24.10.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fırat Karadeniz - firat.karadeniz@milliyet.com.tr
Emre Şahin’in yönettiği ve Fırat Tanış, Yağız Can Konyalı, Beyza Şekerci ile Erkan Kolçak Köstendil’in oynadığı “Takım: Mahalle Aşkına” futbolun ruhuna çok uygun bir şekilde mahallelilerin büyük inşaat firmalarına karşı halı sahalarını koruma mücadelesini anlatıyor. Film bu cuma vizyona girdi. Filmin sürprizi ise futbol topuyla harikalar yaratan Beyza Şekerci oldu.
Geçtiğimiz hafta, Selçuk İnan’ın müthiş frikik golüyle İzlanda’yı yenerek Euro 2016 vizesi aldığımız günün hemen ertesinde Şekerci’yle buluşup futbol konuştuk...
-Spor geçmişiniz var mı? Futbolla ilgilendiniz mi hiç?
Taraftar olmak ve maçları seyretmek dışında bir futbol geçmişim yok. Daha önce futbol oynamadım. Tenis oynadım, yüzdüm... Hayatımda bale vardı çok küçük yaştan itibaren ama spora ilgim bu kadardı.
“Evde Fenerbahçe maçları izleniyor”
-Film için nasıl hazırlandınız?
Çekimlerden önce iki ay kadar antrenman yaptık. Filmdeki tüm arkadaşlarımla birlikte bir özel hocayla çalıştık. Bu takım olabilmemiz içindi. Tabii özel hocamız benimle de ayrıca çalıştı çünkü benim hazırlanmam, çekimleri gerçekleştirebilmem için ayrı bir çalışma gerekti. Bayağı oynayabilecek düzeye geldim bu sürede.
-Pascal Nouma’nın ihtiyacı olmadı sanırım özel derse...
Yok, olmadı. Onu almadık bile. Bizi görsün istemedik. Sete başlamadan hemen önce o da katıldı aramıza. O da bize çok destek oldu. Çok şey öğrendik. “Şunu bir daha yapsana” filan...
-Fenerbahçeli olduğunuzu duydum. Fanatiklik var mı?
Erkeklerdeki durum kadınlarda yaşanmıyor ama bir kadına göre fanatik sayılırım, evet. Takımımı takip ediyorum. Eskiden maçlara da giderdim. İki senedir fırsat bulamıyorum ama daha önce kombine alıyordum.
-Türkiye-İzlanda maçınız izlediniz mi? Son beş dakikası çok hareketliydi...
İzlemez olur muyum? Çok iyi oynadık ama gol pozisyonu bulamadık... 10 kişi kaldık bir de... Selçuk İnan’ın yerinde olmak isterdim. O duyguyu yaşamak... Müthiş bir huzurla uyumuştur.
-Biz de aynı şeyi konuştuk, ne müthiş bir duygudur...
Arda’yla yerde yatıp ağlamaları... Off tüylerim diken diken oluyor. Bu coşkuya o kadar ihtiyacımız vardı ki ülke olarak. Bence o kısmı da ayrı bir sevinç...
-Evinizde dizi-maç kavgası çıkıyor mu?
Maç olduğu günler eğer çalışmıyorsak ve müsaitsek Fenerbahçe maçları izleniyor. Ben de keyifle seyrediyorum. Tabii biraz da “eş durumu” oluyor. Ben tek başıma izler miyim bilmiyorum. Babam da eşim de izliyor. Erkek kardeşim de var. Gürültülü izleniyor maçlar...
-Totemleriniz var mı?
Büyük totemler var... Formalı maç izlemiyoruz mesela. Nedense bir-iki mağlubiyet formayla maç izlediğimiz zamanlara denk geldi. Artık kimse formayla izlemiyor.
-Yer değiştiriyor musunuz sonuca göre?
O da var. Uğurlu koltuklar filan var. Bunları anlatmak çok komik ama var gerçekten. Örneğin ben mutfağa gittim, salona girdiğim
anda gol olursa bir daha salonu
terk edemiyorum.
“Yüksek tansiyonlu maçları yüreğim kaldırmıyor”
-Toplanıp mı seyrediyorsunuz maçları?
Öyle oluyor tabii ki. Babamlar bize geliyor ya da biz gidiyoruz... Bazı yüksek tansiyonlu maçları yüreğim kaldırmıyor ama... Anneme “Biz biraz mutfağa mı geçsek?” diyorum...
-Filmin inşaatlarla da bir meselesi var. Malum, İstanbul devasa bir şantiyeye benziyor artık. Sizin de rahatsız mısınız?
Kentsel dönüşüm nedeniyle özellikle Anadolu Yakası’nda artık bütün evlerde yaşam inşaat gürültüsüyle birlikte sürüyor. Bir de 10 sene daha devam edeceği söyleniyor. Şehir de değişiyor haliyle. Bir yıl Türkiye’de olmasanız geldiğinizde farklı buluyorsunuz. Fakat bu böyle gidecek galiba... Yapacak bir şey yok. Bizim filmde de bu var. Hatta halı sahaya sahip çıkma mücadelesi inşaat şirketlerinin oraya çökmek istemesi üzerine yaşanıyor. Bu nedenle insanların bunun için mücadele vermesini anlayabiliyorum.
-Spor yapacak, nefes alacak alanların giderek azalmasının nedeni de bu...
Çok doğru. Bazı yerler korunuyor ama şehrin içinde çok yaşanıyor bu durum.
“Oyundan başka bir şeye zaman ayıramadım”
-Moda Sahnesi’ndeki oyununuz “En Kısa Gecenin Rüyası”nı da izledim. O da çok efor isteyen bir oyun...
Evet. 10 Ağustos’tan beri hazırlanıyorduk.
-Çakıştı mı bu iki zor iş?
Hayır. Filmi geçen sene bitirmiştik. Yoksa 10 Ağustos’tan beri hiçbir şey yapmadım.
-Kondisyon antrenmanları yapmışsınız oyun için...
Tabii. Sabah kondisyon, sonra ses, nefes... Her gün programlı bir şekilde çalıştık.
“Yeni sezonda TV’de olacağım umarım”
-Oyundan size zaman kalıyor muydu
10 gece üst üste oynayacaktık ama Ankara’daki üzücü olay nedeniyle iki gün ara verdik. Kasımda da böyle olacak. Üç gece üst üste; matineli, suareli... Aralıkta da beş gece üst üste. Bizim için iyi oluyor ama yorucu da... Başka bir şeye zaman ayıramadım.
-Başka bir proje var mı?
Konuştuğumuz, görüştüğümüz işler var. Umarım yeni sezonda bir şey olacak. Bir sinema filmi var, birkaç dizi görüşmem var. Oyun oturunca çalışmak zor değil.