Cumartesi Bir tekne yanaşır Lailaya sabaha doğru...

Bir tekne yanaşır Lailaya sabaha doğru...

30.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bir tekne yanaşır Lailaya sabaha doğru...

Değiliz, di mi?Lailadan tekneyle ayrıldık ama. Pek havalıydı yani. Böyle yanımızda beş Laila personeli; biri çantamı tutuyor, biri kadehimi tutuyor, biri sigara paketimi tutuyor, biri elimi tutuyor... Nasıl bir ihtimam. Yok böyle bir şey! Tarkan mıyım ben? Sezen Aksu muyum yoksa? Değilim! Popçu değilim. Manken değilim. Sevgilim topçu değil. Yani Lailadan tekneyle ayrılacak insanlardan değiliz. Bu mekan onun, şu mekan onun, öbür mekan da onun; adam geziyorBiz hakikaten Kaktüse gittik o akşam. Hatta iki buçuk civarı, yorgunluk falan hak getire, gözümüzü barmen Vahite diktik. Kaktüs kapanacak ya, sonra hep birlikte nereye gidelim diye... Ve hatta ben Akademi 14 diye de tutturdum bir nebze.Fakat bu arada telefon çaldı. Şimdi bizim bir arkadaşımız var. O arkadaşımızın da bir arkadaşı var. Bu arkadaşımızın arkadaşı da -ayıp mı olur bilmiyorum ki onu böyle tanımlamak, politik olarak da yanlış tabii ama ne yapayım- zengin işte. Bir de gece insanı. Parası var, harcıyor. Her gece o mekan onun, bu mekan yine onun, öbür mekan da hatta onun; gezip tozuyor. O bakımdan Lailaydı, Reinaydı falan, hiçbir kuvvet yok ki onu kapıdan çevirebilsin. Bilakis; ben şahidim, daha önce de birlikte gezmişliğimiz var, her mekanda aman da nasıl büyük bir alaka ile karşılanıyor. İşte o, yani arkadaşın arkadaşı aradı: "Gelip sizi alayım. Birlikte takılalım" dedi. Biz ne dedik? Hep bir ağızdan: Peki! Bir absürd komedinin içinde gibiyiz. Ki biz o akşam zaten evde oturup film izlemek niyetindeydik. Nasıl yorgunuz. Ama işte cumartesi akşamı diye, evde mi oturacağız diye, aman efendim dışarı çıkmaktan sayılmaz, Kaktüse bir uğrayalım diye... Öyle böyle diye diye evden çıktık. Peki ama Kaktüs nere, Laila nere? Hadi geçtim tekneyi falan, bizim Lailada ne işimiz var? Saat üçte Lailanın kapısındaydık. Nasıl bir izdiham var, inanmazsınız. Ya da bilmiyorum, belki de inanırsınız. Ben cahiliyim bu meselenin. Laila, evet, güzel bir yer. Manzarası güzel. Yemekleri güzel. Ama saatler sabaha yaklaşıyor. O saatte kafalar bir dünya; ne manzarası, ne yemeği? Eee, içki her yerde aynı. Müzik deseniz, öyle pek Lailaya has bir durumu yok. Her telden! "Bu müzik sadece Lailada dinlenebilir, o yüzden ben Lailanın kapısında yatmaya razıyım, illa ki içeri gireceğim" gibi bir durum yok katiyen.Hal böyleyken bir insan neden cumartesi akşamı eğlencesini Laila kapısında içeri gireceğim diye kıvranarak telef eder? Benim anlamam mümkün değil. Var bir bildikleri herhalde. Belki Lailanın kapı önü sohbeti de çok iyidir, pek şahanedir. Olabilir. Niye kapıda bekliyorlar? Lailanın kapı önü sohbeti de mi şahane? Biz arkadaşın arkadaşının kontenjanından buyur edildik içeri. Sonra adam itibarlı ya, deniz kenarında bir yerlerde bir masa boşalttılar bizim için. Abartmıyorum, bir içki getirecekler altı üstü ama tüm personel bizim masaya