07.01.2014 - 19:43 | Son Güncellenme:
‘Kampüsistan’, ‘Emret Komutanım’, ‘Nefes’, ‘Av Mevsimi’ Engin Hepileri’nin kariyeri boyunca rol aldığı işlerin küçük bir kısmı sadece. Tiyatroda yaptıklarını anlatmaya ise bu satırlar yetmez... Hayatını tiyatroya adamış biri o. Hepileri, 15 Ocak’ta yepyeni bir oyuna daha
başlıyor: ‘Katil Joe’.
Kenter Tiyatrosu’nda uzun yıllar Yıldız Kenter’le çalışan oyuncu artık kendi kanatlarıyla uçuyor. ‘İntikam’ın Hakan Eren’i Engin Hepileri’yi daha yakından tanıyın istedik...
‘İntikam’ dizisi senin için ne ifade ediyor?
Hakan Eren! Bu karakter oynadığım en keyifli rollerden biri. Renkli ve ucu açık bir rol. Bir de muhteşem partnerlerim var. Beren bunlardan biri...
İyi anlaşıyor musun Beren Saat’le?
İlk tanıdığım günden beri hem mütevazılığı, hem de gerçekten olduğu yeri çok iyi doldurmasıyla beni çok etkilemişti. Ben her zaman ezberini zamanında yapan, hep çekime başlamaya hazır bir oyuncu olduğumu düşünürdüm. Sette Beren’i görünce benden daha disiplinli bir oyuncuyla karşılaştım. Hem çalışma saati hem de yoğunluğu benden çok daha fazla. Ama her zaman hep benden daha hazır ve daha çok sette. Sadece kendi rolü için değil, arkadaşları ve projenin sağlığı için de elinden geleni yapan, birine bir şey olduğu zaman yanında olan biri. Çok küçük bir anekdotum var; sette bir gün çok hastaydım ve inanılmaz başım ağrıyordu. Yapım koordinatörümüz “İstersen çekmeyelim” bile dedi. Ama benim için böyle bir şey mümkün değil. Tiyatrocuyum ben. İki elim kanda olsa, o gün işi yaparım. Beren bunu görüp, yarım saat başıma masaj yaptı, kafamı rahatlattı, iyi enerjisini verdi.
Çok uzun yıllardır Kenter Tiyatrosu’nda çalışıyordun ama şimdi kendi kanatlarınla uçuyorsun. Tiyatro.İN’i kurdun...
Geçen sene hocamın da izniyle; “Oğlum artık sen kendin yap” demesiyle ‘Katil Joe’yu sahnelemek istedim. Tabii istemekle olmuyor. Yanına bir tiyatro kurmak gerekiyor. Bunun bir mali yükümlülüğü var. Bu anlamda Tiyatro.İN’i kurdum.
Yıldız Kenter’le çalışmaların devam edecek mi?
Yıldız Hoca şu anda dinleniyor. Müşfik Hoca’yı kaybettik. Onu herkes tanıyor ama yazın bir başka ablamızı daha; Güner Abla’mızı kaybettik. Yıldız Hoca 3-4 ay içinde önemli kayıplar yaşadı. O “Hadi sahneye çıkıyoruz” dediği anda ben yine her zamanki gibi hazırım.
Evde yorgun bir Engin var Biraz da evlilikten bahsedelim. Nasıl bir adam var evin içinde?
Evde sakin, yorgun bir Engin var. Kıyamam yani. Ayşegül de sağ olsun elinden geldiğince sabretmeye çalışıyor bana. Elbette küçük boşluklar bulduğumda kısa bir yurt dışı gezisi, yaz aylarında uzun tatiller ayarlayarak açığı kapatmaya çalışıyorum. Kolay bir şey değil; düşünsene eve gece 3-4 gibi gelen, sabah 7-8 gibi çıkan bir adam... Ne bir kahvaltı, ne güzel bir akşam yemeği... Eşim çok sabrediyor bana.
Bir röportajınızda “Aile olmak aşktan daha önemli bence. Aşk insanın gözünü kör eder çünkü” demişsin. Eşin kızmıyor mu sana bunları okuyunca?
Biz onunla elbette bir sevgiyi paylaşıyoruz ama dünyada aşk dışında çok daha büyük erdemler olduğuna inanıyorum. Hatta çok aşık olduğumuz zaman erdemli taraflarımızı yitirdiğimizi de düşünürüm. Biraz fevri davranabildiğimizi, biraz yüreğimiz ne istiyorsa onu yapmak istediğimizi...
Bu çok doğal elbette. İlk üç ay bunlar taşınabilir ama bir sene geçtikten sonra özellikle aynı evin içine girdikten sonra kaybedilen erdemlerin ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Birlikte yaşarken o erdemler mutlu ve huzurlu olmak için herkese lazım. Çünkü hepimiz mutlu olmak için yaşıyoruz. Realist bir adamım. Aşık olmadım mı? Elbette oldum ama bütün bunları evirip çevirip sevgiye, daha sağlam temellere oturtmak hayattaki duruşuma ve bana daha çok rahatlık sağlıyor.
Peki ya çocuk?
Bakıyoruz biz o işe... Çocuk tamamen onun bileceği bir iş gibi geliyor
bana. Her şey çok planlanmaya başladı. Bunu hem kendimde hem arkadaşlarımda görüyorum. “Şu zamanda çocuk yapalım, üç sene sonra da şu okula
yazdırırız” gibi cümleler kuruyoruz. Çocuk böyle bir şey değil. O geleceği günü biliyor.
GEREKSİZ YERE DUYGUSALIM
En zayıf noktan ne?
Çok gereksiz duygusalım. Kendi kendimi çok üzdüğümü biliyorum.
En tahammül edilmez tarafın ne?Fevriliğim. Dilimin kemiği yok, beceremiyorum. Geliyor ve söylüyorum. Karşımdakini kırıyorum sonra çok üzülüyorum, beş dakika içinde özür diliyorum. Ama bazı insanlar için onu duymamak daha önemli oluyor.
Röportajın tamamını Elele dergisinin ocak sayısında okuyabilirsiniz.