27.10.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Güliz Arslan/guliz.arslan@milliyet.com.tr
Fotoğraflar: Ercan Arslan
Bayramlara tatil muamelesi yapılmasından yana değilim. Benim için bayramlarda aileyle birlikte olmak, en temiz, en güzel kıyafetleri giymek, sokakta karşılaştığın insanlarla bayramlaşmak çok önemli” diyen Yeşim Ceren Bozoğlu’yla bayramın ilk günü, “aynı zamanda çok yakın dostlarımdırlar” dediği anne-babasının yanına gitmek üzere yola çıkmak üzereyken buluşuyoruz. “Yeditepe İstanbul”da Nilgün karakteriyle tanıdığımız, “Doktorlar”da “Gestapo” karakteriyle çok sevdiğimiz, “Geniş Aile”de Domuşuk Sevim olarak bizi çok şaşırtan genç oyuncu şimdilerde birden fazla heyecanı aynı anda yaşıyor. Bozoğlu’yla Oscar yolundaki filmi “Ateşin Düştüğü Yer”i, Müjde Ar’la anne-kızı canlandıracakları “Melahat’in Son Akşam Yemeği” filmini ve yeni açacağı oyunculuk atölyesini konuştuk.
* “Melahat’in Son Akşam Yemeği” filmine nasıl dahil oldunuz?
Cem (Başeskioğlu) yedi-sekiz ay önce senaryoyu koydu önüme. Okudum ve bayıldım. Filmin bir kısmı akıl hastanesinde geçiyor. Melahat masumiyetin kaybolduğu bu çağa dayanamayacak kadar iyi kalpli, naif ve dürüst bir kadın. Film onun ruhsal yolculuğunun hikayesi...
* Melahat’in annesini oynaması için Müjde Ar ismi nasıl gündeme geldi?
Anne-kız ilişkisi Melahat’in hayatını çok belirleyen bir yerde duruyor. “Kim olur?” diye konuşurken, Cem’e “Benim bir rüyam var, gerçekleştirmeyi düşünür müsün?” dedim. Müjde Abla kadın filmleriyle devrim yapmış bir aktrist. Atıf Yılmaz’la çektiği filmler hâlâ çok güncel. “Melahat’in annesi rolünü neden Müjde Abla’ya teklif etmiyoruz?” dedim. Cem de çok heyecanlandı çünkü Müjde Ar onun da hayranlık duyduğu bir oyuncu. “Olur mu, kabul eder mi, senaryoyu sever mi, uygun mudur?” diye düşünürken ben Müjde Abla’nın telefonlarını verdim, adresler alındı, senaryo gitti. Bildiğim kadarıyla çok beğenmiş senaryoyu, şu an bizimle birlikte olacak gibi görünüyor. Çok sağlam bir kadın filmi olacak. Bir değişiklik olmazsa şubat gibi başlayacağız çekimlere. Melahat’in ruhuma girmesi için sabırsızlanıyorum.
“Müjde Ar ‘Sen bundan sonra benim yanımdasın’ demişti”
* Müjde Ar’ın hangi filmleri seversiniz daha çok?
Hangisini sevmem ki? “Dağınık Yatak”, “Teyzem”, “Ah Belinda”... Özellikle 80’li yıllardaki kadın filmleri sadece benim için değil, Türkiye’deki bütün kadın oyuncular için ders niteliği taşır. Bir de benim için şöyle bir önemi var; Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi, oyunculuk bölümü sınavlarına giriş sebeplerimden biridir Müjde Abla. “Asiye Nasıl Kurtulur?” filmindeki Asiye performansı beni
benden almıştı seyrettiğimde. Ben de Asiye rolünü oynayarak sınavı kazandım.
* Nasıl tanıştınız onunla?
“Kuş Dili” setinde birlikte çalışma fırsatım oldu. 30 kişi içinde beni görüp “Sen buraya gel bakalım” dedi. Nasıl bir hayranlıkla bakıyorsam artık (gülüyor)? “Sen bundan sonra benim yanımdasın” dedi sonra. Sette bulunduğumuz süre içinde gerçekten çok olağandışı bir alışverişimiz oldu. Hayatımı ve oyunculuğumu gözden geçirmeme yol açan çok kıymetli cümleleri vardır benim için. Şimdi bunu bir de bu filmle taçlandırabilirsek muhteşem olacak.
* “Geniş Aile”den sonra “Canım Babam” ve “Elde Var Hayat” dizilerinde rol aldınız. Yeni dizi var mı?
Beni heyecanlandıracak bir senaryo bekliyorum şimdi. Ama kameraları çok özledim. Sekiz-dokuz senedir ara vermeksizin çalışıyorum çünkü.
“Bir tek Oscar kaldı, onun da olmaması için bir sebep yok”
* Şimdilerde gündeminizde bir de Oscar var...
Evet, bir oyuncu için sözün bittiği yer. Dünya üzerindeki her aktör, her aktrist o kırmızı halının hayalini kurmuştur, ben de kuruyorum. Şimdi bunun gerçekleşmesi için çok ciddi bir olanak var. Filmi akademinin 600 kişilik ön jürisine ve onların kanaat önderlerine seyrettirebilmemiz çok önemli. Bu çok ciddi bir lobi faaliyeti ve PR çalışması gerektiriyor. Şimdiye kadar En İyi Yabancı Film Oscar’ını alan her film ya Cannes’da, ya Montreal’de ya da Berlin’de ödüller almış oluyor. Bizim filmimiz “Ateşin Düştüğü Yer” de Montreal’de En İyi Film ödülünü ve Dünya Eleştirmenler Birliği ödülünü aldı. Türk sineması olarak Cannes’da, Montreal’de, Venedik’te, Berlin’de
ödül aldık, bir tek Oscar kaldı. Doğru bir strateji ve devlet desteğiyle onun da olmaması için hiçbir sebep yok.
