Cumartesi"Bu mektuplar Sevim Buraka kötülük ediyor"

"Bu mektuplar Sevim Buraka kötülük ediyor"

26.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sevim Burakla ilişkisi ve geçen hafta Burakın oğlu A. Karaca Borarın hakkında söyledikleriyle ilgili ilk ve son kez konuşan ressam Ömer Uluç: "Bir yazar bu mektuplarda en özel durumunda yakalanmış ve teşhir edilmiş"

Bu mektuplar Sevim Buraka kötülük ediyor

Geçen hafta Milliyet Cumartesi ekinde A. Karaca Borar ile yapılmış bir röportaj okudunuz. Borar 1983te ölen annesi yazar Sevim Burakın mektuplarını yıllar önce kitap haline getirmiş, kısa bir süre önce de bu kitabın ikinci baskısı yapılmıştı. Mektuplarda birçok şeyle birlikte eski kocası ressam Ömer Uluçu da eleştiriyordu. Oğlu da röportaj boyunca Uluç hakkında olumsuz cümleler kurdu. Bu hafta söz sırası yıllardır konu hakkında konuşmayan ve bir daha da konuşmak istemediğini söyleyen, beni de A. Karaca Borar röportajına iyi çalışıp gitmemekle eleştiren Uluçta: "Bu size, herkese ders olsun. Bir yazarın çocuğuna yazdığı mektupları gerçeğin kendisi sanıp ortaya çıkmak son derece aldatıcıdır." Para teklifi söz konusu değil. Evet, mektupların basılmasını engellemek istedim. Sevime zararlı olacağını görmüştüm. Fakat baskı yapmadım; mahkemeye gideceğimi açıkça söyledim. Bazı mektupları çıkartıp yayımladılar. Şimdi bazı mektuplar eklenmiş ve yeniden yayımlanmış. Yazık ki bunlar bir çeşit tahvil, silah gibi düşünülüyor. A. Karaca Borarın suçlamalarından biri kendisine kitap basılmasın diye para teklif edildiğiydi. İlk baskı aşamasında mektupların yayımlanmasını engellemek istediniz mi? "Her kelimeyi düşünen bir yazardı" Bu kitabı basanlar bu kitabın Sevim Buraka ne kadar büyük bir kötülük olduğunu anlamıyor. Onu tanıyan, edebiyatını beğenenler bile bunları okuduktan sonra ağızlarında çok kötü bir tat kaldığını söylediler. Eleştiriyor, şikayet ediyor, para meselelerinden bahsediyor. Bir de en önemlisi Sevim her kelimeyi düşünmüş bir yazar, bir montajcıdır... Dili böylesine işlemiş bir yazar için bu mektuplar çok savruk, dikkatsiz, dağınık bir psikoloji içinde. Şunu da söyleyeyim: Onlarda dahi Sevim Burakın ilginçliğini, arada yakalıyorsunuz. Bu mektupların bunca titiz bir yazarla ilişkisi, ona bir faydası olabilir mi? Niye böyle bir risk alınmış? Büyük bir hata var. Bir yazar en özel durumunda yakalanmış ve teşhir edilmiş oluyor. Neden yayımlanmamaları gerekiyordu? Hiç sanmıyorum. Bir de ne zaman yayımlanmalıydı? Bunların zamanlaması kötü; çok sonra olmalıydı. Yurtdışında da benzer örnekleri vardır. Ama yazar öyle bir noktaya gelir ki sanatı anlaşılmıştır artık ve bu tip skandal boyutları onu sarsmaz. Ancak Sevim Burak çok bilinen, anlaşılmış bir yazar değil. Kitaplarını hiç okumamış, onun zor edebiyatını bilmeyenler için bu mektuplar bir kılavuz olamaz. Sevimin yanıltıcı, acayip saflığı, olayları bozarak anlatması, herkese farklı olabilen oyunculuğu... Onu tanımayan bir okuyucu bunları anlayabilir mi? Benim resimlerimin yanında artık yırtmak istediğim eskizlerimin de sergilendiğini düşünün! Hangisi benim gerçeğim? Bunlar meşk ve hat olayına benzemiyor. Orada direkt bir hazırlanış var. Bu çok büyük bir cahillik. Cahillik değilse nedir? Oğlu mektupların onun edebiyatını anlamak için bir kılavuz olabileceğini söylüyor. Tabii, benim için bir şok oldu. Yalnız ben onu affediyorum. Saygı duyduğum bir yazar olduğu, çok yakından tanıdığım için. Diğer kişileri ise artık tanımıyorum. Şunu da söyleyeyim burada: Ben evlenecek bir adam değildim; o da değildi. Egosantriğim; o da egosantrikti. Bundan utanmıyor, inkar da etmiyorum. 