri makul bir teminat" gibi.

Tüm girişimciler için Batik bayilik sistemi ile fırsat yarattık diyebilir misiniz?

Evet, diyebiliriz. Hepimiz eğitim sürecimiz içinde en az bir kez şu prensibi duymuşuzdur.

"Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma".

Bayilik sözleşmemizi hazırlarken tamamen bu prensip eşliğinde yöneldik. Çünkü biliyoruz ki bu bir ortaklık ve her iki tarafın memnun olmadığı bir birliktelik çok uzun ömürlü olmuyor. Biraz önce de belirttiğim gibi çok iyi kurgulanmış bu yapıda bizlerle beraber katma değer yaratmak, bunun karşılığında "emeğinin karşılığında" bunun getirisi olan ekonomik kazancı elde etmek isteyen tüm girişimciler için bir fırsat yarattık.

Pandemide değişen mağazacılık ve tüketici alışkanlıkları için son sözünüz ne olur?

Güçlü bir markanın çatısı altında, tecrübeli, bilinçli, girişimci bir kadronun desteğiyle, belki yeni belki de yeniden güncel, modern ve fresh ürünlerle nihai tüketiciyi buluşturabilmek önemlidir. Bunu yaparken herkesin para kazanması ve satışa ortak olması bambaşka bir keyif. Biz bu keyfi herkesle paylaşmak istiyoruz.

Biz her zaman iş ortaklarımızın yanında olduk. Değişen dünya düzeninde bir perakende mağazasının nasıl işlemesi gerekiyor? Bizimle olan veya olacak herkese bugünkü sistemde mağazacılık nelerden zarar görüyor, müşteriler nelerden şikayetçi hep onları tedavi etmeye çalıştık. Bu sistem gerçekten teşhisi doğru yaptı kesin doğru yanıtı tedavisinde. Tabii bir süreç olacak sonuçları görmek için. Pandemide temel çıkış noktamız bu oldu. Doğru çalışmalarla her bayiimizi işin içine katarak ortak süreçleri yönetmeye inanıyoruz. Gerçek ve samimi süreçler.

Görünen o ki yeni dünya düzeninde markaların çok esnek olması ve değişime ayak uydurması gerekiyor. Pandemiye uyumlanan, tüketici / iş ortağı / girişimci içgörüsünden yola çıkarak ideal alışveriş deneyimi sunan markalar konuşulmaya devam edecek.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Işıl ışıl bir marka hikayesi

Pandemiyle birlikte e-ticaret son derece hızlandı. Yapılan son araştırmalara göre e-ticaret önümüzdeki beş yılda beklenen büyümeyi 2020 içinde gerçekleştirmiş durumda. Açıkçası bunu kimse beklemediği gibi çok kişi de bu duruma hazır değildi. Pandemiyle birlikte yeni girişimciler en hızlı uyum sağlayanlar oldu. Günümüzde başarıyı yakalayanlara baktığımızda sosyal ve çevrim içi alışverişe uyumlananlar öne çıkıyor.

Sevgili Burcu Eğriçayır ve Çiğdem Türkmen'de pandemi döneminde marka yaratan ve kısa sürede markasını büyüten iki kadın girişimci. Sofia's zoo marka girişimi hikayesini çevrim içi gerçekleştirmekte benim pandemi de en büyük değişimim. Eskiden her röportajı yüz yüze ve fotoğraf çekerek yapardım.

Kendi zevkleri ve tasarımlarını hayalden markaya dönüştüren iki kadının ilham veren hikayelerini hep beraber okuyalım.

Sevgili Burcu, Sevgili Çiğdem "Sofia's Zoo" nasıl ortaya çıktı?