* “Ateşin Düştüğü Yer”in kıymeti Türkiye’de bilindi mi sizce? Altın Portakal’dan ve Altın Koza’dan eli boş döndü...
Bence bilindi. Filmde gerçek bir cinayet öyküsü var. Gencecik bir kızın, Ayşe’nin katledilişinin ağıtı bir anlamda bu film.
Ne Adana, ne Antalya, ne Montreal ne Oscar... Ayşe gibi kızlarımızdan birinin ölmemesini sağlayacak bir soru işareti koyabildiysek birilerinin aklına o zaman en büyük ödülü almışız demektir.
“Haldun Dormen’in kitabını okuyunca hayatta oyunculuktan başka iş yapamayacağımı anladım”
* Nasıl bir ortamda yetiştiniz?
Çocukluğum İstanbul ve İzmir’de geçti. Dedem Emin Bozoğlu “Devrim Arabaları”nı yapan mühendis, diğer dedem Celal Yetkin de hem Nato’da üst düzey asker hem de ressam. Sanatı ciddiye alan bir ailede büyüdüm. Anne-baba ise önce sanayiciydi, sonra onları da sanata bulaştırdık. Annem 10 senedir resimle ilgileniyor, babam da şiirler, hikayeler yazar.
* Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
Ailedeki karakterler hep çok dominant tipler. İki abim de çok yakışıklıdır. Sadece yakışıklı da değil, hani vardır ya hem yakışıklıdır, hem sporda başarılıdır hem sokakta popülerdir... Benimki ise tam bir çirkin ördek yavrusu hikayesi. Çok ciddi aşağılık komplekslerim vardı. Bundan kurtulmanın bir yolunu buldum; taklit yapmak. Babaya ve dedelere de çok âşığım. Radyo açılınca tüllerimi takıp önce ufak bir dans gösterisi ardından sanatçı taklitleri yapardım. Bir gece bütün aile yemekte, siyaset konuşuluyor. Benim de umrumda değil, beş buçuk yaşındayım, müziği açıp bir an önce programa başlamak istiyorum. Babaanneme radyoyu ayarlattım, kostümüm hazır. Çıktım ama kimse bakmıyor, gündemin karışık olduğu zamanlar... Yavaş yavaş masaya tırmanıp babayla dedenin önüne geçtim, dans ediyorum. Hâlâ bakmıyorlar. Alırsın bir tencere makarnayı... Babamın kafasında aşağıya... Oynaya oynaya dökmüşüm. Sonra da salçalı makarnaları elimde sallaya sallaya mutfağa gidip ağlamışım beni niye seyretmiyorlar diye (gülüyor)... 11 yaşında Haldun Dormen’in “Sürç-ü Lisan Ettikse”sini okuduktan sonra hayatta yapabileceğim tek şeyin oyunuculuk olduğuna karar verdim. Ortaokul
ve lisede vakit bir an önce geçse de oyuncu olsam diye bekledim. Lisede beş dersten bütünlemeye kaldım, hocalara yalvardım, “Yemin ederim üniversitede başka bölüme gitmeyeceğim, konservatuarın yetenek sınavlarına gireceğim, beni geçirin” diye. Kurul kararıyla geçip yetenek sınavlarına girdim ve geçtim.
* Oyunculukla ilgili bir de kitabınız var. Kime yazdınız o kitabı?
Oyunculukla ilgili kalbinde ateş olan herkese... Çünkü ben akademiden çıkıp o idealist halimle İstanbul’a gelince sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Nasıl iş bulunulacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Bu kitabı benim o halimde olanlara yazdım. Kitapta oyunculukla ilgili yaşadığım bütün arızaların hikayesi var. Göz yaşartıcı geri dönüşler alıyorum. Geçen, Altın Koza’da filmden çıktık, bir yere oturdum. Yanımda bir kız çocuğu, elinde de kitap... Beni görünce çığlık attı: “Belki sizi görürüm diye gelmiştim!” dedi. Ailesi oyunculuk okumasına izin vermiyormuş, kitabı onlara okutarak ikna etmiş.
“Ateşin Düştüğü Yer’ için aldığım kiloları ‘Melahat’ın Son Akşam Yemeği’ için vereceğim”
* Bir dönem çok fazla kilo vermiştiniz. Spora devam ediyor musunuz?
Deli gibi hem de! “Ateşin Düştüğü Yer” için aldığım kiloları “Melahat’ın Son Akşam Yemeği” için vermeye çalışıyorum. Set dışında kalan bütün hayatımı spora göre planlıyorum. Fitness, cardio ve aletli pilates, üçünü bir arada yapıyorum. Melahat karakteri ve kırmızı halı ihtimali bir an önce kilo ver diyor. “Ateşin Düştüğü Yer” bu kadar kalbe dokunmuyor olsaydı kiloları aldığıma pişman olabilirdim ama şimdi hiç değilim. Hatice Ana’yı başka türlü canladırmam mümkün olmayacaktı çünkü.