Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

En kötüsü ne biliyor musunuz?  “Geleceğimiz” dediğimiz gençlerimiz, geleceğe yönelik umutlarını yitirdi.

Bir ülke için bundan daha vahim ne olabilir?

Peki, bu konuya kafa yoran var mı?

Örneğin siyaset, örneğin medya, örneğin sivil toplum örgütleri, örneğin üniversiteler, YÖK, ÖSYM, MEB ve diğer ilgili kurumlar.

Gençlerin sorunlarını kendi sorunlarıymış gibi görüp de bırakın çözmeyi, çözüm aramayı, düşünen var mı?

Olsaydı böyle mi olurdu?

Bu konuda yanılan keşke biz olsak da, gençler sadece lafta değil gerçek hayatta da hep baş tacı edilseler…

Haberin Devamı

Ebeveynler bu konuda en masum olanlar.

Fedakarlıkların en büyüğünü hep onlar yapıyor ama ne İsa’ya yaranıyorlar ne de Musa’ya.

İlgili tüm kurum ve kişiler umursamaz, çocuklarının beklentileri yüksek ama onların ne cebinde para var ne de “hamili yakınımdır” diyecekleri bir torpilleri.

Yürü ya kulum denilenler en lüks arabalara binip, çakarlı araçlarla emniyet şeridinde gaza basarken, pek çoğu okula ya da işe yürüyerek gidiyor, günü tek öğün yemekle geçiriyor, yarın için bugünkünden daha büyük hayal kuramıyor…

Okuyun dedik okudular, yabancı dil öğrenin dedik öğrendiler, sınav kazanın dedik kazandılar, sabredin dedik sabretmekten sabır taşını bile çatlattılar…

Ülke olarak çok zor günlerden geçtik. Felaketlerin, krizlerin biri bitti diğeri başladı. Derin bir oh çekemedik.

Üst üste gelen felaketler, sonu gelmeyen didişmeler, azalacak denildikçe daha da artan ekonomik sıkıntılar, eğitimdeki zikzaklar, kim haklı kim haksız polemikleri, anlık kararlar, deneme yanılma yönteminin ötesine geçememek ve en önemlisi de sorunların sürekli sümen altı edilmesi, çözümlerin ise sürekli ötelenmesi. Bütün bunlardan öylesine yorulduk ve öylesine moral ve motivasyon kaybettik ki artık öncelikle sadece ve sadece huzur istiyoruz…

Çözüm?

Sorunları tespit etmekten ve tartışmaktan çözüme bir türlü sıra gelmiyor.

Herhangi bir konuda, herhangi bir kurumu ya da kişiyi en sert dille eleştirenlere “Peki sizin çözüm öneriniz nedir?” diye sorduğumuzda, sürekli şahit olduğumuz tek şey şaşkınlık oluyor! Ne üzerinde uzun uzadıya çözülmüş bir proje var ne de hamasetin ötesine geçecek akıl ve mantık çerçevesinde uygulanabilir bir proje söz konusu.

Haberin Devamı

Oysa postacının hangi kapıyı ne zaman çalacağı hiç belli olmaz, bu yüzden, her an her şey değişebilecek gibi her göreve hazır olmak gerekir.

Bu konuda mesleğimiz gereği o kadar çok gelişmeye şahit olduk ki aradan çok uzun yıllar geçse de değişen hiçbir şey yok!.

Hâlâ eleştirinin ve hâlâ o günler bir gelsin görürsünüz demenin ötesine geçebilmiş değiliz. Peki o gün ya da günler geldiğinde ne oluyor?

Özeti şu:

”Hiç buradan göründüğü gibi değilmiş!..”

İşte bu yüzden, eleştirmek için haklı olmak yetmiyor, her an için göreve hazır olmakta gerekiyor.

Bizim meslekte bu çok olur. Herhangi bir konuda bir yapılanları eksik, yanlış görür ya da neden üzerine gidilmiyor diye eleştirdiğinizde iş bir anda üzerinize kalıverir. Bu yüzden de açık toplantılarda hiç kimse neredeyse hiç ağzını açmaz. Açmadığı için de ne yeni öneriler ortaya çıkar ne de yapılması gerekenler gerektiği gibi yapılır ve günü kurtarmanın ötesine geçilmez.

Haberin Devamı

Durum siyasette daha da vahim, ne iktidar kendi yaptıklarını sorguluyor ve sorgulatıyor ne de muhalefet eleştirilerin ötesine geçip çözüm stratejileri ortaya koyuyor.

O zamanda geriye tek şey kalıyor o da didişmek ve bu konuda öylesine uzmanlaştık ki kimse elimize su dökemez.

İncir çekirdeğini doldurmayan bir konuda kırk gün didişiriz ama “Peki sizin çözüm öneriniz nedir?” diye sorulduğunda ortaya tek seçenek dahi koyamayız.

Niye mi?

Sürekli didişmekten araştırmaya, düşünmeye, istişareye zaman bulamıyoruz da ondan…

Özetin özeti: Sıkıntılarımız zaten belli, bu yüzden sorunları değil çözümleri konuşan birine denk gelirseniz ne olur bize de haber verin!