Burcu: Aslında birlikte içilen kahvelerden, sıcak sohbetlerden çıktı. İkimiz de bir şeyler yapmak istiyorduk ama farklı şeylerin peşinde koşuyorduk. Benim tasarıma modaya ilgim hep olmuştur. Aldığım tüm aksesuarların orjiinal hallerini mutlaka bozar kendimden bir şeyler eklerim. Sonra bir gün "Neden kendi markam olmasın ki" diye düşündüm. Bunu düşünürken beni cesaretlendiren kişi eşimdi. Çünkü eşimin baba mesleği kuyumculuk. Sonuçta iyi taştan anlayan, piyasaya hakim, iyi atölyeleri bilen biri olması büyük bir artı olacaktı. Tüm bunlar kafamda netleşip hazırım dediğimde soluğu Çiğdem'in yanında aldım. Çünkü onun zevkine, enerjisine bakış açısına hep güvenmişimdir. Bu işi birlikte yapmalıydık.

Çiğdem: Burcu ile kahve sohbetlerimiz meşhurdur. Çünkü aynı anda komşuyuz. Ailemize ait bir gıda markasının İstanbul şubesini açma planları yapıyorduk. O sırda pandemi yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı, projeyi erteleme kararı almıştık. Ben de Bodrum'daki otelimizde satılabilecek hizmetler ve ürünler aramaya başladım. Bu sırada Burcu fikrinden bahsetti. Enerjiye evrenden gelen cevaplara inanan biriyim. Hiç düşünmeden "hadi başlayalım" dedim.

Burcu: Kahve sohbetlerimiz iş toplantılarına dönüştü. Yazdık, çizdik, hayal kurduk.

Çiğdem: İkimiz de tez canlıyız. Başarımızın sırrı da bu bence. Karar verdik ve hemen adım attık.

Pandemiyle birlikte doğan bir markasınız. Ürünleriniz ile ilişkiniz ne zaman başladı?

Çiğdem: İlk ürünlerimizi hazırlamıştık; hayvan figürlü ip bilekliklerdi. Heyecanla insanlarla buluşturmayı beklerken tüm dünyayı etkisi altına alan covid hayatımıza girdi.

Burcu: Eve kapanma dönemleri bize beraber geçirecek daha çok zaman ve daha fazla beyin fırtınası imkanı sundu ama.

Çiğdem: Kesinlikle pandemi süreci bizim ürünlerimizle ilişkisi güçlendirdi. Daha çok araştırma ve geliştirme imkanımız oldu.

Burcu: "Kim böyle bir buhranda takı satın alır?" diyenlere kulaklarımızı tıkadık ve üretime başladık. Günün sonunda maskede taksak biz kadınların bazı kırmızı çizgileri vardı ve her şeye rağmen kendilerini iyi hissetmelerine ihtiyaç duydukları da bir gerçekti.

Markanızın kuruluş sürecinde zorluklar yaşadınız mı?

Burcu: Biz bir risk aldık. Hiç desteksiz tamamen kendi imkanlarımızla üstelik pandemi sürecinde bir şeyler ortaya çıkarmaya çalıştık. Çok fazla zorlukla karşılaşmadık bence.

Çiğdem: Çok iyi ekip arkadaşıyız. Kriz yönetimimiz çok başarılı bence ve orta yolu bulmayı çok iyi başarıyoruz. evet, zorluklar yok değildi. Dışarı çıkamayan, sosyalleşemeyen insanlara ışıltılı takılar sunacaktık. Bu stresli ve riskli bir karardı. Ama başardık.

İlk yola çıktığınızda markanız için "bu imzamız olsun" dediğiniz bir Sofia's zoo oldu mu?

Çiğdem: Bizim imzamız ışıltımız. Yeterince parlak değilse Sofia's zoo değildir.

Sofia's zoo takım çalışması nasıl? Tasarım, üretim ya da iletişim aranızda nasıl bölüştünüz?

Burcu: Biz çok iyi bir takımız. Tüm tasarımlar ortak fikirlerle ortaya çıkıyor. Sanırım bu yüzden de beğeniliyor. Birbirimizin fikirlerini dinliyoruz. Beğenmediğimiz şeylerde keskin değiliz, birbirimizi ikna edebiliyoruz. İletişim için artık profesyonel olarak Bengü Arslan & Bourz ile çalışıyoruz.

Sofia's zoo kadınını nasıl tanımlarsınız?

Çiğdem: Doğal, güçlü ve narin.

Takılarınız, satın alan kişiler üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?

