Cumartesi "Ayseli İstanbul'da, ben Paris'te, ayrı ayrı nişanlandık"

"Ayseli İstanbul'da, ben Paris'te, ayrı ayrı nişanlandık"

14.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Ayseli İstanbul'da, ben Paris'te, ayrı ayrı nişanlandık"

Ayseli İstanbulda, ben Pariste, ayrı ayrı nişanlandık




Cerrah Tarık Minkari 1955'te Paris'ten Ayseli Minkari'ye yazdığı mektupta şöyle evlenme teklif ediyordu: "Ayseli, benimle evlenir misin? Şayet evleneceksen, kararını çabuk ver ve atla buraya gel. Burada evleniriz. Üç-beş hafta da burada kalırız. Sonra döneriz.
Ben İstanbul'a döndükten sonra evlilik işleriyle kesinlikle uğraşamam.
Çünkü doçentlik imtihanına hazırlanıyorum. Buna zaman yok..."

Tarık Minkari'nin yazdığı aşk şiiri
Yalnız seni sevdim dersem inanma Ayseli
Ben de yalan söyleyebilirim
Değil mi gözümün feri
Çocuklar var, torunlar var
Ya abilerim, ah onlar
Annem, babam da tabii
Hele hastalarım
Ki bazılarına ben de hastayım
Bir de dostlarım var Ayseli
Ben de yalan söyleyebilirim
Değil mi gözümün feri
Ama inan Ayseli
Onlardan öğrendiklerimle sevdim ben seni

Ayseli Minkari'nin kocasına mesajı
Biz sevgimizi bakışlarımızla anlatırız birbirimize. Bakışırız sadece. İnsan seviyorsa, sevdiğine her gün vereceği bir mesaj vardır. Benim de mesajım yalnız bugüne özgü değil. Her gün bakışlarımızla birbirimize sevgimizi zaten anlatıyoruz. Bunca yıl, bizim evimizden sevgi hiç eksik olmadı. Uzun zaman birlikte yaşadık ve artık birbirimizin sağlığını düşünüyoruz.
O benimkini, ben onunkini... Birbirimizle, çocuklarımızla olalım. Bundan sonra tek beklentimiz bu.

Ve mektubu...
Ayseli, yürekli, sevimli, güzeldi. Yıl 1955'ti. Paris'te yaşıyorum ve doçentlik imtihanına hazırlanıyorum. Ayseli'yle tanışıyoruz. Bir gün Ayseli'ye bir mektup yazıyorum, "Ayseli, benimle evlenir misin? Şayet evleneceksen, kararını çabuk ver ve atla buraya gel..."
Bunu ilk kez bu mektupta açıklıyorum: Ayseli'nin dedesiyle babam ikinci, üçüncü kademeden kardeş çocukları. Babam hayattayken, bir bayram günü, "Evladım, bu kız sana yakışır" demişti. Babam öldükten sonra, Paris'te bu sözünü hatırladım ve Ayseli'ye evlenme teklif ettiğim mektubu yazdım. 1955'in ilkbaharıydı.
Sonra ben bir mektup aldım: "Nişan gerçekleşti. Sen de yüzüğünü al ve tak." Ben Paris'te, Ayseli İstanbul'da nişanlandık. Kendime gidip bir yüzük aldım.
Aynı yılın 1 Eylül'ünde Ayseli tek başına Paris'e geldi. Onu aldım.
2 Eylül 1955 Cumartesi günü konsolosluğa gittik. Ayseli, ben, konsolosluk katibi ve iki şahit; Ömer Esen, Fehmi Baldaş, kültür ataşesi...
Bitti, evlendik. Sokağa çıktık, kuşlar gibiydik. Opera Meydanı'na gitmek istiyorduk. Baldaş, elinde özenle hazırlanmış sade ama güzel bir gelin çiçeğiyle "Üzgünüm, tören çabuk bitti, çiçekçi yetişemedi" dedi...
Evimize dönünce Ayseli, akşam birkaç kişiyi çağırmayı ve bir kutlama yapmayı önerdi. Gara gittim, alışveriş yaptım. Bütün işleri tek başıma ve bölük pörçük yaptığım için zaman akıp gitti, akşam oldu. Eve döndüm. Karşımda Ayseli. O ne! Hüngür hüngür ağlıyor: "Çok geciktin, korktum paniğe kapıldım, daha ilk günden dul kaldım zannettim."