Cumartesi Bizim en hakiki vazifemiz alışveriştir

Bizim en hakiki vazifemiz alışveriştir

29.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Alışveriş merkezleriyle bir alıp veremediğim yok aslında. Fakat kocaman kapılarını açmış müşteri bekleyen bu dev binaları dolduracak kadar çok muyuz hakikaten? Buralarda satılanları alacak kadar paralı mıyız?

Bizim en hakiki vazifemiz alışveriştir

tubakyol@yahoo.com Bak bak, kat kat vitrin. "Girelim mi?" dedi Simin.Yok aman kalsın. Fazla büyük. Fazla vitrin.Tamam, artık çoğu alışveriş "fazla" ama burası hakikaten fazla "fazla".Peki ne yapacağız?Yurtdışında eğer alışveriş yapmıyor, vitrin de bakmıyorsanız ne yaparsınız?Müze tipi, sanat böcüğü, kültür bitkisi bir insan da değilseniz... Ne yapacaksınız?Ki müze gezmek ile alışveriş merkezi gezmek arasında en temelde bir fark olduğundan ben şahsen şüpheliyim... Köln'e geçen gidişimde inşaat halinde olan bir bina vardı. Bitmiş, dev bir alışveriş merkezi olmuş. Kaç katlı, kim bilir ama çok katlı, yuvarlağımsı, cam cepheli bir bina düşünün ki tüm dış yüzeyi olduğu gibi vitrin. İstanbul'a da, sanki az varmış gibi, yeni bir alışveriş merkezi açılmış. Herkesin dilinde. Orada buluşalım, orada buluşuyoruz, sen gittin mi, kim gitti, ay şu da var içinde, bu da var, öyle de, böyle de şöyle!Sadece yurtdışında değil yani, insanın kendi memleketinde bile dışarı çıktığında zorunlu istikameti alışveriş merkezi sanki. Alışveriş merkezleriyle bir alıp veremediğim yok aslında. Hem de dünyanın ilk alışveriş merkezine de gitmiş, gezmiş biri olarak. Yoksa siz daha Kapalıçarşı'ya gitmediniz mi?Hem ben daha az yürümemi sağlayan her şeyi severim. Tişört aldıktan sonra mesela, ayakkabı almak için sadece bir kat yukarı çıkacaksam ve bunu da yürüyen merdiven ile yapacaksam eğer, başka ne isterim.Fakat dünyanın neredeyse her yerinde neredeyse her gün yeni bir alışveriş merkezi açılması azıcık korkutuyor beni.Kocaman kapılarını açmış müşteri bekleyen bu dev binaları dolduracak kadar çok muyuz hakikaten? Buralarda satılanları alacak kadar paralı mıyız?Ya değilsek?Ya tüm o alışveriş merkezlerinin içindekileri satın alacak kadar çok para yoksa dünyada?Kısacası en derin endişem şudur: Ya bir gün yeterince alışveriş yapamazsak?İşte o gün ne olacak? Arz fazlası yüzünden fiyatlar acayip düşecek diye, ne bileyim işte, çay gibi, fındık gibi kılık kıyafet mi yakacaklar? Domatesleri, patatesleri döktükleri gibi kozmetik ürünlerini de yollara saçacaklar mı? Dünyanın parası yeter mi? Eğer bir gün tüketim vazifemizi ihmal edersek... Ne olacak bu alışveriş merkezlerinin hali?Ki düşündüm düşündüm, alışveriş yapmaktan ve alışveriş yapmak zorunda olmaktan dolayı gayet baymışken... Eskiden de böyledir belki ama artık kesinlikle şöyledir: Alışveriş bizim en hakiki vazifemizdir.Rica ederim "tüketici" diye kendimizi küçümsemeyelim. Biz tüketenler, yeniden üretenleriz esasında. Biz olmasak sadece alışveriş merkezleri batmakla kalmaz, ortada mesela televizyon diye bir şey de kalmaz. Biz eğer satın almazsak, neyin reklamını yapacaklar? Eğer araya reklam girmezse, niye televizyon programı, dizi vesaire yapsınlar?