konuşlandı sanki. Bir içki getirmeye, bir garson yeter benim bildiğim ama masaya hizmet etmeye çalışan garson sayısı beş civarında. Adamın bahşiş anlayışının benim bir aylık maaşım kadar olduğundan şüphe ettim açıkçası. Ve Lailada garsonluğa başlayasım gelmedi mi; ne yalan söyleyeyim, geldi!Gerisi, bildiğiniz gibi. İçki içtik, dans ettik. Bir tek şu var: Müzikte acayip iyi bir taktiği var Lailanın. Her telden çalıyor, araya Türkçe bile katıyor ama hiçbir şarkıyı baştan sona kadar götürmüyor. Böylece kimse "Ben bu parçayı hiç sevmem" diye parça boyunca hayata ve dansa küsmüyor. Nasılsa her şarkı iki dakka ya sürüyor, ya sürmüyor. Zırt o bitiyor, pırt öteki başlıyor. Gece akıyor. Budur! Bir içki getirmeye bir garson yetmez mi? Sonra? Sonrası işte, bir tekne yanaştı Lailaya sabaha doğru. Kapıda paparazziler bekliyor ya bizi, deniz yoluyla kaçmamız icap ediyor da o bakımdan! Aslında hiç bilmiyorum, neden? Güzel bir yattı ama. Hatta İsmet Berkan yazdı ya, tekne isimlerinden sahiplerinin karakter analizi nevi bir şeyler. O kafayla o geldi aklıma. Şu teknenin adına bir bakayım dedim. İçinde "Princess" geçen uzun bir adı vardı."Hadi bakalım" dedim, "durduk yerde bir gecelik prenses de olduk, iyi mi?"Fakat o-bu değil de...Meğer ne güzelmiş Boğazda gece! Şu hayatta bir geceliğine prenses olup yatla Boğaz turu da attım ya Bu hafta da böyle oldu. Arkadaşım, arkadaşın arkadaşı, üst kat komşum derken, eh sıra geldi geçen hafta röportaj münasebetiyle tanıştığım Süreyya Ayhana. Biliyorsunuz, yarın koşacak. Bir aksilik olmazsa dünya şampiyonu olacak. Geçen akşam bir yemekte "Nasıl bir insan. Göründüğü gibi mi?" diye sordular. Valla Süreyya göründüğü gibi. Aslına bakarsanız antrenörü ve sevgilisi Yücel Kop görünmediği gibi. Ben onu Süreyya üstünde baskı kuran, nemrut biri sanıyordum. Oysa babacan, tatlı, ılımlı, mantıklı... Ve belli ki çok emeği var Süreyyada. İnşallah gelecek ya o kupa Türkiyeye. O kupanın bir ucundan Süreyya tutacaksa, bir ucundan da Yücel Kop tutmalı mutlaka. Süreyya Ayhanın kupası, Yücel Kopa da ait İnsanın yönetmen komşusu olması hoş bir şey. "Asmalı Konak" dizisinin yönetmeni Çağan Irmak üst kat komşum ya, sağ olsun, ha bire onun koleksiyonundan DVD izleyip duruyorum. Üstelik Çağanın film zevkinin asmayla, konakla ilgisi yok. O takmış kafayı kentti, yalnızlaşmaydı, yabancılaşmaydı, cinnetin eşiğinde insanlardı, falandı filandı. İyi şeyler izliyorum yani. Bilahare bir yazıda yeri gelir, satarım bu DVDlerden apartılmış film kültürümü size de...Havadis şu: Çağan perşembe günü kendi filmine başladı: "Mustafa Hakkındaki Her Şey". Film nasıl olur, ben ne bileyim? Ama Çağan filmini anlatınca, çok güzel anlatıyor, insanın hemen izleyesi geliyor. Üstelik filmde şiddet var, gerilim var, Nejat İşler, Fikret Kuşkan, Başak Köklükaya var; ve bence Türk sinemasının şöyle sağlam bir gerilime ihtiyacı var. Çağan anlattığının yarısını becerse, ocakta şahane bir filmimiz olacak. Yazmış olayım dedim. tubakyol@yahoo.com Ocakta güzel bir gerilim filmimiz olacak

Yazarlar