Burcu: Müşterilerimize ürünü sunmadan önce özellikle dikkat ettiğimiz noktalar var. Örneğin madeninde sağlığa zararlı bir madde var mı? Ürün uzun kullanım için yeterince hafif mi? Ve ürünü eline aldığında ürün onu gerçekten etkiler mi? Bu sorulara istediğimiz yanıtı alıyorsak ürün bizim için hazırdır. Bu şekilde titizlikle ilgilendiğimiz içindir ki geri dönüşlerimiz de hep olumlu oluyor.

Çiğdem: "Beklediğimden daha güzel" en sık duyduğumuz cümle. İnternet satışı yapmak kadar internet alışverişi yapmak da bir risk tabii. İnsanlar ürün alırken ne ile karşılaşacaklarını bilmiyor. Ama bizde sonuç hep pozitif.

Instagram hesabınıza baktığımda keyifli paylaşımlar görüyorum. İş dışında sosyal medya ile aranız nasıl?

Burcu: Ben tam bir instagram bağımlısıyım. Türkiye'de ve dünyada takip ettiğim birçok isim ve marka var. Bir de Twitter var tabii. Bazen dozunu kaçırsam da sosyal medyada vakit geçirmekten çok keyif alıyorum açıkçası. Kendi sayfamda genelde ürünlerimizi, kızım Yaz'ı ve ailemle keyifli anlarımı paylaşıyorum.

Çiğdem: Instagram benim de en çok kullandığım sosyal medya platformu. Aynı zamanda ürünlerimizi kendi üzerimde fotoğraflayıp paylaşmanın, storylerde anlatmanın ne kadar etkili olduğunu keşfedince sayfam Sofia's zoo ile daha da doldu diyebilirim. Tabii ki ailemi ve güzel anlarımı da paylaşıyorum. Aynı zamanda Sofia's zoo instagram sayfası içinde konseptler ve içerikleri belirliyor ve bunlara uygun fotoğraflar çekmekten de büyük keyif alıyorum.

Yakın gelecekte takılarınızda hangi alanları geliştirmeyi düşünüyorsunuz?

Çiğdem: Bileklik fikri ile çıktığımız yola zaman içerisinde kolyeler, küpeler, broşlar eklendi. Ürün yelpazemiz oldukça genişledi. Sadece kendi tasarımlarımızı değil atölyemizin bize sunduğu özel parçaları da koleksiyonumuza ekliyoruz. Bunun için sürekli fikir alışverişinde bulunuyoruz.

Burcu: Tabii aksesuar dünyası çok hızlı değişen ve sürekli yenilik isteyen bir dünya bunun için biz de sürekli yeni arayış içindeyiz. Yakın zamanda çantaları, şapkaları hatta gözlükleri süsleyecek Sofia'a zoo ürünleri gelecek.

Sofia's zoo olarak bir sosyal sorumluluk projesi içinde yer aldınız mı?

Burcu: Samsun Rotary Kulübü öncülüğünde ihtiyaç sahibi çocuklara eğitim desteği vermek amacıyla başlatılan "geleceğimiz Çocuklar" projesi için Günebakan broşları tasarladık. Satılan tüm broşların geliri çocukların eğitimine harcandı. Bugüne kadar 300 çocuğa proje kapsamında tablet hediye edildi. Bu mutluluğun bir parçası olmak gurur vericiydi.

Çiğdem: Samsun Rotary Kulübü ile aileden gelen bir bağım var. Doğru ellerde başlayan bu proje çok güzel sonuçlar almaya devam ediyor. Neredeyse 1000'e yakın broş sattık. Hatta proje o kadar büyüdü ki ülke sınırlarını aştık. Amerika Indiana bölgesi Rotary kulüplerine de broşlarımız çok yakında ulaşacak. Bu mutluluğun tarifi yok. Sofia's zoo olarak her zaman büyüdükçe, sosyal sorumluluk projelerimizi de büyütüp geliştireceğiz.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Sanal makyaj uygulamaları

2021'de öne çıkan dijital trendlerin başında arttırılmış gerçeklik geliyor. Arttırılmış gerçeklik teknolojisini çok daha fazla duyacağımız ve yeniliklerini takip edeceğimiz bir yıl olacağı kesin. En basitinden selfie uygulamaları için kullanılan güzellik filtrelerinin çoğunda arttırılmış gerçeklik uygulanıyor.