* * *Televizyonsuz yaşayamam.Alışveriş yapınız, yaptırınız. Yeniden üreticileriz biz Şu hayatta benim pişirdiğim bir yemeği yemek talihsizliğine uğramış maksimum 10 kişi vardır. Bunların içinden de en fazla beşi yediğinden memnun kalmıştır. Hem yemeğimi yiyen hem de beğendiğini söyleyen o beş kişiden biri Reha'dır. Bize geldiği o akşama kadar ben tanışmıyordum Reha Mağden'le. Fakat masadaki herkes yemeğimi küçümserken Reha afiyetle yiyince, ben de tabii onu hemen sevdim. Yemekten sonra salonun bir köşesine üst üste yığılmış son iki yılın Esquire'larına bakıp "Esquire koleksiyonu mu yapıyorsunuz?" diye sordu hayretle, "Sapık mısınız?"Yeni taşınmıştık o zaman. İçinde yazım var diye sakladığım dergileri koyacak bir yer bulamıyorduk bir türlü. Ki sonra attık hepsini.Esquire'da yazım olduğunu duyunca merak etti, birkaçını okudu, güldü falan. Hem yemeğimi hem yazılarımı beğendi... Amma şahane bir adam.Dışarı mı çıkacaktım, uykum vardı da uyuyacak mıydım; hatırlamıyorum ama bu kadardır tüm sohbetimiz. Ben sonra ya salondan ya da topyekun evden uzadım.Sonra aylarca, belki bir yıldan bile uzun bir süre karşılaşmadık bile. Derken Yeni Binyıl gazetesinin -böyle bir gazete vardı- pazar ekinin başına geçti. Bir gece, Binyıl Pazar'ın ilk sayısının baskı gecesiymiş, "Hemen bir yazı yaz, yolla" diye telefon geldi. Sevgilim "Yapma" dedi, "Bu senin işin değil. Yazma."Yazdım. Ve de işte böylece "gazete eki köşecisi" oldum.İyi ki yemeğimi beğenmiş yani. Eğer beğenmeseydi, yeni tanıdığım bir adama katiyen göstermezdim imzasız Esquire yazılarımı. Gazete ek'çisi işi de yalan olurdu tabii.O yüzden de Reha'ya mütemadiyen "Ben bir gün yine yemek yapayım, sen de yine beğen" derdim.Bir türlü olmadı. Reha öldü. Ben bir gün yine yemek pişirsem de... Alışveriş zevkli mi? Ne'si zevkli, biri bana da izah eder mi?Dolaşıp durmanın, durup bakmanın, mütemadiyen giyinip soyunmanın ne'si zevkli?Ne zaman alışverişe çıkmam gerekse, dişçi randevum varmış gibi geliyor bana. İçim çekiliyor. Her alışveriş seferi öncesinde gidip piyango bileti alıyorum. N'olur çok zengin olayım. Gördüğüm her şeyi almak için değil. Bilakis, her şeyi görmemek için. Gezmemek için. Giy-çıkarla uğraşmamak için.Öyle zengin olayım ki, benim beğeneceğim gibi şeyler evime gelsin direkt. Hatta benim beğeneceğim şeyler, benim için çizilsin tasarımcılar tarafından; sadece bir kez ölçü alsın terziler ve tam üstüme göre dikiversinler."Öyle hiç zevkli olmaz" diyor alışverişsevenler. Zevkli olan bakmakmış, seçmekmiş, asla giymeyeceğin şeyleri de denemekmiş...Ben mi anlamıyorum? Galiba.Amerikalı nöropsikiyatrist Louann Brizendine'in "Kadın Beyni" kitabında bile kadınların farklı beyin yapıları nedeniyle alışverişe eğilimli oldukları yazıyormuş.Ya beyinsizim ya da kadın değilim.Bir ihtimal daha var. Ben galiba hakikaten aşırı tembelim.Zira alışverişten topyekun kurtulmak istesem, zengin olmaktan daha kolay bir çözümü var bunun, hem de yüzde 100 etkili -onu seçebilirim: Çok fakir olmak. Ya beyinsizim ya da kadın değilim Alışveriş yazısı yazmaya karar verdiğimde İstanbul'daydım ve alışveriş yapıyordum ve yorulmuştum ve bunalmıştım. Bu yazıyı yazmaya başladığımda Bodrum'daydım ve sonra teknedeydim ve şimdi de Kos'tayım. Deniz biraz manikti, sallandıysa bu yazı yani, teknede sallandı. Ve ben depresifsem eğer, masmavi denizin ortasında, alışveriş mefhumundan çok uzakta, alışveriş yazmaya çalıştığım için... Acayip depresyondayım. manik depresif köşe