20 sene devamlı onunla ilgilendim demiyorum ama belli zamanlarda çok çok uğraştım. Benim gibi bir adamın cezası da bu oldu... Sevime çok üzüldüm. Kurtaracağınızı sandığınız bir şeyi kurtaramıyorsunuz. Ondan önemli bir edebiyatçı çıkmıştır derken bu bana dönen bir silah haline getiriliyor. Benim için her şey bir coşku işidir. Birlikte olduğumuz süre içinde ve sonrasında yaptıklarımı da o coşkuyla yaptım. Hâlâ da desteklenmesi gerektiğine, bir gün bunların unutulup sadece kitaplarının kalacağına inananıyorum. Bu mektupları okuduğunuzda şaşırmış mıydınız? "Yeteneğini ateşleyen ben oldum sanırım" Benim bir desenimi satın almış, ben Amerikaya gitmeden önce... 1959da böyle tanıştık. Bana daha çok amatör hikayeler yazdığından, bir gazetenin yarışmasında beşinci olduğundan, mankenlik yaptığından, Peyami Safadan bahsetti. Anlatışı ilgimi çekmişti. Tanıştığımızda bir moda evi vardı, sonra yazmaya başladı. Türkiyede o yıllarda Faulkner, Beckett, Joyce, Kafka gibi yazarlar pek tanınmıyordu. Onları tanıdı. 1965te "Yanık Saraylar" kitabı basıldı, sonra da diğerleri... Büyük bir yeteneği vardı, bu yeteneği ateşleyen de ben oldum sanırım. Tanışmamızdan önceki edebiyatıyla sonraki arasında ne kadar fark olduğunu bu işi bilenler hemen görebilir. Değişmeyi ve yeni bir formu... Ancak bu bana pahalıya mal oldu, genç bir insan olarak başka birisinin sanatıyla maddi manevi uğraşmanın ne kadar tehlikeli olabileceğini anlamamışım. "Kurtarmak" meselesini biraz daha açıklasanız. Bütün bunları yıllarca pek az anlattım, şimdi zorunluluk oldu. Özel hayatımız başta iyiydi ama sonraları kötüye gitmeye başladı; parasızdık, resmin az satıldığı bir dönemdi. Kendimi Planlamada vagon teftiş ederken buldum. Hafta sonları, geceleri resim yapabiliyordum. Sevim de bu arada anlıyorum ki bol bol mektup yazıyormuş. Sevim 1960tan 80e kadar hiç çalışmadı, zaten bir dönem hastalığı nedeniyle çalışacak durumda değildi. Bütün bunlar, hastalığı ilişkimize olumsuz yansıdı. 13 yaşında ateşli romatizma geçirmiş ve kalp kapağı zedelenmiş. Üç kez Avrupaya gittik, raporlar duruyor. Daha ilkinde ameliyat olması gerektiği söylendi ama her seferinde son dakikada vazgeçti ameliyattan. 1974te Parise önden gitti, Sarkis ve Işıl Zabunyan çifti kendisini birkaç gün sonra kendi evlerinden bir otele göndermişler. Gittiğimde büyükelçilikten bir tanıdığımın oteline garantör olduğunu öğrendim. Bütün bu gidip gelmelerde ilişkimiz artık iyi durumda değildi. Resmen ayrılmamız 1980 başlarındadır ama ayrı yaşamaya 1970lerin ilk yıllarında karar vermiştik. Bu arada, ABDde bulunduğum bir dönemde Birleşmiş Milletler için Nijeryada çalışmam teklif edildi. Üç yıl kaldım. Ona İstanbulda Erenköyde iki daire satın alındı. Birini kiraya verdi. Nijeryadaki işi kabul etmemin nedenlerinden biri Birleşmiş Milletler görevlisi olarak onu Avrupada ameliyat ettirebilmekti. 1977de Londrada Hammersmith Hastanesinde ameliyat oldu. 1980-83de arası yaz aylarında rahat yazsın ve yazabilsin diye ona Kuzguncukda bir yalı kiraladım. Sahipleri yaşıyorlarsa bilirler o yalıyı kimin kiraladığını... Bundan sonra şuymuş buymuş, gerçekten beni fazla ilgilendirmiyor. Bütün bunların arasında profesyonel kara çalıcı bir ressam da kalkıp elit, züppe olduğumu, Sevimin beni bir zamanlar sosyeteye taşıdığını söylüyor. Güler misiniz, ağlar mısınız?Kızıma bugün "Sevim Burakın kızı olmaktan rahatsız mısın, öyle diyorlar?" diye sordum. "Hayır, bu çok komik bir şey!" dedi. "Hastalığı ve parasızlık ilişkimizi zedeledi"