Türkiye'de sanal makyaj uygulaması var mı? Kimler arttırılmış gerçeklik ile güzellik filtrelerini üretir? Sektörün oyuncuları kimler? PulpoAr kurucusu ve teknoloji girişimcisi Onur Candan'a arttırılmış sanal makyaj uygulamaları ve arttırılmış gerçeklikle ilgili merak ettiklerimi çevrim içi sordum.

Yakın gelecekte çevrim içi toplantılara sanal makyajla katılır mıyız bilmiyorum ama kozmetik çoktan pandemiye uyumlanmış.

PulpoAr arttırılmış gerçeklik teknolojisi ile sıfır temaslı alışveriş imkanı sunuyor. Tam olarak ne yapıyorsunuz?

Hızla dönüşen dünyada kozmetik sektöründeki dönüşüme öncülük etmek istedik. Amacımız tüketicinin kozmetik ürünleri mağazaya gitmek zorunda kalmadan istediği herhangi bir yerden denemesini sağlamak ve bu şekilde kişiselleştirilmş müşteri deneyimi sunmak.

Sosyal medya platformlarındaki uygulamalar basit filtrelerin ötesine geçemiyor. İstenilen ürün kullanıcı yüzünde gerçekçi durmuyor ve renkleri olduğu gibi yansıtmıyor. Ürünün nasıl gözükeceğini görmek için kişinin mecburen mağazaya gitmesi gerekiyordu. Biz de bu iç görülerle "kişiselleştirilmiş müşteri deneyimi" ve "ulaşılabilirlik" amacını da merkeze koyarak harekete geçtik. Pulpoar'ı kurduk ve arttırılmış gerçeklik ile sanal makyaj uygulamamızı geliştirdik. Buradaki mottomuz kişinin istediği ürünü gerçekte olduğu haline en yakın şekilde görmesini sağlamak.

Çok gençsiniz ve başarılı bir girişime imza attığınız ortada. Peki; sanal makyaj uygulamaları ile uğraşma fikri nasıl ortaya çıktı?

Visionteractive isimli ilk şirketimi kurduğumda 23 yaşındaydım. Oradaki vizyonumuz sanal dünya ile gerçek dünyayı bir araya getiren akıllı ve interaktif kiosklar ve otomatlar yaratmaktı. Arttırılmış gerçeklik teknolojisinin bilinirlik & kullanılırlık oranının az olduğu zamanlarda 2015 yılında "AR photobooth / kiosk" tasarlayarak pazarlama sektöründe son tüketici aktivasyonlarında kullanılmasını sağladık.

PulpoAr'ın geliştirdiği teknolojiyi ilk olarak Visionteractive içerisinde 2017 yılında denedik ve ancak başarısız olduk. Burada edindiğim deneyimlere ve öğrendiklerine güçlü bir ekip ekleyerek, pazar ve teknoloji gücünün hazır hale gelmesini de fırsat bilerek PulpoAr'ı kurduk. Alışveriş deneyimini dönüştürme misyonuyla yola çıktık.

PulpoAr, 23 yaşında yola çıktığımda sahip olduğum ana vizyonun bir parçası.

Sizin dışınızda ortaklarınız / yatırımcılarınız var mı?

Benim dışımda teknoloji konusunda takımın beyni olan sevgili Buğrahan Bayat ve tüm Latin Amerika bölgesini yöneten Brezilyalı diğer ortağımız Rayan Godoi ile birlikte üç ortağız. Ayrıca Akkök Holding ve Ida Capital yatırımcılarımız arasında.

Kadınların vazgeçemediği kozmetik sektöründeki teknolojiyle fark yarattığınız ortada :) İlhamınız kim? Kız arkadaşınız, anneniz ya da?

