12.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
axcum011.jpg Yanışını gözyaşları içinde izledikleri okullarına tekrar kavuşan KANKEV'liler, kendilerini çok "ayrıcalıklı" hissediyorlar. Burası 1916'da Türkiye'nin ilk yatılı kız lisesi olarak açılmış ve birbirinden başarılı kadınlar yetiştirmiş. Odaları, salonları cıvıltılar içinde gezerken, öyle anılar anlatıyorlar ki, bu sarayın içinde bir zamanlar gerçek bir masal yaşandığına ikna oluyorsunuz... Bahçeye adım atar atmaz insanın dili tutuluyor. İstanbul'u böyle bir açıdan hiç görmediğinizi düşünüyorsunuz. Bir tarafta Boğaziçi Köprüsü, diğer tarafta Fatih Sultan Mehmet Köprüsü... Bina ise sanki tarihin bütün kokusunu taşıyor. Oysa 1861'de Sultan Abdülaziz tarafından Adile Sultan için yaptırılan tarihi saray yanalı 19 yıl olmuş. Geriye kalan dört duvar ve çukurun yerinde şimdi bütün görkemiyle yükselen saray ise Prof. Dr. Türkan Saylan'ın önayak olmasıyla kurulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı'nın (KANKEV) olağanüstü çabalarının eseri. Mezunlardan Prof. Dr. İmre Orhon yönetimindeki proje ekibi ve mühendis Ülkü Arıoğlu'nun firması Yapı Merkezi sarayı aslına uygun olarak yeniden yaratmış. Tabii Sakıp Sabancı'nın son günlerinde hastanede Türkan Saylan'a verdiği söz sayesinde ve Hacı Ömer Sabancı Vakfı'nın büyük katkılarıyla. İşte üst kattaki görkemli salon yatakhane. Geceleri süslemeli tavanına bakarak hayaller kurdukları... Birbirlerine ilk aşk hikayelerini, belki vapurda karşılaşıp gizlice bakıştıkları Kulelili genci anlattıkları... Alt kat ise yemekhane. Yemeklerde klasik müzik çalarmış hep. Sekizer kişilik masalarda oturulur, herkes bitirmeden kalkılmazmış. Beyaz eldivenli bir hademe servis yaparmış. Yemek çıkışında ise vals çalarmış. Kızlar hep bu salonda öğrenmişler vals yapmayı. Salı akşamları sinema günü. Üsküdar'daki sinemadan filmler gelirmiş. Bazen yerli yapımlar, en çok da Esther Williams filmleri. Kızlar kendilerini su perileri gibi hayal ederlermiş... Filmlerden sonra sahneleri yeniden canlandırırlarmış. Şurası kütüphane. Aşiyan'a, Bebek'e nazır... Hepsi çok okuyan kızlar. "Gerçekten her bakımdan donanımlı mezun olduk" diye anlatıyor İmre Orhon; "Hem kendimize yetmeyi hem kendimizi sevmeyi ve güvenmeyi öğrendik. Ben fen şubesinden mezun oldum, hepimiz birinci tercihimize girdik."1974 mezunu Mirat Anadol da "Bu okul bize topluma karşı sorumluluk üstlenmeyi öğretti. Bugün bu sivil toplum kuruluşu da aslında bize okulda verilen disiplin ve duyarlılığın bir ürünü" diyor. Yemekten sonra vals Yolda Kuleli'den öğrencilere rastlanırsa asla göz göze gelinmeyecek, hatta mümkünse içleri kan ağlasa da "Aman, bunlar yüzünden rahat gezemiyoruz" diye homurdanılacak... Katı disipliniyle ünlü Kandilli Kız Lisesi. Kısa çorap giymek, kâkül kestirmek, vapurda açıkta oturmak hep disiplin kuruluna çıkma sebebi. Hepsinin dilinde 24 yıllık efsane müdire Resmiye Boysan var. Buradaki kültür atmosferinin mimarı o. Bir de müzik öğretmenleri Cemil Türkarman. Çoksesli koro yapar, konserlerde "Carmen"den aryalar söylerlermiş. Üzerlerinde Amerikan bezinden yapılıp kireç kaymağında beyazlatılmış tuvaletler, bellerinde erguvan rengi kuşaklar... Sonra "Ayışığı" operetini oynarlar, İsmet İnönü köşkte kabul eder onları.