Cumartesi Assolist! Hazırlan, dayak geliyor

Assolist! Hazırlan, dayak geliyor

05.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Assolist Hazırlan, dayak geliyor

Dayak lafı geçince benim nasıl çıldırdığımı artık biliyorsunuz. Geçen hafta buna bir yenisi eklendi: Malatya çocuk evinde yaşananlar... O yetmedi, bir dayak faslı da maziden hortlayıp geldi. Fahrettin Aslan'ın solistlerini döve döve yola getirdiğini öğrendik. Bu bilgiye vakıf olmamız ayrıca iyi oldu, ben hep merak ederdim şarkıcı arkadaşların niçin bazılarının daha terbiyeli, bir kısmının ise ipten kurtulmuş manyaklar olduğunu. Demek terbiyesi az gelenler oluyormuş. Ya da Fahrettin Aslan'ın gözünden kaçmışlar. Of yine ölünün arkasından diyeceksiniz, evet ölünün arkasından! Yaban diyarlardaki sanatçının başarısı akademilerden geçerken, bizde patronun zulmünden geçiyor olmasına isyan etmeyelim mi şimdi? Ne diyeyim yani! Bir de rahmetli, "Baba gibiydi, şöyle şefkatliydi, böyle bilmem neydi" diye anılıyor! Oysa adam bu alemde tek kalem olmak istemiş ve resmen derebeylik kurmuş, "Maksim'e çıkartmam, bir gecede seni yok ederim! Bilmem ne mafyası geldi, çabuk bornozunu çıkar, iki şarkı söyle." Ondan sonra da istediğini dövmüş, istediğini kollamış. Bu arada assolistlerin ödediği bedelleri bilirdik de patron dayağı hiç aklımıza gelmemişti açıkçası. Acıdık desek yeridir. Şimdi ben Malatya'daki dayak atan bakıcı kadınlara da acıdım desem yine ayağa kalkıp -terbiyesi müsait olanlar- çüş diyeceksiniz. Üstüme yürümeden bir dinleyin beni. Kendinizi onlardan birinin yerine koyun önce! Şimdi düşünün tepesi akan bir viranede yaşıyorsunuz. Koca bırakmış, başka kadına gitmiş. Dört çocuk ve parasızlıkla baş başa kalmışsınız. Her iş elinize bakıyor. Alaturka tuvaletin kenarına yapılan kakaları ve duvarda asılı taharet bezine bulaşanları yıkıyorsunuz her dakka. Soba daha yanmamış. Odunlar kırılmamış. Tenceredeki is sinirinizi bozuyor ama onu ovalayacak ne vaktiniz var ne Cif'iniz. Ve bunların binlercesi. Çocuklarınız ise bu yokluğu umursamadan -belki de tersi çok umursadıklarından- o tek göz odada kudurdukça kuduruyorlar...Bir an, bakıcı kadının çocuklarını kudururken bırakıyor ve çok eskilere, benim çocukluğuma, bizim eve gidiyoruz. Bir kış gecesi dört-beş velet portakal savaşı yapıyoruz. Anneannem yorgun, nihayet vakit bulmuş, bir yandan el yordamı ile saçlarını sarıyor diğer yandan Son Havadis gazetesine göz atıyor. Dedem ufak tefek tamiratlar yapmakta. Ayrıca karışmıyor zaten. Çok geçmeden birbirimize attığımız narenciye anneannemin yeni boyattığı duvarlara çarpıyor. "Yapmayın, kalkıyorum şimdi"' diyor anacığım ama nedense hiçbir zaman kalkmıyor. Giderek azıtıyoruz. Bu kez kovalamaca sırasında perde kornişi iniyor. Ve anneannem, içeride ders çalışan inek teyzem Bilge'ye sesleniyor: "Şu bahçeden bana bir kayısı dalı getir, ben bunları bir güzel döveyim." İnanmıyoruz. Çünkü o ana kadar fiske bile vurulmamış. Aradan bir yarım saat geçiyor. Ortalık yatışıyor. Ertesi gün okul var, erken yatılacak. O sırada Bilge kan ter içinde giriyor salona, elinde neredeyse tavana değecek kader uzun bir kayısı dalıyla. (Malatya'daki çocukları da bununla dövmüşler. Demek Anadolu'da yaygın bir şey.) Anneannem gülmeye başlıyor ve "Bunu saklayacağım ve sen evlenirken çeyizine koyacağım" diyor. "Sen döversin artık çocuklarını!"Bundan sonrası kafama hücum eden düşünceler... Bakıcıdan ne bekliyordunuz yani, o cehaletle, o hayattan bezmiş, küskün ruh haliyle, kendilerine hayrı olmazken... "Yapma Musacığım, o çişini 10 dakikada bir donuna yaparsan değiştiremem. Hem yüzlercesini yıkayıp kurutamam. Bak daha banyo faslınız var!" "Eve erken gitmeliyim, yemek yok. Camları akşamdan mı silsem? Şu orucu tutmasam mı acaba?" "Bayramda para almalıyım şu babaları olacak adamdan. Ama o da yeni karısına yediriyor. Niçin o kadın sanki? Benim neyim eksikti ki... Artık bu saatten sonra kim bakar yüzüme?" "Yapma Musa, bak yine kakanı yapmışsın! Aman Allahım 350 milyon için bu çile çekilir mi? Bu devletten mi alayım hıncımı, terk eden kocadan mı, şu ciyak ciyak bağıran veletlerden mi? Nefretimi, kinimi kime kusayım?" Dayak için kayısı dalı Yazımı özel okullarda, seçkin öğretmenlerin eğittiği bebeklerini, özel şoförün kullandığı lüks arabaları ile, 40 yılda bir o da bir teneffüs sırasında ziyarete giden ve bahçede 30-40 edepli çocuğun çıkarttıkları şamataya dayanamayıp "başı tutan" ama böyle konularda oturdukları yerde ahkam kesen şehir hanımefendilerine ithaf ediyorum.Tabii onlar gibi ben de Malatya görüntülerini hırsla ve gözyaşları içinde izledim. Ama gözyaşlarım biraz da o bakıcılardan yanaydı. Hırsımın daha fazlası ise o kadınları önce bu hale getirip sonra ellerine yüzlerce garip çocuğu teslim eden ve o -ne demekse- susmamızı isteyen birilerine. Yazara e-mail Gözyaşlarıyla izledim