Kozmetik deyince mutlaka kadın etkisi akla geliyor ama aslında çıkış noktamız "dönüşen dünyaya dönüşerek yanıt vermek" ya da " fayda sağlamak". En iyi teknolojiyi, en ileri teknolojiyi yaratabilirsiniz ama yaptığınız insanlara fayda sağlamazsa sadece kar amacı güden ve sürdürebilirliğe, insana, çevreye katkısı olmayan bir ticari markaya dönüşürsünüz. Maalesef bu şekilde yüzlerce örnek var, biz bu döngüyü tersine çevirmek istedik, amacımız fayda sağlamakla başlıyor.

Fayda sağlamak derken pandemiyle birlikte temelinde sıfır risk olan bir uygulamaya "akıllı aynalar" a imza attınız. Akıllı ayna fikri nasıl ve nereden çıktı?

Pandemiden sonra getirilen kısıtlamalardan biri de kozmetik mağazalarında ürün deneme ve tester ürünlerin kaldırılmasına ilişkindi. Bu nedenle halihazırda kullanmakta olduğu üründen farklı bir ürün almak isteyen tüketici maalesef istediği ürünü deneme fırsatı bulmadan almak zorunda kalıyor ve bu da mutsuz bir müşteri deneyimine ve bunun olumsuz olarak markaya yansımasına neden oluyordu. Bu da ürün satışlarının ciddi oranda düşmesine ve yeni ürün satışı yapılamamasına yol açmıştı.

Akıllı telefon kullanım oranının çok yüksek olması ve pandemi ile birlikte dijital dönüşümün hızlanmasını da fırsat bilerek bir girişimde bulunduk. Neredeyse tüm kozmetik firmaları tarafından satın alınan dijital uygulamamız, benzer bir fikri mağaza içine taşıma ile ilgili kafa yormamıza neden oldu. Mağazaya gelmekten keyif alan ve mağazada ürünlere dokunarak satın almak isteyen tüketicinin istediği herhangi bir ürünün yüzünde nasıl durduğunu deneyimlemesi için mağaza içerisine akıllı ayna koymak üzerine çalışmaya başladık. Uygulamamız sıfır temasla denenebilsin diye temassız (dokunmatik olmayan) ayna olarak tasarlandı. Tüketicinin istediği ürünü denemesi için QR kod oluşturduk. Aynanın kullanımı son derece basit. Aynanın karşısına geçerek kodu kendi telefonundan okutan tüketici, istediği ürünü telefonda seçerek denemeye ve görüntüyü ekranda görmeye başladı. Üstelik ihtiyacın ruj ile sınırlanmamasını amaç edindik ve uygulamayı oje, rimel, far, fondöten ve göz kalemi de ekledik.

Covid-19 sonrası alışveriş ve dijital alışkanlıklarımız değişti. PulpoAr bu değişimden nasıl etkilendi?

Yaşadığımız olağanüstü durum, getirilen kısıtlamalar ve ne olacağı ile ilgili belirsizlik tüketici davranışlarında çoğu kalıcı olacak önemli değişikliklere yol açtı. Biz teknolojinin dönüşmesine olan odağımızla zaten bu tarz durumlara oldukça hazırlıklı bir teknoloji üretmiştik. Ancak pandemi ile bunu müşteriye anlatmak için harcadığımız süre oldukça kısaldı. Dönüşüme hemen uyum sağlamak isteyen şirketler ürettiğimiz teknolojiye çok daha hızlı onay verdiler.

Pandeminin uzun sürmesi ile de pazardaki fırsatı okuyarak ikinci hamlemiz olan "akıllı ayna" yı da hızlıca geliştirme fırsatı bulduk. Dijital hayatımızda çok daha önemli ama fiziksel alışverişin yok olmayacağını biliyoruz. Bu nedenle her alanda tüketicinin talebine hızlı ve verimli yanıt verecek şekilde ilerliyoruz. Bu anlamda tüketiciyi ve pazarı oldukça hızlı okuduğumuzu söylemek doğru olur.

Ekibinizle birlikte çalışma üssünüzü İzmir olarak seçmenizin sebebi nedir?

Türkiye'de çok değerli teknolojik dehalar var. Ama beyin göçünün önüne geçilemiyor ve çok başarılı genç arkadaşlar ülkeyi terk ediyor.