Şimdi binanın elektrik tesisatını üstlenen mühendis Sevinç Aksay çınlayan kahkahalarla anlatıyor, afacan bir genç kızmış belli... Galatasaray Lisesi'ne konsere gidişlerini, bir erkekle göz göze gelmemek için sahneye asık suratlı çıkıp yere bakarak şarkı söyleyişlerini... Sonra okula konuşma yapmaya gelen Behçet Kemal Çağlar'ı: "Burada erkeklerle irtibat sağlayacak her şey yasaktı. Onun için Behçet Kemal Çağlar geleceği zaman herkes heyecanlanırdı. O da ağzından bal akıyor, kapıdan girer girmez şiir okur, 'Bu kadar güzel yerde şair olmamak mümkün mü?' der. Adama hayran kalır, sonra dedikodu yapardık 'Bu müdire hanımın flörtü galiba' diye."Tek efsane öğretmenleri Cemil bey değil... Halide Edip'in kız kardeşi Belkıs Boyar var mesela, İngilizce öğretmeni... Sonradan filolojide okuyan 1953 mezunu Gökşin Sanal, Belkıs hanımın onlara dört yıl boyunca sadece İngiliz edebiyatı öğrettiğini anlatıyor. Sonra edebiyat öğretmenleri var; Rikkat Uzsay. Rıfat Ilgaz'ın karısı. Faruk Nafiz Çamlıbel'in karısı Azize Çamlıbel ise tarih dersine geliyor. Sis olunca okula Bebek'ten sandalla gelmesiyle ünlü. Kandilli hikayeleri bitecek gibi değil... Yarım asır öncesinin beyaz tuvaletli genç kızları şimdi okulları için görev başında. Sevinç Aksay ve Türkan Saylan birlikte "Carmen"den bir arya söylemeye başlıyorlar birden: "Toreador koş, haydi nöbete / Koş cesaretle dövüşmeye / Alkışlar bekliyor Toreador..." n Sıkı bir disiplin Kulelililer gelir, sıram sıram tepeye dizilir, "kargalar" derdik biz onlara. Çok kız evlenmiştir öyle. Benim de vardı tabii, intihar etmeye kalktı hatta. Tatil günlerinde vals çalınır, dans edilirdi. 19 Mayıs çok önemliydi. Kısacık şortlarımız vardı. Kandilli bütün okulların en önünde geçerdi. Her şeyin önünde olmayı öğrendik. Ama biz pırıl pırıl Cumhuriyet kızlarıydık, kimse bacağımıza bakacaklar diye bize şalvar giydirmedi. "Kimse bacaklarımızı kapatmaya kalkmadı" Ağabeyim Attilâ İlhan elimden tuttu götürdü beni Kandilli'ye. Her gün bir hastalık uydurup revire yatardım. Bir gün Anadolu Hisarı'na yürüyüş var, isteyen ismini yazdırsın diyorlardı. Gittim bir ablanın eteğini çekiştirdim beni de yazın diye. O andan itibaren iyi bir talebe oldum. Çok güzel bir kütüphanesi vardı, ağabeyimin bana oku dediği kitapları okurdum. Sonraki yıllarda oyunlar koydum, Moliere, Goldoni... "Beni okula ağabeyim Attilâ İlhan götürdü" Okula başladığımda tam ana kuzusuydum. Zaten annem sonradan etüt hocalığına geldi bana yakın olmak için. Perde gerilirdi mermer salona, Türk filmleri gösterilirdi. Bugünkü aklım olsa o günlerimi annemi özlemekle değil, oranın altını üstüne getirerek, keyfini çıkararak yaşardım. "Bugünkü aklım olsa keyfini çıkarırdım"