Biz bunun kendi sosyal sorumluluk bakış açımızla önüne geçmek istedik. Her ne kadar ileri teknoloji üreten bir şirket olsak da bizim önceliğimiz "insan". Önce kendi cevherimizi bulmak, onları kazanmak ve neler yapabileceklerini göstermek istiyoruz. Çeşitli nedenlerden dolayı İstanbul'a gelemeyen ve keşfedilmeyi bekleyen bu yazılımcı arkadaşlarımıza ulaşmak ve globale taşınan bu teknolojik dönüşüm yolculuğuna katılmalarını istedik. Bu nedenle Anadolu'ya çıktık ve stratejik bir konumda olan İzmir'i (hem birçok şehire olan kolay ulaşımı hem de keyifli bir çalışma ortamı olmasını fırsat bilerek) seçtik.

Sizin eklemek istedikleriniz...

Teşekkür ederim.

Görünen o ki yakın gelecekte tüm alışkanlıklarımız değiştiği gibi hayatımıza giren uygulamalar daha da çeşitlenecek. Umarım teknoloji her zaman hepimize fayda sağlayacak yönde gelişir.

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Kulakları Kelebek

"Her insan bir uçurum

Her ruh uçurtma

Yüksekten korkuyorum

Gözlerime derin bakma / Cemil Onay"

"Rüzgarı Boyayan Ressam" olarak tanınan, meşhur "Göz Kırpan Kız" duvar resmini çizen (artık o duvar resmi yok) Cemil Onay'ın şiir kitabı Kulakları Kelebek kasım ayında bizlerle buluştu. "Eskiden Güzel Ada'ya" diyerek başlıyor kitap. Eski midir güzel olan yoksa güzelken eskittiklerimiz mi?

Cemil Onay'ın şiirleri buram buram Bozcaada kokuyor. Satırlar sizi Bozcaada'da bir yolculuğa çıkarıyor, Bundan yıllar önceki ada sokaklarında dolaştırıyor. Kaybolup gitmiş insanları, değerleri ve hüznü hissediyorsunuz okurken.

Bir ressamın renklerinin dizelerde nasıl vücut bulduğunu, lezzetlendiğini ve derin hislere sürüklediğini göreceksiniz.

Cemil Onay ressam olmaktan çok öte Ada'nın simgesidir. Ada'nın içinde yaşarken / gezerken ya da duvar resimlerinin peşine düşerken o simgenin simge olduğunu bilemezsiniz. Cemil Onay rüzgar kadar iz bırakmıştır Ada'da...

Ada'ya aşık bir ressamın 2016'da yine sizlerle buluştuğumuz röportajında demesi boşuna değildir. O rüzgara, kedilere, "sadece ben allık sürüyorum" dediği Ada'ya aşıktır. 20 yılı geçen zamandır yaşadığı Ada'nın her mevsimini, değişimini, dönüşümünü ve hüzünlü kirlenişine şahit olduğu kadar yaşadıklarını resimleri kadar benzersiz şiirlere dönüştürmüş durumda.

Geçtiğimiz haftadan bu yana kitap elimde, her sabah bir doz Bozcaada'nın şiirlerle resmedilmiş, adayı yaşayan kişilerin hislerine ortak olarak okuyorum. Kitap hepimizin duygularına tercüman.

Benzersiz ve derim imgeleriyle Bozcaada'nın rüzgarından denizine, kokuşmuş soğan gemisinden ( ki o gemi de yok çoktan söküldü Beylik Koyun'ndan) gelmiş geçmiş unutulmaz insanlarına, balıkçılarına, kargalardan, üzüm bağlarına kitabın dizelerinde buluşuyoruz. Herkesin gün batımını seyretmek için akın ettiği fırtınaları göğüsleyen rüzgar güllerinden, Ada'lı son kalan Rumlardan yalnızlığa derin bir yalnızlığı ve hüznü buluyoruz.

Cemil Onay; adanın eşsiz yansımalarını öyle masal tadında şiirleriyle bizi güzel insanlara, anılara ve renklere sürüklüyor.

"Issız bir adaya düşmüş

Potkalım

İçinde sihirlerim var

Şiir gibi,okusaydın

İyi gelirdi / Cemil Onay "

Hayatımın en güzel anılarının, en zor zamanlarının, en unutulmaz yolculuklarının geçtiği Bozcaada. Hayatı bu kadar özlediğimiz zamanlarda okuyanlara nefes olacaktır. Belki de Onay; kitabıyla pandemiyle birlikte herkesin yüzleştiği, kendine ait bir oda ararken kendi adasına götürür. Hayatın yaşanan, yaşanamayan yaşanacak ve unutulmayacak tüm renkleri için kitaba sarılabilirsiniz. Hayat sevdiklerimizle, paylaşınca güzel. Hayat resimle, şiirle, sanatla, fotoğrafla ve yaşanmışlıklarla çok daha güzel.

Okuyun, okutun, paylaşın. Cemil Onay'ın şiir kitabı "Kulakları Kelebek" online kitapçılarda satışta. Okursanız emin olun ki Bozcaada rüzgari esecek yüzünüzde. Belki bir masaldır hayat. Bir varmış bir yokmuş diye başlayıp gökten üç elma düşmüş ile biten...

Yeşim Mutlu

Yazının devamı...

Hayat bazen...

Yağmurlu ve soğuk bir İstanbul gününde bir elimde yeşil çayım diğer elimde akıllı telefonum derin düşünceler ve hayaller içinde buldum kendimi. Az önce paylaştığım instagram karesinin altına yazdığım gibi hayat bazen...

Hayat bazen ve düşüncelerim ağır basınca bilgisayarımı açıp yazmaya karar verdim. Yazımı yazıncaya kadar araya giren çocuklara yemek hazırlama, yemeği toplama, kendime yeniden çay yapayım derken miniğin ayağını yatağa vurup tırnağının kalkması, tırnak kesmemiz ve bitmek bilmeyen "anneee sıkıldım" sesleri...

Gelen düşüncelerin yağmur damlaları gibi havaya savrulması... Fonda Ferdi Özbeğen... "Bir başkadır" ı izledikten sonra ne çok dinlemeye başladım yeniden. Yıllar önce anlamını dahi düşünmeden şarkılarını söylediğimiz zamanlar gözümün önünde. Yağmurlu havalarda okul çıkışında soluğu aldığımız okulun tam karşısındaki pastane. Kızlarla sahlebimizi söyleyip gülmeye başlarken içeri gelenler. Tam karşı masaya oturup yanımıza gelmeye cesaret edemeyen erkekler. Her zaman ki gibi, her zaman ki gibi diyorum kızlar arasında en cesur, en rahat, en kaygısız ben olduğum için kimse seslenmezdi. Zaten "Erkek Fatma" denilen ben değil miydim? diye seslenerek hep beraber olduğumuz zamanlar. Kimse bana ne alınır ne de küserdi. Çünkü arkadaşlık sözlere takılmamaktı o günlerde. Öğretmenlerle ya da bizimle konuşmayan kendini "havalı" sananlar hakkında konuşur gülerdik. Kahkahalarımız öyle güçlüydü ki herkes masamıza gelip bizimle olmak isterdi. Hayat ne kadar eğlenceli, ne kadar masum ne kadar geçmezdi o zamanlar.

Ablam ve abim olduğu için evimizden ne erkek ne de kızlar eksik olurdu. Sınıfın ineklerinden ve belirli derslerde çok iyi olduğum için arkadaşlarım ders çalışmaya gelirlerdi. Kimse kimseyi sorgulamaz, kimse kimseye başka haller yakıştırmazdı. Akşam yemekleri beraber yenirken sadece eve yatmaya gidilirdi. Hiç unutmam o günleri. Lise yılları, anıları ne değerlidir. Beraber ders çalıştığımız arkadaşlarımın hepsi başka yerlerde.

Yağmurlu havaları oldum olası çok severim. Hayaller kurdurur düşen damlalar. Her damlaya bir hayal ekler toprağa değmesiyle birlikte gerçekleşmesi için içimden iç geçiririm. Hayat bazen...

Yeşim Mutlu

https://www.instagram.com/yesimmutlu/

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.